19 Eylül 2014 Cuma

YAHUDİ VE HIRİSTİYANLARA BENZEMEMEK...


 
 


الكتاب: سنن ابن ماجة. المؤلف: ابن ماجة أبو عبد الله محمد بن يزيد القزويني. (المتوفى: ٢٧٣ هـ). كتب حواشيه: محمود خليل. الناشر: مكتبة أبي المعاطي
عدد الأجزاء:
٥

بسم الله الرحمن الرحيم. ٣٦- كِتَابُ الْفِتَنِ. ١٧- بَابُ افْتِرَاقِ الأُمَمِ.


٣٩٩٤- حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَمْرٍو، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ: لَتَتَّبِعُنَّ سُنَنَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ بَاعًا بِبَاعٍ ، وَذِرَاعًا بِذِرَاعٍ ، وَشِبْرًا بِشِبْرٍ ، حَتَّى لَوْ دَخَلُوا فِي جُحْرِ ضَبٍّ لَدَخَلْتُمْ فِيهِ، قَالُوا: يَا رَسُولَ اللهِ، الْيَهُودُ، وَالنَّصَارَى؟ قَالَ: فَمَنْ إِذًا؟.

YAHUDİ VE HIRİSTİYANLARA BENZEMEMEK


Efendimiz s.a.s. şöyle buyurmuştu: --- “Sizden öncekilerin yoluna karış-karış kulaç-kulaç uyacaksınız. O kadar ki, bir keler[1] yuvasına (deliğine) girseler siz de gireceksiniz.” Dediler ki: --- “Ya Rasûlellâh! Yahûdî ve Hristiyanlar mı?”

--- “Ya kim olacaktı?!” buyurdular.[2]



[1] KELER: Bir nevi iri kertenkele. KELER-KERTENKELE Arapça "dabb" diye anılan keler ve kertenkele sürüngenler takımından dır.
[2] Buhari 3269; Müslim 2669; İbni Mâce 3994; İbni Hibbân 6703; Taberâni 5943; Hâkim 106; Tayâlisi 2178 ve Müsned 11817.

SÂDECE ALLÂH-Ü TE'ÂLÂ'DAN MUHÂFAZA İSTEMEK… TEVEKKÜL ET...


SÂDECE ALLÂH-Ü TE'ÂLÂ'DAN MUHÂFAZA İSTEMEK…

عن ابن عبّاس رَضِيَ اللَّهُ عَنهما قال: كُنْتُ رَدِيفَ رَسُولِ اللَّهِ فقَالَ: يَا غُلامُ! احْفَظِ اللَّهِ يَحْفَظْكَ، احْفَظِ اللَّهِ تَجِدْهُ تُجَاهَكَ، أوْ قَالَ أمَامَك، تَعَرَّفْ إلَى اللَّهِ فِي الْرَّخَاءِ يَعْرِفْكَ فِي الْشِدَّةِ، إذَا سَألْتَ فَاسْألِ اللَّهَ تَعَالَى، وإذَا اِسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ تَعَالَى، فَإنَّ الْعِبَادَ لَوِ اجْتَمَعُوا عَلَى أنْ يَنْفَعُوكَ بِشَىْءٍ لَمْ يَكْتُبْهُ اللَّهُ تَعالى لَكَ، لَمْ يَقْدِرُوا عَلى ذلِكَ، وَلَوِ اجْتَمَعُوا عَلى أنْ يَضُرُّوكَ بِشَىْءٍ لَمْ يَكْتُبْهُ اللَّهُ تَعالى عَلَيْكَ، لَمْ يَقْدِرُوا عَلى ذلِكَ، جَفَّتِ الاقْلاَمُ وَطُوِيتِ الصُّحْفُ، فإنِ اسْتَطَعْتَ أنْ تَعْمَلَ للَّهِ تَعالى بِالرَّضَا في الْيَقِينِ فَافْعَلْ، فإنْ لَمْ تَسْتَطِعْ فإنَّ في الصَّبْرِ عَلى مَا تَكْرَهُ خَيْراً كَثِيراً، وَاعْلَمْ أنَّ النًّصْرَ مَعَ الصَّبْرِ، وَأنَّ الْفَرَجَ مَعَ الْكَرْبِ، وَأنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراً، وَلَنْ يَغْلِبَ عُسْرٌ يُسْرَيْنِ. أخرجه رزين بهذا اللفظ، والترمذي باختصار.

 

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Ben Rasûlüllâh (aleyhissalâtu vesselâm)'ın terkisinde idim. Bana şu nasihatta bulundu:  --- "Yavrum! Allah'a karşı (emir ve yasaklarına uyarak edebini) koru, Allah da seni (dünya ve ahirette) korusun! Allah'ı (n üzerindeki hukukunu) koru ki O'nu karşında (dünya ve ahiretin fenalıklarına karşı hami) bulasın -veya önünde demişti-. Bollukta Allah'ı tanı ki, darlıkta da O, seni tanısın. (Dünya ve ahiretle ilgili) bir şey isteyince Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen Allah'tan yardım dile. Zira kullar, Allah'ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için bir araya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah'ın yazmadığı bir zararı sana vermek için bir araya gelseler, buna da muktedir olamazlar. Kalemlerin mürekkebi kurudu ve sayfalar dürüldü. Sen, yakînî bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde sabırda çok hayır var.  Şunu da bil ki Nusret (i ilahî)  sabırla birlikte gelir,  kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır." [1]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hadisin daha rahat anlaşılmasını sağlayacak açıklamalar imkân nispetinde parantez içerisinde olmak suretiyle metine dâhil edildi.

2- Burada biraz açıklama kaydedeceğimiz husus hadisin son kısmında geçen "bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır"  ifadesidir. Bu ibare biraz kapalıdır. Buradaki "bir zorluk" ve "iki kolaylık" tan murad nedir?

İbnu Kesir, İnşirah suresinde geçen   فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرَا * اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرَا   "Şüphesiz, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır" (İnşirah 5-6) ayetlerini açıklarken ayetle ilgili olarak Katâde'nin bir yorumunu kaydeder: "Ayette zorluk manasına gelen   اَلْعُسْرِ   marife olarak iki sefer geçmektedir; keza kolaylık manasına gelen   يُسْرَ   sefer geçmektedir, ama bu nekredir. Dolayısıyla marife olan zorluk (el-usr)  kelimeleri marife oldukları için aynı zorluk tek zorluk olmakta, kolaylık manasına gelen   يُسْرَ   ise nekre olduğu için her biri ayrı olan iki kolaylı sayılmaktadır. Böyle olunca, ayet-i kerimede bir zorluğa bedel iki kolaylık mevzubahis edilmiş olmakta ve Resulullah: "İki kolaylığa bir zorluk asla galebe çalamayacak"  diye sevinçle müjdelemektedir. Rivayet aynen şöyle: "Hasan-ı Basrî (mürsel olarak) anlatıyor: "Bir gün, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ferahlı ve mesrur bir çehle ile gülerek çıktı. Şöyle diyordu: "Bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır. Bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır. Zira şüphesiz zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır."

Mevzuyla ilgili olarak İbnu Kesir'in kaydettiği bir diğer rivayeti de burada kaydetmeyi faydalı görüyoruz: "Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) bir kayanın karşısında oturuyordu. Bir ara: "Zorluk gelip şu kayanın içine girse mutlaka kolaylık peşinden gelip içeri girer ve oradan zorluğu çıkarır" buyurdu. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah: "Şüphesiz zorlukla beraber bir kolaylık vardır, gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır" mealindeki ayetleri inzal buyurdu." Bir diğer rivayette Resulullah şöyle buyurmaktadır:   نَزَلَ الْمَعُونَةُ مِنَ السَّمَاءِ عَلى قَدْرِ الْمَئُونَةِ وَنَزَلَ الصّبْرَ عَلى قَدْرِ الْمُصِيبَةِ   "Semadan yardım, çekilen şiddet miktarınca iner, sabır da musibet miktarınca iner."

Öyle ise, ayet ve hadisler, mü'mine ümid ve metanet verme gayesini gütmektedir: Sıkıntımız ne kadar şiddetli, musibetimiz ne kadar büyük olursa olsun, ye'se düşmeye gerek yok. Cenab-ı Hak o nisbette sabır ve yardım indirecek, kolaylığını zorluğunun iki katı yapacaktır. Sabır ve metanetten vazgeçme, ye'se ve fütura düşme...

 

"İşte bu kadar kısa, öz cümleler içine; kadere, teslimiye ait en girift, en zor meseleler sığdırılmış ve en sade bir üslupla,  bu derin mevzu vüzuha kavuşturulmuştur. Aynı zamanda aksiyon ve hamle adına; ibadet manasını da dâhil ederek söylenebilecek pek çok şey bu birkaç cümlede hülasa edilmiştir". (Kütüb-i Sitte, İ. Canan, 16/314-316.)

 

Sevgili kardeşim, kim Allah’ın muhafazasını ister ve Allah’ın hıfzının gölgesi altına girmeyi murad ederse bu hadise dikkat etmelidir. Zira bu hadis, Allah’ın muhafazası altına girmenin yolunu göstermektedir.

Hadisimizi İbn-i Abbas (r.a.) Hazretleri nakletmektedir. İbn-i Abbas Hazretleri diyor ki:

كُنْتُ خَلْفَ النَّبِىِّ صلى الله عليه و سلم يَوْمًا “Ben bir gün Nebi (s.a.v.)’in terekesinde idim.” فَقَالَ “Dedi ki: ” يَا غُلاَمُ  “Ey evlatçığım!” اِنِّى اُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ  “Ben sana bazı kelimeler öğreteceğim.” Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu kelimeleri İbn-i Abbas Hazretlerinin zatında aynı zamanda bizlere de öğretmektedir. Bu sebeple, Efendimiz’in öğreteceği bu kelimelere son derece dikkat kesilelim.

اِحْفَظِ اللَّهَ  “Allah’ı muhafaza et!” Elbette Allah’ın zatı muhafazadan müstağnidir. Burada kastedilen muhafaza: Allah’ın dinini muhafaza, Allah’ın kelamı olan Kur’an’ı muhafaza, Allah’ın Resulü’nün sünnetini muhafaza ve Allah’ın isminin şerefini ve izzetini muhafaza gibi manalardır.

Evet, “Allah’ı muhafaza et!” Peki, biz Allah’ı muhafaza ettiğimizde, Allah bize nasıl muamele edecek? İşte hadisin devamı:  يَحْفَظْكَ “Allah da seni muhafaza etsin.” Demek kim Allah’ın muhafazasını isterse, ilk önce Allah’ı muhafaza etmelidir. Yani Allah’ın dini için, kitabı için, Resulü’nün sünneti için fedakârlık yapmalı ve onların muhafazası için çalışmalıdır.

Hadisin devamında Efendimiz (s.a.v.) yine aynı emri tekrar ediyor:  اِحْفَظِ اللَّهَ “Allah’ı muhafaza et!” تَجِدْهُ تُجَاهَكَ  “Allah’ı sana rahmetiyle, ihsanıyla, keremiyle yönelmiş bulasın.” O hâlde kim Allah’ın kendisine cemalî isimleriyle muamele etmesini isterse, ilk önce kendisi Allah’ı muhafaza etmelidir.

Demek hadisin bu bölümüne kadar iki şey öğrendik:

1- Allah’ı muhafaza edeni Allah da muhafaza eder.

2- Allah’ı muhafaza edene Allah rahmet ve keremiyle muamele eder.

Hadis-i şerifin devamında Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

وَ اِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِااللَّهِ “İstediğin zaman yalnız Allah’tan iste!” وَ اِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِااللَّهِ “Yardım dileyeceğin zaman da yalnız Allah’tan yardım dile!”

Evet, Allah’tır her sesi işitip cevap veren. Ve yine Allah’tır her istenilen şeye kâfi gelen. Allah’tan başka kim var ki sesimizi işitsin, bize merhametiyle muamele edip istediğimizi bize ihsan etsin? İşte bu sırdandır ki, Efendimiz (s.a.v.) sadece Allah’tan istemeyi ve ancak Allah’a sığınmayı bizlere emretmiştir.

Efendimiz (s.a.v.) hadislerine şöyle devam ediyor:

وَاعْلَمْ “Bil ki!” اَنَّ اْلاُمَّةَ لَوِ اجْتَمَعَتْ عَلَى اَنْ يَنْفَعُوكَ بِشَىْءٍ  “Eğer bütün ümmet sana fayda vermek için toplansaلَمْ يَنْفَعُوكَ اِلاَّ بِشَىْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ لَكَ “Allah’ın senin için yazdığı ve ezelde takdir ettiği menfaatten başkasını sana ulaştıramaz.”

Yani bütün hayırlar, bütün menfaatler ve bütün iyilikler ancak Allah’ın elindedir ve O’nun takdiriyledir. O istemese, bütün insanlar ve cinler hatta bütün mahlûkat toplansa, en ufak bir menfaati bizim için yaratamaz. Bir damla suyu, bir tek başağı, bir nefesi bize ihsan edemez. Bu sebeple, hangi hayır olursa olsun, hangi elden ve sebepten gelirse gelsin, o hayrın asıl sahibi Allah’tır ve O’nun izni ile bize ulaşmıştır. Şükür ve hamda ancak O layıktır.

وَ اِنِ اجْتَمَعُو عَلَى اَنْ يَضُرُّوكَ بِشَىْءٍ “Eğer bütün ümmet sana zarar vermek için bir araya gelse” لَمْ يَضُرُّوكَ اِلاَّ بِشَىْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ عَلَيْكَ Allah’ın senin için yazdığı ve sana takdir ettiği şeyden başka sana hiçbir zarar veremez.”

Yani menfaat Allah’ın elinde olduğu gibi zarar da Allah’ın elindedir. Zararı da ancak O yaratır. Eğer bütün insanlar ve cinler bir araya gelse ve bize zarar vermek ve bizi helak etmek istese, ancak Allah’ın ezelde yazdığını bize ulaştırır. İşte bu sırdandır ki, Cenab-ı Hak Tevbe suresinde Peygamberimiz’e şöyle emrediyor: “De ki! Allah’ın yazdığından başkası bize isabet etmez. O da bizim Mevlamız’dır.” Yani bizim hakkımızda hangi hükmü verirse versin, bizim sahibimizdir, bizim dostumuzdur. Bize düşen, O’nun bizim hakkımızdaki hükmüne razı olmaktır.

رُفِعَتِ اْلاَقْلاَمُ  “Kalemler kaldırıldı.” Yani kader defterlerini yazan kalemler kaldırıldı. Artık menfaat ve zarar, takdir-i hüda ile ezelde tespit edildi.  وَجَفَّتِ الصُّحُفُ “Sayfalar da kurudu.” Yani kader kalemi kaldırıldığı gibi, ilahî takdirin yazılı olduğu sayfalar da kurudu. Artık hiçbir hüküm değişmez.

Şimdi hadis-i şerifte anlatılan noktaları şöylece maddeleyelim:

1- Allah’ı muhafaza edeni Allah da muhafaza eder.

2- Allah’ı muhafaza edene Allah rahmet ve keremiyle yönelir.

3- İstediğimiz zaman Allah’tan istemeli ve sebeplerle gelen nimetleri Allah’tan bilmeliyiz.

4- Yardım dileyeceğimiz zaman da yalnız Allah’tan yardım dilemeli ve sebeplerle gelen yardımı yine ondan bilmeliyiz.

5- Ve bilmeliyiz ki, bütün ümmet menfaatimiz veya zararımız için toplansa, ancak Allah’ın bizim için takdir ettiğini bize ulaştırabilirler. Bundan başka bize ne faydaları olur, ne de zararları. Zira kader defterini yazan kalemler kaldırılmış ve sayfalar kurumuştur.

Dilerseniz hadisimizi şöyle bir dua ile toplayalım. Ya Rab! Bizleri dinini, kitabını, Habib’inin sünnetini ve ismini muhafaza edenlerden eyle! Ve bu muhafazaya mukabil sen de bizi muhafaza et ve rahmetinle bize yönel! Ancak senden istemeyi ve ancak sana sığınmayı bizlere nasip et! Ve bize öyle bir iman ver ki, menfaat ve zararın ancak senin elinde olduğunu bilelim ve sadece senin dergâhında zelil olup nimeti senden isteyelim, zarardan dolayı da sana sığınalım. Âmin! (Tirmizi) http://www.ilmedavet.com/allahin-muhafazasini-isteyen.html



[1] Rezun bu elfazla tahric etmiştir. Tirmizî'de muhtasar olarak kaydedilmiştir. Sıfatu'l-Kıyamet 60, (3518).