8 Ekim 2018 Pazartesi

EŞLER ARASINDA SEVGİ VE MUHABBET DUÂSI = KARI KOCA ARASINDAKİ GEÇİMSİZLİĞİN GİDERİLMESİ İÇİN OKUNAN DUÂ


EŞLER ARASINDA SEVGİ VE MUHABBET DUÂSI

KARI KOCA ARASINDAKİ GEÇİMSİZLİĞİN GİDERİLMESİ İÇİN OKUNAN DUÂ

1-  ÂYET-İ KERÎME 21 (YİRMİ BİR) VEYÂ 71 (YETMİŞ BİR) KERE OKUNUR

﴿ كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ ﴾ [سورة الدخان:٤٤/٢٥]
“Onlar geride nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar.”[1]

2- “YÂ VEDÛD” İSM-İ CELÎL 41 DEFA OKUNUR (HER GÜN)

 
EL-VEDÛD
         ANLAMI: İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik lâyık olan...
         VEDÛD’ÜN İKİ MÂNÂSI VARDIR: 1. Seven, 2. Sevilen.
         Allâh-ü Te’âlâ, kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsânına gark eder. Sevilmeye lâyık ve müstahak olan da ancak O'dur.
         Vedûd'dur, sevilir, sever kulunu.
                Her okumanın sonunda  “Yâ Rabbim! Eşim ile aramıza derin sevgi ve muhabbet bahşeyle, ikrâm eyle ihsân eyle! Lütfeyle” diye duâ etmelidir.

1-  NİKÂH AKİT DUÂSI TEKRARLANIR

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ، وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ اَصْحَابِه۪ اَجْمَع۪ينَ. اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ نِكَاحِي مِنْ قَبْلُ مَيْمُونًا مُبَارَكًا، وَاجْعَلْ بَيْنَنَا اُلْفَةً وَمَحَبَّةً وَقَرَارًا، وَلَاتَجْعَلْ بَيْنَنَا نَفْرَةً وَفِتْنَةً وَفِرَارًا، اَللّٰهُمَّ اَلِّفْ بَيْنَنَا كَمَا اَلَفْتَ بَيْنَ آدَمَ وَحَوَّٓاءَ، وَ كَمَا اَلَفْتَ بَيْنَ مُحَمَّدٍ صَلَّ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَخَدِيجَةَ الْكُبْرٰى رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهَا، وَكَمَا اَلَّفْتَ بَيْنَ عَلِيٍّ رَضِيَ عَنْهُ وَفَاطِمَةَ الزَّهْرَآءَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهَا. اَللّٰهُمَّ اَعْطِ لَنَا اَوْلَادًا صَالِحًا وَ رِزْقًا وَاسِعًا وَ عُمْرًا طَوِيلًا. ﴿ وَمِنْ اٰيَاتِهِ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً اِنَّ فِى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴾ [سورة الروم:٣٠/٢١] ﴿ ... رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَامًا ﴾ [سورة الفرقان:٢٥/٧٤] ﴿ ... رَبَّنَا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴾ [سورة البقرة:٢/٢٠١] ﴿ ... رَبَّنَآ اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْلَنَاۚ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَد۪يرٌ ﴾ [سورة النور:٢٤/٣٢] بِرَحْمَتِكَ يَآ اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ. ﴿ سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ ﴿١٨٠﴾ وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٨١﴾ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿١٨٢﴾[سورة الصافات:٣٧/١٨٠-١٨٢] اَلْفَاتِحَةَ مَعَ الصَّلَوَاةْ.
Elhamdülillâh-i Rabbi’l-‘âlemîn. Ve’s-salât-ü ve’s-selâmü ‘alâ Rasûlinâ Muhammediv ve ‘alâ êlihî ve Eshâbihî ecme’în. Allâhümmec’al nikâhî min gablü meymûnen mübâreken vec’al beynenâ ülfeten ve muhabbeten ve garârâ. Ve lâ tec’al beynenâ nefreten ve fitneten ve firârâ. Allâhümme ellif beynenâ kemâ ellefte beyne Âdem’e ve Havvâ.  Ve kemâ ellefte beyne Muhammed’in (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) ve Haticet’ül-Kübrâ (r.’anhâ.)  Ve kemâ ellefte beyne Âli-yyin (r.’a.) ve  Fâtımatü’z-Zehrâ (r.’anhâ).   Allâhümme  e’tı lenâ evlâden sâlihan  ve rizkan vâsian ve umren tavîlâ. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. Ve min êyâtihî en halega leküm min enfüsiküm ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ce’ale beyneküm meveddetv ve rahmeten inne fî zâlike le êyâtin li kavmiy yetefekkerûn. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. Rabbenâ heb-lenâ min ezvâcinâ  ve zürriyyâtinâ gurrete  e’yunin vec’alnâ lil müttekîyne imâmâ. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fil âhireti haseneten ve gınâ azâben-nâr. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. Rabbenâ etmim lenâ nûrenâ veğfirlenâ inneke ‘alâ külli şeyin gadir. Birahmetike yâ er-hamer-râhimîn. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. Sübhâne Rabbike Rabbi’l-‘Izzet-i ‘ammâ yesifûn. Ve selâmü’n ‘alel-murselîn. vel-hamd-ü lillâhi Rabbil-âlemîn. Elfâtihat-e me’as-salavât.

Allâh-ım! Önceden kıyılan (Nikâh) akdi (mizi) uğurlu, bereketli ve mübârek kıl. Aramızda ülfet (birlik berâberlik) muhabbet (sevgi) ve karar (lılık, devâm ve sebât) kıl. Aramızda nefret (sevmemezlik ve soğukluk) fitne (karışıklık ve huzursuz­luk) ve firâr (birbirinden kaçmak ve uzak­laşmak) kılma.
Allâh-ım! Aramızda (ülfet birbirlerine karşı yakınlık ve uyumluluk) kıl. Tıpkı Hz. Âdem (‘aleyhi’s-selâm, babamız) ile Hz. Havvâ (r.’anhâ, annemiz) arasında ülfet kıldığın gibi. Tıpkı Peygamberimiz Hz. Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) ile Hz. Hadîce (r.’anhâ, annemiz) arasın­da ülfet kıldığın gibi. Ve tıpkı Hz. ‘Ali (kerremellâh-ü vech-e) ile Hz. Fâtımatü’z-Zehrâ (r.’anhâ, annemiz) arasın­da ülfet kıldığın gibi. Allâh-ım! Sâlih evlat, geniş rızık ve hayırlı uzun ömür nasîb eyle!
Rahmân ve Rahîm olan (esirgeyen ve bağışlayan) Allâh’ın adıyla başlarım. “Kendileri ile huzûr bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun/Allâh’ın (varlığının ve kudretinin) delîllerindendir.”[1] Rahmân ve Rahîm olan (esirgeyen ve bağışlayan) Allâh’ın adıyla başlarım. “… Ey Rabbimiz! Bize âilelerimizden ve soyumuzdan gözleri (mizi) aydın kılacak kimseler bahşet ve bizi takvâ sâhibi olanlara önder yap.”[2] Rahmân ve Rahîm olan (esirgeyen ve bağışlayan) Allâh’ın adıyla başlarım. “ … Rabbimiz! Bize dünyâda da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş azâbından koru”[3] Rahmân ve Rahîm olan (esirgeyen ve bağışlayan) Allâh’ın adıyla başlarım. “ … Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter”[4] Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allâh-ım! Allâh-ü Te’âlâ; Efendimiz Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) üzerine, onun pâk ve temiz Ehli-nin ve Ashâbı-nın hepsinin üzerine salât (rahmetle mu’âmele) etsin. Rahmân ve Rahîm olan (esirgeyen ve bağışlayan) Allâh’ın adıyla başlarım. Senin Rabbin; kudret ve şeref sâhibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir. Peygamberlere selâm olsun. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsûstur.”[5] ÂMİN... EL-FATİHA…



[1] Rûm Sûresi, 30/21.
[2] Furkân Sûresi, 25/74’den.
[3] Bakara Sûresi, 2/201’den.
[4] Tahrîm Sûresi, 66/8’den.
[5] Saff3at Sûresi, 37/180-182.

4- MUHABBET HAKKINDA HADÎS-İ ŞERÎF


٩٦٩- حَدَّثَنَا تَمِيمُ بْنُ الْمُنْتَصِرِ، أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ يَعْنِي ابْنَ يُوسُفَ، عَنْ شَرِيكٍ، عَنْ أَبِي إِسْحَاقَ، عَنْ أَبِي الْأَحْوَصِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ: كُنَّا لَا نَدْرِي مَا نَقُولُ إِذَا جَلَسْنَا فِي الصَّلَاةِ، وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدْ عُلِّمَ فَذَكَرَ نَحْوَهُ، قَالَ شَرِيكٌ: وَحَدَّثَنَا جَامِعٌ يَعْنِي ابْنَ أَبِي شَدَّادٍ، عَنْ أَبِي وَائِلٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، بِمِثْلِهِ، قَالَ: وَكَانَ يُعَلِّمُنَا كَلِمَاتٍ وَلَمْ يَكُنْ يُعَلِّمُنَاهُنَّ كَمَا يُعَلِّمُنَا التَّشَهُّدَ:
"اَللّٰهُمَّ أَلِّفْ بَيْنَ قُلُوبِنَا، وَأَصْلِحْ ذَاتَ بَيْنِنَا، وَاهْدِنَا سُبُلَ السَّلَامِ، وَنَجِّنَا مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ، وَجَنِّبْنَا الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ، وَبَارِكْ لَنَا فِي أَسْمَاعِنَا وَأَبْصَارِنَا وَقُلُوبِنَا وَأَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا، وَتُبْ عَلَيْنَا، إِنَّكَ أَنْتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ، وَاجْعَلْنَا شَاكِرِينَ لِنِعْمَتِكَ، مُثْنِينَ بِهَا، قَابِلِيهَا وَأَتِمَّهَا عَلَيْنَا."[6]
OKUNUŞU: Allâhümme ellif beyne kulûbinâ ve eslih zâte beyninâ, vehdinâ sübüle’s-selâm ve neccinâ mine’z-zulümâti ilen-nûr ve cennibne’l-fevâhışe mâ zahera minhâ ve mâ betan. Allâhümme’h-faznâ ve bârik lenâ fî esmâ’ınâ ve ebsârinâ ve gulûbinâ ve ezvâcinâ ve zürriyyâtinâ ve tüb ‘aleynâ inneke ente’t-tevvâbü’r-Rahîm! Ve’c’alnâ şâkirîne li ni’amike müsnîne bihê ‘aleyke, gâbilîne lehe ve etmimhê ‘aleynâ.

ANLAMI: Allâhım! Bizim Kalblerimizi (n arasını) birleştir. Aramızdaki halleri düzelt ve bize kurtuluş yollarını göster. Bizi (küfrün) karanlık­larından (İslâm'ın) aydınlığ (ın) a çıkar ve büyük günâhların görüne­ninden ve görünmeyeninden uzaklaştır. Bize, kulaklarımızda, gözlerimizde, kalbimizde eşlerimizde ve çocuklarımızda bol hayır ver. Tevbelerimizi de kabûl eyle. Çünkü sen, tevbeleri kabûl edensin, merhametlilerin en merhametlisisin! Bizi ni’metlerine şükredenlerden, onları îtirâf edenlerden, râzı olanlardan eyle! Ve bize ni’metlerini tamamla!”[7]

5- GÜZEL BİR DUÂ


Ey Rabbim! Ey Allâh’ım! Ey İlâhım! Ey Rahmân’ım!  99 İsm-i Şerîflerin ile Sana yalvarıyorum. El açıp kapına geldim.

Kalpleri birbirine ısındıran Sensin.
İzzetinle, ancak kendi muhabbetine sakladığım kalbimi;
Hikmetinle, eşimin kalbine de ısındırıyorsun.
Senden emanet aldığımız kalplerimizi, yine Sana teslim ediyoruz.
Kalplerimizi karartmamıza izin verme,
Kalplerimizden Seni sevmeye yollar aç,
Birbirimize olan sevgimizi, Seni sevmekle çoğalt,
Beni ve eşimi, Seni sevdiren ve Seninle sevinen bir sevgiyle donat.

Rabbim! Görüyorum ki Sen, olmuş yeryüzünü her bahar yeniden diriltiyorsun.
Kudretinle, kurumuş kemikler gibi ağaçları,
Çiçek-çiçek tebessüm ettiriyorsun.
Yaprak-yaprak urbalarla beziyorsun,
Meyvelerce hediyelerle sevindiriyorsun,
Toprağa düşüp, gözlerden uzak olan tohumları
Yeniden gün yüzüne getiriyorsun.
Sen bir baharı, bir çiçeği yaratırcasına kolayca yarattığın gibi;
Eşimin getirdiği her gülden bir bahar tazeliğinde mutluluklar yarat bana,
Yüzümde bir gül gibi açtırdığın her gülücükten,
Eşimin gönlüne gül bahçelerinin ıtırını yay.
Yıllar geçtikçe üzerimize çöken puslu hazanların etkisiyle,
Unutkanlığın rüzgârında savurup dağıttığımız inceliklerimizi,
Kalplerimizin kuytularında unutup, karanlığa bıraktığımız muhabbet sözlerimizi;
Tohumlar gibi filizlendir, çiçekler gibi süsle,
Yapraklar gibi tazeleştir,
Meyveler gibi tatlandır.

Allâh'ım! Bize öğrettiğin gibi
Babamız Âdem (a.s.) ve anamız Havvâ'yı Cennetten,
Şeytanın aldatmacalarına kandıkları için çıkardın.
Elbette ki bu, senin takdirindir,
Haşa şeytanın keyfine kalmış bir iş değildir.
Biliyoruz ki, bu sayede ancak hak edenler senin yakınlığına kavuşacaktır.
iyi ile kötü birbirinden ayrılacaktır.
Cennetinden sabırsızlığımız yüzünden çıkarıldık,
Tembelliğimiz yüzünden geri dönemiyoruz.
Rabbim! Beni ve eşimi de
Bu dünyadan Cennete dönmek için,
Birbirini hayra kaldıranlardan eyle!
Sabırsızlığımız yüzünden bizi birbirimizden uzaklaştırma!
Sabır ver bana ki; eşimi muhabbetimin ve şefkatimin cennetinde ağırlayayım
Tembellikten uzak tut beni ki; eşimi hiç sebepsiz sevindireyim,
Hiç karşılık beklemeden seveyim.

Allâh'ım! Biliyorum ki sen, rahmetinle İbrahim'in (a.s.) tenini ateşe yaktırmadın,
Bende İbrahim (a.s.) gibi sana teslim olmaya niyetlenmiş bir kulunum.
Besbelli nefsimin nemrutluğu ile İbrahim (a.s.) kadar başa çıkabilmiş değilim,
Görünen o ki, kolayca da başa çıkamayacağım.
Nefsim, içimde sık sık inatçılığın ateşini körüklüyor,
Kalbimi kıskançlığın alevlerine savuruyor.
Nasıl ki İbrahim (a.s.) Senden ateşi söndürmeni istememiş,
Ama bu ateşin içinde kalarak, kurtuluş istemişti.
Kulun ve elçin İbrahim (a.s.) biliyordu ki;
Senin kendisine selamet vermen, ateşin söndürülmesi şartına bağlı değildir.
Rabbim! Şimdi sana, kulun ve elçin İbrahim'in (a.s.) teslimiyeti hatırına yakarıyorum ki,
Beni, fıtratıma, sonsuz hikmetinin gereğince yerleştirdiğin inatçılığım ve kıskançlığımla bıraksan da,
Bu duygularımı benim ve eşim için "serin ve selametli" eyle!
Kıskançlığın ve inatçılığın ortasından bizi, mutluluğun ve sadakatin gül bahçelerine eriştir.
İnatçılığımı; evliliğimi yürütecek istikametli bir kararlılığa,
Kıskançlığımı; evlilğimi koruyacak sağlam bir kalkana dönüştür!

Rabbim! Biliyorum ki Sen, kudretinle,
Musa'nın  (a.s.) asasının dokunduğu taşların bağrından billur sular akıttın.
Bende, Musa  (a.s.) gibi Seni, suskunluğun çöllerinde aramaya çabalayan bir kulunum.
Kulun ve elçin Musa'nın (a.s.) eline katı taşları yumuşatıp,
Yaşlar döktüren bir asayı verdiğin gibi,
Benimde bakışıma ve duruşuma,
Eşimin kalbini yumuşatacak, dilindeki düğümleri açacak esrarı bahşet!
Sen, bana eşimin kalbinden, şefkatin yumuşaklığını tattır!
Eşimin dilinden, aşkın serinliğini taşır.
Beni ve eşimi anlayışsızlığın çölünden, muhabbetin denizine eriştir!
Beni ve eşimi kalbimin kıyılarına erişmekten alıkoyan,
Nefis firavununu kendi hırsının denizinde boğ.
Bize çok şeye sahip olmakla mutlu olunacağını telkin eden,
Daha çok tüketmekle huzur bulunacağını haykıran,
Tüketim sihirbazlarının yalanlarını,
Kanaatkârlığımızın yutup, yok etmesine izin ver.

Rabbim! Biliyorum ki Sen, rahmetinle,
İsa'ya  (a.s.) ölüleri diriltme mucizesi bahşettin.
Kalpleri ölmüş ve inançları yozlaşmış bir toplumu,
İhya etmek için, çürümüş tenlere tazelik bahşeden tecellilerini,
Elçin ve kulun İsa  (a.s.) üzerinden gösterdiğin gibi,
Bana da, eşimin aşkını canlandıracak aşk ver!
Dokunuşlarıma İsa'ya  (a.s.) bahşettiğin gibi diriltici sırdan bahşet!
Eşimi sevmek ve sevindirmek için çektiğim sancıları,
Hz. Meryem’in sancısı gibi bir İsa'ya  (a.s.) analık edecek bereketlerle sebep eyle! Nefsimize uymakla heba ettiğimiz günlerimizi,
Seni anmakla yeniden ihya et!
Gıybet ve boş sözle yaktığımız sevaplarımızı,
Tevbe ve özrümüz sebebiyle bize iade et!
Ettiğimiz kötülükleri, içten bir pişmanlıkla
Sana dönme vesilesi eyle de, rahmetinin dokunuşuyla
İyilikler olarak hesap et!

Rabbim! Sen ki kulun ve Resulün
Her türlü sevgi ve muhabbetin sebebi ve vesilesi olan,
Muhammed'e (s.a.v.); kocası hakkında fısıltıyla konuşan kadının sesini işittiğini,
Kitabında açıkça söylüyorsun.
"Muhakkak ki Allâh kadının sesini işitti"
Beni, benim kendimi anladığımdan daha iyi anlayan yalnız Sensin!
Beni, benim kendimi sevmemden önce de seven Sensin
Eşim hakkında dile getiremediğim,
Dile getirmekten çekindiğim,
Yüreğimin odacıklarında tereddütle sakladığım,
Ne kadar hayır dua varsa, sen kabul et!
Beni, benim söylediğimden daha fazlasıyla ancak Sen anlarsın!
Hâlim sana ayandır, dilimden gelen ancak bu eksik beyandır. Âmîn! Âmîn! Âmîn!
 

Hazırlayan: Şaban GÜNBEY
Em. İmam-Hatib



[1] Duhân Sûresi, 44/25.
[2] Rûm Sûresi, 30/21.
[3] Furkân Sûresi, 25/74’den.
[4] Bakara Sûresi, 2/201’den.
[5] Tahrîm Sûresi, 66/8’den.
[6] أخرجه أبو داود، كتاب الصلاة، باب التشهد، برقم ٩٦٩، والحاكم، واللفظ له ١/٢٦٥، وقال: ((صحيح على شرط مسلم))، ووافقه الذهبي، ١/٢٦، وابن حبان، ٣/ ٢٧٧، وبمحوه في الأدب المفرد، ص١٢٢، ومسند البزار، ٥/١٥٣، وقال عنه الألباني في صحيح الأدب المفرد، برقم ٦٣٠: [حكم الألباني]: صحيح.
[7] 969... Abdullâh (b. Mes'ûd)'dan; demiştir ki: Biz namazda oturduğumuzda ne diyeceğimizi bilmezdik. Rasûlüllâh (s.a.v.)’a da (bizim bilmediğimiz) öğretilmişti. (Temîm b. el-Muntasır bundan sonra, önceki Hadîsi mânâ olarak anlattı. Şerîk ise, Câmî -yâni İbn Şeddâd- Ebu Vâil ve Abdullâh (b. Mes’ûd) tarîkiyle önceki Hadîsi aynen nakledip şöyle dedi: Rasûlüllâh (s.a.v.) bize bâzı sözler öğretiyordu. Fakat onları, teşehhüdü öğrettiği gibi (îtinâlı) öğretmiyordu. Bu sözler şunlardır: --- (Ebû Dâvud, Kitâbü’s-Salah, Teşehhüd Bâbı, Hadîs no: 969; İbn Hıbbân, Rakaik, No: 996.)

7 Ekim 2018 Pazar

VESVESE DUÂSI --- İFFETLİ KAR KOCALARIN AŞIRI KISKANÇLIKTAN DOLAYI BİRBİRLERİNE SU-İ ZAN BESLEMEME DUASI


VESVESE DUÂSI

İFFETLİ KARI KOCALARIN AŞIRI KISKANÇLIKTAN DOLAYI BİRBİRLERİNE SU-İ ZAN BESLEMEME DUASI

A.     SALAVÂT-I ŞERÎFE VE RASÛLÜLLÂH (S.A.V.)’A SELÂM

1-              Besmele-i Şerîf (1 defâ okunur)
2-              Salavât-ı Şerîfe ve Rasûlüllâh (s.a.v.)’a selâm (3 defâ okunur)
3-              Esteğfirullâh (100 defâ okunur)
4-              Sübhânellâh (33 defâ okunur)
5-              Elhamdülillâh (33 defâ okunur)
6-              Lâ ilâhe illellâh (33 defâ okunur)
7-              Allâh-ü Ekber (33 defâ okunur)
8-              İnşirâh Sûresi (1 defâ okunur)
9-              Felak Sûresi (1 defâ okunur)
10-        Nâs Sûresi (1 defâ okunur)
11-        Salavât-ı Şerîfe ve Rasûlüllâh (s.a.v.)’a selâm (3 defâ okunur)
12-        Kelime-i Şehâdet getirerek uyuyacaktır.
١- (١ مرة)
٢- "اَلصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ." (٣ مرة) 
٣- أَسْتَغْفِرُ اللّٰهِ (١٠٠ مرة)
٤- سُبْحَانَ اللّٰهِ (٣٣ مرة)
٥-  اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ (٣٣ مرة) 
٦- لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰه (٣٣ مرة) 
٧- اَللّٰهُ أَكْبَرُ (٣٣ مرة)
٨- سورة الإنْشراح (١ مرة)
٩-  سورة الفلق
١٠- سورة الناس
١١- "اَلصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ." (٣ مرة) 
١٢-  "أَشْهَدُ أَنْ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ."
B- SALAVÂT-I ŞERÎFE VE RASÛLÜLLÂH (S.A.V.)’A SELÂM

1-   “SABAH NAMAZI İLE ÖĞLE NAMAZI ARASINDA OKUNACAK” DUÂ AŞAĞIYA YAZILMIŞTIR

2- “ÖĞLE NAMAZI İLE YATSI NAMAZI ARASINDA OKUNACAK” DUÂ AŞAĞIYA YAZILMIŞTIR

3- “YATSI NAMAZINDAN SONRA UYUMADAN HEMEN ÖNCE OKUNACAK” DUÂ AŞAĞIYA YAZILMIŞTIR

VESVESE DUÂSI

A- SALAVÂT-I ŞERÎFE VE RASÛLÜLLÂH (S.A.V.)’A SELÂM
"اَلصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ."
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى أٰلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰٓى إِبْرٰه۪يمَ وَعَلٰى أٰلِ إِبْرٰه۪يمَ إِنَّكَ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ. أَللّٰهُمَّ بَارِكْ عَلٰي مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى  أٰلِ مُحَمَّدٍ. كَمَا بَارَكْتَ وَعَلٰى أٰلِ إِبْرٰه۪يمَ إِنَّكَ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ."
Allâh-ım! Efendimiz İbrâhîm ve onun âl-i’ne salavât ve bereketler ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salât eyle. Bereketler ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin. Allâh-ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne bereket ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’in âl-i’ne de bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin.”[1]

1-  SABAH NAMAZI İLE ÖĞLE NAMAZI ARASINDA OKUNUR

﴿ وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ ﴿٩٧﴾ ﴾ --- ﴿ وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ ﴿٩٨﴾[سورة المؤمنون:٢٣/٩٧-٩٨]
“Ve de ki: “Rabbim! Şeytanların gizli kışkırtmalarından sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım rabbim!” Mü'minûn Sûresi, 97-98.

2- ÖĞLE NAMAZI İLE YATSI NAMAZI ARASINDA OKUNUR

﴿ اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إ۪يمَانًاۗ وَقَالُواْ حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ ﴿١٧٣﴾[سورة آل عمران:٣/١٧٣]
“Bir kısım insanlar, Mü’minlere: «Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!» dediklerinde bu, onların îmânlarını bir kat daha artırdı ve «Allâh bize yeter. O ne güzel vekîldir!» dediler.” Âl-i ‘Imrân Sûresi, 173.
                                        

3- YATSI NAMAZINDAN SONRA UYUMADAN HEMEN ÖNCE OKUNUR

1-              Besmele-i Şerîf (1 defâ okunur)
2-              Salavât-ı Şerîfe ve Rasûlüllâh (s.a.v.)’a selâm (3 defâ okunur)
3-              Esteğfirullâh (100 defâ okunur)
4-              Sübhânellâh (33 defâ okunur)
5-              Elhamdülillâh (33 defâ okunur)
6-              Lâ ilâhe illellâh (33 defâ okunur)
7-              Allâh-ü Ekber (33 defâ okunur)
8-              İnşirâh Sûresi (1 defâ okunur)
9-              Felak Sûresi (1 defâ okunur)
10-        Nâs Sûresi (1 defâ okunur)
11-        Salavât-ı Şerîfe ve Rasûlüllâh (s.a.v.)’a selâm (3 defâ okunur)
12-        Kelime-i Şehâdet getirerek uyuyacaktır.
 (40 GÜN DEVÂM EDİLİR)
١- (١ مرة)
٢- "اَلصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ." (٣ مرة)  
٣- أَسْتَغْفِرُ اللّٰهِ (١٠٠ مرة)
٤- سُبْحَانَ اللّٰهِ (٣٣ مرة)
٥-  اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ (٣٣ مرة) 
٦- لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰه (٣٣ مرة) 
٧- اَللّٰهُ أَكْبَرُ (٣٣ مرة)
٨- سورة الإنْشراح (١ مرة)
٩-  سورة الفلق
١٠- سورة الناس
١١- "اَلصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ." (٣ مرة) 
١٢-  "أَشْهَدُ أَنْ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ."

﴿ اَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَۙ ﴿١﴾ وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَۙ ﴿٢﴾ اَلَّذ۪ىٓ اَنْقَضَ ظَهْرَكَۙ ﴿٣﴾ وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَۜ ﴿٤﴾ فَاِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًاۙ ﴿٥﴾ اِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًاۜ ﴿٦﴾ فَاِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْۙ ﴿٧﴾ وَاِلٰى رَبِّكَ فَارْغَبْ ﴿٨﴾[سورة الإنشراح:٩٤/١-٨]
İNŞİRAH SURESİ ANLAMI (MEALİ)
·         Senin için bağrını açmadık mı? (Elem neşrah leke sadrak)
·         Senden o yükünü indirmedik mi? (Ve vada'nâ 'anke vizrek)
·         O sırtında sana eziyet veren yükünü? (Ellezî enkada zahrek)
·         Senin şanını yüceltmedik mi? (Ve refa'nâ leke zikrek)
·         Demek ki, her zorluğun yanında bir de kolaylık var. (Fe inne me'al'usri yüsrâ)
·         Evet, o zorlukla berâber bir de kolaylık var! (İnne me'al'usri yüsrâ)
·         Bu yüzden boş kaldığında yine kalk yorul! (Fe izâ ferağte fensab)
·         Ve ancak Rabbinden ümîd et, hep O'na doğrul! (Ve ilâ rabbike ferğab)
٩- سورة الفلاق
﴿ قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِۙ ﴿١﴾ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَۙ ﴿٢﴾ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ ﴿٣﴾ وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِى الْعُقَدِۙ ﴿٤﴾ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ ﴿٥﴾ [سورة الفلق:١١٣/١-٥]
113- FELÂK SÛRESİ
Medine döneminde inmiştir. 5 âyettir. Felâk, sabah aydınlığı demektir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

“De ki:
®      Yarattığı şeylerin şerrinden (kötülüğünden),
®      Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
®      Düğümlere üfleyenlerin şerrinden,
®      Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden,
Sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”[2]
١٠- سورة الناس

﴿ قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ ﴿١﴾ مَلِكِ النَّاسِۙ ﴿٢﴾ اِلٰهِ النَّاسِۙ ﴿٣﴾ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِۙ ﴿٤﴾ اَلَّذ۪ى يُوَسْوِسُ ف۪ى صُدُورِ النَّاسِۙ ﴿٥﴾ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ ﴿٦﴾[سورة الناس:١١٤/١-٦]
114- NÂS SÛRESİ
Medine döneminde inmiştir. 6 âyettir. Nâs, insanlar demektir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

“De ki:
®      Cinlerden ve insanlardan;
®      İnsanların kalplerine vesvese veren,
®      Sinsi vesvesecinin şerrinden (kötülüğünden),
§ İnsanların Rabbine,
§ İnsanların Melik’ine (Mutlâk sâhip ve hâkimine),
§ İnsanların İlâh’ına sığınırım.”[3]
 ١٢-
"أَشْهَدُ أَنْ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ"،
“Ben şehâdet ederim ki! Allâh’dan başka ilâh yoktur.”
"وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ".
“ … Ve yine şehâdet ederim ki! Hz. Muhammed Mustafâ (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) O’nun (Allâh’ın) kulu ve Rasûlü’dür.”
B- SALAVÂT-I ŞERÎFE VE RASÛLÜLLÂH (S.A.V.)’A SELÂM
"اَلصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ."

"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى أٰلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰٓى إِبْرٰه۪يمَ وَعَلٰى أٰلِ إِبْرٰه۪يمَ إِنَّكَ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ. أَللّٰهُمَّ بَارِكْ عَلٰي مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى  أٰلِ مُحَمَّدٍ. كَمَا بَارَكْتَ وَعَلٰى أٰلِ إِبْرٰه۪يمَ إِنَّكَ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ."
Allâh-ım! Efendimiz İbrâhîm ve onun âl-i’ne salavât ve bereketler ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne de salât eyle. Bereketler ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin. Allâh-ım! Efendimiz İbrâhîm’e ve onun âl-i’ne bereket ihsân ettiğin gibi, efendimiz Muhammed’in âl-i’ne de bereket ihsân eyle. Şüphesiz sen methedilmeye lâyık azâmet ve şeref sâhibisin.”


[1] وعن عمر رَضِىَ اللَّهُ عَنْه قال :قال رسول اللَّهِ ﷺ: "اَلدُّعَاءُ مَوْقُوفٌ بَيْنَ السَّمَآءِ وَالْأَرْضَ يَصْعَدُ حَتَّى يُصَلّٰى عَلَىَّ، فَلَا يَجْعَلُونِى كَغُمْرِ الرَّاكِبِ صَلُّوا عَلىَّ أوَّلَ الدُّعَآءِ وَأوْسَطَهُ وَآخِرَهُ." أخرجه الترمذى موقوفا على عمر، ورفعه رزين."الغُمْرُ": القَدَحُ الصغير كالقعب. والمعنى أن الراكب يحمل رحله وأزواده، وبترك قعبه إلى آخر ترحاله، ثم يعلقه على آخرة الرحل أو نحوها كالعوة فليس عنده بمهمّ، فنهاهم ﷺ أن يجعلوا الصة عليه تبعاً غير مهمة.
2. (1773)- Hz. Ömer (r.’a.)anlatıyor: "Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) buyurdular ki: -- “Duâ semâ ile arz arasında durur. Bana salât okunmadıkça, Allâh-ü Te’âlâ-ya yükselmez. [Beni hayvanına binen yolcunun maşrapası yerine tutmayın. Bana, duânızın başında, ortasında ve sonunda salât okuyun].” buyurmuşlardır. [Tirmizî, Salât 352, (486). Tirmizî, bunu Hz. Ömer (radıyellâh-ü anh)'e mevkuf olarak rivayet etmiştir. Rezîn ise merfu olarak rivayet etmiştir.] [İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 6/534-535.] “Duânın başında ve sonunda getirilen salavât, iki makbûl duâ olması itibârıyla orada yapılacak duânın kabûl olması için önemli bir sebebdir.” demişlerdir.
[2] Felâk, 113/1-5
[3] Nass, 114/1-6.