7 Şubat 2011 Pazartesi

RASÛLÜLLÂH (ALEYHİ’S-SALÂT-Ü VE’S-SELÂM)’IN GECELEYİN NAMAZDAN ÇIKINCA OKUDUĞU DUÂ

RASÛLÜLLÂH (ALEYHİ’S-SALÂT-Ü VE’S-SELÂM)’IN GECELEYİN NAMAZDAN ÇIKINCA OKUDUĞU DUÂ
عَنْ أُمُّ سَلَمَةَ  زَوْجِ النَّبِيِّ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهَا قَالَتْ: كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ إِذَا انْصَرَفَ مِنْ صَلَاةِ الْمَغْرِبِ يَدْخُلُ فَيُصَلّٰى رَكْعَتَيْنِ ثُمَّ يَقُولُ ف۪يمَا يَدْعُوا: "يَامُقَلِّبَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قُلُوبَنَا عَلٰى د۪ينِكَ."
Ümmü Seleme (r.anhâ) vâlidemizden rivâyet edildiğine göre; --- “Rasûlüllâh (sallellâh-ü aleyh-i ve sellem) akşam namazını kıldıktan sonra (yanıma) girer iki rekat namaz kılar ve sonra:

--- “Ey kalbleri çeviren Allâhım! Kalblerimizi dînin üzere sâbit kıl.” diye duâ ederdi.”[1]

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُمَا قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولُ اللّٰهِ لَيْلَةً ح۪ينَ فَرَغَ مِنْ صَلَاتِه۪ يَقُولُ: أَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى أَسْأَلُكَ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِكَ تَهْد۪ى بِهَا قَلْب۪ى، وَتَجْمَعُ بِهَا أَمْر۪ى، وَتَلُمُّ بِهَا شَعَث۪ى، وَتَرُدُّ بِهَا غَائِب۪ى، وَتَرْفَعُ بِهَا شَاهِد۪ى، وَتُزَكّ۪ى بِهَا عَمَل۪ى وَتُلْهِمُن۪ى بِهَا رُشْد۪ى، وَتَرُدُّ بِهَا أُلْفَت۪ى، وَتَعْصِمُن۪ى بِهَا مِنْ كُلِّ سُٓوءٍ، أَللّٰهُمَّ أَعْطِن۪ى إ۪يمَانًا وَيَق۪ينًا لَيْسَ بَعْدَهُ كُفرٌ، وَرَحْمَةً أَنَالُ بِهَا شَرَفَ كَرَامَتِكَ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ، أَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى أَسْأَلُكَ الْفَوْزَ فِي الْقَضَآءِ، وَنُزُلَ الشُّهَدَآءِ، وَعَيْشَ السُّعَدَآءِ، وَالنَّصْرَ عَلَى الْاَعْدَآءِ، أَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى أُنْزِلُ بِكَ حَاجَت۪ى، وَإِنْ قَصُرَ رَأْي۪ـى، وَضَعُفَ عَمَل۪ى، وَافْتَقَرْتُ إِلٰى رَحْمَتِكَ، فَأَسْأَلُكَ يَا قَاضِىَ الْاُمُورِ، وَيَا شَافِىَ الصُّدُورِ كَمَا تُج۪يرُ بَيْنَ البُحُورِ أَنْ تُج۪يرَن۪ى مِنْ عَذَابِ السَّع۪يرِ، وَمِنْ دَعْوَةِ الثُّبُورِ وَمِنْ فِتْنَةِ الْقُبُورِ. أَللّٰهُمَّ مَا قَصُرَ عَنْهُ رَأْي۪ـى وَلَمْ تَبْلُغْهُ مَسْأَلَت۪ى، وَلَمْ تَبْلُغْهُ نِيَّت۪ى مِنْ خَيْرٍ وَعَدْتَهُ أَحَدًا مِنْ خَلْقِكَ، أَوْ خَيْرٍ أَنْتَ مُعْط۪يهِ أَحَدًا مِنْ عِبَادِكَ، فَإِنّ۪ى رَاغِبٌ إِلَيْكَ ف۪يهِ وَأَسْأَلُكَهُ بِرَحْمَتِكَ يَا رَبَّ الْعَالَم۪ينَ. أَللّٰهُمَّ يَاذَا الْحَبْلِ الشَّد۪يدِ، وَالْاَمْرِ الرَّش۪يدِ، أَسْأَلُكَ الْاَمْنَ يَوْمَ الْوَع۪يدِ، وَالْجَنَّةَ يَومَ الْخُلُودِ مَعَ المُقَرَّب۪بنَ الشُّهُودِ الرُّكَّعِ السُّجُودِ، الْمُوف۪ينَ بِالْعُهُودِ، إِنَّكَ رَح۪يمٌ وَدُودٌ، وَإِنَّكَ تَفْعَلُ مَا تُر۪يدُ. أَللّٰهُمَّ اجْعَلْنَا هَاد۪ينَ مُهْتَد۪ينَ غَيْرَ ضَآلّ۪ينَ وَلَامُضِلّ۪ينَ، سِلْمًا لِاَوْلِيَآئِكَ، حَرْبًا لِاَعْدَآئِكَ، نُحِبُّ بِحُبِّكَ مَنْ أَحَبَّكَ، وَنُعَاد۪ى بِعَدَاوَتِكَ مَنْ خَالَفَكَ. أَللّٰهُمَّ هٰذَا الدُّعَآءُ وَعَلَيْكَ الْاِجَابَةُ، وَهٰذَا الْجُهْدُ وَعَلَيْكَ التُّكْلَاَنُ. أَللّٰهُمَّ اجْعَلْ ل۪ى نُورًا ف۪ي قَلْب۪ى، وَنُورًا ف۪ي قَبْر۪ى، وَنُورًا مِنْ بَيْنِ يَدَىَّ، وَنُورًا مِنْ خَلْف۪ى، وَنُورًا عَنْ يَم۪ين۪ى، وَنُورًا عَنْ شِمَال۪ى، وَنُورًا مِنْ فَوْق۪ى، وَنُورًا مِنْ تَحْت۪ى، وَنُورًا ف۪ي سَمْع۪ى، وَنُورًا ف۪ي بَصَر۪ى، وَنُورًا ف۪ي شَعَر۪ى، وَنُورًا ف۪ي بَشَر۪ى، وَنُورًا ف۪ي لَحْم۪ى، وَنُورًا ف۪ي دَم۪ى، وَنُورًا ف۪ي مُخّ۪ى، وَنُورًا ف۪ي عِظَام۪ى أَللّٰهُمَّ أَعْظِمْ ل۪ى نُورًا، وَأَعْطِن۪ى نُورًا، وَاجْعَلْ ل۪ى نُورًا، سُبْحَانَ الَّذ۪ى تَعَطّفَ الْعِزَّ وَقَالَ بِه۪، سُبْحَانَ الَّذ۪ى لَبِسَ الْمَجْدَ وَتَكَرَّمَ بِه۪، سُبْحَانَ الَّذ۪ى َ يَنْبَغِى التَّسْب۪يحُ إِلَّا لَهُ. سُبْحَانَ ذِى الْفَضْلِ وَالنِّعَمِ. سُبْحَانَ ذِى الْمَجْدِ وَالْكَرَمِ. سُبْحَانَ ذِى الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ. أخرجه الترمذى."تَلُمَّ بِهَا شَعَثِى" أى تَجمع بها متفرق أمرى، "وَتُزَكِّى" تطهر، "تُجِيرُ بَيْنَ الْبُحُورِ" أى تمنع أحدها من اختط بالاخر. "الحَبْلُ" السبب، أو القرآن، أو الدين "السِّلْمُ" المسالم المصالح، "وَالحَرْبُ" ضده تسميته بالمصدر. "الجُهْدُ" بفتح الجيم المشقة وبضمها الطاقة والقدرة، والمراد "بالنُّورِ" المسئول في جميع ما تقدم: ضياء الحق وبيانه. "تَعَطَّفَ الْعِزّ" أى تردى به على سبيل التمثيل، ومعناه اختصاص بالعزّ، واتصاف به، ومعنى "وقَال بِهِ" أى حكم ف يردّ حكمه.
İbn-ü Abbâs (r.anhümâ) anlatıyor: “Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’ın geceleyin namazdan çıkınca şu duâyı okuduğunu işittim:

“Allâhım! Senden, katından vereceğin öyle bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidâyet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertîb, içime kâmil îmân, dışıma amel-i sâlih, amellerime temizlik ve ihlâs verir, rızâna uygun istikâmeti ilhâm eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.

Allâhım, bana öyle bir îmân, öyle bir yakîn ver ki, artık bir daha küfür (ihtimâli) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve âhırette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.

Allâhım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunla kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhar olan) şühedâya hâs makamları niyâz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!

Allâhım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevî ve uhrevî) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Rahmetine muhtâcım, hâlimi arzediyorum. (İhtiyâcım ve fakrım sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalblerin ihtiyâcını görüp şifâ-yâb kılan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azâbının arasını da ayırmanı, helâke dâvetten, kabir azâbından korumanı diliyorum.

Allâhım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veyâ mahlûkâtından birine vaad ettiğin bir lütuf var da buna idrâkim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeble de istediklerimin dışında kalmış ise ey âlemlerin Rabbi, onun husûlü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.

Ey Allâhım! Ey (Kur’ân gibi, dîn gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sâhibi! Kâfirler için cehennem vaad ettiğin kıyâmet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzûr-ı kibriyâna ulaşmış mukarrebîn meleklerle, (dünyada iken çok) rükû ve secde yapanlar ve ahidlerini îfâ edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sâhibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sâhibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sâhipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)

Allâhım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidâyete ermiş hidâyet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesîlesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhâlefet edene, senin ona olan adâvetin sebebiyle adâvet (düşmanlık) ediyoruz.

Allâhım! Bu bizim duâmızdır. Bunu fazlınla kabûl etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.

Allâhım! Kalbime bir nûr, kabrime bir nûr ver; önüme bir nûr, arkama bir nûr ver; sağıma bir nûr, soluma bir nûr ver; üstüme bir nûr, altıma bir nûr ver; kulağıma bir nûr, gözüme bir nûr ver; saçıma bir nûr, derime bir nûr ver; etime bir nûr, kanıma bir nûr ver; kemiklerime bir nûr koy! Allâhım nûrumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nûr ver, (söylenmiyenleri de kuşatacak) bir nûr daha ver!

İzzeti bürünmüş, onu kendine alem yapmış olan Zât münezzehtir. Büyüklüğü bürünmüş ve bu sebeble kullarına ikrâmı bol yapmış olan Zât münezzehtir. Tesbîh ve takdîs sâdece kendine lâyık olan Zât münezzehtir. Fazl ve nimetler sâhibi Zât münezzehtir. Azamet ve kerem sâhibi Zât münezzehtir. Celâl ve ikrâm sâhibi Zât münezzehtir.”[2]



[1] İ’tikat Risâlesi, A. Mahmut ÜNLÜ, S: 91, Dila Yay. İst./2007. (Miftâh-u Kenzi’l-Esrâr Fi’t-Tarîkati’n-Nakşibendiyye, Sh: 94. (İbn-i Sünnî, Amelül yevmi ve’l-leyle, Sh: 232, No:658)
[2] Kütüb-i Sitte, 7/36-40. (Tirmizî, Daavât 30, (3415)

ÎMÂN’IN ŞU’BELERİ


عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : أَلْا۪يمَانُ بِضعٌ وَسَبْعُونَ -وَفي رِوَايَة: بِضْعٌ وَسِتُّونَ- شُعْبةً، وَالْحَيَآءُ شُعْبَةٌ مِنَ الْا۪يمَانِ. أخرجه الخمسة. زَادَ  ف۪ي رِوَايَةِ: فَأَفْضَلُهَا قَوْلُ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ، وَأَدْنَاهَا إِمَاطَةُ الْاَذٰى عَنِ الطَّر۪يقِ.


Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) buyurdu ki: --- “Îmân, yetmiş küsur şu’bedir.[1] -Bir rivâyette şu ziyâde vardır-: Bu şûbelerden en üstünü ‘Lâ-ilâhe illallâh’ sözüdür, en aşağı mertebede olanı da yolda bulunan rahatsız edici bir şeyi kenara çıkarmaktır, hayâ da îmândan bir şu’bedir."[2]


[1] Bir rivâyette de altmış küsur geçmektedir.
[2] Kütüb-i Sitte, 2/239. (Buhârî, Îmân 3; Müslîm, Îmân 57-38, (35-36); Ebû Dâvud, Sünnet 15, (4676);  Tirmizî, Îmân 6, (2617); Nesâî, Îmân 16, (8, 110); İbn,ü Mâce, Mukaddime 9, (57).

Bu Hadîs-i Şerîf; pekçok vecihten rivâyet edilen hadîslerden biridir. Buhârî ve Müslim’in ittifak ettiği hadîsler arasında yer alması da hadîsin kıymetini artırmıştır. Kısmen belirtileceği üzere, İslâm ulemâsı bu hadîsin üzerinde ziyâdesiyle durmuş, hadîste ifâde edilen îmân şubelerini Kur’ân ve hadîse  dayanarak, birer birer göstermeye çalışmıştır. Buhârî’nin hadîsinde olduğu üzere bazı rivâyetler îmânın altmış küsur şube olduğunu beyan ederken, bâzıları yetmiş küsur olduğunu, diğer bazıları altmış dört, otuz üç, üçyüz dokuz, üçyüz onbeş olduğunu belirtmiştir.

Keza bazılarında “şube” denirken, bazılarında ona bedel "hisâl" (hasletler), “bâb”, “şerîat” (yol), “sehm” (pay) gibi yakın mânada başka kelimeler kullanılmıştır.

“....İmanın en üstün hasleti Lâilâhe illallâh sözüdür.”, “Îmân yetmiş küsür babtır.”, “İslâm otuz üç şeriattır. Kim bunlardan birini Allâh için yerine getirirse cennete girer.”,

“Aziz ve Celîl olan Rahmân’ın önünde bir levha vardır. Üzerinde üç yüz on dokuz şeriat vardır. Cenâb-ı Hakk: “Kullarımdan, bana ortak koşmayan her kim bunlardan bir tânesini yerine getirse mutlaka cennete koyarım” der”. “İslâm seksen sehimdir.. namaz bir sehimdir, zekât bir sehimdir, Ramazan orucu bir sehimdir, hac bir sehimdir... Hiç sehmi olmayan zarar etmiştir.”

Hadîslerde gelen 60, 70 rakamları hususunda değişik yorumlar yapılmıştır. İbn-ü Hibbân: --- “Bu hadisin mânasını bir müddet araştırdım. Bu maksadla ibâdetleri saydım. Bunlar hadiste gelen miktarı çok aşıyordu. Sonra Sünen’lere yöneldim, onlarda Resûlullah (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’ın îmândan addettiği ibâdetleri saydım, bunlar da yetmiş küsurdan eksik çıktı. Bu sefer Kitabullah’a yöneldim. Orada, Cenâb-ı Hakk’ın îmândan addettiği herbir ibâdeti saydım. Bu da yetmiş küsura ulaşıyordu. Kitap ve sünnete gelenleri birbirine ilâve ettim, tekrarları saydım. Gördüm ki, Allâh ve Resûlü (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’nün îmândan saydıkları şeylerin toplamı yetmiş küsura ulaşıyordu, ne fazla ne de eksik. O zaman anladım ki, Resûlullah (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’ın kasdı, Kitap ve sünnette gelmiş olanların miktarıydı.”

Kadı İyaz şöyle der: --- “Bu hususun tafsilatlı olarak bilinmemesi îmâna bir eksiklik getirmez. Çünkü îmânın usul ve fürû’u malûm ve muhakkaktır. İmanın bu kadar şubesi olduğuna kabaca inanmak, vâcibtir. Îmân esaslarını ve mezkûr şûbeleri tâyin ve tafsil mevzu üzerine tesbit edilecek hususa bağlıdır... Bu, ilm-i İlahîde ve ilm-i Nebevîdedir, başkası bilemez. Şeriat bunların hepsini ihtiva eder. Ancak şeriat bunu bize bildirmemiştir. Bundaki cehaletimizden dolayı bir zarar görecek değiliz. Mükellef olduğumuz şeyleri teferruatıyla bilmekteyiz. Bilmekle emrolunduğumuz şeyi biliyor, yasaklandığımız şeyden de kaçınıyoruz.”

Aynî, bu çeşit iktibaslardan sonra îmânın en yüksek şubesi ile en aşağı şubesini Hz. Peygamber (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in şu hadîste belirttiğini kaydeder:

“...İmanın en âlâ şubesi lâilâhe illallâh  demektir, en aşağısı da yoldan rahatsız edici bir şeyi uzaklaştırmaktır.” .... Gerisi bu ikisi arasında yer alır. Biz bunları teker teker bilmesek de toptan inanırız. Nitekim meleklerden pek azını ismen bildiğimiz halde hepsine inanıyoruz ve bu bizim melek inancımıza bir noksanlık getirmez. Öyle de îmânın şubelerine toptan inanmamız inancımıza bir nâkise getirmez... Aynî (rahımehüllâh), bu açıklamalardan sonra, mezkur şubeleri teker teker sayma denemesi yapar. İlgi çekici bulduğumuz için kaydedeceğiz. Der ki: --- "Allâh’ın avn ve yardımıyla diyoruz ki îmânın aslı kalb ile tasdik, dil ile ikrâr’dır. Fakat, kâmil ve tam bir îmân tasdik-ikrâr ve amel’dir. Yani üç kısımdır.[3]

A-         BİRİNCİ KISIM

TASDİKLE İLGİLİ ÎTİKÂDİYÂT
30 şu’bedir
1-      Allâh’a Îmân, Allâh’ın Zatına, Sıfatlarına, Birliğine Ve Benzeri Olmadığına İnanmak,
2-      Allâh’dan Başka Her Şeyin Hudûsuna (Sonradan Yaratıldığına) İnanmak.
3-      Meleklere İnanmak,
4-      Kitâblara İnanmak,
5-      Peygamberlere İnanmak,
6-      Kadere, Hayır Ve Şerrin Allâh’tan Olduğuna İnanmak,
7-      Ahirete İnanmak, Kabir Sualine, Kabir Azabına, Tekrar Dirilmeye, Mahşerde Toplanmaya, Hesaba, Mîzana, Sırat Köprüsüne... İnanmak,
8-      Cennete Ve Oradaki Ebedî Hayata İnanmak,
9-      Cehenneme, Cehennem Azabına, Kâfîrlerin Ebediyyen Orada Kalacağına İnanmak,
10-  Allâh’ı Sevmek, Allâh’tan Korkmak,
11-  Allâh İçin Sevmek, Allâh İçin Buğzetmek. Muhacir Ve Ensar Sahâbeyi, Âl-İ Resûl (Aleyhi’s-Salâtü Ve’s-Selâm)’Ü Sevmek,
12-  Hz. Peygamber (Aleyhi’s-Salâtü Ve’s-Selâm)’İ Sevmek. Buna Hz. Peygamber (Aleyhi’s-Salâtü Ve’s-Selâm)’E Salat Ve Selam Okumak, Sünnetine Uymak,
13-  İhlaslı Olmak Ve Riya Ve Nifakı Terk Etmek,
14-  Tevbe Ve Nedâmet Etmek,
15-  Allâh’ın Rahmetinden Ümid Etmek, Ümidsizlik Ve Ye’si Terketmek,
16-  Şükretmek,
17-  Ahde Vefa Göstermek,
18-  Sabırlı Olmak,
19-  Tevâzulu Olmak,
20-  Şefkatli Ve Merhametli Olmak, Küçüklere Şefkat,
21-  Allâh’ın Kazâsına Râzı Olmak,
22-  Allâh’a Tevekkül Etmek,
23-  Amele Güvenmemek, Kendini Övmeyi Ve Kusursuz Görmeyi Terk Etmek,
24-  Hasedi, Çekememezliği Terketmek,
25-  Kin Ve İntikâmı Terketmek,
26-  Gadabı Terketmek,
27-  Aldatmamak, Su-i Zân Sâhibi Olmamak, Hilekâr Olmamak,
28-  Dünya Sevgisini Terketmek.
Mal Ve Makam Sevgisini Terk, Kalbe Müteallik Güzel Veyâ Kötü Amellerden Herhangi Biri Aklına Gelir De Burada Zikredilmemiş Bulursan, O Esas İtibariyle Bu Saydıklarımızın Dışında Kalmaz,
29-  Dille Alakalı Ameller
30-  Dünya sevgisini terketmek. Mal ve makam sevgisini terk de buraya girer.

Kalbe müteallik güzel veyâ kötü amellerden herhangi biri aklına gelir de burada zikredilmemiş bulursan, o esas itibariyle bu saydıklarımızın dışında kalmaz, bunlardan birine dahil olduğunu azıcık bir tefekkürle görürsün
B-     İKİNCİ KISIM:
DİLLE ALAKALI AMELLER

Bunlar da 7 şu’bedir
31-  Kelime-İ Tevhidi Diliyle Söylemek,
32-  Kur’ân’ı Tilâvet Etmek,
33-  İlim Öğrenmek,
34-  İlim Öğretmek,
35-  Allâh’a Dua Etmek,
36-  Allâh’ı Zikretmek, İstiğfar,
37-  Boş Laflardan Kaçınmak.
C-         ÜÇÜNCÜ KISIM: BEDENÎ AMELLER

Bunlar da 40 şubeye ayrılır.

Bunlar da kendi aralarında üç çeşittir:
1. ÇEŞİT: MUAYYEN ŞEYLERE AİT OLANLAR
Bunlar 16 şubeye ayrılırlar:
38- Temizlik. Buna Beden, Elbise Ve Mekân Temizlikleri De Girer. Bedeni Hadesten Temizlemek İçin Abdest Almak, Cenabetten, Hayızdan, Nifastan Temizlemek İçin Yıkanmak,
39- Namaz Kılmak; Buna Farz, Nâfile Ve Kaza Namazları,
40- Zekat Vermek; Buna Sadaka Vermek, Sadaka-I Fıtr Ödemek, Cömertlik, Fukara Ve Misafirlere Yedirip İkram Etmek,
41- Farz Ve Nâfile Oruçlar,
42- Haccetmek, Umre,
43- İ’tikafa Girmek. Kadir Gecesini Aramak,
44- Dînin Yaşanabileceği Yere Gitmek, Şirk Diyarından Hicret Etmek,
45- Nezirlerini Ödemek,
46- Yemînleri Yerine Getirmek,
47- Keffaretlerini Ödemek,
48- Namaz İçinde Ve Dışında Setrü’l-Avret (Ayıp Yerlerini Örtmek, Tesettüre Riâyet Etmek),
49- Kurbanları Kesmek, Nezir Kurbanı Varsa Onu Da Kesmek,
50- Cenâze İşlerine Bakmak,
51- Borcu Ödemek,
52- Muâmelelerde Doğru Olmak, Ribadan Kaçınmak,
53- Doğrulukla Şahitlik Etmek, Hakkı Gizlememek.
2. ÇEŞİT: KENDİSİNE TÂBÎ OLANLARLA İLGİLİ ŞEYLER

Bunlar 6 şubedir:
54- Meşru Nikahla Evlenip İffeti Korumak,
55- Aileye Karşı Vazifelerini Yerine Getirmek, Hizmetçilere İyi Muâmele Etmek,
56- Anne Babaya İyi Muâmele Etmek, Onlara Karşı Ukuk (Haksızlık)’Tan Kaçınmak,
57- Çocuklara Güzel Terbiye Vermek,
58- Sıla-İ Rahm Yapmak,
59- Büyüklere İtaat.
3. ÇEŞİT: ÂMMEYE MÜTEALLİK ŞEYLER

Bunlar da 18  şubedir:
60- İdâreciliği Adâletle Yürütmek,
61- Cemaate Uymak,
62- Ulu’l-Emre İtaat Etmek,
63- İnsanları Barıştırmak. Hâricilere Ve Âsilere Karşı Mücâdele Etmek,
64- İyilikte Yardımlaşmak,
65- Emr-İ Bi’lma’ruf Nehy-İ Ani’l Münkerde Bulunmak (Yani İnsanlara İyiliği Emretmek, Kötülükten Menetmek),
66- Hududu (Ağır Cezaları) Tatbik Etmek,
67- Cihad Etmek. Kışlalarda Asker Bulundurmak,
68- Emaneti Edâ Etmek. Ganimetten Beşte Biri (Hums) Ödemek,
69- Ödemek Şartıyla Borç Vermek,
70- Komşuya İyi Muâmele Etmek,
71- Geçimli Olmak. Helâlinden Mal Toplamak,
72- Malı Yerinde Harcamak. İsrâftan Kaçınmak,
73- Selam’ı Almak,
74- Hapşırana “Yerhamükallâh” (teşmit) Demek,
75- İnsanlara Zarar Vermekten Kaçınmak,
76- Eğlenceden Kaçınmak,
77- Yoldan Rahatsızlık Veren Bir Cismi Kaldırmak.
Bütün bunlar, toplam 77 şube yapar.


[1] Bir rivayette de altmış küsur geçmektedir.
[2] Kütüb-i Sitte, 2/239. (Buhârî, İman 3; Müslim, İman 57-38, (35-36); Ebû Dâvud, Sünnet 15, (4676);  Tirmizî, İman 6, (2617); Nesâî, İman 16, (8, 110); İbnu Mâce, Mukaddime 9, (57).
[3] Kütüb-i Sitte, 2/239-246.