22 Haziran 2012 Cuma

ŞA’BÂN’I ŞERÎF VE BERÂET GECESİNİN FAZÎLETİ-- DUÂ VE ZİKİRLER--فضائل الأوقات للبيهقي باب في فضل ليلة النصف من شعبان






ÜÇ AYLAR


Abdulkâdir Geylânî (rahımehüllâh) buyuruyor ki;

v Receb, cefâyı terk ayıdır;
v Şa’bân, amel ve vefâ ayıdır;
v Ramazân ise, sadâkât ve safâ ayıdır.

v Receb, tevbe ayıdır;
v Şa’bân, muhabbet ayıdır;
v Ramazân, Hakk’a yakınlık bulma ayıdır.

v Receb, hürmet ayıdır;
v Şa’bân, hizmet ayıdır;
v Ramazân, ni’met ayıdır.

v Receb, ibâdet ayıdır;
v Şa’bân, zâhidlik ayıdır;
v Ramazân ise, ziyâdesi ile ni’metlere ermek ayıdır.

v Receb ayında iyilikler kat kat artar;
v Şa’bân ayında kötülükler kalkar;
v Ramazân ayında ikrâmlar gelmeye başlar.

v Receb, önce gidenlerin ayıdır;
v Şa’bân ortadakilerin ayıdır;
v Ramazân ise, âsîlerin ayıdır.”

(Tevbe ettikler, ibâdet ve tâatta bulundukları takdirde, âsîlerin günâhlarının en fazla affedileceği aydır)

Zünnûn–i Mısrî (k. sirruhû) şöyle buyuruyor ki;

§ Receb, âfetlerin geri bırakıldığı;
§ Şa’bân, tâatların yapıldığı;
§ Ramazân da ikrâmların beklendiği aydır.

§ Receb, ekim,
§ Şa’bân, sulama;
§ Ramazân ise, harman ayıdır.

Her ekilen biçilir. Her yapılan işin karşılığı görülür. Bir kimse ekim zamanını boşa geçirirse, harman zamanında pişmanlık duyar. Âhirette kötülük göreceğinden dünyada beslediği ümitler de hiç olur.

Sâlih zâtlardan bazıları buyurmuşlardır ki;

ü  Sene bir ağaçtır.
ü  Receb ayı, senenin yapraklanma günleridir.
ü  Şa’bân ayı, meyvelenme günleridir.
ü  Ramazân ayı ise, senenin meyvelerinin toplandığı günlerdir.

Şöyle anlatılmıştır:

ü  Receb ayı, Allâh-ü Te’âlâ-dan gelecek mağfiretlere tahsîs edilmiştir.
ü  Şa’bân, özel olarak, şefâat ayı kılınmıştır.
ü  Ramazân ayında iyilikler kat kat verilir.[1]

 

ŞA’BÂN’I ŞERÎF VE BERÂET GECESİNİN FAZÎLETİ


Şa’bân’ı Şerîf ayında, önemli olaylardan biri  de, Ramazan Orucu’nun farz kılınmasıdır…[2]
﴿ شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ىٓ اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاأٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ [سورة البقرة:۲/۱۸۵]
(O sayılı günler), insanlar için bir hidâyet rehberi, doğru yolun ve hakk ile bâtılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’ân-ın kendisinde indirildiği Ramazân ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veyâ yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allâh, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidâyete ulaştırmasına karşılık Allâh’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.”[3]

“ŞA’BÂN” İSMİ; Beş harften teşekkül etmiş olup, ifâde ettiği bir çok mânâ olmakla berâber hayırlar bu ayda şu’belendiği için kendisine bu isim verilmiştir.
( -ش-Şın), Şeref ve şefâate,
(-ع-‘Ayn) ‘Izzet ve kerâmete,
(-ب-Be) Birr-u ihsâna ve berâate (Aynı zamanda (Be) harfinin kelimenin tam ortasında olması bu ayın ortasının Berâet gecesi olmasına işârettir.),
(-أ-Elif), Ülfet ve mühabbete,
(-ن-Nûn) Allah-ü Te’âlâ’nın nûruna delâlet eder.

*** --- Hz. Âişe (r.anhâ) anlatıyor:

“Rasûlüllâh (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm), (bâzen) oruca öyle devam ederdi ki, “(Bu ay) hiç yemeyecek” derdik. Bâzen de öyle devamlı yerdi ki, “(Bu ay) hiç tutmayacak” derdik. Ben, onun ramazân dışında bir ayı tam olarak tuttuğunu görmedim. Herhangi bir ayda Şâban ayında tuttuğundan daha fazla tuttuğunu da görmedim.”[4]

*** --- Hz. Üsâme (r.a.) anlatıyor: “Ey Allâh’ın Rasûlü dedim, Şâban ayında tuttuğun kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum (sebebi nedir?)” diye sordum.

Şu cevâbı verdi: --- “Bu, Receb’le Ramazân arasında insanların gaflet ettikleri bir aydır. Hâlbuki O, amellerin Rabbü’l-Âlemîn’e yükseltildiği bir aydır. Ben, oruçlu olduğum halde amelimin yükseltilmesini istiyorum.”[5]

*** ---  Şa’bân ayını ihyâ edenlere işâretle Hakk Te’âlâ Meleklere: --- “Ey meleklerim! Bakın görün benim kullarım Rasûlümün ayı olan Şa’bân ayına nasıl saygı ve hürmet gösteriyorlar. Celâlim (Şeref, ‘Izzet) hakkı için bende bu kullarımı mağfiret ederim.”

*** --- H.Ş.“Şa’bân-ı Şerîf’te bir gün oruç tutan kulunu, Cenâb-ı Hakk cehennem azâbından emîn kılar. Dünya ve âhıretle ilgili isteklerini ihsân eder.... İki gün oruç tutana kabirde iki melek kıyâmete kadar yoldaş olur... Üç gün oruç tutanın süâl ve hesâbı kolay olur... Yedi gün oruç tutanlar evliyâlarla haşr olunur, cennette cemâlini gösterir...”

ŞA’BÂN-I ŞERÎF ORUCU


Şa’bân-ı Şerîf ayında oruç tutmak müstehâbdır. Peygamberimiz (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm), Ramazân ayının dışında en çok bu ayda oruç tutmuştur, bâzen bu ayın tamâmını oruçla geçirdiği olmuştur.[6]

ŞA’BÂN-I ŞERÎF’İN EYYÂM-I BÎYD[7] ORUÇLARI

Hicrî takvime göre her ayda bu günlerin orucu çok fazîletlidir.    Rasûlüllâh  (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) bu   günlerin   orucunu   yolculuklarında   bile   terk etmemiştir.

"قَالَ عَلِىُّ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ: صَوْمُ أَيَّامِ الْب۪يضِ أَوَّلِ يَوْمٍ يَعْدِلُ ثَلَاثَةَ أٰلَافِ سَنَةٍ وَالْيَوْمِ الثَّان۪ي يَعْدِلُ عَشَرَةَ  أٰلَافَ سَنَةٍ وَالْيَوْمِ الثَّالِثِ يَعْدِلُ ثَلَاثَةَ عَشَرَةَ أٰلَافَ سَنَةٍ"
Hz. ‘Ali (r.a.) şöyle buyurmuştur:

--- “Recebin onüçüncü gününün orucu, üç bin sene oruç gibidir. Ondördüncü orucu, on bin sene gibidir. Onbeşinci    gün ise onüçbin seneye denkdir.”[8]    

عَنْ أَنَسٍ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ: مَرْفُوعًا عَنِ النَّبِيِّ أَنَّهُ قَالَ: "مَنْ صَامَ أَيَّامَ الْب۪يضِ الثَّالِثَ عَشَرَ وَالرَّابِعَ عَشَرَ وَالْخَامِسَ عَشَرَ أَعْطَاهُ اللّٰهُ ف۪ى أَوَّلِ يَوْمٍ مِنْهَا أَجْرَ عَشَرَةِ  أٰلَافِ سَنَةٍ وَ فِى الْيَوْمِ الثَّان۪ي أَعْطَاهُ اللّٰهُ أَجْرَ مِائَةِ أَلْفِ سَنَةٍ وَ فِى الْيَوْمِ الثَّالِثِ أَعْطَاهُ اللّٰهُ أَجْرَ ثَلَاثَمِائَةِ أَلْفِ سَنَةٍ."
Enes (r.a.)’dan merfû’an rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîfte Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) şöyle buyurmuştur:

---- “(Herhangi bir aydan) onüç, ondört ve onbeşinci günler olan, eyyâm-bîyd-ı oruçlu geçirene, Allâh, birinci gününde onbin sene, ikinci günde yüzbin sene, üçüncü günde ise, üç yüzbin, senelik ecir verir.”[9]
وَيُرْوٰى: "أَنَّ أَرْبَعَةَ اَشْيَآءَ تُخَفِّفُ عَذَابَ الْقَبْرِ: قِرَآئَةَ الْقُرْأٰنِ ف۪ى كُلِّ ح۪ينٍ وَزَمَانٍ وَإِكْرَامَ الْيَت۪يمِ ف۪ى كُلِّ مَكَانٍ وَصَوْمَ أَيَّامَ الْب۪يضِ ف۪ى رَجَبَ وَ شَعْبَانَ وَالصَّلَاةَ ف۪ى جَوْفِ اللَّيْلِ تُنَوِّرُ الْقَلْبَ وَتُورِثُ رِضَأَ الرَّحْمٰنِ."
Rivâyete göre; --- “Dört    şey,    kabir    azâbını hafîfletir. Bunlar da:

1-Her ân ve her zaman Kur’ân-ı Kerîm okumak,
2-Her mekânda yetime ikrâm etmek,
3-Receb   ve   Şa’bân-nın eyyâm-bîyd   oruçlarını tutmak,
4-Gece yarısı   namaz  kılmak   ki,   o, kalbi nurlandırır ve Rahmân’ın   rızâsını   celbeder.”[10]

ŞA’BÂN-I ŞERÎF’İN YARI (ONBEŞİ OLAN BERÂET) GÜNÜNÜN ORUCU

عَنْ عَلِىُّ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ: عَنِ النَّبِيِّ أَنَّهُ قَالَ: "إِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ فَقُومُوا لَيْلَهَا وَصُومُوا يَوْمَهَا."
Hz. ‘Ali (r.a.) rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîfte Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) şöyle buyurmuştur:

--- “Şa’bân-ın yarı (onbeşinci) gecesi   olunca, gecesini (ibâdetle)kıyâmla geçirin,   gününü,  de oruç tutun.”[11]   
رُوِىَ عَنِ النَّبِيِّ : "ف۪ى لَيْلَةِ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ يَكُونُ هُبُوطُ جَبْرَآئ۪يلَ وَمَلٰٓئِكَةِ اللّٰهِ مِنض السَّمَآءِ السَّابِعَةِ إِلَى السَّمَآءِ الدُّنْيَا فَارْغَبُوا ف۪ى صِيَامِه۪ وَإِنَّ يَوْمَ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ تَصُومُهُ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ وَالطَّيْرُ وَالْوُحُشُ وَالسِّبَاعُ وَالْبَهَآئِمُ وَح۪يتَانُ الْبَحْرِ وَهَوَامُ الْاَرْضِ."
Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

--- “Cebrâîl’in ve Allâh-ü Te’âlâ-nın meleklerinin (aleyhimü’s-selâm) yedinci kat semâdan dünyâ semâsına inişleri, Şa’bân-ın yarı gecesinde gerçekleşir.

O hâlde onun gününün orucuna rağbet edin.

Şa’bân-ın yarı gününü, (sâlih) inanlar ve cinlerle, kuşlar, yabânî hayvanlar, yırtıcı hayvanlar, davarlar, denizlerin balıkları ve yer-yüzünün böcekleri bile oruçlu geçirir.”[12]

BERÂET GECESİ

 
Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki:

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ﴿حٰمٓۜ ﴿١﴾ وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ ﴿٢﴾ اِنَّآ اَنْزَلْنَاهُ ف۪ى لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ ﴿٣﴾ ف۪يهَا يُفْرَقُ كُلُّ اَمْرٍ حَك۪يمٍۙ ﴿٤﴾ [سورة الدخان:۴۴/۱-۴]
1.      “Hâ-Mîm.
2,3.  Apaçık olan Kitâb’a andolsun ki, biz onu mübârek bir gecede[13]indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmaktayız.
4.    Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir.”[14]

ŞA’BÂN-I ŞERÎF’İN 14’ÜNÜ 15’İNE BAĞLAYAN GECE BERÂET GECESİ’DİR.

Bu gecenin, diğer isimleri:

1-      el-Leyletü’l-Mübâreke,
2-      Leyletü’l-Kısmet-i ve’t-Takdîr (kısmet ve kader),
3-      Leyletü’t-Tekfîr (günâhları örten),
4-      Leyletü’l-İcâbe (duâlara icâbet),
5-      Leyletü’l-Hayat (İshâk İbn-i Râhôye’nin senediyle Vehb İbn-i Münebbih -r.anhümâ-dan yaptığı nakil: --- “İa’bân’ın yarısının gecesi Ölüm Meleği, Rabbü’l-’Âlemîn’den, kader ile ilgili nüshaları almakla meşgûl olduğundan, akşamla yatsı arası kimse ölmez.),
6-       Leylet-ü ‘Îdi’l-Melâike (Meleklerin bayram gecesi. Müslümanların Ramazân ve Kurban Bayramı olduğu gibi Melekler’in de iki bayramı vardır. 1- Kadir Gecesi, 2- Berâet Gecesi.)[15],
7-      Leyletü’ş-Şefâ’a (Bu gece, Rasûlüllâh -s.a.v.-’e şefaatin tamâmı verilmiştir.),
8-      Leyletü’l- Berâe ve Leyletü’s-Sakk (Tahsildâr’ın beytülmâle âit cizyesini, haracını ve vergisini aldığı kimselere, bu hususta bir berat makbuzu yazıp verdiği gibi, Allâh-ü Te’âlâ da Tevbe edip ameli sâlih işleyen kullarına bu gecede Cehennem’den berat -Kurtuluş Fermânı- yazar.),
9-      Leyletü’l-Câize (Hediye gecesi veya vaz geçme mânâsı olan bu kelime, Allâh-ü Te’âlâ’nın büyük günahlara cezâ vermekten geçmesidir.),
10- Leyletü’r-Ruchân (Tercih Gecesi, Kadir Gecesi’nden sonra en kıymetli gece olduğundan bu isimle de anılır.),
11- Leyletü’t-Ta’zîm (Büyük tutma ve değer verme),
12- Leyletü’l-Kadr (Kulun kalbi ile huzurda olduğu, Rabb’inin sırlarını müşâhede ettiği, vuslat nurları ile ni’metlendiği ve kendisinde kurbet –Allâh-i Te’âlâ’ya mânevî yakınlık- esintisini hissedip, varlıkların hakîkâtlerini keşfettiği gecedir.),
13- Leyletü’l-Ğufrân ve’l-Itkı mine’n-Nîrân (Mağfiret ve ateşlerden âzâd gecesi.),
14- Leyletü’l-Arz (Amellerin Cenâb-ı Hakk’a arzı),
15- Leyletü’n-Nesh (Bu gece bâzıları hakkındaki saâdet ve şekâvet, âfiyet ve musibet, hayat ve ölüm gibi kararlar değiştirilir.),
16-Leyletü’l-Lahzî ve’n-Nazar (Tecellî bakış gecesi –Allâh-ü Te’âlâ’nın, bu gece Ka’be-i Muazzama’ya yaptığı nazardan dolayı verilmiştir.),
عَنْ عَآئِشَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهَاقَالَتْ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : "إِنَّ اللّٰهَ تَعَالٰى عَزَّ وَجَلَّ يَلْحَظُ إِلَى الْكَعْبَةِ ف۪ي كُلِّ عَامٍ لَحْظَةً، فَعِنْدَ ذٰلِكَ تَحِنُّ قُلُوبُ الْمُؤْمِن۪ينَ إِلَيْهَا وَذٰلِكَ ف۪ي لَيْلَةِ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ."
Hz. ‘Âişe (r.anhâ)’dan rivâyet edilen Hadîs-i Şerîfte Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) şöyle buyurmuştur:

--- “Şüphesiz Allâh-ü ‘Azze ve Celle, her sene Kâ’be-ye bir tecellîde bulunur. İşte o zaman mü’minlerin kalbleri O’na karşı şevkle dolar (ve her biri O’nu ziyâreti arzular.) İşte bu, Şa’bân-ın yarı gecesi vukû’ bulur.”[16]

17-Leyletü’z-Ziyne (Ziynet gecesi, Bu isim kendisine, o gece Cennetler süslendiğinden verilmiştir.)

Bu kadar ilimlerden anlaşıldığı üzere; bu gecenin, bitmez tükenmez fazîlet ve meziyetleri, mevcuttur.

BERÂET GECESİ’NİN BELLİ OLUŞU


Ulemâ, Kadir Gecesi’nin gizli, Berâet Gecesi’nin ise açık olmasının hikmetleri hakkında şu bilgileri açıklamışlardır:
Kadir gecesi, rahmet, mağfiret ve cehennemden           âzâd gecesi olduğundan, Allâh-ü Te’âlâ ona güvenmesinler ve Ramazân’ın tüm gecelerini ihyâ etsinler diye, onu gizli tutmuştur.

Nesefi (rahımehüllâh)’ın beyânına göre; Allâh-ü Te’âlâ bâzı şeyleri bâzı hikmetlerle gizlemiştir:

1-    Ramazân ayının tümünde ibâdete çok çalışılsın diye, Kadir Gecesi’ni gizlemiştir.
2-    Cum’â Günü’nün tümü duâ ile geçirilsin diye onda bulunan kabul saatini gizlemiştir.
3-    Tüm isimleri ile kendisine duâ edilsin diye, İsm-i Â’zam-mını, Esmâü’l-Hüsnâ-sı içinde gizlemiştir.
4-    Müslümanlardan hiçbirine hor bakılmasın diye, Velîsini kulları içersinde gizlemiştir.
5-    Hiçbir ibâdet küçümsenmesin diye, rızâsını tâatları arasında gizlemiştir.
6-    Hiçbir günâh hafıfe alınmasın diye, gazâbını ma’siyetleri içerisinde gizlemiştir.
Berâet Gecesi’yse, ecellerin belirlendiği, amellerin arz edildiği, hüküm ve kazâ gecesi, gazâb ve rızâ gecesi, kabâl ve red gecesi, ulaşma ve engllenme gecesi, saâdet şekâvet (bahtiyarlık ve bedbahtlık) gecesi, ikrâm ve ihânet gecesi olduğundan, açıkça tâyîn edilmiştir ki, kullar o geceyi bilsinler de, onda yapacakları duâlarla belâları savuşturabilsinler.[17]

BERÂET: Temize çıkma. Temizlik, münezzehiyet. Bulaşık ve giriftâr olmama. Âri olma. Bir davânın netîcesinde suçsuz olduğu anlaşılma.

·     Bu gece Allâh-ü Te’âlâ’nın;

v  Rahmetinin,
v  Bereketinin,
v  Bağışlaması ve affının,
v  Mağfiretinin,
v  Hayır ve ihsânının bol bol yağdığı gecedir...

Berâet ve Sak gecesi denilmesi hakkında da denilmiştir ki, Gayr-i Müslim tebâ’dan, haraç tamâmen alındığı zaman berâetlerini (temize çıkmalarını) dile getiren bir sened yazıldığı gibi, Allâh-ü Te’âlâ da bu gece mü’min kullarına berâet yazar.
(حديث مرفوع) أَخْبَرَنَا أَبُو جَعْفَرٍ الْاِنْمَاطِيُّ، أَنْبَا أَبُو إِسْحَاقَ إِبْرَاه۪يمُ بْنُ مُحَمَّدٍ الْمُطَهَّرِيُّ، أنبا أَبُو مُحَمَّدٍ عَبْدُ اللّٰهِ بْنُ أَب۪ي يَحْيَى الْاِمَامُ، ثنا أَبُو يَعْقُوبَ الْبَحْرِيُّ الْجُرْجَانِيُّ، ثنا عَلِيُّ بْنُ نُصَيْرٍ، ثنا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَن۪ي عَبْدُ الرَّح۪يمِ بْنُ زَيْدٍ الْعَمِّيُّ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ وَهْبِ بْنِ مُنَبِّهٍ ، عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ ، عَنِ النَّبِيِّ ، قَالَ:
"مَنْ أَحْيَا اللَّيَالِيَ الْاَرْبَعَ وَجَبَتْ لَهُ الْجَنَّةُ:
لَيْلَةَ التَّرْوِيَةِ،
- 1      
وَلَيْلَةَ عَرَفَةَ،
- 2      
وَلَيْلَةَ النَّحْرِ،
- 3      
وَلَيْلَةَ الْفِطْرِ،
- 4      
وَلَيْلَةَ النِّصْفِ شَعْبَانَ."
- 5      
Mü’âz İbn-i Cebel (r.a.)’dan rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîf’te, Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur:

--- “Beş geceyi (ibâdetle geçirerek) ihyâ edene Cennet vâcib olur:

1-    Terviye (Zû’l-Hıcce’nin sekizinci) gecesi,
2-    ‘Arafe (Zû’l-Hıcce’nin dokuzuncu) gecesi,
3-    Nahr (Zû’l-Hıcce’nin onuncu) gecesi,
4-    Fıtr (Ramazân Bayramı) gecesi,
5-    Şa’bân’ın yarısının gecesidir.”[18]

عَنْ أَب۪ى أُمَامَةَ الْبَاهِلِيِّ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ ٌضالَ: قَالَ : "خَمْسُ لَيَالٍ لَا تُرَدُّ ف۪يهِنَّ الدَّعْوَةُ:
أَوَّلُ لَيْلَةٍ مِنْ رَجَبَ،
- 1      
وَلَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ،
- 2      
وَلَيْلَةُ الْجُمُعَةِ،
- 3      
وَلَيْلَةُ الْفِطْرِ،
- 4      
وَ لَيْلَةُ النَّحْرِ."
- 5      
Ebû Ümâme el-Bâhilî (r.a.)’den rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîf’te, Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur:

--- “Beş gece vardır ki, onlarda (şartlarına uygun olarak yapılan) duâ reddolunmaz, bunlar da:

1-    Receb’in ilk gecesi,
2-    Şa’bân’ın yarı gecesi,
3-    Cum’â gecesi,
4-    Ramazân Bayramı gecesi,
5-    Kurban Bayramı gecesi.”[19]



BERÂET GECESİ’NDE, BÜTÜN MALÛKÂTIN BİR SENE İÇİNDEKİ ÖNEMLİ İŞLERİNİN SEÇİMİ VE AYIRIMI YAPILIR…
" ف۪يهَا يُكْتَبُ كُلُّ مَوْلُودٍ مِنْ بَنِي أٰدَمَ ف۪ي هٰذِهِ السَّنَةِ،
- 6      
وَف۪يهَا أَنْ يُكْتَبَ كُلُّ هَالِكٍ مِنْ بَن۪ي أٰدَمَ ف۪ي هٰذِهِ السَّنَةِ،
- 7      
وَف۪يهَا تُرْفَعُ أَعْمَالُهُمْ،
- 8      
وَف۪يهَا تَنْزِلُ أَرْزَاقُهُمْ."
- 9      
1-    “Âdem oğullarından bu sene doğacak-ların tamâmı bu gece yazılır.
2-    Âdem oğullarından bu sene öleceklerin tümü bu gece kaydedilir,
3-    Amelleri bu gece yükseltilir,
4-    Rızıkları da bu gece indirilir.”[20]

Bir başka anlatım!...
1-      Bütün varlıkların bir senelik işleri bu gecede hükme ve karâra bağlanır.
2-      O sene ölecek olanların isimleri “Canlılar Sicil Defteri”nden, “Ölüler Sicil Defteri”ne işlenir....
3-      Bir kimsenin yapacağı iyilikler, amelleri, işleri, başından geçecek olan bütün hâdiseler karâra bağlanır...
4-      Rızıklarına,
5-      Zengin veyâ fakir,
6-      ‘Azîz veyâ zelîl olacaklarına,
7-      Diriltilip öldürüleceklerine,
8-      Ecellerine,
9-      Hacılarla ilgili işlerine dâir Allâh-ü Te’âlâ tarafından meleklere bilgi verileceği söylen-mektedir.
10-Bu gecede Peygamberimiz (s.a.v.)’e şefaat yetkisinin tamâmı verilmiştir. Bu yetkinin üçte biri Şa’bân’ın onüçüncü günü, üçte biri Şa’bân’ın ondördüncü günü, geri kalan üçte biri de Şa’bân’ın onbeşinci günü verilmiştir.
11- Bu geceyi ibâdetle geçirenlere yardımcı olması amacıyla Allâh-ü Te’âlâ tarafından melekler gönderilir.

Bu bakımdan berâet gecesinde ibâdet etmenin ve nâfile namaz kılmanın fazileti ve sevâbı çok büyüktür.
لَا أَقُولُ ف۪يهِمْ سِتَّةَ نَفَرٍ:
مُدْمِنَ خَمْرٍ،
- 1      
وَلَا عَاقَّ وَالِدَيْهِ،
- 2      
وَلَا مُصِرًّا عَلٰى رِبًا أَوْزِنًا،
- 3      
وَلَا مُصَارِمًا،
- 4      
وَلَا مُصَوِّرًا،
- 5      
وَلَا قَتَّاتًا."
- 6      
Yûce Allâh (c.c.) bu gece bütün müslümanlara mağfiret buyurur.
·        Ancak bu gecede af dışı kalanlar: ---  H.Ş.   

Kâfir,
Mişrik,
Münâfık,
1-      İçki içmeye devâm eden,
2-      Ana babasına isyân eden,
3-      Zinâya ısrâr eden,
4-      Sıla-ı rahim-i (akrabâ ilişkisin) kesen,
5-      Heykel tasvîr eden ve
6-      Söz gezdiren (ler) dir"Buyurdular.[21]
Kâhin,
Sihirbaz yâhut
Çok kin güden!...

وَعَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ قَالَ: "جَآءَن۪ي جِبْر۪يلُ عَلَيْهِ السَّلَامُ لَيْلَةَ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ وَقَالَ ل۪ى: يَا مُحَمَّدُ إِرْفَعْ رَأْسَكَ إِلَى السَّمَآءِ قَالَ، فَقُلْتُ: مَا هٰذِهِ اللَّيْلَةُ؟ قَالَ: "هٰذِهِ اللَّيْلَةُ يَفْتَحُ اللّٰهُ سُبْحَانَهُ ف۪يهَا ثَلَاثَمِائَةِ بَابٍ مِنْ أَبْوَابِ الرَّحْمَةِ، يَغْفِرُ اللّٰهُ لِجَم۪يعِ مَنْ لَا يشُرْكُ بِه۪ شَيْئًا إِلَّا أَنْ يَكُونَ
سَاحِرًا،
- 1      
أَوْ كَاهِنًا،
- 2      
أَوْ مُصِرًّا عَلَى الرِّبَا وَالزِّنَا،
- 3      
أَوْ مُدْمِنَ خَمْرٍ، فَإِنَّ هٰؤُلٰٓاءِ لَا يُغْفَرُ لَهُمْ حَتّٰى يَتُوبُوا،"
- 4      
فَلَمَّا كَانَ رُبْعُ اللَّيْلِ نَزَلَ جِبْر۪يلُ عَلَيْهِ السَّلَامُ وَ قَالَ: يَا مُحَمَّدُ إِرْفَعْ رَأْسَكَ فَرَفَعَ رَأْسَهُ فَإِذَا أَبْوَابُ الْجَنَّةِ مَفْتُوحَةُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ مِنَ سَمَآءِ الدُّنْيَا إِلٰى عَرْشِ فِى السَّجُودِ يَسْتَغْفِرُونَ لِاُمَّةِ مُحَمَّدٍ ﷺ:
"وَ عَلٰى بَابِ الْاَوَّلِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى لِمَنْ رَكَعَ ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
- 1      
وَ عَلٰى بَابِ الثَّان۪ى مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى لِمَنْ سَجَدَ ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
- 2      
وَ عَلٰى بَابِ الثَّالِثِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى لِمَنْ دَعَا ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
- 3      
وَ عَلٰى بَابِ الرَّابِعِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى لِمَنْ لِلذَّاكِر۪ينَ ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
- 4      
وَ عَلٰى بَابِ الْخَامِسِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى لِمَنْ بَكٰى مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ  ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
- 5      
وَف۪ى رِوَايَةٍ طُوبٰى لِمَنْ عَمِلَ خَيْرًا ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
وَ عَلٰى بَابِ السَّادِسِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
- 6      
وَ عَلٰى بَابِ السَّابِعِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى هَلْ مِنْ سَآئِلٍ فَيُعْطٰى سُؤْلَهُ؟
- 7      
وَف۪ى رِوَايَةٍ طُوبٰى لِمَنْ قَرَأَ الْقُرْأٰنَ ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
وَ عَلٰى بَابِ الثَّامِنِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "هَلْ مِنْ مُسْتَغْفِرٍ فَيُغْفَرَ لَهُ؟"
- 8      
فَقُلْتُ: "يَا جِبْر۪يلُ، إِلٰى مَتٰى تَكُونُ هٰذِهِ الْاَبْوَابُ مَفْتُوحَةً؟" قَالَ: "إِلٰى طُلُوعِ الْفَجِرِ مِنْ أَوَّلِ اللَّيْلِ" ثُمَّ قَالَ: "لِلّٰهِ تَعَالٰى ف۪يهَا عُتَقَآءُ مِنَ النَّارِ بِعَدَدِ شَعْرِ غَنَمِ كَلْبٍ."  
Ebû   Hüreyre   (r.a.),   Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’ın şöye buyurduğunu rivâyet etmiştir.

--- “Şa’bân-ın yarısının gecesi Cibrîl (‘aleyhi’s-selâm) bana gelerek:

--- “Yâ   Muhammed (s.a.v.) başını semâya doğru kaldır.” Buyurdu.

Ben: ---- “Bu ne gecedir?” dediğimde;

---- “Bu, Allâh-ü Sübhânehû’nun, 300 (üçyüz) rahmet kapısı açtığı bir gecedir ki onda, kendisine hiçbir şeyi ortak   koşmayan (Müslüman) ların tümünü bağışlar. Ancak;

1- Büyücü (sihir yapan),
2- Kâhin (ğaybdan   haber veren),
3- Fâiz  ve zinâyı bırakmayanları,
4- İçki içmeye devâm edenleri,

Tevbe etmedikleri sürece affetmez.” Buyurdu.

Gecenin dörtte biri geçince, Cibrîl (‘aleyhi’s-selâm) tekrâr inerek:

--- “Yâ   Muhammed (s.a.v.) başını (semâya doğru) kaldır.” Buyurdu.

Başını kaldırdığında birde ne görsün? Cennet’in tüm kapıları (ardına   kadar) açılmış, dünyâ semâsından   Arş’a kadar tüm melekler secdede Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in ümmeti için istiğfârda bulunuyorlar ve her semâ kapısında bir melek bulunuyor.
1-    Birinci kapıdaki melek: --- “Bu gece rukû’ edenlere müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
2-    İkinci kapıdaki melek: --- “Bu gece secde edenlere müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
3-    Üçüncü kapıdaki melek: --- “Bu gece duâ edenlere müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
4-    Dördüncü kapıdaki melek: --- “Bu gece zikr edenlere müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
5-    Beşinci kapıdaki melek: --- “Bu gece Allâh korkusundan ağlayanlara müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
Diğer bir rivâyette; --- “Bu gece hayır (hasenât) yapanlara müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
6-    Altıncı kapıdaki melek: --- “Bu gece tüm Müslümanlara müjdeler olsun!” diye sesleniyor.
7-    Yedinci kapıdaki melek ise: --- “Bu gece bir şey isteyen var mı ki, murâdı kendisine verilsin?!”
Diğer bir rivâyette; --- “Bu gece Kur’ân-ı Kerîm okuyanlara müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
8-    Sekizinci kapıda duran melek de: --- “İstiğfâr eden var mı ki, kendisi için (günâhları)mağfiret olunsun?!” diye bağırıyor.
Bunun üzerine: --- “Ey Cibrîl! Bu kapılar ne zamana değin açık olacak?” diye sorduğumda;

--- “Gecenin başından fecrin tulû’una (imsâk vakti girenceye) kadar” buyurduktan sonra:

--- “Bu gece, Kelb kabîlesi’nin koyun sürülerinin   tüyleri kadar (çok) sayıda Allâh-ü T’âlâ’nın, ateşten âzâdlıları vardır!”buyurdu.”[22]
فهذا الحديث رواه ابن ماجه ولفظه: عَنْ عَلِيٍّ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِيِّ قَالَ:
"إِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ فَقُومُوا لَيْلَهَا وَصُومُوا يَوْمَهَا (نَهَارَهَا) فَإِنَّ اللّٰهَ تَبَارَكَ وَتَعَالٰى يُنْزِلُ ف۪يهَا لِغُرُوبِ الشَّمْسِ إِلَى السَّمَآءِ الدُّنْيَا، فَيَقُولُ:
أَلَا مِنْ مُسْتَغْفِرٍ فَأَغْفِرَ لَهُ،
- 1      
أَلَا مِنْ مُسْتَرْزِقٍ فَأَرْزُقَهُ،
- 2      
أَلَا مِنْ مُبْتَلًى فَأُعَافِيَهُ،
- 3      
أَلَا كَذَا أَلَا كَذَا حَتًّى يَطْلُعَ الْفَجْرِ فَلَا يَسْأَلُ أَحَدُ إِلَّا أُعْطِىَ.".
Ali   (r.a.)’den rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîf’te   Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) şöye buyurmuştur:

--- “Şa’bân-ın yarı (onbeşinci) gecesi olunca, gecesini (ibâdette) kıyâmla geçirin, gününü de oruç tutun.

Şüphesiz Allâh-ü Tebârake ve Te’âlâ, o gece güneş batımında, en yakın semâya (inmekten, çıkmaktan, hareket ve intikâlden münezzeh olarak, Zât’ına yakışan birv inişle) iner de, fecrin tulû’una (imsâk altıncaya) kadar:

1- --- “Bağışlanmak isteyen var mı, onu mağfiret edeyim?!
2- Rızık isteyen var mı ki onu rızıklandırayım?!
3- Belâya tutulan varmı ona âfiyet vereyim?!
4- Yokmu şöyle isteyen!? Yok mu böyle isteyen.”

Diye nidâ eder.”[23]

SALÂTÜ’L-HAYR (HAYIR NAMAZI)


*** --- Berâet gecesinde kılınacak namaza Salâtü’l-Hayr (Hayır Namazı) denilmiştir. Bu namaz birçok rivâyete göre yüz rekâttır. Her rekâtta Fâtihâ sûresinden sonra on defâ İhlâs Sûresi okunur. İki rek’atte bir selâm verilerek 100 rek’atte tamamlanır.

Her rek’atte 100 İhlâs-ı şerîf okumak sûretiyle 10 rek’at olarak da kılınabilir.

الكتب : فضائل الأوقات للبيهقي  باب في فضل ليلة النصف من شعبان
أحاديث صلاةليلة النصف منشعبان
(حديث مرفوع) حَدَّثَنَا أَبُو عَبْدِ اللّٰهِ الْحَافِظُ، قَالَ: حَدَّثَن۪ي أَبُو صَالِحٍ خَلَفُ بْنُ مُحَمَّدٍ بِبُخَارٰى، قَالَ: حَدَّثَنَا صَالِحُ بْنُ مُحَمَّدٍ الْبَغْدَادِيُّ الْحَافِظُ، قَالَ: حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبَّادٍ، قَالَ: حَدَّثَن۪ي حَاتِمُ بْنُ إِسْمَاع۪يلَ الْمَدَنِيُّ، عَنِ النَّضْرِ بْنِ كَث۪يرٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَع۪يدٍ، عَنْ عُرْوَةَ بْنِ الزُّبَيْرِ،
عَنْ عَآئِشَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهَا، قَالَتْ: "لَمَّا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ اِنْسَلَّ رَسُولُ اللّٰهُ مِنْ مِرْط۪ي، ثُمَّ قَالَتْ : وَاللّٰهِ مَا كَانَ مِرْطُنَا مِنْ خَزٍّ، وَلَا قَزٍّ ، وَلَا كُرْسُفٍ، وَلَا كَتَّانٍ، وَلَا صُوفٍ، فَقُلْنَا: سُبْحَانَ اللّٰهِ، فَمِنْ أَيِّ شَيْءٍ؟ قَالَتْ: إِنْ كَانَ سَدَاهُ لَشَعْرٌ، وَإِنْ كَانَتْ لُحْمَتُهُ لَمِنْ وَبَرِ الْاِبِلِ، قَالَتْ: فَخَش۪يتُ أَنْ يَكُونَ أَتٰى بَعْضَ نِسَآئِه۪، فَقُمْتُ أَلْتَمِسُهُ فِي الْبَيْتِ، فَيَقَعُ قَدَم۪ي عَلٰى قَدَمَيْهِ وَهُوَ سَاجِدٌ، فَحَفِظْتُ مِنْ قَوْلِه۪ وَهُوَ يَقُولُ:"سَجَدَ لَكَ سَوَاد۪ي وَخَيَال۪ي، وَأٰمَنَ لَكَ فُؤَاد۪ي، فَهٰذِه۪ يَد۪ي وَمَا جَنَيْتُ بِهَا عَلٰى نَفْس۪ي!، يَا عَظ۪يمُ يُرْجٰى لِكُلِّ عَظ۪يمٍ يَا عَظ۪يمُ إِغْفِرْ لِيَ الذَّنْبَ الْعَظ۪يمَ، سَجَدَ وَجْه۪ي لِلَّذ۪ي خَلَقَهُ وَشَقَّ سَمْعَهُ وَبَصَرَهُ "، وَأَبُوءُ لَكَ بِالنِّعَمِ، وَأَعْتَرِفُ بِالذُّنُوبِ الْعَظ۪يمَةِ ، ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي، إِنَّهُ لَايَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا أَنْتَ، أَعُوذُ بِعَفْوِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ، وَأَعُوذُ بِرَحْمَتِكَ مِنْ نِقْمَتِكَ، وَأَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْكَ جَّلَّ وَجْهُكَ، لٰٓا أُحْص۪ي ثَنَآءً عَلَيْكَ، أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلٰى نَفْسِكَ." ثُمَّ رَفَع رَأْسَهُ وَهُوَ يَقُولَ:"أَللّٰهُمَّ هَبْ ل۪ى قَلْبًا تَقِيًّا نَقِيًّا مِنَ الشَّرِّ بَرِيًّا لَاكَافِرًا وَلَا شَقِيًّا." ثُمَّ عَادَ فَسَجَدَ وَهُوَ يَقُولَ: "أَقُولُ كَمَا قَالَ أَخ۪ي دَاوُ۫دُ عَلَيْهِ السَّلَامُ أُعَفِّرُ وَجْه۪ي فِي التُّرَابِ لِسَيِّد۪ي وَحُقُّ (حُقَّ) لِوَجْهِ سَيِّد۪ى أَنْ تُعَفَّرَ الْوُجُوهُ لِوَجْهِه۪." ثُمَّ رَفَع رَأْسَهُ، فَقُلْتُ: بِأَب۪ي أَنْتَ وَأُمّ۪ي، أَنْتَ ف۪ي وَادٍ وَأَنَا ف۪ي وَادٍ." ---قَالَتْ: فَسَمِعَ حِسَّ قَدَمِي فَدَخَلَ الْحُجْرَةَ--- وَقَالَ: "يَا حُمَيْرَآءُ أَمَا تَعْلَم۪ينَ (تَدْر۪ينَ) مَا هَذِهِ اللَّيْلَةُ، هٰذِهِ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ، إِنَّ لِلّٰهِ عَزَّ وَجَلَّ ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ عُتَقَآءَ مِنَ النَّارِ بِقَدَرِ (بِعَدَدِ) شَعْرِ غَنَمِ كَلْبٍ." قَالَتْ: قُلْتُ: "يَا نَبِيَّ اللّٰهِ وَمَا بَالُ شَعْرِ (غَنَمِ) كَلْبٍ؟ قَالَ: "لَيْسَ الْيَوْمَ فِي الْعَرَبِ قَوْمٌ أَكْثَرُ غَنَمًا مِنْهُمْ،
لَا أَقُولُ ف۪يهِمْ سِتَّةَ نَفَرٍ:
مُدْمِنَ خَمْرٍ،
- 1      
وَلَا عَاقَّ وَالِدَيْهِ،
- 2      
وَلَا مُصِرًّا عَلٰى رِبًا أَوْزِنًا،
- 3      
وَلَا مُصَارِمًا،
- 4      
وَلَا مُصَوِّرًا،
- 5      
وَلَا قَتَّاتًا."
- 6      
 قُلْتُ: "يَا رَسُولَ اللّٰهِ قَدْ سَمِعْتُكَ تَذْكُرُ ف۪ى سُجُودِكَ اللَّيْلَةَ شَيْئًا مَا سَمِعْتُكَ تَذْكُرُهُ قَطُّ." قَالَ : "وَعَلِمْتِ ذٰلِكَ؟" قُلْتُ: "نَعَمْ" قَالَ :"تَعَلَّم۪يهِنَّ وَعَلِّم۪يهِنَّ فَإِنَّ جِبْر۪يلَ عَلَيْهِ السَّلَامُ أَمَرَن۪ي أَنْ أَذْكُرَهُنَّ وَأَرَدِّدَهُنَّ فِى السُّجُودِ." قَالَتْ: "فَمَا زَالَ رَسُلَ اللّٰهِ ، وَهُوَ يُصَلّ۪ي قَآئِمًا وَقَاعِدًا حَتّٰى أَصْبَحَ، فَأَصْبَحَ وَقَدِ اصْمَعَدَّتْ قَدَمَاهُ، فَإِنّ۪ي لَاَغْمِزُهَا، وَقُلْتُ: "بِأَب۪ي أَنْتَ وَأُمّ۪ي، أَتْعَبْتَ نَفْسَكَ، أَلَيْسَ قَدْ غَفَرَ اللّٰهُ لَكَ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ؟ أَلَيْسَ قَدْ فَعَلَ اللّٰهُ بِكَ؟ أَلَيْسَ؟ أَلَيْسَ؟ فَقَالَ: "بَلٰى يَا عَآئِشَةُ، أَفَلا أَكُونُ عَبْدًا شَكُورًا؟ هَلْ تَدْر۪ينَ مَا ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ؟" قَالَتْ: مَا ف۪يهَا يَا رَسُولَ اللّٰهِ؟ فَقَالَ:
" ف۪يهَا يُكْتَبُ كُلُّ مَوْلُودٍ مِنْ بَنِي أٰدَمَ ف۪ي هٰذِهِ السَّنَةِ،
- 1      
وَف۪يهَا أَنْ يُكْتَبَ كُلُّ هَالِكٍ مِنْ بَن۪ي أٰدَمَ ف۪ي هٰذِهِ السَّنَةِ،
- 2      
وَف۪يهَا تُرْفَعُ أَعْمَالُهُمْ،
- 3      
وَف۪يهَا تَنْزِلُ أَرْزَاقُهُمْ."
- 4      
فَقَالَتْ: "يَا رَسُولَ اللّٰهِ، مَاأَحَدٌ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلَّا بِرَحْمَةِ اللّٰهِ؟" فَقَالَ: "مَا مِنْ أَحَدٍ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلَّا بِرَحْمَةِ اللّٰهِ." قُلْتُ: "وَلَا أَنْتَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ؟ فَوَضَعَ يَدَهُ عَلٰى هَامَتِه۪، فَقَالَ: "وَلَا أَنَا إِلَّا أَنْ يَتَغَمَّدَنِيَ اللّٰهُ مِنْهُ بِرَحْمَةٍ." "يَقُولُهَا ثَلَاثَ مَرَّاتٍ."[24]
‘Âişe (r.anhâ) şöyle anlatmıştır:

“Şa’bân-ın yarısının      gecesi      olduğunda, Rasûlüllâh  (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) benim şalımın içinden sıyrılıp çıktı.

Ben “Hanımlarından birine gitmiştir” diye endişelenip kalktım. O’nu evde aramaya başladım. Ayağım, secde hâlindeyken O’nun mübârek ayaklarına değdi.

(Secdede   o   kadar   uzun   kaldı   ki Allâh-ü Te’âlâ O’nun rûhunu  secdede  kabzetti sandım. Ayaklarına      dokunduğumda,      hareket      edince, yaşadığını anlayarak çok sevindim.)

Secdede söylediği duâlardan, şunlar aklımda kaldı:

“Karartım da, hayâlim de Sana secde etti. Gönlüm Sana îmân etti. İşte elim ve onunla işlediklerim.

Ey   her   büyük   şey   için   kendisine   umut bağlanan Büyük Allâh’ım!

Ey büyük! Büyük günâhları affet! Yüzüm, kendisini yaratan, kulağını ve gözünü yar (ıp yarat)ana secde etti. Ni’metlerini Sana karşı ikrâr ediyorum.       

Büyük günâhlımı  îtirâf ediyorum. Ben nefsime  zulmettim. Öyleyse   beni   bağışla. Zîrâ günâhları Senden başkası affedemez. Azâbından affına sığınıyorum.

Hışmından rahmetine sığınıyorum. Gazâbından rızâna sığınıyorum. Senden Sana sığınıyorum. Zât’ın pek yûce olmakta dâim oldu.

Sana  karşı övgüyü sayıp bitiremem. Sen kendini övdüğün gibisin.”

Sonra mübârek başını kaldırıp şöyle duâ etti:

“Ey Allâh’ım! Bana, şerden arınmış bulunan, takvâ sâhibi olan, kâfir ve bedbaht olmayan bir kalb bağışla."

Daha sonra tekrâr dönüp secde yaptı ve şöyle duâda bulundu:

"Yâ     Rabbi! Sana,     kardeşim Dâvud (‘aleyhi’s-selâm)’ın dediği gibi diyorum. Seyyidim için yüzümü  toprağa  sürüyorum.   Efendimin cemâli için tüm yüzler toprağa sürülmeye değer."

Daha     sonra     başını     kaldırdığında,     ben kıskançlıkla onun peşine düştüğümden utanarak;

--- “Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlellâh!.. Sen bir vâdidesin, ben ise başka bir vâdideyim (Sen ne düşünüyorsun, ben ne düşünüyorum?)!" dedim.

O zaman bana;

"Ey Humeyrâ! Bilmez misin ki bu gece, Şa’bân-ın yarı gecesidir. Bu gecede, Kelb kabîlesinin koyunlarının kılları kadar, Allâh’ın (cehennemden)âzatlıları vardır" buyurdu.

Ben de kendisine:

“Kelb    kabîlesinin    koyunlarının    tüylerinin durumu nedir (ki ondan bahsettiniz)?" diye sorunca:

“Araplar   içinde   onlardan    fazla   sürüye sâhip bir kabîle yoktur.”

Ancak ben, (afflunmayacaklar arasında) altı kişiden bahsetmiyorum ki bunlar;

1-    İçki içmeye devâm eden,
2-    Ana babasına isyân eden,
3-    Zinâya ısrâr eden,
4-    Sıla-ı rahim-i kesen,
5-    Heykel tasvîr eden ve
6-    Söz gezdiren (ler) dir" buyurdu.
O zaman ben:
Yâ Rasûlellâh! Sizin bu gece secdenizde bir duâ da bulunduğunuzu işittim ki, bu zamâna kadar hiç işitmemiştim. Secdede diyordunuz ki:
“Azâbından affına sığınıyorum. Gazâbından rızâna sığınıyorum. Senden Sana sığınıyorum. Zât’ın yûe olmakta dâim oldu. Sana karşı övgüyü sayıp bitiremem. Sen kendini övdüğün gibisin.”  Deyince;   
“Sen bunu belledin mi?" diye sordular.
Ben “Evet” deyince:      
“Bunları iyi öğren ve öğret. Çünkü Cibrîl (Aleyhi’s-selâm)bana bunları secdede tekrâr tekrâr söylememi emretti.” buyurdular.
İşte Rasûlüllâh     (sallellâh-ü   ‘aleyh-i ve sellem) böylece sabâha kadar ayakta ve oturarak namaza devâm etti.
Sabah olduğunda iki ayağı da iyice şişmişti. Ben onları oğuştururken:
“Anam babam Sana feda olsun! Kendinize çok zahmet verdiniz, Allâh-ü Te’âlâ Sizin geçmiş ve gelecek günâhlarınızı bağışlamamış mıydı?” diye sayınca:
“Ey ‘Âişe! (Mâdem ki O, bana bu kadar lütuflarda bulundu) şimdi ben çok şükreden bir kul olmalı değil miyim? Bu gecede neler olduğunu bilir misin?" buyurdu. Ben:
“Ey Allâh’ın Rasûlü! Bu gecede neler var?" dediğinde:
1- “Âdem oğullarından bu sene doğacakların tamâmı bu gece yazılır.
2- Âdem oğullarından bu sene öleceklerin tümü bu gece kaydedilir,
3- Amelleri bu gece yükseltilir,
4- Rızıkları da bu gece indirilir.” buyurdu. Bu sefer ben:
“Yâ Rasûlellâh! Allâh’ın rahmeti  olmadan kimse Cennet’e giremez mi?" dediğimde:
“Allâh’ın rahmeti .olmadan kimse cennete giremez.” Buyurdu. Tekrâr ben,
“Sen de mi yâ Rasûlellâh!?” deyince, mübârek elini başının üstüne koyarak, üç kere:
“Allâh-ü Te’âlâ, rahmeti ile beni kuşatmazsa ben de giremem.” Buyurdular.[25]

BERÂET GECESİ SECDEDE TEKRARLANMASI EMREDİLEN DUÂ


Beraat Gecesi, Âişe (r.anhâ): “Yâ Rasûlellâh! Sizin, bu gece secdenizde bir duâda bulunduğunuzu işittim ki, bu zamana kadar bu duâyı yaptığınızı hiç işitmemiştim. Secdede diyordunuz ki:
" أَعُوذُ بِعَفْوِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ، وَأَعُوذُ بِرَحْمَتِكَ مِنْ نِقْمَتِكَ وَ أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ وَ أَعُوذُ بِكَ مِنْكَ جَلَّ وَجْهُكَ، لٰٓا أُحْص۪ي ثَنَآءً عَلَيْكَ أَنْتَ كَمَآ أَثْنَيْتَ عَلٰى نَفْسِكَ."
“Azâbından   affına   sığınıyorum.   Gazâbından rızâna      sığınıyorum.      Senden      Sana sığınıyo-rum.    Zât’ın yûce olmakta dâim oldu. Sana karşı övgüyü sayıp bitiremem. Sen kendini övdüğün gibisin” deyince,

“Sen bunu belledin mi?” diye sordular.

Ben “Evet” deyince;

“Bunları iyi öğren ve öğret. Çünkü, Cibrîl (Aleyhi’selâm) bana bunları secdede tekrâr tekrâr söylememi emretti.” buyurdular.[26]

BERÂET GECESİ HAYIRLI KAZÂ VE KADERLER İÇİN YAPILACAK DUÂ


İmam-ı Zebîdîve Şeyh Ahmed Dîrebî gibi bir çok âlim   ve  fâzıl   meşâyih   (kaddesallâhü esrarahüm) hazarâtı,   bu  gecenin  ihyâsı  hakkında  şu   beyânda bulunmuşlardır:

Allâh dostları içerisinde halefin seleften tevârüs (verâset yoluyla naklettiğine göre; her kim Berâet Gecesi şu sayılanları yaparsa, o gece yaptığı bütün istekler kendisine verilerek murâdı hâsıl olur.

1- Akşam namazından sonra, her rek’at-ı bir Fâtihâ Sûresi, altı İhlâs Sûresi ile altı rek’at kılar.

2- Her iki rekâtın selâmından sonra birer Yâ-sîn’i Şerîf okur,

a-    Birincisinde, ömrüne berekete niyet eder.

b-    İkincisinde, rızkına bereket ve belâları defetmeye niyet eder.

c-     Üçüncüsünde ise, insanlardan istiğnâ (muhtâc olmama) ve husn-ü hâtime (îmânla biten güzel bir sona erişme) ye niyet eder.

3- En sonunda “BERÂET GECESİ DUÂSI” diye meşhûr olan şu duâyı on kere (10) okur.

Şunu da belirtelim ki, bu duâ, tümü i’tibârıyla, Hadîs-i Şerîf olarak rivâyet edilmeyip, meşâyıhın bir çoğundan nakledilmişse de, içinde geçen lafızların bir kısmı, Âyet-i Kerîme, ekserisi de , Ömer İbn-i Hattâb ve Abdullâh İbn-i Mes’ûd (r.anhüm) gibi yûce sahâbîlerden rivâyet edilmiştir ki, biz, o kısımları kalın yazı şekliyle yazarak belirttik.

Abdullah    İbn-i    Mes’ûd    (r.a.)    bu duâda geçen o kısım hakkında şöyle bir beyânda bulunmuştur:

“Herhangi   bir   kul   bu   duâları   yaparsa, mutlakâ geçimine genişlik verilir”  buyurmuştur.[27]
بسم الله الرحمن الرحيم
دعآء ليلة النصف من شعبان
"إِلٰه۪ي ! جُودُكَ دَلَّن۪ي عَلَيْكَ وَإِحْسَانُكَ أَوْصَلَن۪ي إِلَيْكَ وَكَرَمُكَ قَرَّبَن۪ي لَدَيْكَ أَشْكُو إِلَيْكَ مَا لَا يَخْفٰى عَلَيْكَ وَأَسْأَلُكَ مَا لَا يَعْسُرُ عَلَيْكَ إِذْ عِلْمُكَ بِحَال۪ي يَكْف۪ي عَنْ سُؤٰل۪ي يَا مُفَرِّجُ عَنْ كَرْبِ الْمَكْرُوب۪ينَ فَرِّجْ عَنّ۪ي مَا أَنَا۬ ف۪يهِ ﴿ ... لٰٓا إِلٰهَ إِلّٰٓا أَنْتَ سُبْحَانَكَۗ إِنّ۪ى كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَۚ ﴿٨٦﴾ فَاسْتَجَبْنَا لَهُۙ۫ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّۜ وَكَذٰلِكَ نُنْجِى الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٨٧﴾   [سورة الأنبيآء:٢١/٨٦-٨٧] أَللّٰهُمَّ يَا ذَا الْمَنِّ وَلَا يُمَنُّ عَلَيْهِ يَا ذَا الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ وَ يَا ذَا الطَّوْلِ وَالْاِنْعَامِ لٰٓا إِلٰهَ إِلّٰٓا أَنْتَ ظَهْرُ اللَّاج۪ينَ وَجَارُ الْمُسْتَجِر۪ينَ  وَمَأْمَنَ الْخَآئِف۪ينَ أَللّٰهُمَّ! إِنْ كُنْتَ كَتَبْتَن۪ى عِنْدَكَ ف۪ٓى أُمِّ الْكِتَابِ شَقِيًّا  أَوْ مَحْرُومًا أَوْ مَطْرُودًا أَوْ مُقْتَرًا عَلَيَّ فِى الرِّزْقِ فَامْحُ، أَللّٰهُمَّ! بِفَضْلِكَ شَقَاوَت۪ي وَحِرْمَان۪ي وَطَرْد۪ي وَإِقْتَارَ رِزْق۪ي وَأَثْبِتْن۪ى عِنْدَكَ ف۪ي أُمِّ الْكِتَابِ سَع۪يدًا مَرْزُوقًا مُوَفَّقًا لِلْخَيْرَاتِ فَإِنَّكَ قُلْتَ وَقَوْلُكَ الْحَقُّ ف۪ي كِتَابِكَ الْمُنْزَلِ عَلٰي لِسَانِ نَبِيِّكَ الْمُرْسَلِ: "يَمْحُو اللّٰهُ مَا يَشَآءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ."  إِلٰه۪ي ! بِالتَّجَلِّ الْاَعْظَمِ ف۪ي لَيْلَةِ النِّصْفِ مِنْ شَهْرِ شَعْبَانَ الْمُكَرَّمِ الَّت۪ي يُفْرَقُ ف۪يهَا كُلُّ أَمْرٍ حَك۪يمٍ وَيُبْرَمُ أَنْ تَكْشِفَ عَنَّا مِنَ الْبَلٰٓاءِ مَا نَعْلَمُ وَمَا لَا نَعْلَمُ وَمَا أَنْتَ بِه۪ٓ أَعْلَمُ إِنَّكَ أَنْتَ الْاَعَزُّ الْاَكْرَمُ وَصَلَّى اللّٰهُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ النَّبِيِّ الْاُمِّيِّ وَعَلٰى أٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ وَسَلَّمَ. أٰم۪ينَ!"
Ey İlâhım! Sana başvurma yolunu bana cömertliğin gösterdi. Senin huzûruna beni iyiliğin ulaştırdı. Senin nezdine beni keremin yaklaştırdı. Sana gizli kalmayan sıkıntılarımı ancak Sana şikâyet   ediyor   ve   Senden,   Sana   zor  gelmeyecek şeyler istiyorum.

Zâten Senin, benim durumumu bilmen, istememe de hâcet bırakmıyor.

Ey sıkıntılıların derdini açan Zât! İçinde bulunduğum sıkıntıları benden gider.

Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni tenzîh ederim. Gerçekten de ben, zâlimlerden oldum.

“Biz onun duâsını kabul ettik ve kendisini gamdan kederden kurtardık. İşte mü’minleri de böyle kurtarırız” (şeklinde Yûnus (Aleyhi’s-Selâm’a bahşettiğin müjdeye beni de nâil et.)

Ey herkese iyilik eden, Kendisine ise iyilik edilemeyen Allâhım! Ey Celâl ve İkrâm sâhibi! Ey lütûf ve in’âm sâhibi!

Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Sen ki sığınanların desteği, emân dileyenlerin koruyucusu ve korkanların sığınağısın!

Ey Allâhım! Eğer beni, nezdinde bulunan (Levh-i Mahfûz’dan ibâret) Ümmü’l-Kitâb’da, (kâfir ölecek) bir bedbaht yâhut mahrûm veyâ kovulmuş ya da rızkı dar bir kimse olarak yazdıysan, fazl-u kereminle, bu şekâvetimi, mahrûmiyetimi, reddedilişimi ve rızkımın darlığını sil.

Beni, Ümmü’l-Kitâb’da (îmânla ölecek) bir bahtiyâr, rızkı bol ve hayırlara muvaffâk bir kişi olarak kayda geçir. Çünkü Sen, buyruğu hâk olan bir Zât olarak, gönderdiğin peygamberinin lisânına indirdiğin kitâbında:

“Allâh dilediğini siler, dilediğini sâbit bırakır. Ümmü’l-Kitâb ise sâdece O’nun katındadır.”[28] buyurdun.

İlâhî! Kıymetli şa’bân ayının, her hıkmetli işin kendisinde ayrılıp kesin karâra bağlandığı onbeşinci gecesindeki en büyük tecellî hürmetine Senden dileğimiz; bildiğimiz ve bilmediğimiz, en iyi senin bildiğin tüm belâları, bizden açıp gidermendir. Şüphesiz ki  en  ulu  ve  en  iyi  olan  ancak Sensin. Allâh-ü Te’âlâ, Nebiyy-i Ümmî olan Efendimiz Muhammed’e, âl-i’ne ve sahâbesine, çokça salât ve bolca selâm eylesin.”[29]Âmîn!..

(Siz, değerli okuyucularımızın) bir dahaki seneye kadar hayırlı uzun ömür ile yaşamanıza ve bütün sıkıntılardan, hastalıklardan ve şerli yazılardan korunmanıza çok önem veren bizler, bir gece uyuyup da bir sene boyu ağlamamanız için, bu duâyı, namazı ve sûresi ile birlikte mutlakâ okumanızı tavsiye ediyoruz.[30]

ABDÜ’LKÂDİR-İ GEYLÂNÎ (RAHIMEHÜLLÂH) NİSBET EDİLEN, BERÂET DUÂSI:

(من دعآء سيدى عبد القادر الجيلانى في ليلة النصف من شعبان )
"أَللّٰهُمَّ! إِذِ اطَّلَعْتَ لَيْلَةَ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ عَلٰى خَلْقِكَ فَعُدْ عَلَيْنَا بِمَنِّكَ وَعِتْقِكَ، وَقَدِّرْ لَنَا مِنْ فَضْلِكَ وَاسِعَ رِزْقِكَ، وَاجْعَلْنَا مِمَّنْ يَقُومُ لَكَ ف۪يهَا بِبَعْضِ حَقِّكَ. أَللّٰهُمَّ! مَنْ قَضَيْتَ ف۪يهَا بِوَفَاتِه۪ فَاقْضِ مَعَ ذٰلِكَ لَهُ رَحْمَتَكَ، وَمَنْ قَدَّرْتَ طُولَ حَيَاتِه۪ فَاجْعَلْ لَهُ مَعَ ذٰلِكَ نِعْمَتَكَ،  وَبَلِّغْنَا مَا لَا تَبْلُغُ الْاَمَالُ إِلَيْهِ، يَا خَيْرَ مَنْ وَقَفَتِ الْاَقْدَامُ بَيْنَ يَدَيْهِ يَا رَبَّ الْعَالَم۪ينَ، بِرَحْمَتِكَ يَا أَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ، وَصَلَّي اللّٰهُ تَعَالٰى وَسَلّمَ  عَلٰي سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ خَيْرِ خَلْقِه۪ وَعَلٰي أٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ٓ أَجْمَع۪ينَ."
Ey Allâhım! Sen Şa’bâ-nın yarısının gecesi, yaratıklarına tecellî buyururken, lütfunu ve cehennem berâtını bize de ihsân et!

Fazl-u kereminden bize bol rızıklar takdîr et! Bizleri, verdiğin ni’metlerin, hiç olmazsa bir kısım haklarını yerine getirenlere ilhâk et!

Allâhım! Bu gece kimin vefâtına hükmettiysen, rahmetinle birlikte hükmet. Kimin uzun yaşamasını takdîr bııyurduysan, bunu ni’metinle berâber takdîr et.

Bizi emellerimizin ulaşamayacağı derecelere ulaştır. Ey huzûrunda tüm ayakların kala-kaldığı varlıkların en hayırlısı! Ey acıyanların en rahmetlisi! (Duâlarımızı kabûl eyle)!

Allâh-ü Te’âlâ, mahlûkatnın en hayırlısı Efendimiz Muhammed’e âline ve ashâbına çokça Salât eylesin! Âmîn!”[31]
جآء في كتاب العلف الحيواني المنسوب للفاسق الكليني ج٣ ص :٣٢٤رواية أخرى: جَمَاعَةٌ مِنْ أَصْحَابِنَا عَنْ أَحْمَدَ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ ع۪يسٰى عَنِ الْحُسَيْنِ بْنِ سَعِيدٍ عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَب۪ي حَمْزَةَ عَنْ أَب۪ي بَص۪يرٍ عَنْ أَب۪ي جَعْفَرٍ ( عليه السلام ) قَالَ كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ:عِنْدَ عَآئِشَةَ ذَاتَ لَيْلَةٍ فَقَامَ يَتَنَفَّلُ فَاسْتَيْقَظَتْ عَآئِشَةُ فَضَرَبَتْ بِيَدِهَا فَلَمْ تَجِدْهُ فَظَنَّتْ أَنَّهُ قَدْ قَامَ إِلٰى جَارِيَتِهَا فَقَامَتْ تَطُوفُ عَلَيْهِ فَوَطِئَتْ عُنُقَهُ: وَ هُوَ سَاجِدٌ بَاكٍ يَقُولُ سَجَدَ لَكَ سَوٰاد۪ي وَخَيَال۪ي وَ أٰمَنَ بِكَ فُؤٰاد۪ي أَبُٓوءُ إِلَيْكَ بِالنِّعَمِ وَ أَعْتَرِفُ لَكَ بِالذَّنْبِ الْعَظ۪يمِ عَمِلْتُ سُوٓءًا وَ ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي إِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذَّنْبَ الْعَظ۪يمَ إِلَّٰٓا أَنْتَ،
أَعُوذُ بِعَفْوِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ وَ أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ وَأَعُوذُ بِرَحْمَتِكَ مِنْ نَقِمَتِكَ -نِقْمَتِكَ- وَ أَعُوذُ بِكَ مِنْكَ لٰٓا أَبْلُغُ مَدْحَكَ وَ الثَّنَآءَ عَلَيْكَ أَنْتَ كَمَآ أَثْنَيْتَ عَلٰى نَفْسِكَ أَسْتَغْفِرُكَ وَ أَتُوبُ إِلَيْكَ،
فَلَمَّا انْصَرَفَ قَالَ يَا عَآئِشَةُ لَقَدْ أَوْجَعْتِ عُنُق۪ٓي أَيَّ شَيْءٍ خَش۪يتِ أَنْ أَقُومَ إِلٰى جَارِيَتِكِ.

KISACA BERÂET KANDİLİ’NİN İHYÂSI!

1-    Yatsı ve Sabah namazlarını mutlâk sûrette cemaatle kılmalıyız,
2-    Geceyi oruçlu olarak karşılayalım ve ertesi günü de oruç tutalım,
3-    Gücümüzün yettiğince kazâ namazı kılalım,
4-    100 rekâtlı “Hayr Namazı”nı kılmaya çalışalım.
5-    Kur’ân- Kerîm okuyalım,
6-    Tevbe-i İstiğfâr edelim,
7-    Salevât-ı Şerîfe getirelim,
8-    Tekbîr, Tehlil, Tahmid, Temcid getirelim,
9-    İşin en önemli kısmı da; bol bol duâlar yapalım.
﴿ قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ى لَوْلَا دُعَآؤُ۬كُمْۚ ...  [سورة الفرقان:٢٥/٧٧]
(Ey Muhammed!) De ki: “Duânız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!...”[32]

KELİME-İ TEVHÎD:
"لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهْ"

OKUNUŞU: “Lâ İlâhe İllallâh”

ANLAMI: “Allâh’dan başka ilâh yoktur.”

KELİME-İ ŞEHÂDET:
"أَشْهَدُ أَنْ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهْ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عِبْدُهُ وَرَسُولُهُ"
OKUNUŞU: “Eşhedü el-lâ İlâhe İllellâh ve eşhedü enne Muhammed-en ‘abdühû ve Rasûlüllüh.”

ANLAMI: “Ben şehâdet ederim ki; Allâh’dan başka ilâh yoktur ve Hz. Muhammed (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) Allâh’ü Te’âlâ’nın kulu ve peygamberidir.”

TEKBÎR:
"أَللّٰهُ أَكْبَرْ"
OKUNUŞU: “Allâhü Ekber.”

ANLAMI: “Allâh büyüktür.” diyerek Allâh’ı büyütmek, ululamak, büyük görmek, Yüceltmektir.

TEŞRİK TEKBİRİ:
" أَللّٰهُ أَكْبَرُ أَللّٰهُ أَكْبَرُ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَللّٰهُ أَكْبَرُ أَللّٰهُ أَكْبَرُ وَلِلّٰهِ الْحَمْد."
OKUNUŞU: “Allâh-ü ekber, Allâh-ü ekber. Lâ ilâhe illellâhü vallâhü ekber. Allâh-ü ekber ve lillâhi’l-hamd.”

ANLAMI: “Allâh-ü Te’âlâ büyüktür, Allâh-ü Te’âlâ büyüktür, Allâh-ü Te’âlâ’dan başka kulluk edilecek hiçbir ilâh yoktur. Allâh-ü Te’âlâ büyüktür. Hamd O’na mahsûsdur.”

TEHLÎL:

"لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْئٍ قَد۪يرٌ."

OKUNUŞU: “Lâ ilâhe illellâh-ü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l mülkü ve lehü’l hamdü ve hüve alâ külli şey’in gadîr.”



ANLAMI: “Allâh’dan başka kulluk edilecek hiçbir ilah ykdur. Tekdir, eşi ve rtağı yoktur. Mülk O’nun hamd’de O’nundur.  Her şeye kaâdirdir.”



TAHMÎD  (HAMDELE):

"أَلْحَمْدُ لِلّٰهْ"

OKUNUŞU: “Elhamdülillâh”



ANLAMI: “Allâh’a hamd etmek, O’nu methetmek, O’nu övmektir. Allâh-ü Te’âlâ’ya teşekkür etmekte denilebilir.”



SALAVÂT (SALVELE):

"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰٓى أٰلِ سَيِّدِنَا وَنَبِيِّنَا مُحَمَّدٍ."

OKUNUŞU: “Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammediv ve alâ âl-i seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammed.”



ANLAMI: “Allâhım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.”



DUÂ (RABBİMİZE YAKARIŞ):



"أَللّٰهُمَّ...  لٰٓاأُحْص۪ى ثَـنـَآءً عَلَيْكَ أَنْتَ كَمَآ أَثْنَيْتَ عَلٰى نَفْسِكَ."

OKUNUŞU: “Allâhümme lâ ühsî senâen aleyke ente kemâ esneyte alâ nefsike.”



ANLAMI: “Allâhım! Sana lâyık olduğun senâyı (aslâ) yapamam. Sen kendini senâ ettiğin gibisin.”[33]



HAMDELE=SALVELE=DUÂ’YA MİSÂL:

"أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ وَكَفٰى."

OKUNUŞU: “Elhamdü lillâhi-i ve kefâ.”



ANLAMI: “Övülmeye lâyık olarak Allâh-ü Te’âlâ bize yeter.” (Hamd=Övgü Allâh-ü Te’âlâ Hazretlerine mahsûstur…)

"وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى النَّبِىِّ الْمُصْطَفٰى."

OKUNUŞU: “Ve’s-slât-ü ve’s-selâmü ‘ale’n-Nebiyyi’l Mustafâ.”



ANLAMI: “Salât-ü selâm seçilmiş olan O Nebî’ye olsun.”

"وَعَلٰى أٰلِه۪ وَأَصْحَابِهِ الْكِرَامِ الشُّرَفَا."

OKUNUŞU: “Ve ‘alâ âlihî ve eshâbihi’l-kirâmi’ş-şürafâ.”



ANLAMI: “Ve Salât-ü selâm O’nun yûce ve şerefli Âl-i’ne ve Eshâbı’na olsun…”[34]



KELİME-İ TEMCÎD:

"سُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ أَكبَرُ وَلَاحَوْلَ وَلَا قُـوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظ۪يمِ."

OKUNUŞU: Sübhânellâhi ve’l-hamdülillâhi ve lâ ilâhe illellâh-ü vellâh-ü ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-‘aliyyi’l-‘azîm.”



ANLAMI: Allâh-ü Te’âlâ bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün hamdler O’na mahsûstur Allâh’tan başka ilâh yoktur Allâh büyüktür, günâha karşı korunmak ve ibâdet yapmak için gerekli kuvvet ancak Allâh-ü Te’âlâ’dandır, Güç de kuvvet de ancâk Allâh’dandır.”



TESBÎH:

"سُبْحَانَ اللّٰهِ."

OKUNUŞU: “Sübhânellâh.”



ANLAMI: “Allâh-ü Te’âlâ’yı bütün noksan sıfatlardan tenzîh ederim. Ve O’nun şânını yüceltirim.”

BU KONUMUZ HAKKINDA ÂYET-İ KERÎMELER, HADÎS-İ ŞERÎFLER VE BÂZI AÇIKLAMALAR



﴿ فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُۜ اِنَّهُ۫ كَانَ تَوَّابًا

[سورة النصر:١١٠/٣]

“Rabbine hamd ederek ‘onu tesbîh et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü tevbeleri çok kabûl edendir.”[35]

"أَكْثِرُوا مِنْ قَوْلِ لَاحَوْلَ وَلَا قُـوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ، فَإِنَّهَا كَنْزٌ مِنْ كُنُوزِ الْجَنَّةِ." - قال مكحول: فَمَنْ قَالَهَا ثُمَّ قَالَ: لَا مَنْجَا مِنَ اللّٰهِ إِلَّا إِلَيْهِ، كَشَفَ اللّٰهُ عَنْهُ سَبْع۪ينَ بَابًا مِنَ الضُّرِّ أَدْنَاهَا الْفَقْرُ-

Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)  buyurdular ki: ---- “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh. (Güç de kuvvet de ancâk Allâh’dandır) sözünü çok tekrâr edin. Bu cennet hazînelerinden bir hazînedir.”



Mekhûl dedi ki: --- “Kim bunu der ve sonra da: “Allâh (ın gazâbın) dan Ancâk  (onun rahmeti) O’na ilticâ etmekle kurtuluşa erilebilir.” derse, Allâh (c.c.) ondan yetmiş çeşit zarârı kaldırır ki bunların en hafifi fakirliktir.”[36]

"وَالْكَلِمَةً الطَّيِّبَةُ صَدَقَةٌ وَكٌلُّ خَطْوَةٍ تَمْشِيهَا صَدَقَةٌ وَتُم۪يطُ أَذٰى عَنِ الطَّر۪يقِ صَدَقَةٌ."

“... Her bir tesbih sadakadır, her bir tekbîr sadakadır, her bir tahmîd sadakadır, her bir tehlil sadakadır. Emr-i bi’l-ma’ruf sadakadır, nehy-i ani’l-münker sadakadır.”[37]

 "أَلْوُضُٓوءَ شَطْرُ اْلا۪يمَان، وَالْحَمْدُللّٰهِ تَمْلَاُ الْم۪يزَانَ، وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ للّٰهِ تَمْلَاٰنِ مَا بَيْنَ السَّمَآءِ وَاْلاَرْضِ، وَالصَّلَاةُ نُورٌ، والصَّدَقَةُ بُرْهَانٌ، وَالصَّبْرُ ضِيَآءٌ، وَالْقُرْأٰنُ حُجَّةٌ لَكَ أَوْ عَلَيْكَ، كُلُّ النَّاسِ يَغْدُو، فَبَايِعٌ نَفْسَهُ فَمُعْتِقُهَا أَوْ مُوبِقُهَا."

Ebû Mâlik el-Eş’arî (r.a.) anlatıyor: Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)  buyurdular ki:



--- “Abdest îmânın yarısıdır. Elhamdülillâh mîzânı doldurur; Sübhânellâh ve elhamdülillâh arz ve semâ arasını doldurur; namaz nûrdur; sadaka bürhandır; sabır ziyâdır; Kur’ân ise lehine veyâ aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini satar; kimisi kurtarır kimisi de helâk eder.”[38]

"عَلَيْكُنَّ بِالتَّسْب۪يحِ، وَالتَّهْل۪يلِ، وَالتَّقْد۪يسِ، وَالتَّكْب۪يرِ، وَاعْقِدْنَ بِاْلاَنَامِلِ، فَإِنَّهُنَّ مَسْئُو۫لَاتٌ مُسْتَنْطَقَاتٌ، وَلَا تَغْفُلْنَ فَتَنْسَيْنَ الرَّحْمَةَ."

Hz. Ebû Bekri’s-Sıddîk’ın âzadlısı Yüseyre (r.anhümâ) -ki ilk muhâcirlerden idi- anlatıyor: Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)  bize dedi ki:



--- “Size tesbîh, tehlîl, takdîs, tekbîr çekmenizi tavsiye ederim. Bunları parmaklarla sayın. Zîrâ parmaklar (Kıyâmet günü nelerde kullanıldıklarından) suâle mâruz kalacaklar ve konuşturulacaklardır.”[39]

بيان في القدر


قال أبو مطيع:
قَالَ: حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ أَحْمَدَ عَنْ نُصَيْرِ بْنِ يَحْيٰي قَالَ سَمِعْتُ أَبَا مُط۪يعٍ يَقُولُ:
وقال أبو حنيفة رحمه الله تعالى:
حَدَّثَنَا حَمَّادُ عَنْ اِبْرَاه۪يمَ، عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ ابْنِ مَسْعُودٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ (وَهُوَ الصَّادِقُ الْمَصْدُوقُ). إِنَّ خَلْقَ أَحَدِكُمْ يُجْمَعُ ف۪ي بَطْنِ أُمِّه۪ أَرْبَع۪ينَ يَوْمًا نُطْفَةً ثُمَّ - يَكُونُ - عَلَقَةً مِثْلَ ذٰلِكَ. ثُمَّ -يَكُونُ- مُضْغَةً مِثْلَ ذٰلِكَ، ثُمَّ يَبْعَثُ اللّٰهُ مَلَكًا -بِأَرْبَعِ كَلِمَاتٍ-: يَكْتُبُ عَلَيْهِ وَرِزْقَهُ، وَأَجَلَهُ، وَعَمَلَهُ۫، وَشَقِيٌّ أَمْ سَع۪يدٌ. -ثُمَّ يُنْفَخُ ف۪يهِ الرُّوحُ-، وَالَّذ۪ي لٰٓا إِلٰهَ غَيْرُهُ۫ إِنَّ -أَحَدَكُمْ- الرَّجُلَ لَيَعْمَلُ - بِ - عَمَلِ أَهْلِ النَّارِ حَتّٰى مَايَكُونُ بَيْنَهُ وَبَيْنَهَا إِلَّا ذِرَاعٌ فَيَسْبِقُ عَلَيْهِ الْكِتَابُ فَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَيَمُوتُ فَيَدْخُلُهَا، وَإِنَّ -أَحَدَكُمْ- الرَّجُلَ لَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْلِ الْجَنَّةِ حَتّٰى مَا يَكُونُ بَيْنَهُ۫ وَبَيْنَهَا. إِلَّا ذِرَاعٌ فَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهلِ النَّارِ فَيَمُوتُ فَيَدْخُلُهَا

وزاد رزين: فقال: إِذَا وَقَعَتِ النُّطْفَةُ طَارَتْ فِي الرَّحِمِ أَرْبَع۪ينَ يَوْماً. ثُمَّ تَكُونَ عَلَقَةً أَرْبَع۪ينَ يَوْماً. ثُمَّ تَكُونَ مُضْغَةً أَرْبَع۪ينَ يَوْماً فَإِذَا بَلَغَتْ أَنْ تُخْلَقَ نَفْساً بَعَثَ اللّٰهُ مَلَكاً يُصَوِّرُهَا! فَيَأْتِى الْمَلَكُ بِتُرَابٍ بَيْنَ أُصْبُعَيْهِ فَيَخْلِطُهُ فِي الْمُضْغَةِ، ثُمَّ يَعْجِنُهُ، ثُمَّ يُصَوِّرُهَا كَمَا يُؤْمَرُ. فَيَقُولُ: أَذَكَرٌ أمْ أُنْثٰى، أشْقِىٌّ أَمْ سَع۪يدٌ، وَمَا عُمْرُهُ، وَمَا رِزْقُهُ، وَمَا أَثَرُهُ، وَمَا مَصَائِبُهُ؟ فَيَقُولُ اللّٰهُ،

Rezin şu ziyâdede bulundu: “Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) şunu da buyurdular: “Nutfe düştü mü, kırk gün rahımde uçar. Sonra kırk günde“alaka” olur. Sonra kırk günde “mudga” olur. Bir nefis olarak yaratılma safhasına gelince, Allâh-ü Te’âlâonu tasvîr edecek (şekillendirecek) bir melek gönderir. Melek iki parmağının arasında toprak olduğu halde gelir. Onu mudgaya karıştırır. Sonra onu yoğurur, sonra da emredildiği üzere onu tasvîr eder.”




Ebû Mutî’ şöyle dedi: ---



Bize Ali b. Ahmed, Nusayr b. Yahyâ’dan haber verdi. O da Ebû Mutî’in şöyle söylediğini duyduğunu nakletti:



Ebû Hanîfe (Allâh-ü Te’âlâ ondan râzı olsun) şöyle dedi:



Bize Hammâd’ın, İbrâhîm’den,İbrâhîm’in de Abdullâh b. Mes’ûd’dan naklettiğine göre, (Sâdık ve Masdûk[41]olan)Hz. Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) buyurdular ki:



“Şüphesiz ki sizin herhangi birinizin yaratılması;



Ana karnında kırk gün nutfe[42], (kırk günde cem olur.) Sonra bunun gibi bir kan pıhtısı, (bu kadar müddette “alaka”[43] olur.) Sonra bunun gibi bir parça et olarak devâm eder. (bu kadar müddette “mudga”[44] olur.) Daha sonra Allâh-ü Te’âlâ, bir meleği dört kelimeyle gönderir ve (Bu melek) -onun üzerine-:



(1) Rızkını,

(2) Ecelini,

(3) Amelini,

(4) Saîd[45][6] veyâ şâkî[46] olacağını yazar. Sonra ona ruh üflenir.



Kendisinden başka ilâh olmayan Zât’a (Allâh-ü Te’âlâ’ya) yemîn ederim ki, kişi, (sizden biri -hayatı boyunca-) Cehennem ehlinin amelini işler. Kendisiyle cehennem arasında bir zir’a[47][8] mesâfe kalınca yazısı ona galebe çalar ve Cennet ehlinin amelini işleyerek Cennet’e girer, -ve yine aynı şekilde- Cennet ehlinin ameliyle amel eder. Öyle ki, kendisiyle Cennet arasında bir zîr’a mesâfe kaldığı zaman ona yazısı galebe çalar ve cehennem ehlinin ameliyle amel ederek ölür ve cehenneme girer.[48]
 
 
 
HASTAYA ŞİFÂ NAMAZI

Her kim; iki (2) rekât namaz kılıp her bir rekâtında Fâtihâ Sûresi’ni okuduktan sonra üç (3) kere İhlâs Sûresi’ni okur ve namazını bitirince oturduğu yerden kalkmadan kimseyle hiç-bir şey konuşmadan (hiçbir şeyle meşgûl olmadan)  sessiz sâkin bir ortamda aşağıdaki zikri tam olarak (eksiksiz -- fazlasız) BİN (1000) defâ okursa Allâh-ü Sübhânehû Ve Te’âlâ ona yepyeni bir hayat bahşeder.

NAMAZIN KILINIŞI

NİYET: Yâ Rabbî! Niyet ettim, (niyet eyledim) senin rızâ-i şerîfin için hastalığımın/hastalıklarımın (hastamın) şifâ bulması için iki rekât şifâ namazı kılmaya! Uydum Kur’ân-ı ‘Azîmü’ş-Şân-a, Allâh-ü Ekber!..

 

BİRİNCİ REKÂT; E’ûzü Besmele, Fâtihâ-i Şerîf, İhlâs-ı Şerîf, İhlâs-ı Şerîf, İhlâs-ı Şerîf, İKİNCİ REKÂT; Besmele, Fâtihâ-i Şerîf, İhlâs-ı Şerîf, İhlâs-ı Şerîf, İhlâs-ı Şerîf,
Tahıyyât, Salli ve Bârik, Rabbenâ Âtinâ duâsı, sağa ve sola selâm!..

 

Seccâde'den kalkmadan BİN (1.000) defâ (ne eksik ne fazla) olmak üzere aşağıdaki tesbîh  zikiredilir (okunur).

"يَا بَد۪يعَ الْعَجَآئِبِ بِالْخَيْرِ ارْحَمْن۪ى إِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ."

OKUNUŞU; “Yâ Bedî’al ‘acâib-i, bi’l-Hayri’r-Hamnî ilâ yevmi’d-Dîn.”

ANLAMI; “Ey acâib işleri eşsiz olan Allâh-ım!.. Cezâ Günü’ne kadar bana hayırla rahmet et.”[1]

أَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ،

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

E’ÛZÜ BESMELE VE MÂNÂSI

 

OKUNUŞU: “Eûzü billâh-i mine’ş-Şeytâni’r-Racîm, Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.”

 

ANLAMI: “Allâh-ü Te’âlâ’nın huzârundan kovulmuş olan Şeytân’ın şerrinden yine Allâh-ü Te’âlâ-yâ sığınırım!.. , O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh-ü Te’âlâ’nın adıyla başlarım!..

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ﴿١﴾

﴿ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿٢﴾اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ ﴿٣﴾ مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ ﴿٤﴾ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ ﴿٤﴾ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ﴿٦﴾ صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَاالضَّٓالّ۪ينَ ﴿٧﴾ [سورة الفاتحة:١/١-٧]

 

FÂTİHÂ SÛRESİ VE MÂNÂSI

 

Bismillâhirrahmânirrahîm.” (1) Hamd[2], Âlemlerin Rabbi[3], Rahmân[4], Rahîm[5], hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) mâliki Allâh’a mahsustur.” (2-4) (Allâhım!) Yalnız sana ibâdet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” (5) “Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.”(6-7)[6]

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.

﴿ قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ﴿١﴾ اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ﴿٢﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ﴿٣﴾ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ﴿٤﴾[سورة الإحلاص:١١٢/١-٤]

İHLÂS SÛRE-İ CELÎLESİ VE MÂNÂSI

 

“De ki: “O, Allâh’tır, bir tektir.” (1)“Allâh Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)(2) “O’ndan çocuk olmamıştır. (Kimsenin babası değildir.) Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).” (3)“Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”(4)[7]



ŞİFÂ NAMAZININ BİR BAŞKA ANLATIMI!..

يَقْرَأُ لِمَنْ يُر۪يدُ حَيَاةً جَد۪يدَةً وَبِإِذْنِ اللّٰهِ طَبْعًا لِاَنْ ذَكَرَ اللّٰهُ لَهُ شُرُوطَ كَحِفْظِ اللِّسَانِ -تَقْوَى اللّٰهِ فِى السِّرِّ وَالْعَلَنِ. ثُمَّ الْمُدَاوَمَةِ عَلَى الزِّكْرِ. تُقْرَأُ  "يَا بَد۪يعَ" (٤٠٠٠ مَرَّةً ) "يَا بَد۪يعَ الْعَجَآئِبِ بِالْخَيْرِ ارْحَمْن۪ى إِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ." يَارَبِّ نَكُونُ مِنْ عِبَادِهِ الصَّالِح۪ينَ يَارَبِّ أَشْفِن۪ى وَاشْفِ كُلَّ مَر۪يضٍ.أٰم۪ينَ يَارَبَّ الْعَالَم۪ينَ.)

Bu duânın (namazın) geçerli olması için şu şartlara riâyet lâzımdır:

1-    Dili (yalandan) korumak,

2-    Gizli ve âşikâr hallerde Allâh-ü Te’âlâ-dan sakınmak (korkmak),

3-    Zikre her zaman devâm etmek.

Farklı olarak;

Namazdan önce Yûce Rabbimizin İsm-i Şerîfleri’nden olan,[8]
--- YÂ BEDÎ’ --- EL-BEDÎ'---

Lafza-i Celâl-i dört-bin (4.000) defâ okunduktan sonra, aynen yukarıdaki gibi namaz kılınır. Sonra şu duâ yapılır.

--- Yâ Rabbi biz senin sâlih kullarındanız. Bana ve bütün hastalara şifâ ver. Ey ’Âlemlerin Rabbi olan (Allâh-ım!..)




[1]Muhammed İbn-ü Hatîrü’d-Dîn, el-Cevâhiru’l-Hams, sh:53-54. (Allâh-ü Te’âlâ ölüyü diriltiyorda hastayımı iyi edemeyecek?!.. ---Ali HAYDAR AHISHAVÎ (kuddüse sirruhû) --- buyuruyor.
[2] Hamd, tüm varlıkları nimetlendiren sonsuz kudret sahibi Allâh’ı yüceltme ifadesidir. Hamd eden insan, Allâh’ın nimetlerine konu oluşu bakımından değil, Allâh’ın tüm insanları nimetlendirici bir konumda oluşu açısından ona hamd eder. Bu itibarla, belli bir nimet bir insana ulaşsa da ulaşmasa da, o insan Allâh’a hamd eder. Allâh’tan başka, mutlak anlamda nimet verecek hiçbir varlık bulunmadığı için, hamde lâyık tek varlık da Allâh’tır.
[3] Rab, “Varlıkları yaratan, tüm ihtiyaçlarını karşılayarak onları kademe kademe geliştirip olgunluğa ulaştıran Allâh” demektir.
[4] Rahmân, “Rahmeti çok”, “çok merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarında, sadece Allâh için kullanılan sıfat-isimdir. Tam bir Türkçe karşılığı yoktur. Mü’min olsun, kâfir olsun; iyi olsun, kötü olsun, herkes “Rahmân”ın ifade ettiği rahmetin kapsamındadır. Varlıklar da bu rahmet ve merhametin eseri olarak var olmuşlar ve varlıklarını da yine bu sayede sürdürmektedirler.
[5] “Rahîm” kelimesi de, “Rahmân” gibi Allâh Te’âlâ’nın sıfatlarından biridir. Aynı şekilde, “rahmeti çok”, “çok merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarını taşır. Ancak “Rahmân”, Allâh Te’âlâ’ya has bir sıfat-isim iken, “Rahîm” insanlar için de kullanılabilir. Nitekim Tevbe sûresi 128.âyette, bu sıfat Hz.Peygamber için de kullanılmıştır.
[6] Fâtiha Sûresi, 1/1-7
[7] İhlâs Sûresi, 112/1-4.
[8] BEDÎ’ (Bedîu’s-Semâvâti ve’l-Arz): Eşi, numûnesi olmayan bir şeyi yapmak, îcâd etmek, işini güzel yapmak, kuyu kazmak ve bid’âd işlemek anlamlarındaki “b-d-`a” kökünden türeyen --- BEDÎ’ ---kelimesi, Allâh-ü Te’âlâ’nın sıfatı olarak, bir şeyi numûnesi ve örneği yokken yaratan, vâr eden, îcâd ve inşâ eden demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de iki âyette “bedî’u’s-Semâvât-i ve’l-arz” şeklinde geçmiştir. “(O), göklerin ve yerin yaratıcısı, îcâd edicisidir...” (Bakara Sûresi, 2/117’den; En’âm Sûresi, 6/101. (Diyânet İşleri Başk. DİNİ KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜ.)
 


BERÂET GECESİ HAKKINDA MENKÎBE ...


Hz. 'Îsâ (a.s.) bir dağda dolaşırken, nûr gibi parlayan bir kayaya rastladı. Etrâfında dönerek, hayrân kalınca Allâ-ü Te'âlâ kendisine;
--- "Sana bu gördüğünden daha acâib-ini göstermemi istermisin?" diye vahyetti.

--- O "Evet!" deyince o kaya yarılıp elinde bir baston yanında bir üzüm asması bulunan bir zat zuhûr ederek: 
 
 
--- "İşte benim her günkü rızkım budur" dedi. Hz. 'Îsâ (a.s.) o zâta hitâben
--- "Bu kayanın içinde ne kadar zamandır Allâ-ü Te'âlâ-ya  ibâdet etmektesin?" diye sorunca,
 
Zât --- "400 senedir!" dedi.
 
Hz. 'Îsâ (a.s.): --- "Yâ Rabbî! Bu kulundan daha üstün bir kul yarattığını sanmıyorum." deyince; 
Allâ-ü Te'âlâ: --- "Muhammed (s.a.v.) Ümmetinden bir kişi Şa'bân ayına kavuşur da yarı gecesinde (iki rek'ât da olsa) -Berâet Namazı- kılsa elbette o, benim katımda, bu kulumun dört yüz senelik ibâdetinden daha üstündür." Buyurdu. İşte o zaman Hz. 'Îsâ (a.s.);
--- "Âh ne olaydı bende Muhammed (s.a.v.)'in ümmetinden olaydım." Dedi.
 
(Radvü'l-Efkâr, Safûrî, Nüzhetü'l-Mecâlis, 1/143, Zühretü'r-Riyâd, Hopevî, Dürretü'n-Nâsihîn, sh: 252)



[1] Gunyetü’t-Tâlibîn, Abdülkâdir GEYLÂNÎ, sh:543.
[2] Ramazan Orucu farz kılındı. 2/624, Şa’bân/Şubat. TDV İslâm Ansiklopedisi, 30/479-481.
[3] Bakara Sûresi, 2/185.
[4] Buharî, Savm 52; Müslim, Sıyâm 175, (1156); Muvatta, Sıyâm 56, (1, 309); Ebû Dâvud, Savm 56, 59, (2431, 2434); Tirmizî, Savm 37, (736); Nesâî, Savm 70, (4, 199, 200).
[5] Nesâî, Savm 70, (4, 201).
[6] Diyanet, Web Kütüphanesi, Dini Kavramlar Sözlüğü, md. Şaban Orucu.
[7] Eyyâm-ı Bîyd: Hicrî takvime göre;her ayın, onüç,ondört ve onbeşinci günlerine denilir.
[8] İbn-i Şâhîn, Suyûtî, el-Le’âlî, 2/106.
[9] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 58/61. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ, Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.) Ebü’l-Kâsım el-Huseyn, el-Emâlî, Suyûtî, el-Le’âlî, 2/106.
[10] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 58/61. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ, Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.); Ahmed İbn-i Hıcâzî, Tuhfetü’l-İhvân, shŞ13.
[11] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 58/61. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ, Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.) İbn-i Mâce, İkâmetü’s-Salât,No:1388, 1/444; Beyhekî Şu’âbü’l-îmân, no: 3542, 3555, 5/354-362.
[12] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 58-61. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ, Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.) Ebû Abdillâh, el-Hubetşî, Kitâbü’l-Berckc. no: 532, sh:193.
[13] İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, âyette sözü edilen mübarek gece -Kadir Gecesi-dir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’in indirilmeye başladığı gecenin Kadir Gecesi olduğu Bakara sûresinin 185. âyetinde işâret yoluyla ve Kadir Sûresinin 1. âyetinde açıkça belirtilmiştir. Başka bir rivâyete göre: Âyette geçen, -mübârek gece-den maksat; Berâet Gecesi’dir. Kur'ân-ın bu gecede, Yedinci semâdan dünyâ semâsına indirildi. Kadir gecesinde ise ilk kez Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e indirilmeye başlandı. Denildi ki Berêt Gecesi ile Kadir Gecesi arasında kırk gün vardır.
[14] Dühân Sûresi, 44/1-4.
[15] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 114-135. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ, Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.) Abdülkâdir-i Geylânî (rh.a.)’in “el-Ğunye”de ve Ebû Abdillâh Tâhir İbn-i Muhammed el-Haddâdî (rh.a.)’nin, “’Uyûnü’l-Mecâlis”
[16] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 132-133. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ, Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.) (Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, no:539. 1/149, Ali el-Muttakî, Kenzü’l-‘Ummâl, no:34714. 12/212. el-Ğaytî. Kitâb-ü Leyleti’n-Nisfi min Şa’bân, Süleymâniye Kütüphânesi. Reîsü’l-Küttâb Mustafa Efendi, kayıt no:1166. varak:191. el-Kalyôbî, Nebzetün Azbetü’l-Menhel fî zikr-i leylet-i nısf-i Şa’bâne’l-Mufaddal. Süleymâniye Kütüphânesi. Reîsü’l-Küttâb Mustafa Efendi, kayıt no:1166. varak:213-219.)
[17] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 133. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ, Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.)
[18] İsmail Hakkı, Ruhul Beyan, 8/403; İsfehânî, et-Terğîb, no:367, 1/182; İbn-i Hıcâzî, Tuhfetü’l-İhvân, 51.
[19] İbn-i Asâkir, Tar^h-u Dımeşk, 10/408; Beyhekî, Şu’âbü’l-Îmân, no: 3440, 5/288; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, no:2975, 2/196.
[20] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, sh: 81-88. Risale-i Ahmediye/16. Ahmet Mahmut ÜNLÜ. Dila Yay. 2009/İst. (Beyhakî, Fedâilü’l-Evkât, nuo:26-29, sh:/126-132; Şu’âbü’l-îmân, no:3556-3557, 5/362-365; Münzirî, et-Terğîb, no:1546, 2/124; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, 13/257-260.)
[21] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, sh: 81-88. Risale-i Ahmediye/16. Ahmet Mahmut ÜNLÜ. Dila Yay. 2009/İst. (Beyhakî, Fedâilü’l-Evkât, nuo:26-29, sh:/126-132; Şu’âbü’l-îmân, no:3556-3557, 5/362-365; Münzirî, et-Terğîb, no:1546, 2/124; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, 13/257-260.)
[22] Risale-i Ahmediyye:16, sh:103-106. (Abdülkâdir-i Geylânî, el-Ğunye, 1/347; Safûrî, Nüzhetü’l-Mecâlis, 1/142.)
[23] Risale-i Ahmediyye:16, sh:80-81. (İbn-i Mâce, İkâmetü’s-Salât, No:1338, 1/444; Beyhakî, Şu’âbü’l-Îmân, No:3542, 3555, 5/354-362.)
[24] الكتب: أمالي ابن بشران:۲۶
[25] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, sh: 81-88. Risale-i Ahmediye/16. Ahmet Mahmut ÜNLÜ. Dila Yay. 2009/İst. (Beyhakî, Fedâilü’l-Evkât, nuo:26-29, sh:/126-132; Şu’âbü’l-îmân, no:3556-3557, 5/362-365; Münzirî, et-Terğîb, no:1546, 2/124; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, 13/257-260.)
[26] Beyhekî, Fedâilü’l-Evkât, No:26-29. sh:126-132. Şu’âbü’l-Îmân, No:3356-3557, 5/362-365, Münzirî et-Terğîb, No: 1546, 2/124. Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 13/257-260.
[27] İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, no:29521, 6/69, Ahmed İbn-i Humeyd, İbn-i Cerîr, Âlûsî. Rûhu’l-Me’ânî, 8/244.
[28] Ra’d Sûresi, 13/39.
[29] Zebidî, İthâfü’s-Sâdeti’l-Müttekîn, 3/427, Ahmed Dîrebî,   el-Mücerrebât, sh:l3.
[30] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, Ahmed Mahmut ÜNLÜ, sh:171-177.

[31] Seyyîd Mâlikî, Mâzâfî Şa’bân. sh:109-110, Muhammed Rahmi, Enîsü’l-Celîs, sh:209, Nu’mân el-Âlûsî, Ğâliyetü’l-Mevâ’ız. 2/163. (Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, Ahmed Mahmut ÜNLÜ, sh:171-177.)
[32] Furkân Sûresi, 25/77’den.
[33] Kütüb-i Sitte 7/25.
[34] قطر الندى و بل الصدى ــ ابن هشام ــ بيروت ــ  (Katru’n-Nedâ ve Bellü’s-Sadâ), S: 5, İbn-i Hişâmi’l-Ensârî, 1. Baskı, Beyrut, 2002.
[35] Nasr Sûresi 110/3.
[36] Kütüb-i Sitte 7/133.
[37] Kütüb-i Sitte, 10/17.
[38] Kütüb-i Sitte 13/268.
[39] Kütüb-i Sitte 7/121.
[40] EL-FIKHÜ’L-EBSAT, İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rh.a), Ebû Mutî’ Hakem b. Abdullâh el-Belhî’nin İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rh.a)’den rivâyeti (Allâh-ü Te’âlâ her ikisinden de râzı olsun)
[41] Masdûk: Doğruluğu kabûl edilmiş,tasdîk edilmiş.
[42] Nutfe: Döl suyu.
[43] Alaka: Pıhtılaşmış kan, rahme asılan ilk insan rüşeymi. Erkeğin spermiyle döllenmiş dişi yumurtadan bir hafta zarfında oluşan hücre topluluğunun rahım cidârına asılıp gömülmüş şekli demektir.
[44] Mudga: Cenînin, üzerinde diş izlerini andıranşekiller taşıyan, henüz uzuvları oluşmamış şekli demektir. Cenînin ana rahminde geçirdiği evreler için ayrıca bakınız: Mü’minûn Sûresi, âyet, 12-14.
[45] Saîd: Âhirette kurtuluşa eren, bahtiyâr kişi. Cennet’e girerek mutlu olacak kimse.
[46] Şakî: Ebedî hüsrâna uğrayan kimse. Cehennem’e girecek kimse.
[47] Zir’a: El, kol uzunluğu. Yirmidört parmak uzunluğu. Arşın. Bir kolun dirseğinden orta parmak ucuna kadar uzunluk ölçüsü. (75-90 cm. kadar)
[48] Kütüb-i Sitte, İbrâhîm Cânan, 13/550. Buharî, Kader 1, Bed’ü’l-Halk 6, Enbiya 1, Tevhid 28; Müslim, Kader 1, (2643); Ebû Davud, Sünnet 17, (4708); Tirmizî, Kader 4, (2138) Ibn Hanbel, el-Müsned, IV/7.