27 Mart 2016 Pazar

BEZM-İ ELEST (MÎSÂK): --- اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ قَالُوا بَلٰىۚۛ شَهِدْنَاۚ


BEZM-İ ELEST (MÎSÂK):

Cenâb-ı Hakk-ın ruhları yarattıktan sonra onları toplayıp; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorduğunda, Ruhların: “Evet sen bizim Rahbimizsin!”  diye cevab verdikleri büyük toplantıya cevab ânına, “Elest Meclisi” veya “Bezm-i Elest” diye anılan addır.

 

 

       
 
BEZM-İ ELEST (MÎSÂK)
SORU 
--- Müslümanmısın?
CEVÂB
--- Müslümanım “Elhamdüli’l-lâh”
SORU
--- Ne zamandan beri Müslümansın?
CEVÂB
--- “Kâlû Belâ” dan beri.
SORU
--- “Kâlû Belâ” ne demektir?
CEVÂB
--- “Elest-ü bi Rabbiküm” hitâbının cevâbıdır.
SORU
--- “Elest-ü bi Rabbiküm” hitâbının cevâbı ne demektir?
CEVÂB
--- Allâh-ü Teâlâ, kullarının ruhlarını yarattığı zaman sormuş:
--- “Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?” Kulların ruhları:
--- “Evet Sen bizim Rabbimizsin!” demişler.
BEZM-İ ELEST (MÎSÂK): Cenâb-ı Hakk-ın ruhları yarattıktan sonra onları toplayıp; --- “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorduğunda, Ruhların: --- “Evet sen bizim Rahbimizsin!”  diye cevâb verdikleri büyük toplantıya cevâb ânına,
“ELEST MECLİSİ” veyâ “BEZM-İ ELEST” diye anılan addır.
 
Ruhlar: --- “Evet sen bizim Rabbimizsin!” anlamında “BEL” dediklerinden Bezm-i Elest için,
“KÂLÛ BEL” da denmiştir. Bu nedenle --- “Ne zamandan beri Müslümansın?” sorusuna,
--- “Kâlû belâ’dan beri” cevâbını vermek toplumumuzda âdet ola-gelmiştir.

﴿ وَاِذْ اَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَـن۪ۤى اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَاَشْهَدَهُمْ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْۚ اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ قَالُوا بَلٰىۚۛ شَهِدْنَاۚۛ اَنْ تَقُولُوا يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اِنَّا كُنَّا عَنْ هٰذَا غَافِل۪ينَۙ ﴿١٧٢﴾ اَوْ تَقُولُٓوا اِنَّمَآ اَشْرَكَ اٰبَآؤُ۬نَا مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِنْ بَعْدِهِمْۚ اَفَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الْمُبْطِلُونَ ﴿١٧٣﴾ [سورة الأعراف:۷/۱۷۲-۱۷۳]

“Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyâmet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir. (172) Yahut “Bizden önce babalarımız Allâh’a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi batılcıların işlediği yüzünden bizi helâk mı edeceksin?” dememeniz içindir.”[1] (173)

﴿ اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ى خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ ط۪ينٍ ﴿٧١﴾ فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ى فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ ﴿٧٢﴾ فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ ﴿٧٣﴾ اِلَّا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ ﴿٧٤﴾ قَالَ يَا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَىَّۜ اَسْتَكْبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ ﴿٧٥﴾ قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ى مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ ﴿٧٦﴾ قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَج۪يمٌۚ ﴿٧٧﴾ وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَـت۪ٓى اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ ﴿٧٨﴾ قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ى اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿٧٩﴾ قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ ﴿٨٠﴾ اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ ﴿٨١﴾ قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿٨٢﴾ اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ ﴿٨٣﴾ [سورة صٓ:۳۸/۷۱-۸۳]

71-         “Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım.”

72-      “Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.”

73-      Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler.

74-      Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.

75-      Allâh, “Ey İblis! Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi.

76-      İblis, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi.

77-      Allâh, şöyle dedi: “Öyle ise çık oradan (cennetten), çünkü sen kovuldun.”

78-      “Şüphesiz benim lânetim hesap ve ceza gününe kadar senin üzerinedir.”

79-      İblis, “Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi.

80,81- Allâh, şöyle dedi: “Sen o bilinen vakte (kıyâmet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin.”

82,83- İblis, “Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım” dedi.”[2]

٣٠٧٥- حَدَّثَنَا الْاَنْصَارِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا مَعْنٌ قَالَ: حَدَّثَنَا مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ، عَنِ ابْنِ أَب۪ي أُنَيْسَةَ، عَنْ عَبْدِ الحَم۪يدِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمٰنِ بْنِ زَيْدِ بْنِ الْخَطَّابِ، عَنْ مُسْلِمِ بْنِ يَسَارٍ الْجُهَنِيِّ، أَنَّ عُمَرَ بْنَ الخَطَّابِ، سُئِلَ عَنْ هٰذِهِ الْاٰيَةِ ﴿ وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِنْ بَن۪ي اٰدَمَ مِنْ ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ ... [الأعراف: ١٧٢] وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنْفُسِهِمْ أَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ قَالُوا بَلٰى شَهِدْنَا أَنْ تَقُولُوا يَوْمَ القِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هٰذَا غَافِل۪ينَ، قَالَ عُمَرُ بْنُ الخَطَّابِ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّٰهِ يُسْأَلُ عَنْهَا، فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : "إِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ اٰدَمَ، ثُمَّ مَسَحَ ظَهْرَهُ بِيَم۪ينِه۪، فَأَخْرَجَ مِنْهُ ذُرِّيَّةً، فَقَالَ: خَلَقْتُ هٰؤُلٰٓاءِ لِلْجَنَّةِ وَبِعَمَلِ أَهْلِ الجَنَّةِ يَعْمَلُونَ، ثُمَّ مَسَحَ ظَهْرَهُ فَاسْتَخْرَجَ مِنْهُ ذُرِّيَّةً فَقَالَ: خَلَقْتُ هٰؤُلٰٓاءِ لِلنَّارِ وَبِعَمَلِ أَهْلِ النَّارِ يَعْمَلُونَ." فَقَالَ رَجُلٌ: يَا رَسُولَ اللّٰهِ، فَف۪يمَ الْعَمَلُ؟ قَالَ: فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : "إِنَّ اللّٰهَ إِذَا خَلَقَ الْعَبْدَ لِلْجَنَّةِ اسْتَعْمَلَهُ بِعَمَلِ أَهْلِ الْجَنَّةِ حَتّٰى يَمُوتَ عَلٰى عَمَلٍ مِنْ أَعْمَالِ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَيُدْخِلَهُ اللّٰهُ الْجَنَّةَ، وَإِذَا خَلَقَ الْعَبْدَ لِلنَّارِ اسْتَعْمَلَهُ بِعَمَلِ أَهْلِ النَّارِ حَتّٰى يَمُوتَ عَلٰى عَمَلٍ مِنْ أَعْمَالِ أَهْلِ النَّارِ، فَيُدْخِلَهُ اللّٰهُ النَّارَ."[3]

3075- Müslim b. Yesâr el Cühenî (r.a.)’den rivâyete göre, Ömer b. Hattâb’a A’râf 172. Âyeti’nin tefsîri soruldu da bunun üzerine şöyle dedi: Rasûlüllâh (s.a.v.)’e bu Âyetin sorulduğunu işittim. Rasûlüllâh (s.a.v.) buyurmuştu ki: --- “Allâh, Âdem’i yarattıktan sonra sırtını sağ eliyle sıvazladı ve ondan bir zürriyet işleyeceklerdir. Sonra Âdem’in sırtını tekrar sıvazladı ondan bir zürriyet çıkardı ve bunları cennet için yarattım. Bunlar cennetliklerin amelini işleyeceklerdir. Sonra Âdemin sırtını tekrar sıvazladı ondan bir zürriyet daha çıkararak bunları da Cehennem için yarattım, bunlarda Cehennemliklerin amelini işleyeceklerdir” buyurdu. Bunun üzerine o Âyetin tefsîrini soran şahıs: --- “Ey Allâh’ın Rasûlü! O halde çalışıp çabalamak ne işe yarar?” Rasûlüllâh (s.a.v.), şöyle buyurdu: --- “Allâh bir kulu Cennet için yarattığı zaman onu Cennetliklerin ameli üzerinde kullanır da o kişi Cennetliklerin ameli üzere ölür ve Cennete girer. Bir kulu da Cehennem için yarattığı zaman onu da Cehennemliklerin ameli üzerinde kullanır, sonunda Cehennemliklerin amellerinden biri üzere ölür ve Allâh onu Cehenneme sokar.”[4]  

٣٠٧٦- حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ قَالَ: حَدَّثَنَا أَبُو نُعَيْمٍ قَالَ: حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ سَعْدٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: " لَمَّا خَلَقَ اللَّهُ آدَمَ مَسَحَ ظَهْرَهُ، فَسَقَطَ مِنْ ظَهْرِهِ كُلُّ نَسَمَةٍ هُوَ خَالِقُهَا مِنْ ذُرِّيَّتِهِ إِلَى يَوْمِ القِيَامَةِ، وَجَعَلَ بَيْنَ عَيْنَيْ كُلِّ إِنْسَانٍ مِنْهُمْ وَبِيصًا مِنْ نُورٍ، ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى آدَمَ فَقَالَ: أَيْ رَبِّ، مَنْ هَؤُلَاءِ؟ قَالَ: هَؤُلَاءِ ذُرِّيَّتُكَ، فَرَأَى رَجُلًا مِنْهُمْ فَأَعْجَبَهُ وَبِيصُ مَا بَيْنَ عَيْنَيْهِ، فَقَالَ: أَيْ رَبِّ مَنْ هَذَا؟ فَقَالَ: هَذَا رَجُلٌ مِنْ آخِرِ الأُمَمِ مِنْ ذُرِّيَّتِكَ يُقَالُ لَهُ دَاوُدُ فَقَالَ: رَبِّ كَمْ جَعَلْتَ عُمْرَهُ؟ قَالَ: سِتِّينَ سَنَةً، قَالَ: أَيْ رَبِّ، زِدْهُ مِنْ عُمْرِي أَرْبَعِينَ سَنَةً، فَلَمَّا قُضِيَ عُمْرُ آدَمَ جَاءَهُ مَلَكُ المَوْتِ، فَقَالَ: أَوَلَمْ يَبْقَ مِنْ عُمْرِي أَرْبَعُونَ سَنَةً؟ قَالَ: أَوَلَمْ تُعْطِهَا ابْنَكَ دَاوُدَ قَالَ: فَجَحَدَ آدَمُ فَجَحَدَتْ ذُرِّيَّتُهُ، وَنُسِّيَ آدَمُ فَنُسِّيَتْ ذُرِّيَّتُهُ، وَخَطِئَ آدَمُ فَخَطِئَتْ ذُرِّيَّتُهُ ": «هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ، وَقَدْ رُوِيَ مِنْ غَيْرِ وَجْهٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ .[5]

3076- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlüllâh (s.a.v.), şöyle buyurdu: “Allâh, Âdem’i yarattığında onun sırtını sıvazladı ve kıyamete kadar yaratacağı her canlı ondan küçük parçalar halinde bir kenara döküldü bunlardan her insanın iki gözü arasında bir parıltı yarattı sonra onları Âdem’e sundu.”

 

Bunun üzerine Âdem dedi ki: “Ey Rabbim! Bunlar kimdir?”

 

Allâh: “Bunlar senin zürriyetindendir” buyurdu. İçlerinden bir adam gördü ve onun gözleri arasındaki nurun parıltısı hoşuna gitti ve “Ey Rabbim bu kimdir?” dedi.

 

Allâh: “Bu senin zürriyetinden gelen son ümmetlerden bir kişidir ki adı Dâvûd’tur.”

 

Âdem: “Rabbim onun ömrü ne kadardır” dedi.

 

Allâh “Altmış sene” buyurdu.

 

Âdem: “Benim ömrümden ona kırk yıl ilave et” dedi.

 

Âdem’in ömrü dolunca ölüm meleği kendisine geldi.

 

Âdem: “Daha kırk yıllık ömrüm yok mudur?” dedi.

 

Ölüm meleği: “Bu kırk yılı oğullarından Dâvûd’a vermedin mi?” diye karşılık verdi.

 

Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle devam etti: “Âdem bu durumu inkâr etti, zürriyeti de inkâr etmektedir. Âdem’e unutturuldu bu yüzden zürriyeti de unutmaktadır. Âdem yanıldı zürriyeti de yanılmaktadır.”[6]



[1] A’râf Sûresi, 7/172-173.
[2] Sâd Sûresi. 38/71-83.
[3] هٰذَا حَديثٌ حَسَنٌ وَمُسْلِمُ بْنُ يَسَارٍ لَمْ يَسْمَعْ مِنْ عُمَرَ، وَقَدْ ذَكَرَ بَعْضُهُمْ في هٰذَا الْاِسْنَادِ بَيْنَ مُسْلِمِ بْنِ يَسَارٍ وَبَيْنَ عُمَرَ رَجُلًا. --- الكتاب: سنن الترمذي، المؤلف: محمد بن عيسى بن سَوْرة بن موسى بن الضحاك، الترمذي، أبو عيسى (المتوفى: ٢٧٩ هـ)، تحقيق وتعليق، أحمد محمد شاكر (جـ ١، ٢)، ومحمد فؤاد عبد الباقي (جـ ٣)، وإبراهيم عطوة عوض المدرس في الأزهر الشريف (جـ ٤، ٥)، الناشر: شركة مكتبة ومطبعة مصطفى البابي الحلبي – مصر، الطبعة: الثانية، ١٣٩٥ هـ - ١٩٧٥ م، عدد الأجزاء: ٥ أجزاء، باب: كتاب تفسير القرأن عن رسول الله (٤٤)، ومن سورة الأعراف، الأية: ١٧٢،  (٨)، رقم الحديث:٣٠٧٥، ص: (٦٧٧-٦٧٨)؛ ٥/٢٦٦،  
[4] Sünen-i Tirmizî,  Kitâbü’t-Tefsîri’l-Kurân ‘an Rasûlillâh (s.a.v.) (44), A’râf Sûresi’nden tefsir edilen ayetler -Âyet 172- (8), Hadîs no:3075, s: (677-678), 5/266; Ebû Dâvûd, Sünnet: 27.
[5] الكتاب: سنن الترمذي، المؤلف: محمد بن عيسى بن سَوْرة بن موسى بن الضحاك، الترمذي، أبو عيسى (المتوفى: ٢٧٩ هـ)، تحقيق وتعليق، أحمد محمد شاكر (جـ ١، ٢)، ومحمد فؤاد عبد الباقي (جـ ٣)، وإبراهيم عطوة عوض المدرس في الأزهر الشريف (جـ ٤، ٥)، الناشر: شركة مكتبة ومطبعة مصطفى البابي الحلبي – مصر، الطبعة: الثانية، ١٣٩٥ هـ - ١٩٧٥ م، عدد الأجزاء: ٥ أجزاء، باب: كتاب تفسير القرأن عن رسول الله (٤٤)، ومن سورة الأعراف، الأية: ١٧٢،  (٨)، رقم الحديث:٣٠٧٦، ص: (٦٧٧-٦٧٨)؛ ٥/٢٦٦، 
[6] Sünen-i Tirmizî,  Kitâbü’t-Tefsîri’l-Kurân ‘an Rasûlillâh (s.a.v.) (44), A’râf Sûresi’nden tefsir edilen ayetler -Âyet 172- (8), Hadîs no:3076, s: (677-678), 5/266.