20 Eylül 2023 Çarşamba

ALLÂH İLE BERÂBER BAŞKA BİR İLAH MI VAR? HÂŞÂ! YÜZ BİNLERCE KEZ, MİLYONLARCA KEZ HÂŞÂ! HAYIR! ASLÂ, (O’NDAN BAŞKA İLÂH YOKTUR.أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ)

 

أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ


“BEN ŞEHÂDET/TANIKLIK EDERİM Kİ, (YAKÎNEN/GÖRMÜŞ GİBİ BİLİRİM VE BİLDİRİRİM Kİ) ALLÂH'TAN BAŞKA İLÂH YOKTUR,

 

VE YİNE ŞEHÂDET EDERİM Kİ, HZ. MUHAMMED O'NUN KULU VE RASÛLÜDÜR.”

 

ALLÂH İLE BERÂBER BAŞKA BİR İLAH MI VAR? HÂŞÂ! YÜZ BİNLERCE KEZ, MİLYONLARCA KEZ HÂŞÂ! HAYIR! ASLÂ, (O’NDAN BAŞKA İLÂH YOKTUR.)

 

Gökleri ve yeri yaratan, yeryüzünü yeşertmek için yağmurlar indiren, Allâh değil midir?

 

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ  = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

 

Yeryüzünü dinlenme yeri kılan, ırmaklar çağlatan, dağlar inşa eden, sular arasına engeller koyan, Allâh değil midir?

 

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

 

Dua edenin çağrısına karşılık veren, darda kalanın yardımına yetişen, tüm sıkıntıları gideren, Allâh değil midir?

 

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

 

İnsanı yeryüzünün halifesi kılan, ona şeref ve izzet bahşeden, yarattığı her şeyi hizmetine veren, Allâh değil midir?

 

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

 

Zifiri karanlıklarda yol bulduran, şaşırıp kalanları doğruya kavuşturan, rüzgârları ulaştıracağı rahmetinin müjdeleyicisi kılan, Allâh değil midir?

 

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

 

Yaratılışı ilk defa başlatan, her an yaratmaya devam eden, baharı kışı, hazanı yazı var eden Allâh değil midir?

 

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

 

Kanunlar ve kurallar koyan, koyduğu kurallara pazarlıksız uyulmasını isteyen, her hükmünde mükemmel olan Allâh değil midir?

 

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var? (Neml Sûresi 61-64.)

 

Hâşâ! Yüz binlerce kez, milyonlarca kez hâşâ!

 

La ilâhe illallâh/Allâh’tan başka ilah yoktur!

 

Vahdehu lâ şerîke leh/ O tektir, O’nun hiçbir ortağı yoktur!

Lehü’l mülkü/ Mülk O’nundur; mülkte hiçbir ortağı yoktur!

Ve lehü’l hamdü/Hamd O’nadır; Hamd’de O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ve hüve ‘alâ külli şey’in kadîr/ Ve her şeye güç yetirendir; güçte, kuvvette, kudrette hiçbir ortağı yoktur.

 

KUR’ÂN-I KERÎM’DEKİ ÜÇ TEHLİKELİ İLÂH: 

 

1-           HEVÂ/HEVES = Kur'ân-I Kerîm-de hevâ kelimesi ile, nefsin öfke ve şehvet gibi kötü duygulara meyletmesi kastedilir. HEVES: Arzu, herhangi bir şeyi isteme, şevk ve eğilim olarak açıklanmaktadır. Heves kelimesi aynı zamanda kişilerin sahip olduğu gelip geçici olan duyguları ifade etmek için de kullanılmaktadır,

2-           DEHR = Dehr (Arapça: دهر), klasik Arap şiirinde, zaman veya kader anlamında kullanılan bir kavramdır,

3-           ŞÂRÎ = Asıl ve gerek Şârî’ Kitâb ve Sünnet’tir. Başka yol arayan dalâlettedir… “hüküm koyan, helal-harâm sınırlarını belirleyen, iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı, bana göre egoyu öne çıkaran, aklıma yatmıyor, bu zamanda böyle de olmaz ki vd.” demektir.

 

“Gök Kubbenin altında Allâh’tan başka tapılan şeyler arasında hevâdan daha dehşetli bir şey yoktur.” 

 

(Âlûsî, Rûhu’l-Me’âni, c. 11, s. 36)

 

“Dediler ki: ‘Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız Bizi ancak dehr/zaman helak eder. Aslında bu hususta onların hiçbir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanna göre, yersiz tahmin ve kuruntularına göre hüküm veriyorlar.” 

 

(Câsiye Sûresi, 45/ 24.)

 

“Ya haybete’d-dehr/ Kör olası zaman!”

 

Şârî, “hüküm koyan, helal haram sınırlarını belirleyen” demektir.

Yahudiler Allâh’ı bırakıp hahamlarını, Hristiyanlar ise rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Hâlbuki onlara ancak tek ilaha kulluk etmeleri emr olunmuştu. Çünkü Allâh’tan başka ilah yoktur. O (cc) bunların koştukları her türlü isnaddan elbette ki münezzehtir.”

 

(Tevbe Sûresi, 9/31)

“Siz Rahiplerinizin helal kıldığını helal, haram kıldığını ise haram kabul etmiyor musun? İşte Allâh’tan başka kime bu yetkiyi verirseniz o sizin rabbinizdir.”

 

(Neml Süresi’nin 27/60-64…) (Muhammed Emin Yıldırım.) ş.g.

 

“Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim; Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!” (Necip Fazıl Kısakürek)

“Ey Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere mihrâbında, Âlemlerin hesâbına ‘ALLÂH’ diyen sevgili! Bize Lutf-i İlâhî bahşedilen kapına Diz çöktük biat ettik; Rabb'imizden bize ne getirdiysen "ÂMENNÂ!” 

Bey'at (Arapça: بَيْعَة): Kur'ân-ı Kerîm’de anlatılan ve Hz. Peygamber'imiz Muhammed Mustafâ (sallâllâh-ü ‘aleyhi ve sellem) Efendimize bağlılık sözü verme, bağlılık yemîni yapmak gibi anlamlara gelmektedir. Bey'at kelimesi Arap dilinde satmak ve satın almak mânâlarında kullanılan bey' kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. Sözlük anlamı itibarıyla 'satış sözleşmesi' mânâsına geldiği zikredilir.

 

Gökleri ve yeri yaratan, yeryüzünü yeşertmek için yağmurlar indiren, Allâh değil midir?

E ilâhüm me’all-Allâh =  ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ/ Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

Yeryüzünü dinlenme yeri kılan, ırmaklar çağlatan, dağlar inşa eden, sular arasına engeller koyan, Allâh değil midir?

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

Dua edenin çağrısına karşılık veren, darda kalanın yardımına yetişen, tüm sıkıntıları gideren, Allâh değil midir?

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

İnsanı yeryüzünün halifesi kılan, ona şeref ve izzet bahşeden, yarattığı her şeyi hizmetine veren, Allâh değil midir?

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ  / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

Zifiri karanlıklarda yol bulduran, şaşırıp kalanları doğruya kavuşturan, rüzgârları ulaştıracağı rahmetinin müjdeleyicisi kılan, Allâh değil midir?

E ilâhüm me’all-Allâh =  ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ  / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

Yaratılışı ilk defa başlatan, her an yaratmaya devam eden, baharı kışı, hazanı yazı var eden Allâh değil midir?

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ  / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

Kanunlar ve kurallar koyan, koyduğu kurallara pazarlıksız uyulmasını isteyen, her hükmünde mükemmel olan Allâh değil midir?

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ  / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

E ilâhüm me’all-Allâh = ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِ   / Allâh ile berâber bir başka ilâh mı var?

 

(Neml Sûresi 61-64.)

Hâşâ! Yüz binlerce kez, milyonlarca kez hâşâ! La ilâhe illallâh/Allâh’tan başka ilah yoktur!

Vahdehu lâ şerîke leh/ O tektir, O’nun hiçbir ortağı yoktur! Lehü’l mülkü/ Mülk O’nundur; mülkte hiçbir ortağı yoktur! Ve lehü’l hamdü/Hamd O’nadır; Hamd’de O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ve hüve ‘alâ külli şey’in kadîr/ Ve her şeye güç yetirendir; güçte, kuvvette, kudrette hiçbir ortağı yoktur.

KUR’ÂN-I KERÎM’DEKİ ÜÇ TEHLİKELİ İLÂH:

1- HEVÂ/HEVES = Kur'ân-I Kerîm-de hevâ kelimesi ile, nefsin öfke ve şehvet gibi kötü duygulara meyletmesi kastedilir. HEVES: Arzu, herhangi bir şeyi isteme, şevk ve eğilim olarak açıklanmaktadır. Heves kelimesi aynı zamanda kişilerin sahip olduğu gelip geçici olan duyguları ifade etmek için de kullanılmaktadır,

2- DEHR = Dehr (Arapça: دهر), klasik Arap şiirinde, zaman veya kader anlamında kullanılan bir kavramdır,

3- ŞÂRÎ = Asıl ve gerek Şârî’ Kitâb ve Sünnet’tir. Başka yol arayan dalâlettedir… “hüküm koyan, helal-harâm sınırlarını belirleyen, iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı, bana göre egoyu öne çıkaran, aklıma yatmıyor, bu zamanda böyle de olmaz ki vd.” demektir.

“Gök Kubbenin altında Allâh’tan başka tapılan şeyler arasında hevâdan daha dehşetli bir şey yoktur.” (Âlûsî, Rûhu’l-Me’âni, c. 11, s. 36)

“Dediler ki: ‘Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız Bizi ancak dehr/zaman helak eder. Aslında bu hususta onların hiçbir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanna göre, yersiz tahmin ve kuruntularına göre hüküm veriyorlar.” (Câsiye Sûresi, 45/ 24.)

“Yahudiler Allâh’ı bırakıp hahamlarını, Hristiyanlar ise rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Hâlbuki onlara ancak tek ilaha kulluk etmeleri emr olunmuştu. Çünkü Allâh’tan başka ilah yoktur. O (cc) bunların koştukları her türlü isnaddan elbette ki münezzehtir.” (Tevbe Sûresi, 9/31)

“Siz Rahiplerinizin helal kıldığını helal, haram kıldığını ise haram kabul etmiyor musun? İşte Allâh’tan başka kime bu yetkiyi verirseniz o sizin rabbinizdir.” (Neml Süresi’nin 27/60-64…)

“Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim; Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!” (Necip Fazıl Kısakürek)

“Ey Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere mihrâbında, Âlemlerin hesâbına ‘ALLÂH’ diyen sevgili! Bize Lutf-i İlâhî bahşedilen kapına Diz çöktük biat ettik; Rabb'imizden bize ne getirdiysen "ÂMENNÂ!”

Bey'at (Arapça: بَيْعَة): Kur'ân-ı Kerîm’de anlatılan ve Hz. Peygamber'imiz Muhammed Mustafâ (sallâllâh-ü ‘aleyhi ve sellem) Efendimize bağlılık sözü verme, bağlılık yemîni yapmak gibi anlamlara gelmektedir. Bey'at kelimesi Arap dilinde satmak ve satın almak mânâlarında kullanılan bey' kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. Sözlük anlamı itibarıyla 'satış sözleşmesi' mânâsına geldiği zikredilir.    (Muhammed Emin Yıldırım.) ş.g.

 ÖLÜM الموت = انتقال 

 


 ÖLÜM  الموت = انتقال 


 Meşgûliyettir işim,

 Anne rızâsı alma uğraşım, 

 Alın yazımda eşim,

 'Sâlih Evlat' didinişim, 

 Helâl lokma olsun aşım,

 Çok ağrısa da başım,

 Her cürmüme aksın yaşım,

 Gelip-geçiyor yaşım,

 Hafîf miki Bekâ'ya ayrılışım,

 Dâim Rabbim'e yalvarışım,

 'Güzel Ahlâk'-'İstikâmet' istemişim,

 Her dem bilip لا إله إلا الله demişim,

 Umûdum محمد الرسول الله 'a erişim...


 Bâzıları 'ölüm korkusu' der,

 Bâzıları 'ölüm sevinci' der... 


 Çok iyi biliyorum ki geleceksin ey ÖLÜM... 


"Refîk-i A'lâ-ya=الرفيق الأعلى=Yüce Dost'a"


قال الله تعالى في كتابه الكريم بسم الله الرحمن الرحيم (... رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُؕ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ.) ﴿٨﴾


"Allâh onlardan râzı olmuş, onlar da Allâh’tan râzı olmuşlardır. İşte bu, rabbini sayıp O’ndan korkanlar içindir."


(Beyyine Sûresi, 8'den.)


"Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?" (nfk) 


Belki de, "Şeb-i Arûz-a=شب عروس=Düğün Gecesi" kim bilir... 


 Sevinç içinde maddî ve mânevî bütün pisliklerden berî olarak 'Sana' kavuşmayı nasîb eyle Allâh’ım...


"قوله عليه الصلاة والسلام: «اللهم الرفيق الأعلى»


السؤال: لما خير النبي -عليه الصلاة والسلام- بين الدنيا، والآخرة اختار الآخرة، وقال: اللهم الرفيق الأعلى فما المقصود بالرفيق الأعلى


الجواب: يعني مع النبيين، والصديقين، والشهداء، والصالحين، وحسن أولئك رفيقا."

Refîk-i A'lâ=Yüce Dost. Peygamber Efendimiz (sallâllâh-ü 'aleyh-i ve sellem) vefâtından önce bu ifâdeyle Allâh-ü Te'âlâ-y'ı kastetmiştir.


--- “Ben yüce dosta, yüce sevgiliye gitmek istiyorum.” demek istemiştir.


Refik-i a'lâ, dünyâ âhirette en yüksek makamlarda bulunan; Peygamberler, Şehitler, Sâlih Kullar cemaatı, anlamına da geldiği söylenmektedir. ş.g.

17 Eylül 2023 Pazar

GÖK KAPILARINI AÇAN DUÂ---CEBRÂÎL (‘ALEYHİ’S-SELÂM) VE MÎKÂÎL (‘ALEYHİ’S-SELÂM) İLE HZ. İBRÂHÎM (‘ALEYHİ’S-SELÂM)’İN GÖRÜŞMESİ--سُبُّوحٌ قُدُوسٌ رَبُّنَا وَ رَبُّ الْمَلَآئِكَةِ وَ الرُّوحْ-

 GÖK KAPILARINI AÇAN DUÂ---CEBRÂÎL (‘ALEYHİ’S-SELÂM) VE MÎKÂÎL (‘ALEYHİ’S-SELÂM) İLE HZ. İBRÂHÎM (‘ALEYHİ’S-SELÂM)’İN GÖRÜŞMESİ--سُبُّوحٌ قُدُوسٌ رَبُّنَا وَ رَبُّ الْمَلَآئِكَةِ وَ الرُّوحْ-

 

" تَحَصَّنْتُ بِذِي الْمَلَكِ وَالْمَلكُوتِ، وَاعْتَصَمْتُ بِذِي الْعِزَّةِ وَالْعَظَمَةِ وَالْكِبْرِيَآءِ وَالْجَبَرُوتِ، وَتَوَكَّلتُ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَنَامُ وَ لَا يَمُوتْ، سُبُّوحٌ قُدُوسٌ رَبُّنَا وَ رَبُّ الْمَلَآئِكَةِ وَ الرُّوحْ، وَ اللّٰهُ رَبّ۪ي لَا شَر۪يكَ لَهُ ..."

GÖK KAPILARINI AÇAN DUÂ

CEBRÂÎL (‘ALEYHİ’S-SELÂM) VE MÎKÂÎL (‘ALEYHİ’S-SELÂM) İLE HZ. İBRÂHÎM (‘ALEYHİ’S-SELÂM)’İN GÖRÜŞMESİ

 “Tahassan-tü bi zi’l-Meleki ve’l-Melekût, ve'tesam-tü bi zi’l-‘Izzet-i ve’l-‘Azamet-i ve’l-Kibriyâ-i ve’l-Ceberût ve Tevekkel-tü ‘ale’l-Hayyi’l-lezî lâ yenâm-ü ve lâ yemût. Sübbûh’un Guddûs’ün Rabb’ünâ ve Rabbü’l-Melâike-ti ve’r-Rûh.  Vallâh-ü Rabb’î lâ şerikeleh.”

 

"Mülkün ve Melekût’un sâhibi olan Allâh'ım, büyüksün kibriyâ ve ceberût âleminin de sâhibisin. Sen izzet ve azamet sâhibisin. Sana sığındım ve Sana tutundum! Sana Sımsıkı sarıldım. Sen; Hayy (diri ve canlı olan) ’sın. Sen devâmlı dirilik üzerinesin. Uyumaz, uyuklamaz ve ölmezsin. Sana tevekkül ettim. Seni tesbîh, takdîs ve tenzîh ederim. Sen bizim Rabb'imizsin, Melekler ve Rûh’un da Rabb'isin. Sen bir olan Allâh'sın ve Senin ortağın yoktur.”

 Meleklerin göğe yükselişini tasvîr eder şekilde yazılmıştır. Bu şekilde yazılmasının da bir sebebi vardır. Hz. Peygamber (sallâllâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) burada olduğu gibi Allâh-ü Te’âlâ-yı öven ibâreleri sahâbelerden duyduğunda şunları söylemiştir. “Bu kelimelere şaşırdım. Çünkü gök kapıları bu kelimelere karşı açıldı.” dediği rivâyet edilmiştir.


Câmi-i Kebîr’in batı duvarına asılan büyük levha diğerlerinden farklı özelliktedir. Buradaki yazıda Hz. İbrâhîm (‘aleyhi’s-selâm) ile büyük melekler Cebrâîl (‘aleyhi’s-selâm) ve Mîkâîl (‘aleyhi’s-selâm) arasında geçen bir konuşma yazılıdır. " Hz. İbrâhîm (‘aleyhi’s-selâm) büyük peygamberlerdendir."

 

Cenâb-ı Hakk, kendisine "Halil’im (Dostum)diye hitâb etmiştir. Bunu duyan melekler "Halil’im" hitâbının neden dendiğini merâk ederler. Cenâb-ı Hakk (c.c.)"İki elçi gidin görün!" deyince iki büyük melek Cebrâîl (‘aleyhi’s-selâm) ve Mîkâîl (‘aleyhi’s-selâm) Hz. İbrâhîm (‘aleyhi’s-selâm)’in malıyla meşgûl olduğu bir anda, âniden karşısında insan sûretinde belirirler. Hz. İbrâhîm (‘aleyhi’s-selâm) onları görünce korkar ve: --- "Sizden Mülkün ve Melekler âleminin sâhibi olan Allah’a (c.c) sığınırım“ der. Karşılık olarak Cebrâîl (‘aleyhi’s-selâm): --- "Sübbûhun Kuddûs’ün Rabb’ünâ ve Rabbü’l-Melâiketi ve’r-Rûh, Vallâh-ü Rabb’î lâ şerikelehdeyince, bu Hz. İbrâhîm (‘aleyhi’s-selâm)’in çok hoşuna gider. Zengin bir peygamber olan Hz. İbrâhîm (‘aleyhi’s-selâm): --- "Malımın hepsini size veriyim bana bunu öğretin, ezberletin." der.






14 Eylül 2023 Perşembe

PEYGAMBER (ﷺ) EFENDİMİZ’İN ÜZÜNTÜ, KEDER, TASA VE ENDİŞEYİ GİDERMEK İÇİN OKUNMASINI TAVSİYE ETTİĞİ DUÂ = قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ: مَا أَصَابَ أَحَدًا قَطُّ هَمٌّ وَلَا حَزَنٌ،

 PEYGAMBER () EFENDİMİZ’İN ÜZÜNTÜ, KEDER, TASA VE ENDİŞEYİ GİDERMEK İÇİN OKUNMASINI TAVSİYE ETTİĞİ DUÂ

٣٧١٢- حَدَّثَنَا يَزِيدُ، أَخْبَرَنَا فُضَيْلُ بْنُ مَرْزُوقٍ، حَدَّثَنَا أَبُو سَلَمَةَ الْجُهَنِيُّ، عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ: مَا أَصَابَ أَحَدًا قَطُّ هَمٌّ وَلَا حَزَنٌ، فَقَالَ:

"اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ي عَبْدُكَ، ابْنُ عَبْدِكَ، ابْنُ أَمَتِكَ، نَاصِيَت۪ي بِيَدِكَ، مَاضٍ فِيَّ حُكْمُكَ، عَدْلٌ فِيَّ قَضَآؤُكَ، أَسْأَلُكَ بِكُلِّ اسْمٍ هُوَ لَكَ سَمَّيْتَ بِه۪ نَفْسَكَ، أَوْ عَلَّمْتَهُ أَحَدًا مِنْ خَلْقِكَ، أَوْ أَنْزَلْتَهُ ف۪ي كِتَابِكَ، أَوِ اسْتَأْثَرْتَ بِه۪ فِي عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ، أَنْ تَجْعَلَ الْقُرْآنَ رَب۪يعَ قَلْب۪ي، وَنُورَ صَدْر۪ي، وَجِلَٓاءَ حُزْن۪ي، وَذَهَابَ هَمّ۪ي..."

إِلَّا أَذْهَبَ اللَّهُ هَمَّهُ وَحُزْنَهُ، وَأَبْدَلَهُ مَكَانَهُ فَرَحًا."، قَالَ: فَقِيلَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، أَلَا نَتَعَلَّمُهَا؟ فَقَالَ: «بَلَى، يَنْبَغِي لِمَنْ سَمِعَهَا أَنْ يَتَعَلَّمَهَا»

الكتاب: مسند الإمام أحمد بن حنبل، المؤلف: أبو عبد الله أحمد بن محمد بن حنبل بن هلال بن أسد الشيباني (المتوفى: ٢٤١ ه، المحقق: شعيب الأرنؤوط - عادل مرشد، وآخرون، إشراف: د عبد الله بن عبد المحسن التركي، الناشر: مؤسسة الرسالة، الطبعة: الأولى، ١٤٢١ هـ - ٢٠٠١ م، ٦/٢٤٦، برقم ٣٧١٢، ورقم ٤٣١٨،  والحاكم، ١/٥٠٩، والطبراني في المعجم الكبير، ٩/ ١٣، والبزار، ٥/ ٣٦٣، وابن أبي شيبة، ١٠/ ٢٥٣، وحسنه الحافظ ابن حجر في تخريج الأذكار، وصححه الألباني في تخريج كلم الطيب، ص٧٢.

PEYGAMBER () EFENDİMİZ’İN ÜZÜNTÜ, KEDER, TASA VE ENDİŞEYİ GİDERMEK İÇİN OKUNMASINI TAVSİYE ETTİĞİ DU 

Peygamber () Efendimiz şöyle buyurmuştur: Bir kula herhangi bir üzüntü veyâ tasa isâbet eder de: 

“Allâh’ım! Ben Senin kulunum. Senin erkek ve kadın kullarının çocuğuyum/ evlâdıyım. Alnım (kontrolüm) senin elindedir. (Her şeyimle Senin elindeyim, üzerimde her türlü tasarrufu yapan Sensin.) 

Benim üzerimde geçerli olan sâdece Sen’in hükmündür. Benim hakkımdaki takdîrin adâletin tâ kendisidir. Senden isteğim odur ki; 

Zât-ı Ulûhiyetini isimlendirdiğin her bir ismin hürmetine istiyorum. 

Yarattıklarından herhangi birine öğrettiğin her bir ismin hürmetine istiyorum. 

Kitaplarında indirdiğin her bir ismin hürmetine istiyorum. 

Nezd-i ulûhiyetinde sâdece Senin bildiğin her bir ismin hürmetine istiyorum. 

(Kendini isimlendirdiğin, Kitâbında indirdiğin, kullarından birisine öğrettiğin veyâ katındaki gayb ve ledün ‘ılminde kendine hâs kıldığın sana âit her isimle istiyorum.)

 

Ø    KUR’ÂN-I KERÎM’İ; 

§     Kalbimin bahârı,

§     Göğsümün nûru,

§     Hüznümün kalkması,

§     Gâm ve kederimin gitmesi, 

İçin vesîle kılmanı istiyorum Allâh’ım!” 

“Derse, Allâh ona hüzün ve tasasını ortadan kaldıracak bir yol gösterir. Bunların yerine ona ferâhlık verir (Allâh onun hüzün ve tasasını alır ve bunların yerine sevinç verir).” Diye buyurdu.

 

Bunun üzerine Sahâbe-i Kirâm: “Ey Allâh’ın Rasûlü! Bunu öğrenmeyelim mi? (Bu sözleri öğrenmemiz gerekmez mi)” diye sordular. 

Rasûlüllâh (): " Bilakis/Elbette ki, bu sözleri işiten herkesin onları öğrenmesi gerekir." buyurdu. Ş.g. 

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/246 (3712), 452 (4318); Hâkim, Müstedrek, 1/509.)