23 Temmuz 2012 Pazartesi

NAMAZ'I UNUTMAYIN---وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ


NAMAZ

﴿وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَانَسْئَلُكَ رِزْقًاۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى [سورة طٰهٰ:٢٠/١٣٢]  

“Âilene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir. (Allâh’a karşı gelmekten sakınmanındır.)[1]

TEFEKKÜR=MÜRÂKABE.

(MAHLÛKÂTA BAKARAK HER-ŞEYDEN İBRET ALMAK.)
﴿ وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَد۪يرٌ۟ ﴿١٨٩﴾ اِنَّ فِى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِى الْاَلْبَابِۚ ﴿١٩٠﴾ اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَاخَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًاۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴿١٩١﴾ [سورة آل عمران:۳/۱۸۹-۱۹۱­]
189.   “Göklerin ve yerin hükümrânlığı Allâh’ındır. Allâh, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
190.   Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sâhipleri için elbette ibretler vardır.
191.   Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allâh’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azâbından koru” derler.”[2]

MÜRÂKABE:

أَلْمُرَاقَبَةُ: نِسْيَانُ الْمَخْلُوقِ بِدَوَامِ النَّظَرِ إِلَى الْخَالِقِ.
(الكواكب الدرّيه: ص:٤١٠)
Hâlık Teâlâ’ya devâmlı olarak kalb gözüyle bakmakla, mahlûku (yaratılmışları) unutmaktır.
﴿ وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَآءُ بَعْضٍ يَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُط۪يعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ ﴿٧١﴾ وَعَدَ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ى جَنَّاتِ عَدْنٍۜ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِ اَكْبَرُ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ ﴿٧٢﴾ [سورة التوبة:۹/۷۱-۷۲­]
71.     “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allâh’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allâh merhamet edecektir. Şüphesiz Allâh mutlâk güç sâhibidir, huküm ve hıkmet sâhibidir.
72.     Allâh, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, ebedî olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler va’d-etti. Allâh’ın rızâsı ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır.”[3]
﴿ اِلَّا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِ‌‌‌‍‍‍‏‏‏‏ۛۛۛۛۛۛۛ‌ۜ ﴿٣٩﴾ ف۪ى جَنَّاتٍۜ يَتَسَآءَلُونَۙ ﴿٤٠﴾ عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ ﴿٤١﴾ مَاسَلَكَكُمْ ف۪ى سَقَرَ ﴿٤٢﴾ قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ ﴿٤٣﴾ وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ ﴿٤٤﴾ وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَآئِض۪ينَۙ ﴿٤٥﴾ وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ ﴿٤٦﴾ حَتّٰٓى اٰتٰينَا الْيَق۪ينُۜ ﴿٤٧﴾ فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِع۪ينَۜ ﴿٤٨﴾ فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِض۪ينَۙ ﴿٤٩﴾ كَاَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌۙ ﴿٥٠﴾ فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍۜ ﴿٥١﴾
[سورة آل عمران:۳/۱۸۹-۱۹۱­]
39.      “Ancak âhiret mutluluğuna eren kimseler başka.[4]
40,41,42. Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?”
43.      Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.”
44.      “Yoksula yedirmezdik.”
45.      “Bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalardık.”
46.      “Cezâ gününü de yalanlıyorduk.”
47.      “Nihâyet ölüm bize gelip çattı.”
48.      Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.
49.      Böyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar?
50,51. Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler.”[5]
رَوٰي عَنِ النَّبِيِّ أَنَّهُ قَالَ: "لما خَلَقَ اللّٰهُ تَعَالٰى جَبْرَآئ۪يل عَلَيْهِ السَّلَام عَلٰى أَحْسَن صُورَة وَجَعَلَ لَهُ ستمائة جناح، طول كل جناح ما بين المشرق والمغرب نظر إلى نفسه فقال - أي: جبريل -: إلهي هل خلقت أحسن صورة مني؟ فقال الله تعالى: لا، فقام جبرائيل وصلى ركعتين شكرًا لله تعالى، فقام في كل ركعة عشرين ألف سنة، فلما فرغ من الصلاة قال الله تعالى: يا جبرائيل، عبدتني حق عبادتي ولا يعبدني أحد مثل عبادتك لكن يجيء في آخر الزمان نبي كريم حبيب إليَّ يقال له: محمد، وله أمة ضعيفة مذنبة يصلون ركعتين مع سهو ونقصان في ساعة يسيرة وأفكار كثيرة وذنوب كبيرة، فوعزتي وجلالي إن صلاتهم أحب إليَّ من صلاتك؛ لأن صلاتهم بأمري وأنت صليت بغير أمري قال جبرائيل: يا رب ماأعطيتهم في مقابلة عبادتهم؟ فقال الله تعالى: أعطيتهم جنة المأوى. فاستأذن من الله تعالى أن يراها، فأذن الله تعالى له، فأتى جبرائيل وفتح جميع أجنحته ثم طار فكلما فتح جناحين قطع مسيرة ثلاثة آلاف سنة وكلما ضم قطع مثل ذلك، فطار على هذا ثلاثمائة عام فعجز ونزل في ظل شجرة وسجد لله تعالى فقال في سجوده: إلهي هل بلغت نصفها أو ثلثها أو ربعها؟ فقال الله تعالى: يا جبرائيل، لو طرت ثلاثمائة ألف عام ولو أعطيتك قوة مثل قوتك وأجنحة مثل أجنحتك فطرت مثل ما طرت لا تصل إلى عشر من أعشار ما أعطيته لأمة محمد في مقابلة ركعتين من صلاتهم".[6].
Nebî (sallellâh-ü   ‘aleyh-i ve sellem)’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
--- “Allâh-ü Te’âlâ Cebrâîl (Aleyhi’s-selâm)’ı en güzel bir sûret üzerine yaratıp ona her birinin uzunluğu doğu ile batı arası kadar olan altı yüz kanat verince O, kendine bakıp:
--- “Ey benim İlâh-ım! Sen benden daha güzel sûretli birini yarattın mı?” der.
Allâh-ü Te’âlâ: --- “Hayır” buyurunca Cibrîl (Aleyhi’s-selâm) kalkıp şükür için iki rekât namaz kılar ve her bir rekâtta yirmi bin sene kıyâmda durur. Namazını bitirince
Allâh-ü Te’âlâ: --- “Ey Cibrîl! Bana hakkıyla ibâdet ettin. Bana, senin gibi kimse ibâdet edemez.
Lâkin âhir zamanda Muhammed adında çok değerli ve Benim nezdimde çok sevgili bir Peygamber gelecek ki, onun zayıf ve günahkâr bir ümmeti olacak.
Onlar harâmlarla, kusurlarla, birçok düşüncelerle ve büyük günâhlarla pek az bir zaman diliminde iki rekât namaz kılacaklar ki, ‘Izzetim ve Celâlim hakkı için onların namazı, bana senin bu namazından daha sevgilidir.
Zîrâ onların namazı Benim emrimledir. Sense Benim emrim olmadan (nâfile olarak) kıldın.” Buyurur.
Cibrîl (Aleyhi’s-selâm): --- “Yâ Rabbi! İbâdetleri karşılığında onlara ne lütfettin?” der.
Allâhû Te’âlâ: --- “Onlara Me’vâ Cenneti’ni verdim” buyurur.
Bunun üzerine Cibrîl (Aleyhi’s-selâm)Cennet’i görmek için Allâh-ü Te’âlâ-dan izin ister.
Allâh-ü Te’âlâ izin buyurunca bütün kanatlarını toplayıp açar, her iki kanadını açtığında üç bin senelik mesâfeyi kat eder, kanatlarını kapatınca da yine o kadar mesâfeyi aşar.
Böylece o üç yüz sene uçar, sonunda âciz kalınca bir ağacın altına iner ve Allâh-ü Te’âlâ-ya secde eder.
Secdede: --- “Ey benim İlâhım! O Cennet’in yarısına yâhut üçte birine veyâ dörtte birine ulaştımmı?” der.
Allâh-ü Te’âlâ: --- “Ey Cibrîl! Üç yüz bin sene de uçacak olsan Ben sana kuvvetinin bir kat fazlasını daha verecek olsam, sen de uçtuğun kadar daha uçacak olsan yine de Ümmet-i Muhammed’e iki rekât namazlarına mukâbil vermiş olduğum Cennet’in yüzlerde birine ulaşamazsın.” Buyurur.[7]
وعن محمّد بن الحسن، عن سهل بن زياد، عن ابن محبوب، عن أبي حمزة، عن أبي جعفر ( عليه السلام ) قال: قال رسول الله : "إذا قام العبد المؤمن في صلاته نظر الله عزّ وجلّ إليه، أو قال: أقبل الله عليه حتى ينصرف، وأظلّته الرحمة، من فوق رأسه إلى أُفق السمآء، والملٰٓائكة تحفّه من حوله إلى أفق السمآء، ووكّل الله به ملكاً قائمًا على رأسه يقول له: أيّها المصلّي، لو تعلم من ينظر إليك ومن تناجي ما التفتّ ولازلت من موضعك أبدًا."[8]
“Bir kul namaz kılmak için ayağa kalktığı zaman, nefsi, yüzü ve kalbi ile Azîz ve Celîl olan Allâh’a yönelirse, Allâh da ona rahmetiyle yönelir ve dîne muhâlif bir iş yapmadıkça ondan rahmetini geri çevirmez”[9] buyurmuştur.
عن الصادق جعفر بن محمّد، عن آبائه، عن أمير المؤمنين (عليه السلام) قال: قال رسول الله : "أَلصَّلَاةُ (الليل) مَرْضَاةُ لِلرَّبِّ، وَحُبُّ لِلْمَلٰٓائِكَةِ، وَسُنَّةُ الْاَنْبِيَآءِ، وَنُورُ الْمَعْرِفَةِ، وَأَصْلُ الْا۪يمَانِ، وَرَاحَةُ الْاَبْدَانِ، وَكَرَاهِيَّةِ الشَّيْطَانِ، وَسِلَاحٌ عَلَى الْاَعْدَآءِ، وَإِجَابَةُ لِلدُّعَآءِ، وَقَبُولِ لْاَعْمَالِ، وَبَرَكَةٌ فِي الرِّزْقِ، وَشَف۪يعٌ بَيْنَ صَاحِبِهَا وَبَيْنَ مَلَكِ الْمَوْتِ، وَسِرَاجٌ ف۪ي قَبْرِه۪، وَفِرَاشٌ مِنْ تَحْتَ جَنْبِيه۪، وَجَوَابٌ مَعَ مُنْكَرٍ وَنَك۪يرٍ، وَمُؤْنِسٍ (وَمُونِسٍ) وَزَآئِرٍ ف۪ي قَبْرِه۪، إِلٰى يَوْمِ الْقِيَامَةِ، فَإِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ كَانَتِ الصَّلَاةُ ظِلًّا فَوْقَهُ، وَتَاجًا عَلٰى رَأْسِه۪، وَلِبَاسًا عَلٰى بَدَنِه۪، وَنُورًا يَسْعٰى بَيْنَ يَدَيْهِ، وَسِتْرًا بَيْنَهُ وَبَيْنَ النَّارِ، وَحُجَّةً لِلْمُؤْمِنِ بَيْنَ يَدَيِ اللّٰهِ تَعَالٰى، وَثِقْلًا فِي الْمَوَاز۪ينِ (الْم۪يزَانِ)، وَجَوَازًا عَلَى الصِّرَاطِ، وَمِفْتَاحًا لِلْجَنَّةِ." لِاَنَّ الصَّلَاةَ تَكْب۪ير وَتَحْم۪يد، وَتَسْب۪يح وَتَمْج۪يد، وَتَقْد۪يس، وَتَعْظ۪يم، وَقِرَآءَة، وَدُعَآء، وَإِنَّ أَصْلُ الْاَعْمَال كُلُّهَا الصَّلَاة لِوَقْتِهَا."[10]
Rasûlüllâh (sallellâh-ü   ‘aleyh-i ve sellem), bir Hadîs-i Şerîfinde şöyle buyurmuştur:
--- Namaz;
"أَلصَّلَاةُ (الليل) مَرْضَاةُ لِلرَّبِّ،
v “Rabb’in rızâsını kazandırır,
وَحُبُّ لِلْمَلٰٓائِكَةِ،
v Meleklerin sevgisine nâil eder,
وَسُنَّةُ الْاَنْبِيَآءِ،
v Peygamberlerin yoludur, (peygamberlerin sünneti, âdeti ve ibadetidir.)
وَنُورُ الْمَعْرِفَةِ،
v Ma’rifet (Allâh'ı tanıma yolunda) nûrdur,
وَأَصْلُ الْا۪يمَانِ،
v Îmânın aslı, köküdür,
وَرَاحَةُ الْاَبْدَانِ،
v Vücûda rahatlık verir,
وَكَرَاهِيَّةِ الشَّيْطَانِ،
v Şeytanı uzaklaştırır,
وَسِلَاحٌ عَلَى الْاَعْدَآءِ،
v Düşmanlara karşı bir silâhtır,
وَإِجَابَةُ لِلدُّعَآءِ،
v Duâların icâbetine vesîledir,
وَقَبُولِ لْاَعْمَالِ،
v Amelleri makbûl kılar,
وَبَرَكَةٌ فِي الرِّزْقِ،
v Rızka bereket getirir,
وَشَف۪يعٌ بَيْنَ صَاحِبِهَا وَبَيْنَ مَلَكِ الْمَوْتِ،
v Kişi ile ölüm meleği arasında bir şefaatçidir,
وَسِرَاجٌ ف۪ي قَبْرِه۪،
v Kabrinde bir nûr,
وَفِرَاشٌ مِنْ تَحْتَ جَنْبِيه۪،
v Altında bir yataktır, (Kabirde kandildir ve orada bir yaygıdır.)
وَجَوَابٌ مَعَ مُنْكَرٍ وَنَك۪يرٍ،
v Münker ve Nekir meleklerine cevaptır,
وَمُؤْنِسٍ (وَمُونِسٍ) وَزَآئِرٍ ف۪ي قَبْرِه۪،
v Kıyâmete kadar kişiye kabrinde bir dost ve ziyâretçidir, (Kıyâmete kadar kabirde can yoldaşıdır.)
إِلٰى يَوْمِ الْقِيَامَةِ، فَإِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ كَانَتِ،
v Kıyâmet günü olduğunda da,
الصَّلَاةُ ظِلًّا فَوْقَهُ،
v Namaz; onun üzerinde bir gölge,
وَتَاجًا عَلٰى رَأْسِه۪،
v Başının üzerinde tâc,
وَلِبَاسًا عَلٰى بَدَنِه۪،
v Bedeni için bir ebisedir,
وَنُورًا يَسْعٰى بَيْنَ يَدَيْهِ،
v Önünde yolunu aydınlatan bir nûrdur,
وَسِتْرًا بَيْنَهُ وَبَيْنَ النَّارِ،
v Kendisi ile cehennem arasına giren bir perdedir,
وَحُجَّةً لِلْمُؤْمِنِ بَيْنَ يَدَيِ اللّٰهِ تَعَالٰى،
v Allâh-ü Te’âlâ'nın huzûrunda (onun îmânı için) bir delîldir,
وَثِقْلًا فِي الْمَوَاز۪ينِ (الْم۪يزَانِ)،
v Amel terâzisinde (Mîzânda) ağırlıktır,
وَجَوَازًا عَلَى الصِّرَاطِ،
v Sırattan en hızlı geçişine vesîledir,
وَمِفْتَاحًا لِلْجَنَّةِ."
v Cennetin anahtarıdır."
لِاَنَّ الصَّلَاةَ تَكْب۪ير وَتَحْم۪يد، وَتَسْب۪يح وَتَمْج۪يد، وَتَقْد۪يس، وَتَعْظ۪يم، وَقِرَآءَة، وَدُعَآء، وَإِنَّ أَصْلُ الْاَعْمَال كُلُّهَا الصَّلَاة لِوَقْتِهَا."[11]
v Çünkü namaz, Tekbîr-dir, Tahmîd-dir (Hamd-dir), Tesbîh-dir, Temcîd-dir, Takdîs-dir, Ta’zîm-dir, Kur’ân-ı Kerîm Tilâveti-dir, ve Duâdır. Hâsılı, fazîletli amellerin tümü, vaktinde kılınan namazdadır.”[12]
HUREYŞ'İN ARADIKLARI
Şöyle anlatılmıştır: "Kıyâmet günü olduğunda Cehennemden, ismi Hüreyş olan akrep türünden bir mahlûkât çıkar. Uzunluğu yeryüzü ile gökyüzü arası, genişliği de doğu ile batı arası kadardır.
Cebrâîl (a.s): --- “Ey Hureyş! Nereye gidiyorsun?” diye sorar.
Hureyş: --- “Arasat (Mahşer)meydanına gidiyorum” diye cevap verir.
Cebrâîl (a.s): --- “Kimi arıyorsun?” diye sorar.
Hureyş şöyle der: --- “Beş kişiyi arıyorum!
1-     Namazlan terk ederek kılmayanları,
2-     Zekâtını vermeyenleri ve verilmesine de engel olanları,
3-     Ana-Babasına âsî olanları,
4-     İçki içenleri,
5-     Mescidlerde dünyâ kelâmı konuşanları.”[13]

HZ. ‘ALİ (R.A.)’YE BİRİSİ SORAR!..

SORU  : Vâcib nedir, vâcibden evvel vâcib nedir?
 CEVÂB: Tevbe vâcibdir, Günâhları terk etmek ondan evvel vâcibdir.
 SORU  : Yakın nedir, yakından daha yakın olan nedir?
 CEVÂB: Kıyâmet yakındır, Ölüm ondan da yakındır.
 SORU  : ‘Acâib nedir, ‘acâibden ‘acâib olan nedir?
CEVÂB: Dünyâ ‘acâibdir, dünyâyı sevmek ondan daha ‘acâibdir.
SORU  : Zor nedir, zordan daha zor olan şey nedir?
CEVÂB: Kabir hayâtı zordur, amelsiz kabre girmek ondan daha da zordur.
عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : صَلَاةُ الرَّجُلِ ف۪ي جَمَاعَةٍ تُضَعَّفُ عَلٰى صَلَاتِه۪ ف۪ي بَيْتِه۪ وَسُوقِه۪ خَمْسًا وَعِ شْر۪ينَ ضِعْفًا، وذٰلِكَ أَنَّهُ إِذَا تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ الْوَضُٓوءَ، ثُمَّ خَرَجَ إِلَى الْمَسْجِدِ لَا تُخْرِجُهُ إِلَّا الصَّلَاةُ لَمْ يَخْطُ خُطْوَةً إِلَّا رُفِعَتْ لَهُ بِهَا دَرَجَةٌ، وَحُطَّتْ عَنْهُ بِهَا خَط۪يئَةٌ، فَإِذَا صَلّٰى لَمْ تَزَلِ الْمَلٰٓئِكَةُ تُصَلّ۪ى عَلَيْهِ مَا دَامَ ف۪ي مُصَلَّاهُ: أَللّٰهُمَّ صَلِّ، أَللّٰهُمَّ ارْحَمْهُ. وَلَايَزَالُ أَحَدُكُمْ. ف۪ي صَلَاةٍ مَا انْتَظَرَ الصَّلَاةَ. أخرجه الستة إلاالنسائى، وهذا لفظ البخارى.
Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh  (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) buyurdular ki:    --- “Kişinin cemâatle kıldığı namazın sevâbı evinde ve çarşıda (iş yerinde) kıldığı namazından yirmi beş kat fazladır. Şöyle ki, abdest alınca güzel bir abdest alır, sonra mescide gider, evinden çıkarken sâdece mescid gâyesiyle çıkmıştır.  Bu sırada attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir günâhı affedilir. Namazı kıldı mı, namazgâhında olduğu müddetçe melekler ona rahmet okumaya devam ederler ve şöyle derler: --- ‘Ey Rabbimiz!.. buna rahmet et, merhamet buyur.’ Sizden herkes, namaz beklediği müddetçe namaz kılıyor gibidir.”[14]
عَنْ ‏أَب۪ي هُرَيْرَةَ – رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ – أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ قَالَ:
" مَنْ جَلَسَ فِيالْمَسْجِدِ يَنْتَظِرُ الصَّلَاةَ فَهُوَ ف۪ى صَلٰوةٍ وَالْمَلٰٓائِكَةُ تَقُولُ -- تُصَلّ۪ي عَلٰى أَحَدِكُمْ مَا  دَامَ ف۪ي مُصَلَّاهُ-- (أَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لَهُ، أَللّٰهُمَّ ارْحَمْهُ) مَا لَمْ ‏يُحْدِثْ." من جلس ينتظر في مصلاه ينتظر إقامة الصلاة فهو في صلاة منذ انتظرها ولم تزل الملائكة تصلي عليه وتقول اللهم اغفر له اللهم ارحمه ما لم يحدث. (رواه البخاري.)
Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) buyurdular ki: --- “Bir kimse,  mescidde namazı beklemek için oturursa (dünyâ kelâmı) konuşmadığı sürece namazdadır ve melekler ona: --- Allâh’ım!.. onu affet, Allâh’ım!.. --namaza münâfî bir şey yapmadıkça-- ona merhamet et’ diye duâ ederler.”[15]
Rasûlüllâh (sallellâh-ü   ‘aleyh-i ve sellem), bir Hadîs-i Şerîfinde şöyle buyurmuştur:
--- “Ey İbn-i Abbâs! Şüphesiz ki kıyâmete âit beş büyük tehlikeli geçit vardır.”
Buyurunca, ben: --- “Ey Allâh’ın Rasûlü! O tehli-keli beş geçit nedir?” diye sordum. Buyurdu ki:
     1-       --- “Birincisi; ölüm ve onun ğussası (boğaza tıkanması)’dır,
     2-       İkincisi; Kabir ve onun darlığıdır,
     3-       Üçüncüsü;Münker-Nekir ve onların sorgu süâlidir,
     4-       Dördüncüsü; Mîzân ve onun hafifliğidir,
     5-       Beşincisi; Sırat ve onun inceliğidir.”
O zaman ben:--- “Ey Allâh’ın Rasûlü! O tehlikeli beş geçitten kurtuluş nasıl olacaktır?" deyince,
Rasûlüllâh (sallellâh-ü   ‘aleyh-i ve sellem) buyurdu ki;
1-     --- “Ey İbn-i Abbâs! İnsan sabah namazını kıldığın zaman; ölümün zorluğundan kurtulur,  
2-     Öğle namazını kıldığı zaman; kabrin korkunçluğundan ve darlığından emîn olur,
3-     İkindi namazını kıldığında ise;Münker-Nekir’den ve onların sorgu süâlinden güvencede olur,
4-     Akşam namazını kılınca; Mîzân ve onun hafifliğinden emân bulur,
5-     Yatsı namazını kılınca da; Sırat ve onun inceliğinden, emniyette olur."
Bunun üzerine ben: --- “Yâ Rasûlellâh! İşte bunlar, namaz kılanlar için birer müjdedir.” deyince, Rasûlüllâh (sallellâh-ü   ‘aleyh-i ve sellem):
     1-       --- “Ey İbn-i Abbâs! Sabahı kılmayana melekler: --- “Ey zarârdaki kişi!” diye seslenirler,
     2-       Öğleni kılmayana melekler: --- “Ey gaddâr adam!” diye seslenirler,
     3-       İkindiyi kılmayana melekler: --- “Ey nankör kişi!” diye seslenirler,
     4-       Akşamı kılmayana melekler: --- “Ey Hakkı ört-bas edici şahıs!” diye seslenirler, 
     5-       Yatsıyı kılmayana melekler: --- “Ey Allâh’ın rahmetinden ümîd kesmiş kişi!”
--- “Rasûlüllâh (sallellâh-ü   ‘aleyh-i ve sellem) senden uzaktır” şeklinde bir çağrıda bulunurlar.”[16]

Ebû Müslim (r.a.) şöyle anlatmıştır: ---
“Bir kere Ebû Umâme (r.a.)’ın yanına gittiğimde o mescitteydi.
Ben ona: --- “Yâ Ebâ Umâme! Bir adam bana senden nakletti ki: sen Rasûlüllâh (sallellâh-ü   ‘aleyh-i ve sellem)’i şöyle buyururken işitmişsin:
--- “Her kim abdest alıp, abdestini de tamamlarsa, kollarını ve yüzünü yıkar, başına ve kulaklarına mesh eder ve ayaklarını yîkarsa, sonra da farz bir namaza kalkarsa, Allâh-ü Teâlâ  o gün onun için, iki ayağının yürüdüklerini, iki elinin tuttuklannı, iki kulağının duyduklarını, iki gözünün gördüklerini ve içinden geçirdiği bütün kötülükleri bağışlar.” dedim.
O (Ebû Ümâme): --- “Vallâhi! Ben bunu Rasûlüllâh (sallellâh-ü   ‘aleyh-i ve sellem)’den defaatle işittim, dedi.”[17]
NAMAZ KILMAYANLARIN İTHÂMI
قال رسول الله :
من ترك صلاة الصبح فليس في وجهه نور
من ترك صلاة الظهر فليس في رزقه بركة
من ترك صلاة العصر فليس في جسمه قوة
من ترك صلاة المغرب فليس في أولاده ثمرة
من ترك صلاة العشاء فليس في نومه راحة
PEYGAMBER (S.A.V.) EFENDİMİZİN BUYURDUĞUNA GÖRE:
1-       Kim ki sabah namazını terk ederse, yüzünde nûr olmaz.
2-       Kim ki Öğlen namazını terk ederse, rızkında (kazancında) bereket olmaz.
3-       Kim ki İkindi namazını terk ederse, bedeninde kuvvet olmaz.
4-       Kim ki Akşam namazını terk ederse, Evlâdının hayrını göremez.
5-       Kim ki Yatsı namazını terk ederse, Uykusunda rahat edemez.
Kim ki namaza aldırış etmez, kılmazsa Allâh (c.c.) ona altısı dünyada, üçü ölüm zamanında, üçü kabirden kalkıp çıkacağı zaman olmak üzere onbeş türlü cezâ verir:
A-    DÜNYÂDA UĞRAYACAĞI MUSÎBET -CEZÂSI-
1-    Ömrünün bereketi gider.
2-    Yüzünden Cenâb-ı Hakk Sâlih kullarının sîmasını siler (güzelliğini yok eder),
3-    Diğer amellerde de ecir ve sevab verilmez,
4-    Cenâb-ı Hakk Duâsını kabul etmez,
5-    Mahlûkat ona sayfı ve i’tibâr etmez -buğz eder-,
6-    Sâlihlerin duâsından nasîbini alamaz.
B-     ÖLECEĞİ ZAMANKİ MUSÎBET -CEZÂSI-
1-    Zelîl olarak ölür,
2-    Aç olarak ölür,
3-    Susamış olarak ölür, (ne kadar içerse içsin susuzluğunu gideremez)
C-    KABİRDE UĞRAYACAĞI MUSÎBET -CEZÂSI-
1-    Allâh (c.c.) onun kabrini daraltır, (kaburgaları birbirine geçinceye kadar kabir onu sıkar)
2-    Cenâb-ı Hakk onun kabrinde ateş yakar,
3-    Cenâb-ı Hakk ona kabrinde bir ejderha musallat eder, sabah namazını terk ettiğinden dolayı ona sabahtan öğlene kadar işkence eder, öğlen namazından ikindiye kadar ve böylece her namazın vakti çıkıncaya kadar işkence edilir.
D-    KİYÂMET GÜNÜ UĞRAYACAĞI MUSÎBET -CEZÂSI-
1-    Cenâb-ı Hakk onu cehenneme sürükleyerek götürecek birisini musallat eder, yüzüstü onu cehennem ateşine atar,
2-    Cenâb-ı Hakk hesap zamanı gazap (öfke, hoşnutsuzluk bakışı ile) nazar eder ve bir bakış ile yüzünün etleri dökülür,
3-    Allâh onu en küçük günahlardan bile hesâba ceker, af etmez. -Allâh (c.c.) onu pek şiddetli bir hesap ile hesaba çeker ve sonunda cehenneme atılmasını emreder ki, ne kötü bir yerdir orası.-
NAMAZIN BEŞ VAKİT OLUŞUNUN HİKMETİ
Namazın beş vakte tahsis edilmesinin hikmeti hakkında İsmâîl Hakkı Bursevî (rh.a) şu bilgileri vermektedir:
“Âlimlerden bâzıları demişlerdir ki; namazın gece ve gündüz beş vakte tahsîs edilmesinin hikmeti insanın havâss-ı hamseye (beş duyuya) sahip olmasından-dır. Çünkü kul  havâss-ı hamse ile günâh işlemektedir. Gece ve gündüz bu beş duyu ile işlediği günâhlara keffâret olsun diye de namaz beş vakte tahsîs edilmiştir.
İSLÂM’DA İLK NAMAZ
Beş vakit namaz bugün bilinen şekliyle hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi’râc gecesinde farz kılınmıştır. Ancak, vahyin başlangıcından îtibâren namaz ibâdetinin mevcûd olduğu, sabah ve akşam olmak üzere günde iki vakit kılındığı bilinmektedir. Zîrâ Cebrâîl (‘aleyhi’s-selâm)ilk vahyin akabinde Peygamber Efendimiz’i Mekke’nin yakınların-daki bir vâdiye götürmüş, vâdinin bir köşesine gelince aya­ğını yere vurmuş, oradan fışkıran su ile önce kendisi, sonra da Rasûl-i Ekrem Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) abdest almıştır. Ardından da Rasûlüllâh’a (salât ve selâm üzerine olsun) iki rekât namaz kıldırmış ve işte namaz böyle kılınır, demiştir.[18]
Câbir b. Abdullah (r.a.)’dan rivâyet edilen Hadîs-i Şerîf’de, yapılan amellerin Allâh’ın verdiği ni’metlere karşılık gelmeyeceği haber verilmektedir. Hadîs’de anlatıldığına göre, geçmiş ümmetlerden, bir kulun yaptığı beş yüz senelik ibâdet, Allâh’ın o kula verdiği ni’metlerden yalnız görme ni’metine karşılık gelir. Vücûdunun diğer âzâları şükürsüz kalır. Kul ise ancak Allâh’ın rahmetiyle cennete girer.[19]
Bir  gün   Süfyân-ı   Sevrî (k.s.), Râbi’a el-Adeviyye (k.s.)’nin, “Her kulun bir ölçüsü, her îmânın bir hakîkati vardır; senin îmânının hakîkati nedir?” diye sorduğunda, Râbia (k.s.),
1-     “Ben, Allâh’a O’ndan korktuğum için ibâdet etmiyorum. Böyle olsaydı, sâhibinden korktuğu için çalışan hizmetçi gibi olurdum.
2-     Ben, O’na cennet sevgisiyle de ibâdet etmiyorum. Böyle olsaydı, sâhibi kendisine bir şey verince çalışan kötü hizmetçi gibi olurdum.
3-     Ben, Rabbim’e ancak O’nu sevdiğim ve kendisine kavuşmak istediğim için ibâdet ediyorum” diye cevap vermiştir.[20]
" ... وَالْبَاطِنُ مُتَمِّمٌ لِلظَّاهِرِ وَمُكَمِّلٌ لَهُ لَا مُخَالَفَةَ بَيْنَهُمَا مِقْدَارَ شَعْرَةٍ مَثَلًا عَدَمُ التَّكَلَّمُ بِالْكَذِبِ شَر۪يعَةٌ وَنَفْىُ الْكَذِبِ عَنِ الْخَاطِرِ طَر۪يقَةٌ وَحَق۪يقَةٌ فَإِنَّ ذٰالِكَ النَّفْىَ لَوْ كَانَ بِالتَّعَمُّلِ وَالتَّكَلُّفِ فَطَر۪يقَةٌ وَإِلَّا فَحَق۪يقَةٌ فَكَانَ الْبَاطِنُ الَّذ۪ى هُوَ الطَّر۪يقَةُ وَالْحَق۪يقَةُ مُتَمِّمًا وَمُكَمِّلًا فِى الْحَق۪يقَةِ لِلظَّاهِرِ الَّذ۪ى هُوَ الشَّر۪يعَةُ ..."[21]
Ahmed Farukî Serhendî İmâm-ı Rabânî Müceddid-i Elfi-sânî (rh.a.)-İkinci Binin Âlimi-:
--- “İnsanın bâtını, zâhirini tamamlayıcı ve onu kemâle erdiricidir. Aralarınada kıl kadar uyuşmazlık yoktur. -Zâhir ile bâtın, birbirinden kıl kadar ayrılmaz-.
Meselâ,
1-     -Ağız ile- yalan söylememek -konuşmamak-  şeriattir.
2-     Yalan söylemek arzusunu, -zahmet çekerek, uğraşarak- kalbden çıkarmak, silmek tarîkattir.
3-     Yalan söylemenin kalbe gelmemesi de hakîkattir.
Görülüyor ki, bâtın işi, yâni tarîkat ve hakîkat, zâhir işini, yâni şeriati tamamlamaktadır.”[22]


[1] Tâ-Hâ Sûresi, 29/132.
[2] Âl-i ‘Imrân Sûresi, 3/189-191.
[3] Tevbe Sûresi, 9/71-72.
[4] Bu âyet, “Ancak amel defterleri sağdan verilenler başka”, şeklinde de tercüme edilebilir.
[5] Müddessir Sûresi, 74/39-51.
[6] الجزء رقم: ۴، الصفحة رقم: ۴۷۷ --- المجموعة الأولى--- فتاوى اللجنة الدائمة
[7] Mişkatü’l-Envâr, Osman İbn-i Hasen el Hôbevî, Durretü’n-Nâsihîn, sh:34.
Cebrâîl aleyhisselam, 2 rekât namaz kılmış, bu 2 rekât namazı kılması tam 4 bin ahiret senesi sürmüş. Sonra, (Yâ Rabbi, kâinat yaratıldığından beri acaba böyle namaz kılan başka bir kulun var mı?) demiş. Allâh-ü Te’âlâ buyurmuş ki: — Ahir zamanda gelecek olan ümmet-i Muhammed’den, Habîbim’in ümmetinden bir kulum, 2 rekât namaz kılacak, hatayla, kazayla, her türlü düşüncelerle ve kaç rekât kıldığını bilmeyerek kılacak. Onların birkaç dakikada kıldığı 2 rekât namaz, senin 4000 senede kıldığın namazdan daha makbul olacak. — Yâ Rabbi, neden onların namazları bu kadar kıymetli olacak? — Çünkü onlar, düşmanımı yıkarak huzuruma gelecekler. Sende düşman yok ki! Dünya sevgisinden uzaklaşacaklar, nefislerinin şerrinden kurtulmaya çalışacaklar, şeytanın vesvesesine aldanmayıp, Allâh-ü Ekber diyecekler…
[8]  ـ الكافي: ۳/۲۶۵. 
[9] Taberânî,   Mu’cemü’l-Kebîr,   17/915;  Taberânî,   Mu’cemü’l-Evsat, nr. 7943; Zebîdî, İthâfü’s-Sâde, 3/222.
[10] ارشاد القلوب للديلمي، باب الأحاديث المتنخبة: ١٩١; وفي البحار ۸۷: ۱٤۱
[11] ارشاد القلوب للديلمي، باب الأحاديث المتنخبة: ١٩١; وفي البحار ۸۷: ۱٤۱
[12] Dürretü’l-Vâizîn, sh:118, Osman HOPAVÎ, Terc. Muhammed TAHA, Karaca yay. İst/2008; Tenbîhü’l-Gâfilîn, sh:293.
[13] Dürretü’l-Vâizîn, sh:118, Osman HOPAVÎ, Terc. Muhammed TAHA, Karaca yay. İst/2008; Tenbîhü’l-Gâfilîn, sh:293-294.
[14] Kütüb-i Sitte, 9/101, (Buhârî, Ezân 30, Cuma’ 2; Müslîm, Salât 272 (649); Ebû Dâvud, Salât 49, (559); Tirmizî, Salât 245, (330) ; İbn-ü Mâce, Mesâcid 16, (788).
[15] Buhârî; İbn-i Cerîr.
[16] İbnü’l-Cevzî, Tezkirât-ü Üli’l-Besâir fî ma’rifeti’l-Kebâir, sh:37.
[17] Taberânî, el-Muğcemü’s-Sağîr.
[18] İbn Hişâm, Sîretü’n-Nebî, 1/207; Şeblencî, Nûrü’l-Ebsâr, s. 30; Abdülmecid Hâni, el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 39.
[19] Hâkim, Müstedrek, 4/250, 251. 18
[20] Siraceddin Önlüer, Kalp Alemi, İstanbul: Semerkand Yayınları, 2009,1/163.
[21] مكتوبات الشريف-الجزء الأول: مكتوب الحادى والأربعون.
[22] Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, Birinci Cild, 41. (Kırkbirinci) Mektûb. 


[1] Tâ-Hâ Sûresi, 29/132.
[2] الجزء رقم: ۴، الصفحة رقم: ۴۷۷ --- المجموعة الأولى--- فتاوى اللجنة الدائمة
[3] Mişkatü’l-Envâr, Osman İbn-i Hasen el Hôbevî, Durretü’n-Nâsihîn, sh:34.
Cebrâîl aleyhisselam, 2 rekât namaz kılmış, bu 2 rekât namazı kılması tam 4 bin ahiret senesi sürmüş. Sonra, (Yâ Rabbi, kâinat yaratıldığından beri acaba böyle namaz kılan başka bir kulun var mı?) demiş. Allâh-ü Te’âlâ buyurmuş ki: — Ahir zamanda gelecek olan ümmet-i Muhammed’den, Habîbim’in ümmetinden bir kulum, 2 rekât namaz kılacak, hatayla, kazayla, her türlü düşüncelerle ve kaç rekât kıldığını bilmeyerek kılacak. Onların birkaç dakikada kıldığı 2 rekât namaz, senin 4000 senede kıldığın namazdan daha makbul olacak. — Yâ Rabbi, neden onların namazları bu kadar kıymetli olacak? — Çünkü onlar, düşmanımı yıkarak huzuruma gelecekler. Sende düşman yok ki! Dünya sevgisinden uzaklaşacaklar, nefislerinin şerrinden kurtulmaya çalışacaklar, şeytanın vesvesesine aldanmayıp, Allâh-ü Ekber diyecekler…
[4]  ـ الكافي: ۳/۲۶۵. 
[5] Taberânî,   Mu’cemü’l-Kebîr,   17/915;  Taberânî,   Mu’cemü’l-Evsat, nr. 7943; Zebîdî, İthâfü’s-Sâde, 3/222.
[6] ارشاد القلوب للديلمي، باب الأحاديث المتنخبة: ١٩١; وفي البحار ۸۷: ۱٤۱
[7] ارشاد القلوب للديلمي، باب الأحاديث المتنخبة: ١٩١; وفي البحار ۸۷: ۱٤۱
[8] Dürretü’l-Vâizîn, sh:118, Osman HOPAVÎ, Terc. Muhammed TAHA, Karaca yay. İst/2008; Tenbîhü’l-Gâfilîn, sh:293.
[9] Dürretü’l-Vâizîn, sh:118, Osman HOPAVÎ, Terc. Muhammed TAHA, Karaca yay. İst/2008; Tenbîhü’l-Gâfilîn, sh:293-294.
[10] Kütüb-i Sitte, 9/101, (Buhârî, Ezân 30, Cuma’ 2; Müslîm, Salât 272 (649); Ebû Dâvud, Salât 49, (559); Tirmizî, Salât 245, (330) ; İbn-ü Mâce, Mesâcid 16, (788).
[11] Buhârî; İbn-i Cerîr.
[12] İbnü’l-Cevzî, Tezkirât-ü Üli’l-Besâir fî ma’rifeti’l-Kebâir, sh:37.
[13] Taberânî, el-Muğcemü’s-Sağîr.
[14] İbn Hişâm, Sîretü’n-Nebî, 1/207; Şeblencî, Nûrü’l-Ebsâr, s. 30; Abdülmecid Hâni, el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 39.
[15] Hâkim, Müstedrek, 4/250, 251. 18
[16] Siraceddin Önlüer, Kalp Alemi, İstanbul: Semerkand Yayınları, 2009,1/163.
[17] مكتوبات الشريف-الجزء الأول: مكتوب الحادى والأربعون.
[18] Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, Birinci Cild, 41. (Kırkbirinci) Mektûb.