29 Kasım 2012 Perşembe

KASÎDE-İ MUHAMMEDİYYE---القصيدة المحمدية للامام البوصيري

 
 KASÎDE-İ MUHAMMEDİYYE
 
مَوْلَا يَا صَلِّ وَسَلِّمْ دَآئِمًا اَبَدًا، عَلٰى حَب۪يبِكَ خَيْرِ الْخَلْقِ كُلِّهِمِ.
يَارَبِّ صَلِّ عَلَيْهِ، يَارَبِّ صَلِّ عَلَيْهِ، يَارَبِّ صَلِّ عَلَيْهِ، صَلَوَاةُ اللّٰهِ عَلَيْهِ،
سورة الاحزاب ٣٣/٥٦
“Şüphesiz Allâh ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar.[1] Ey îmân edenler! Siz de O’na salât edin, selâm edin.”[2]



[1] Peygambere Allâh-ü Teâlâ’nın salât etmesi, rahmet etmesi; meleklerin salât etmesi, şânının yûceltilmesini dilemeleri; mü’minlerin salât etmesi ise, duâ etmeleri anlamını ifâde eder.
[2] Ahzâb Sûresi, 33/56.


“ANAM, BABAM VE CANIM SANA FEDÂ OLSUN YÂ RASÛLELLÂH"
 





KASÎDE-İ MUHAMMEDİYYE

1-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   Arab ve ‘Acemlerin (Arab olmayanların) en şereflisidir,

Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   ayakları üzerinde yürüyen (canlıların)en hayırlısıdır.[1]

2-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   herkesçe tanınan ve bilinen birisidir,

Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   ihsân (iyilik) ve kerem (cömertlik)sâhibidir.[2]

3-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   Allâh-ü Te’âlâ’ın Peygamberleri’nin sonuncusu ve efendisidir,[3]

Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   sözleri ve kelimeleri doğru olan birisidir.



[1] “O zikr eylediğim Hazret-i Muhammed (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ki, iki cihânın, dünya ve âhıretin, gözle görünür-görünmez yaratıkların, ins-ü cinin, Arab ile acemin (Arap olmayan herkesin) ve bölük bölük bütün insanlığın efendisidir; (mahlûkâtın Efendisidir.) Yâni şan ve şevket sâhibi olan efendileridir ve cümle padişahlar padişâhıdır.” “O iki cihân serveri Nebîyy-i Zî-Şân hakkında İnsanlığın ‘ılminin bilip bileceği nihai noktası şudur ancak; O esâsında melek değil, insandır/beşerdir... Ancak, ne kadar mahlûkât varsa cümlesinin en üstünü en fazîletlisi ve en hayırlısıdır.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)
[2] “Bizim Nebîmiz/peygamberimiz, iyilikleri emreder, kötülüklerden nehyeder. Mahlûkâttan hiç bir kimse “lâ” ve “evet” sözünde Nebî  (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’dan daha ziyâde doğru söyleyici, sözünde daha sâdık kimse yoktur/olamaz da.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)
[3] “Peygamberler çeşitli mu’cizeler izhâr eylediler. O mu’cizelerin hepsi, Hz. Peygamber’in nûrundan onlara muttasıl olmuştur. (O’nun habercisi, O’nun öncü ışıklarıydı…) Hâsılı, cümle enbiyânın izhâr eylediği mu’cizeler, Hz. Peygamber efendimizin yüzü suyu hürmetine yaradılmıştır.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)

  4-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   Allâh-ü Te’âlâ’ya vermiş olduğu sözü muhâfaza eden birisidir,

Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   ahlâkı güzel olan birisidir.[1]



[1] “Cenâb-ı Rabb’ül-Âlemin’nin bahşettiği; Tebessüm, yüz açıklığı ve ahlâk-ı hamîde ile süsledi. (Ahlâkını güzellikle sardı, müjdeyle, güler yüzlülükle benek benek noktaladı…) Yaratılışını ümmete kerem kıldı.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)
القصيدة المحمدية  للامام البوصيري
مُحَمَّدٌ أَشْرَفُ الْاَعْرَابِ وَالْعَجَمِ،
مُحَمَّدٌ خَيْرُ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى قَدَمِ.
- 1                
مُحَمَّدٌ بَاسِطُ الْمَعْرُوفِ جَامِعُةً،
مُحَمَّدٌ صَاحِبُ الْاِحْسَانِ وَالْكَرَمَ.
- 2             
مُحَمَّدٌ تَاجُ رُسْلِ -رُسُلِ- اللّٰهِ قَاطِبَةً،
مُحَمَّدٌ صَادِقُ الْاَقْوَالِ وَالْكَلِمِ.
- 3             
مُحَمَّدٌ ثَابِتُ الْم۪يثَاقِ حَافِظُهُ،
مُحَمَّدٌطَيِّبُ الْاَخْلَاقِ وَالْشِّيَمِ.
- 4             


5-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in yaratılışı, nûrları gizleyen bir yapıdadır,[1]
Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in nûru ezeldendir.
6-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   adâletle hükmeden ve şeref sâhibidir,[2]
Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   ni’met ve hikmet kaynağıdır.
7-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   Allâh-ü Te’âlâ’ın yarattıklarının en hayırlısıdır,[3]
Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   Allâh-ü Te’âlâ’nın peygamberlerinin en hayırlısıdır.[4]





[1] “Nebîyy-i Zî-Şân, yumuşaklıkta, letâfette şukûfe/çiçek gibidir. Şerefde, asâlette ay gibidir. Keremde kerîm olmakta deniz gibidir. Himmetlerde zamân gibidir.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)


[2] “Allâh’ü Teâlâ ne yûcedir ve ne feyyâz-ı kerîmdir. Vahıy mükteseb[2]değildir. (Çalışıp kazanılarak elde edilen bir şey değildir.) İnsan çalışmakla okumakla kabiliyetli olmakla vahye ve nübüvvete nâil olamaz ve hiç bir nebî/peygamber ğaybdan (gelecekten, bilinmeyenden) verdiği haber üzerine yalancı hatâ etmiş değildir.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)


[3] “Keyfiyette, dünyada o Server-i Enbiyâ’nın hakîkat-ı Muhammediye’sini bilen şu kimseler ki; rüyâda onun hayâlini görmeye kana’ât eylediler. O Zât-ı Pâk-i gerçekte görmeyip düşte görmeye kana’ât edenler hiç onun hakîkatini nasıl idrâk eder, nasıl anlaya bilir? Mümkün müdür? Mümkün değildir.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)


[4] “Hz. Peygamber-i Zî-Şân Efendimiz (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) içiyle ve dışıyla, hem halkında/yaratılışında hem de ahlâk ve edebde diğer Peygamberlere üstün olmuştur. Diğer peygamberler, ne ilim husûsunda ne de kerem ve şeref husûsunda o Rasûl-ü Kibriyâya ulaşamadı…”“Cümle Enbiyâ-i Kirâm Nebîyy-i Zî-Şân’ın yûce huzûrunda, kendi mertebelerine göre, hikmete vâkıf ve muttali’dirler. Lâkin efendimizin bildikleri ilme nisbet ile bildikleri ilim bir nokta gibidir veyâ efendimizin bildiği hikmete nisbet ile bildikleri hikmet hareke gibidir. Yâni esre ve üstün gibi cüz’î şeydir.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)

 
8-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in dîni, kendisi ile uyarılması hak olan bir Dîn’dir,[1]

Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   gerçek olan ilmi, güzel görendir.[2]

9-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’i zikretmek (anmak) bizim için bir ruhtur,[3]

Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’e teşekkür etmek ümmeti üzerine farzdır.

10-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   dünyânın süsü ve vâr olma gerekçesidir,[4]
Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   karanlıkları aydınlatan ve perdeleri kaldırandır.

11-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   menkîbeleri (kıssaları)güzel olan bir efendidir, (kıssaların efendisidir,)[5]

Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’i Allâh-ü Te’âlâ ni’metleri ile donatmıştır.[6]



[1] “Rasûlüllâh Efendimiz’in velâdeti ile; Cinler çığlık attılar.  Nûrlar (İslâmiyetin), ışıklarını -havaî fişeklerini- saçtılar, parladıkça parl’ayb yûceldiler. Hakk’ın sesi ve ihtişâmı, (Şerî’âtı Muhammediye ve Nübüvvet-i Ahmediyye) hem mâanâda hem kelâmda zâhir oluyordu, ortaya çıkıyordu.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)
 
[2] “O Nebîyy-i Âlî-Şân bize karşı olan hırsından dolayı, bizi sevdiği için, bize şefkatli olduğu için akılların a’ciz kaldığı şey ile yâni akılların anlayamayacağı yorulacağı âciz kalacağı şey ile bizi imtihân etmedi, bizi mükellef tutmadı, bize teklif etmedi. Biz onun hak peygamber olduğuna şüphe etmedik ve ona tâbî olmakta tahayyür etmeyip hemen tâbî’ olduk, O’nun getirdiği şeyleri tasdik ve onlar ile amel etmekte şüphede bulunmadık şaşırıp kalmadık, vehme düşmedik elhamdülillâh.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)
 
[3] “O Nebîyy-i Muhterem’in mübârek kemiklerini, bütün ağzalarını cemi eden, kavrayan toprağa denk olan, muâdil olan cinsi güzel koku yoktur. O toprağı öpebîlen kimseye o topraktan koklayan kimseye müjdeler olsun.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)
 
[4] “Bu dünya, yoktan var olmasını Hz. Peygamber’e borçludur. Efendimiz olmasaydı, o dâhi vücûda gelmeyecekti.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)
 
[5] “Eyvâh! Ben Rasûl-ü Zî-Şân’ın sünnetini terk eyledim. O, karanlık geceleri ihyâ edip teheccüd namazları kılardı. O, mübârek kademi şerîfleri (ayakları) tûl-ı kıyâmdan (namazda ayakta çok uzun beklemekten) şişene kadar, ızdırabdan, hastalıktan incilinceye kadar, rahatsız oluncaya kadar ihyâ eder, Cenâb-ı Hakk’a arz-ı hâl ederdi.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)
 
[6] “Bizim peygamberimiz öyle bir yûce bir Nebî’dir ki, kemâl-i zâhiri ve kemâl-i bâtını tamâm oldu; yâni noksandan halâs oldu. Bütün can ve canlıları halk eyleyen Hazret-i Allâh Zû’l-celâl onu kendisine bir habîb edîbi olmak için güzîde eyledi/seçti.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)
 
مُحَمَّدٌ خُبْيَتْ بِالنُّورِ ط۪ينَتُهُ،
مُحَمَّدٌ لَمْ يَزَلْ نُورًا مِنَ الْقِدَمِ.
- 5                              
مُحَمَّدٌ حَاكِمٌ بِالْعَدْلِ ذُو شَرَفٍ،
مُحَمَّدٌ مَعْدِنُ الْاِنْعَامِ وَالْحِكَمِ.
- 6                              
مُحَمَّدٌ خَيْرُ خَلْقِ اللّٰهِ مِنْ مُضَرٍ،
مُحَمَّدٌ خَيْرُ رُسْلِ اللّٰهِ كُلِّهِمِ.
- 7                              
مُحَمَّدٌ د۪ينُهُ حَقٌّ النَّذ۪يرُ بِه۪،
مُحَمَّدٌ مُجْمِلًا حَقًّا عَلٰى عَلَمِ.
- 8                              
مُحَمَّدٌ ذِكْرُهُ رُوحٌ لِاَنفُسِنَا،
مُحَمَّدٌ شُكْرُهُ فَرْضٌ عَلَى الْاُمَمِ.
- 9                              

12-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   Allâh-ü Te’âlâ’nın özel seçtiği bir kuludur,
Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   kötülükleri örten ve ziyâde temiz olan birisidir.

13-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   misâfire karşı güler yüzlü ve cömert davranan birisidir,
Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in – Allâh’a yemîn olsun ki – komşusu sıkıntıya düşmez.[1]
14-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in gelmesi ile dünyâ temizlenmiştir,
Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   âyet ve hikmetlerle gelmiştir.
15-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   İnsanların tekrâr dirilme gününde, bize şefaat edecektir,[2]
Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in nûru, karanlıklara hidâyet vericidir.[3]

[1] “Nebîyyi Zî-Şân, bütün mahlkûkâtı Hakk’a da’vet eyledi/çağırdı. Hazret-i Peygamber-i Zî-şân’a tutunanlar, öyle bir ipe tutunmuşlardır ki aslâ kopmaz. İki cihân bir yere gelseler ipi koparamazlar; bu nedenle onu tutan helâk olmaz.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)
[2] “Hazret-i Rasûlüllâh, Cenâb-ı Hakk’ın dostudur. (Mahbûb-u mutlakı Rabbü’l-Âlemindir. Cenâbı Hakk’ın yegâne mahbûbudur.) İnsanların arasına dâhil olan korkulardan her bir korku için onun şefâati ricâ olunur. Biz, dünyada ve âhırette cümle korkulardan halâs olmak için onun şefâatine muhtâcız.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)
[3] “Eyvâh! Ben Rasûl-ü Zî-Şân’ın sünnetini terk eyledim. O, karanlık geceleri ihyâ edip teheccüd namazları kılardı. O, mübârek kademi şerîfleri (ayakları) tûl-ı kıyâmdan (namazda ayakta çok uzun beklemekten) şişene kadar, ızdırabdan, hastalıktan incilinceye kadar, rahatsız oluncaya kadar ihyâ eder, Cenâb-ı Hakk’a arz-ı hâl ederdi.” --- “Ben gayrıya ettiğim nasîhat ile kendim âmil olamadım. O kavl-i bilâ-amelin seyyiâtından Cenâb-ı Hakk’a istiğfâr ederim, mağfiret isterim. Ben, amelsiz olduğum halde nasîhate kalkışmakla kısır bir kimseye benzedim.”[3] -Yâni çocuğu olmayan kimsenin çocuğunun olduğunu söylemesine benzetiyorum.- (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)

مُحَمَّدٌ ز۪ينَة ُ الدُّنْيَا وَبَهْجَتُهَا،
مُحَمَّدٌ كَاشِفُ الْغُمَّاتِ وَالظُّلَمِ.
- 10                             
مُحَمَّدٌ سَيِّدٌ طَابَتْ مَنَاقِبُهُ،
مُحَمَّدٌ صَاغَّهُ الرَّحْمٰنُ بِالنِّعَمِ.
- 11                             
مُحَمَّدٌ صَفْوَةُ الْبَار۪ي وَخ۪يْرَتُهُ،
مُحَمَّدٌ طَاهِرٌ مِنْ سَائِرِالتُّـهَمِ.
- 12                             
مُحَمَّدٌ ضَاحِكٌ لِلضَّيْفِ مُكْرِمُهُ،
مُحَمَّدٌ جَارُهُ وَاللّٰهِ لَمْ يُضَمِ.
- 13                             
 
16-         Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)   Allâh-ü Te’âlâ için kâim-dir ve himmet sâhibidir,[1]
Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)peygamberlerin sonuncusudur.[2]




[1] “Şimdi tahkîkan Hazret-i Rasûlüllâh’ın fazîlet, şeref ve üstünlüğü için bir hat, hudut, bir nokta ve nihâyeti yoktur ki, fem yâni ağız ile söyleyici kimse ondan tafsîl üzre haber vere. Hâsılı her kim ki kemâli üzre Hz. Peygamber’i ben medh ederim dese hilaf söyler. Zîrâ bî-nihâye olan şey edâ olunmaz.” (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)

[2] “Şimdi sen, meddâh-ı Hazret-i Peygamber bulunan zât! Taife-i nasâranın Hazret-i İsâ Rûhullâh hakkında iddiâ ettikleri iftirâyı terk eyle. Onlar Hazret-i İsâ, Allâh’ın oğlu dedikleri gibi Hz. Muhammed, Allâh’ın oğlu yahut ortağı deme. Yâni Rasûlüllâh’ı medhedeceğim derken yalnışlık yapma. Geri kalan ne kadar medh varsa onlar ile murâd etdiğin kadar Efendimiz üzerine hükm eyle.”[2] –İşte bu şartla; Öğ öğebîldiğin kadar.. Yûcelt yûceltebîldiğin kadar… (---Kasîde-i Bürde---Bûsîrî.)
 
مُحَمَّدٌ طَابَتِ الدُّنْيَا بِـبِعْثَتِه۪،
مُحَمَّدٌ جَآءَ بِالْاٰيَاتِ وَالْحِكَمِ.
- 14                          
مُحَمَّدٌ يَوْمَ بَعْثِ النَّاسِ شَافِعُنَا،
مُحَمَّدٌ نُورُهُ الْهَاد۪ي مِنَ الظُّلَمِ.
- 15                          
مُحَمَّدٌ قَآئِمٌ لِلّٰهِ ذُو هِمَمِ،
مُحَمَّدٌ خَاتَمٌ لِلرُّسْلِ كُلِّهِمِ.
- 16                          
   
 مَوْلَا يَا صَلِّ وَسَلِّمْ دَآئِمًا اَبَدًا، عَلٰى حَب۪يبِكَ خَيْرِ الْخَلْقِ كُلِّهِمِ.

يَارَبِّ صَلِّ عَلَيْهِ، يَارَبِّ صَلِّ عَلَيْهِ، يَارَبِّ صَلِّ عَلَيْهِ، صَلَوَاةُ اللّٰهِ عَلَيْهِ،


Ey benim Mevlâm! Sen mahlûkâtın hepsinin en hayırlısı olan habîbin üzerine dâimî ve ebedî olarak salât ve selâm eyle.
Allâh’ım salat O’nun üzerine olsun!, Allâh’ım salat O’nun üzerine olsun!, Allâh’ım salat O’nun üzerine olsun!,  Allâh-ü Te’âlâ’nın da salavât-ı O’nun üzerine olsun!. Âmîn
أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ مِنْ قَوْلٍ بِلَا عَمَلٍ
لَقَدْ نَسَبْتُ -تَ- بِه۪ نَسْلًا لِذ۪ى عُقُمِ
Allâhım! sen affet bizi!.. Bizzat söyleyip te tutamadığımız sözlerden…“Ben gayrıya ettiğim nasîhat ile kendim âmil olamadım. O kavl-i bilâ-amelin seyyiâtından Cenâb-ı Hakk’a istiğfâr ederim, mağfiret isterim. Ben, amelsiz olduğum halde nasîhate kalkışmakla kısır bir kimseye benzedim.” Yâni çocuğu olmayan kimsenin çocuğunun olduğunu söylemesine benzetiyorum.-
أَمَرْتُكَ الْخَيْرَ لٰكِنْ مَاائْتَمَرْتُ بِه۪
وَمَاسْتَقَمْتُ فَمَا قَوْل۪ى لَكَ اسْتَقِمِ
“Ben sana hayır işle diyerek emr eyledim, lâkin kendim sana emr etdiğim hayrı işlemedim ve başta kendim doğru olmadım. Kendim hayr işlemediğim ve doğru olmadığım halde sana “istekım=doğru ol” sözümün ne mânâsı ne kıymeti olur. –hattâ münâsib değil, belki ‘aybtır.-”



 






[1] Peygambere Allâh-ü Teâlâ’nın salât etmesi, rahmet etmesi; meleklerin salât etmesi, şânının yûceltilmesini dilemeleri; mü’minlerin salât etmesi ise, duâ etmeleri anlamını ifâde eder.
[2] Ahzâb Sûresi, 33/56.