25 Temmuz 2022 Pazartesi

ÎMÂN ETMİŞ KİMSELER İÇİN KALBLERİMİZ İÇERİSİNDE EN UFAK BİR KİN BULUNDURMA, ALLÂH'IM! وَلَا تَجْعَلْ ف۪ي قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا

ÎMÂN ETMİŞ KİMSELER İÇİN KALBLERİMİZ İÇERİSİNDE EN UFAK BİR KİN BULUNDURMA, ALLÂH'IM! وَلَا تَجْعَلْ ف۪ي قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا 

  ﴿ وَالَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذ۪ينَ سَبَقُونَا بِالْا۪يمَانِ وَلَا تَجْعَلْ ف۪ي قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا رَبَّنَٓا اِنَّكَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟  [سورة الحشر:٥٩/١٠]

 “(Ganîmet malları) yine o (fakir) kimseler (içindir) ki; o (muhâcir ve ensâr ola) nlardan sonra (dünyâ ya) gelmiş (ve gelecek) lerdir de: “Ey Rabbimiz! Bizi de, bizi îmânla geçmiş olan o kardeşlerimizi de bağışla ve o îmân etmiş kimseler için kalblerimiz içerisinde en ufak bir kin bulundurma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki Sen, (pek esirgeyen bir) Raûf’sun; (çok acıyan bir) Rahîm’sin! (Dolayısıyla duâlarımızı lütfunla kabûl edersin!)” demektedirler.” (Haşr Sûresi, 20/131.)

 

Bu âyet-i kerîmeden dolayı ulemâ, sahâbe-i kirâmın hepsini sevmek ve rahmetle yâd etmek gerektiğine kâil olmuşlardır. “Sahâbe-i Kirâm’dan herhangi birine dahi kalbinde kin ve nefret taşıyan kimse, Mü’minlerle ilgili, bu ve öncesindeki iki Âyet-i Kerîme’de sayılan üç kısımdan da hâriçtir ve gerçek Müslümanlar arasında bir nasîbi yoktur.” demişlerdir.  “Muhacirlerin ve Ensâr’ın arkasından gelenler, kıyâmete kadar gelip geçmekte olan mü’minlerdir. Âyette, Ashâb-ı Kirâm’ı hayırla yâd etmenin, onlara dil uzatmamanın ve kîn beslememenin gerektiğine işâret edilmektedir.






19 Temmuz 2022 Salı

RIZKA RIZÂ NÜKTESİ, ‘NAHNÜ KASEMNÂ’ DADIR, اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَۜ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَع۪يشَتَهُمْ

 RIZKA RIZÂ NÜKTESİ, ‘NAHNÜ KASEMNÂ’ DADIR, اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَۜ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَع۪يشَتَهُمْ



﴿ اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَۜ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَع۪يشَتَهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا سُخْرِيًّاۜ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ  [سورة الزخروف:٤٣/٣٢]

“Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürmektedirler? O en alçak (dünyâ) hayât (ın) da geçim (sebeb) lerini aralarında Biz taksim ettik ve bir kısımları, diğer bir kısmı emre âmâde (bir şekilde hizmet eden) bir kimse edinsin diye Biz onların bâzısını (zenginlik husûsunda) diğer bir kısmın fevkinde farklı derecelere yükselttik. (Dolayısıyla bâzılarını zengin kılmamız, dünyâ düzeniyle alâkalı birtakım hikmetlere mebnîdir, yoksa o kişilerin Bizim katımızdaki üstünlüğüne bir delil değildir.) Rabbinin (nübüvvet, hidâyet, îmân ve cennet gibi) rahmeti ise, onların (âdî dünyâ metâ’ından) toplamakta oldukları şeylerden daha iyidir.” (Zuhrûf Sûresi, 43/32.)

 

﴿ وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجًا مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۜ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَاَبْقٰى  [سورة الزخروف:٤٣/٣٢]

(Habîbim!) Sakın ha; iki gözünü uzatma o şeylere ki, Biz o en alçak hayatın bir süsü olarak onlardan birtakımlarını onunla, sırf kendisi sebebiyle onları imtihan (edenin muâmelesine tâbi) edelim diye/kendisi yüzünden onları azâba uğratalım diye/ yararlandırmışızdır! Ama senin Rabbinin (dünyada yeterli ve helâl olan, cennette de sonsuz ve sınırsız olan) rızkı (,onlara verilen fâni servetlerden) çok daha iyidir, pek daha de vamlıdır!” (Tâ-Hâ Sûresi, 20/131.)


Rivayete göre;
Rasûlûllâh (Sallâllâh-ü Aleyh-i ve Sellem) misâfir ağırlamak için sıkıntıya düşüp, bir Yahudi’den veresiye buğday istedi. O rehin almadan vermeyince, Rasûlûllâh (Sallâllâh-ü Aleyh-i ve Sellem) ona zırhını gönderirken kâfirlere verilen dünyâlıktan dolayı üzgün bir haldeydi. İşte O’nu teselli etmek için bu âyet-i kerîmeler nâzil oldu. (Hâzin; Süyûtî, Esbâbü’n-nüzûl)

 
﴿ قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلٰى شَاكِلَتِه۪ۜ فَرَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ اَهْدٰى سَب۪يلًا۟  [سورة الاسراء:١٧/٨٤]

“(Habîbim!) De ki: “Herkes (hidâyet ve dalâlet husûsunda) kendi (yaratılış ve bünye) sine uygun bir yol üzere çalışıp durmaktadır. Ama Rabbiniz, yol bakımından kendisi en çok hidâyette olanı hakkıyla bilendir.” (İsrâ Sûresi, 17/84.)


Rızka rızâ nüktesi, ‘Nahnü Kasemnâ’ dadır,

Kânî olan kısmete çekmeye hiç ıstırâb...


Bilmeyen sırr-ı kazâyı der-i pâşâya düşer,

Kısmete kånî olan dergeh-i Mevlâya düşer...

Kayserili Beliğ

Hak budur kim değilim gayriye aslâ muhtâç,

Vâr iken “Nahnü Kasemnâ” beni zanneyleme ac.

Urfalı Mutasavvıf Şair Ömer Nüzhet Divan, v. 18b

 

“Âlemin sultanıdır, muhtâc-ı sultân olmayan” 

Ziya Paşa

Ömer Nüzhet, iş ve yardım için yazdığı manzum dilekçe…

 

Suhanım yok sana şayeste duadan gayri

Arz-ı kâla edemem hüsn-i edadan gayri

Şanına layık olan her ne ise sultanım

Eyle anın ile memnun dil-i nalânım

Hak budur kim değilim gayriye asla muhtaç

Var iken “nahnü kasemna” beni zanneyleme ac

Ağniya zümresine vasıl olalıdan bu fakir

Best-i tomar-ı şikâyet ile etmem tefsir.

Urfalı Mutasavvıf Şair Ömer Nüzhet Divan, v. 18b

Kaza sırrını bilmezsen, makam sahibinin veya servet sahibinin, yani paşanın kapısına düşersin…

 

Kısmete kani' olan dergâh-ı mevlâya düşer

Vaktini gözlemeyen yok yere gavgâya düşer

Bilmeyen sırr-ı kazâyı der-i paşaya düşer

Kısmete kani' olan dergâh-ı mevlâya düşer

Kendü kendüye gelir kısmet olunca devlet

Vaktini gözlemeyen yok yere gavgâya düşer

Hak kefîl oldu kulun rızkına halk eylemeden

Bunu fikr etmeyen endîşe-i ferdâya düşer

Gam-u tertîb-i hışımla geçirür evkâtın

Her kimin kim hevesi mansıb-ı dünyâya düşer

Ey Belîğ etmeyen her emrini hakk'a tefvîz

Hazer etsin ki anın fırsatı a'dâ'ya düşer.

Kayserili Beliğ

 

Eğer kısmete kani olmazsan yani sana takdir olunana yetmezsen paşa kapısına düşersin, ona buna yalvarmaya başlar zelil olursun... Eğer kısmetine razı olursan Allahü Tealanın kapısına düşersin.

@hayatiinanc