19 Mayıs 2011 Perşembe

İMÂM-I A’ZAM (RAHIMEHÜLLÂH)’IN TESBÎH DUÂSI’NIN FAZÎLETİ

KIYÂMET GÜNÜNDE AZÂB’DAN KURTULMA DUÂSI

İMÂM-I A’ZAM (RAHIMEHÜLLÂH)’IN TESBÎH DUÂSI’NIN FAZÎLETİ

 عن أبي حنيفة رحمه الله في رؤية الله تعالى في المنام
 ذكر العلامة نجم الغيطي  
    أن الأمام أبا حنيفة (رضى الله عنه) قال: رأيت الله     
 فى منامى تسعة وتسعون مرة . وبعدها قلت لنفسى ، لو رأيت    
الله فى المرة المائه ، سأسأل الله كيف تكون النجاة والخلاص للخلق يوم   
 القيامة ؟ وبعدها رأيت الله فى المرة المائة ، وهكذا سألته ؟ أى ربى تعالى جدك     
 و تقدست أسماؤك : كيف يكون للخلق النجاة والخلاص يوم القيامة ؟ فقال الله     
تعالى من قرأ فى الصباح والمساء، "سُبْحَانَ الْاَبَدِيِّ الْاَبَدِ، سُبْحَانَ الْوَاحِدِ الْاَحَدِ،    
سُبْحَانَ  الْفَرْدِ الصَّمَدِ، سُبْحَانَ رَافِعِ السَّمَآءِ بِغَيْرِ عَمَدٍ، سُبْحَانَ مَنْ بَسَطَ الْاَرْضَ
عَلٰى مَآءٍ جَمَدٍ، سُبْحَانَ مَنْ خَلَقَ الْخَلْقَ فَأَخْصَاهُمْ عَدَدًا، سُبْحَانَ مَنْ قَسَمَ الرِّزْقَ     
وَلَمْ يَنْسَ أَحَدًا، سُبْحَانَ الَّذ۪ى لَمْ يَتَّخِذْ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا، سُبْحَانَ الَّذ۪ى لَمْ يَلِدْ  
وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ." سينجو من عذابى. "سُبْحَانَ مَنْ يَرَانِي   
 وَيَعْرِفُ مَكَانِي وَيَرْزُقُنِي وَلَا يَنْسَانِي." (مقدمة نور
الٌإيضاح، صفحة اربعة،)
OKUNUŞU:
1- Sübhâne’l- Ebediyyi’l-  Ebed,
2- Sübhâne’l- Vâhidi’l- Ehad,
3- bhâne’l- Ferdi’s- Samed,
4- Sübhâne’r- Râfi’ıs- semâi bi-ğayri 'amed,
5- Sübhâne- Men beseta’l- erda alâ mâin cemed,
6- Sübhâne- Men halka’l- halka fe ehsâhüm adedâ,
7- Sübhâne- Men kaseme’r-rızka velem yensa ehadâ,
8- Sübhâne’l- lezî lem yettehız sâhîbeten velâ veledâ,
9- Sübhâne lem yelid velem yûled velem yekün lehû Küfüven ehad.
Bâzı rivâyetlerde bu ilâve de mevcûttur.
10-Subhâne men yerânî ve yağrifu mekânî ve yerzukunî velâ yensânî.          

MÂNÂSI: Hafız en-Necm el-Gayzî’den naklen- bildirildiğine göre, Rüyâ kıssası şudur: İmâm A’zam (r.a.) diyor ki: --- “Rabbimi rüyâmda 99 defâ gördüm. Kendi kendime: “Eğer yüzüncü defa görürsem ona mutlakâ soracağım. Kıyâmet gününde kulların senin azâbından ne ile kurtulacak?” diyeceğim. Arkacığından Rabbimi rüyâmda gördüm ve Ya Rabbi! Kıyâmet gününde kulların senin azâbından ne ile kurtulacak? Dedim.
Allâh-ü Teâlâ şu cevâbı verdi: --- “Her kim sabah ve yatsı namazlarından sonra;
1- Ebedî olan Allâh-ü Teâlâ’yı tesbîh ederiz/ederim.
2- Zâtında ve sıfatlarında tek olan Allâh-ü Teâlâ’yı tesbîh ederiz/ederim.
3- İhtiyaçsız ve fiillerinde tek olan Allâh-ü Teâlâ’yı tesbîh ederiz/ederim.
4- Semâyı direksiz yükselten (=tutan) Allâh-ü Teâlâ’yı tesbîh ederiz/ederim.
5- Yeryüzünü donuk su üzerine yayan Allâh-ü Teâlâ’yı tesbîh ederiz/ederim.
6- Yaratıkları (=mahlûkâtı) yaratıp, adedlerini sayan (=zikreden) Allâh-ü Teâlâ’yı tesbîh ederiz/ederim.
7- Rızıkları taksîm edib, kimseyi unutmayan Allâh-ü Teâlâ’yı tesbîh ederiz/ederim.
8- Eş ve çocuk edinmeyen Allâh-ü Teâlâ’yı tesbîh ederiz/ederim.
9- Doğurmayan, doğurulmayan, eşi ve benzeri olmayan Allâh-ü Teâlâ’yı tesbîh ederiz/ederim.
10- Beni unutmayan ve rızkımı veren yerimi bilen ve gören Allâh’ım seni noksan sıfatlardan tenzîh ederim.”[1]


[1] İbn-i Âbidîn, 1/51-57.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

UMRE VE HACC YAPACAKLAR!..

HICR-I ‘ISMÂ’ÎL’DE DUÂ


İmâm Zeynel Âbidîn (r.a.)’nin Hıcr-ı ‘Ismâ’îl-deki Duâsı

Tâvus (r.a.) şöyle anlatmıştır: --- “Bir gece Hıcr-i İsmâ’îl-e girdim, bir de baktım ki Ali İbn-i Hüseyin (Zeynel Âbidîn, r.a.) Hıcr’e geldi ve bir miktar namaz kıldı, sonra uzun süre secde etti.

O zaman ben kendi kendime: ‘Nübüvvet hânesinden olan mübârek bir zat! Mutlakâ onun ne duâ ettiğine kulak vereceğim’ dedim. Sonra ondan:
"عُبَيْدُكَ بِفِنَآئِكَ، مِسْك۪ينُكَ بِفِنَآئِكَ، سَآئِلُكَ بِفِنَآئِكَ، فَق۪يرُكَ بِفِنَآئِكَ."
‘Kulcağızın Senin avlundadır. Senin yoksulun Senin kapındadır. Dilencin Senin sâhandadır. Muhtâcın Senin alanındadır (kalbimdeki murâdımı ihsân eyle)!’ duâsını işittim. Allâh-ü Te’âlâ’ya yemîn olsun ki; ne taleb ettiysem ve hangi bir sıkıntıda bu duâyı yaptıysam mutlakâ Allâh-ü Te’âlâ o sıkıntıyı benden açmıştır.”[1]


[1] Kasr-ı Ârifân dergisi, Sayı:44, Mayıs 2011. (Mümin eş-Şeblencî, Nûru’l-Ebsâr fî menâkıbı âl-i Beytî’l-Muhtâr, sh:327.)

HER HAYIRLI MURÂDIN HÂSIL OLMASI İÇİN DUÂ

MURÂDIN HÂSIL OLMASI İÇİN ÖĞRETTİĞİ DUÂ


Ca’fer-i Sâdık (r.a.)’ın, Murâdın Hâsıl Olması İçin Öğrettiği Duâ
Rivâyet olunduğuna göre Ca’fer-i Sâdık (r.a.) kölesi Nâfid (r.a.)’de: --- “Ey Nâfid! Bir işinin olması husûsunda bir mektup yazdığın zaman, kâğıdın başına şu kelimeleri yaz:
روي عن الامام الصادق عليه السلام انه قال الى نافذ :اذا كتبت رقعة او كتابا فيه حاجة واردت ان تنجح حاجتك التي تريد فاكتب في راس الورقة بقلم بغير مداد: "بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ، إِنَّ اللّٰهَ وَعَدَ الصَّابِر۪ينَ الْمَخْرَجَ عَمَّا يَكْرَهُونَ وَالرِّزْقَ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُونَ جَعَلَنَا اللّٰهُ وَإِيَّاكُمْ مِنَ اللَّذ۪ينَ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ)" قال نافذ : قد كنت افعل ذلك مرارا فتنجح حوائجي وذكر ان ذلك يكتب لارادة سرعة قضاء الحاجة.
‘Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla! Allâh-ü Te’âlâ sabredenlere istemedikleri her şeyden kurtuluş ve ummadıkları yerden rızık vaad etmiştir. Allâh-ü Te’âlâ bizi ve sizi korkudan ve üzüntüden kurtarılmış kullarından eylesin’ demiş, kölesi Nâfid (r.a.)’da: “Ben her zaman böyle yapardım ve isteklerim gerçekleşirdi” diye anlatmıştır.[1]


[1] Kasr-ı Ârifân dergisi, Sayı:44, Mayıs 2011. (Mümin eş-Şeblencî, Nûru’l-Ebsâr fî menâkıbı âl-i Beytî’l-Muhtâr, sh:344.)

ZÂLİMİN HELÂKİ İÇİN DUÂ

ZÂLİMİN HELÂKİ İÇİN DUÂ


Zâlimin Helâki İçin Ca’fer-i Sâdık (r.a.)’ın Yaptığı Duâ

Rivâyet olunduğuna göre; Dâvud ibni Alî adında birisi Ca’fer-i Sâdık (r.a.)’ın âzadlı kölesi olan Me’lâ İbn-i Hüseyin’i öldürüp, malını aldı. Bu haber Ca’fer-i Sâdık (r.a.)’a ulaşınca, evine girip sabaha kadar ibâdetle meşgûl oldu. Seher vaktinde duâ ederken kendisinden:
"يَا ذَا الْقُوَّةِ الْقَوِيَّةِ، يَا ذَاالْمِحَالِ الشَّد۪يدِ، يَا ذَاالْعِزَّةِ الَّت۪ي كُلُّ خِلْقِكَ لَهَا ذَل۪يلٌ اِكْفِنَا هٰذِهِ الطَّاغِيَةَ وَانْتَقِمْ لَنَا مِنْهُمْ."
“Ey güçlü kuvvet sâhibi! Ey şiddetli kuvvet sâhibi! Ey bütün yaratıkların, karşısında zelîl duruma düştüğü yûce ‘Izzet sâhibi! Şu azgına karşı bize kâfî gel ve onlardan bizim intikâmımızı al” diye duâ ettiği işitildi. Bu duâyı ettikten sonra: Dâvud İbn-i Alî âniden öldü” diye yollarda bağırtılar duyuldu.”[1]


[1] Kasr-ı Ârifân dergisi, Sayı:44, Mayıs 2011. (Mümin eş-Şeblencî, Nûru’l-Ebsâr fî menâkıbı âl-i Beytî’l-Muhtâr, sh:343.)

ÖLDÜRÜLMEKTEN KURTARAN DUÂ

CA’FER-İ SÂDIK (R.A.)’I, KENDİSİNİ ÖLDÜRMEK İSTEYEN HALÎFE MANSUR’DAN KURTARAN DUÂ


Nakl-olunduğuna göre Halîfe Mansur’a birisi Ca’fer-i Sâdık (r.a.)’ı ihbâr etmiş, o da onu çağırtarak kendisine ağır hakâretler ettikten sonra: --- “Ben seni öldürmezsem, Allâh’da beni öldürsün” demiş. Bunun üzerine Ca’fer-i Sâdık (r.a.) kendisini şikâyet eden kişiyi çağırtmasını istemiş, adam geldiğinde ona: --- “Benim halîfenin aleyhine hareketler yaptığıma dâir yemîn et” demiş, adam da Allâh’ın sıfatlarını sayarak yemîn etmeye başlayınca; Ca’fer-i Sâdlk (r.a.): --- “Allâh’ın sıfatlarında bağışlama ve acele etmeme gibi vasıflar da var, onun için böyle değil de: ‘Eğer Ca’fer böyle yapmadıysa Allâh’ın gücünden ve kuvvetinden sıyrılıp, kendi gücüme ve kuvvetime sığındım diyeceksin’ demiş. Adam kendisinin yalancı olduğunu bildiği için bu şekilde yemîn etmekten imtinâ etmişse de halîfenin ters bakışından çekinerek bu yemîni yapmış fakat kısa bir zaman içerisinde ayağını yere vurarak ölüp düşmüş. Bu durumu gören halîfe adamın leşini dışarı attırdıktan sonra Ca’fer-i Sâdık (r.a.)’a çok iltifatlarda bulunmuş ve kendisine yüklü miktâr câizeler ihsânda bulunmuş. Halîfenin huzûrundan ayrıldığında onu huzûra çağıran Rabi’ isimli zat: --- “Halîfe size öfkelendiği zaman bir şeyler okuyarak dudağınızı kıpırdatıyordunuz, o öfkelenince ne okuyordunuz da onun öfkesi hemen diniyordu?” diye sorduğunda, o: --- “Dedem Hüseyin’in duâsını okuyordum” diyerek aşağıda yazılan duâyı zikretmiştir.
قال الامام ابو عبد الله جعفر الصادق عليه السلام والله ما نزلت بي شده ودعوت بدعاء جدي الامام الحسين عليه السلام الا فرج الله سبحانه وتعالى عني (الدعاء):
"بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ، يَآأَللّٰهُ،يَا عِدَّت۪ي عِنْدَ شِدَّت۪ي وَيَا عَوْن۪ي عِنْدَ كُرْبَت۪ي،  أُحْرُسْن۪ي بِعَيْنِكَ الَّت۪ي لَاتَنَامُ، وَاكْنُفْن۪ي بِرُكْنِكَ الَّذ۪ي لَايُرَامُ، وَارْحَمْن۪ي بِقُدْرَتِكَ عَلَيَّ، فَلَا أَهْلِكَ وَأَنْتَ رَجَآئ۪ي، أَللّٰهُمَّ إِنَّكَ أَكْبَرُ وَأَجَلُّ وَأَقْدَرُ مِمَّا أَخَافُ وَأَحْذَرُ، أَللّٰهُمَّ بِكَ أَدْرَأَ ف۪ي نَحْرِه۪ وَأَسْتَع۪يذُ مِنْ شَرِّه۪ إِنَّكَ عَلٰي كُلِّ شَيْئٍ قَد۪يرٌ."
Ey Allâh-ım! Ey zor zamanımdaki hazırlığım! Ey sıkınıtlı ânımda yardımım! Uyumayan o (kudret) gözünle beni koru. Yıkılması kastedilemeyen o sağlam direğinle beni himâye et. Sen bana her şeyi yapmaya kâdir iken bana acı ki, Sen benim umûdumken ben helâk olmayayım. Ey Allâh-ım! Şüphesiz Sen benim korktuğum ve sakındığım her şeyden daha büyüksün, daha yûcesin ve daha kudretlisin. Ey Allâh-ım! Seni (n etkisiz kılma gücünü) onun göğsüne dayıyorum, şerrinden de (Sana) sığınıyorum. Şüphesiz Sen hakkıyla gücü yetensin.” [1]


[1] Kasr-ı Ârifân dergisi, Sayı:44, Mayıs 2011. (Mümin eş-Şeblencî, Nûru’l-Ebsâr fî menâkıbı âl-i Beytî’l-Muhtâr, sh:341-343.)

ZOR BİR İŞLE KARŞILAŞINCA OKUNACAK DUÂ

ZOR BİR İŞLE KARŞILAŞINCA OKUNACAK DUÂ


Enes (r.a.)’dan rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîf’de Rasûlüllâh (sallellâh-ü aleyh-i ve sellem) (kolay gelmesini istediği bir iş hakkında) şöyle buyurmuştur:
"أَللّٰهُمَّ لَا سَهْلَ إِلَّا مَا جَعَلْتَهُ سَهْلًا، وَأَنْتَ تَجْعَلُ الْحَزْنَ إِذَا شِئْتَ سَهْلًا."
“Ey Allâh-ım! Senin kolay kıldığından başka bir kolay yoktur. Sen dilediğin zaman, zor (sert ve katı) olanı kolay ve yumuşak yaparsın.” [1]


[1] Kasr-ı Ârifân dergisi, Sayı:44, Mayıs 2011.(İbn-i Sünnî, Amelü’l-Yevmi Ve’l-Leyle, no:350, 2/168; Nevevî, el-Ezkâr, Kitâbü’l-Ezkâr Ve’d-De’avât Li’l-Umûri’l-’Ârızât: 11, sh: 112.)

GEÇİM SIKINTISI OLDUĞUNDA OKUNACAK DUÂ-DIR

دُعَآءٌ يُقَالُ إِذَا تَعَسَّرَتِ الْمَع۪يشَةُ وَالدّ۪ينُ

GEÇİM SIKINTISI OLDUĞUNDA OKUNACAK DUÂ-DIR


İbn-i  Ömer (r.anhümâ)’dan rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîf’de Rasûlüllâh (sallellâh-ü aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur: --- “Birinize geçim işi zor gelince, evinden çıktığı zaman şöyle demesine mâni’ olan nedir (neden bu duâyı okumaz?):
عَنِ النَّبِيِّ أَنَّهُ قَالَ: مَا يَمْنَعُ أَحَدَكُمْ إِذَا عُسِّرَ عَلَيْهِ أَمْرُ مَع۪يشَتِه۪ٓ أَنْ يَقُولَ إِذَا خَرَجَ مِنْ بَيْتِه۪:
"بِسْمِ اللّٰهِ عَلٰي نَفْس۪ي وَمَال۪ي وَد۪ين۪ي، أَللّٰهُمَّ  رَضِّن۪ى بِقَضَآئِكَ، وَبَارِكْ ل۪ى ف۪يمَا قُدِّرَ ل۪ي حَتّٰى لَا أُحِبَّ تَعْج۪يلَ مَآ أَخَّرْتَ، وَلَا تَأْخ۪يرَ مَا عَجِّلْتَ."
‘Nefsim, malım ve dînim üzerine Allâh’ın adını okurum. Ey Allâh-ım! Beni Senin kazâna (hukmüne) râzı kıl ve hakkımda takdir edilen şeyleri bana mübârek kıl ki, geciktirdiğini acele göndermeni, peşin verdiğini de geciktirmeni istemeyeyim.”[1]
أَللّٰهُمَّ  رَضِن۪ى بِقَضَآئِكَ وَبَارِكْ ل۪ي ف۪يمَا قَدَرَ حَتّٰى لَا أُحِبَّ تَعْج۪يلَ مَا أَخَّرْتَ، وَلَا تَأْخ۪يرَ مَا عَجَّلْتَ؟
إِذَا أَصْبَحْتَ وَإِذَا أَمْسَيْتَ تَقُولُ، أَللّٰهُمَّ  إِنّ۪ى أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْجُبْنِ وَالْبُخْلِ وَأَعُوذُ بِكَ مَنْ غَلَبَهُ الدّ۪ينُ وَقَهْرُ الرِّجَالِ. أَللّٰهُمَّ  اكْفِن۪ي بِحَلَالِكَ عَنْ حَرَامِكَ وَاغْنِن۪ي بِفَضْلِكَ عَمَّنْ سِوَاكَ .
“Ey Allâh-ım!.. Kazâma rızâ göstermemi bana nasîb eyle. Takdîr ettiğin şeyleri bana mübârek kıl. Tâ ki, Senin geciktirdiklerinin acele olmasını, acele yaptıklarının geç olmasını sevmeyeyim.”

Kişi sabah akşam şöyle söyler: “Ey Allâh-ım!.. cimrilikten ve tembellikten sana sığınırım. Dîni yalancı sayanlardan sana sığınırım. “Ey Allâh-ım!.. Helâl olarak vermiş olduğun şeyleri bana yetir. Harâma mutâc etme ve lütfunla beni zengin kıl.”


[1] Kasr-ı Ârifân dergisi, Sayı:44, Mayıs 2011. (İbn-i Sünnî, Amelü’l-Yevmi Ve’l-Leyle, no:349, 2/166; Nevevî, el-Ezkâr, Kitâbü’l-Ezkâr Ve’d-De’avât Li’l-Umûri’l-’Ârızât: 12, sh: 112.)

MUSALLAT OLAN CİNLERİN ŞERRİNDEN VE HER TÜRLÜ KÖTÜLÜKTEN KORUNMAK

MUSALLAT OLAN CİNLERİN ŞERRİNDEN VE HER TÜRLÜ KÖTÜLÜKTEN KORUNMAK İÇİN ÂYETE’L-KÜRSÎ VE HIFZ ÂYET-İ KERÎMELERİ


İnsana musallat olan cinlerden ve her kötülükten korunmak için Âyete’l-Kürsî ve şu hıfz âyet-i kerîmeleri yazılır. Kişi bunu üzerinde taşırsa bi-iznillâh-i Te’âlâ bunlardan kurtulur. Bu âyet-i kerîmeler şunlardır:

﴿ ... فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ [سورة يوسف:١٢/ ٦٤]
- 1     
﴿ وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًۜ ... [سورةالأنعام:٦/ ٦١]
- 2     
﴿ ... إِنَّ رَبّ۪ى عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ حَف۪يظٌ [سورة هود:١١/ ٥٧]
- 3     
﴿ ... وَكُنَّا لَهُمْ حَافِظ۪ينَۙ [سورة الأنبيآء:٢١/ ٨٢]
- 4     
﴿ ... وَرَبُّكَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ حَف۪يظٌ۟ [سورة سأ:٣٤/ ٢١]
- 5     
﴿ ... وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ [سورة ق:٥٠/ ٤]
- 6     
﴿ ... لِكُلِّ أَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ [سورة ق:٥٠/ ٣٢]  
- 7     
﴿ وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظ۪ينَۙ [سورة الإنفطار:٨٢/ ١٠]  
- 8     
﴿ وَحِفْظًا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ [سورة الصآفآت:٣٧/ ٧]  
- 9     
﴿ ... وَحِفْظًا ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ [سورة فصلت:٤١/ ١٢]
- 10 
﴿ ... وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ [سورة الحجر:١٥/ ١٧]
- 11 
﴿ إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ [سورة الحجر:١٥/ ٩]  
- 12 
﴿ لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللّٰهِۜ ... [سورة الرعد:١٣/ ١١]
- 13 
﴿ ... أَللّٰهُ حَف۪يظٌ عَلَيْهِمْۘ وَمَآ أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ [سورة الشورى:٤٢/ ٦]
- 14 
﴿ إِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌۜ [سورة الطارق:٨٦/ ٤]
- 15 
﴿ بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ ﴿٢١﴾ ف۪ى لَوْحٍ مَحْفُوظٍ [سورة البروج:٨٥/ ٢١-٢٢]
- 16 


1-        “ … Allâh en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir”[1]

2-        “O, kullarının üstünde mutlâk hâkimiyet sâhibidir. Üzerinize de koruyucu melekler[2]  gönderir.”[3]

3-        “ … Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.”[4]

4-        “ … Hep onları zapt-eden bizdik.”[5]

5-        “ … Senin Rabbin her şey üzerinde hakîkî bir koruyucudur.”[6]

6-        “ … Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitâb vardır.”[7]

7-        “ … Dâimâ Allâh’a yönelen ve buyruklarını muhâfaza eden.”[8]

8-        “Hâlbuki sizin üzerinizde koruyucular vardır.”[9]

9-        “Onu itâatten çıkan her şeytandan koruduk.”[10]

10-    “ … İşte bu, mutlak güç sâhibi ve hakkıyla bilen Allâh’ın takdiridir.”[11]

11-    “ … Onu kovulmuş her şeytandan koruduk.”[12]

12-    “Şüphesiz o Zikr’i (Kur’ân’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.”[13]

13-    “İnsanı önünden ve ardından tâkîb eden melekler vardır. Allâh’ın emriyle onu korurlar…”[14]

14-    “ … Allâh onları dâimâ gözetlemektedir. Sen onlara vekîl değilsin.”[15]

15-    “Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu[16] bulunmasın.”[17]

16-    “Hayır, o (yalanlamakta oldukları kitab) şânı yûce bir Kur’ân’dır.” (21) “O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfûz’da) dır.”[18]
Bunlarla berâber:
﴿ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّٰهُۘ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ [سورة التوبة:٩/ ١٢٩]

“Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Bana Allâh yeter. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, yûce Arş’ın sâhibidir.”[19]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِۙ ﴿١﴾ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَۙ ﴿٢﴾ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ ﴿٣﴾وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِى الْعُقَدِۙ ﴿٤﴾ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ ﴿٥﴾ [سورة الفلق:١١٣/١-٥]
FELAK SÛRE-İ CELÎLESİ’NİN MÂNÂSI

Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O, Rahmân ve O, Rahîm olan Allâh (c.c.)’ın adıyla). “De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”(1-5) Felâk Sûresi, 113/1-5.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ ﴿١﴾ مَلِكِ النَّاسِۙ ﴿٢﴾ اِلٰهِ النَّاسِۙ ﴿٣﴾ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِۙ ﴿٤﴾ اَلَّذ۪ى يُوَسْوِسُ فِى صُدُورِ النَّاسِۙ ﴿٥﴾ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ ﴿٦﴾ [سورة الناس:١١٤/١-٦]
NÂS SÛRE-İ CELÎLESİ’NİN MÂNÂSI

Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O, Rahmân ve O, Rahîm olan Allâh (c.c.)’ın adıyla). “De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsî vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.”(1-6) Nâs Sûresi, 114/1-6.

Bunlar şerli şeytanlara ve cinlere karşı büyük bir perde ve korunmuş bir kaledir.[20]


[1] Yûsüf Sûresi, 12/64’den.
[2]  Koruyucu melekler, insanların iyi ya da kötü tüm yaptıklarını tesbît eden meleklerdir.
[3] En’âm Sûresi, 6/61’den.
[4] Hûd Sûresi, 11/57’den.
[5] Enbiyâ Sûresi, 21/82’den.
[6] Sebe’ Sûresi, 34/21’den.
[7] Kâf Sûresi, 50/4’den.
[8] Kâf Sûresi, 50/32’den.
[9] İnfitâr Sûresi, 82/10.
[10] Sâffât Sûresi, 37/7.
[11] Füssılet Sûresi, 41/12’den.
[12] Hıcr Sûresi, 15/17’den.
[13] Hıcr Sûresi, 15/9.             
[14] Ra’d Sûresi, 13/11’den.
[15] Şûrâ Sûresi, 42/6’dan.
[16] Bu koruyucudan maksat, insanın yaptığı işleri tesbît eden meleklerdir.
[17] Târık Sûresi, 86/4.
[18] Bürûc Sûresi, 85/21-22.
[19] Tevbe Sûresi, 9/129.
[20] Kasr-ı Ârifân dergisi, Sayı:44, Mayıs 2011. (Şeyh Ahmed ed-Dîrebî, el-Mücerrebât, sh: 9.)