29 Nisan 2015 Çarşamba

KABİR AZÂBINA SEBEB OLAN AMEL…

KABİR AZÂBINA SEBEB OLAN AMEL…












 
٤٦٤- حَدَّثَنَا عَبْدُ الْبَاقِي بْنُ قَانِعٍ، نا عَبْدُ اللّٰهِ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ صَالِحٍ السَّمَرْقَنْدِيُّ، نَا مُحَمَّدُ بْنُ الصَّبَّاحُ السَّمَّانُ الْبَصْرِيّ، نا أَزْهَرُ بْنُ سَعْدٍ السَّمَّانُ، عَنِ ابْنِ عَوْنٍ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ س۪ير۪ينَ، [ص:٢٣٣] عَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ , أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:

"اسْتَنْزِهُوا مِنَ الْبَوْلِ فَإِنَّ عَامَّةَ عَذَابِ الْقَبْرِ مِنْهُ."

الصَّوَابُ مُرْسَلٌ. ٤٦٥- حَدَّثَنَا أَبُو عَلِيٍّ الصَّفَّارُ، نا مُحَمَّدُ بْنُ عَلِيٍّ الْوَرَّاقُ، نا عَفَّانُ وَهُوَ ابْنُ مُسْلِمٍ، نا أَبُو عَوَانَةَ، عَنِ الْأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: 

"أَكْثَرُ عَذَابِ الْقَبْرِ مِنَ الْبَوْلِ." صَح۪يحٌ.[1]

"Ayakta bevl-etmeyiniz zîrâ kabir azâbının ekserîsi bevl-dendir=Ayakta su dökmektendir=Küçük abdest ihtiyâcını gidermektir" buyurmuşlardır.

TUVALETE (HELÂ-YA) GİRERKEN VE ÇIKARKEN OKUNMASI GEREKEN DUÂLAR

Tuvalete (Helâ-ya) Girerken Okunacak Duâ

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) helâya (tuvâlete) girerken aşağıdaki duâyı derdi:[2]

Duânın Arabcası: [“Bismillah, Allâhümme innî e’ûzü bike mine’l-hubs-i ve’l-habâis”]

Duânın Anlamı: ["Bismillâh. Ey Allâh’ım, erkek ve dişi cinlerin şerrinden Sana sığınırım"]

Bu duâ, şeytan ve cinlerin avret mahallimizi görmemeleri için denmelidir.[3]

Tuvaletten (Helâ-dan) Çıkarken Okunacak Duâ

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem), helâ-da (tuvâlette) Allâh-ü Te’âlâ-yı lisânen zikredemeyişi ve sıkıntı verecek olan şeylerden kurtarması için aşağıdaki şekilde duâ ederdi.[4]

"غُفْرَانَكَ اَلْحَمْدُ للِّٰهِ الَّذ۪ى اَذْهَبَ عَنِّى اْلاَذٰى وَعَافَان۪ى مِنْ ذٰلِكَ."

Duânın Arabcası: ["Ğufrâneke. el-Hamd-ü li’l-lâhillezî ezheb-e ‘anni’l-ezâ ve âfânî min zâlike"]

Duânın Anlamı: ["Allâh’ım, mağfiretini isterim. Bütün hamdler, benden eziyet (ezâ veren) veren şeyi gideren ve bana sıhhat ve âfiyet veren Allâh-ü Te’âlâ-ya mahsûstur."]

İsveç, erkeklere tuvalette oturma zorunluluğu getiriyor

 

İsveç'te erkeklere genel tuvaletlerde oturarak ihtiyacını giderme zorunluluğu getirilmesi için yasa teklifi verdi.

 

Huffington Post'un haberine göre erkeklerin ayakta bevl etmelerinin gerek insan sağlığına gerekse tuvalet temizliğine büyük zararlar vermesinden dolayı oturma zorunluluğunun getirilmesi için yasa teklifi verildi.

 

Yasa teklifinin gerekçesinde, ayakta bevl edilmesi sebebiyle klozet ve tuvalet temizliğinin gerçekleşmediği bununda insan sağlığı açısından tehlike oluşturduğu belirtildi.

 

Gerekçede oturarak bevl etmenin insan vücudundaki boşaltmaya da yardımcı olduğu gibi, prostat sorununun daha az ortaya çıkmasına katkıda bulunduğu ifade edildi.

 

Bu tehlikeler göz önünde bulundurularak erkek tuvaletlerinde ayakta ihtiyacını gidermenin yasaklanmasını teklif edildi.

 

Yöneticilerden Viggo Hansen, amacın insanların yaşam biçimine müdahale değil, daha sağlıklı bir ortamın meydana gelmesi için yapılan bir çalışma olduğunu belirtti.

 

PEYGAMBER EFENDİMİZİN (S.A.S.) SÜNNET-İ SENİYYESİ

 

Peygamberimiz (s.a.s.) Allâh’ın emri ile ümmetine her konuda yapması gerekenleri öğretmiş, hatta tuvalet adabına kadar en ince konularda “edeb” dersi vermiştir. Bu nedenle Selmân-ı Fârisî (r.a.)’ye bir müşrik alaylı bir şekilde “görüyorum ki dostunuz Muhammed size helada nasıl oturacağınızı bile öğretiyormuş”  dediği rivâyet edilmiştir.

 

İslam temizliğe çok önem vermiştir. Küçük abdesti oturarak yapmayı tavsiye ettiği gibi, idrar yolunda idrarın kalmaması ve tamamen temizlenmesi için bir miktar beklemek gerekir. Buna “İstibrâ” adı verilir. Zira özürlülük hali söz konusu olmazsa idrar sızıntısı abdesti bozar. İdrar sızıntısının elbiseyi kirletmemesi ve abdesti bozmaması için öksürmek ve biraz hareket etmek gerekir. Peygamberimiz (s.a.v.) “İdrardan sakındırmış ve kabir azabının çoğunun sıçrantılardan kaçmamaktan kaynaklandığını" belirtmiştir.

 

Ne gariptir ki dünya asırlar önce bilinen bir kısım yüksek hakikatlere, yeni muttali oluyor. Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) ayakta bevl etmeyi yasaklamışlardı. İbadetlerin kabul olabilmesi için temizlik şart.

 

Allâh-ü Te’âlâ’nın huzuruna çıkarken beden ve elbise temizliğinden, Abdest alınan suya kadar her şeyin temiz olması gerekmektedir. Bu bakımdan ayakta bevl etmek temizliğe ve ibadete mani olduğu gibi sağlık açısından da büyük sıkıntılara yol açmaktadır.

 

Peygamber efendimiz necasetin, şiddetlisinden saydığı idrar sıçramasından kaçınılmaması halinde, uğranılıcak azabı da hatırlatmaktadır.

 

Abdullah b Abbas (r.a.) şöyle rivayet etmişlerdir: Rasûlüllâh (s.a.v.) iki kabrin yanından geçerlerken şöyle buyurdular: Bu kabirlerde yatanlar azap görmektedirler.

 

Rasûlullâh (s.a.v.) daha sonra şöyle devam etti: Evet bunlardan birisi, insanlar arasında söz taşırdı. Diğeri ise bevlinden (İdrarını üzerine sıçratmaktan) sakınmazdı.[5]

 

KABİR AZABI VE İDRARDAN SAKINMAK

وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنهما قال: مَرَّ رَسُولُ اللَّهِ عَلى قَبرَيْنِ. فقَالَ:

إِنَّهُمَا لَيُعَذَّبَانِ، وَمَا يُعَذَّبَانِ ف۪ي كَب۪يرٍ. ثُمَّ قَالَ: بَلىٰ، أَمَّا أَحَدُهُمَا فَكَنَ يَمْش۪ى بِالنَّم۪يمَةِ، وَأَمَّا الْاٰخَرُ فَكَانَ لَا يَسْتَتِرُ مِنْ بَوْلِه۪. ثُمَّ دَعَا بِعَس۪يبٍ رَطَبٍ، فَشَقَّهُ اثْنَيْنِ، فَغَرَسَ عَلٰى هٰذَا وَاحِدًا، وَعَلٰى هٰذَا وَاحِدًا. ثُمَّ قَالَ: لَعَلَّهُ أَنْ يُخَفِّفَ عَنْهُمَا مَالَمْ يَيْبَسَا.

أخرجه الخمسة.قوله: "وَمَا يُعذّبَان في كبيرٍ" أي في كبير فعله عليهما لو أراد أن يفعه."والعَسيبُ" من سعف النخل ما بين الكرب ومنبت الخوص، وما عليه من الخوص فهو سعف، والجريد السعف أيضًا.

İbnu Abbas (r.’anhümâ) anlatıyor: "Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) (bir gün) iki kabre uğradı ve:

 

--- "(Bunlarda yatanlar) azâb çekiyorlar. Azâbları da büyük bir günâhdan değil" buyurdular. Sonra sözlerine şöyle devam ettiler:

 

--- "Evet! Biri, nemîmede (laf getirip götürmede) bulunurdu. Diğeri de idrâr sıçrantısına karşı korunmazdı." ‘Aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm sonra yaş bir hurma dalı istedi, ikiye böldü. Birini birinin üzerine dikti, birini de öbürünün üzerine dikti. Sonra da:

 

--- "Belki bunlar yaş kaldıkça azâbları hafifler!" buyurdular."[6]

 

Rasûlüllâh (s.a.v.) buyurdular: “İdrar (sıçramasın) dan kaçınınız. Zira kabir azabının çoğu ondandır.”

 

Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle anlattı: Bir vakit Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ile beraber yürüyorduk. İki kabrin yanından geçerken Rasûlullâh (s.a.v.) durdu, biz de durduk. Sonra Rasûlüllâh (s.a.v.)’ın rengi değişmeye, hatta elbisesinin kolu titremeye başladı.

 

--- “Yâ Rasûlellâh neyiniz var?” diye sordum.

 

--- “Benim duyduğumu siz duymuyor musunuz?” buyurdu.

 

--- “Sizin duyduğunuz nedir, Yâ Rasûlellâh” dedik.

 

--- “Bu iki adam kabirlerinde küçük bir günah sebebiyle şiddetli bir azap görüyorlar.” buyurdu.

 

--- “Niçin azap görüyorlar?” dedik.

 

--- “Birisi idrardan sakınmazdı, diğeri de dili ile insanlara eza verir ve koğuculuk (laf taşıyıcılık) ederdi.” buyurdu.

 

Sonra Rasûlüllâh (s.a.v.) iki taze hurma dalı istedi. Her birinin kabri üzerine birer parça dikti.

 

--- “Bunun onlara faydası olur mu?” dedik.

 

--- “Evet, bunlar yaş olarak kaldıkça azapları hafifler.” buyurdular.

 

ÇÖMELEREK İDRAR YAPMANIN TIBBİ YÖNÜ:

 

Çömelince karın kasları kasılır, dizler karına tazyik yaparlar; dolayısıyla mesane baskı altında kalır. Bevl etme sonucunda mesane tam boşaldığından mesanede artık idrar kalmaz. Bu ise idrar yolları mesane taşlarının oluşmasını önlediği gibi, prostat hastalığı olanlarda şikâyetlerin azalmasında etkili olur. Çömelerek idrar yaparken hafif sol tarafa meyil edilmelidir. İdrar yollarının anatomisine (yapısına) en uygun olan budur.

 

İSTİNCÂ, İSTİBRÂ VE İSTİNKÂ NEDİR?

İSTİNCÂ NEDİR?

 

Önden ve arkadan necaset çıkınca, bu yerleri temizlemeye İstincâ denir. İstincâ, sünnet-i müekkededir. Gaz, taş çıkınca temizlemek, yani taharetlenmek gerekmez.

 

İSTİBRÂ NEDİR?

 

İstibrâ, idrar yolunu idrardan temizlemek demektir. Erkeklerin yürüyerek, öksürerek veya sol tarafa yatarak İstibrâ etmesi, yani idrar yolunda damlalar bırakmaması vaciptir. İdrar damlası kalmadığına kanaat gelmeden abdest almamalıdır. Bir damla sızarsa, hem abdest bozulur, hem de çamaşır kirlenir. Çamaşıra avuç içinden az sızarsa, abdest alıp kıldığı namaz mekruh olur. Daha çok sızarsa, namaz sahih olmaz.

 

İSTİNKÂ NEDİR?

 

İstinkâ, idrar yolunda idrar kalmadığına veya vücutta necaset kalmadığına kalbinin mutma’ın olması demektir.

 

İSTİBRÂ: İdrar yolunda idrarın kalmaması ve tamamen temizlenmesi için bir miktar beklemek gerekir. Buna “İstibrâ” adı verilir. Hattâ sağa sola hareket ederek, öksürerek mesânede sidik kalmamasını sağlamak lâzımdır…

 

 



[1] اسم الكتاب: سنن الدارقطني. (ط. المعرفة) المؤلف: الإمام الحافظ علي بن عمر الدارقطني أبو الحسن. (المتوفى: ٣٨٥ ه)  تحقيق: عادل أحمد عبد الموجود - علي محمد معوض. الناشر: دار المعرفة – بيروت/لبنان. الطبعة: الطبعة الاولى، ١٤٢٢ هـ-٢٠٠١ م، كتاب الطهارة (١)، رقم الحديث:٤٥٧-٤٥٨/٧-٨، ص:١/١٤.
DÂRAKUTNÎ, İmâm Hâfız 'Ali B. 'Ömer Ebü’l-Hasen, (h. 385), Sünenü’d-Dârakutnî, thk., ‘Âdil Ahmed ‘Abdü’l-Mevcûd, ‘Ali Muhammed Mü’avviz, Dâru’l-Ma’rife, Berût/Lübnân, 1422/2001, Kitâbü’t-Tahâre (1), Hadîs no: 457-458/7-8, c.1 (s.314).
[2] Buhârî, Abdest, 142; Müslim, Hayız, 375; Ebû Dâvud, Tahâret, 4,5.
[3] Tirmizi, Cum’a, 606; İbni Mâce, Tahâret, 297.
[4] İbn-i Mâce, Tahâret, 300.
[5]  Buhari, Müslim, Tahâret, Nesâî.
 
[6] Kütüb-i Sitte, İ. Canan, 15/305-306; Buhârî, Vudû 55, 56, Cenâiz 82, 89, Edeb 46, 49; Müslim, Taharet 111, (292); Tirmizî, Taharet 53, (70); Ebu Davud, Taharet 11, (20, 21); Nesâî, Taharet 27, (1, 28-30).

KABİR AZÂBI ÇEKMEYECEK SEKİZ -8- KİŞİ























 
”KABİR ZİYÂRETİNDE OKUNACAK DU”

EY ALLÂH-IM! MUHAMMED (SALLELLÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE SELLEM) EFENDİMİZ HAZRETLERİNİN VE ÊL’İ-NİN (YÜZÜ SUYU) HÜRMETİNE SENDEN İSTİYORUM (VE YALVARIYORUM)! ---BU MEYYİT’E (-veyâ- MEYYİTE’YE) AZÂB VERME… (AZÂBINI AFFET).

KABİR AZÂBI ÇEKMEYECEK SEKİZ -8- KİŞİ
Kabir azâbından koruyan bâzı ameller vardır. İşte kabir azâbı çekmeyecek sekiz -8- kişi:

1- Allâh’a itaat edip onun emirlerine karşı gelmekten sakınmanın kabir azabından koruyacağı söylenmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak:

 
﴿ مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ ﴿٤٤﴾ لِيَجْزِىَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَايُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ ﴿٤٥﴾ [سورة الروم:٣٠/٤٤-٤٥]

“Her kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kim de sâlih amel (yararlı iş)  işlerse, onlar kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar. Çünkü O, iman edip salih amel (yararlı iş) işleyenlere lütfundan mükâfaat verecektir. Çünkü O, kâfirleri sevmez.”[1]

 

Buyurmaktadır. Mücâhid Âyet-i Kerime’de geçen, “kendileri için rahat bir yerin” kabir hayatı olduğunu haber vermektedir.

 

2- Allâh rızası için nöbet tutmak kişiyi kabir azabından korur.

 

Hadis-i Şerifler Allâh yolunda nöbet tutmanın faziletinin büyüklüğünü değişik şekillerde ifade etmektedirler:

٢٧٦٨- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاع۪يلَ بْنِ سَمُرَةَ قَالَ: حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَعْلَى السُّلَمِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ صُبْحٍ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمٰنِ بْنِ عَمْرٍو، عَنْ مَكْحُولٍ، عَنْ أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: "لَرِبَاطُ يَوْمٍ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ مِنْ وَرَاءِ عَوْرَةِ الْمُسْلِم۪ينَ، مُحْتَسِبًا مِنْ غَيْرِ شَهْرِ رَمَضَانَ أَعْظَمُ أَجْرًا مِنْ عِبَادَةِ مِائَةِ سَنَةٍ صِيَامِهَا وَقِيَامِهَا، وَرِبَاطُ يَوْمٍ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ مِنْ وَرَاءِ عَوْرَةِ الْمُسْلِم۪ينَ، مُحْتَسِبًا مِنْ شَهْرِ رَمَضَانَ أَفْضَلُ عِنْدَ اللّٰهِ وَأَعْظَمُ أَجْرًا - أُرَاهُ قَالَ - مِنْ عِبَادَةِ أَلْفِ سَنَةٍ صِيَامِهَا وَقِيَامِهَا، فَإِنْ رَدَّهُ اللّٰهُ إِلٰى أَهْلِه۪ سَالِمًا، لَمْ تُكْتَبْ عَلَيْهِ سَيِّئَةٌ أَلْفَ سَنَةٍ، وَتُكْتَبُ لَهُ الْحَسَنَاتُ، وَيُجْرٰى لَهُ أَجْرُ الرِّبَاطِ إِلٰى يَوْمِ الْقِيَامَةِ."[2]

2768--- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre: Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve selim) şöyle buyurmuştur:

 

--- “Kim, Allâh yolunda ribât (yâni serhadde veya önemli bir yerde düşmana karşı beklemek) te iken ölürse, dünyada işlemiş olduğu iyi amelinin sevabı (ölümünden sonra da) üzerine akıtılır. (Yâni ameline devam ediyormuş gibi sevabı devam ettirilir.) Rızkı da ona akıtılır (yâni ölümünden sonra da rızıklanır), imtihan ediciler (kabir meleklerin) den emîn olur ve Allâh onu kıyamet günü korkudan emîn olarak diriltir.”[3]


72-73- Allah Yolunda Bir Gün Sınır Muhafazasına Bağlı Kalıp Nöbet Beklemenin Fazileti İle Yüce Allah'ın Şu Kavlinin Fazileti Babı:

﴿ يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

[سورة آل عمران:٣/٢٠٠]

“Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihâd için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.”[4]

 

105--- … Ebû Hâzm'dan; o da Sehl ibn Sa'd es-Sâidî'den tahdîs etti ki, Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve selim) şöyle buyurmuştur:

 

--- "Bir gün Allah yolunda sınır muhafazasına bağlı kalıp nöbet beklemek (sevabı) dünyâdan ve dünyâ üstündeki herşeyden hayırlıdır. Sizden birinizin kamçısının cennetten işgal ettiği az bir yer de dünyâdan ve dünyâ üstündeki her şeyden hayırlıdır. Kulun Allah yolunda yürüyeceği bir akşam yürüyüşü yâhud bir sabah yürüyüşü de dünyâdan ve dünyâ üstündeki herşeyden hayırlıdır"[5]
 

Selman (r.a.) Rasûlüllâh (s.a.v.)’i şöyle buyururken işittim demiştir: "Bir gün ve bir gece sınırda nöbeti tutmak, gündüzü oruçlu gecesi ibâdetli geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Şayet kişi bu nöbet esnasında vazife başında iken ölürse, yapmakta olduğu işin ecri ve sevabı kıyamete kadar devam eder, şehîd olarak rızkı da devam eder ve kabirdeki sorgu meleklerinden güven içinde olur."[6]


"Allâh yolunda sınırda bir gün nöbet tutmak, başka yerlerde bin gün nöbet tutmaktan daha hayırlıdır."[7]


 

"Allâh yolunda düşmana karşı nöbet tutan kimselerin dışında bütün ölülerin amel defterleri kapanır. Murabıtların ise, iyi amelleri kıyamet gününe kadar yazılmaya devam eder ve bu kimseler kabir azabı konusunda emindirler"[8]

 

Askerlik yaparken görev başında vefat eden mümin kişi şehit olur. Şehitlerin amel defterleri kapanmayarak yaptıkları güzel işlerin sevabı kıyamete kadar devam eder. Şehîd kabirde meleklerin sorgulamalarından ve kabir azabından muaf tutulur.

 
3- Allâh rızası için çalışırken vefat eden kişiler şehit olurlar. Allâh-ü Te’âlâ buyuyor ki:

ŞEHÎDLİK

 

﴿ وَلَاتَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ى سَب۪يلِ اللّٰهِ أَمْوَاتًاۜ بَلْ أَحْيَآءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ ﴿١٦٩﴾ فَرِح۪ينَ بِمَآ أٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ أَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَاهُمْ يَحْزَنُونَۢ [سورة آل عمران:٣/ ١٦٩-١٧٠]

“Allâh yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allâh’ın, lütfundan kendilerine verdiği ni’metlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehîd olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.”[9]

 

ÂYET-İ KERÎME’NİN SEBEBİ NÜZÛLÜNE GELİNCE;

وَعَنْهُ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ قَالَ لِاَصْحَابِه۪: إِنَّهُ لَمَّا أُص۪يبَ إِخْوَانُكُمْ بِأَحَدٍ جَعَلَ اللّٰهُ تَعَالٰي أَوْوَاحَهُمْ ف۪ي جَوْفِ طَيْرٍ خُضُرٍ تَرِدْ أَنْهَارَ الْجَنَّةِ تَأْكُلُ مِنْ ثِمَارِهَا وَتَأْو۪ٓى إِلٰى قَنَاد۪يلَ مِنْ ذَهَبٍ مُعَلَّقَةٍ ف۪ي ظِلِّ الْعَرشِ فَلَمَّا وَجَدُوا طَيِّبَ مَأْكَلِهِمْ وَمَشْرَبِهِمْ وَمَق۪يلِهِمْ قَالُوا: مِنْ يُبَلِّغُ إِخْوَانَنَا عَنَّا أَنَّنَا أَحْيَآءُ فِي الْجَنَّةِ نُرْزَقُ؟ لِئَلَّا يَزْهَدُوا فِي الْجنَّةِ وَلَايَنْكُلُوا عِنْدَ الْحَرْبِ. فَقَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى: أَنَا أُبَلِّغُهُمْ عَنْكُمْ. فَأَنْزَلَ اللّٰهُ تَعَالٰى: ﴿ وَلَاتَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ى سَب۪يلِ اللّٰهِ أَمْوَاتًاۜ بَلْ أَحْيَآءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ إِلٰٓى أٰخِرِ الْاٰيًاتِ. أخرجه أبو داود .

İbn-ü Abbâs (r.anhümâ) anlatıyor: --- “Rasûlüllâh (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ashâbına şöyle dedi:

 

--- “Uhud’da şehîd olan kardeşleriniz var ya! Allâh, onların ruhlarını yeşil kuşların içine koydu. Bunlar cennetin nehirlerine giden, cennet meyvelerinden yiyen ve Arş’ın gölgesine asılmış, altından kandillere girip istirahat eden kuşlardır. Şehîdler böylece güzel güzel yiyip içip dinlenince şöyle dediler:

 

--- “Kardeşlerimize bizden kim haber götürecek ve bildirecek ki bizler cennette dirileriz, rızıklanıyoruz? Bu haber gitmeli ki onlar cennete karşı isteksiz olmasınlar ve harbde korkak davranmasınlar!”

 

Allâh-ü Te’âlâ onlara cevâben:

 

--- “Sizin haberinizi ben duyuracağım” buyurdu ve şu Âyet-i Kerîme’leri indirdi: (Âl-i Imrân Sûresi, 3/169-170.)[10]

 

Bu husustaki Câbir (r.a.) hadîsinde o şöyle anlatıyor:

 

--- “Bir gün Allâh’ın Rasûlü (s.a.v.) bana rastladı,”

 

--- “Ey Câbir, seni biraz kırgın (üzgün) görüyorum, neden?” diye sordu,

 

Ben: --- “Ey Allâh’ın elçisi, babam Uhud’da şehîd oldu arkasında bir âile ve borç bıraktı.” dedim.

 

--- “Allâh’ın babanı ne ile ve nasıl karşıladığı husûsunda sana bir müjde vermeyeyim mi?” buyurdu, ben:

 

---”Evet ey Allâh’ın Rasûlü, müjdele.” dedim.

 

--- “Allâh, birisiyle konuşacağı zaman ancak bir perde arkasından konuşur. Ama babanı diriltti ve onunla yüz-yüze, arada bir perde olmaksızın konuştu:

 

--- “Ey kulum, benden dilekte bulun, sana vereyim.” buyurdu. Baban: “Ey Rabbim, beni dirilt de senin yolunda cihadda tekrar öldürüleyim, şehîd olayım.” dedi.

 

Rabb Te’âlâ: --- “Hiç şüphesiz benim daha önceki Onlar oraya bir daha döndürülmeyecekler.” sözüm geçmiştir.” buyurdu.

 

Câbir der ki: Bunun üzerine bu Âyet-i Kerîme nâzil oldu.

 

Allâh (c.c.) yolunda (savaşta) canını fedâ eden Müslümana şehîd denir. Bu savaş, ister kişinin malını, isterse âilesini korumak için olsun fark etmez.

 

     

 

4- Yatsıdan sonra Mülk Suresini okumak da kişiyi kabir azabından koruyan amellerdendir. Ebu Hüreyre (r. a)’den rivayet edildiğine göre Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurdu:

١٤٠٠- حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ مَرْزُوقٍ، أَخْبَرَنَا شُعْبَةُ، أَخْبَرَنَا قَتَادَةُ، عَنْ عَبَّاسٍ الْجُشَمِيِّ، عَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: "سُورَةٌ مِنَ الْقُرْآنِ ثَلَاثُونَ آيَةً، تَشْفَعُ لِصَاحِبِهَا حَتّٰى يُغْفَرَ لَهُ: تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُ." رواه أبو داود.


10- … Âyetlerin Sayısı, (Okuyana şefaatte bulunacak bir sûrenin âyet sayısı)

 

1400- ... Ebû Hureyre (r.a.)'ın rivayet ettiğine göre, Rasûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

"Kur'an-ı Kerim'de otuz Âyet lik bir sûre vardır. Sahibine (onu ezberleyip okuyana) bağışlanıncaya kadar şefaat eder. O, (diye başlayan sûre-i mülk= (تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ) dür."[11] 

 


 

5- İshal hastalığından ölenin de kabir azabından korunacağı söylenmiştir.

 

ابْنُ عَت۪يكٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْه يُسَكَتُهُنَّ. فَقَالَ : دَعْهُنَّ يَبْك۪ينَ. فَإِذَا وَجَبَ فَلَا تَبْكِيَنَّ بَاكِيَةً. قَالُوا: وَمَا وَجَبَ. قَالَ: إِذَا مَاتَ. فَقَالَتْ اِبْنَتَهُ: وَاللّٰهِ إِنْ كُنْتُ، لِاَرْجُو أَنْ تَكُونَ شَه۪يدًا فَإِنَّكَ قَدْ قَضَيْتَ جِهَازَكَ. فَقَالَ : إِنَّ اللّٰهَ قَدْ أَوْقَعَ أَجْرَهُ عَلٰى قَدْرِ نِيَّتِه۪، وَمَا تَعُدُّونَ الْشَّهَادَةَ ف۪يكُمْ؟ قَالُوا: اَلْقَتْلَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ تَعَالٰى. قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : إِنَّ شُهَدَٓاءَ أُمَّت۪ي إِذًا لَقَل۪يلٌ، اَلْمَطْعُونُ شَه۪يدٌ، وَالْغَر۪يقُ شَه۪يدٌ وَصَاحِبُ ذَاتِ الْجَنْبِ شَه۪يدٌ، وَالْمَبْطُونُ شَه۪يدٌ، وَصَاحِبُ الْحَر۪يقُ شَه۪يدٌ وَالَّذ۪ي يَمُوتُ تَحْتَ الْهَدْمِ شَه۪يدٌ. وَالْمَرْأَةُ تَمُوتُ بِجُمْعٍ شَه۪يدَةٌ."

أخرجه الاربعة إ الترمذي."الاسْتِرْجَاعُ" عند المصيبة أن يقول: إنا للّٰه وإنا إليه راجعون. ويقال ماتت المرأة."بجمعٍ" بضم الجيم وإسكان الميم: إذا ماتت وولدها في بطنها.

 

Cabir İbnu Atik (r.a.) anlatıyor: "Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) Abdullah İbnu Sabit'e geçmiş olsun ziyaretine gelmişti. Onu, (Allah'ın emri) galebe çalmış buldu. Ona seslendi. Fakat cevap alamadı. Bunun üzerine Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) istircâda bulundu "İnnâ lillâh-i ve innâ ileyh-i râci’ûn" dedi ve:

 

---- "(Biz yaşamanı isteriz ama Allâh'ın emri) bize galebe çaldı ey Ebu'r-Rebi!" dedi. Bunun üzerine kadınlar feryâd edip ağlamaya başladılar. İbnu Atik (r.a.) kadınları susturmaya başladı. Ancak ‘Aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm):

 

--- "Bırak onları ağlasınlar! Vâcib olduğu zaman tek ağlayan ağlamayacak" buyurdu.

 

--- "Vâcib olan da ne?" dediler.

 

--- "Öldüğü zaman (demektir)" dedi. Bunun üzerine kızı:

 

--- "Allah'a yemin olsun, elimden gelse şehîd olmanı isterim. Çünkü sen (cihâd için gerekli teçhizatı) hazırladın" dedi. ‘Aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm da:

 

--- "Allah onun ecrini niyetine göre verdi. Siz aranızda şehîd olmayı ne zannedersiniz?" buyurdular.

 

--- "Allah yolunda ölmek!" dediler. (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) açıkladı:

 

--- "Öyleyse ümmetimin şehîdleri cidden azdır. Bilesiniz: Tâ’ûndan ölen şehittir, boğularak ölen şehittir,  yeter ki seferi tâatte olsun. Zâtü’l-Cenb'den ölen şehittir. İshâlden ölen şehittir, yanarak ölen şehittir, yıkık altında ölen şehittir, çocuk karnında ölen kadın şehittir."[12]

   

 

6- Cuma gecesi ölmenin kabir fitnesinden korunmaya sebep olacağı umulmaktadır.

1.        

1.    

١٧- (٨٥٤) --- وحَدَّثَن۪ي حَرْمَلَةُ بْنُ يَحْيٰى، أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ، أَخْبَرَن۪ي يُونُسُ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، أَخْبَرَن۪ي عَبْدُ الرَّحْمٰنِ الْاَعْرَجُ، أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ، يَقُولُ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:

"خَيْرُ يَوْمٍ طَلَعَتْ عَلَيْهِ الشَّمْسُ يَوْمُ الْجُمُعَةِ، ف۪يهِ خُلِقَ آدَمُ، وَف۪يهِ أُدْخِلَ الْجَنَّةَ، وَف۪يهِ أُخْرِجَ مِنْهَا."

121- … Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllâh sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem şöyle buyurdu:

 

--- "Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkarıldı."[13]

 


 

7- Hadesten temizlenmek, yani gusül abdesti almak kabir azabından korur.

 

8- İyiliği emredip kötülükten men etmek de kabir azabından koruyan amellerdendir.

Çünkü bunda insanlar için dinleri hususunda çok büyük faydalar vardır. Rasûlüllâh, şu ifadeleriyle emr-i bil-ma’rûf, nehy-i ani'l-münker'in önemini vurgular:


--- "Nefsim elinde olan Allâh'a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder kötülüğe engel olursunuz, ya da, Allâh, yakında umumi bir bela verir. O zaman dua edersiniz, fakat duanız kabul olmaz."[14]



[1] Rûm Sûresi, 30/44-45.
[2] اسم الكتاب: سنن ابن ماجه. المؤلف: تصنيف: أبي عبدالله محمد بن يزيد القزويني الشهري. (المتوفى: ٢٠٩-٢٧٣ ه)  تحقيق: العلامة المحدث محمد ناصر الدين الألباني. (رح) (المتوفى: ١٤٢٠ هـ) الناشر: مكتبة المعارف للنشر والتوزيع لصاحبها سعد بن عبد الرحمن الراشد-رياض. الطبعة: الطبعة الاولى، عمان/الأردن، ١٤١٧ هــ، كتاب مقدمة الطبعة الأولي، باب من بلغ علما (١٨)، رقم الحديث: ٢٣٠، ص:٥٨؛ كتاب النكاح (٩)، باب حق المرأة على زوجها (٣)، رقم الحديث: ١٨٥١، ص:٣٢٢، كتاب الجهاد (٢٤)، باب باب فضل الحرس والتكبير في سبيل الله (٧)، رقم الحديث:٢٧٦٨، ص:٤٧٠.
[3]  İBN-İ MÂCE, Tasnîf; Ebû ‘Abdullâh Muhammed b. Yezîd el-Kazvînî eş-Şehrî, (h. 209-273), Sünen-ü İbn-i Mâce, thk., ‘Allâme Muhaddis Muhammed Nasra’d-Dîn el-Bânî, (h. 1420), Mektebetü’l-Me’ârif Li’n-Neşr Ve’t-Tevzî’, Riyât, (‘Ammân-Ürdün, h. 1417), Kitâbü’l-Mukaddimeyü’l-Ûlâ, Bâb-ü Men Belleğa ‘Ilmen (18), Hadis no: 230, s.58; Kitâbü’n-Nikâh (9), Bâb-ü Hakku’l-Meret-i ‘Alâ Zevcihê (3),  Hadis no: 1851, s.322. Kitâbü’l-Cihâd (24), Allah Yolunda Ribât (Sınır Ve Önemli Mevkilerde Düşmana Karşı Bekleme) Faziletinin Beyânı, Babı (7), Hadîs no: 2768, s.470.---- Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir: Bunun senedi sahihtir. Râvî Mabed bin AbdiIIâh bin Hişâm'ı İbn-i Hıbbân sıka (güvenilir) râviler arasında anmıştır. Râvî Yûnus bin Abdi'l-A'lâ'nın rivayetini Müslim almıştır. Senedin kalan râvileri Buhâri'nin şartı üzerinedir.
[4] Âl-i ‘Imrân Sûresi, 3/200.
[5] Buhârî, Cihâd, 73, Bed'ü'l-halk 8, Rikâk 2; Müslim, İmâre 113-114.
[6] Müslim, İmâre 163. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 2; Nesâî, Cihâd 39; İbni Mâce, Cihâd 7.
[7] Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 26. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 39.
[8] Ebu Davud, Cihâd, 15.
[9] Âl-i Imrân Sûresi, 3/169-170.
[10] Kütüb-i Sitte, 3/373 (Ebû Dâvüd, Cihâd 27, (2520).
[11] Tirmizî, Sevâbü'l-Kur'ân 9; İbn Mâce, edeb 52; Dârimî, Fezâilü’l-Kur'ân, 19; Hâkim, el-Müstedrek, I, 565. Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/299.
[12] Muvattâ, Cenâiz 36, (1, 233, 234); Ebu Davud, Cenâiz 15, (3111); Nesâî, Cenâiz 14, (4, 13, 14), Kütüb-i Sitte, İ. CANAN, 15/254-256.
[13] Müslim, Cum`a 17, 18. Ayrıca bk. Tirmizî, Cum`a 1, 2; Nesâî, Cum`a 4, 45.
[14] Tirmizi, Fiten, 9.