31 Ekim 2020 Cumartesi

ÂDÂBINA UYGUN GUSÜL ABDESTİ ALMAK---GUSÜL (BOY) ABDESTİ-NE HAZIRLIK--- BANYO ÂDÂBI...

ÂDÂBINA UYGUN GUSÜL ABDESTİ ALMAK

ÖNEMLİ UYARI:

 

Suyun azlığı, soğukluğu, vaktin yetersizliği gibi hallerde, acele olarak yapılan gusülde evvelâ ön ve arka taraftaki kirler giderilir. Sonra üç defa ağıza, üç defa buruna su çekilerek içlerinde kuru yer kalmaması te`min edilir. Bundan sonra da baştan, sağ ve sol omuzlardan dökülen su ile bedenin tamamı yıkanıp ıslatılır. Kuru yer kalmadığı anda, gusül yapılmış olur. Bu, dar ve sıkışık anlarda ve sâdece guslün farzları yerine getirilerek yapılan gusüldür.

 

Kısaca Guslün 3 farzı yapılınca temizlenilmiştir… Aşağıda anlatılan Sünnet-i Seniyye-ye uygun olması ve âdâb üzere daha fazla sevâb kazanılması hedeftir… Tıpkı Abdest alırken 4 farzdan öte diğer işlemleri yapmamız gibi…

 

GUSÜL (BOY) ABDESTİ-NE HAZIRLIK

BANYO ÂDÂBI:

 

1- Banyo yapmadan önce misvakla veyâ diş fırçası ile dişlerimizi temizlemeliyiz.

 

Ø   Banyoya, Allâh’ın huzûruna temiz çıkmak gibi, güzel düşüncelerle girmelidir.

 

2- Sol ayağımızla banyoya girmeliyiz.

 

Banyoya sol ayağımızla girmemiz gerekiyor. Sol ayağımızla girmemiz banyo adabının içerisinde geçmektedir. Din adamlarının yorumlamasına göre banyo kötü bir bölge olarak bilinir. Bu sebeple kötü bir yere girildiği için sol ayağımızla banyoya gireriz.

 

Evimize sağ ayağımızla girmemizde bereketin artması şeytanın kötü şerleri kapıda bırakmasıdır. Banyoda abdest aldığımız için banyo pis bir bölge olarak bilinir.

 

3- Girerken "Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm, pisliklerin her cinsinden ve kovulmuş şeytanın şerrinden Allâh'a sığınırım." demeliyiz.[1] 

BANYOYA GİRERKEN OKUNUR

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sallelâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) helâ-ya (Tüvâlet’e) girerken aşağıdaki duâ-yı okurdu:[2]

"بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ-أَللّٰهُمَّ- اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الْخُبْثِ وَالْخَبَآئِثَ."[3]

Okunuşu: Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm ’Allâhümme innî e’ûzü billâh-i mine’l-Hubs-i ve’l-habâis”

Anlamı=Mânâsı: "Ey Allâh’ım, erkek ve dişi cinlerin şerrinden Sana sığınırım"

Bu duâ, şeytân ve cinlerin avret mahallimizi görmemeleri için denilir.[4]

 

4-     Banyoyu kimsenin göremeyeceği şekilde kapatılmalıyız.

 

5-     Hamamda “Setr-i ‘Avret”e riâyet etmeli ve peştamal giymeliyiz.

 

Ø   Kapalı bir yerde (1,5-2 m2 alanda) tek başına, üstünde bir şey yokken yıkanmak câizdir; yâni harâm değildir. Bu şekilde alınan gusül abdesti de geçerlidir. Ancak edeb olarak ön ve arka avret yerleri örtmek daha güzeldir.

 

6-     Kesinlikle ön ve arka mızı “KIBLE” cihetine dönmemeliyiz.

 

7-     Suyu lüzûmundan fazla isrâf etmemeliyiz. Aksine lüzûmundan az da kullanmamalıyız.

 

Peygamber Efendimiz Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) gusl abdesti almak istediği zaman ilk önce namaz abdesti gibi bir abdest alır, bilâhare yıkanırmış.

 

Nitekim Hz. Âişe (r.’anhâ), Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'in boy abdesti alışını şöyle anlatıyor:

 

--- "Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) gusl abdesti almak istediği zaman, ellerini yıkamayla başlardı. Sonra namaz için abdest alır gibi bir abdest alırdı. Sonra ellerini suya sokup, saç diplerini ovuştururdu, bilâhare avuçları ile üç defa başına su dökerdi. En sonunda suyu tüm vücûduna dökerdi."[5]

 

Abdestte ve gusülde, lüzûmundan fazla su kullanmak isrâf olup, harâmdır. Peygamber Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem), rivâyetlere göre;

 

Ø   Yaklaşık 875 gr. su ile abdest alır,

 

Ø   4.2 litre su ile gusl-ederdi.

 

Sevgili Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) koyduğu kurallarla bu az su çok su dengesini kurmuşlardır.

 

Ø   Gusülde yeterli en az su miktarı bir SA’; abdestte yeterli en az su miktarı ise bir MÜD’dür.

 

Ø   BİR SA’ bugünkü ölçülerimize göre yaklaşık üç litre yani 3 kg, BİR MÜD ise yaklaşık 800 ml yani 800 gramdır.

 

 

 

Ø   Cabir (r.’a.)’in hadisine göre Sevgili Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem):

 

BİR -SA’- SU İLE gusl-ediyor,

 

BİR –MÜD- SU İLE abdest alıyordu.

 

Ø   Câbir (r.’a.): --- “Nebî (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) bir müd ile abdest alır, bir sa’ ile gusül ederdi” dedi.

 

Ø   Bu miktar bize yetmezse denilince Cabir kızdı ve --- “Sizden hayırlı ve daha çok saçlı olana o yetti.” dedi.

 

Ø   Bu miktar gereklilik ifâde eden bir miktar değildir. Eğer bir insan bu miktardan daha az bir miktarla abdest alırsa, abdesti geçerlidir. Çünkü bu konuda Abdurrahman bin Zeyd’in hadisi vardır. --- “Nebî (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) üçte iki müd ile abdest aldı.”

 

Ø   Üçte iki müd de yaklaşık 550 gr. etmektedir. Eğer abdest alırken bir müd (yaklaşık 800 gram) su abdest almaya yetmezse kişi daha fazla su kullanabilir ancak mümkün mertebe isrâf etmemelidir. Abdest ve gusülde su kullanma konusunda insanlar farklı farklıdır. Kimisi daha az su ile yıkanırken kimisi daha fazla su harcamaktadır.[6]

 

8-     Su ne haddinden fazla soğuk ne de haddinden fazla kaynar olamamalıdır.

 

Ø   Su; --- “oy yandım anam” dedirtmemeli… Ya da; --- “Iıı dondum-dondum” da dedirtmemelidir.

 

Ø   Banyoda suyun sıcaklığı gibi ürperten hallerde cehennemi düşünmeli, bununla cehennem arasında mukayesede bulunmalıyız.

 

SICAK/SOĞUK HAVA DUÂSI

وَعَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : اشْتَكَتِ النَّارُ إِلٰى رَبِّهَا، فَقَالَتْ: يَا رَبِّ أَكَلَ بَعْض۪ى بَعْضًا، فَأَذِنَ لَهَا بِنَفَسَيْنِ: نَفَسٍ فِي الشِّتَاءِ، وَنفَسٍ فِي الصَّيْفِ، فَهُوَ أَشَدُّ مَا تَجِدُونَ مِنَ الْحَرِّ، وَأَشَدُّ مَا تَجِدُونَ مِنَ الزَّمْهَر۪ يرِ." أخرجه الشيخان والترمذى.

Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: "Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) buyurdular ki: "Cehennem, Rabbine şikâyet ederek dedi ki: “Ey Rabbim, bir kısmım (parçam) diğer kısmımı (parçamı) yiyor.” Dedi. Bunun üzerine, Allâh-ü Te’âlâ Hazretleri ona, iki nefes almaya izin verdi; Bir nefes, kışta, bir nefes de yazda. İşte bu (yazdaki nefesi), en şiddetli şekilde hissettiğiniz hararettir. (Sizin rastladığınız en şiddetli sıcaktır.) Öbürü de (kıştaki nefesi de) sizin rastladığınız en şiddetli (soğuk olan) zemherîrdir.”[7]

رقم الحديث: 1230
(حديث قدسي) حَد يثٌ : لَا إِلَهَ إِلَّا اللّٰهُ مَا أَشَدَّ حَرَّ هَذَا الْيَوْمِ ، ابْنُ السُّنِّيِّ وَأَبُو نُعَيْمٍ فِي عَمَلِ الْيَوْمِ وَاللَّيْلَةِ لَهُمَا ، مِنْ حَدِيثٌ : لَا إِلَهَ إِلَّا اللّٰهُ مَا أَشَدَّ حَرَّ هَذَا الْيَوْمِ ، ابْنُ السُّنِّيِّ وَأَبُو نُعَيْمٍ فِي عَمَلِ الْيَوْمِ وَاللَّيْلَةِ لَهُمَا ، مِنْ حَدِيثِ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ أَوْ أَبِي هُرَيْرَةَ مَرْفُوعًا : إِذَا كَانَ يَوْمٌ حَارٌّ فَقَالَ الرَّجُلُ: لَا إِلَهَ إِلَّا اللّٰهُ مَا أَشَدَّ حَرَّ هَذَا الْيَوْمِ، اللَّهُمَّ أَجِرْنِي مِنْ حَرِّ جَهَنَّمَ، قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ : "إِنَّ عَبْدًا مِنْ عَبِيدِي اسْتَجَارَ بِي مِنْ حَرِّكَ، وَإِنِّي أُشْهِدُكِ أَنِّي قَدْ أَجَرْتُهُ"، وَإِنْ كَانَ يَوْمًا شَدِيدَ الْبَرْدِ فَقَالَ الْعَبْدُ: لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ مَا أَشَدَّ بَرْدَ هَذَا الْيَوْمِ ، اللَّهُمَّ أَجِرْنِي مِنْ زَمْهَرِيرِجَهَنَّمَ، قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ لِجَهَنَّمَ : "إِنَّ عَبْدًا مِنْ عَبِيدِي اسْتَجَارَ بِي مِنْ زَمْهَرِيرِكِ، وَإِنِّي أُشْهِدُكِ أَنِّي قَدْ أَجَرْتُهُ"، قَالُوا: وَمَا زَمْهَرِيرُ جَهَنَّمَ ؟ قَالَ: "بَيْتٌ يُلْقَى فِيهِ الْكَافِرُ فَيَتَمَيَّزُ مِنْ شِدَّةِ بَرْدِهَا بَعْضُهُ مِنْ بَعْضٍ"، وَسَنَدُهُ ضَعِيفٌ.[8] الكتب: المقاصد الحسنة فيما اشتهرعلى الألسنة

Ebû Hureyre (r.a)’den rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîfte Peygamber Efendimiz (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) şöyle buyurmuştur:

 

--- “Hava sıcak olduğu zaman Allâh-ü Te’âlâ, yerde ve göktekileri dinler.

Bir kişi: --- “Lâ ilâhe illellâh. Bugün hava ne kadar da sıcak. Allâh’ım, beni Cehennem’in harâretinden muhâfaza buyur,” der. Bunun üzerine Allâh-ü Te’âlâ Cehennem’e:

 

--- “Kullarımdan birisi, benim onu senin harâre­tinden korumamı istiyor. Şâhîd ol, ben o kulumu se­nin sıcaklığından muhâfaza ettim.” Buyurur.

 

--- “Hava soğuk olduğu zaman, Allâh-ü Te’âlâ yine kul­larını dinler. Birisi:

--- “Lâ ilâhe illellâh. Bugün hava ne kadar soğuk. Allâh’ım, beni Cehennem’in zemherîrinden (soğuk Cehennem’den) koru, der. Allâh-ü Te’âlâ bunun üzeri­ne Cehennem’e:

 

--- “Kullarımdan birisi senin zemherîrinden kur­tarmamı istiyor. Şâhîd ol, ben o kulumu se­nin soğukluğundan (dondurucu soğuğundan) muhâfaza ettim.” Buyurur.

 

Ashâb-ı Kirâm --- “Cehennem’in zemherîri nedir ya Rasûlellâh?” Diye sordular.

 

Peygamber Efendimiz (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm): --- “Orası Allâh-ü Te’âlâ’nın kâfirleri azablandırdığı çok soğuk bir yerdir.” Buyurdu.”

 

فإن من رحمة الله بعباده أن التكليف يسقط مع العجز عنه، لقوله تعالى: {لا يكلف الله نفساً إلا وسعها}.

ومن ذلك عدم القدرة على الاغتسال من الجنابة، فمن لم يستطع أن يغتسل لمرضٍ أو بردٍ شديد فله أن يتيمم ولا إعادة عليه؛ لحديث عمرو بن العاص قال: "اِحْتَلَمْتُ فِي لَيْلَةٍ بَارِدَةٍ فِي غَزْوَةِ ذَاتِ السُّلاسِلِ فَأَشْفَقْتُ إِنْ اغْتَسَلْتُ أَنْ أَهْلِكَ فَتَيَمَّمْتُ ثُمَّ صَلَّيْتُ بِأَصْحَابِي الصُّبْحَ فَذَكَرُوا ذَلِكَ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَا عَمْرُو صَلَّيْتَ بِأَصْحَابِكَ وَأَنْتَ جُنُبٌ فَأَخْبَرْتُهُ بِالَّذِي مَنَعَنِي مِنْ الاغْتِسَالِ وَقُلْتُ إِنِّي سَمِعْتُ اللَّهَ يَقُولُ وَلا تَقْتُلُوا أَنْفُسَكُمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا فَضَحِكَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَمْ يَقُلْ شَيْئًا" رواه أبو داود (334) وصححه الألباني في صحيح أبي داود (323) وعلقه البخاري.

Amr b. el-Âs (r.a.)’dan şöyle rivâyet olunmuştur:

 

--- "Zâtü's-Selâsil Gazvesi'nde, soğuğu şiddetli olan bir gecede ihtilâm oldum. Yıkandığım takdirde helâk olacağımdan korktum. (Hasta düşer ölürüm korkusuyla) Böylece teyemmüm alıp arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım.

 

(Arkadaşlarım) bu olayı Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'e anlattılar (şikâyet ettiler). Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) bana:

 

--- “Ey Amr! Sen cünüb olduğun halde arkadaşlarına namaz mı kıldırmışsın öylemi?” Diye sordu.

 

--- “Ben de yıkanmama engel olan durumu (şiddetli soğuk havayı) haber verdim ve dedim ki: --- “Ben, Allâh'ın:

 

"Nefislerinizi öldürmeyiniz. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir”[9]

 

Sözünü hatırladım ve teyemmüm aldım, deyince Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) güldü ve bir şey demedi."[10]

 

9-        Burada yeri gelmişken; Misâfirlikte veyâ yıkanılamayacak bir yerde başımıza böyle bir hâl zuhur ederse “Teyemmüm” alarak ibâdetlerimizi yapabiliriz. Ama en kısa zamanda hemen imkânını bulur bulmaz derhâl gusül abdestimizi almalıyız..

 

10-   Banyoda konuşmamalıyız. Âşikâre Kur'ân ve ilâhi gibi şevler söylememeliyiz.

 

11-   Akşama yakın, akşam ile yatsı arasındaki vakitlerde banyoya girmemeliyiz.

 

12-   Banyoda vücudumuzu su ile yıkarken ayakta dökmemeliyiz. Oturarak su dökünmeliyiz.

 

13-   Banyoda küçük veyâ büyük abdest bozmamalıyız. Bevl etmemeliyiz.

 

Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) bu husûsta da bizleri uyarmıştır.

 

"Sizden biriniz banyo yaptığı yere idrâr etmesin. Sonra bu idrâr ettiği yerden abdest almasın. Vesvesenin çoğu bundan ileri gelir."[11]

 

14-   Banyo, yıkanan tarafından güzelce temizlemeliyiz. Nahoş görüntülere meydan vermemeliyiz. Sabun, saç ve pis su artıkları giderilir. Kirli çamaşır asmamalıyız. Kirli olarak bırakmamalıyız.

 

15-   Herkesin özel banyo peştamalı olur ve kendi peştamalını kullanmalıyız.

 

16-   Koltuk altlarında biten tüyleri âzamî kırk günde bir yolmak ve tıraş etmemiz müstehâbdır.

 

Ø   Cünüb iken bu fazlalık tüy ve kılları tıraş etmek veyâ yolmak doğru değildir. Yıkandıktan veya tıraş edeceğimiz mahalli üç defâ yıkadıktan sonra tıraş ederiz… Çünkü o giderdiğimiz fazlalıkların pis olarak kesilmesinden ise temiz kesilmesi evlâdır… Ahirette onlar pis kesildiği için karşımıza çıkabilir derdi hocam…

 

Ø   Kasıkları âzamî kırk günde bir temizlemek sünnettir.

 

17-   Banyodan sonra saç, bıyık gibi yerleri uzamışsa düzeltmeli ve kısaltmalıyız.

 

Ø   Bıyıkları; yemek yerken kaşıktaki yemeğe değmeyecek kadar alttan alıp dudakların görünmesini sağlamak…

 

Ø   Hadîs-i Şerîf-te; Fahr-i Kâinât Hz. Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- “Sakalınızı uzatın bıyıklarınızı kısaltın” diye tavsiye emir buyurmuştur.

 

Ø   Buradaki incelik kestiğimiz tüy ve kılları yıkayarak kesmeliyiz…

 

18-      Sağ gözümüze üç, sol gözümüze iki sürme çekmek ve sürme çekerken sağdan başlamak Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'in bir sünnetidir.

 

19-      Kestiğimiz tırnakları, tüyleri bir parçaya sararak toprağa gömmeli ya da yakmalıyız.

 

GUSÜL (BOY ABDESTİ)

 

Gusül, tepeden tırnağa kadar vücudun her tarafını hiçbir yer kuru kalmayacak şekilde yıkamaktır.

 

Erginlik çağına gelmiş her Müslüman erkeğin ve kadının şu durumlarda boy abdesti alması gerekir.

 

1-     Cünüplük; yani cinsi münâsebet, ihtilâm ve ne şekilde olursa olsun meninin (sperm) şehvetle vücut dışına çıkması.

 

2-     Hayız (kadının âdet görmesi) ve nifas (lohusalık) hallerinin sona ermesi.

 

Bu hallerde gusletmek farzdır.

 

Namaz için alınan abdest "Küçük Abdest" kabul edilerek, gusle "Büyük Abdest" veyâ "Boy Abdesti" adı verilmektedir.

 

GUSLÜN GUSÜL ABDESTİ-NİN FARZLARI

GUSLÜN FARZLARI ÜÇTÜR.

1-     Mazmaza; Ağza üç kere sağ elle dolu-dolu su alıp boğaza kadar çalkalamak.

 

2-     İstinşak; Buruna üç kere sağ elle su çekmek ve sol elle sümkürerek yıkamak.

 

3-     Cümle bedeni yıkamak; Tepeden tırnağa bütün vücûdu iğne ucu kadar kuru yer kalmadan yıkamak.

 

Vücut yıkanırken en ufak bir yerin kuru kalmamasına dikkat edilmelidir. Aksi takdirde gusül yerine gelmemiş olur. Onun için kulaklar, göbek çukuru, saç, sakal ve bıyıkların dipleri iyice yıkanır.

 

GUSLÜN SÜNNETLERİ

 

1- Sol ayakla girip, Gusle sâdece “Besmele” ve niyet ile başlamalıyız. Niyet dâimâ hem dil hem de Kalb ile yapılmalıdır.

 

2- Önce ellerimizi yıkayıp, pis olsun temiz olsun ön arka avret yerlerimizi yıkamalıyız. Bedenin herhangi bir yerinde pislik varsa o pislikleri yıkayarak gidermeliyiz.

 

3- Tekrar ellerimizi yıkayıp, üç kere ağzımıza sağ elimizle su verip kafamızı geriye yıkarak suyu ağzımızda kaynatıp gargara yapmalıyız.

 

---Oruçlu isek bu mübâlağayı yapmamalıyız. Oruçlu olduğumuz zaman boğazımıza aslâ su kaçırmamalıyız.---

 

4- Arkasından üç kere sağ elimizle burnumuza su çekeceğiz. Burnumuzun terâzileri dediğimiz bir diğer ismi ile genzimizin sızlamasını sağlayacak şekilde çekip sol elimizle sümkürmeliyiz.

 

Ø   Bâzı âlimlerimizin bu olaydan (Mazmaza ve İstinşak) önce, bâzı âlimlerimizin de (Mazmaza ve İstinşak) sonra uygun gördükleri gibi;

 

5-     Aynen “Namaz Abdesti” gibi abdest almalıyız.

 

6-     Eğer yıkandığımız yerde su toplanıyorsa ayaklarımızı yıkama işini en son çıkarken yapmalıyız.

 

7-     Abdestten sonra,

 

Ø   Önce üç defa başa,

Ø   Sonra üç defa sağ omuza,

Ø   Daha sonra da üç defa da sol omuza su dökerek her defâsında bedeni iyice ovuşturmalıyız.

 

8-     Vücûdumuzu iyice ovalayarak koltuk altlarını, kasık aralarını, göbek çukurunu, kulak içlerini hâsılı suyun güçlükle ulaştığı yerleri iyice yıkamalıyız.

 

Ø   Tokat İmam Hatip Lisesi’nde hocam gusül abdestini anlatırken ---Çocuklar hani kaplar yıkandıktan sonra durulanırken gıcır-gıcır bir ses çıkar ya işte öyle gıcır-gıcır ses çıkarıp vücudunuzu iyice yıkayın” derdi… Allah ondan râzı olsun… ---sonuçta cünüb olan kişi 3.800 m. koşmuş gibi güç harcıyor---

 

9-     Banyo da haddinden fazla kalınmamalıdır…

 

Ø   Zamânımızda küvetler felan, adam yatıyor… bi rüya daha görüyor belki de… Bu gibi hal ve hareketlerden kaçınmalıyız…

 

10-   Gusül bitince bedeni bir havlu ile kurulamalıyız. Gusülden sonra çabucak giyinmeliyiz.

 

11-   Hemen 2 rek’ât “Gusül Abdesti Namazı” kılmalıyız…

 

BİLÂL B. RABÂH (RADIYALLÂH-Ü ‘ANH)

 

AYAK SESLERİNİN CENNET’TE DUYULMASINI SAĞLAYAN AMELİ

1-     Gusül Abdesti veya Namaz       Abdesti aldı (su yoksa Teyemmüm alınır), İki rek'ât Nâfile Namaz kıldı,

 

2-     Her Ezân-ı Muhammedî-den sonra iki Rek'ât Nâfile namaz kıldı...

İşte bu iki amel...

 

عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : "يَا بِلَالُ حَدِّثَن۪ى بَأَرْجٰى عَمَلٍ عَمِلْتَهُ فِي الْاِسْلَامِ مَنْفَعَةً عِنْدَكَ فَإِنّ۪ى سَمِعْتُ اللَّيْلَةَ خَشْفَ نَعْلَيْكَ بَيْنَ يَدَيَّ فِي الْجَنَّةِ. فَقَالَ: مَا عَمِلْتُ فِي الْاِسْلَامِ عَمَلًا أَرْجٰى عِنْد۪ى مَنْفَعَةً مِنْ أَنّ۪ي لَا أَتَطَهَّرُ طُهُورًا تَامًا ف۪ي سَاعَةٍ مِنْ لَيْلٍ أَوْ نَهَارٍ إِلَّا صَلَّيْتُ بِذٰلِكَ الطُّهُورِ مَا كُتِبَ ل۪ي أَنْ أُصَلّ۪ي." أخرجه الشيخان .

 

Hz. Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: --- "Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve selem) buyurdular ki:

 

--- "Ey Bilâl! İslâm (Dînini) kabûl ettiğinden beri işlediğin ve senin çok menfaat ümîd ettiğin ameli bana söyler misin? Çünkü ben, bu gece (rüyâmda),[12] Cennet’te ön tarafımda senin ayakkabılarının (nâlinlerinin) sesini işittim!"

 

Bilâl şu cevâbı verdi:

 

--- "Ben İslâm'da, nazarımda, daha çok menfaat umduğum şu amelden başkasını işlemedim: Gece olsun gündüz olsun tam bir temizlik yaptığım (abdest aldığım) zaman, mutlakâ bana kılmam yazılan bir namaz kılarım."[13]

 

وَعَنْ بَر۪يدَة رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : " يَا بِلَالُ بِمَ سَبَقْتَن۪ى إِلَى الْجَنَّةِ؟ فَمَا دَخَلْتُ الْجَنَّةَ قَطُّ إِلَّا سَمِعْتُ خَشْخَشَتَكَ أَمَام۪ى دَخَلْتُ الْبَارَحَةَ الْجَنَّةَ فَسَمِعْتُ خَشْنَشَتَكَ أمَام۪ي، فَأَتَيْتُ عَلٰى قَصْرٍ مُرَبَّعٍ مُشَرَّفٍ مِنْ ذَهَبٍ. فَقُلْتُ: لِمَنْ هٰذَا الْقَصْرُ؟ فَقَالُوا لِرَجُلٍ مِنَ الْعَرَبِ؛ فَقُلْتُ: أَنَا عَرَبِىٌّ، لِمَنْ هٰذَا الْقَصْرُ؟ قَالُوا لِرَجُلٍ مِنْ قُرَيْشٍ فَقُلْتُ: أَنَا مِنْ قُرَيْشٍ، لِمَنْ هٰذَا الْقَصْرُ؟ قَالُوا لِرَجُلٍ مِنْ أُمَّةِ مُحَمَّدٍ فَقُلْتُ: أَنَا مُحَمَّدٌ، لِمَنْ هٰذَا الْقَصْرُ؟  قَالُوا: لِعُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْه. فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللّٰهِ! مَا أُذِّنْتُ قَطُّ إِلَّا وَصَلَّيْتُ رَكْعَتَيْنِ، وَمَا أُحْدَثْتُ قَطُّ إِلَّا تَوَضَّأْتُ عِنْدَهُ، وَرَأَيْتُ أَنَّ اللّٰهَ عَلىَّ رَكْعَتَيْنِ. فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : بِهِمَا." أخرجه الترمذي وصححه.

 

Hz. Büreyde (r.a.) anlatıyor: --- "Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve selem) buyurdular ki:

 

--- "Ey Bilâl! Ne ile benden önce Cennet’e girdin? Her ne zaman cennete girdiysem, her seferinde önümde senin hışırtını işittim. Dün gece de cennete girmiştim, önümde (yine) senin hışırtını duydum. Sonra altından şerefeler olan murabba’ (dörtlü) bir köşke geldim.

 

--- "Bu köşk kimin?" diye sordum.

 

--- "Araplardan birinin!" dediler. Ben cevâben:

 

--- "Ama ben de bir Arabım, (benim olmadığına göre) bu köşk kimin?" dedim. Bunun üzerine:

 

--- "Kureyş’den birinin!" dediler. Ben tekrar:

 

--- "Ben de bir Kureyş’liyim, bu köşk kimin?" dedim. Bu sefer:

 

--- "Muhammed ümmetinden birinin!" dediler. Ben de:

 

--- "Muhammed benim, bu köşk kimin?" dedim. Bunun üzerine:

 

--- "Ömer İbnü'l-Hattâb'ın" dediler, (r.a.)

 

Bunun üzerine Bilâl:

 

--- "Ya Rasûlellâh! Her Ezân okuyuşumda iki rek'ât namaz kıldım. Her ne zaman hades vâki’ oldu ise derhâl abdest tâzeledim ve Allâh'a iki rek’ât namaz kılmayı üzerimde borç gördüm" dedi. Bilâl'in bu açıklaması üzerine (‘aleyhi’s-salât-ü ve selem):

 

--- "İşte bu iki şey sebebiyle (cennete girmede benden evvel davranmış olmalısın)" buyurdular.[14]

 

GUSÜL ABDESTİ NASIL ALINIR?

 

1-        Guslün âdâbı aynen abdest âdâbı gibidir. Gusletmek isteyen kimse önce besmele çekerek gusle niyet eder.

 

2-        Ellerini bileklerine kadar yıkar ve üzerinde yapışıp kurumuş bir şey varsa onları temizler.

 

3-        Sonra herhangi bir pislik olmasa bile avret yerlerini ve uyluklarını yıkar.

 

4-        Sonra sağ avucu ile ağzına bolca su alarak iyice çalkalar; bunu üç defâ tekrâr eder; oruçlu değilse suyun boğazına ulaşmasını sağlar.

 

5-        Sonra yine sağ eli ile burnuna üç defâ su çekerek iyice temizler.

 

6-        Bundan sonra namaz abdesti gibi bir abdest alır.

 

7-        Şâyet yıkandığı yere su toplanıyorsa, ayakları, abdest alırken değil gusülden çıkarken yıkar.

 

8-        Abdest aldıktan sonra, önce başına, sonra sırayla sağ ve sol omuzlarına üçer defa su döker.

 

9-        Her defâsında vücûdun her tarafını iyice ovuşturur.

 

10-   Hiçbir yerinin kuru kalmaması için dikkat eder.

 

11-   Bunun için saçlarının, sakallarının diplerine, göbeğinin içine suyun ulaşmasını sağlar.

 

12-   Eğer vücûdunun bir yerinde, herhangi bir yaradan dolayı ilaç veyâ sargı varsa ve fazla su bunlara zarar verecekse, bunların üzerinden suyu hafifçe geçirmekle yetinir; bu da zarar verirse sâdece eliyle üzerini mesh eder.

 

GUSÜLSÜZ YAPILMAYAN İŞLER

 

-ÜZERLERİNE GUSÜL FARZ OLANLARA, GUSLETMEDEN ÖNCE HARAM OLAN ŞEYLER ŞUNLARDIR:-

 

Cünüb bir kimsenin veyâ hayız ve nifas halindeki bir kadının bu durumdayken yapması haram olan hususlar, şunlardır:

 

1-     Namaz kılmak.

 

2-     Bir âyet olsa bile,  Kur'ân niyeti ile Kur'ân okumak.

 

Ø   Hamd ve duâ ile ilgili âyetleri, duâ ve zikir niyeti ile okumak câizdir. Cünüb veyâ âdet hâlinde olan bir kadının duâ niyeti ile Fâtihâ Sûresi’ni okuması câizdir.

 

Ø   Yine bu durumda olan kimsenin çocuklara Kur'an ayetlerini kelime-kelime öğretmesi de câizdir.

 

Ø   Kelime-i Şehâdet getirmek, tesbih ve tekbirde bulunmakta da caizdir.

 

3-     Kur'an-ı Kerime, bir veyâ yarım âyet olsa bile, el sürmek ve Mushaf-ı Şerîf'i tutmak harâmdır.

 

Ø   Ancak Kur'ân-a yapıştırılmamış olan bir kılıf, bir mahfaza ve sandık içinde onu taşımak ve onu dış taraftan tutmak câizdir.

 

4-     Kâbe-i Muazzama’yı tavaf etmek ve bir zorunluk/zaruret olmadığı halde bir mescide girmek veya içinden geçmek.

 

Ø   Fakat zarûret hâli olursa, geçilebilir. Bir kimsenin evinin kapısı, mescidin içine doğru açılsa ve evine girip yıkanmak için mescid içinden geçmek zorunda kalsa, o kimse mescid içinden geçerek evine girer ve yıkanır. Bu bir mecburiyet hâlidir. Mescid içinde uyurken ihtilam olan kimse, dışarıya çıkmak için teyemmüm eder; fakat bu teyemmüm ile Kur'ân okuyamaz, namaz da kılamaz.

 

5-     Üzerinde Âyet-i Kerîme yazılı olan bir levhayı, parayı veyâ buna benzer bir şeyi tutmak.


   
ÜZERLERİNE GUSÜL GEREKLİ OLANLARIN YIKANMADAN ÖNCE YAPMALARI MEKRÛH OLAN ŞEYLER

 

1-     Din kitaplarından herhangi birini el ile tutup okumak.

 

2-     El ve ağzı yıkamadan yemek, yemek su içmek.

 

Ø   Her iki halde de yemek-içmek fakirlik alameti olduğunu belirten âlimlerimiz vardır.

 

3-     El ile tutmayıp yer üzerinde bulunan bir sayfaya veya bir levhaya Kur'ân-dan yazı yazmak. Bu da İmâm Muhammed'e göre mekrûhtur.


   Cünüb ile hayız ve nifas hâlinde bulunanların Kur'ân-ı Kerim'e bakmaları mekrûh değildir. Bu, el ile tutmak hükmünde değildir. 

 

GUSLÜN VASIFLARI

 

Bâzı hallerde de gusl-etmek sünnet veyâ müstehâbdır. Bunların başlıcaları şunlardır:

 

Meselâ;

 

1-        Herhangi bir dinden İslâm Dîni’ne (Müslümanlığa) geçildiği zaman gusl-etmek.

 

2-        Mübârek gün ve gecelerde gusl-etmek.

 

Ø   Regâib Kandili,

Ø   Receb Ayı Başlangıcı,

Ø   Şa’bân Ayı Başlangıcı,

Ø   Ramazân Ayı Başlangıcı,

Ø   Mi’râc Kandili,

Ø   Berâet Kandili,

Ø   Kadir Gecesi,

Ø   ‘Arafe Günleri-nde,

Ø   Muharrem Ayı Başlangıcı (Hicrî Yılbaşı),

Ø   ‘Âşûrâ Günü…

Ø   Mevlid Kandili,

 

3-        Kurban Bayramı sabâhı gusl-etmek.

4-        Ramazân Bayramı sabâhı gusl-etmek.

 

5-        Cum’â Günü gusl-etmek.

 

6-        Hac ve umre ibâdeti için ihrâma girerken gusl-etmek.

 

7-        Hac ve ‘Umre yapmak maksadıyla Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere'ye girmeden gusl-etmek.

 

8-        ‘Arefe Günü vakfe yapmak için gusl-etmek.

 

9-        Medine-i Münevvere ile Mekke-i Mükerreme'ye girmek için gusl-etmek.

 

10-   Hacc mevsiminde Müzdelife ve Minâ'da bulunmak için gusl-etmek.

 

11-   Günâhlardan/günâhtan tevbe için gusl-etmek.

 

12-   Güneş ve ay tutulması hallerinde gusl-etmek.

 

13-   Yağmur duâsında bulunmak için gusl-etmek.

 

14-   Kan aldırmak için önceden gusl-etmek.

 

15-   Cenâze yıkamak için gus-letmek.

 

16-   Baygınlıktan sonra ayılan kimsenin yıkanması da müstehâbdır.

 

17-   Yolculuktan dönünce gusl-etmek.

 

18-   Yeni bir elbise-giyecek olan kimsenin gusl-etmesi.

 

19-   Müslümanlarla bir araya gelip toplantıya katılmak için gusl-etmek.

 

20-   İstihâze (illet/özür kanından) kurtulan kadının gusl-etmesi.

 

21-   Cünüblüğünün hemen arkasından hayız (âdet) görmeye başlayan bir kadın, isterse, cünüblüğü için yıkanır,  isterse yıkanmasını âdetin sona ermesine bırakır.

 

22-   Her cinsel ilişki için gusl-etmek.

 

Ø   Zevcesi ile cinsel ilişkide bulunan kimse, henüz yıkanmadan tekrar ilişkide bulunabilir. Fakat bu arada gusl-etmesi veyâ abdest alması mendubdur.

 

23-   Henüz namaz vakti gelmeden gusl-etmek.

 

Ø   Çünkü namaz vaktine kadar cünüb bir kimsenin yıkanmayı geciktirmesi günâh sayılmaz; fakat daha önce yıkanmanın fazîleti vardır.

 

24-   Her hayırlı bir iş için gusl-etmek.

 

Bunlar gibi zamanlarda gusl-etmek sünnet ve müstehâbdır.

 

Sünnet ve müstehâb olan gusüller, sadece hürmet ve temizlik için yapılır. Bu kısım müstehâb ve sünnet olan yıkanmalarda ağıza ve buruna su çekmek mecbûriyeti yoktur.

 

ABDEST ALIRKEN SUYU AZ KULLANMANIN NÜKDE-Sİ, VELEHÂN KİMDİR? ADÂLETİN AHLÂKI, لَاتُسْرِفْ، لَاتُسْرِفْ

Her şeyin bir ‘Ahlâk’ı vardır; Adâlet’in Ahlâkı da: “Irmak kenârında abdest alırken suyu az kullanarak isrâf etmemektir.”

حَدّثَنَا مُحَمّدُ بْنُ الْمُصَفَّى الْحِمْصِيُّ. ثَنَا بَقِيَّةُ، عَنْ مُحَمّدِ بْنِ الْفَضْلِ، عَنْ أَب۪يهِ، عَنْ سَالِمٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ؛ قَالَ: رَأٰى رَسُولُ اللّٰهِ رَجُلًا يَتَوَضَّأُ فَقَالَ: "لَاتُسْرِفْ، لَاتُسْرِفْ."[15]

İbn-ü ‘Ömer (r. ‘anhümâ) anlatıyor: --- “Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) abdest alan bir adam görmüştü: --- “İsraf etme! İsraf etme!" buyurdular.”[16]

حَدّثَنَا مُحَمّدُ بْنُ يَحْيٰى. ثَنَا قُتَيْبَةُ. ثَنَا ابْنُ لَهيعَةَ، عَنْ حُيَـىِّ بْنِ عَبْدِاللّٰهِ الْمَعَافِرىِّ، عَنْ أَبي عَبْدِالرَّحْمٰنِ الْحُبُلِيِّ، عَنْ عَبْدِاللّٰهِ بْنِ عَمْرٍو؛ أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ مَرَّ بِسَعْدٍ، وَهُوَ أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَرَّ بِسَعْدٍ، وَهُوَ يَتَوضَّأُ. فَقَالَ: مَا هٰذَا السَّرَفُ؟ فقَالَ: أَفِي الْوُضُٓوءِ إِسْرَافٌ؟ قَالَ: نَعَمْ. وَإِنْ كُنْتَ عَلٰى نَهَرٍ جَارٍ."

Abdullah İbn-i Amr (r.’anhümâ) anlatıyor: Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm), abdest almakta olan Sa’d’a uğramıştı:

--- “Bu isrâf da nedir?” Buyurdular.

Sa’d: --- “Abdestte dâhî isrâf olur mu?” dedi.

‘Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm: --- “Evet! Akan bir nehir üzerinde olsan bile!” Cevâbını verdi.

NOT: Ulemâ, bu Hadîs-i Şerîf’in abdest sırasında suyu isrâf etmenin yasaklandığına delîl olduğunu belirtir. İslâm fukahâsı, nehir kenârında bile olsa abdest alırken su isrâfının nehy-edildiği husûsunda icmâ etmiştir.[17]

وَعَنْ أَبِـيّ بْن كعْبْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : "إِنَّ لِلْوُضُوءِ شَيْطَانًا يُقَالُ لَهُ الْوَلْهَانُ فَاتَّقُوا وَسْوَاسَ المَاءِ."[18]

Ubeyy İbn-i Ka’b (r.a.) anlatıyor: Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) buyurdular ki:

 

--- Abdest (sırasında) vesvese veren bir şeytan vardır. Adı da el-Velehân’dır. Öyleyse suyun vesvesesinden kaçının.[19] N

 

Her şeyin, Allâh-ü Te’âlâ-yı zikrettiğini Cenâb-ı Hakk Kelâm-ü Kadîmi-nde bize apaçık beyân buyurmuştur…

﴿ سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ الْعَزيزُ الْحَكيمُ ﴾ [سورة الحديد:٥۷/۱]

“Göklerdeki ve yerdeki her şey Allâh’ı tesbîh etmektedir. O, mutlâk güç sâhibidir, hüküm ve hikmet sâhibidir.”[20]

﴿ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فيهِنَّ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْبيحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَليمًا غَفُورًا ﴾ [سورة الإسرآء:۱۷/٤٤]

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allâh’ı tesbîh ederler. Her şey O’nu hamd ile tesbîh eder. Ancak, siz onların tesbîhlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezâlandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.”[21]

Zımnen ortaya çıkan nükde şudur: Nehir-Dere-Çay; akarak Rabbini zikrederken onun akış hareketini abdest alırken bozmuş olmakla, Allâh-ü Te’âlâ-yı zikrinden alı koymuş oluruz ki ne kadar erken işimizi bitirip bir an evvel, akar-suyun akış âhengini kendisine terk etmemiz gerekmektedir…

"اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي جَعَلَ الْمَاءَ طَهُورًا وَجَعَلَ اْلاِسْلَامَ نُورًا."

“Suyu temizleyici ve İslâm’ı nûr kılan Allâh-ü Te’âlâ-ya hamd olsun…” Âmîn!

 

KABİR AZÂBINA SEBEB OLAN AMEL…

٤٦٤- حَدَّثَنَا عَبْدُ الْبَاقِي بْنُ قَانِعٍ، نا عَبْدُ اللّٰهِ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ صَالِحٍ السَّمَرْقَنْدِيُّ، نَا مُحَمَّدُ بْنُ الصَّبَّاحُ السَّمَّانُ الْبَصْرِيّ، نا أَزْهَرُ بْنُ سَعْدٍ السَّمَّانُ، عَنِ ابْنِ عَوْنٍ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ س۪ير۪ينَ، [ص:٢٣٣] عَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ , أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:

"اسْتَنْزِهُوا مِنَ الْبَوْلِ فَإِنَّ عَامَّةَ عَذَابِ الْقَبْرِ مِنْهُ."

الصَّوَابُ مُرْسَلٌ. ٤٦٥- حَدَّثَنَا أَبُو عَلِيٍّ الصَّفَّارُ، نا مُحَمَّدُ بْنُ عَلِيٍّ الْوَرَّاقُ، نا عَفَّانُ وَهُوَ ابْنُ مُسْلِمٍ، نا أَبُو عَوَانَةَ، عَنِ الْأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: 

"أَكْثَرُ عَذَابِ الْقَبْرِ مِنَ الْبَوْلِ." صَح۪يحٌ.[22]

"Ayakta bevl-etmeyiniz zîrâ kabir azâbının ekserîsi bevl-dendir=Ayakta su dökmektendir=Küçük abdest ihtiyâcını gidermektir" buyurmuşlardır.

 

TUVALETE (HELÂ-YA) GİRERKEN VE ÇIKARKEN OKUNMASI GEREKEN DUÂLAR

Tuvalete (Helâ-ya) Girerken Okunacak Duâ

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) helâya (tuvâlete) girerken aşağıdaki duâyı derdi:[23]

Duânın Arabcası: [“Bismillah, Allâhümme innî e’ûzü bike mine’l-hubs-i ve’l-habâis”]

Duânın Anlamı: ["Bismillâh. Ey Allâh’ım, erkek ve dişi cinlerin şerrinden Sana sığınırım"]

Bu duâ, şeytan ve cinlerin avret mahallimizi görmemeleri için denmelidir.[24]

Tuvaletten (Helâ-dan) Çıkarken Okunacak Duâ

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem), helâ-da (tuvâlette) Allâh-ü Te’âlâ-yı lisânen zikredemeyişi ve sıkıntı verecek olan şeylerden kurtarması için aşağıdaki şekilde duâ ederdi.[25]

"غُفْرَانَكَ اَلْحَمْدُ للِّٰهِ الَّذ۪ى اَذْهَبَ عَنِّى اْلاَذٰى وَعَافَان۪ى مِنْ ذٰلِكَ."

Duânın Arabcası: ["Ğufrâneke. el-Hamd-ü li’l-lâhillezî ezheb-e ‘anni’l-ezâ ve âfânî min zâlike"]

Duânın Anlamı: ["Allâh’ım, mağfiretini isterim. Bütün hamdler, benden eziyet (ezâ veren) veren şeyi gideren ve bana sıhhat ve âfiyet veren Allâh-ü Te’âlâ-ya mahsûstur."]

İsveç, erkeklere tuvalette oturma zorunluluğu getiriyor

 

İsveç'te erkeklere genel tuvaletlerde oturarak ihtiyacını giderme zorunluluğu getirilmesi için yasa teklifi verdi.

 

Huffington Post'un haberine göre erkeklerin ayakta bevl etmelerinin gerek insan sağlığına gerekse tuvalet temizliğine büyük zararlar vermesinden dolayı oturma zorunluluğunun getirilmesi için yasa teklifi verildi.

 

Yasa teklifinin gerekçesinde, ayakta bevl edilmesi sebebiyle klozet ve tuvalet temizliğinin gerçekleşmediği bununda insan sağlığı açısından tehlike oluşturduğu belirtildi.

 

Gerekçede oturarak bevl etmenin insan vücudundaki boşaltmaya da yardımcı olduğu gibi, prostat sorununun daha az ortaya çıkmasına katkıda bulunduğu ifade edildi.

 

Bu tehlikeler göz önünde bulundurularak erkek tuvaletlerinde ayakta ihtiyacını gidermenin yasaklanmasını teklif edildi.

 

Yöneticilerden Viggo Hansen, amacın insanların yaşam biçimine müdahale değil, daha sağlıklı bir ortamın meydana gelmesi için yapılan bir çalışma olduğunu belirtti.

 

PEYGAMBER EFENDİMİZİN (S.A.S.) SÜNNET-İ SENİYYESİ

 

Peygamberimiz (s.a.s.) Allâh’ın emri ile ümmetine her konuda yapması gerekenleri öğretmiş, hatta tuvalet adabına kadar en ince konularda “edeb” dersi vermiştir. Bu nedenle Selmân-ı Fârisî (r.a.)’ye bir müşrik alaylı bir şekilde “görüyorum ki dostunuz Muhammed size helada nasıl oturacağınızı bile öğretiyormuş”  dediği rivâyet edilmiştir.

 

İslam temizliğe çok önem vermiştir. Küçük abdesti oturarak yapmayı tavsiye ettiği gibi, idrar yolunda idrarın kalmaması ve tamamen temizlenmesi için bir miktar beklemek gerekir. Buna “İstibrâ” adı verilir. Zira özürlülük hali söz konusu olmazsa idrar sızıntısı abdesti bozar. İdrar sızıntısının elbiseyi kirletmemesi ve abdesti bozmaması için öksürmek ve biraz hareket etmek gerekir. Peygamberimiz (s.a.v.) “İdrardan sakındırmış ve kabir azabının çoğunun sıçrantılardan kaçmamaktan kaynaklandığını" belirtmiştir.

 

Ne gariptir ki dünya asırlar önce bilinen bir kısım yüksek hakikatlere, yeni muttali oluyor. Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) ayakta bevl etmeyi yasaklamışlardı. İbadetlerin kabul olabilmesi için temizlik şart.

 

Allâh-ü Te’âlâ’nın huzuruna çıkarken beden ve elbise temizliğinden, Abdest alınan suya kadar her şeyin temiz olması gerekmektedir. Bu bakımdan ayakta bevl etmek temizliğe ve ibadete mani olduğu gibi sağlık açısından da büyük sıkıntılara yol açmaktadır.

 

Peygamber efendimiz necasetin, şiddetlisinden saydığı idrar sıçramasından kaçınılmaması halinde, uğranılacak azabı da hatırlatmaktadır.

 

Abdullah b Abbas (r.a.) şöyle rivayet etmişlerdir: Rasûlüllâh (s.a.v.) iki kabrin yanından geçerlerken şöyle buyurdular: Bu kabirlerde yatanlar azap görmektedirler.

 

Rasûlullâh (s.a.v.) daha sonra şöyle devam etti: Evet bunlardan birisi, insanlar arasında söz taşırdı. Diğeri ise bevlinden (İdrarını üzerine sıçratmaktan) sakınmazdı.[26]

 

KABİR AZABI VE İDRARDAN SAKINMAK

وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنهما قال: مَرَّ رَسُولُ اللَّهِ عَلى قَبرَيْنِ. فقَالَ:

إِنَّهُمَا لَيُعَذَّبَانِ، وَمَا يُعَذَّبَانِ ف۪ي كَب۪يرٍ. ثُمَّ قَالَ: بَلىٰ، أَمَّا أَحَدُهُمَا فَكَنَ يَمْش۪ى بِالنَّم۪يمَةِ، وَأَمَّا الْاٰخَرُ فَكَانَ لَا يَسْتَتِرُ مِنْ بَوْلِه۪. ثُمَّ دَعَا بِعَس۪يبٍ رَطَبٍ، فَشَقَّهُ اثْنَيْنِ، فَغَرَسَ عَلٰى هٰذَا وَاحِدًا، وَعَلٰى هٰذَا وَاحِدًا. ثُمَّ قَالَ: لَعَلَّهُ أَنْ يُخَفِّفَ عَنْهُمَا مَالَمْ يَيْبَسَا.

أخرجه الخمسة.قوله: "وَمَا يُعذّبَان في كبيرٍ" أي في كبير فعله عليهما لو أراد أن يفعه."والعَسيبُ" من سعف النخل ما بين الكرب ومنبت الخوص، وما عليه من الخوص فهو سعف، والجريد السعف أيضًا.

İbnu Abbas (r.’anhümâ) anlatıyor: "Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) (bir gün) iki kabre uğradı ve:

 

--- "(Bunlarda yatanlar) azâb çekiyorlar. Azâbları da büyük bir günâhdan değil" buyurdular. Sonra sözlerine şöyle devam ettiler:

 

--- "Evet! Biri, nemîmede (laf getirip götürmede) bulunurdu. Diğeri de idrâr sıçrantısına karşı korunmazdı." ‘Aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm sonra yaş bir hurma dalı istedi, ikiye böldü. Birini birinin üzerine dikti, birini de öbürünün üzerine dikti. Sonra da:

 

--- "Belki bunlar yaş kaldıkça azâbları hafifler!" buyurdular."[27]

 

Rasûlüllâh (s.a.v.) buyurdular: “İdrar (sıçramasın) dan kaçınınız. Zira kabir azabının çoğu ondandır.”

 

Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle anlattı: Bir vakit Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ile beraber yürüyorduk. İki kabrin yanından geçerken Rasûlullâh (s.a.v.) durdu, biz de durduk. Sonra Rasûlüllâh (s.a.v.)’ın rengi değişmeye, hatta elbisesinin kolu titremeye başladı.

 

--- “Yâ Rasûlellâh neyiniz var?” diye sordum.

 

--- “Benim duyduğumu siz duymuyor musunuz?” buyurdu.

 

--- “Sizin duyduğunuz nedir, Yâ Rasûlellâh” dedik.

 

--- “Bu iki adam kabirlerinde küçük bir günah sebebiyle şiddetli bir azap görüyorlar.” buyurdu.

 

--- “Niçin azap görüyorlar?” dedik.

 

--- “Birisi idrardan sakınmazdı, diğeri de dili ile insanlara eza verir ve koğuculuk (laf taşıyıcılık) ederdi.” buyurdu.

 

Sonra Rasûlüllâh (s.a.v.) iki taze hurma dalı istedi. Her birinin kabri üzerine birer parça dikti.

 

--- “Bunun onlara faydası olur mu?” dedik.

 

--- “Evet, bunlar yaş olarak kaldıkça azapları hafifler.” buyurdular.

 

ÇÖMELEREK İDRAR YAPMANIN TIBBİ YÖNÜ:

 

Çömelince karın kasları kasılır, dizler karına tazyik yaparlar; dolayısıyla mesane baskı altında kalır. Bevl etme sonucunda mesane tam boşaldığından mesanede artık idrar kalmaz. Bu ise idrar yolları mesane taşlarının oluşmasını önlediği gibi, prostat hastalığı olanlarda şikâyetlerin azalmasında etkili olur. Çömelerek idrar yaparken hafif sol tarafa meyil edilmelidir. İdrar yollarının anatomisine (yapısına) en uygun olan budur.

 

İSTİNCÂ, İSTİBRÂ VE İSTİNKÂ NEDİR?

İSTİNCÂ NEDİR?

 

Önden ve arkadan necaset çıkınca, bu yerleri temizlemeye İstincâ denir. İstincâ, sünnet-i müekkededir. Gaz, taş çıkınca temizlemek, yani taharetlenmek gerekmez.

 

İSTİBRÂ NEDİR?

 

İstibrâ, idrar yolunu idrardan temizlemek demektir. Erkeklerin yürüyerek, öksürerek veya sol tarafa yatarak İstibrâ etmesi, yani idrar yolunda damlalar bırakmaması vaciptir. İdrar damlası kalmadığına kanaat gelmeden abdest almamalıdır. Bir damla sızarsa, hem abdest bozulur, hem de çamaşır kirlenir. Çamaşıra avuç içinden az sızarsa, abdest alıp kıldığı namaz mekruh olur. Daha çok sızarsa, namaz sahih olmaz.

 

İSTİNKÂ NEDİR?

 

İstinkâ, idrar yolunda idrar kalmadığına veya vücutta necaset kalmadığına kalbinin mutma’ın olması demektir.

 

İSTİBRÂ: İdrar yolunda idrarın kalmaması ve tamamen temizlenmesi için bir miktar beklemek gerekir. Buna “İstibrâ” adı verilir. Hattâ sağa sola hareket ederek, öksürerek mesânede sidik kalmamasını sağlamak lâzımdır…

 



[1] Buhârî, Vüdû', 9, De’avât, 14; Müslim, Hayz, 122, 123.

[2] Buhârî, Abdest, 142; Müslim, Hayız, 375; Ebû Dâvüd, Tahâret, 4,5.

[3] ١٢٢- (٣٧٥)--- وَحَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، وَزُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ، قَالَا: حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ وَهُوَ ابْنُ عُلَيَّةَ، عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ بِهَذَا الْإِسْنَادِ وَقَالَ: "أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الْخُبْثِ وَالْخَبَائِثِ."؛ الكتاب: المسند الصحيح المختصر بنقل العدل عن العدل إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم، المؤلف: مسلم بن الحجاج أبو الحسن القشيري النيسابوري (المتوفى: ٢٦١ هـ)، المحقق: محمد فؤاد عبد الباقي، الناشر: دار إحياء التراث العربي – بيروت، عدد الأجزاء: ٥، رقم الديث:٣٧٥؛  كتاب الحيض (٣)، باب ما يقول إذا أراد دخول الخلاء (٣٢)، رقم الديث:١٢٢- ٣٧٥. (Sahîh- Müslim, Kitâbü’l-Hayz (3), Helâya Girmek İsteyenin Ne Okuyacağı Bâbı (32), Hadîs no:122- (375).

[4] Tirmizi, Cum’â, 606; İbn-i Mâce, Taharet, 297.

[5] Buhârî, Gusül, 1.

[6] es-Serahsî, el-Mebsût, c.1, s.45.

[7] Kütüb-i Sitte, 6/388, 14/439. (Buhârî, Bed’ül-Halk 10; Müslim, Mesâcid 185, (617); Tirmizî, Sıfat-ü Cehennem 9, (2595); İbn-i Mâce, Zühd 38, (4319); Muvattâ, Vükûtü’s-Salât 27, (1, 15).

[8] الكتب: المقاصد الحسنة فيما اشتهرعلى الألسنة

[9] Nisâ Sûresi: 4/29.

[10] Ebu Davud; hadis no: 334. Elbânî; "Sahih-i Ebî Davud"da "Hadis, sahihtir", demiştir. Buhârî de ta'lik olarak rivâyet etmiştir.

[11] Tirmizî, Tahâret 17; Nesâî, Tahâret 6.

[12] Peygâmberlerin rüyâları sadıktır…

[13] Buhârî, Teheccüd 17; Müslim Fezâilü’s-Sahâbe 108, (2458).

[14] Tirmizî, Menâkıb, (3690).

[15] في الزوائد: إسناده ضعيف. بقية مدلّس.

[16] Kütüb-i Sitte 16/585.

[17] Kütüb-i Sitte, 16/585-586.

[18] أخرجه الترمذي.

[19] Tirmizî, Tahâret 43, (57);  (Kütüb-i Sitte, 10/438-439.)

N Bu Hadîs-i Şerîf’de Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm), Abdest sırasında birçok kimsede görülen bir vesvese hâline dikkat çekmektedir. Nitekim bâzı insanlar abdeste başlar fakat bitiremez, uzuvları yeterince yıkamadığı, hatta yıkamaktan unuttuğu, bâzı yerleri kuru bıraktığı, üç kere değil de iki veya bir kere yıkadığı vehimlerine düşer. Ezanla abdest almaya başladığı halde farzın son rek’atine yetişir veya hiç cemaate yetişemez. Şu halde Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm), bu beşerî zaâfa, su şeytanı el-Velehân’ın vesvesesi ismini vererek dikkat çekmektedir. Velehân: ‘Aklın gitmesi, duyulan vecd sebebiyle mütehayyir ve şaşkın kalmak’ ma’nâsına gelen bir masdardır. Ancak, Arapçada masdar isim olarak kullanılabilir. Masdardan yapılan isim mübâlağa ifâde eder. Bu durumda Velehân çokça vesvese veren’, ‘aklı çelen’, ‘şaşkınlaştıran’ ma’nâsına gelir. (Kütüb-i Sitte 10/438-439)

[20] Hadîd Sûresi, 57/1.

[21] İsrâ Sûresi, 17/44.

[22] اسم الكتاب: سنن الدارقطني. (ط. المعرفة) المؤلف: الإمام الحافظ علي بن عمر الدارقطني أبو الحسن. (المتوفى: ٣٨٥ ه)  تحقيق: عادل أحمد عبد الموجود - علي محمد معوض. الناشر: دار المعرفة – بيروت/لبنان. الطبعة: الطبعة الاولى، ١٤٢٢ هـ-٢٠٠١ م، كتاب الطهارة (١)، رقم الحديث:٤٥٧-٤٥٨/٧-٨، ص:١/١٤.

DÂRAKUTNÎ, İmâm Hâfız 'Ali B. 'Ömer Ebü’l-Hasen, (h. 385), Sünenü’d-Dârakutnî, thk., ‘Âdil Ahmed ‘Abdü’l-Mevcûd, ‘Ali Muhammed Mü’avviz, Dâru’l-Ma’rife, Berût/Lübnân, 1422/2001, Kitâbü’t-Tahâre (1), Hadîs no: 457-458/7-8, c.1 (s.314).

[23] Buhârî, Abdest, 142; Müslim, Hayız, 375; Ebû Dâvud, Tahâret, 4,5.

[24] Tirmizi, Cum’a, 606; İbni Mâce, Tahâret, 297.

[25] İbn-i Mâce, Tahâret, 300.

[26]  Buhari, Müslim, Tahâret, Nesâî.

[27] Kütüb-i Sitte, İ. Canan, 15/305-306; Buhârî, Vudû 55, 56, Cenâiz 82, 89, Edeb 46, 49; Müslim, Taharet 111, (292); Tirmizî, Taharet 53, (70); Ebu Davud, Taharet 11, (20, 21); Nesâî, Taharet 27, (1, 28-30).