18 Temmuz 2013 Perşembe

SU KASÎDESİ....KASÎDE DER (NA’T-I) MEDH-I HAZRET-İ (NEBEVÎ) FAHR-İ KÂİNÂT (KASÎDETÜ’S-SÛ=SU KASÎDESİ)...MEHMED B. SÜLEYMAN =FUZÛLİ’NİN..قصيده در (نعت) مدح حضرة (نبوي) فخر كآئنات -قصيدة الصُو- لمحمد بن سليمان (فضولي ).


 

 
 
SU KASÎDESİ
..
 

KASÎDE DER (NA’T-I) MEDH-I HAZRET-İ (NEBEVÎ) FAHR-İ KÂİNÂT (KASÎDETÜ’S-SÛ=SU KASÎDESİ)

 

MEHMED B. SÜLEYMAN =FUZÛLİ’NİN

Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh-ü Teâlâ’nın adıyla.)

 

“SU KASÎDESİ”[1] TERCÜMESİ

 

(KERBELÂ 1480-90 ?---KERBELÂ-BAĞDAT?1556)

 

1-         Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su,

Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su.

·      Ey göz! Gönlümdeki içimdeki ateşlere göz yaşımdan su saçma ki, bu kadar çok tutuşan ateşlere su fayda vermez.

2-         Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem,

Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su.

·      Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök kubbeyi kaplamıştır, bilemem..

3-         Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk,

Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su.

·      Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim akarsu da zamânla duvarda, yarlarda yarıklar meydâna getirir.

بسم الله الرحمن الرحيم
قصيده در  (نعت) مدح حضرة (نبوي) فخر كآئنات -قصيدة الصُو-  لمحمد بن سليمان (فضولي )
صَاچْمَه أَىْ كُوزْ أَشْكْدَنْ كُوكْلُمْدَه كِه أُودْ لَارَه صُو،
ك۪يمْ بُو دَكْلُو طُوتُوشَانْ اُودْلَارَه قِلْمَزْ چَارَه صُو،
- 1       
ساچمه اى گوز اشکدن کوكلمده ‏کى اودلاره صُو،
کيم بو دكلو دوتشان اودلاره، قيلمز چاره صو.
 
آبْكُونْ دُرْ كُنْبَدِ دَوَّارْ رَنْكِى بِيلْمَزَمْ
يَآ مُح۪يطْ اُولْمُشْ كُوزُومْ دَنْ، كُنْبَدِ دَوَّارَه صُو،  
- 2       
آبگون در گنبد دوّار رنگى بيلمزم،
يا محيط اولمش گوزوم دن، گنبد دواره صو؟
 
زَوْقِ ت۪يغُكْدَنْ عَجَبْ يُوخْ اُولْسَه كُوكْلُمْ چَاكْ-چَاكْ،
كِيمْ مُرُورْ اِيلَنْ بِرَاغُورْ-بِرَاقُورْ- رَخْنَه‏ لَرْ د۪يوَارَه صُو.
- 3       
ذوق تيغكدن عجب يوخ اولسا کوكلم چاک چاک،
کيم مرور ايلن براقور رخنه‏لر ديواره صو.
 

 

4-         Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin,

İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su.

·      Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.

5-         Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün,

Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su.

·      Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.

6-         Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna,

Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su.

·      Hattâtın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi, gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki tüylere benzetemez.

7-         Ârızun yâdıyla hem-nâk olsa müjgânum n’ola,

Zâyi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su.

·      Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zîrâ gül elde etmek dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.

 

وَهْمْ ا۪يلَنْ سُويْلَرْ دِلِ مَجْرُوحْ پَـيْكَآنُكْ سُوزِنْ،
اِحْتِيَآتْ ا۪يلَنْ -ا۪يلَه- ا۪چَرْ هَرْ كِمْدَه اُولْسَه يَارَه صُو،
- 4       
وهم ايلن سويلر دل مجروح پيکانك سوزن،
احتياط ايله ايچر هر کيمده اولسا ياره صو.
 
صُويَه و۪يرْسُونْ بَاغْبَانْ كُلْزَارِى، زَحْمَتْ-زَخْمَتْ- چَكْمَسُونْ،
بِرْ كُلْ آ
چِيلْمَزْ يُوزُنْ-يُزُكْ- تَكْ، و۪يرْسَه م۪يكْ-ب۪يكْ- كُلْزَارَه صُو.
- 5       
صُويه ويرسون باغبان گلزارى، زحمت چکمسون،
بر گل آچيلمز يوزن تک، ويرسه بيك گلزاره صو.
 
اُوخْشَدَه بِيلْمَزْ غُبَارِينِى مُحَرِّرْ خَطُّكَه،
خَامَه تَكْ بَاخْمَخْدَنْ اِ
ينْسَه كُوزْلَرِينَه قَارَه صُو.
- 6       
اوخشده بيلمز غبارينى محرّر خطّكه،
خامه تک باخمخدن ا
ينسه گوزلرينه قاره صو.
 
عَارِضُكْ يَأٰدِيْلَه نَمْنَاكْ اُولْسَه مُژْكَانُمْ، نُولَه؟
ضَايِعْ اُولْمَزْ كُولْ تَمَنَّآسِيْلَه وِ
يرْمَكْ خَارَه صُو.
- 7       
عارضك يأٰدِيله نمناک اولسه مژگانم، نوله؟
ضايع اولمز گول تمنّاسيله و
يرمک خاره صو.
 

 

 

8-         Gam güni itme dil-i bîmârdan tîğun diriğ,

Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su.

·      Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme; zîrâ karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.

9-         İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it,

Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su.

·      Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır, söndür. Susuzum bu defâ da benim için su ara.

10-   Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi,

Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su.

·      Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum, sofular da kevser istiyorlar.

11-   Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr,

Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su.

·      Su, her zamân senin Cennet misâli mahallenin bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.

 

غَمْ كُونِى ا۪يتْمَه دِلِ ب۪يمَارْدَنْ ت۪يغُكْ دِرِيغْ،
خَيْرْدُرْ وِيرْمَكْ قارَانْلُقْ-قَارَكُو- ك۪
يجَه‏ دَه ب۪يمَآرَه صُو.
- 8       
غم گونى ايتمه دل بيماردن تيغك دريغ،
خيردر ويرمک قارانلق گ
يجه‏ده بيماره صو.
 
اِيسْتَه پَـيْكَاانِكْ كُوكُلْ، هَجْرِنْدَه شَوْقُمْ سَاكِنْ اِيتْ،
صُوسُوزَمْ، بِرْ كَزْ بُو صَحْرَا دَه
مَنِمْچُونْ آرَه صُو.
- 9       
ايسته پيکانك کوكل، هجرنده شوقم ساکن ايت،
صُوسوزم، بر کز بو صحرأٰدِه منمچون آره صو.
 
مَنْ لَبُكْ مُشْتَاقِيَمْ، زُهَّأٰدِ كَوْثَرْ طَالِـبِى،
نِتَه ك۪يمْ مَسْتَه مَىْ ‏
اِيچْمَكْ خُوشْ كَلُورْ، هُشْيَارَه صُو.
- 10                 
من لبك مشتاقيم، زهّأٰدِ کوثر طالبـى،
نته‏کيم مسته مى ‏ايچمک خوش گلور، هشياره صو.
 
رَوْضَه‏ ىِ كُويُنَه هَرْ دَمْ دُورْمَيُوبْ أَيْلَرْ كُذَارْ،
عَاشِقْ اُولْمِشْ غَالِبَآ اُولْ سَرْوِ خُوشْ رَفْتَارَه صُو.
- 11                 
روضه‏ ى کوينه هر دم دورميوب ايلر گذار،
عاشق اولمش غالبا اول سرو خوش رفتاره صو.
 

 

 

12-   Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek,

Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su.

·      Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere bırakamam.

13-   Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar,

Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su.

·      Dostlarım! şâyet onun elini öpme arzusuyla ölürsem, öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su sunun.

14-   Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meğer,

Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su.

·      Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi (yalvarıp aracı olması bu dikbaşlılığından) kurtarabilir.

15-   İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile,

Gül budağınun mizâcına gire kurtara su.

·      Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını değiştirmesi gerekir.

صُو يُولِنْ اُولْ كُويْدَنْ طُپْرَاقْ-طُپْرَاغْ- اُولُوبْ دُوتْسَمْ كَرَكْ،
چُونْ رَق۪يبُمْ ‏ُدُرْ دَخ۪ى اُولْ كُويَه قُويْمَكْ- قُويْمَنْ- وَارَه صُو.
- 12                 
صو يولن اول کويدن طپراق اولوب دوتسم گرک،
چون رقيبم‏در دخى اول کويه قويمن واره صو.
 
دَسْتْ بُوس۪ى آرْزُوسِىيْلَه- آرْضُوسِىيْلَه- كَرْ اُولُورْسَمْ-اُولْسَمْ- دُوسْتْلَرْ،
كُوزَه أَيْلَكْ
طُپْرَاغُمْ، صُونُكْ آنُكْلَه يَارَه صُو.
- 13                 
دست بوسى آرزوسيله گراولورسم دوستلر،
کوزه ايلك طپراغم، صُونك آنكله ياره صو.
 
سَرْوْ سَرْكَشْلُكْ قِيلُورْ قُمْر۪ى نِيَازِنْدَنْ، مَكَرْ،
دَآمَنِنْ دُوتَه أَيَاغِينَه دُوشَه، يَالْوَارَه صُو.
- 14                 
سرو سرکشلک قيلور قُمرى نيازندن، مگر
دامنن دوته اياغينه دوشه، يالواره صو.
 
اِيچْمَكْ اِيسْتَرْ بُلْبُلُكْ قَانِنْ مَكَرْ بِرْ رَنْكْ اِيلَه،
كُلْ بُودَاغِينُكْ مِزَاجِينَه كِيرَه قُورْتَارَه‏ صُو.
- 15                 
ايچمک ايستر بلبلك قانن مگر بر رنگ ايله،
گل بوداغينك مزاجينه گيره قورتاره‏ صو.
 

 

 

16-   Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme,

İktidâ kılmış tarîk-i ahmed-i muhtâr’a su.

·      Su Hz. Muhammed’in (s.a.v.) yoluna uymuş (ve bu hâli ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça göstermiştir.

17-   Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ,

Kim sepüpdür mu’cizâtı âteş-i eşrâra su.

·      İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz. Muhammed’in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir.

18-   Kılmağ içün tâze gül-zâr-ı nübüvvet revnakın,

Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su.

·      Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su meydâna çıkarmıştır.

19-   Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim,

Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffâra su.

·      Hz. Peygamberimiz’in mûcizeleri dünyada uçsuz bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o mucizelerden), ateşe tapan kâfirlerin binlerce mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.

 

 

طِينَتِ پَاكِينِى رُوشَنْ قِلْمِشْ أَهْلِ عَالَمَه،
إِقْتِدَا قِلْمِشْ طَر۪يقِ أَحْمَدِ مُخْتَارَه صُو.
- 16                 
طينت پاکينى روشن قلمش اهل عالمه،
إقتدا قلمش طريق احمد مختاره صو.
 
سَيِّدِ نَوْعِ بَشَرْ، دَرْيَاىِ دُرِّ اِصْطِفَآ،
كِيمْ
سَپُوپْدُرْ مُعْجِزَاتِى آتَشِ أَشْرَارَه صُو.
- 17                 
سيد نوع بشر، درياى دُرّ اصطفا،
کيم سپوپدر معجزاتى آتش أشراره صو.
 
قِلْمَغِيچُونْ تَازَه كُلْزَارِ نُـبُـوَّتْ رَوْنَقِنْ،
مُعْجِزِنْدَنْ أَيْلَمِشْ اِظْهَارْ سَنْكِ خَارَه صُو.
- 18                 
قلمغيچون تازه گلزار نبوّت رونقن،
معجزندن ايلمش اظهار سنگ خاره صو.
 
مُعْجِزِى بِرْ بَحْرِ ب۪ى‏پَايَانْ إِيمِشْ عَالَمْدَه كِيمْ،
يَتْمِشْ آن
ْدَنْ مِيكْ مِيكْ آتَشْخَانَه‏ىِ كُفَّارَه صُو.
- 19                 
مُعجزى بر بحر بى‏پايان إيمش عالمده کيم،
يتمش آندن
بيك بيك آتشخانه‏ى کفاره صو.
 

 

 

20-   Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ,

Barmağından virdügin şiddet güni ensâr’a su.

·      Mihnet günü Ensâr’a parmağından su verdiğini (bir mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.

21-   Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât,

Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su.

·      Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-ı hayât olur. Aksine düşmanı da su içse (o su, düşmanına) elbette yılan zehrine döner.

22-   Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz,

El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su.

·      Abdest (almak) için el uzâtıp gül (gibi olan) yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.

23-   Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdir muttasıl,

Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su.

·      Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.

 

 

 

حَيْرَتْ اِيلَنْ بَرْمَغِنْ دِيشْلَرْ كِيمْ اِيتْسَه اِسْتِمَاعْ،
بَرْمَغِنْدَنْ وِيرْدُكِىنْ شِدَّتْ كُونِى أَنْصَارَه صُو.
- 20                 
حيرت ايلن برمغن ديشلر کيم ايتسه استماع،
برمغندن ويردگن شدت گونى أنصاره صو.
 
دُوسْتِى كَرْ زَهْرِ مَارْ اِيچْسَه اُولُورْ آبِ حَيَاتْ،
خَصْمِى صُو اِ
يچْسَه دُونَرْ أَلْبَتَّه زَهْرِ مَارَه صُو.
- 21                 
دوستى گر زهر مار ايچسه اولور آب حيات،
خصمى صو ايچسه دونر ألبته زهرِ ماره صو.
 
أَيْلَمِشْ هَرْ قَطْرَه ‏دَنْ مِيكْ بَحْرِ رَحْمَتْ مَوْجْ خ۪يزْ،
أَلْ صُونُوبْ اُورْغَجْ وُضُوعْ اِ
يچُونْ كُلِ رُخْسَآرَه صُو.
- 22                 
أيلمش هر قطره‏دن ميك بحر رحمت موج خيز،
ال صُونوب اورغج وضوع ايچون گل رخساره صو.
 
خَاکِپَايِنَه يَتَمْ دِيرْ عُمْرْلَرْدُرْ مُتَّصِلْ،
بَاشِنِى طَاشْدَنْ طَاشَه اُورُوبْ كَزَرْ آوَارَه صُو.
- 23                 
خاکپاينه يتم دير عُمرلردر متصل،
باشنى طاشدن طاشه اوروب گزر آواره صو.
 

 

 

24-   Zerre zerre hâk-i dar-gâhına ister sala nûr,

Dönmez ol der-gâhdan ger olsa pâre pâre su.

·      Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler hâlinde ışık salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da olsa o eşikten dönmez.

25-   Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ

Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su

·      Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek için nasıl su içerlerse, günâhkârlar da senin na’tının zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine) derman bilirler.

26-   Yâ habîba’llâh yâ hayre’l-beşer müştâkunam

Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su

·      Ey Allâh’ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.

27-   Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i mi’râc’da

Şeb-nem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su

·      Sen o kerâmet denizisin ki mi’râc gecesinde feyzinin çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.

 

 

ذَرَّه ذَرَّه خَاكِ دَرْكَاهِينَه اِسْتَرْ صَالَه- سَالَه- نُورْ،
دُون
ْمَزْ اُولْ دَرْكَاهْدَنْ كَرْ اُولْسَه پَارَه پَارَه صُو.
- 24                 
ذره ذره خاک درگاهينه استر ساله نور،
دونمز اول درگاهدن گر اولسه پاره پاره صو.
 
ذِكْرِ نَعْتُنْ وِرْدِنِى دَرْمَانْ بِيلُورْ أَهْلِ خَطَـآ،
أَيْلَه‏ كِيمْ دَفْعِ خُمَارْ اِ
يچُونْ إِيچَرْ مَيْخَوَارَه- مَيْخَآرَه- صُو.
- 25                 
ذ کر نعتن وردنى درمان بيلور اهل خطا،
ايله‏ کيم دفع خمار ايچون إيچر ميخواره صو.
 
يَاحَب۪يبَ اللّٰهْ ! يَاخَيْرَ الْبَشَرْ ! مُشْتَاقُكَمْ،
أَيْلَه كِيمْ لَبْ ‌تَشْنَه‏لَرْ يَانُوبْ دِيلَرْ هَمْوَارَه صُو.
- 26                 
يا حبيب أَللّٰهْ ! يا خير البشر! مشتاقكم،
ايله ‏کيم لب‌تشنه‏لر يانوب ديلر همواره صو.
 
سَنْسَكْ اُولْ بَحْرِ كَرَامَتْ كِيمْ شَبِ مِعْرَاجْدَه،
شَبْنَمِ فَيْضُكْ يَتُورْمِشْ ثَابِتُ سَيَّارَه صُو.
- 27                 
سنسك اول بحر کرامت کيم شب معراجده،
شبنم فيضك يتورمش ثابت و سيّاره صو.
 

 

 

28-   Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner

Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mi’mâra su

·      Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa, güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel su iner.

29-   Bîm-i dûzah nâr-ı ğâm salmış dil-i sûzânuma,

Var ümîdim ebr-i ihsânun sepe ol nâra su.

·      Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış, (ama) o ateşe, senin ihsân bulutunun su serpeceğinden ümitliyim.

30-   Yümn-i na’tünden güher olmış fuzûlî sözleri,

Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü-i şeh-vâra su.

·      Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî’nin (alelâde) sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su (damlası) gibi birer inci olmuştur.

31-   Hâb-ı ğafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr,

Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su.

·      Kıyâmet günü olduğu zamân, gaflet uykusundan uyanan düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su (gözyaşı) döktüğü zamân,

 

 

چَشْمَه‏ ىِ خُورْشِيدْدَنْ هَرْدَمْ زُلَالِ فَيْضْ اِينَرْ،
حَاجَتْ اُولْسَه مَرْقَدِكْ تَجْدِيدْ اِيدَنْ مِعْمَارَه صُو.
- 28                 
چشمه‏ى خورشيددن هر دم زُلالِ فيض اينر،
حاجت اولسه مرقدك تجديد ايدن معماره صو.
 
بِيمِ دُوزَخْ نَارِ غَمْ صَالْمِشْ دِلِ سُوزَانُمَه،
وَارْ اًمِيدُمْ أَبْرِ اِحْسَانُكْ
سَپَه اُولْ نَارَه صُو.
- 29                 
بيم دوزخ نار غم صالمش دل سوزانمه،
وار اميدم ابر احسانك سَپه اول ناره صو.
 
يُمْنِ نَعتُكْدَنْ كُهَرْ اُولْمِشْ فَضُول۪ى سُوزْلَرِى،
أَبْرِ نِيسَآنْدَنْ دُونَنْ تَكْ لُؤْلُؤِى شَهْوَارَه صُو.
- 30                 
يمن نعتكدن گُهر اولمش فضولى سوزلرى،
ابر نيساندن دونن تک لؤلؤى شهواره صو.
 
خَوَابِ- خَآبِ- غَفْلَتْدَنْ اُولَانْ بِيدَارْ اُولَانْدَه رُوزِ حَشْرْ،
أَشْكِ حَسْرَتْدَنْ تُ
وكَنْدَه دِيدَه‏ ىِ بِيدَارَه صُو.
- 31                 
خواب غفلتدن اولان بيدار اولانده روز حشر،
اشک حسرتدن ت
وکنده ديده‏ى بيداره صو.
 

32-   Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam,

Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su.[2]

·      O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrûm bırakmayacağını ummaktayım.


اُومْدُغُمْ اُولْدُرْكِه رُوزِ حَشْرْ مَحْرُومْ اُولْمَيَمْ،
چَشْمِه‏ ى وُصْلُكْ وِيرَه مَنْ- بَنْ- تَشْنَه ‏ِىِ دِيدَارَه صُو.
- 32       
اومدغم اولدر که روز حشر محروم اولميم،
چشمه‏ى وصلك ويره بن تشنه‏ى ديداره صو.
 

 
 

 

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı TÜRKİYE EL YAZMALARI
Türkiye diyanet vakfı yayınları, ankara/2000,
Arşiv Numarası

6 Mil Yz A 4270/4
Eser Adı
Şu Kaşîde
Yazar Adı
Fuzûlî Mehmed b. Süleymân Bağdâdî
Müstensih
Konu
Dili
Türkçe
Telif Tarihi Hicri  ( Miladi )
0 (0)
İstinsah Tarihi Hicri  ( Miladi )
0 (0)
İstinsah Yeri
Bulunduğu Yer
Milli Kütüphane-Ankara
Kolek
iyon
Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu
Dvd Numarası
233
Sahife
42
 

 
 

 

MEHMED B. SÜLEYMAN =FUZÛLİ’NİN KISACA HAYÂTI

(ö. 963/1556) Klasik Türk edebiyatının en büyük şâirlerinden.
 
Hayâtıyla ilgili bilgiler çok azdır. Asıl adının Mehmed, babasının adının Süleyman olduğu bilinmekle berâber hangi tarihte ve nerede doğduğu hakkında kesin bilgi yoktur. Genellikle Fuzûlî-i Bağdâdî diye anılmasından hareketle onun Bağdat’ta doğduğunu söylerler. Kerbelâ’da doğmuş olacağının gerçeğe daha yakın bulunduğu söylenebîlir.
 
Fuzûlî menşe îtibâriyle, Akkoyunlu Türkmenleri’nin Bayat boyundandır.
 
Şâirin mahla­sı olan Fuzûlî kelimesi, hem “kendini ilgi­lendirmeyen işlere karışıp lüzumsuz söz­ler söyleyen kimse”, hem de “yûce, üstün, erdemli” anlamına gelmektedir. Şâir bu mahlası niçin seçtiğini Farsça divanının önsözünde şu şekilde açıklamaktadır:
 
--- “Şiire başlarken günlerce bir mahlas almak yolunda düşündüm. Seçtiğim mahlasa bir müddet sonra bir ortak çıktığı için bir başka mahlas alıyordum. Nihâyet benden önce gelen şâirlerin ibâreleri değil mahlasları kapıştıklarını anladım. Karışıklığı ortadan kaldırmak üzere Fuzûlî mahlasını seçtim. Bu adı kimsenin sevmeyeceğini ve bu sebeble almayacağını tahmin ettiğim için adaşlık endişesinden kurtuldum. Ayrıca ben, Allâh’ın inâyetiyle bütün ilim ve fenleri nefsinde toplamış bir insan olarak geçiniyordum. Mahlasım bu amacı da içine alır.”
 
Fuzûlî tahsil hayâtı sırasında, muhitin de uygun oluşu sâyesinde Arapça ve Farsça’yı bu dillerde kusursuz eser yazâbilecek ve şiir söyleyebilecek derecede öğrenmiştir.
 
Fuzûlî’nin 1527 yılından başlayarak Kânûnî Sultân Süleyman’ın 1534’te Bağdat’ı fethine kadar geçen sürede nasıl yaşadığı bilinmemektedir. Kânûnî Bağdat’ı fethedince, padişaha beş kaside takdim etmiş, Sadrazam, Kazasker, Nişancı gibi şahsiyetlere de kasîdeler sunarak Osmanlı devlet adamlarının himâyesine girmeye çalışmıştır.
 
Bilindiği kadarıyla onun hayâtı Kerbelâ, Hille, Necef ve Bağdat’ta geçmiştir.
 
Fuzûlî 963’te (1556) Bağdat ve çevresini kasıp kavuran büyük vebâ salgını sırasında vefât etmiştir. “Geçti Fuzûlî” sözü de bu târihi vermektedir. En sağlam rivâyetlere göre ölüm yeri Kerbelâ’dır.
 
Fuzûlî’nin hangi i’tikâdî ekolü benimsediği sorusuna, farklı cevabların verildiği görülmektedir. Onun Sünnîliğini hararetle savunanlar bulunduğu gibi Şiî olduğunu söyleyenler de vardır. Ancak meseleye herkes tarafından kabûl edilebilir bir çözüm getirilmesi mümkün olmamıştır.[1]
 
Matla’u’1-i’tikâd’ın neşrinden sonra şâirin bu eserde yer verdiği bütün akâid konularını Ehl-i sünnet’in umûmî ölçüleri çerçevesinde işlediği görülmüştür. Hattâ Şiî akîdesini belirgin bir şekilde yansıtabileceği imâmet bahsinde bile Şîa’nın görüşlerine temas etmemesi dikkat çekicidir.
 
Muhammed Tancî, Şiîliğiyle tanınan Fuzûlî’nin kendi inancına bir kelime ile bile olsa işâret etmemesinin Şîa’nın takıyye ilkesiyle açıklanâbîleceğini ifâde etmektedir. Köprülü’nün, Külliyyât-ı Dîvân-ı Fuzûlî için yazdığı mukaddimeden sonra günümüze kadar tartışılan Fuzûlî’nin Şiîliği meselesi, onun mu’tedil bir Şîa-i İmâmiyye mensûbu olduğu noktasında yoğunlaşmaktadır.
 
Fuzûlî aşkı, ıstırâbı, dünyevî zevk ve zenginliklerin boşluğunu ve hiç kimsenin pençesinden kurtulamayacağı ölüm düşüncesini olağanüstü bir lirizm ve sanat gücüyle ifâde etmiştir.
 
Tanınmış Türk asıllı İran şâiri Sâib-i Tebrîzî’nin baş ucu kitablarından birini Fuzûlî divânının oluşturması da onun İran’daki şöhret ve nüfûzu husûsunda bir fikir vermektedir.
 
Köprülü, Fuzûlî’yi Osmanlı ve Azerî edebiyatlarının müşterek bir şahsiyeti kabûl etmenin edebiyat tarihi bakımından zaruri olduğunu söyler. Diğer taraftan Şiîliğinde aşırılıktan uzak kalması Sünnî çevrelerce, bâzı şiirlerinde -çâr yâr’dan ve imâm-ı A’zam (rh.a.)’dan bahsetmiş olmasının bir takıyye olarak yorumlanması Şiî çevrelerce benimsenip sevilmesinde âmil olmuştur.
 
Güney Kafkasya, Azerbaycan, İran, Irak ve Rusya’da yaşayan Türkler’in, yabancı kültür baskılarına rağmen manevî varlıklarını koruyabilmelerinin âmillerinden biri de Fuzûlî’nin her asırda sürekli okunâbîlmesi tâlihine sâhib oluşudur.
 
ESERLERİ
 
Türkçe Eserleri.
1-      Divan. Mensur bir mukaddimeden sonra iki tevhîd, dokuz na’t, yirmi yedi kaside, 302 gazel ile mûsâmmatlar, kıta ve rubâîlerden oluşan divanın Türkiye ve dünya kütüphaneleriyle özel ellerde yüzlerce nüshası mevcuttur.
2-      Leylâ vü Mecnûn. Türk, İran ve Arap edebiyatlarında Fuzülî’ye asıl şöhretini sağlamıştır.
3-      Beng ü Bâde. Afyonla şarabın karşılaştırılarak şarabın üstün tutulduğu 440 beyitlik bu eser, Şah İsmail’e ithaf edilmiştir.
4-      Hadîs-i Erbain Tercümesi. Molla Câmî’nin Hadîs-i Erba’în adlı eserinin, Âl-i Şîr Nevâî’nin aynı eserin tercümesi olan Çifti Hadîsinden de faydalanılarak yapılmış çevirisidir.
5-      Hadîkatü’s-Süadâ. Arada bâzı manzûm parçaların da yer aldığı mensur bir eserdir.
6-      Mektuplar. Fuzûlî’nin bugün elde bulunup yayımlanan mektuplarının sayısı beştir.
Farsça Eserleri. 
1-      Dîvân. Hâfız-ı Şîrâzî ile Molla Câmî’nin etkisinde kaldığı hissedilmektedir. Üç münâcaât, bir na’t kırk attı kaside, 410 gazelle bir terkibibend. İki mûsâmmat kırk altı kıta ve 106 rubâî ihtiva eder.
2-      Heft-câm=Sâkinâme. Tasavvufî mahiyetteki eserde şâir ney, def, çeng, ud, tanbur, kanun ve mutrip gibi yedi farklı mûsiki aletiyle münazaraya girişmektedir.
3-      Enîsü’1-kalb. 134 beyitlik Farsça bir kasidedir.
4-      Risâle-i Mu’ammeyât. Fuzûlî’nin çoğu Farsça, bir kısmı da Türkçe hayli muamması vardır.
5-      Rind ü Zöhid. Zâhid bir baba ile rind oğlu arasındaki tartışmaları ihtiva eden bu mensur eserde rind şâirin gönlünü, zâhid de düşüncesini temsil etmektedir.
6-      Hüsn ü Aşk=Rûhnâme. Tasavvufî mahiyetteki eserde ruh ve beden ilişkisi sembolik olarak ele alınmaktadır.
Arapça Eserleri,
1-      Dîvân. Sâdece Hz. Muhammed ve Hz. Âl-i vasıflarında söylenmiş on bir kasîde ile bir hatimeden meydâna gelen 470 beyitlik küçük bir eserdir.
2-      Matla’u’î’ i’tikâd’ lî ma’rifeti’l-mebde ve’l-me’âd. İnsanın ancak bilgi edinmek sûretiyle kâinatın sırlarını, başlangıç ve sonunu öğrenerek Allâh’a ulaşabileceğini anlatan mensur bir eserdir.[2]

BABAM

 
 




[1] Geniş bilgi için bk. Karahan, Fuzûlî: Muhiti, Hayatı ve Şahsiyeti, s. 126-144.


[2] TDV İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, 13/240-246. (FUZÛLİ Maddesi’nden kısaltılarak alınmıştır.)
 

 




[1] SU KASİDESİ: Nazım Şekli: Kaside. Vezni:Aruz. Nazım Türü: Naat.. Kalıbı: Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün. Kafiyesi: “-are”: Zengin kafiye. Redifi: “ su” isimlendirme redife göre) Kafiye Düzeni: Gazel tipi kafiye. Kafiye şeması: aa ba ca da ea fa .... Nazım Birimi: Beyit
[2] SU KASİDESİ ŞERHİ, Prof. Dr. Metin AKAR,