22 Nisan 2012 Pazar

İBÂDETTE İHLÂS-IN ÖNEMİ

İBÂDETTE İHLÂS-IN ÖNEMİ


﴿ اَفَلَا يَنْظُرُونَ اِلَى الْاِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ۠ ﴿١٧﴾ وَاِلَى السَّمَآءِ كَيْفَ رُفِعَتْ۠ ﴿١٨﴾ وَاِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ۠ ﴿١٩﴾ وَاِلَى الْاَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ۠ ﴿٢٠﴾ فَذَكِّرْ اِنَّمَآ اَنْتَ مُذَكِّرٌۜ ﴿٢١﴾ لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُصَيْطِرٍۙ [سورة الغاشية:۸۸/۱۷ـــ۲۲]
17-    “Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!

18-    Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir!

19-    Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir!

20-    Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır!

21-    Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin.

22-    Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.”[1]

﴿ وَاللّٰهُ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَآءِ مَآءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ى ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ۟ ﴿٦٥﴾ وَاِنَّ لَكُمْ فِى الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ى بُطُونِه۪ مِنْ  بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَآئِغًا لِلشَّارِب۪ينَ ﴿٦٦﴾  وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا وَرِزْقًا حَسَنًاۜ اِنَّ ف۪ى ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٦٧﴾ وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذ۪ى مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَۙ ﴿٦٨﴾ ثُمَّ كُل۪ى مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُك۪ى سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًاۜ يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ ف۪يهِ شِفَآءٌ لِلنَّاسِۜ اِنَّ ف۪ى ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٦٩﴾ وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفّٰيكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَىْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْئًاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ قَد۪يرٌ۟ ﴿٧٠﴾ وَاللّٰهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍ فِى الرِّزْقِۚ فَمَا الَّذ۪ينَ  فُضِّلُوا بِرَآدّ۪ى رِزْقِهِمْ عَلٰى مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَهُمْ ف۪يهِ سَوَآءٌۜ اَفَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ ﴿٧١﴾ وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ بَن۪ينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ  وَبِنِعْمَتِ اللّٰهِ هُمْ يَكْفُرُونَۙ [سورة النحل:۱٦/٦٥ـــ٧٢]
65- Allâh, gökten su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz bunda dinleyecek bir toplum için bir ibret vardır.

66- Şüphesiz (sağmal) hayvanlarda da sizin için bir ibret vardır. Onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (süzülen) içenlere hâlis ve içimi kolay süt içiriyoruz.

67- Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem içki, hem de güzel bir rızık edinirsiniz. Elbette bunda aklını kullanan bir toplum için bir ibret vardır.

68- Rabbin, bal arısına şöyle ilhâm etti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin.”

69- “Sonra meyvelerin hepsinden ye de Rabbinin sana kolaylaştırdığı (yaylım) yollarına gir.” Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifâ vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir (toplum) için bir ibret vardır.

70- Allâh, sizi yarattı. Sonra sizi öldürecek. İçinizden kimileri de, bilgili olduktan sonra hiçbir şeyi bilmesin diye ömrünün en düşkün çağına ulaştırılır. Şüphesiz Allâh hakkıyla bilendir, (her şeye) hakkıyla gücü yetendir.

71- Allâh, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki rızıkta hep eşit olsunlar. Şimdi Allâh’ın ni’metini mi inkâr ediyorlar?

72- Allâh, size kendi cinsinizden eşler vâr etti. Eşlerinizden de oğullar ve torunlar verdi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı. Öyleyken onlar bâtıla inanıyorlar da Allâh’ın ni’metini inkâr mı ediyorlar?”[2]

Rûhu’l-Beyân tefsirinde bu âyetin (66. Âyet) açıklaması şu şekilde geçmektedir; Allâh (c.c.) sütü kan ile işkembe arasındaki bir yerde yarattı. Dolayısıyla işkembe organı yemi sindirdiği zaman, altı işkembe dışkısı, ortası süt, üstü ise kan olur. Süt ile bunlar arasında Allâh’ın kudretinden bir perde meydâna gelmiştir. Hiç biri bir diğerine ne renk, ne tat, nede koku itibâriyle karışmazlar. Burada bize verilen, almamız gereken mesaj şudur; “Ey benim kullarım, size posa ile kan arasından hâlis bir süt çıkardığım gibi siz de bana posa gibi olan nefis ile kan gibi olan Şeytan arasından muhlis-hâlis bir ibâdet çıkarın.”

عَنْ شُفَىٍّ الْاَصْبَح۪ى عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : أَوَّلُ مَنْ يُدْعٰى بِه۪ يَوْمَ الْقِيَامَةِ رَجُلٌ جَمَعَ الْقُرْآنَ، وَرَجُلٌ قُتِلَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ، وَرَجُلٌ كَث۪يرُ الْمَالِ. فَيَقُولُ اللّٰهُ تَعَالٰى لِلْقَارِئِ: أَلَمْ أُعَلِّمْكَ مَآ أَنْزَلْتُ عَلٰى رَسُول۪ى؟ فَيَقُولُ: بَلٰى يَا رَبِّ. قَالَ: فَمَا عَمِلْتَ ف۪يمَا عَلِمْتَ؟ فَيَقُولُ: كُنْتُ أَقُومُ بِه۪ آنَآءَ اللَّيْلِ وَأَنَاءَ النَّهَارِ. فَيَقُولُ اللّٰهُ تَعَالٰى لَهُ: كَذَبْتَ. وَتَقُولُ لَهُ الْمَلٰٓائِكَةُ: كَذَبْتَ. وَيَقُولُ لَهُ اللّٰهُ تَعَالٰى: بَلْ أَرَدْتَ أَنْ يُقَالَ فُلَانٌ قَارِئٌ، وَقَدْ ق۪يلَ ذٰلِكَ. وَيُؤْتِىَ بِصَاحِبِ الْمَالِ؟ فَيَقُولُ اللّٰهُ تَعَالٰى: أَلَمْ أُوَسِّعْ عَلَيْكَ حَتّٰى لَمْ أَدَعْكَ تَحْتَاجُ إِلٰٓى أَحَدٍ؟ فَيَقُولُ: بَلٰى يَا رَبِّ. فَيَقُولُ: فَمَاذَا عَمِلْتَ ف۪يمَا آتَيْتُكَ؟ فَيَقُولُ: كُنْتُ أَصِلُ الرَّحِمَ وَأَتَصَدَّقُ. فَيَقُولُ اللّٰهُ تَعَالٰى لَهُ: كَذَبْتَ؛ وَتَقُولُ لَهُ الْمَلٰٓائِكَةُ: كَذَبْتَ؛ وَيَقُولُ لَهُ اللّٰهُ تَعَالٰى: بَلْ أَرَدْتَ أَنْ يُقَالَ فُلَانٌ جَوَادٌ، وَقَدْ ق۪يلَ ذٰلِكَ. ثُمَّ يُؤْتٰى بِالَّذ۪ى قُتِلَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ. فَيَقُولُ لَهُ اللّٰهُ تَعَالٰى: ف۪يمَا ذَا قُتِلْتَ، فَيَقُولُ: أُمِرْتُ بِالْجِهَادِ ف۪ي سَب۪يلِكَ فَقَاتَلْتُ حَتّٰى قُتِلْتُ. فَيَقُولُ اللّٰهُ تَعَالٰى لَهُ: كُذَبْتَ. وَتَقُولُ لَهُ الْمَلٰٓائِكَةُ: كَذَبْتَ. وَيَقُولُ لَهُ اللّٰهُ تَعَالٰى: بَلْ أَرَدْتَ أَنْ يُقَالَ فُلَانٌ جَر۪ئٌ، وَقَدْ ق۪يىلَ ذٰلِكَ. ثُمَّ ضَرَبَ رَسُولُ اللّٰهِ عَلٰى رُكْبَةِ أَب۪ى هُرَيْرَةَ. فَقَالَ: يَآ أَبَا هُرَيْرَةَ أُو۬لٰٓئِكَ الثَّلَاثَةُ أَوَّلُ خَلْقِ اللّٰهِ تُسْعَرُ بِهِمُ النَّارُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، قَالَ شُفَىٌّ: فَأَخْبَرْتُ مُعَاوِيَةَ بِهٰذَا الْحَد۪يثِ عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ. فَقَالَ: قَدْ فُعِلَ بِهٰؤُلٰٓاءِ هٰذَا، فَكَيْفَ بِمَنْ بَقِىَ مِنَ النَّاسِ؟ ثُمَّ بَكٰى مُعَاوِيَةُ بُكٰٓاءً شَد۪يدًا حَتّٰى ظَنَّ أَنَّهُ هَالِكٌ. ثُمَّ أَفَاقَ وَمَسَحَ عَنْ وَجْهِه۪ وَقَالَ: صَدَقَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ؛ ﴿ مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ ف۪يهَا وَهُمْ ف۪يهَا لَا يُبْخَسُونَ ﴿١٥﴾ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَيْسَ لَهُمْ فِى الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُۘ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا ف۪يهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ . [سورة هود۱۱/۱۵-۱۶] أخرجه مسلم والترمذي واللفظ له والنسآئى.
Şüfeyyü’l-Esbâhî, Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)-den naklediyor: “Resûlullah (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) buyurdular ki:

--- “Kıyâmet günü ilk çağrılacaklar, Kur’ân-ı ezberleyen biri, Allâh yolunda öldürülen biri ve bir de çok malı olan biridir.

Allâh Te’âlâ Hazretleri Kur’ân okuyana: --- “Ben Resûlüme inzâl buyurduğum şeyi sana öğretmedim mi?” diye soracak.

Adam:--- “Evet yâ Rabbi!” diyecek.

--- “Bildiklerinle ne amelde bulundun?” diye Rabb Te’âlâ tekrar soracak.

Adam: --- “Ben onu gündüz ve gece boyunca okurdum” diyecek.

Allâh-ü te’âlâ Hazretleri:--- “Yalan söylüyorsun!” diyecek.

Melekler de ona: --- “Yalan söylüyorsun!” diye çıkışacaklar.

Allâh-ü te’âlâ Hazretleri ona: --- “Bilâkis sen, “Falanca Kur’ân okuyor” densin diye okudun ve bu da söylendi” der.

Sonra, mal sâhibi getirilir.

Allâh-ü Te’âlâ Hazretleri: --- “Ben sana bolca mal vermedim mi? Hattâ o kadar bol verdim ki, kimseye muhtâc olmadın?” der.

Zengin adam: --- “Evet yâ Rabbi” der.

--- “Sana verdiğimle ne amelde bulundun?” diye Rabb Te’âlâ sorar.

Adam: --- “Sılâ-i rahımde bulunur ve tasadduk ederdim” der.

Allâh-ü te’âlâ Hazretleri:--- “Bilâkis sen: “Falanca cömerttir” desinler diye bunu yaptın ve bu da denildi” der.

Sonra Allâh yolunda öldürülen getirilir.

Allâh Te’âlâ Hazretleri:--- “Niçin öldürüldün?” diye sorar.

Adam: --- “Senin yolunda cihadla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım” der.

Hakk Te’âlâ ona:--- “Yalan söylüyorsun!” der.

Ona melekler de: --- “Yalan söylüyorsun!” diye çıkışırlar.

Allâh-ü Te’âlâ Hazretleri ona tekrâr: --- “Bilakis sen: “Falanca cesurdur” desinler diye düşündün ve bu da söylendi” buyurur.

Sonra (Rasûlüllâh (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)Ebû Hüreyre’nin dizine vurup):

--- “Ey Ebû Hüreyre! Bu üç kimse, Kıyâmet günü, cehennemin, aleyhlerinde kabaracağı Allâh’ın ilk üç mahlûkudur!” dedi.”

Şüfey der ki: --- “Ben Ebû Hüreyre’den aldığım bu hadîsi, Hz. Muâviye’ye haber verdim.

Bunun üzerine: --- “Böylelerine bu muâmele yapılırsa, insanların geri kalanlarına neler yapılır?” dedi ve Hz. Muâviye şiddetli bir ağlayışla ağlamaya başladı, öyle ki helâk olacağını zannettim. Derken bir müddet sonra kendine geldi, yüzündeki (gözyaşlarını) sildi. Ve şunları söyledi:

--- “Allâh ve Onun Rasûlü doğru söylediler:

15-  “Kim yalnız dünyâ hayâtını ve onun zînetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamâm öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar.

16-  İşte onlar, kendileri için âhırette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyâda) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zâten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.”[3]

Buna; Ebâ Yezid Bestamî’nin bir ibretlik hâli ile misâl verelim. 45 kere hacca gitmiş olan Ebâ Yezid Bestamî (k.s.), bir gün Arafat tepesinde oturuyordu.

Nefsi ona: --- “Ey Ebâ Yezid! Senin bir benzerin var mı dır? Kırk beş defâ hacc yaptın, binlerce defâ Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetme bahtiyârlığına eriştin.” Diye fısıldadı. Bu ses onu çok üzdü. Derhâl toparlandı ve oradaki mahşeri kalabalığa;

--- “Kim benim kırk beş defâ yapmış olduğum haccı bir ekmeğe satın alabilir?” diye sordu. Bir adam başını kaldırıp:

--- “Ben alırım dedi.” Ve ekmeği uzattı. Ebâ Yezid Bestamî aldığı ekmeği orada bulunan bir köpeğin önüne attı. Böylece nefsin ümîdini kesmiş oldu. Süt gibi temiz olan ibâdetine, posa gibi olan nefsi karışınca kırk beş haccnın karşılığını bir köpeğe yem etti.
﴿ قَالَ رَبِّ بِمَآ اَغْوَيْتَن۪ى لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِى الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ  اَجْمَع۪ينَۙ ﴿٣٩﴾ اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ

[سورة الحجر۱٥/٣٩ـــ٤٠]
“İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim (süsleyeceğim), içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hâriç, onların hepsini azdıracağım” dedi.”[4]

Bizim de nefsimiz hep bir şeyler fısıldıyor. Lâin şeytan durmadan kazandıklarımızı boşa çıkarmaya çalışıyor. Şeytanın önümüze açtığı pis çukurlara karşın “ihlâs setini” koyalım ki Mevlâ bizi tuzağa düşmekten muhâfaza etsin. Yapamıyoruz, olmuyor diye ümitsizliğe kapılmak yersizdir.

İşkembe ile kan arasından tertemiz süt çıkması için bir mahal yaratan Mevlâ Te’âlâ elbette ki insana hâlisliğe kavuşacak kâbiliyeti nâsib etmiştir. Yeter ki bize verilen irâde-i cüz’iye-yi nefs ile şeytanın oyuncağı olmadan, Mevlâ’nın râzı olduğu şekilde kullanmak için gayret gösterelim.

“Hesâba çekilmeden önce kendinizi bir hesâba çekin.”

"أللّٰهُمَّ نَبِّهْنَا قَبْلَ أَنْ يُنَبِّهْنَا الْمَوْتْ"
“Ölüm bizi uyandırmadan sen bizi uyandır yâ Rabbî!..”[5]

Her hareketimiz de Rabbimiz’in rızâsını mı yoksa Ahmet’in Mehmet’in rızâsını mı gösteriyoruz bir bakalım. İnsanların bizi beğenmesi, sevmesi ve birilerinin gözüne girmek için bir şeyler yapıyorsak, bilelim ki, insanların ne cenneti nede cehennemi vardır.

İhlâs’ın tam mânâsı şöyledir; Cümle kudret ve kuvvetin Allâh (c.c.) dan olduğunu, ibâdet ve tâatin onun inâyeti ile olduğunu bilmek, kendi amelini kendinden bilmeyip, bu amelin karşılığını beklemeyerek, ibâdetlerimizi ancak Hakkın kerem ve ihsânı sebebiyle yapabileceğimizi idrâk ederek ve yalnızca onun rızâsını taleb ederek, ilmini ve amelini gölgeleyip kirletmeden kurtarmaktır.

“İflâs etmeden ihlâs olmaz.”

Amel-i, Mevlâ’nın rızâsı için değil de sırf bir ecir, sevâb kazanmak için yaptığımızdan ve riyâdan dolayı iflâs edeceğiz. Ve bundan sonra yani, ihlâsı elde etme çalışmalarının sonunda ulaşılan nokta ise o kişinin hâli olur.

Hâl: Cenâb-ı Hakk’a hulûs ile içine riyâ karıştırmadan samîmiyetle ibâdet etmektir; Mevlâ’nın tecellîsine lâyık olmaktır. Bu hâli elde eden devâmlı ihlâs sâhiplerine “muhles”, ihlâsı devamlı olmayıp, elde etmeye çalışanlar da “muhlis” denir.

Bir gün Şemsi Tebrizî ve Mevlânâ Hazretleri bir havuz başında oturuyorlarmış. Mevlânâ Hazretleri’nin elinde bir kitap varmış.
Hazreti Şems; --- “Nedir o?” diye sorunca,
Mevlânâ Hazretleri --- “Sultânım, pek kıymetli bir kitab-dır.” diye cevap vermiş.
Hazreti Şems; --- “Öyle mi ver şunu bir bakayım” diyerek kitabı alıp havuza fırlatmış. Hazreti Mevlânâ telaşlanınca Hazreti Şems kitabı havuzdan çıkarıp geri vermiş.
Hazreti Mevlânâ kitabın hiç ıslanmadığını görünce; --- “Sultanım, bu nedir böyle?” diye sormuş.
Hazreti Şems; --- “Bu ‘hâl’-dir!” diye cevab vermiş.
﴿ جَزَاۤٓؤُ۬هُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَآ اَبَدًاۜ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِىَ رَبَّهُ [سورة البينة :۹۸/۸]
“Rableri katında onların mükâfâtı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allâh onlardan râzı olmuştur, onlar da Allâh’dan râzı olmuşlardır. İşte bu mükâfât Rabb’lerine derin saygı duyanlara mahsûstur.”[6]

DEVE’NİN ÖZELLİKLERİ
1-    Hörgüç: Hörgüçler yağ ile doludur. Besine ihtiyaç duymadan bir ay yolculuk yapabilmesine imkân tanırlar.
2-    Bacaklar: Uzun bacakları, yumuşak yayvan iki toynaklı ayakları kumda ya da karda yürümeleri kolaylaştırır. Aynı yandaki bacaklarını birlikte kaldırarak kendilerine özgü bir biçimde koşarlar.

Uzun Bacaklar: Deve yürürken, bir yanındaki iki ayağı bir arada, diğer yanındaki iki ayağı da bir arada olmak üzere ayaklarını ikişerli ayrı ayrı hareket ettirir. Bu sebeple develere “çöl gemileri” adı verilmiştir. Develerin bacakları çok güçlüdür, develer yaklaşık 455 kg. yük kaldırabilirler.

Yine günde 160 kilometre yürüyebilir; kısa mesafelerde saatte 65 kilometre hızla, uzak mesafe koşularında ise yaklaşık 40 kilometre hızla koşabilirler. Devenin ayak tabanı yere değdiğinde yayılır. Böylece deve kumda batmadan ilerleyebilir.

3-    Süt: Potasyum ve demir miktarlarının daha yüksek olmasının yanında, C vitamini de diğer hayvanların sütünün 3 katıdır.

4-    Burun delikleri: Develer istediklerinde burun deliklerini kapatıp açabilirler. Böylelikle kum fırtınalarında kum solumaktan kurtulurlar.

5-    Yaşam şekli ve Beslenme: Develer güç iklim koşullarına dayanıklı az besinle yetinebilen hayvanlardır. Gerektiğinde dikenli bitkiler ve kuru otlarla beslenebilir. Yeterli yiyecek bulamayınca hörgüçlerindeki yağı kullanırlar. Hörgüçte depolanan yağ ırka ve beslenme koşullarına göre 700-900 kg’ye kadar çıkabilir. Ama susuzluğa günlerce dayanabilirler. 10 dakikada yaklaşık 60 litre su içer. Su kaynağı bulunca 80-90 litre su içerler.

6-    Açlık ve susuzluğa dayanma yeteneği:  Deve, 50 °C sıcaklıkta 8 gün aç-susuz kalabilir. Bu süre içinde toplam ağırlığının %22’sini kaybeder. İnsan, vücudunda bulunan suyun %12’sini kaybettiğinde ölürken, deve, vücudundaki suyun %40’ını kaybettiği halde ölmez. Devenin susuzluğa dayanıklılığının diğer bir sebebi de, gündüz vücut ısısını 41 °C’ye kadar çıkartan bir mekanizmaya sahip olmasıdır. Soğuk çöl gecelerinde ise vücut ısısını 30 °C’ye kadar düşürebilmektedir. Öbür nedeni ise develer bir

7-    Göz kapakları: Develerin 3 sıra göz kapakları bulunur. Kum fırtınalarının değişen şiddetine göre göz kapaklarını kapatabilirler. Gözlerinin üstünde ve altında bulunan uzun kirpikleri, kapandıklarında gözü tamamen kapatırlar. Ayrıca iki sırada üç tane koruyucu kirpikleri, tüylü kulak delikleri gereğinde kapanabilen burun delikleri, keskin görme ve koku alma duyuları da kum fırtınası gibi elverişsiz çevre koşullarına uyum sağlamalarına yardımcı olur.

8-    Vücut Sıcaklığı: Dışarısının sıcaklığı daha fazla olduğunda, çoğu memeli soğumak için terler. Fakat develer terlemezler. Bunun yerine vücut sıcaklıklarını, normal vücut sıcaklıklarının 11 derece üstüne kadar arttırırlar. Bu sebeple vücutlarındaki suyu daha uzun süre muhafaza edebilirler.

9-    Kıllar: Gövdelerini örten iki tip kıldan alttaki ince ve kısa olanlar bazı yumuşak ve dayanıklı kumaşların yapımında kullanılır.



[1] Ğâşiye Sûresi, 88/17-22.
[2] Nahl Sûresi, 16/65-72.
[3] Kütüb-i Sitte, 7/306-308; (Hûd Sûresi, 11/15-16). (Müslim, İmâret 152, (1905); Tirmizî, Zühd 48, (2383); Nesâî, Cihâd 22, (6, 23, 24.)
[4] Hicr Sûresi, 15/39-40.
[5] İmâm-ı Rabbânî (k.s.); Mektûbât, 206. mektûb, molla Abdülğa-fûr-i Semerkandîye yazılmışdır.
[6] Beyyine Sûresi, 98/8.

12 Nisan 2012 Perşembe

YENİ DOĞAN ÇOCUKLARA YAPILACAK İLK DİNİ GÖREVLER

ÇOCUKLARA YAPILACAK DİNİ GÖREVLER

***--- Ebû Râfi (r.a.) anlatıyor: “Hz. Fatıma (r.anhâ) oğlu Hasan (ra)’ı doğurduğu zaman, Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’ı kulağına ezan okurken gördüm.”

Ebû Dâvud, Edeb 116, (5105); Tirmizî, Edâhî 17, (1514). Tirmizî hadîsin sahîh olduğunu söylemiştir. Rezîn şu ziyadeyi kaydeder:

“Kulağına İhlas sûresini okudu, hurma ile tahnik (damağını oğdu) etti ve ismini koydu.”

Yeni doğan çocuğa yapılması gereken muâmeleler
İLK LİBÂS= ELBİSE

Hz. Hasan’ın doğumunda : Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) sarı bezi atar ve beyâz bir bez içerisine sarar.

İLK GIDA


(Tahnik=Damağın oğulması):

Hz. Peygamberimiz (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm): Acve denilen bir hurma veyâ normal bir hurma ile tahnik yapmıştır.

İslâm terbiyecileri bu sünneti, çocuğu bir âlime götürerek tahnîk ettirmek sûretiyle ibka ettirmişlerdir.

DUÂ


“Hz. Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’e çocuklar getirilirdi, O da onlara bereketle duâ ederdi”

ZİYAFET


Mu’âviye İbnu Kurre’nin şu sözlerinden, doğumda verilen ziyâfetten bir gâyenin de çocuk için başkalarının duâsını kazanmak olduğu anlaşılmaktadır. Diyor ki “Oğlum Iyas dünyaya geldiği vakit Ashâb-ı Nebîden bir gurub dâvet ettim. Onlara ziyâfet verdim. Yemeği yedikleri zaman duâ ettiler.

----İbnu Abbâs: “Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) beni kucakladı ve: “Allâh’ım buna hikmeti öğret”  diye duâ etti” der. Enes’e de: “Mal ve evladını çok ve ömrünü uzun kılması ve verdiklerinin Enes hakkında hayırlı ve mübârek olması için duâ etmiştir.


----Hz. Peygamber (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) nazarında duâ;

           1------ Mü’minin silâhı,

           2------ Dinin direği, 

           3-----  Semâvât ve arzın nûrudur.

 İLK TELKİN=SESLENİŞ

Çocuğun kulaklarına okunan ezan ve ikâmettir. Rivâyetler, Hz. Hasan ve Hüseyin doğdukları zaman Hz. Peygamber (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in, kulaklarına, aynen namazda okunan ezanla ezan okuduğunu ifâde etmektedir. Hz. Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’den “Kimin bir çocuğu olur da sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okursa ona “Ümmü Sıbyân (denen ve çocuklardan ayrılmayan bir cin)” zarar vermez” şeklinde bir tavsiye rivâyet edilmiştir.

SÜRUR


Çocuğu “semeretu’lkulûb (kalblerin meyvesi)” ve “kurretu’l-ayn (gözün nuru)” olarak  tavsif eden Hz. Peygamber (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) için doğum büyük bir sevinç vesîlesidir. Nitekim oğlu İbrâhim doğunca kendisine doğum müjdesini getiren mevlâsı (âzadlı köle) Ebû Râfi’e bir köle hediye etmiştir. Ashâb’ın sünnetinde aynı sürurun bir başka tezâhürüne rastlamaktayız.

 Bu da doğum vesîlesiyle ziyafet vermektir.

YEDİNCİ GÜN


***---İbnu Abbas (ra): Çocuğun doğumunun yedinci gününde yedi şey yapmanın sünnet olduğunu beyân eder.

1- İsim verilir ve sünnet edilir,

2- Ondan eza bertaraf edilir,

3- (Kızsa) kulağı delinir,

4- Akîka kesilir,   

5- Başı traş edilir,

6- Akîka kurbanının kanı sürülür,

7- Traş edilen saçın ağırlığınca altın veyâ gümüş tasadduk edilir.

İSİM


“Siz kıyâmet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız, öyle ise isimlerinizi güzel kılın”. Mânevî tevâtür derecesini bulan rivâyetlerin tesbit ettiği üzere Hz. Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) bir çok kimsenin ismini kötü olduğu için değiştirmiştir. Güzel isimle ilgili olarak sünnette gelen ısrardan mülhem olarak, birçok âlimler ismin müsemmâya te’sir edeceğini ileri sürmüşlerdir.

İsimler gökten inerler!..

ü  Hadîce: Erken doğan kız çocuğu,

ü  Yûsuf: Izdırap çeken,

ü  Züleyha: Izdırap çeken,

ü  Mûsâ: Sudan yaratılmış, demektir.

ü  Ramses (Fir’avun): Suya giden,

AKÎKA


“Sahavet çağrısına uyup, cimriliği rem, Hıristiyanların vaftizine mukâbil bir fiilin, Hafifler nezdinden de bulunması istihbab, hac sırasında yapılan taş ve kurban menâsikine teşebbühle millet-i İbrâhim’e intisabın ilânı”

-----”Bülûğ yaşına ermezden öne çocuğu sünnet etmek velîsine vâcibtir”

 SÜNNET MERÂSİMİ


-----Ashâb’dan bir çoğunun sünnette eğlenceye de yer veren husûsî bir merasim yaptıklarını ifade etmektedir.

KIZ ÇOCUĞUNUN KULAĞIN DELİNMESİ

----Yedinci günde yapılması gereken ameliyelerden biri de çocuğun kulağının delinmesidir. Bu, zinet maksadıyla kız çocukları için tanınan bir cevâzı ifâde eder. Erkek çocukların kulaklarının delinmesi mekruhtur. Hanbelîler, -hasıl edeceği elem sebebiyle- kızlar için de kerâhetine

----Hanefîler, câhiliyye âdetlerinden biri olmasına rağmen sünnette nehiy gelmemiş bulunmasına binâen cevaz vermişlerdir.

EZÂ’YI TEMİZLEMEK


-----Yedinci günde “ezâ” nın   temizlenmesi nedir? Şârihler, umumiyetle başın traş edilmesini anlamışlardır.

---- AYRICA : İbnu’l-Esîr’in en-Nihâye’de belirttiği üzere: “saça, necasete ve doğum sırasında çocuğun başına bulaşmış olan her çeşit pisliğe” teşmil etmek gerekmektedir.

 BAŞIN TRAŞ EDİLMESİ

-----Hz. Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’in torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’le bizzat ilgilenip onlar için akîka kestiğini, kızı Fâtıma’ya da: “başlarını traş edip ağırlığınca tasaddukta bulunmasını” emrettiğini; Hz. Fâtıma’nın, Hasan, Hüseyin, Zeyneb ve Ümmü Gülsüm (r.a.üm ecmaîn) her birinin saçlarını traş edip ağırlığınca gümüş tasadduk ettiğini, hatta Hüseyin’in saçının bir dirhem geldiğini bildirmektedir.               Çocuk bahsi bitti.....

***---Ebû Hüreyre (ra): anlatıyor: Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) : buyurdular ki: “Ecelini altmış yaşına kadar uzattığı kimselerden Cenab-ı Hakk, her çeşit özür ve bahâneyi kaldırmıştır.” Buhârî Rikak 4; Tirmizî, Da’vât 113, (3545), Zühd 23 (2332); İbnu Mâce, Zühd 27, (4236), Metin Buhâri’den alınmıştır.

***---Tirmizî’nin metni şu şekildedir: “Ümmetimin vasatî ömrü 60-70 yıldır. Bunu aşabilenler azınlıkta kalacaklardır.”

***---Rezîn der ki: “Çoklukla ölümün cereyan ettiği dönem 60-70 yaş arasıdır. Allâh, kime ömründe 40’ına kadar mühlet verdi ise, ondan özrü kaldırmıştır.”