28 Mayıs 2017 Pazar
27 Mayıs 2017 Cumartesi
EBÛ MAHZÛRE BİN MÎ'YER (R.’A.)
EBÛ MAHZÛRE BİN MÎ'YER
(R.’A.)
بَابُ التَّرْجِيعِ فِي الْأَذَانِ
708 - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى،
قَالَا: حَدَّثَنَا أَبُو عَاصِمٍ قَالَ: أَنْبَأَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ قَالَ:
أَخْبَرَنِي عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ أَبِي مَحْذُورَةَ،
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مُحَيْرِيزٍ، وَكَانَ يَتِيمًا فِي حِجْرِ أَبِي
مَحْذُورَةَ بْنِ مِعْيَرٍ، حِينَ جَهَّزَهُ إِلَى الشَّامِ، فَقُلْتُ لِأَبِي
مَحْذُورَةَ: أَيْ عَمِّ إِنِّي خَارِجٌ إِلَى الشَّامِ، وَإِنِّي أُسْأَلُ عَنْ
تَأْذِينِكَ، فَأَخْبَرَنِي أَنَّ أَبَا مَحْذُورَةَ قَالَ: خَرَجْتُ فِي نَفَرٍ،
فَكُنَّا بِبَعْضِ الطَّرِيقِ، فَأَذَّنَ مُؤَذِّنُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالصَّلَاةِ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ، فَسَمِعْنَا صَوْتَ الْمُؤَذِّنِ وَنَحْنُ عَنْهُ مُتَنَكِّبُونَ،
فَصَرَخْنَا نَحْكِيهِ، نَهْزَأُ بِهِ، فَسَمِعَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَأَرْسَلَ إِلَيْنَا قَوْمًا، فَأَقْعَدُونَا بَيْنَ
يَدَيْهِ، فَقَالَ «أَيُّكُمُ الَّذِي سَمِعْتُ صَوْتَهُ قَدِ ارْتَفَعَ؟»
فَأَشَارَ إِلَيَّ الْقَوْمُ كُلُّهُمْ، وَصَدَقُوا، فَأَرْسَلَ كُلَّهُمْ
وَحَبَسَنِي، وَقَالَ لِي: «قُمْ فَأَذِّنْ» فَقُمْتُ وَلَا شَيْءَ أَكْرَهُ
إِلَيَّ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَلَا مِمَّا
يَأْمُرُنِي بِهِ. فَقُمْتُ بَيْنَ يَدَيْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ، فَأَلْقَى عَلَيَّ رَسُولُ اللَّهِ التَّأْذِينَ هُوَ بِنَفْسِهِ،
فَقَالَ " قُلِ: اللَّهُ أَكْبَرُ، اللَّهُ
أَكْبَرُ، اللَّهُ أَكْبَرُ، اللَّهُ أَكْبَرُ، أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا
اللَّهُ، أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ،
أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ
اللَّهِ «. ثُمَّ قَالَ لِي» ارْفَعْ مِنْ صَوْتِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ
إِلَّا اللَّهُ، أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ، أَشْهَدُ أَنَّ
مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، حَيَّ
عَلَى الصَّلَاةِ، حَيَّ عَلَى الصَّلَاةِ، حَيَّ عَلَى الْفَلَاحِ، حَيَّ عَلَى
الْفَلَاحِ، اللَّهُ أَكْبَرُ، اللَّهُ أَكْبَرُ، لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ «ثُمَّ
دَعَانِي حِينَ قَضَيْتُ التَّأْذِينَ، فَأَعْطَانِي صُرَّةً فِيهَا شَيْءٌ مِنْ
فِضَّةٍ، ثُمَّ وَضَعَ يَدَهُ عَلَى نَاصِيَةِ أَبِي مَحْذُورَةَ، ثُمَّ
أَمَرَّهَا عَلَى وَجْهِهِ، ثُمَّ عَلَى ثَدْيَيْهِ، ثُمَّ عَلَى كَبِدِهِ، ثُمَّ
بَلَغَتْ يَدُ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سُرَّةَ أَبِي
مَحْذُورَةَ، ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ»
بَارَكَ اللَّهُ لَكَ، وَبَارَكَ عَلَيْكَ " فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ
أَمَرْتَنِي بِالتَّأْذِينِ بِمَكَّةَ؟ قَالَ «نَعَمْ، قَدْ أَمَرْتُكَ» فَذَهَبَ
كُلُّ شَيْءٍ كَانَ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ
كَرَاهِيَةٍ، وَعَادَ ذَلِكَ كُلُّهُ مَحَبَّةً لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَدِمْتُ عَلَى عَتَّابِ بْنِ أَسِيدٍ، عَامِلِ رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِمَكَّةَ، فَأَذَّنْتُ مَعَهُ
بِالصَّلَاةِ، عَنْ أَمْرِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
قَالَ: وَأَخْبَرَنِي ذَلِكَ مَنْ أَدْرَكَ أَبَا مَحْذُورَةَ، عَلَى مَا
أَخْبَرَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَيْرِيزٍ.[1]
__________
[تعليق محمد فؤاد عبد
الباقي]، في الزوائد هذا الحديث ثابت في غير صحيح البخاري. لكن في رواية
المصنف زيادة وإسنادها صحيح ورجالها ثقات. [حكم
الألباني]، حسن صحيح.
2— Ezandaki Terci[2] Babı
708--- … Ebû Mahzûre bin Mî'yer (r.’a.)'ın
kucağında yetim olarak yetişmiş olan Abdullah bin Muhayrîz (r.’a.)’den rivayet
edildiğine göre:
Ebû
Mahzûre kendisini Şam'a göndermeye hazırlarken Abdullah şöyle demiştir t Ben,
Ebû Mahzûre (r.’a.)'ye: --- Ey Amca! Ben Şam'a doğru yola çıkıyorum. Ve
şüphesiz senin ezan okuyuşun bana sorulacaktır, dedim. (Râvî Abdülaziz demiştir
ki) Abdullah, Ebû Mahzûre (r.’a.)'nin şöyle dediğini bana haber vermiştir i
Ben,
bir nefer (on kişilik grup) içinde yola çıkmıştım. Biz yolun bir yerinde
bulunuyorduk. Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) in
müezzini, Resûlullah (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'in
yanında namaz için ezan okudu. Biz de müezzin sesini, ondan yüz çevirdiğimiz
halde işittik. Bunun üzerine biz onunla alay ederek ve bağırarak ezan okuduk.
Resûlullah (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) (sesimizi) işitti ve bize
bir topluluk gönderdi. Gelenler bizi Onun huzurunda oturttular. O da:
“Sesini yüksek olarak işittiğim şahıs hanginizdir?” diye sordu. Kavmin hepsi beni işaret ettiler
ve doğru söylediler. Bunun üzerine Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem),
hepsini salıverdi ve beni alıkoyarak bana:
--- “Kalk ezan oku” buyurdu. Ben de kalktım. O
esnada Resûlullah (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'den
ve bana emrettiği ezandan nefret ettiğim kadar, hiç bir şeyden nefret
etmiyordum. Nihayet Resûlullah (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'in
huzurunda ayakta durdum. Resûlullah (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)
bizzat bana ezan kelimelerini telkin ederek şöyle buyurdu: De ki:
Sonra
bana buyurdu ki: --- “(Şunu okurken) sesini
yükselt.”
Sonra
ben ezan okumayı bitirince beni çağırdı ve içinde bir miktar gümüş bulunan bir
keseyi bana verdi. Sonra elini Ebû Mahzûre (r.’a.)'in başının Ön kısmı üzerine
bırakıp yüzü, memeleri ve ciğeri üzerinden geçirdi. Nihâyet Resûlullah (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem)'in eli Ebû Mahzûre (r.’a.)'nin göbeğine
ulaştı. Sonra Rasûlellâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem):
--- “Allah seni mübarek kılsın, bereketi, üzerinde olsun.” buyurdu.
Bundan sonra ben:
Yâ
Rasûlellâh! Mekke'de ezan okumayı bana emrettin (mi?) dedim. O:
--- “Evet. Sana emrettim.” buyurdu.
Artık Rasûlellâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) 'e
karşı duyduğum nefret, tamamen gitti. Ve hepsi Rasûlellâh (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem) için muhabbete dönüştü. Sonra ben Rasûlellâh
(sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem)'in Mekke valisi Attâb bin Esîd (r.’a.)'in
yanına vardım. Ve Rasûlellâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'in
emrinden dolayı Attâb varken, namaz için ben ezan okudum.”[3]
1-
Huneyn Gazâsı kazanılır, Hevâzin
Kabîlesi’nde istirahat edilir…
--- Peygamberimiz (s.a.v.) ey Bilâl
namaz vaktidir Ezân oku der…
--- Birçok çocuk Hz. Bilâl’i
alaylı-alaylı taklit ederler…
--- İçlerinden birinin sesi
Peygamberimizin hoşuna gider çocukların hepsini yanına çağırttırır…
--- Çocuklar hem korkar hem sevinirler…
--- Hepsine ayrı ayrı bir kere daha
okumalarını söyler…
--- Sıra Ebû Mahzûre (r.a)’a gelir… On yaşındadır…
--- Elini başına sürer…
--- Ebû Mahzûre (r.a) derki o anda
vücudum tir-tir titredi saçlarım diken-diken oldu, kalbim peygambere karşı
sevgiyle doldu ki o an ancâk yaşamakla anlaşılır…
--- Ey Ebû Mahzûre (r.a) benim
Mekke’deki Kâbe’min müezzini olurmusun der…
--- Anam babam sana feda olsun Ya
Rasûlellâh olurum der…
--- Aradan çok yıllar geçer ashabın çoğu
vefat etmiş genç sahâbîler büyümüş…
--- Ebû Mahzûre (r.a)’nin yolu Medîne’ye
düşer bir berber dükkânının önünde gençler onu tanımadığı için alay etmeye
başlarlar… Çünkü Ebû Mahzûre (r.a)’nin saçları tâ diz kapaklarından aşağı doğru
uzamıştır…
--- Böyle müslüman mı olur? diye
gülerler…
--- Ebû Mahzûre (r.a) başından geçen
bütün olayları anlatır ve sonunda derki
--- Hz peygamberin elinin değdiği
saçları kesmeye utandım, onun kokusunu başımdan gitmesinden hicâb ettim…
[2] Terci':
Ezanda şehâdet kelimelerini İkişer defa alçak Sesle okuduktan sonra başa
dönerek bu kere İkişer defa yüksek sesle okumaktır,
[3] Sünen-i İbn-i Mâce, Ezan Ve Ondaki Sünnet Kitâbı, (3), Ezandaki Terci’ Bâbı (2/15), Hadîs no: 708, s: 179. (Râvî
(Abdülaziz) demiştir ki: Ebû Mahzûre'ye yetişenler bu ha¬dîsi Abdullah bin
Muhayriz'in bana haber verdiği şekil üzere babda tahdîs ettiler. Zevâid’de: Bu
hadis, Buhâri’nin sahihinden başka, hadis kitablannda mevcuttur. Lâkin
musannifin rivayetinde bir ilâve vardır. Musannifin rivayetine ait isnad, sahih
olup, ricali sikalardır, denmiştir.)
9 Mayıs 2017 Salı
ŞA’BÂN’I ŞERÎF VE BERÂET GECESİNİN FAZÎLETİ
١٤٣٩
1439 -2018
ŞUHÛR-U SELÂSEMİZ VE LEYLE-İ REGÂİB’İMİZ MUTLU-KUTLU-MÜBÂREK
OLSUN! TEBRÎK EDERİM!
Selam olsun! Ömrümüze 83 küsur yıl mânevî; rahmet, mağfiret, af,
âfiyet ve bereketler getiren mübârek mu’azzez Şuhûr-u Selâse (Şehr-i Recebüllâh-Şehr-i Şa’bân-ı Rasûlüllâh-Şehr-i Ramazân-ı
Ümmet-i Muhammed Rasûlüllâh ) … Hoş geldiniz. Safâlar getirdiniz. Allâh’ım! Âlem-i İslâm-ı muzaffer kıl.
Allâh’ım! Sana, Kur’ân-ı Kerim’e ve Rasûlün Muhammed Mustafâ (s.a.v.)’e itaat
eden; Devlet ricâllerimizi küffâra karşı; heybetli, azametli, vakarlı ve
korkutucu kıl. İslam’ı bizimle dünyâya hâkim kıl. Kıl ki yeryüzünün zulmü sona
ersin… Anne babalarımızı ve hâssaten tüm Müslüman kardeşlerimizi her türlü
dünyâ ve âhiret sıkıntısından ve belâlarından koru. Yâ Rabbî! Hepimizi sev ve
sevindir. Dünyâ ve âhiret güzelliklerinin tamâmını bizlere ihsân eyle. Kendi
faydamıza olup ta aklımıza veyâ dilimize gelmeyen her ne duâ etmemiz
gerekiyorsa o duâları yaptığımız gibi kabûl et Allâh’ım! Bizlerin günâhlarından
Zât-ı Ecell-i ‘Âlân’a aslâ bir zarâr gelmeyeceği gibi, yaptığımız sevaplardan
da Sana aslâ bir fâide dokunmaz. Bizlere kulum diyerek taltif ederek Cennetten
cemâlini hepimize nasîb eyle Allâh’ım!.. Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’i gerçek
sûretinde rüyâlarımızda hiç unutmayacağımız bir şekilde görmemizi nasîb eyle.
İsteyen herkese mebrûr bir HAC İBÂDETİ yapmayı nasîb eyle! Evlatlarımıza an
karîbü’z-zamân hayırlı zevç ve zevcelerle izdivaç kurmalarını nasîb eyle. Evlat hasreti çekenlere İslâm’a uygun yetişen
hayırlı nesiller nasîb eyle Allâh’ım! Ş.g.
ÜÇ
AYLAR
Abdulkâdir
Geylânî (rahımehüllâh) buyuruyor ki;
v Receb, cefâyı terk ayıdır;
v Şa’bân, amel ve vefâ ayıdır;
v Ramazân ise, sadâkât ve safâ ayıdır.
v Receb, tevbe ayıdır;
v Şa’bân, muhabbet ayıdır;
v Ramazân, Hakk’a yakınlık bulma ayıdır.
v Receb, hürmet ayıdır;
v Şa’bân, hizmet ayıdır;
v Ramazân, ni’met ayıdır.
v Receb, ibâdet ayıdır;
v Şa’bân, zâhidlik ayıdır;
v Ramazân ise, ziyâdesi ile ni’metlere ermek ayıdır.
v Receb ayında iyilikler kat kat artar;
v Şa’bân ayında kötülükler kalkar;
v Ramazân ayında ikrâmlar gelmeye başlar.
v Receb, önce gidenlerin ayıdır;
v Şa’bân ortadakilerin ayıdır;
v Ramazân ise, âsîlerin ayıdır.”
(Tevbe ettikler, ibâdet ve tâatta
bulundukları takdirde, âsîlerin günâhlarının en fazla affedileceği aydır)
Zünnûn–i
Mısrî (k. sirruhû) şöyle buyuruyor ki;
§ Receb, âfetlerin geri bırakıldığı;
§ Şa’bân, tâatların yapıldığı;
§ Ramazân da ikrâmların beklendiği aydır.
§ Receb, ekim,
§ Şa’bân, sulama;
§ Ramazân ise, harman ayıdır.
Her ekilen biçilir. Her yapılan işin karşılığı görülür. Bir
kimse ekim zamanını boşa geçirirse, harman zamanında pişmanlık duyar. Âhirette
kötülük göreceğinden dünyada beslediği ümitler de hiç olur.
Sâlih
zâtlardan bâzıları buyurmuşlardır ki;
ü Sene bir ağaçtır.
ü Receb ayı, senenin yapraklanma günleridir.
ü Şa’bân ayı, meyvelenme günleridir.
ü Ramazân ayı ise, senenin meyvelerinin toplandığı günlerdir.
Şöyle
anlatılmıştır:
ü Receb ayı, Allâh-ü Te’âlâ-dan gelecek mağfiretlere tahsîs
edilmiştir.
ü Şa’bân, özel olarak, şefâat ayı kılınmıştır.
ü Ramazân ayında iyilikler kat kat verilir.[1]
ŞA’BÂN’I
ŞERÎF VE BERÂET GECESİNİN FAZÎLETİ
﴿ شَهْرُ
رَمَضَانَ الَّذ۪ىٓ اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاأٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ
مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ
وَمَنْ كَانَ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ
اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا
الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ
تَشْكُرُونَ ﴾
[سورة البقرة:۲/۱۸٥]
“(O sayılı günler), insanlar için bir hidâyet rehberi, doğru
yolun ve hakk ile bâtılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’ân-ın
kendisinde indirildiği Ramazân ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa,
onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veyâ yolcu olursa, tutamadığı günler
sayısınca başka günlerde tutsun. Allâh, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu
da sayıyı tamamlamanız ve hidâyete ulaştırmasına karşılık Allâh’ı yûceltmeniz
ve şükretmeniz içindir.”[3]
“ŞA’BÂN” İSMİ; Beş harften
teşekkül etmiş olup, ifâde ettiği bir çok mânâ olmakla berâber hayırlar bu
ayda şu’belendiği için kendisine bu isim verilmiştir.
( -ش-Şın), Şeref ve şefâate,
(-ع-’Ayn) ‘Izzet ve kerâmete,
(-ب-Be) Birr-u ihsâna ve berâate (Aynı zamanda (Be) harfinin
kelimenin tam ortasında olması bu ayın ortasının Berâet gecesi
olmasına işârettir.),
(-أ-Elif), Ülfet ve mühabbete,
(-ن-Nûn) Allâh-ü Te’âlâ’nın
nûruna delâlet eder.
*** --- Hz. Âişe (r.anhâ) anlatıyor:
“Rasûlüllâh (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm),
(bâzen) oruca öyle devam ederdi ki, “(Bu ay) hiç yemeyecek” derdik. Bâzen de
öyle devamlı yerdi ki, “(Bu ay) hiç tutmayacak” derdik. Ben, onun ramazân
dışında bir ayı tam olarak tuttuğunu görmedim. Herhangi bir ayda Şâban ayında
tuttuğundan daha fazla tuttuğunu da görmedim.”[4]
*** --- Hz. Üsâme (r.a.) anlatıyor: “Ey Allâh’ın Rasûlü dedim, Şâban ayında
tuttuğun kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum (sebebi nedir?)” diye
sordum.
Şu cevâbı verdi: --- “Bu, Receb’le Ramazân arasında insanların gaflet ettikleri bir aydır.
Hâlbuki O, amellerin Rabbü’l-Âlemîn’e yükseltildiği bir aydır. Ben, oruçlu
olduğum halde amelimin yükseltilmesini istiyorum.”[5]
*** --- Şa’bân ayını ihyâ
edenlere işâretle Hakk Te’âlâ Meleklere: --- “Ey meleklerim! Bakın görün benim kullarım
Rasûlümün ayı olan Şa’bân ayına nasıl saygı ve hürmet gösteriyorlar. Celâlim (Şeref, ‘Izzet) hakkı için bende bu kullarımı mağfiret ederim.”
ŞA’BÂN-I ŞERÎF ORUCU
Şa’bân-ı Şerîf ayında oruç
tutmak müstehâbdır. Peygamberimiz (‘aleyhi’s-salât-ü
ve’s-selâm), Ramazân ayının dışında en çok bu ayda oruç tutmuştur, bâzen bu
ayın tamâmını oruçla geçirdiği olmuştur.[6]
ŞA’BÂN-I ŞERÎF’İN EYYÂM-I BÎYD[7]
ORUÇLARI
Hicrî takvime göre her ayda
bu günlerin orucu çok fazîletlidir. Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) bu günlerin
orucunu yolculuklarında bile
terk etmemiştir.
"قَالَ
عَلِىُّ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ: صَوْمُ أَيَّامِ الْب۪يضِ أَوَّلِ يَوْمٍ يَعْدِلُ
ثَلَاثَةَ أٰلَافِ سَنَةٍ وَالْيَوْمِ الثَّان۪ي يَعْدِلُ عَشَرَةَ أٰلَافَ سَنَةٍ وَالْيَوْمِ الثَّالِثِ يَعْدِلُ
ثَلَاثَةَ عَشَرَةَ أٰلَافَ سَنَةٍ"
Hz. ‘Ali (r.a.) şöyle buyurmuştur:
--- “Recebin onüçüncü gününün orucu, üç bin sene oruç gibidir.
Ondördüncü orucu, on bin sene gibidir. Onbeşinci gün ise onüçbin seneye denkdir.”[8]
عَنْ أَنَسٍ رَضِىَ اللّٰهُ
عَنْهُ: مَرْفُوعًا عَنِ النَّبِيِّ ﷺ أَنَّهُ قَالَ:
"مَنْ صَامَ أَيَّامَ الْب۪يضِ الثَّالِثَ عَشَرَ
وَالرَّابِعَ عَشَرَ وَالْخَامِسَ عَشَرَ أَعْطَاهُ اللّٰهُ ف۪ى أَوَّلِ يَوْمٍ
مِنْهَا أَجْرَ عَشَرَةِ أٰلَافِ سَنَةٍ
وَ فِى الْيَوْمِ الثَّان۪ي أَعْطَاهُ اللّٰهُ أَجْرَ مِائَةِ أَلْفِ سَنَةٍ وَ
فِى الْيَوْمِ الثَّالِثِ أَعْطَاهُ اللّٰهُ أَجْرَ ثَلَاثَمِائَةِ أَلْفِ
سَنَةٍ."
Enes (r.a.)’dan merfû’an rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîfte
Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) şöyle buyurmuştur:
---- “(Herhangi bir aydan) onüç, ondört
ve onbeşinci günler olan, eyyâm-bîyd-ı oruçlu geçirene, Allâh, birinci gününde
onbin sene, ikinci günde yüzbin sene, üçüncü günde ise, üç yüzbin, senelik ecir
verir.”[9]
وَيُرْوٰى: "أَنَّ أَرْبَعَةَ اَشْيَآءَ تُخَفِّفُ عَذَابَ
الْقَبْرِ: قِرَآئَةَ الْقُرْأٰنِ ف۪ى كُلِّ ح۪ينٍ وَزَمَانٍ وَإِكْرَامَ
الْيَت۪يمِ ف۪ى كُلِّ مَكَانٍ وَصَوْمَ أَيَّامَ الْب۪يضِ ف۪ى رَجَبَ وَ شَعْبَانَ
وَالصَّلَاةَ ف۪ى جَوْفِ اللَّيْلِ تُنَوِّرُ الْقَلْبَ وَتُورِثُ رِضَأَ
الرَّحْمٰنِ."
Rivâyete göre; --- “Dört şey,
kabir azâbını hafîfletir.
Bunlar da:
1-
Her ân ve
her zaman Kur’ân-ı Kerîm okumak,
2-
Her mekânda
yetime ikrâm etmek,
3-
Receb ve Şa’bân-nın
eyyâm-bîyd oruçlarını tutmak,
ŞA’BÂN-I ŞERÎF’İN YARI (ONBEŞİ OLAN BERÂET) GÜNÜNÜN ORUCU
عَنْ عَلِىُّ رَضِىَ اللّٰهُ
عَنْهُ: عَنِ النَّبِيِّ ﷺ
أَنَّهُ قَالَ:
"إِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ
مِنْ شَعْبَانَ فَقُومُوا لَيْلَهَا وَصُومُوا يَوْمَهَا."
Hz. ‘Ali (r.a.) rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîfte Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü
ve’s-selâm) şöyle buyurmuştur:
--- “Şa’bân-ın yarı (onbeşinci) gecesi olunca, gecesini (ibâdetle) kıyâmla geçirin, gününü,
de oruç tutun.”[11] Ş.g.
رُوِىَ عَنِ النَّبِيِّ ﷺ: "ف۪ى لَيْلَةِ النِّصْفِ مِنْ
شَعْبَانَ يَكُونُ هُبُوطُ جَبْرَآئ۪يلَ وَمَلٰٓئِكَةِ اللّٰهِ مِنض السَّمَآءِ
السَّابِعَةِ إِلَى السَّمَآءِ الدُّنْيَا فَارْغَبُوا ف۪ى صِيَامِه۪ وَإِنَّ
يَوْمَ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ تَصُومُهُ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ وَالطَّيْرُ
وَالْوُحُشُ وَالسِّبَاعُ وَالْبَهَآئِمُ وَح۪يتَانُ الْبَحْرِ وَهَوَامُ
الْاَرْضِ."
Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)
şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
--- “Cebrâîl’in ve Allâh-ü Te’âlâ-nın meleklerinin (aleyhimü’s-selâm) yedinci kat semâdan dünyâ semâsına
inişleri, Şa’bân-ın yarı gecesinde gerçekleşir.
O hâlde onun gününün orucuna
rağbet edin.
Şa’bân-ın yarı
gününü, (sâlih) inanlar ve cinlerle, kuşlar,
yabânî hayvanlar, yırtıcı hayvanlar, davarlar, denizlerin balıkları ve yer-yüzünün
böcekleri bile oruçlu geçirir.”[12]
BERÂET GECESİ
Cenâb-ı Hakk
buyuruyor ki:
بِسْمِ
اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ﴿
حٰمٓۜ ﴿١﴾ وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ ﴿٢﴾ اِنَّآ اَنْزَلْنَاهُ ف۪ى لَيْلَةٍ
مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ ﴿٣﴾ ف۪يهَا يُفْرَقُ كُلُّ اَمْرٍ حَك۪يمٍۙ
﴿٤﴾ ﴾
[سورة الدخان:۴۴/۱-۴]
1. “Hâ-Mîm.
2,3. Apaçık olan Kitâb’a andolsun ki, biz onu
mübârek bir gecede[13]
indirdik. Şüphesiz biz insanları uyarmakta-yız.
Bu
gecenin, diğer isimleri:
1-
el-Leyletü’l-Mübâreke,
2-
Leyletü’l-Kısmet-i ve’t-Takdîr
(kısmet ve kader),
3-
Leyletü’t-Tekfîr (günâhları örten),
4-
Leyletü’l-İcâbe (duâlara icâbet),
5-
Leyletü’l-Hayat (İshâk İbn-i Râhôye’nin senediyle Vehb İbn-i Münebbih -r.’anhümâ-dan
yaptığı nakil: --- “Şa’bân’ın yarısının gecesi Ölüm Meleği, Rabbü’l-’Âlemîn’den,
kader ile ilgili nüshaları almakla meşgûl olduğundan, akşamla yatsı arası kimse
ölmez.),
6-
Leylet-ü ‘Îdi’l-Melâike (Meleklerin bayram gecesi. Müslümanların Ramazân ve Kurban Bayramı
olduğu gibi Melekler’in de iki bayramı vardır.
1- Kadir Gecesi,
2- Berâet
Gecesi.)[15],
7-
Leyletü’ş-Şefâ’a (Bu gece, Rasûlüllâh -s.a.v.-’e şefaatin tamâmı verilmiştir.),
8- Leyletü’l- Berâe ve Leyletü’s-Sakk (Tahsildâr’ın beytülmâle âit cizyesini, haracını ve vergisini aldığı
kimselere, bu husûsta bir berat makbuzu yazıp verdiği gibi, Allâh-ü Te’âlâ da
Tevbe edip ameli sâlih işleyen kullarına bu gecede Cehennem’den berat -Kurtuluş
Fermânı- yazar.),
9- Leyletü’l-Câize (Hediye gecesi veya vaz geçme
mânâsı olan bu kelime, Allâh-ü Te’âlâ-nın büyük günâhlara cezâ vermekten
geçmesidir.),
10- Leyletü’r-Ruchân (Tercih Gecesi,
Kadir Gecesi’nden sonra en kıymetli gece olduğundan bu isimle de anılır.),
11- Leyletü’t-Ta’zîm (Büyük tutma ve
değer verme),
12- Leyletü’l-Kadr (Kulun kalbi ile huzûrda
olduğu, Rabb’inin sırlarını müşâhede ettiği, vuslat nurları ile ni’metlendiği
ve kendisinde kurbet –Allâh-i Te’âlâ’yâ mânevî yakınlık- esintisini hissedip,
varlıkların hakîkâtlerini keşfettiği gecedir.),
13- Leyletü’l-Ğufrân ve’l-Itkı mine’n-Nîrân (Mağfiret ve ateşlerden âzâd gecesi.),
14- Leyletü’l-Arz (Amellerin Cenâb-ı Hakk’a
arzı),
15- Leyletü’n-Nesh (Bu gece bâzıları hakkındaki
saâdet ve şekâvet, âfiyet ve musibet, hayat ve ölüm gibi kararlar
değiştirilir.),
16-
Leyletü’l-Lahzî ve’n-Nazar (Tecellî bakış gecesi –Allâh-ü Te’âlâ-nın, bu gece Ka’be-i Muazzama’yâ
yaptığı nazardan dolayı verilmiştir.), Ş.g. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ, Risâle-i
Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.)
عَنْ عَآئِشَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهَاقَالَتْ: قَالَ
رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ:
"إِنَّ
اللّٰهَ تَعَالٰى عَزَّ وَجَلَّ يَلْحَظُ إِلَى الْكَعْبَةِ ف۪ي كُلِّ عَامٍ
لَحْظَةً، فَعِنْدَ ذٰلِكَ تَحِنُّ قُلُوبُ الْمُؤْمِن۪ينَ إِلَيْهَا وَذٰلِكَ ف۪ي
لَيْلَةِ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ."
Hz. ‘Âişe
(r.anhâ)’dan rivâyet edilen Hadîs-i Şerîfte Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)
şöyle buyurmuştur:
--- “Şüphesiz Allâh-ü ‘Azze ve Celle, her sene Kâ’be-ye bir
tecellîde bulunur. İşte o zaman mü’minlerin kalbleri O’na karşı şevkle dolar (ve her biri O’nu ziyâreti arzular.) İşte bu, Şa’bân-ın
yarı gecesi vukû’ bulur.”[16]
17-Leyletü’z-Ziyne (Ziynet gecesi, Bu isim
kendisine, o gece Cennetler süslendiğinden verilmiştir.)
Bu kadar
ilimlerden anlaşıldığı üzere; bu gecenin, bitmez tükenmez fazîlet ve
meziyetleri, mevcuttur. Ş.g.
BERÂET GECESİ’NİN BELLİ OLUŞU
Ulemâ, Kadir Gecesi’nin
gizli, Berâet Gecesi’nin ise açık olmasının hikmetleri hakkında şu bilgileri
açıklamışlardır:
Kadir gecesi, rahmet, mağfiret ve cehennemden âzâd gecesi olduğundan, Allâh-ü Te’âlâ
ona güvenmesinler ve Ramazân’ın tüm gecelerini ihyâ etsinler diye, onu gizli tutmuştur.
Nesefi (rahımehüllâh)’ın
beyânına göre; Allâh-ü Te’âlâ bâzı şeyleri bâzı hikmetlerle gizlemiştir:
1- Ramazân ayının tümünde ibâdete çok çalışılsın
diye, Kadir Gecesi’ni gizlemiştir.
2- Cum’â Günü’nün tümü duâ ile geçirilsin diye
onda bulunan kabul saatini gizlemiştir.
3- Tüm isimleri ile kendisine duâ edilsin diye, İsm-i
Â’zam-mını, Esmâü’l-Hüsnâ-sı içinde gizlemiştir.
4- Müslümanlardan hiçbirine hor bakılmasın diye,
Velîsini kulları içersinde gizlemiştir.
5- Hiçbir ibâdet küçümsenmesin diye, rızâsını
tâatları arasında gizlemiştir.
6- Hiçbir günâh hafıfe alınmasın diye, gazâbını ma’siyetleri
içerisinde gizlemiştir.
Berâet Gecesi’yse,
ecellerin belirlendiği, amellerin arz edildiği, hüküm ve kazâ gecesi, gazâb ve
rızâ gecesi, kabûl ve red gecesi, ulaşma ve engllenme gecesi, saâdet şekâvet
(bahtiyarlık ve bedbahtlık) gecesi, ikrâm ve ihânet gecesi olduğundan, açıkça tâyîn
edilmiştir ki, kullar o geceyi bilsinler de, onda yapacakları duâlarla belâları
savuşturabilsinler.[17] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 133. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ,
Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.)
BERÂET: Temize
çıkma. Temizlik, münezzehiyet. Bulaşık ve giriftâr olmama. Âri olma. Bir
davânın netîcesinde suçsuz olduğu anlaşılma.
·
Bu gece Allâh-ü Te’âlâ-nın;
v
Rahmetinin,
v
Bereketinin,
v
Bağışlaması ve affının,
v
Mağfiretinin,
v
Hayır ve ihsânının bol bol
yağdığı gecedir...
Berâet ve
Sak gecesi denilmesi hakkında da denilmiştir ki, Gayr-i Müslim tebâ’dan, haraç
tamâmen alındığı zaman berâetlerini (temize çıkmalarını) dile getiren bir sened
yazıldığı gibi, Allâh-ü Te’âlâ da bu gece mü’min kullarına berâet yazar.
(حديث مرفوع)
أَخْبَرَنَا أَبُو جَعْفَرٍ الْاِنْمَاطِيُّ، أَنْبَا أَبُو إِسْحَاقَ
إِبْرَاه۪يمُ بْنُ مُحَمَّدٍ الْمُطَهَّرِيُّ، أنبا أَبُو مُحَمَّدٍ عَبْدُ
اللّٰهِ بْنُ أَب۪ي يَحْيَى الْاِمَامُ، ثنا أَبُو يَعْقُوبَ الْبَحْرِيُّ
الْجُرْجَانِيُّ، ثنا عَلِيُّ بْنُ نُصَيْرٍ، ثنا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ،
حَدَّثَن۪ي عَبْدُ الرَّح۪يمِ بْنُ زَيْدٍ الْعَمِّيُّ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ
وَهْبِ بْنِ مُنَبِّهٍ ، عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ ، عَنِ النَّبِيِّ ﷺ،
قَالَ:
"مَنْ
أَحْيَا اللَّيَالِيَ الْاَرْبَعَ وَجَبَتْ لَهُ الْجَنَّةُ:
لَيْلَةَ التَّرْوِيَةِ،
|
-
1
|
وَلَيْلَةَ عَرَفَةَ،
|
-
2
|
وَلَيْلَةَ النَّحْرِ،
|
-
3
|
وَلَيْلَةَ الْفِطْرِ،
|
-
4
|
وَلَيْلَةَ النِّصْفِ
شَعْبَانَ."
|
-
5
|
Mü’âz İbn-i
Cebel (r.a.)’dan rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîf’te, Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i
ve sellem) şöyle buyurmuştur:
--- “Beş geceyi (ibâdetle geçirerek) ihyâ edene Cennet vâcib
olur:
1- Terviye (Zû’l-Hıcce’nin sekizinci)
gecesi,
2- ‘Arafe (Zû’l-Hıcce’nin dokuzuncu)
gecesi,
3- Nahr (Zû’l-Hıcce’nin onuncu) gecesi,
4- Fıtr (Ramazân Bayramı) gecesi,
5- Şa’bân’ın yarısının gecesidir.”[18] İsmail Hakkı, Ruhul Beyan, 8/403; İsfehânî, et-Terğîb, no:367,
1/182; İbn-i Hıcâzî, Tuhfetü’l-İhvân, 51. Ş.g.
عَنْ أَب۪ى
أُمَامَةَ الْبَاهِلِيِّ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ ٌضالَ: قَالَ ﷺ:
"خَمْسُ
لَيَالٍ لَا تُرَدُّ ف۪يهِنَّ الدَّعْوَةُ:
أَوَّلُ
لَيْلَةٍ مِنْ رَجَبَ،
|
-
1
|
وَلَيْلَةُ
النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ،
|
-
2
|
وَلَيْلَةُ
الْجُمُعَةِ،
|
-
3
|
وَلَيْلَةُ
الْفِطْرِ،
|
-
4
|
وَ لَيْلَةُ النَّحْرِ."
|
-
5
|
Ebû Ümâme el-Bâhilî (r.a.)’den rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîf’te, Rasûlüllâh
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur:
--- “Beş gece vardır ki, onlarda (şartlarına uygun olarak yapılan) duâ reddolunmaz, bunlar
da:
1- Receb’in ilk gecesi,
2- Şa’bân’ın yarı gecesi,
3- Cum’â gecesi,
4- Ramazân Bayramı gecesi,
5- Kurban Bayramı gecesi.”[19] İbn-i
Asâkir, Tarîh-u Dımeşk, 10/408; Beyhekî, Şu’âbü’l-Îmân, no: 3440, 5/288;
Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, no:2975, 2/196.
BERÂET GECESİ’NDE, BÜTÜN MAHLÛKÂTIN BİR SENE İÇİNDEKİ ÖNEMLİ İŞLERİNİN
SEÇİMİ VE AYIRIMI YAPILIR…
"
ف۪يهَا يُكْتَبُ كُلُّ مَوْلُودٍ مِنْ بَنِي أٰدَمَ ف۪ي هٰذِهِ السَّنَةِ،
|
-
1
|
وَف۪يهَا
أَنْ يُكْتَبَ كُلُّ هَالِكٍ مِنْ بَن۪ي أٰدَمَ ف۪ي هٰذِهِ السَّنَةِ،
|
-
2
|
وَف۪يهَا
تُرْفَعُ أَعْمَالُهُمْ،
|
-
3
|
وَف۪يهَا
تَنْزِلُ أَرْزَاقُهُمْ."
|
-
4
|
1- “Âdem oğullarından bu sene doğacak-ların tamâmı bu gece yazılır.
2- Âdem oğullarından bu sene öleceklerin tümü bu gece kaydedilir,
3- Amelleri bu gece yükseltilir,
Bir başka
anlatım!...
1- Bütün varlıkların bir senelik işleri bu gecede hükme ve karâra
bağlanır.
2- O sene ölecek olanların isimleri “Canlılar Sicil Defteri”nden,
“Ölüler Sicil Defteri”ne işlenir....
3- Bir kimsenin yapacağı iyilikler, amelleri, işleri, başından
geçecek olan bütün hâdiseler karâra bağlanır...
4- Rızıklarına,
5- Zengin veyâ fakir,
6- ‘Azîz veyâ zelîl
olacaklarına,
7- Diriltilip öldürüleceklerine,
8- Ecellerine,
9- Hacılarla ilgili işlerine
dâir Allâh-ü Te’âlâ tarafından meleklere bilgi verileceği söylen-mektedir.
10- Bu gecede Peygamberimiz
(s.a.v.)’e şefaat yetkisinin tamâmı verilmiştir. Bu yetkinin üçte biri Şa’bân’ın
onüçüncü günü, üçte biri Şa’bân’ın ondördüncü günü, geri kalan üçte biri de Şa’bân’ın
onbeşinci günü verilmiştir.
11- Bu geceyi ibâdetle geçirenlere yardımcı olması amacıyla Allâh-ü Te’âlâ
tarafından melekler gönderilir.
Bu bakımdan
berâet gecesinde ibâdet etmenin ve nâfile namaz kılmanın fazîleti ve sevâbı çok
büyüktür. Ş.g.
لَا أَقُولُ ف۪يهِمْ سِتَّةَ نَفَرٍ:
مُدْمِنَ
خَمْرٍ،
|
-
1
|
وَلَا
عَاقَّ وَالِدَيْهِ،
|
-
2
|
وَلَا
مُصِرًّا عَلٰى رِبًا أَوْزِنًا،
|
-
3
|
وَلَا
مُصَارِمًا،
|
-
4
|
وَلَا
مُصَوِّرًا،
|
-
5
|
وَلَا
قَتَّاتًا."
|
-
6
|
Yûce Allâh (c.c.)
bu gece bütün müslümanlara mağfiret buyurur.
·
Ancak bu gecede af dışı kalanlar: --- H.Ş.
Kâfir,
Mişrik,
Münâfık,
1- İçki içmeye devâm eden,
2- Ana babasına isyân eden,
3- Zinâya ısrâr eden,
4- Sıla-ı rahim-i (akrabâ ilişkisin) kesen,
5- Heykel tasvîr eden ve
Kâhin,
Sihirbaz
yâhut
Çok kin
güden!... Ş.g.
وَعَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ
عَنِ النَّبِيِّ ﷺ قَالَ:
"جَآءَن۪ي جِبْر۪يلُ عَلَيْهِ السَّلَامُ لَيْلَةَ
النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ وَقَالَ ل۪ى: يَا مُحَمَّدُ إِرْفَعْ رَأْسَكَ إِلَى السَّمَآءِ
قَالَ، فَقُلْتُ: مَا هٰذِهِ اللَّيْلَةُ؟ قَالَ: "هٰذِهِ اللَّيْلَةُ يَفْتَحُ
اللّٰهُ سُبْحَانَهُ ف۪يهَا ثَلَاثَمِائَةِ بَابٍ مِنْ أَبْوَابِ الرَّحْمَةِ، يَغْفِرُ
اللّٰهُ لِجَم۪يعِ مَنْ لَا يشُرْكُ بِه۪ شَيْئًا إِلَّا أَنْ يَكُونَ
سَاحِرًا،
|
-
1
|
أَوْ كَاهِنًا،
|
-
2
|
أَوْ مُصِرًّا عَلَى الرِّبَا وَالزِّنَا،
|
-
3
|
أَوْ مُدْمِنَ خَمْرٍ، فَإِنَّ هٰؤُلٰٓاءِ لَا
يُغْفَرُ لَهُمْ حَتّٰى يَتُوبُوا،"
|
-
4
|
فَلَمَّا
كَانَ رُبْعُ اللَّيْلِ نَزَلَ جِبْر۪يلُ
عَلَيْهِ السَّلَامُ وَ قَالَ: يَا مُحَمَّدُ إِرْفَعْ رَأْسَكَ فَرَفَعَ رَأْسَهُ
فَإِذَا أَبْوَابُ الْجَنَّةِ مَفْتُوحَةُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ مِنَ سَمَآءِ
الدُّنْيَا إِلٰى عَرْشِ فِى السَّجُودِ يَسْتَغْفِرُونَ لِاُمَّةِ مُحَمَّدٍ ﷺ:
"وَ عَلٰى بَابِ الْاَوَّلِ مَلَكٌ
يُنَاد۪ى: "طُوبٰى
لِمَنْ رَكَعَ ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
|
-
1
|
وَ عَلٰى بَابِ الثَّان۪ى مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى لِمَنْ سَجَدَ ف۪ي
هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
|
-
2
|
وَ عَلٰى بَابِ الثَّالِثِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى لِمَنْ دَعَا
ف۪ي
هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
|
-
3
|
وَ عَلٰى بَابِ الرَّابِعِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى لِمَنْ لِلذَّاكِر۪ينَ
ف۪ي
هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
|
-
4
|
وَ عَلٰى بَابِ الْخَامِسِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى لِمَنْ بَكٰى
مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ
ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
|
-
5
|
وَف۪ى رِوَايَةٍ طُوبٰى لِمَنْ عَمِلَ
خَيْرًا ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
|
|
وَ عَلٰى بَابِ السَّادِسِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ
ف۪ي
هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
|
-
6
|
وَ عَلٰى بَابِ السَّابِعِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "طُوبٰى هَلْ مِنْ سَآئِلٍ
فَيُعْطٰى سُؤْلَهُ؟
|
-
7
|
وَف۪ى رِوَايَةٍ طُوبٰى لِمَنْ قَرَأَ
الْقُرْأٰنَ ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ،
|
|
وَ عَلٰى بَابِ الثَّامِنِ مَلَكٌ يُنَاد۪ى: "هَلْ مِنْ مُسْتَغْفِرٍ فَيُغْفَرَ لَهُ؟"
|
-
8
|
فَقُلْتُ:
"يَا جِبْر۪يلُ، إِلٰى مَتٰى تَكُونُ هٰذِهِ الْاَبْوَابُ مَفْتُوحَةً؟"
قَالَ: "إِلٰى طُلُوعِ الْفَجِرِ مِنْ أَوَّلِ اللَّيْلِ"
ثُمَّ قَالَ: "لِلّٰهِ تَعَالٰى ف۪يهَا عُتَقَآءُ مِنَ النَّارِ بِعَدَدِ
شَعْرِ غَنَمِ كَلْبٍ."
Ebû Hüreyre (r.a.),
Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’ın şöye buyurduğunu rivâyet
etmiştir.
--- “Şa’bân-ın yarısının gecesi Cibrîl (‘aleyhi’s-selâm) bana gelerek:
--- “Yâ Muhammed
(s.a.v.) başını semâya doğru kaldır.” Buyurdu.
Ben: ----
“Bu ne gecedir?” dediğimde;
---- “Bu, Allâh-ü Sübhânehû’nun, 300 (üçyüz) rahmet kapısı
açtığı bir gecedir ki onda, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayan (Müslüman) ların tümünü bağışlar. Ancak;
1- Büyücü (sihir yapan),
2- Kâhin (ğaybdan haber veren),
3- Fâiz ve zinâyı bırakmayanları,
4- İçki içmeye devâm
edenleri,
Tevbe etmedikleri sürece affetmez.” Buyurdu.
Gecenin dörtte biri geçince, Cibrîl (‘aleyhi’s-selâm) tekrâr inerek:
--- “Yâ Muhammed
(s.a.v.) başını (semâya doğru) kaldır.” Buyurdu.
Başını kaldırdığında birde ne görsün? Cennet’in tüm kapıları (ardına kadar) açılmış,
dünyâ semâsından Arş’a kadar tüm
melekler secdede Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in ümmeti için
istiğfârda bulunuyorlar ve her semâ kapısında bir melek bulunuyor.
1- Birinci kapıdaki
melek: --- “Bu gece rukû’
edenlere müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
2- İkinci kapıdaki
melek: --- “Bu gece secde
edenlere müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
3- Üçüncü kapıdaki
melek: --- “Bu gece duâ
edenlere müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
4- Dördüncü kapıdaki
melek: --- “Bu gece zikr
edenlere müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
5- Beşinci kapıdaki
melek: --- “Bu gece Allâh
korkusundan ağlayanlara müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
Diğer bir rivâyette; --- “Bu gece hayır (hasenât) yapanlara müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
6- Altıncı kapıdaki
melek: --- “Bu gece tüm
Müslümanlara müjdeler olsun!” diye sesleniyor.
7- Yedinci kapıdaki
melek ise: --- “Bu gece bir
şey isteyen var mı ki, murâdı kendisine verilsin?!”
Diğer bir rivâyette; --- “Bu gece Kur’ân-ı Kerîm okuyanlara müjdeler olsun!” diye nidâ ediyor.
8- Sekizinci kapıda
duran melek de: --- “İstiğfâr eden
var mı ki, kendisi için (günâhları)
mağfiret olunsun?!” diye
bağırıyor.
Bunun üzerine: ---
“Ey Cibrîl! Bu kapılar ne zamana değin açık olacak?” diye sorduğumda;
--- “Gecenin başından fecrin tulû’una (imsâk vakti girenceye) kadar” buyurduktan sonra:
--- “Bu gece, Kelb kabîlesi’nin koyun sürülerinin tüyleri kadar (çok) sayıda Allâh-ü T’âlâ’nın, ateşten âzâdlıları vardır!” buyurdu.”[22]
"إِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ
فَقُومُوا لَيْلَهَا وَصُومُوا يَوْمَهَا (نَهَارَهَا) فَإِنَّ اللّٰهَ تَبَارَكَ
وَتَعَالٰى يُنْزِلُ ف۪يهَا لِغُرُوبِ الشَّمْسِ إِلَى السَّمَآءِ الدُّنْيَا،
فَيَقُولُ:
أَلَا
مِنْ مُسْتَغْفِرٍ فَأَغْفِرَ لَهُ،
|
-
1
|
أَلَا
مِنْ مُسْتَرْزِقٍ فَأَرْزُقَهُ،
|
-
2
|
أَلَا
مِنْ مُبْتَلًى فَأُعَافِيَهُ،
|
-
3
|
أَلَا
كَذَا أَلَا كَذَا حَتًّى يَطْلُعَ الْفَجْرِ فَلَا يَسْأَلُ أَحَدُ إِلَّا
أُعْطِىَ."
Ali (r.a.)’den rivâyet
edilen bir Hadîs-i Şerîf’te Rasûlüllâh
(‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) şöye buyurmuştur:
--- “Şa’bân-ın yarı (onbeşinci) gecesi olunca, gecesini (ibâdette) kıyâmla
geçirin, gününü de oruç tutun.
Şüphesiz Allâh-ü Tebârake ve Te’âlâ, o gece güneş batımında, en yakın
semâya (inmekten,
çıkmaktan, hareket ve intikâlden münezzeh olarak, Zât’ına yakışan birv inişle)
iner de, fecrin tulû’una (imsâk altıncaya) kadar:
1- --- “Bağışlanmak
isteyen var mı, onu mağfiret edeyim?!
2- Rızık isteyen var
mı ki onu rızıklandırayım?!
3- Belâya tutulan varmı
ona âfiyet vereyim?!
4- Yokmu şöyle isteyen!?
Yok mu böyle isteyen.”
SALÂTÜ’L-HAYR (HAYIR NAMAZI)
*** ---
Berâet gecesinde kılınacak namaza Salâtü’l-Hayr
(Hayır Namazı) denilmiştir. Bu namaz
birçok rivâyete göre yüz
rekâttır. Her rekâtta Fâtihâ sûresinden sonra on defâ İhlâs Sûresi okunur. İki rek’atte bir selâm verilerek 100 rek’atte tamamlanır.
Her rek’atte 100 İhlâs-ı şerîf
okumak sûretiyle 10 rek’at olarak da kılınabilir.
الكتب : فضائل الأوقات
للبيهقي باب في فضل ليلة النصف من شعبان
أحاديث صلاةليلة النصف منشعبان
(حديث مرفوع) حَدَّثَنَا أَبُو
عَبْدِ اللّٰهِ الْحَافِظُ، قَالَ: حَدَّثَن۪ي أَبُو صَالِحٍ خَلَفُ بْنُ
مُحَمَّدٍ بِبُخَارٰى، قَالَ: حَدَّثَنَا صَالِحُ بْنُ مُحَمَّدٍ الْبَغْدَادِيُّ
الْحَافِظُ، قَالَ: حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبَّادٍ، قَالَ: حَدَّثَن۪ي
حَاتِمُ بْنُ إِسْمَاع۪يلَ الْمَدَنِيُّ، عَنِ النَّضْرِ بْنِ كَث۪يرٍ، عَنْ
يَحْيَى بْنِ سَع۪يدٍ، عَنْ عُرْوَةَ بْنِ الزُّبَيْرِ،
عَنْ عَآئِشَةَ رَضِيَ اللّٰهُ
عَنْهَا، قَالَتْ:
"لَمَّا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ اِنْسَلَّ رَسُولُ
اللّٰهُ ﷺ مِنْ مِرْط۪ي، ثُمَّ
قَالَتْ : وَاللّٰهِ مَا كَانَ مِرْطُنَا مِنْ خَزٍّ، وَلَا قَزٍّ ، وَلَا
كُرْسُفٍ، وَلَا كَتَّانٍ، وَلَا صُوفٍ، فَقُلْنَا: سُبْحَانَ اللّٰهِ، فَمِنْ
أَيِّ شَيْءٍ؟ قَالَتْ: إِنْ كَانَ سَدَاهُ لَشَعْرٌ، وَإِنْ كَانَتْ لُحْمَتُهُ
لَمِنْ وَبَرِ الْاِبِلِ، قَالَتْ: فَخَش۪يتُ أَنْ يَكُونَ أَتٰى بَعْضَ
نِسَآئِه۪، فَقُمْتُ أَلْتَمِسُهُ فِي الْبَيْتِ، فَيَقَعُ قَدَم۪ي عَلٰى
قَدَمَيْهِ وَهُوَ سَاجِدٌ، فَحَفِظْتُ مِنْ قَوْلِه۪ وَهُوَ يَقُولُ:
"سَجَدَ
لَكَ سَوَاد۪ي وَخَيَال۪ي، وَأٰمَنَ لَكَ فُؤَاد۪ي، فَهٰذِه۪ يَد۪ي وَمَا جَنَيْتُ
بِهَا عَلٰى نَفْس۪ي!، يَا عَظ۪يمُ يُرْجٰى لِكُلِّ عَظ۪يمٍ يَا عَظ۪يمُ إِغْفِرْ
لِيَ الذَّنْبَ الْعَظ۪يمَ، سَجَدَ وَجْه۪ي لِلَّذ۪ي خَلَقَهُ وَشَقَّ سَمْعَهُ
وَبَصَرَهُ "، وَأَبُوءُ لَكَ بِالنِّعَمِ، وَأَعْتَرِفُ بِالذُّنُوبِ
الْعَظ۪يمَةِ ، ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي، إِنَّهُ لَايَغْفِرُ الذُّنُوبَ
إِلَّا أَنْتَ، أَعُوذُ بِعَفْوِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ، وَأَعُوذُ بِرَحْمَتِكَ مِنْ
نِقْمَتِكَ، وَأَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْكَ جَّلَّ
وَجْهُكَ، لٰٓا أُحْص۪ي ثَنَآءً عَلَيْكَ، أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلٰى
نَفْسِكَ." ثُمَّ رَفَع رَأْسَهُ وَهُوَ يَقُولَ:
"أَللّٰهُمَّ هَبْ ل۪ى قَلْبًا تَقِيًّا نَقِيًّا مِنَ الشَّرِّ بَرِيًّا
لَاكَافِرًا وَلَا شَقِيًّا." ثُمَّ عَادَ فَسَجَدَ
وَهُوَ يَقُولَ:
"أَقُولُ كَمَا قَالَ أَخ۪ي دَاوُ۫دُ عَلَيْهِ السَّلَامُ أُعَفِّرُ وَجْه۪ي
فِي التُّرَابِ لِسَيِّد۪ي وَحُقُّ (حُقَّ) لِوَجْهِ سَيِّد۪ى أَنْ تُعَفَّرَ
الْوُجُوهُ لِوَجْهِه۪." ثُمَّ رَفَع رَأْسَهُ، فَقُلْتُ: بِأَب۪ي
أَنْتَ وَأُمّ۪ي، أَنْتَ ف۪ي وَادٍ وَأَنَا ف۪ي وَادٍ."
---قَالَتْ: فَسَمِعَ حِسَّ قَدَمِي فَدَخَلَ الْحُجْرَةَ--- وَقَالَ: "يَا
حُمَيْرَآءُ أَمَا تَعْلَم۪ينَ (تَدْر۪ينَ) مَا هَذِهِ اللَّيْلَةُ، هٰذِهِ
لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ، إِنَّ لِلّٰهِ عَزَّ وَجَلَّ ف۪ي هٰذِهِ
اللَّيْلَةِ عُتَقَآءَ مِنَ النَّارِ بِقَدَرِ (بِعَدَدِ) شَعْرِ غَنَمِ
كَلْبٍ." قَالَتْ: قُلْتُ: "يَا نَبِيَّ
اللّٰهِ وَمَا بَالُ شَعْرِ (غَنَمِ) كَلْبٍ؟ قَالَ: "لَيْسَ الْيَوْمَ فِي
الْعَرَبِ قَوْمٌ أَكْثَرُ غَنَمًا مِنْهُمْ،
لَا
أَقُولُ ف۪يهِمْ سِتَّةَ نَفَرٍ:
مُدْمِنَ
خَمْرٍ،
|
-
1
|
وَلَا
عَاقَّ وَالِدَيْهِ،
|
-
2
|
وَلَا
مُصِرًّا عَلٰى رِبًا أَوْزِنًا،
|
-
3
|
وَلَا
مُصَارِمًا،
|
-
4
|
وَلَا
مُصَوِّرًا،
|
-
5
|
وَلَا
قَتَّاتًا."
|
-
6
|
قُلْتُ: "يَا رَسُولَ اللّٰهِ
قَدْ سَمِعْتُكَ تَذْكُرُ ف۪ى سُجُودِكَ اللَّيْلَةَ شَيْئًا مَا سَمِعْتُكَ
تَذْكُرُهُ قَطُّ." قَالَ ﷺ: "وَعَلِمْتِ ذٰلِكَ؟" قُلْتُ:
"نَعَمْ" قَالَ
ﷺ:
"تَعَلَّم۪يهِنَّ وَعَلِّم۪يهِنَّ فَإِنَّ جِبْر۪يلَ عَلَيْهِ السَّلَامُ
أَمَرَن۪ي أَنْ أَذْكُرَهُنَّ وَأَرَدِّدَهُنَّ فِى السُّجُودِ." قَالَتْ:
"فَمَا زَالَ رَسُلَ اللّٰهِ ﷺ،
وَهُوَ يُصَلّ۪ي قَآئِمًا وَقَاعِدًا حَتّٰى أَصْبَحَ، فَأَصْبَحَ وَقَدِ
اصْمَعَدَّتْ قَدَمَاهُ، فَإِنّ۪ي لَاَغْمِزُهَا، وَقُلْتُ: "بِأَب۪ي
أَنْتَ وَأُمّ۪ي، أَتْعَبْتَ نَفْسَكَ، أَلَيْسَ قَدْ غَفَرَ اللّٰهُ لَكَ مَا
تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ؟ أَلَيْسَ قَدْ فَعَلَ اللّٰهُ بِكَ؟
أَلَيْسَ؟ أَلَيْسَ؟ فَقَالَ: "بَلٰى يَا عَآئِشَةُ، أَفَلا
أَكُونُ عَبْدًا شَكُورًا؟ هَلْ تَدْر۪ينَ مَا ف۪ي هٰذِهِ اللَّيْلَةِ؟" قَالَتْ: مَا
ف۪يهَا يَا رَسُولَ اللّٰهِ؟ فَقَالَ:
"
ف۪يهَا يُكْتَبُ كُلُّ مَوْلُودٍ مِنْ بَنِي أٰدَمَ ف۪ي هٰذِهِ السَّنَةِ،
|
-
1
|
وَف۪يهَا
أَنْ يُكْتَبَ كُلُّ هَالِكٍ مِنْ بَن۪ي أٰدَمَ ف۪ي هٰذِهِ السَّنَةِ،
|
-
2
|
وَف۪يهَا
تُرْفَعُ أَعْمَالُهُمْ،
|
-
3
|
وَف۪يهَا
تَنْزِلُ أَرْزَاقُهُمْ."
|
-
4
|
فَقَالَتْ: "يَا
رَسُولَ اللّٰهِ، مَاأَحَدٌ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلَّا بِرَحْمَةِ اللّٰهِ؟"
فَقَالَ:
"مَا
مِنْ أَحَدٍ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ إِلَّا بِرَحْمَةِ اللّٰهِ." قُلْتُ: "وَلَا
أَنْتَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ؟ فَوَضَعَ يَدَهُ عَلٰى
هَامَتِه۪، فَقَالَ: "وَلَا أَنَا إِلَّا
أَنْ يَتَغَمَّدَنِيَ اللّٰهُ مِنْهُ بِرَحْمَةٍ." "يَقُولُهَا
ثَلَاثَ مَرَّاتٍ."[24]
Hz. ‘Âişe (r.anhâ) şöyle
anlatmıştır:
“Şa’bân-ın
yarısının gecesi olduğunda, Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) benim şalımın
içinden sıyrılıp çıktı.
Ben
“Hanımlarından birine gitmiştir” diye endişelenip kalktım. O’nu evde aramaya
başladım. Ayağım, secde hâlindeyken O’nun mübârek ayaklarına değdi.
(Secdede o
kadar uzun kaldı
ki Allâh-ü Te’âlâ O’nun rûhunu
secdede kabzetti sandım.
Ayaklarına dokunduğumda, hareket
edince, yaşadığını anlayarak
çok sevindim.)
Secdede
söylediği duâlardan, şunlar aklımda kaldı:
“Karartım
da, hayâlim de Sana secde etti. Gönlüm Sana îmân etti. İşte elim ve onunla
işlediklerim.
Ey her
büyük şey için
kendisine umut bağlanan Büyük
Allâh’ım!
Ey büyük!
Büyük günâhları affet! Yüzüm, kendisini yaratan, kulağını ve gözünü yar (ıp yarat)
ana secde etti. Ni’metlerini Sana karşı ikrâr ediyorum.
Büyük
günâhlımı îtirâf ediyorum. Ben
nefsime zulmettim. Öyleyse beni
bağışla. Zîrâ günâhları Senden başkası affedemez. Azâbından affına
sığınıyorum.
Hışmından
rahmetine sığınıyorum. Gazâbından rızâna sığınıyorum. Senden Sana sığınıyorum.
Zât’ın pek yûce olmakta dâim oldu.
Sana karşı övgüyü sayıp bitiremem. Sen kendini
övdüğün gibisin.”
Sonra
mübârek başını kaldırıp şöyle duâ etti:
“Ey Allâh’ım!
Bana, şerden arınmış bulunan, takvâ sâhibi olan, kâfir ve bedbaht olmayan bir
kalb bağışla."
Daha sonra
tekrâr dönüp secde yaptı ve şöyle duâda bulundu:
"Yâ Rabbî! Sana, kardeşim Dâvud (‘aleyhi’s-selâm)’ın
dediği gibi diyorum. Seyyidim için yüzümü
toprağa sürüyorum. Efendimin cemâli için tüm yüzler toprağa
sürülmeye değer."
Daha sonra
başını kaldırdığın-da, ben kıskançlıkla onun peşine düştü-ğümden
utanarak;
--- “Anam
babam sana fedâ olsun yâ Rasûlellâh!.. Sen bir vâdidesin, ben ise başka bir
vâdideyim (Sen ne düşünüyorsun, ben ne düşünüyorum?)!" dedim.
O zaman
bana;
"Ey
Humeyrâ! Bilmez misin ki bu gece, Şa’bân-ın yarı gecesidir. Bu gecede, Kelb
kabîlesinin koyunlarının kılları kadar, Allâh’ın (cehennemden)
âzatlıları vardır" buyurdu.
Ben de
kendisine:
“Kelb kabîlesinin koyunlarının tüylerinin durumu nedir (ki ondan
bahsettiniz)?" diye sorunca:
“Araplar içinde
onlardan fazla sürüye sâhip bir kabîle yoktur.”
Ancak ben, (afflunmayacaklar
arasında) altı kişiden bahsetmiyorum ki bunlar;
1- İçki içmeye devâm eden,
2- Ana babasına isyân eden,
3- Zinâya ısrâr eden,
4- Sıla-ı rahim-i kesen,
5- Heykel tasvîr eden ve
6- Söz gezdiren (ler) dir" buyurdu.
O zaman ben:
Yâ Rasûlellâh! Sizin bu gece
secdenizde bir duâ da bulunduğunuzu işittim ki, bu zamâna kadar hiç
işitmemiştim. Secdede diyordunuz ki:
“Azâbından affına sığınıyorum.
Gazâbından rızâna sığınıyorum. Senden Sana sığınıyorum. Zât’ın yûe olmakta dâim
oldu. Sana karşı övgüyü sayıp bitiremem. Sen kendini övdüğün gibisin.” Deyince;
“Sen bunu belledin mi?" diye
sordular.
Ben “Evet” deyince:
“Bunları iyi öğren ve öğret. Çünkü Cibrîl (Aleyhi’s-selâm)
bana bunları secdede tekrâr tekrâr söylememi emretti.” buyurdular.
İşte Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) böylece sabâha kadar
ayakta ve oturarak namaza devâm etti.
Sabah olduğunda iki ayağı da iyice
şişmişti. Ben onları oğuştururken:
“Anam babam Sana feda olsun!
Kendinize çok zahmet verdiniz, Allâh-ü Te’âlâ Sizin geçmiş ve gelecek
günâhlarınızı bağışlamamış mıydı?” diye sayınca:
“Ey ‘Âişe! (Mâdem ki O,
bana bu kadar lütuflarda bulundu) şimdi ben çok şükreden bir kul olmalı
değil miyim? Bu gecede neler olduğunu bilir misin?" buyurdu.
Ben:
“Ey Allâh’ın Rasûlü! Bu gecede neler
var?" dediğinde:
1- “Âdem oğullarından bu sene doğacakların tamâmı bu gece yazılır.
2- Âdem oğullarından bu sene öleceklerin tümü bu gece kaydedilir,
3- Amelleri bu gece yükseltilir,
4- Rızıkları da bu gece indirilir.” buyurdu. Bu
sefer ben:
“Yâ Rasûlellâh! Allâh’ın
rahmeti olmadan kimse Cennet’e giremez
mi?" dediğimde:
“Allâh’ın rahmeti .olmadan kimse
cennete giremez.” Buyurdu. Tekrâr ben,
“Sen de mi yâ Rasûlellâh!?” deyince,
mübârek elini başının üstüne koyarak, üç kere:
BERÂET GECESİ SECDEDE TEKRARLANMASI EMREDİLEN DUÂ
Beraat
Gecesi, Âişe (r.anhâ): “Yâ Rasûlellâh! Sizin, bu gece secdenizde bir duâda
bulunduğunuzu işittim ki, bu zamana kadar bu duâyı yaptığınızı hiç
işitmemiştim. Secdede diyordunuz ki:
" أَعُوذُ بِعَفْوِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ،
وَأَعُوذُ بِرَحْمَتِكَ مِنْ نِقْمَتِكَ وَ أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ وَ
أَعُوذُ بِكَ مِنْكَ جَلَّ وَجْهُكَ، لٰٓا أُحْص۪ي ثَنَآءً عَلَيْكَ أَنْتَ
كَمَآ أَثْنَيْتَ عَلٰى نَفْسِكَ."
“Azâbından affına
sığınıyorum. Gazâbından
rızâna sığınıyorum. Senden Sana sığınıyo-rum. Zât’ın yûce olmakta dâim oldu. Sana karşı
övgüyü sayıp bitiremem. Sen kendini övdüğün gibisin” deyince,
“Sen bunu belledin mi?” diye
sordular.
Ben “Evet” deyince;
“Bunları iyi öğren ve öğret.
Çünkü, Cibrîl (Aleyhi’selâm) bana bunları secdede tekrâr tekrâr söylememi
emretti.” buyurdular.[26]
BERÂET GECESİ HAYIRLI KAZÂ VE KADERLER İÇİN YAPILACAK DUÂ
İmâm-ı
Zebîdî
ve Şeyh Ahmed Dîrebî gibi bir çok âlim
ve fâzıl meşâyih
(kaddesallâhü esrarahüm) hazarâtı,
bu gecenin ihyâsı
hakkında şu beyânda bulunmuşlardır:
Allâh
dostları içerisinde halefin seleften tevârüs (verâset yoluyla naklettiğine
göre; her kim Berâet Gecesi şu sayılanları yaparsa, o gece yaptığı bütün
istekler kendisine verilerek murâdı hâsıl olur.
1- Akşam namazından sonra, her rek’at-ı bir Fâtihâ
Sûresi, altı İhlâs
Sûresi ile altı rek’at kılar.
2- Her iki rekâtın selâmından sonra birer Yâ-sîn’i Şerîf okur,
a- Birincisinde, ömrüne berekete niyet
eder.
b- İkincisinde, rızkına bereket ve belâları
defetmeye niyet eder.
c- Üçüncüsünde ise, insanlardan istiğnâ (muhtâc
olmama) ve husn-ü hâtime (îmânla biten güzel bir sona erişme) ye niyet eder.
3- En sonunda “BERÂET GECESİ DUÂSI” diye meşhûr
olan şu duâyı on kere (10) okur.
Şunu da
belirtelim ki, bu duâ, tümü i’tibârıyla, Hadîs-i Şerîf olarak rivâyet
edilmeyip, meşâyıhın bir çoğundan nakledilmişse de, içinde geçen lafızların bir
kısmı, Âyet-i Kerîme, ekserisi de , Ömer İbn-i Hattâb ve Abdullâh
İbn-i Mes’ûd (r.anhüm) gibi yûce sahâbîlerden rivâyet edilmiştir ki, biz, o
kısımları kalın yazı şekliyle yazarak belirttik.
Abdullah İbn-i
Mes’ûd (r.a.) bu duâda geçen o kısım hakkında şöyle bir
beyânda bulunmuştur:
“Herhangi bir
kul bu duâları
yaparsa, mutlakâ geçimine genişlik verilir” buyurmuştur.[27]
بسم
الله الرحمن الرحيم
دعآء
ليلة النصف من شعبان
"إِلٰه۪ي
! جُودُكَ دَلَّن۪ي عَلَيْكَ وَإِحْسَانُكَ أَوْصَلَن۪ي إِلَيْكَ وَكَرَمُكَ قَرَّبَن۪ي لَدَيْكَ
أَشْكُو إِلَيْكَ مَا لَا يَخْفٰى عَلَيْكَ وَأَسْأَلُكَ مَا لَا يَعْسُرُ
عَلَيْكَ إِذْ عِلْمُكَ بِحَال۪ي يَكْف۪ي عَنْ سُؤٰل۪ي يَا مُفَرِّجُ عَنْ كَرْبِ
الْمَكْرُوب۪ينَ فَرِّجْ عَنّ۪ي مَا أَنَا۬ ف۪يهِ ﴿ ...
لٰٓا إِلٰهَ إِلّٰٓا أَنْتَ سُبْحَانَكَۗ إِنّ۪ى كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَۚ ﴿٨٦﴾
فَاسْتَجَبْنَا لَهُۙ۫ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّۜ وَكَذٰلِكَ نُنْجِى
الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٨٧﴾ ﴾ [سورة الأنبيآء:٢١/٨٦-٨٧] أَللّٰهُمَّ
يَا ذَا الْمَنِّ وَلَا يُمَنُّ عَلَيْهِ يَا ذَا الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ وَ يَا
ذَا الطَّوْلِ وَالْاِنْعَامِ لٰٓا إِلٰهَ إِلّٰٓا أَنْتَ ظَهْرُ اللَّاج۪ينَ
وَجَارُ الْمُسْتَجِر۪ينَ وَمَأْمَنَ
الْخَآئِف۪ينَ أَللّٰهُمَّ! إِنْ كُنْتَ كَتَبْتَن۪ى عِنْدَكَ ف۪ٓى أُمِّ
الْكِتَابِ شَقِيًّا أَوْ مَحْرُومًا أَوْ
مَطْرُودًا أَوْ مُقْتَرًا عَلَيَّ فِى الرِّزْقِ فَامْحُ، أَللّٰهُمَّ!
بِفَضْلِكَ شَقَاوَت۪ي وَحِرْمَان۪ي وَطَرْد۪ي وَإِقْتَارَ رِزْق۪ي وَأَثْبِتْن۪ى
عِنْدَكَ ف۪ي أُمِّ الْكِتَابِ سَع۪يدًا مَرْزُوقًا مُوَفَّقًا لِلْخَيْرَاتِ
فَإِنَّكَ قُلْتَ وَقَوْلُكَ الْحَقُّ ف۪ي كِتَابِكَ الْمُنْزَلِ عَلٰي لِسَانِ
نَبِيِّكَ الْمُرْسَلِ: "يَمْحُو اللّٰهُ مَا يَشَآءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ
أُمُّ الْكِتَابِ." إِلٰه۪ي !
بِالتَّجَلِّ الْاَعْظَمِ ف۪ي لَيْلَةِ النِّصْفِ مِنْ شَهْرِ شَعْبَانَ
الْمُكَرَّمِ الَّت۪ي يُفْرَقُ ف۪يهَا كُلُّ أَمْرٍ حَك۪يمٍ وَيُبْرَمُ أَنْ
تَكْشِفَ عَنَّا مِنَ الْبَلٰٓاءِ مَا نَعْلَمُ وَمَا لَا نَعْلَمُ وَمَا أَنْتَ
بِه۪ٓ أَعْلَمُ إِنَّكَ أَنْتَ الْاَعَزُّ الْاَكْرَمُ وَصَلَّى اللّٰهُ عَلٰى
سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ النَّبِيِّ الْاُمِّيِّ وَعَلٰى أٰلِه۪ وَصَحْبِه۪
وَسَلَّمَ. أٰم۪ينَ!"
“Ey İlâhım! Sana başvurma
yolunu bana cömertliğin gösterdi. Senin huzûruna beni iyiliğin ulaştırdı. Senin
nezdine beni keremin yaklaştırdı. Sana gizli kalmayan sıkıntılarımı ancak Sana
şikâyet ediyor ve
Senden, Sana zor
gelmeyecek şeyler istiyorum.
Zâten Senin, benim durumumu bilmen,
istememe de hâcet bırakmıyor.
Ey sıkıntılıların derdini açan Zât!
İçinde bulunduğum sıkıntıları benden gider.
Senden başka hiçbir ilâh yoktur.
Seni tenzîh ederim. Gerçekten de ben, zâlimlerden oldum.
“Biz onun duâsını kabul ettik ve
kendisini gamdan kederden kurtardık. İşte mü’minleri de böyle kurtarırız” (şeklinde
Yûnus (Aleyhi’s-Selâm’a bahşettiğin müjdeye beni de nâil et.)
Ey herkese iyilik eden, Kendisine
ise iyilik edilemeyen Allâhım! Ey Celâl ve İkrâm sâhibi! Ey lütûf ve in’âm
sâhibi!
Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Sen
ki sığınanların desteği, emân dileyenlerin koruyucusu ve korkanların
sığınağısın!
Ey Allâhım! Eğer beni, nezdinde
bulunan (Levh-i Mahfûz’dan ibâret) Ümmü’l-Kitâb’da, (kâfir
ölecek) bir bedbaht yâhut mahrûm veyâ kovulmuş yâ da rızkı dar bir kimse
olarak yazdıysan, fazl-u kereminle, bu şekâvetimi, mahrûmiyetimi, reddedilişimi
ve rızkımın darlığını sil.
Beni, Ümmü’l-Kitâb’da (îmânla
ölecek) bir bahtiyâr, rızkı bol ve hayırlara muvaffâk bir kişi olarak kayda
geçir. Çünkü Sen, buyruğu hâk olan bir Zât olarak, gönderdiğin peygamberinin
lisânına indirdiğin kitâbında:
“Allâh dilediğini siler, dilediğini
sâbit bırakır. Ümmü’l-Kitâb ise sâdece O’nun katındadır.”[28] buyurdun.
İlâhî! Kıymetli şa’bân ayının, her
hıkmetli işin kendisinde ayrılıp kesin karâra bağlandığı onbeşinci gecesindeki
en büyük tecellî hürmetine Senden dileğimiz; bildiğimiz ve bilmediğimiz, en iyi
senin bildiğin tüm belâları, bizden açıp gidermendir. Şüphesiz ki en
ulu ve en iyi olan
ancak Sensin. Allâh-ü Te’âlâ, Nebiyy-i Ümmî olan Efendimiz Muhammed’e,
âl-i’ne ve sahâbesine, çokça salât ve bolca selâm eylesin.”[29] Âmîn!..
(Siz,
değerli okuyucularımızın) bir dahaki seneye kadar hayırlı uzun ömür ile
yaşamanıza ve bütün sıkıntılardan, hastalıklardan ve şerli yazılardan
korunmanıza çok önem veren bizler, bir gece uyuyup da bir sene boyu ağlamamanız
için, bu duâyı, namazı ve sûresi ile birlikte mutlakâ okumanızı tavsiye
ediyoruz.[30]
ABDÜ’LKÂDİR-İ GEYLÂNÎ (RAHIMEHÜLLÂH) NİSBET EDİLEN, BERÂET DUÂSI:
(من دعآء سيدى عبد القادر الجيلانى في ليلة النصف من شعبان
)
"أَللّٰهُمَّ!
إِذِ اطَّلَعْتَ لَيْلَةَ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ عَلٰى خَلْقِكَ فَعُدْ
عَلَيْنَا بِمَنِّكَ وَعِتْقِكَ، وَقَدِّرْ لَنَا مِنْ فَضْلِكَ وَاسِعَ رِزْقِكَ،
وَاجْعَلْنَا مِمَّنْ يَقُومُ لَكَ ف۪يهَا بِبَعْضِ حَقِّكَ. أَللّٰهُمَّ! مَنْ
قَضَيْتَ ف۪يهَا بِوَفَاتِه۪ فَاقْضِ مَعَ ذٰلِكَ لَهُ رَحْمَتَكَ، وَمَنْ
قَدَّرْتَ طُولَ حَيَاتِه۪ فَاجْعَلْ لَهُ مَعَ ذٰلِكَ نِعْمَتَكَ، وَبَلِّغْنَا مَا لَا تَبْلُغُ الْاَمَالُ
إِلَيْهِ، يَا خَيْرَ مَنْ وَقَفَتِ الْاَقْدَامُ بَيْنَ يَدَيْهِ يَا رَبَّ
الْعَالَم۪ينَ، بِرَحْمَتِكَ يَا أَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ، وَصَلَّي اللّٰهُ
تَعَالٰى وَسَلّمَ عَلٰي سَيِّدِنَا
مُحَمَّدٍ خَيْرِ خَلْقِه۪ وَعَلٰي أٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ٓ أَجْمَع۪ينَ."
“Ey Allâhım! Sen Şa’bâ-nın
yarısının gecesi, yaratıklarına tecellî buyururken, lütfunu ve cehennem
berâtını bize de ihsân et!
Fazl-u kereminden bize bol rızıklar
takdîr et! Bizleri, verdiğin ni’metlerin, hiç olmazsa bir kısım haklarını
yerine getirenlere ilhâk et!
Allâhım! Bu gece
kimin vefâtına hükmettiysen, rahmetinle birlikte hükmet. Kimin uzun yaşamasını
takdîr bııyurduysan, bunu ni’metinle berâber takdîr et.
Bizi emellerimizin ulaşamayacağı
derecelere ulaştır. Ey huzûrunda tüm ayakların kala-kaldığı varlıkların en
hayırlısı! Ey acıyanların en rahmetlisi! (Duâlarımızı kabûl eyle)!
Allâh-ü Te’âlâ, mahlûkatnın en
hayırlısı Efendimiz Muhammed’e âline ve ashâbına çokça Salât eylesin! Âmîn!”[31]
جآء
في كتاب العلف الحيواني المنسوب للفاسق الكليني ج٣ ص :٣٢٤
رواية أخرى: جَمَاعَةٌ مِنْ أَصْحَابِنَا عَنْ أَحْمَدَ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ
ع۪يسٰى عَنِ الْحُسَيْنِ بْنِ سَعِيدٍ عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَنْ
عَلِيِّ بْنِ أَب۪ي حَمْزَةَ عَنْ أَب۪ي بَص۪يرٍ عَنْ أَب۪ي جَعْفَرٍ ( عليه
السلام ) قَالَ كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ:ﷺ
عِنْدَ عَآئِشَةَ ذَاتَ لَيْلَةٍ فَقَامَ يَتَنَفَّلُ فَاسْتَيْقَظَتْ عَآئِشَةُ
فَضَرَبَتْ بِيَدِهَا فَلَمْ تَجِدْهُ فَظَنَّتْ أَنَّهُ قَدْ قَامَ إِلٰى
جَارِيَتِهَا فَقَامَتْ تَطُوفُ عَلَيْهِ فَوَطِئَتْ عُنُقَهُ:ﷺ وَ
هُوَ سَاجِدٌ بَاكٍ يَقُولُ سَجَدَ لَكَ سَوٰاد۪ي وَخَيَال۪ي وَ أٰمَنَ بِكَ
فُؤٰاد۪ي أَبُٓوءُ إِلَيْكَ بِالنِّعَمِ وَ أَعْتَرِفُ لَكَ بِالذَّنْبِ
الْعَظ۪يمِ عَمِلْتُ سُوٓءًا وَ ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي إِنَّهُ لَا
يَغْفِرُ الذَّنْبَ الْعَظ۪يمَ إِلَّٰٓا أَنْتَ،
أَعُوذُ
بِعَفْوِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ وَ أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ وَأَعُوذُ
بِرَحْمَتِكَ مِنْ نَقِمَتِكَ -نِقْمَتِكَ-
وَ أَعُوذُ بِكَ مِنْكَ لٰٓا أَبْلُغُ مَدْحَكَ وَ الثَّنَآءَ عَلَيْكَ أَنْتَ
كَمَآ أَثْنَيْتَ عَلٰى نَفْسِكَ أَسْتَغْفِرُكَ وَ أَتُوبُ إِلَيْكَ،
فَلَمَّا
انْصَرَفَ قَالَ يَا عَآئِشَةُ لَقَدْ أَوْجَعْتِ عُنُق۪ٓي أَيَّ شَيْءٍ خَش۪يتِ
أَنْ أَقُومَ إِلٰى جَارِيَتِكِ.
KISACA BERÂET KANDİLİ’NİN İHYÂSI!
1- Yatsı ve Sabah namazlarını mutlâk sûrette cemaatle kılmalıyız,
2- Geceyi oruçlu olarak karşılayalım ve ertesi günü de oruç tutalım,
3- Gücümüzün yettiğince kazâ namazı kılalım,
4- 100 rekâtlı “Hayr Namazı”nı kılmaya çalışalım.
5- Kur’ân- Kerîm okuyalım,
6- Tevbe-i İstiğfâr edelim,
7- Salevât-ı Şerîfe getirelim,
8- Tekbîr, Tehlil, Tahmid, Temcid getirelim,
9- İşin en önemli kısmı da; bol bol duâlar yapalım.
﴿ قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا
بِكُمْ رَبّ۪ى لَوْلَا دُعَآؤُ۬كُمْۚ ... ﴾
[سورة
الفرقان:٢٥/٧٧]
“(Ey Muhammed!) De ki: “Duânız olmasa, Rabbim size ne diye
değer versin!...”[32]
KELİME-İ TEVHÎD:
"لٰٓا
إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهْ"
OKUNUŞU: “Lâ
İlâhe İllallâh”
ANLAMI: “Allâh’dan başka ilâh yoktur.”
KELİME-İ ŞEHÂDET:
"أَشْهَدُ
أَنْ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهْ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عِبْدُهُ
وَرَسُولُهُ"
OKUNUŞU: “Eşhedü
el-lâ İlâhe İllellâh ve eşhedü enne Muhammed-en ‘abdühû ve Rasûlüllüh.”
ANLAMI: “Ben şehâdet ederim ki; Allâh’dan başka ilâh yoktur ve Hz.
Muhammed (aleyhi’s-salât-ü
ve’s-selâm) Allâh’ü Te’âlâ’nın kulu ve
peygamberi-dir.”
TEKBÎR:
"أَللّٰهُ
أَكْبَرْ"
OKUNUŞU: “Allâhü
Ekber.”
ANLAMI: “Allâh büyüktür.” diyerek
Allâh’ı büyütmek, ululamak, büyük görmek, Yûceltmektir.
TEŞRİK TEKBİRİ:
"
أَللّٰهُ أَكْبَرُ أَللّٰهُ أَكْبَرُ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَللّٰهُ
أَكْبَرُ أَللّٰهُ أَكْبَرُ وَلِلّٰهِ الْحَمْد."
OKUNUŞU: “Allâh-ü
ekber, Allâh-ü ekber. Lâ ilâhe illellâhü vallâhü ekber. Allâh-ü ekber ve
lillâhi’l-hamd.”
ANLAMI: “Allâh-ü Te’âlâ büyüktür, Allâh-ü Te’âlâ büyüktür, Allâh-ü Te’âlâ’dan
başka kulluk edilecek hiçbir ilâh yoktur. Allâh-ü Te’âlâ büyüktür. Hamd O’na
mahsûsdur.”
TEHLÎL:
OKUNUŞU: “Lâ
ilâhe illellâh-ü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l mülkü ve lehü’l hamdü ve hüve
alâ külli şey’in gadîr.”
"أَلْحَمْدُ
لِلّٰهْ"
OKUNUŞU: “Elhamdülillâh”
ANLAMI: “Allâh’a hamd etmek, O’nu methetmek, O’nu övmektir. Allâh-ü Te’âlâ’yâ
teşekkür etmekte denilebilir.”
SALAVÂT (SALVELE):
"أَللّٰهُمَّ
صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰٓى أٰلِ سَيِّدِنَا وَنَبِيِّنَا
مُحَمَّدٍ."
OKUNUŞU: “Allâhümme
salli alâ seyyidinâ Muhammediv ve alâ âl-i seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammed.”
ANLAMI: “Allâhım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.”
DUÂ (RABBİMİZE YAKARIŞ):
"أَللّٰهُمَّ...
لٰٓاأُحْص۪ى ثَـنـَآءً عَلَيْكَ أَنْتَ كَمَآ أَثْنَيْتَ عَلٰى
نَفْسِكَ."
OKUNUŞU: “Allâhümme
lâ ühsî senâen aleyke ente kemâ esneyte alâ nefsike.”
HAMDELE=SALVELE=DUÂ’YÂ MİSÂL:
"أَلْحَمْدُ
لِلّٰهِ وَكَفٰى."
OKUNUŞU: “Elhamdü
lillâhi-i ve kefâ.”
ANLAMI: “Övülmeye lâyık olarak Allâh-ü Te’âlâ bize yeter.” (Hamd=Övgü
Allâh-ü Te’âlâ Hazretlerine mahsûstur…)
"وَالصَّلَاةُ
وَالسَّلَامُ عَلَى النَّبِىِّ الْمُصْطَفٰى."
OKUNUŞU: “Ve’s-slât-ü
ve’s-selâmü ‘ale’n-Nebiyyi’l Mustafâ.”
ANLAMI: “Salât-ü selâm seçilmiş olan O Nebî’ye olsun.”
"وَعَلٰى
أٰلِه۪ وَأَصْحَابِهِ الْكِرَامِ الشُّرَفَا."
OKUNUŞU: “Ve
‘alâ âlihî ve eshâbihi’l-kirâmi’ş-şürafâ.”
KELİME-İ TEMCÎD:
"سُبْحَانَ اللّٰهِ
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ أَكبَرُ وَلَاحَوْلَ
وَلَا قُـوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظ۪يمِ."
OKUNUŞU: “Sübhânellâhi
ve’l-hamdülillâhi ve lâ ilâhe illellâh-ü vellâh-ü ekber ve lâ havle
ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-’aliyyi’l-’azîm.”
ANLAMI: “Allâh-ü Te’âlâ bütün noksan sıfatlardan
münezzehtir, bütün hamdler O’na mahsûstur Allâh’tan başka ilâh yoktur Allâh
büyüktür, günâha karşı korunmak ve ibâdet
yapmak için gerekli kuvvet ancak Allâh-ü Te’âlâ’dandır, Güç de kuvvet de ancâk
Allâh’dandır.”
TESBÎH:
"سُبْحَانَ
اللّٰهِ."
OKUNUŞU: “Sübhânellâh.”
ANLAMI: “Allâh-ü Te’âlâ’yı bütün noksan sıfatlardan tenzîh ederim. Ve O’nun
şânını yûceltirim.”
BU KONUMUZ HAKKINDA ÂYET-İ
KERÎMELER, HADÎS-İ ŞERÎFLER VE BÂZI AÇIKLAMALAR
﴿ فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُۜ
اِنَّهُ۫ كَانَ تَوَّابًا ﴾
[سورة النصر:١١٠/٣]
“Rabbine hamd ederek ‘onu tesbîh et
ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü tevbeleri çok kabûl edendir.”[35]
"أَكْثِرُوا
مِنْ قَوْلِ لَاحَوْلَ وَلَا قُـوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ، فَإِنَّهَا كَنْزٌ مِنْ
كُنُوزِ الْجَنَّةِ." - قال مكحول: فَمَنْ قَالَهَا ثُمَّ قَالَ: لَا مَنْجَا
مِنَ اللّٰهِ إِلَّا إِلَيْهِ، كَشَفَ اللّٰهُ عَنْهُ سَبْع۪ينَ بَابًا مِنَ
الضُّرِّ أَدْنَاهَا الْفَقْرُ-
Ebû Hüreyre
(r.a.) anlatıyor: Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) buyurdular ki: ---- “Lâ havle ve lâ
kuvvete illâ billâh. (Güç de kuvvet de ancâk Allâh’dandır) sözünü çok
tekrâr edin. Bu cennet hazînelerinden bir hazînedir.”
Mekhûl dedi ki: --- “Kim bunu der ve sonra da: “Allâh (ın
gazâbın) dan Ancâk (onun rahmeti) O’na
ilticâ etmekle kurtuluşa erilebilir.” derse, Allâh (c.c.) ondan yetmiş çeşit
zarârı kaldırır ki bunların en hafifi fakirliktir.”[36]
"وَالْكَلِمَةً
الطَّيِّبَةُ صَدَقَةٌ وَكٌلُّ خَطْوَةٍ تَمْشِيهَا صَدَقَةٌ وَتُم۪يطُ أَذٰى عَنِ
الطَّر۪يقِ صَدَقَةٌ."
“... Her bir tesbih sadakadır, her bir tekbîr sadakadır, her
bir tahmîd sadakadır, her bir tehlil sadakadır. Emr-i bi’l-ma’ruf sadakadır,
nehy-i ani’l-münker sadakadır.”[37]
"أَلْوُضُٓوءَ
شَطْرُ اْلا۪يمَان، وَالْحَمْدُللّٰهِ تَمْلَاُ الْم۪يزَانَ، وَسُبْحَانَ اللّٰهِ
وَالْحَمْدُ للّٰهِ تَمْلَاٰنِ مَا بَيْنَ السَّمَآءِ وَاْلاَرْضِ، وَالصَّلَاةُ
نُورٌ، والصَّدَقَةُ بُرْهَانٌ، وَالصَّبْرُ ضِيَآءٌ، وَالْقُرْأٰنُ حُجَّةٌ لَكَ
أَوْ عَلَيْكَ، كُلُّ النَّاسِ يَغْدُو، فَبَايِعٌ نَفْسَهُ فَمُعْتِقُهَا أَوْ
مُوبِقُهَا."
Ebû
Mâlik el-Eş’arî (r.a.) anlatıyor: Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) buyurdular ki:
---
“Abdest îmânın yarısıdır. Elhamdülil-lâh mîzânı doldurur; Sübhânellâh ve
elhamdülillâh arz ve semâ arasını doldurur; namaz nûrdur; sadaka bürhandır;
sabır ziyâdır; Kur’ân ise lehine veyâ aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin
kalkar, nefsini satar; kimisi kurtarır kimisi de helâk eder.”[38]
"عَلَيْكُنَّ بِالتَّسْب۪يحِ، وَالتَّهْل۪يلِ،
وَالتَّقْد۪يسِ، وَالتَّكْب۪يرِ، وَاعْقِدْنَ بِاْلاَنَامِلِ، فَإِنَّهُنَّ
مَسْئُو۫لَاتٌ مُسْتَنْطَقَاتٌ، وَلَا تَغْفُلْنَ فَتَنْسَيْنَ الرَّحْمَةَ."
Hz.
Ebû Bekri’s-Sıddîk’ın âzadlısı Yüseyre (r.anhümâ) -ki ilk muhâcirlerden idi-
anlatıyor: Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) bize dedi ki:
---
“Size tesbîh, tehlîl, takdîs, tekbîr çekmenizi tavsiye ederim. Bunları
parmaklarla sayın. Zîrâ parmaklar (Kıyâmet günü nelerde kullanıldıklarından)
suâle mâruz kalacaklar ve konuşturulacaklardır.”[39]
بيان في القدر
قال
أبو مطيع:
|
|
قَالَ: حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ
أَحْمَدَ عَنْ نُصَيْرِ بْنِ يَحْيٰي قَالَ سَمِعْتُ أَبَا مُط۪يعٍ يَقُولُ:
|
|
وقال
أبو حنيفة رحمه الله تعالى:
|
|
حَدَّثَنَا
حَمَّادُ عَنْ اِبْرَاه۪يمَ، عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ ابْنِ مَسْعُودٍ رَضِيَ
اللّٰهُ عَنْهُمْ قَالَ:
قَالَ
رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ (وَهُوَ الصَّادِقُ الْمَصْدُوقُ).
إِنَّ خَلْقَ أَحَدِكُمْ يُجْمَعُ ف۪ي بَطْنِ أُمِّه۪ أَرْبَع۪ينَ يَوْمًا
نُطْفَةً ثُمَّ -
يَكُونُ
- عَلَقَةً
مِثْلَ ذٰلِكَ. ثُمَّ -يَكُونُ- مُضْغَةً مِثْلَ ذٰلِكَ، ثُمَّ يَبْعَثُ اللّٰهُ
مَلَكًا -بِأَرْبَعِ كَلِمَاتٍ-: يَكْتُبُ عَلَيْهِ وَرِزْقَهُ، وَأَجَلَهُ،
وَعَمَلَهُ۫، وَشَقِيٌّ أَمْ سَع۪يدٌ.
-ثُمَّ
يُنْفَخُ ف۪يهِ الرُّوحُ-، وَالَّذ۪ي لٰٓا إِلٰهَ غَيْرُهُ۫ إِنَّ -أَحَدَكُمْ- الرَّجُلَ لَيَعْمَلُ - بِ - عَمَلِ أَهْلِ النَّارِ حَتّٰى
مَايَكُونُ بَيْنَهُ وَبَيْنَهَا إِلَّا ذِرَاعٌ فَيَسْبِقُ عَلَيْهِ الْكِتَابُ
فَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَيَمُوتُ فَيَدْخُلُهَا، وَإِنَّ
-أَحَدَكُمْ-
الرَّجُلَ
لَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهْلِ الْجَنَّةِ حَتّٰى مَا يَكُونُ بَيْنَهُ۫
وَبَيْنَهَا.
إِلَّا
ذِرَاعٌ فَيَعْمَلُ بِعَمَلِ أَهلِ النَّارِ فَيَمُوتُ فَيَدْخُلُهَا
|
وزاد
رزين: فقال: إِذَا وَقَعَتِ النُّطْفَةُ طَارَتْ فِي الرَّحِمِ أَرْبَع۪ينَ
يَوْماً. ثُمَّ تَكُونَ عَلَقَةً أَرْبَع۪ينَ يَوْماً. ثُمَّ تَكُونَ مُضْغَةً
أَرْبَع۪ينَ يَوْماً فَإِذَا بَلَغَتْ أَنْ تُخْلَقَ نَفْساً بَعَثَ اللّٰهُ
مَلَكاً يُصَوِّرُهَا! فَيَأْتِى الْمَلَكُ بِتُرَابٍ بَيْنَ أُصْبُعَيْهِ
فَيَخْلِطُهُ فِي الْمُضْغَةِ، ثُمَّ يَعْجِنُهُ، ثُمَّ يُصَوِّرُهَا كَمَا
يُؤْمَرُ. فَيَقُولُ: أَذَكَرٌ أمْ أُنْثٰى، أشْقِىٌّ أَمْ سَع۪يدٌ، وَمَا
عُمْرُهُ، وَمَا رِزْقُهُ، وَمَا أَثَرُهُ، وَمَا مَصَائِبُهُ؟ فَيَقُولُ اللّٰهُ،
Rezin şu
ziyâdede bulundu: “Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) şunu da buyurdular: “Nutfe
düştü mü, kırk gün rahımde uçar. Sonra kırk günde“alaka” olur. Sonra kırk günde
“mudga” olur. Bir nefis olarak yaratılma safhasına gelince, Allâh-ü Te’âlâonu
tasvîr edecek (şekillendirecek) bir melek gönderir. Melek iki parmağının
arasında toprak olduğu halde gelir. Onu mudgaya karıştırır. Sonra onu yoğurur,
sonra da emredildiği üzere onu tasvîr eder.”
KADER’İN
BEYÂNI[40]
Ebû Mutî’ şöyle dedi: --- Bize Ali b.
Ahmed, Nusayr b. Yahyâ’dan haber verdi. O da Ebû Mutî’in şöyle söylediğini
duyduğunu nakletti:
Ebû Hanîfe (Allâh-ü Te’âlâ
ondan râzı olsun) şöyle dedi: --- Bize Hammâd’ın, İbrâhîm’den, İbrâhîm’in
de Abdullâh b. Mes’ûd’dan naklettiğine göre, (Sâdık ve Masdûk[41]olan)
Hz. Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) buyurdular ki:
“Şüphesiz ki sizin herhangi
birinizin yaratılması;
Ana karnında kırk gün nutfe[42], (kırk günde
cem olur.) Sonra bunun gibi bir kan pıhtısı, (bu kadar müddette “alaka”[43] olur.) Sonra bunun gibi bir parça
et olarak devâm eder. (bu kadar müddette “mudga”[44] olur.) Daha
sonra Allâh-ü Te’âlâ, bir meleği dört kelimeyle gönderir ve (Bu melek) -onun
üzerine-:
(1) Rızkını,
(2) Ecelini,
(3) Amelini,
Kendisinden başka ilâh
olmayan Zât’a (Allâh-ü Te’âlâ’yâ) yemîn ederim ki, kişi, (sizden biri
-hayatı boyunca-) Cehennem ehlinin amelini işler. Kendisiyle cehennem
arasında bir zir’a[47][8] mesâfe
kalınca yazısı ona galebe çalar ve Cennet ehlinin amelini işleyerek Cennet’e
girer, -ve yine aynı şekilde- Cennet ehlinin ameliyle amel eder.
Öyle ki, kendisiyle Cennet arasında bir zîr’a mesâfe kaldığı zaman ona yazısı
galebe çalar ve cehennem ehlinin ameliyle amel ederek ölür ve cehenneme girer.[48]
HASTAYA ŞİFÂ NAMAZI
Her kim; iki (2) rekât
namaz kılıp her bir rekâtında Fâtihâ Sûresi’ni okuduktan sonra üç (3) kere
İhlâs Sûresi’ni okur ve namazını bitirince oturduğu yerden kalkmadan kimseyle
hiç-bir şey konuşmadan (hiçbir şeyle meşgûl olmadan) sessiz sâkin bir ortamda aşağıdaki zikri tam
olarak (eksiksiz -- fazlasız) BİN (1000) defâ okursa
Allâh-ü Sübhânehû Ve Te’âlâ ona yepyeni bir hayat bahşeder.
NAMAZIN KILINIŞI
NİYET: Yâ Rabbî! Niyet ettim, (niyet eyledim) senin
rızâ-i şerîfin için hastalığımın/hastalıklarımın (hastamın) şifâ bulması için
iki rekât şifâ namazı kılmaya! Uydum Kur’ân-ı ‘Azîmü’ş-Şân-a, Allâh-ü Ekber!..
BİRİNCİ REKÂT; E’ûzü
Besmele, Fâtihâ-i Şerîf, İhlâs-ı Şerîf, İhlâs-ı Şerîf, İhlâs-ı Şerîf,
İKİNCİ REKÂT; Besmele, Fâtihâ-i Şerîf, İhlâs-ı Şerîf, İhlâs-ı Şerîf, İhlâs-ı Şerîf,
Tahıyyât, Salli ve Bârik, Rabbenâ Âtinâ duâsı, sağa ve sola selâm!..
İKİNCİ REKÂT; Besmele, Fâtihâ-i Şerîf, İhlâs-ı Şerîf, İhlâs-ı Şerîf, İhlâs-ı Şerîf,
Tahıyyât, Salli ve Bârik, Rabbenâ Âtinâ duâsı, sağa ve sola selâm!..
Seccâde'den kalkmadan BİN (1.000)
defâ (ne eksik ne fazla) olmak üzere aşağıdaki tesbîh zikiredilir (okunur).
"يَا
بَد۪يعَ الْعَجَآئِبِ بِالْخَيْرِ ارْحَمْن۪ى إِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ."
OKUNUŞU; “Yâ Bedî’al
‘acâib-i, bi’l-Hayri’r-Hamnî ilâ yevmi’d-Dîn.”
أَعُوذُ
بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ،
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
E’ÛZÜ
BESMELE VE MÂNÂSI
OKUNUŞU: “Eûzü
billâh-i mine’ş-Şeytâni’r-Racîm, Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.”
ANLAMI: “Allâh-ü
Te’âlâ’nın huzârundan kovulmuş olan Şeytân’ın şerrinden yine Allâh-ü Te’âlâ-yâ
sığınırım!.. , O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh-ü Te’âlâ’nın adıyla başlarım!..
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ﴿١﴾
﴿ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿٢﴾اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ ﴿٣﴾ مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ ﴿٤﴾ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ
نَسْتَع۪ينُۜ ﴿٤﴾ اِهْدِنَا
الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ﴿٦﴾ صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ
عَلَيْهِمْ وَلَاالضَّٓالّ۪ينَ ﴿٧﴾ ﴾ [سورة الفاتحة:١/١-٧]
FÂTİHÂ
SÛRESİ VE MÂNÂSI
Bismillâhirrahmânirrahîm.”
(1) Hamd[50],
Âlemlerin Rabbi[51],
Rahmân[52],
Rahîm[53],
hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) mâliki Allâh’a
mahsustur.” (2-4) “(Allâhım!) Yalnız sana ibâdet ederiz ve yalnız
senden yardım dileriz.” (5) “Bizi doğru yola, kendilerine nimet
verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.”
(6-7)[54]
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
﴿ قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ﴿١﴾ اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ﴿٢﴾ لَمْ
يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ﴿٣﴾ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ﴿٤﴾﴾[سورة الإحلاص:١١٢/١-٤]
İHLÂS SÛRE-İ
CELÎLESİ VE MÂNÂSI
“De ki: “O, Allâh’tır, bir tektir.” (1)
“Allâh Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye
muhtaç değildir.)”
(2) “O’ndan çocuk olmamıştır. (Kimsenin babası değildir.) Kendisi
de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).” (3)
“Hiçbir şey O’na
denk ve benzer değildir.”(4)[55]
ŞİFÂ NAMAZININ BİR BAŞKA ANLATIMI!..
يَقْرَأُ
لِمَنْ يُر۪يدُ حَيَاةً جَد۪يدَةً وَبِإِذْنِ اللّٰهِ طَبْعًا لِاَنْ ذَكَرَ
اللّٰهُ لَهُ شُرُوطَ كَحِفْظِ اللِّسَانِ -تَقْوَى اللّٰهِ فِى السِّرِّ
وَالْعَلَنِ. ثُمَّ الْمُدَاوَمَةِ عَلَى الزِّكْرِ. تُقْرَأُ "يَا بَد۪يعَ" (٤٠٠٠ مَرَّةً ) "يَا بَد۪يعَ
الْعَجَآئِبِ بِالْخَيْرِ ارْحَمْن۪ى إِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ." يَارَبِّ
نَكُونُ مِنْ عِبَادِهِ الصَّالِح۪ينَ يَارَبِّ أَشْفِن۪ى وَاشْفِ كُلَّ
مَر۪يضٍ.أٰم۪ينَ يَارَبَّ الْعَالَم۪ينَ.)
Bu duânın (namazın) geçerli olması için şu şartlara riâyet
lâzımdır:
1- Dili (yalandan) korumak,
2- Gizli ve âşikâr hallerde Allâh-ü Te’âlâ-dan sakınmak (korkmak),
3- Zikre her zaman devâm etmek.
Farklı
olarak;
---
YÂ BEDÎ’ ---
Lafza-i
Celâl-i dört-bin (4.000) defâ okunduktan sonra, aynen
yukarıdaki gibi namaz kılınır. Sonra şu duâ yapılır.
--- Yâ Rabbi biz senin sâlih
kullarındanız. Bana ve bütün hastalara şifâ ver. Ey ’Âlemlerin Rabbi olan (Allâh-ım!..)
BERÂET GECESİ HAKKINDA MENKÎBE ...
Hz. 'Îsâ (a.s.) bir dağda dolaşırken, nûr gibi parlayan bir kayaya rastladı. Etrâfında dönerek, hayrân kalınca Allâ-ü Te'âlâ kendisine;
--- "Sana bu gördüğünden daha acâib-ini göstermemi
istermisin?" diye
vahyetti.
--- O "Evet!" deyince o kaya yarılıp elinde bir baston yanında bir üzüm asması bulunan bir zat zuhûr ederek:
--- "İşte benim her günkü rızkım budur" dedi. Hz. 'Îsâ (a.s.) o zâta hitâben
--- "Bu kayanın içinde ne kadar zamandır Allâ-ü
Te'âlâ-ya ibâdet etmektesin?" diye sorunca,
Zât --- "400 senedir!" dedi.
Hz. 'Îsâ (a.s.): --- "Yâ Rabbî! Bu kulundan daha
üstün bir kul yarattığını sanmıyorum." deyince;
Allâ-ü Te'âlâ: --- "Muhammed (s.a.v.)
Ümmetinden bir kişi Şa'bân ayına kavuşur da yarı gecesinde (iki rek'ât da
olsa) -Berâet Namazı- kılsa elbette o, benim katımda, bu kulumun dört yüz
senelik ibâdetinden daha üstündür." Buyurdu. İşte o zaman Hz. 'Îsâ
(a.s.);
--- "Âh ne olaydı bende Muhammed (s.a.v.)'in ümmetinden
olaydım." Dedi.
(Radvü'l-Efkâr, Safûrî, Nüzhetü'l-Mecâlis, 1/143,
Zühretü'r-Riyâd, Hopevî, Dürretü'n-Nâsihîn, sh: 252)
[1] Gunyetü’t-Tâlibîn, Abdülkâdir GEYLÂNÎ, sh:543.
[2] Ramazan Orucu farz kılındı. 2/624, Şa’bân/Şubat. TDV
İslâm Ansiklopedisi, 30/479-481.
[3] Bakara Sûresi, 2/185.
[4] Buharî, Savm 52;
Müslim, Sıyâm 175, (1156); Muvatta, Sıyâm 56, (1, 309); Ebû Dâvud, Savm 56, 59,
(2431, 2434); Tirmizî, Savm 37, (736); Nesâî, Savm 70, (4, 199, 200).
[5] Nesâî, Savm 70, (4,
201).
[6] Diyanet, Web Kütüphanesi, Dini Kavramlar Sözlüğü, md.
Şaban Orucu.
[7] Eyyâm-ı Bîyd: Hicrî takvime göre;her ayın, onüç,ondört
ve onbeşinci günlerine denilir.
[8] İbn-i Şâhîn, Suyûtî, el-Le’âlî, 2/106.
[9] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 58/61. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ,
Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.) Ebü’l-Kâsım el-Huseyn, el-Emâlî,
Suyûtî, el-Le’âlî, 2/106.
[10] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 58/61. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ,
Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.); Ahmed İbn-i Hıcâzî, Tuhfetü’l-İhvân,
sh:13.
[11] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 58/61. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ,
Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.) İbn-i Mâce,
İkâmetü’s-Salât,No:1388, 1/444; Beyhekî Şu’âbü’l-îmân, no: 3542, 3555,
5/354-362.
[12] Şa’bân-ı Şerîf
Risâlesi, 58-61. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ, Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay.
İst.2009.) Ebû Abdillâh, el-Hubetşî, Kitâbü’l-Berckc. no: 532, sh:193.
[13] İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre,
âyette sözü edilen mübarek gece -Kadir Gecesi-dir. Çünkü Kur’ân-ı
Kerîm’in indirilmeye başladığı gecenin Kadir Gecesi olduğu Bakara sûresinin
185. âyetinde işâret yoluyla ve Kadir Sûresinin 1. âyetinde açıkça
belirtilmiştir. Başka bir rivâyete göre: Âyette geçen, -mübârek
gece-den maksat; Berâet Gecesi’dir. Kur'ân-ın bu gecede, Yedinci semâdan
dünyâ semâsına indirildi. Kadir gecesinde ise ilk kez Peygamber Efendimiz
(s.a.v.)’e indirilmeye başlandı. Denildi ki Berêt Gecesi ile Kadir Gecesi arasında kırk gün
vardır.
[14] Dühân Sûresi, 44/1-4.
[15] Abdülkâdir-i Geylânî (rh.a.)’in “el-Ğunye”de ve Ebû
Abdillâh Tâhir İbn-i Muhammed el-Haddâdî (rh.a.)’nin, “’Uyûnü’l-Mecâlis” Şa’bân-ı
Şerîf Risâlesi, 114-135. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ, Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay.
İst.2009.) Ş.g.
[16] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 132-133. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ,
Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.) (Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs,
no:539. 1/149, Ali el-Muttakî, Kenzü’l-‘Ummâl, no:34714. 12/212. el-Ğaytî.
Kitâb-ü Leyleti’n-Nisfi min Şa’bân, Süleymâniye Kütüphânesi. Reîsü’l-Küttâb
Mustafa Efendi, kayıt no:1166. varak:191. el-Kalyôbî, Nebzetün Azbetü’l-Menhel
fî zikr-i leylet-i nısf-i Şa’bâne’l-Mufaddal. Süleymâniye Kütüphânesi.
Reîsü’l-Küttâb Mustafa Efendi, kayıt no:1166. varak:213-219.)
[17] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, 133. (Ahmet Mahmut ÜNLÜ,
Risâle-i Ahmediye, 16, Dila Yay. İst.2009.)
[18] İsmail Hakkı, Ruhul Beyan, 8/403; İsfehânî, et-Terğîb,
no:367, 1/182; İbn-i Hıcâzî, Tuhfetü’l-İhvân, 51.
[19] İbn-i Asâkir, Tar^h-u Dımeşk, 10/408; Beyhekî,
Şu’âbü’l-Îmân, no: 3440, 5/288; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, no:2975, 2/196.
[20] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, sh: 81-88. Risale-i Ahmediye/16.
Ahmet Mahmut ÜNLÜ. Dila Yay. 2009/İst. (Beyhakî, Fedâilü’l-Evkât, nuo:26-29, sh:/126-132;
Şu’âbü’l-îmân, no:3556-3557, 5/362-365; Münzirî, et-Terğîb, no:1546, 2/124;
Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, 13/257-260.)
[21] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, sh: 81-88. Risale-i
Ahmediye/16. Ahmet Mahmut ÜNLÜ. Dila Yay. 2009/İst. (Beyhakî, Fedâilü’l-Evkât,
nuo:26-29, sh:/126-132; Şu’âbü’l-îmân, no:3556-3557, 5/362-365; Münzirî,
et-Terğîb, no:1546, 2/124; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, 13/257-260.)
[22] Risale-i Ahmediyye:16, sh:103-106. (Abdülkâdir-i
Geylânî, el-Ğunye, 1/347; Safûrî, Nüzhetü’l-Mecâlis, 1/142.)
[23] Risale-i Ahmediyye:16, sh:80-81. (İbn-i Mâce,
İkâmetü’s-Salât, No:1338, 1/444; Beyhakî, Şu’âbü’l-Îmân, No:3542, 3555,
5/354-362.)
[24] الكتب: أمالي ابن بشران:۲۶
[25] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, sh: 81-88. Risale-i
Ahmediye/16. Ahmet Mahmut ÜNLÜ. Dila Yay. 2009/İst. (Beyhakî, Fedâilü’l-Evkât,
nuo:26-29, sh:/126-132; Şu’âbü’l-îmân, no:3556-3557, 5/362-365; Münzirî,
et-Terğîb, no:1546, 2/124; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, 13/257-260.)
[26] Beyhekî, Fedâilü’l-Evkât, No:26-29. sh:126-132.
Şu’âbü’l-Îmân, No:3356-3557, 5/362-365, Münzirî et-Terğîb, No: 1546, 2/124.
Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 13/257-260.
[27] İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, no:29521, 6/69, Ahmed
İbn-i Humeyd, İbn-i Cerîr, Âlûsî. Rûhu’l-Me’ânî, 8/244.
[28] Ra’d Sûresi, 13/39.
[29] Zebidî, İthâfü’s-Sâdeti’l-Müttekîn, 3/427, Ahmed
Dîrebî, el-Mücerrebât, sh:l3.
[30] Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, Ahmed Mahmut ÜNLÜ, sh:171-177.
[31] Seyyîd Mâlikî, Mâzâfî Şa’bân. sh:109-110, Muhammed
Rahmi, Enîsü’l-Celîs, sh:209, Nu’mân el-Âlûsî, Ğâliyetü’l-Mevâ’ız. 2/163.
(Şa’bân-ı Şerîf Risâlesi, Ahmed Mahmut ÜNLÜ, sh:171-177.)
[32] Furkân Sûresi, 25/77’den.
[33] Kütüb-i
Sitte 7/25.
[34] قطر الندى و بل الصدى ــ ابن هشام ــ بيروت ــ (Katru’n-Nedâ ve Bellü’s-Sadâ), S: 5, İbn-i Hişâmi’l-Ensârî,
1. Baskı, Beyrut, 2002.
[35] Nasr Sûresi 110/3.
[36] Kütüb-i
Sitte 7/133.
[37] Kütüb-i
Sitte, 10/17.
[38] Kütüb-i
Sitte 13/268.
[39] Kütüb-i Sitte 7/121.
[40] EL-FIKHÜ’L-EBSAT, İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rh.a),
Ebû Mutî’ Hakem b. Abdullâh el-Belhî’nin İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rh.a)’den
rivâyeti (Allâh-ü Te’âlâ her ikisinden de râzı olsun)
[43] Alaka: Pıhtılaşmış kan, rahme
asılan ilk insan rüşeymi. Erkeğin spermiyle döllenmiş dişi yumurtadan bir hafta
zarfında oluşan hücre topluluğunun rahım cidârına asılıp gömülmüş şekli
demektir.
[44] Mudga: Cenînin, üzerinde diş izlerini andıranşekiller taşıyan, henüz
uzuvları oluşmamış şekli demektir. Cenînin ana rahminde geçirdiği evreler için
ayrıca bakınız: Mü’minûn Sûresi, âyet, 12-14.
[45] Saîd: Âhirette kurtuluşa eren,
bahtiyâr kişi. Cennet’e girerek mutlu olacak kimse.
[46] Şakî: Ebedî hüsrâna uğrayan
kimse. Cehennem’e girecek kimse.
[47] Zir’a: El, kol uzunluğu. Yirmidört parmak uzunluğu. Arşın. Bir kolun
dirseğinden orta parmak ucuna kadar uzunluk ölçüsü. (75-90 cm. kadar)
[48] Kütüb-i Sitte, İbrâhîm Cânan, 13/550. Buharî, Kader 1,
Bed’ü’l-Halk 6, Enbiya 1, Tevhid 28; Müslim, Kader 1, (2643); Ebû Davud, Sünnet
17, (4708); Tirmizî, Kader 4, (2138) Ibn Hanbel, el-Müsned, IV/7.
[49]
Muhammed İbn-ü Hatîrü’d-Dîn, el-Cevâhiru’l-Hams, sh:53-54. (Allâh-ü Te’âlâ
ölüyü diriltiyorda hastayımı iyi edemeyecek?!.. ---Ali HAYDAR AHISHAVÎ
(kuddüse sirruhû) --- buyuruyor.
[50] Hamd, tüm varlıkları nimetlendiren
sonsuz kudret sahibi Allâh’ı yüceltme ifadesidir. Hamd eden insan, Allâh’ın
nimetlerine konu oluşu bakımından değil, Allâh’ın tüm insanları nimetlendirici
bir konumda oluşu açısından ona hamd eder. Bu itibarla, belli bir nimet bir
insana ulaşsa da ulaşmasa da, o insan Allâh’a hamd eder. Allâh’tan başka,
mutlak anlamda nimet verecek hiçbir varlık bulunmadığı için, hamde lâyık tek
varlık da Allâh’tır.
[51] Rab, “Varlıkları yaratan, tüm
ihtiyaçlarını karşılayarak onları kademe kademe geliştirip olgunluğa ulaştıran
Allâh” demektir.
[52] Rahmân, “Rahmeti çok”, “çok merhametli”,
“sonsuz merhametli” anlamlarında, sadece Allâh için kullanılan sıfat-isimdir.
Tam bir Türkçe karşılığı yoktur. Mü’min olsun, kâfir olsun; iyi olsun, kötü
olsun, herkes “Rahmân”ın ifade ettiği rahmetin kapsamındadır. Varlıklar da bu
rahmet ve merhametin eseri olarak var olmuşlar ve varlıklarını da yine bu
sayede sürdürmektedirler.
[53] “Rahîm” kelimesi de, “Rahmân” gibi Allâh
Te’âlâ’nın sıfatlarından biridir. Aynı şekilde, “rahmeti çok”, “çok
merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarını taşır. Ancak “Rahmân”, Allâh
Te’âlâ’ya has bir sıfat-isim iken, “Rahîm” insanlar için de kullanılabilir.
Nitekim Tevbe sûresi 128.âyette, bu sıfat Hz.Peygamber için de kullanılmıştır.
[54] Fâtiha Sûresi, 1/1-7
[55] İhlâs Sûresi, 112/1-4.
[56] BEDÎ’ (Bedîu’s-Semâvâti ve’l-Arz): Eşi, numûnesi
olmayan bir şeyi yapmak, îcâd etmek, işini güzel yapmak, kuyu kazmak ve bid’âd
işlemek anlamlarındaki “b-d-`a” kökünden türeyen --- BEDÎ’ ---
kelimesi, Allâh-ü Te’âlâ’nın sıfatı olarak, bir şeyi numûnesi ve örneği yokken
yaratan, vâr eden, îcâd ve inşâ eden demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de iki âyette “bedî’u’s-Semâvât-i
ve’l-arz” şeklinde geçmiştir. “(O), göklerin ve yerin yaratıcısı, îcâd
edicisidir...” (Bakara Sûresi, 2/117’den; En’âm Sûresi, 6/101. (Diyânet İşleri
Başk. DİNİ KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜ.)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)