|
أَعُوذُ بِاللّٰهِ (الْعَظ۪يمِ وَبِوَجْهِهِ الْكَر۪يمِ وَسُلْطَانِهِ
الْقَد۪يمِ) مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ.
“Eûzü
billâh’i- (l ‘azîm-i ve bi vechihi’l-kerîm-i ve sültânihi’l-kadîm-i)
mine’ş-şeytâni’r-racîm.” = Allâh-ü Te’âlâ’nın huzûrundan kovulmuş olan Şeytân’ın
şerrinden yine, saltanatı ezelî, vech-i yûce ve büyük olan, Allâh-ü Te’âlâ-yâ
sığınırım.
﷽
“Yâ Rabbî! Kolaylaştır, Zorlaştırma! İşimi
Hayırla Sonuçlandır.” -Yalnız Senden Yardım Dilerim.-[1]
أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ وَكَفٰى، وَالصَّلٰاةُ
وَالسَّلٰامُ عَلَى النَّبِىِّ الْمُصْطَفٰى، وَعَلٰى أٰلِه۪ وَأَصْحَابِهِ
الْكِرَامِ الشُّرَفَا.
§ El-Hamd-ü Lillâh-i Ve Kefâ,
§ Ve’salât-ü Ve’selâm-ü
‘Ale’n-Nebiyyi’l-Mustafâ,
§ Ve ‘Alâ êlihî Ve
Eshâbihi’l-Kirâmi’ş-Şürefâ.
ü Salât-ü selâm seçilmiş olan O Nebî
Muhammed Mustafâ sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem’in üzerine olsun…
ü Ve Yine; Salât-ü selâm O’nun yûce ve
şerefli Âl-i’ne ve Eshâbı’na olsun…[2]
“Allâh-ü Te’âlâ’yı arzu edip seveni, Allâh-ü Te’âlâ da arzu edip sever”
"مَنْ أَحَبَّ لِقَآءَ اللّٰهِ أَحَبَّ
اللّٰهُ لِقَآءَهُ، وَمَنْ كَرِهَ لِقَآءَ اللّٰهِ كَرِهَ اللّٰهُ لِقَآءَهُ"
قَالَتْ عَآئِشَةُ أَوْ بَعْضُ أَزْوَاجِهِ: إِنَّا لَنَكْرَهُ المَوْتَ، قَالَ:
"لَيْسَ ذٰاكِ، وَلٰكِنَّ المُؤْمِنَ إِذَا حَضَرَهُ المَوْتُ بُشِّرَ
بِرِضْوَانِ اللّٰهِ وَكَرَامَتِهِ، فَلَيْسَ شَيْءٌ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا
أَمَامَهُ، فَأَحَبَّ لِقَآءَ اللّٰهِ وَأَحَبَّ اللّٰهُ لِقَآءَهُ، وَإِنَّ
الكَافِرَ إِذَا حُضِرَ بُشِّرَ بِعَذَابِ اللّٰهِ وَعُقُوبَتِه، فَلَيْسَ شَيْءٌ
أَكْرَهَ إِلَيْهِ مِمَّا أَمَامَهُ، كَرِهَ لِقَآءَ اللّٰهِ وَكَرِهَ اللّٰهُ
لِقَآءَهُ"
اسم الكتاب: صحيح البخاري،
المسمي الجامع الصحيح المسند من حديث رسول الله ﷺ وسننه وأيامه، المؤلف: للإمام
حافظ أبي عبدالله محمد بن إسماعيل بن إبراهيم بن المغيرة الجعفي البخاريّ رحمة
الله تعالي، ١٩٤ – ٢٥٦ هـ، تحقيق، إعتني به: أبو عبدالله عبد السلام بن محمد بن
عمر علوسي، الناشر: مكتبة الرشد، المملكة
العربية السعدية-الرياض،الطبعة: طبعة الثانية، ١٤٢٧ ه-٢٠٠٦ م. كتاب الرقاق (٨١)،
باب: من أحب لقاء الله أحب الله لقاءه، (٤١/٤١)، طرف الحديث: رقم الحديث: ٦٥٠٧،
ص:٩٠١؛ ش أخرجه مسلم في الذكر والدعاء والتوبة باب من أحب لقاء الله أحب الله
لقاءه رقم، ٢٦٨٣ – ٢٦٨٤، (ليس ذاك) أي ليس المراد بلقاء الله تعالى الموت لأن
الموت يكرهه كل إنسان بطبعه. (حضر) حضره النزع للموت؛ اخْتَصَرَهُ أَبُو دَاوُدَ،
وَعَمْرٌو، عَنْ شُعْبَةَ، وَقَالَ سَع۪يدٌ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ زُرَارَةَ، عَنْ
سَعْدٍ، عَنْ عَآئِشَةَ، عَنِ النَّبِيِّ ﷺ.
6507 --- ... Bize Katâde, Enes İbn-ü Mâlik’ten; o da Ubâde İbnü’s- Sâmit (r.’a.)’ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Fakat kâfir öyle değildir: Ona ölüm hâli hazır olduğunda, Allâh’ın
azâbı ve ukûbeti müjdelenir. O anda kâfire, önündeki ölüm gibi hâllerden daha
çirkin bir hâl olamaz. Bu sûretle kâfir, Allâh’a kavuşmayı fenâ görür, Allâh da
onunla buluşmayı çirkin görür.”[3]
HAKK’I SEVEN, HALK’A VEREN, GÂZİ BAŞKAN,
KOCA ÇINAR ---ARANAN, AYDINLATAN GÂZİ BAŞKAN, ‘KOCA ÇINAR’A--- ÖZLENEN VE GÖZLENEN, GÂZİ BAŞKAN ‘VAKIF
ADAMI’NA
HAKK’I SEVEN, HALK’A VEREN, GÂZİ BAŞKAN, KOCA ÇINAR
Dediler ki: Gözden ırak olan gönülden de
ırak olur!
Dedim ki: Gönül’e giren, gözden ırak
olsa ne olur?
Haydi, ben bensiz geliyorum sen de
sensiz gel, hoş olur!
Mevlânâ rh.’a.
1-
|
Baba İsmail Kahraman vatan borcu askerdeydi Târihler ‘İkinci Cihan Harbi’ni[4]
göstermekteydi ‘Harbe giden belki gelemez!’ halkın söylemiydi |
||
2-
|
‘Şehîd
olur gelmez’ isim olunurdu tevdî[5] İsmail
ismi tekerrür etsin el-ân[6]
mütemâdî Hakîkaten
bu isim değil mi? Muhammedî İsmini
muştuladı annesi, herkese münâdî[7] Hem
de ata ismi ‘İsmail Kahraman’ ebedî |
||
3-
|
Okul
çağı gelince, Karabük’ü, bilmişti İlk-Orta
öğrenimi, başarıyla geçmişti Gelecek
planları tâ şimdiden çizmişti Arkadaş,
yârân hemhâl olup pişmişti |
||
4-
|
Evvelâ
annemize, demet-demet, yâdımız var Cemâlüllâh
görsün diye, için-için duâmız var Hadîce
ve evlâdına, sıra-sıra, medhâmız[8]
var İslâmî
emâneti, doğru-doğru, ebrârımız[9]
var |
||
5-
|
Sen
gülersen, gül açılır kışlar bile, yaz olur Sen
ağlarsan, çöller bile, dere-dere, naz olur Sohbetlerin,
güzel sesin, aranır da, haz olur Böyle
civan-merd, hangi anaya imtiyâz[10]
olur |
||
6-
|
‘Kura-i
Seb’a’yâ, hasbihâl niyetiyle inerdi ‘Harmanın
Düzü’nü aliyyül-a'lâ[11]
severdi ‘Suda,
Öküz Yatağı’ hayâlini hep süslerdi ‘Tulumpınar
Köyü’ne oh! Vatanım derdi |
||
7-
|
İkizdere
hasretini mütemâdiyen çok çekiyor Târih
‘İkizdere’ ismini ‘Kura-i Seb’a’ biliyor Bu
isim ‘Yedi Pâre Köy’ mânâsına geliyor Şeref-i
sohbetinde bunu dâim va’z ediyor |
||
8-
|
Sorarsan
O’na bu memleketini severmisin? Yüzüne
bakar, der ki: Özlemimi bilmezmisin? Ağacında,
taşında, göz izlerim görmezmisin? Geçmiş
hâtırâlarımı, birlikte yâd edermisin? |
||
9-
|
Merhûm
ata Kahraman’ın, fiilleri anlatılır Fakir,
fukarâ hakları her yıl bir-bir sayılır Şehr-i
Ramazân’da kumanyalar dağıtılır Baba
yolu doğrudur Kahraman’ca inanılır |
||
10-
|
Babasının
beyânı: ‘Ayağın karada bulunsun Belki
bâzen köye gitme arzusunda olursun Arzu
da ne ki? Belki pek iştiyâklı olmuşsun Araya
sular girmesin!’ hâlimize hamdolsun |
||
11-
|
1944’te
Karabük’e taşındı, âilesi eşliğinde Okuluna
gidiyordu Demir Çelik Lisesi’nde 1958’de
sevinçliydi İstanbul’a geldiğinde Berdevâm[12]
eyledi, Haydarpaşa Lisesi’nde |
||
12-
|
Merhûm
baba Kahraman ticâretle hâl-hatır Kahraman’ın
ifâdesi; asıl mesleğini anlatır Mesâliki[13]
binâ emîni,[14] yap-sat işini
başlatır “İşçi teri kurumadan
ecrin öde”[15] hatırlatır |
||
13-
|
Haydarpaşa
Lisesi’nde öğrenimini bitirecek Gönlünde
hep gizli olan, Tıbbiye’ye girecek Hâsıl
olmazsa bakalım, nasîb ne getirecek? Bir
ân fevrî[16]
olarak Molla Harun’a gidecek |
||
14-
|
Kıymettâr
hoca Harun,[17] Tulumpınar’da
gizem Süâl
eyledi; efendi, eğitimde nasıl aceb dizem[18] Hoca
cevâben dedi, ‘Hukûkiyyât’,[19]
pek elzem “Bi-Ehkemi’l-Hâkimîn”[20] daha ötesin bilmezem |
||
15-
|
Değil
mi? O en güzel hükümleri bahş eden Adâletli
olup, hûş der dem[21]
ve rakş[22]
eden Sevilir
ilâhî hükümleri, kalblerine nakş eden Nâ-mütenâhî
Esmâ-i Şerîf,[23]
bilinmez neden? |
||
16-
|
Takdîr-i
İlâhî, üniversite puanının son hattı Ba’dehû,
gönlüne Hukuk tahsîli şevki yattı İstanbul
Üniversitesi’nde, dost yârân kattı Hukuk
Fakültesine Kurb-u Huzûru[24]
anlattı |
||
17-
|
48’inci
Dönem MTTB’nin taç dönemi sayılır MTTB,
‘Milli Türk Talebe Birliği’ diye açılır Birlik’te
‘Genel Başkan’ kahramanlık saçılır Bundan
böyle gençlikle ne destânlar yazılır |
||
18-
|
Hukuk
ve hâkimliği koru, elzem asâleten Hoş
meslek ki! Hakkını verirsen, ilâveten Bundan
böyle şahsiyete eklendi nisbeten ‘Hâkim’
mahlası pek sevildi ki, hürmeten |
||
19-
|
Hukuk
okudu, ama mesleğinin peşinde Hep
ukde oldu yüreğine, olmadı akabinde ‘Hâkim’ diye anıldı, memleket yöresinde Bu
da güzel bir şey, herkes onun peşinde |
||
20-
|
Fakülteyi
bitirdi, iki dava aldı unutulmaz, biri İspir’li
kalfanın, Arnavut’tu soyadı, şâz[25]
biri Yanlışı
düzelten, adâletli Kahraman hâz[26]
biri ‘Kahraman’
soy isimle mesûd, mümtâz[27]
biri |
||
21-
|
Âilesi,
avukatlık mesleğinin, îfâsını istemez İnanışta;
vebâl vardır bu iş hiç denenemez Öyle
büyük vebâl ki, hiçbir şeye benzemez İnsanın
fıtrî hâli, haset ile diğerini çekemez |
||
22-
|
Rüştü
ağabey, 18 arkadaş, hâfızlığı yayarlardı Hıfz-ı
Ku’ân talebeleri bir-bir nöbete akarlardı ‘Hafızlık’ yasaklanmış, her muhitte ararlardı Jandarmalar
geldi mi? köşe bucak kaçarlardı |
||
23-
|
Zorlanıyor
necib millet, dindârlıktan çıksın diye Ezân,
Kur’ân yasaklandı, dinsizler çoğalsın diye Ecnebîlik
aşılıyorlar vâh! Ahlâksızlık, artsın diye Sünnet-i
Seniyye’den ümmet, gençlik, kaçsın diye |
||
24-
|
1932’de,
Ezân ve Kur’ân, Türkçe okunuldu “Felâh=Kurtuluş” denilerek, me’âl konuldu Cum’â
Hutbeleri ile âh! Yüreklere dokunuldu Terâvîh
ile 5 vakit namaz, ağaç gibi yonuldu |
||
25-
|
Yeraltı
câmiide hâfız, Cuma Namazı kıldırır Âyetlerin
türkçesiyle asıl mânâlara saldırır Tahıyyât’a
oturuldu fi’l-hâl[28]
selâm ile ayırır Sağa-sola
‘Esenlikler dilerim’ diyerek bağırır |
||
26-
|
Kalmamış
ne müezzin ne cemaat arkasında Dînini,
inancını îfâ etmek ne zormuş aslında ‘Gökten indirilmiş din!’
dediler, zamânında Pozitivizm
diye aşılanan, dinsizliktir aslında |
||
27-
|
Baba
Kahraman, Anne ve büsbütün çevre Kavî,
muhkem Müslümanlık üzre, yekpâre Aslâ
tâviz vermeyen muvahhıd[29]
baş şecere Âile
yetiştiriyor, Dîn-i Mübîn-i bilmek üzre |
||
28-
|
1950
Demokrat Parti gâlib, müstesnâ geldi Müslümanlar
uyandı, yeter artık gınâ geldi Arapça
Ezân sesi, kulaklara pek âşinâ[30]
geldi Kahraman
halktan ahvâle hamd-ü senâ geldi |
||
29-
|
Kahraman,
görev addeylemiş, dînimizi yayacak Kurtaralım
gençliği, ne vahim! İ’tikâdı unutacak Her
kesimi dâvetle çağırıyor, târihini anlatacak Adem-i
itikâdı,[31]
âhir nefeste kimler kurtaracak! |
||
30-
|
1960’ta
askeri darbe, hâinlikler peşinde ‘Cebri gelmek’ lâzım, bu işler sâyesinde 1916
gençlik örgütü, ‘solcu kesim’ elinde Sandığa
saygı yok, dernek lâzım vaktinde |
||
31-
|
Cemiyet
ve dernekleri birleyin, mülhâk[32] için İşleri
düzeltelim, güzel işlensin, arınmak için Hukuk Fakülte Talebe Cemiyeti, ferahnâk[33]
için ‘Kahraman’ın
anıları biter mi hiç? el-Hakk için |
||
32-
|
Zihninde
doktorluk, tercîh sırası, âh ediyor ‘Seneye
nasılsa tıbbiye olacak âgâh’, diyor Olmadı,
tevekkül ‘bu kaderdir Allâh’, diyor Arkadaşları;
‘avukat olacaksın siftâh’, diyor |
||
33-
|
Ahbâb,
yârân, dostlarını; ahlâk üzre seçiyor Vakıf,
birlik, talebe; büyük fâliyetlere geçiyor ‘Talebe
Cemiyeti Başkanlığı’ yemînini içiyor İnsanların
ahvâllerine,[34]
bir-bir değer biçiyor |
||
34-
|
Mart
67, MTTB’ye Genel Başkan geliyor[35] Sovyetler;
putlarla sergi açmak istiyor Lenin
büstü, dînimizle vahim çelişiyor Gençlere
emir verip büstü kaldırın diyor |
||
35-
|
Mukaddes
değerlere bağlı gençleri, hedefliyor Gençlik
hareketleri meydanlarda ışkın veriyor Genç
kanlar yenilenmiş ‘Şahlanış’la biliniyor
Bu
en zor dönemde Genel Başkanlığı üstleniyor |
||
36-
|
Milli
Türk Talebe Birliği’ne fethi aşı eylemiş Hak
hakîkat doğruluğu, âdetâ perçinlemiş Ülkenin
her tarafında gençliği örgütlemiş Meyveleri
elbet bir gün, toplanılır söylemiş |
||
37-
|
Japon
konsolosu[36]
bir yemek tertîb eylemiş MTTB
Başkanı’nı gençliği temsîlen, eklemiş Masalar
donatılmış misâfirler iyice yerleşmiş Başkan
ile konsolos aynı masada birleşmiş |
||
38-
|
Yemeklerin
içine çok çeşitli, içki meze eklenmiş Başkan
garsonu çağırarak, bu içkiyi kaldır demiş Yerine
hemencecik meyve suyunu irâd[37]
et demiş Konsolos
olaya şâhîd olmuş merâkını gizlememiş |
||
39-
|
Kahraman’a
soruyor içki neden içmezsin? Gönlünü
eğlendirip nefse hazzı vermezsin? Neşelenip
eğlenerek âlem-lerde gezmezsin? Gülüşümün
sebebini, ayırd edip sezmezsin? |
||
40-
|
Dinle!
Konsolos bey, Müslüman’a harâm içki Harâm
bile olmasa, beynindeki aklını alır içki Vücûduna
girer ise, nefret, öfke saçar içki Ahlâksızlık
diz boyunda, zînâya yol açar içki Rasûl-Nebî
bidiriyor: “kötülüklerin anası içki”[38] |
||
41-
|
Mâdem
öyle reşit olan çocuğuna içirsene Hayâtını
âilenle devâmlı içki ile geçirsene Söylediğim
eylemleri yapa gel haydisene Çocukların
al yanına içkiler ile eğlensene! |
||
42-
|
Konsolos
dedi; çocuğuma aslâ veremem Zararlıdır
evlâdıma içkiyi lâyık göremem Ne
kadar içsem bile bu lâneti sevemem Garsona
der önümde meyve suyu görem |
||
43-
|
Milletimiz
öğüdünü, Peygamber (s.a.v.)’den almıştır Kur’ân
ve Sünnete aykırı iş işleyen, dînini satmıştır Örf
ve âdetleriniz uyuyor mu? İslâm için derhâtır[39] Akl-ı
selîm ile Dîne muhâlif değilse yapın demiştir |
||
44-
|
Türk
Milleti olarak âileyi pek önemli sayarız Evlâtlarımızı
evlendirirken meziyetler ararız Hele
de kızlarımızı verirken dâmat için sorarız İçki,
kumar, sigara alışkanlığı olanları bırakırız
|
||
45-
|
Başkanımızı
haklı buldu, o anda içki içmedi Nasîhat
doğru olunca, fikir ağırca gelmedi Başkan
ile anısı aklından, yıllarca gitmedi Ölünce,
oğlu konsolos oldu vefâsını silmedi |
||
46-
|
Yıllar
sonra oğul Türkiye’ye konsolos olunca Sevinmişti
Türkiye’de, huzûr, refâh bulunca Hâtıra
getirdi Başkan’a, örf âdetleri yolunca Anne-baba
resmine baktı Başkan, dolukunca |
||
47-
|
7
Eylül 1967 Öktem hezeyânlar kusuyor Az
bir zaman sonra leşiyle tabut geliyor Kahraman
Genel Başkan olayla ilgileniyor Bu
dinsizin namazın aslâ kılmayın diyor |
||
48-
|
Maltepe
câmîsinde cenâze omuzlandı Alpartun
ve gürûhu orada hazırlandı Müslümanlar
o sırada silâhla kovalandı Millî
şef o gün orda 31 Mart mırıldandı Kendine
kâr kalmadı yıllarca yuhalandı |
||
49-
|
1968
Beyazıt’ta MTTB gösteri canlandırıyor ‘Komünizmi
Tel’in Mitingini’ taçlandırıyor Kahraman
başkan, gençliği dâim uyandırıyor Dîn
düşmanlarına, sopayı mertçe kaldırıyor |
||
50-
|
Ağustos
1968 Beyazıt, coşkuyla canlandı Başkan
Kahraman, kükredi heyecanlandı Gençliğe
asırlık bir düstûr daha hazırlandı ‘Komünizme
dur’ diye, fermân yayınlandı |
||
|
‘Gençlikte bir köprübaşı’, bizim için, mihenk taşı Dünyâ-âhiret; denge taşı, muhabbetin, kilit taşı Fukarânın ekmek-aşı, gençlere hem, yâkût taşı Destânların satırbaşı, makâm-mevki köşe taşı |
||
51-
|
Şubat
1969: Kalb-i Hakîkî[40]
aşkla şevkle vuruyor ‘Bayrağa
Saygı Mitingi’ tertîb edilmiş duruyor Eşkâli
moskof,[41] öfkelerinden, dâimâ
kuduruyor Komünistler;
‘Kanlı Pazar’ yaftasını
uyduruyor |
||
52-
|
Ömrünü
Hakka hakîkâte temellice vakfeylemiş Fâtih
Sultân Vakfiyesi’ni unutma diye söylemiş ‘Ayasofya’da Âyin’ hevesleri, tepelensin demiş ‘Ayasofya’da İlk Namazı’ dostlarıyla îfâ
eylemiş |
||
53-
|
1960
ve 70’li yıllar MTTB şaha kalkar da kalkar Komünizmle
mücâdele edenler artar da artar Dâvâmız;
Kıbrıs için, mitingler hep katar-katar Târih
böyle olayları, merdânece yazar da yazar |
||
54-
|
Meydan
Gazetesinde Ömer Şahin, bildiriyor ‘Yeni
Akit’te Hüseyin Öztürk onu destekliyor Serüvenli
hayâtının kesitleri, cesurca çiziliyor İsmail
Kahraman’ın ef’âli nakış-nakış işleniyor |
||
55-
|
Direklere
kızıl bayrak, hoyratça dikilmişti Kızıl
bayrak inmiş, Türk Bayrağı çekilmişti Olayları
peşi sıra Kıbrıs Mitingleri izlemişti Yüce
Mevlâmız tarafından bâzıları sevilmişti Ayasofya’daki
namaz Kahraman’a verilmişti |
||
56-
|
MTTB
Okul oldu, gençliğe hayru’n-nâsı, öğretti Tayyip
Erdoğan, gibi isimler buradaki asâletti Gül,
Atalay, Dinçer, Coşkun, sâdece birer özetti 1969’da
Kahraman, MTTB’deki görevini devretti |
||
57-
|
Zâlim
Rusya, ABD, Siyonist hep sömürü ediyor Komünizmi,
Batı’yı, artık Müslümanlar seziyor İslâm’ca
bir dünyâyı, Allâh bizlere emrediyor Üç
kıta da, denizlerde, hükmü ifâ edin diyor |
||
58-
|
O
zaman Papa 6. Paul Ayasofya’ya giriyor Kahraman,
bu hâine, haddin bilecek diyor Târihe
şanlı kalın bir çizgi, çizdikçe çiziyor? ‘Ayasofya Câmî’dir’ sesi, Sûr[42]
misâli inliyor |
||
59-
|
1967’de
Papa 6. Paul Türkiye’ye uğramış Müze
olan Ayasofya’da duâ edip arınmış Bilinmez,
kendince kime mesaj yollamış MTTB
cevâbını, ‘Toplu Namaz’ ile
salmış |
||
60-
|
Kahraman’ın
dilinden; arz edeyim olayı Câmiî
oldu bize, dede mîrâsından dolayı Orada
namaz kılacağız, çevirin fırdolayı Dediğimizi
de yaptık var mı başka kolayı |
||
61-
|
‘Hatice
Babacan’ adı, İlâhiyât’ta duyulur Başörtüsü
yüzünden derslerinden kovulur Gayri
dayanmaz yürek, hemen işe koyulur Zâlimlerin
hasmıdır o, mazlumları savunur |
||
62-
|
Liderlik
fıtrattandır,[43]
böyle bilinmez mi? Bu
işe karşı gelmek, derhâl gerekmez mi? Âl-i
cenâb bu işler, baş-tâcı edilmez mi? ‘68 Gün eylem’, hippilere[44]
yetmez mi? |
||
63-
|
İşçi
Partisi ‘Diriliş Mitingi’ o an
düzenlemiş ‘Diriliş değil, ölüm! Sakın
kanmayın’ demiş Deli-kanlı
Alplere: ‘Hazır olun!’ diye seslemiş ‘Şahlanış Mitingi’ni hemencecik perçinlemiş |
||
64-
|
Anadolu,
başıboş değil! Bilinsin alenen Millet
fikir ve inançlarının sâhibi mânen Komünizm
kahredilecek herkese îlânen 3
Mart ‘Şahlanış Mitingi’ örnek yakînen |
||
65-
|
‘Şahlanış Mitingi’ yurda târih yazdırdı Müslüman
gençleri böylece hızlandırdı Habis
güçler güvensizliği hızlıca yaydırdı Bulanıklığı
‘Fikri Îkâz’[45] ittifâkla kaldırdı |
||
66-
|
İş
hayâtı, ‘Halil İbrâhim’ bereketini saçıyor Sanâyî,
ticâret, alış-veriş helâl yola kayıyor Çalışma
Bakanlığı çok âcil müşâvirini arıyor Kahraman,
cihetü’l-vahdet[46] için atanıyor |
||
67-
|
Târih
1974 şanlı asker târihimize nakışları çiziyor Necmettin
Erbakan, ‘Kıbrıs’ı alın’ emrini
veriyor Dünyâ
artık bilmeli ki, zâlimler hesâba çekiliyor ‘Kıbrıs Barış Harekâtını’
Semih Paşa[47]
yönetiyor |
||
68-
|
Kahpe
Yunan Kıbrıs’a askerlerini çıkardı Kahraman
duramaz ki, çâre hemen îmardı 1969’da
târih sayfaları, dünyâya bir ayardı Vatan
âşığı gençliğin kanı, deli-deli akardı |
||
69-
|
Merdâne[48]
işleriyle ‘Kahraman’ adam vardı Yunanı
kahredecek, er varmı? Diye sorardı ‘Kıbrıs Harp
Gönüllüleri Öncüleri’ koşardı ‘160 Gönüllü Genci’, Yunan sınırına çıkardı |
||
70-
|
Abdullah
Gül! ‘MTTB kurul üyesi’, yol oldu Erdoğan
‘MTTB Tesisler müdürü’, rol oldu 74’te
Kahraman, Bakan danışmanı, ekol oldu Âdilce
çalışınca, güzel son; bereket bol doldu |
||
71-
|
Millî
Nizam Partisi’nin çalışmalarına atandı Milli
Selâmet Partisi’nden Rize’ye aday; candı Şimdilik
olmadı fitne körükleri yandıkça yandı 1977
seçimlerinde; Rizelinin basîreti, bağlandı |
||
72-
|
‘Birlik Vakfı heyeti’ birliğine başkan arıyor Kahraman,
yıldızlar gibi zâhiren parıldıyor Şanlı
‘Vakıf Adamı’, ‘Birlik Vakfına’ bakıyor Muhtâcların
gözünde sevinç ışıkları yanıyor |
||
73-
|
Önce
yenge ölümü, hazır değil gibiydi Annesini
kaybetti, canı yanmış kişiydi Babasının
vefâtı, musîbetin ilk şekliydi Ağabeyi
ölünce, ıssızlık paltosu giydi “Hüzün Yılı”[49]
yarasına çâre olmuş biriydi |
||
74-
|
Her
işimize başlarken; söyleriz biz, Bismillâh Dilimizin
zikridir her dâim, Lâ İlâhe İllellâh Kötülüklerin
def’i için söyleriz, Hasbüne’l-lâh Cenâzemiz
olur ise gideriz O’na, İnnâ Lillâh Cümle
ölmüş ceddimize dileriz Rahmetüllâh[50] |
||
75-
|
Hazreti
Muhammed’i hayatta örnek aldı Kur’ân
Sünnet’i bilir, daha geri ne kaldı? İnsanlığa
hayatta birçok ibretler saldı Ölümler
peş-peşe, gönlü dertlere daldı |
||
76-
|
29
Mayıs 1985’te faâliyete, başladı İslâm’ın
rûhunu, hep birlikte taçladı Karşı
gelen herkesin, ümîdini haşladı İhtiyaç
sâhiplerini yardımıyla kolladı |
||
77-
|
Mayıs
1985’te, ‘Heyet Başkanı’ seçildi Aralık
1994’de, başka bir vakıf, açıldı ‘Gönüllü Teşekküller
Vakfı’ na geçildi Üyeliği
yapıldı, başkanlık kaftanı biçildi |
||
78-
|
Gece-gündüz
demeden dâimâ çalışıyor 2009’da
‘Vakıf İnsan’ ödülünü alıyor Heyecânı,
dem be dem iştiyâkla artıyor Nice-nice
hizmetlere tâlib oldu, başlıyor |
||
79-
|
‘Türkiye
Milli Kültür Vakfı’ na minnettârız Hiç
durmadan leyl ü nehâr çalışır-çabalarız ‘Fahrî
Doktor’ luk aldı, övgü bilemez nâçârız[51]
‘Yalova
Üniversitesi’ne, teşekkürü yazarız |
||
80-
|
‘Ticâret
Üniversitesi’, heyet üyeliği geldi çattı
‘İlim
Yayma Vakfı’nın gücüne hep güç kattı ‘Mütevelli
Heyeti’nde noksanlıkları kapattı ‘İlim
Yayma Cemiyetin’de istişâre başlattı |
||
81-
|
Bi-hamdillâh
ki istişâreleri[52]
hoş gösterdi, Hâlık Her
ne söz söylediyse kabullenildi, çünkü sâdık ‘İş
Dünyâsı Vakfı’nın Kurul Üyeliği’ne en lâyık Sonunda
bu da oldu, iş dünyâsında dâimâ hâzık[53] |
||
82-
|
1995-99
Milletvekilliği seçimleri yaşanır Refah
Partisinden aday-adaylığı açıklanır 20-21.
Dönemler Milletvekilliği, hak tanır[54] ‘Grup
Başkan Vekili’, kim olacak yoklanır Görevi
teslim alır, kollar sıvanır başlanır |
||
83-
|
‘Anayasa
Komisyonu’ nda olayları izliyor ‘Milli
Eğitimi’ her zaman çok gözetliyor ‘Gençlik
ve Spor Komisyonu’ ha-ha bitiyor Gelerek,
her âdeme, kıyâma kalkın diyor |
||
84-
|
Üstümüzden
geçen boran[55] ve kış, yaz oldu Kuşların
feryâdı koca bir çığlık iken ûd oldu Kasırgalar,
seherde esen sabâ, rüzgârı oldu Bakın!
Kahraman, kültürümüze ‘Bakan’ oldu |
||
85-
|
Rize’ye,
‘Kültür Merkezi’ lâzım diye temel attı[56] Vefâ
gösterdi, ‘Kültür Merkezi’ ne imzâsın attı Erdoğan,
açılış yaparak Rize’mize sevinç kattı ‘İsmail Kahraman Kültür
Merkezi’ dedi, başlattı Tayyip
Erdoğan, jestini yaparak, ismini yaşattı |
||
86-
|
Herkes
haddini bilecek, kuru-sıkı sallamak yok O’nunla
kimse atışamaz; fitneleri ballamak yok Medyalarda
kükreyip te; milleti kodlamak yok Bakanlığa
adam geldi; riyâ, yalan, atmak yok |
||
87-
|
Merhum
Necmettin Erbakan, millet için çalışır 1996-1997’de
millet, milli kültürüyle tanışır Refah-Yol
Hükümeti’ne, fitne fücur, karışır Kültür
Bakanı, Kahraman’la, medya tv, atışır |
||
88-
|
15
Temmuz 1996 geziniyordu, kara-kara Taksim’in
göbeğine bakıyordu hep, ara-ara Yüreği
cızz etti, geçti topluluğu yara-yara Câmî
nerede diye? Haykırıyor! Nâra-nâra |
||
89-
|
Bu
güç sorumluluğun, birçok yönünü bilir İsmail
Kahraman, İstanbul’da pek sevilir Ne
güzel söylemiş, böyle dosta güvenilir ‘İnşallâh
Taksim bu me’âyibden[57]
giderilir’ |
||
90-
|
‘Taksim
Gezisi Camî-i İzni’ çıkarılsın erken İşlemlerde
her mâniler[58]
giderilsin derken Bütün
çalışanlarımı istiyorum çok üretken Aramızda
mevcûd imiş hafiyyeten[59]
akdiken
|
||
91-
|
Bakanın
her karârına, karşıt fikirler eklemiş! 1997
Ocak karar günü Eyice kabâih[60]
işlemiş! Şımarık
çocuk Semavi Eyice yolda gitmemiş! Kahraman
Bakan işte kapı ‘Yallâh’ git demiş |
||
92-
|
Sonunda
öyle ilerlemiş ki cümleye âşikâr Mahkemelik
olmuş, hüküm fazla cüretkâr Temyîz
safhasında, Yargıtay pek azimkâr Semavi
üç, Bakanımız beş milyar, garazkâr[61] |
||
93-
|
Tazminat
tasdîki;[62] beş
milyar haciz, fiil ender Semavi
denen mahlûk bu işten etmez heder Dört
taksit maaş kesintisi, görevlidir derbeder[63] ‘Hakkım kadar harâm
olsun!’ der, bedduâ eder[64] |
||
94-
|
|
||
95-
|
Sözde
sanatçı imiş, cazcı-popçu gürûhlar Başka
fikirleri beğenmez, akılsız mecrûhlar[65] Yabancı
kültürüne tapıyor bu, dalkavuklar İşte
bütün bunları, İslâm Dini mekrûh kılar |
||
96-
|
Yavuz
Sultan Selim Han, Mısır’a sefer eyledi Allâh
ve Rasûlü’nden başka, büyük bilmedi Allâh
ve Rasûl aşkı, âzây-ı bedenini[66] süsledi Kisve-i
Rasûl, aşk od-unu[67] birazcık örseledi[68] |
||
97-
|
‘Emânât-ı
Mübâreke’ şeref versin bize ebedi Hayrân-ı
Rasûl olanların yaralarını merhemledi Ziyârette
akıl almaz izdihâm, kimseleri üzmedi Rasûl-ü
Kibriyâ’ya salât ve selâm verelim ivedi |
||
98-
|
Yavuz
Sultan Selim, Mısır seferini güzelleştirir Berâberinde,
mübârek Hırka-i Saâdet’i getirir Yanında
‘Makâm Odası’ na edeblice yerleştirir Hâfızlarla;
24 saat Ku’ân Kıraati’ni, birleştirir |
||
99-
|
Yavuz
Sultan Selim teslim alır Hilâfeti Topkapı
Sarayı’nda kutsalın emâneti İbtidâî[69]
Kıraat-i Kur’ân, ilim ve öğreti Mevlâmız
an be ân gönderir bereketi |
||
100-
|
Hırka-i
Saadet’te gümüş sanduka ile ıttılâ[70] Altın
çekmece anahtarı pâdişâha bırakıla Yavuz
Selim Han’a tevdî edilir bilâ-fâsıla[71]
Hâlife
Abdülmecid bu an’aneyi devâm kıla |
||
101-
|
Pâdişâh
kilitleri açar, Hırka göze nûr saçar Bütün
Hâzırûn bir-bir ellerin semâya açar Pâdişâh
Kıraat için Kur’ân sayfaların açar Hâfızlar,
Müezzinler Kur’ân-la neşe saçar |
||
102-
|
Hafızlarla
fâsılasız, vecd[72] ile hatimler
indirilir 600
sahifelik, Mübîn Kur’ân bir günde bitirilir Ertesi
gün tekrâr baştan, devr-ü devâm ettirilir Yılın
günler adedince, Hakk’a niyâz gönderilir |
||
103-
|
Yapılan
büyün âdetleri gençliğe, demek gerek Ziyâret
var, Ramazan’nın 15’inde, emek gerek Pâdişâh,
Vezir, Şeyhü’l-İslâm, ziyâret pek gerek Bütün
devlet erkânını o belde de, görmek gerek |
||
104-
|
Yeryüzünde
emsâli yok böyle güzel uygulama Hak’tan
bize müeyyed,[73]
nedir bu sorgulama Ziyâret
et hatırla, tâhir târihi, pişmiş aşı sulama Her
kim menfî davranırsa, sakın ola doğrulama |
||
105-
|
Saray-ı
Hümâyûn’a[74] âr,
hayâ, aşk inşâ geldi Can,
‘Hırka-i Saâdet Dâiresi’[75] cûşa[76]
geldi Adl-i
âdil,[77]
Kelâm-ü Kadîm’e, temâşâ[78]
geldi İştiyâk-ı
Rasûlüllâh, gönüllerde coşa geldi |
||
106-
|
1518
ile 1924 arası ihtişâmı bilmek için yazıldı Asırlardır
mülk ü milletin selâmeti için[79] bakıldı Bu
güzîde ef’âl sâdece Rızâ-i Rahmân için yapıldı Âlem-i
İslâm bilsin ki! Sırf Rızâüllâh için anıldı |
||
107-
|
Geliyordu
bu âdet 3 Mart 1924 günü âşikâr Allâh’ın
sesi niçin susar! Sâde bir garazkâr[80] Akıllar
tutuluyor, ne kadar vahim bir hîlekâr Sebep
olanlara bedduâlarımız, akar da akar |
||
108-
|
Zû’l-Celâl’in
Kahhâr ismi, hep onlarla olsun! Kabirleri,
Nâr-ı Cehennem’in ateşiyle dolsun! Güneş
yüzü görmesinler! Nesilleri kurusun! Zebânîler,
yılan-çıyan, onların bekçisi olsun! |
||
109-
|
Âkif’in;
‘Koca-karı ile Ömer’ şiirini
okuyun Keşke
tevbe etseydiniz, olaydınız mahzûn ‘Kahretsin an-karîb
Allâh!’,[81]
âhımızı duyun Bakın,
‘Râyet-i ikbâliniz ser-nigûn[82]
olsun...’ Onlar;
‘belâsını’ dâreyn de ‘isterim bulsun!’ |
||
110-
|
Bu
güzide âdetimiz geceleri susturuluyor Filiz
Çağman müdür, hezeyanlar kusuyor Geceler
sanki hazîn,[83] CD hiç hoş olmuyor Müsteşar
Mustafa -Müslim- İsen, ne oluyor? |
||
111-
|
Bu
âdât-ı seyyi-e, dileriz ki, inkıtâ bulsun Kelâm-ü
Kadîm dem-be-dem[84]
okunulsun Yıl
1996, bakanlığa şân ile şeref konulsun İnsicâmı
ihyâ eden ‘Kahraman’
duyurulsun Bakanımız,
gönlündekini Mevlâ’dan bulsun |
||
112-
|
İsmail
Kahraman; behemehâl[85]
karâr aldırdı Karârı
geri çek! Diyerek herkes ona saldırdı Boşuna
heveslerdi, bütün tabuları[86]
yıktırdı Ku’ân-ı
leyl-ü nehâr[87]
kıraat etmeye çağırdı Kârîler,
Ku’ân-ı Kerîm’i okuyarak haykırdı |
||
113-
|
Emânetler
Has-Oda’da, kârîler orada okurmuş Kıraat;
40 Hâfız nöbetleşe âdet olmuş oturmuş Saraydan
Furkân’ı çalmaya hırsızlar pusu kurmuş Kıraat
mekânı mübâdele[88]
ile arz-hânede durmuş |
||
114-
|
Gönüller
âsûde[89]
erer, gûş-etmekle[90]
Kur’ânları Mevlâm
unutur mu? Sevgisi için hayâl kuranları Müte’accib[91]
Arab turisti ile nice bağrı yananları Arab
kardeş yâd eyledi, Allâh Rasûlü ve yâranları |
||
115-
|
Kültür
bakanlığı dönemi İslâm ile aracımız Bir-bir
yaptığı icraatlar ile mâneviyât ilâcımız Kutsal
Emânetler değil mi bizim baş tâcımız 24
saat Kur’ân, aks-ı sadâ[92]
memnûn ecdâdımız |
||
116-
|
Senin
için Duâlarımız sağnak-sağnak yağıyor Kelâmüllâh
için gözyaşları, oluk-oluk akıyor “Ateş yakmaz o giryânı”,[93]
Nebî Mâh[94]
açıklıyor Akan
gözyaşlarından,[95]
sana ecr-ü cezîl ayrılıyor |
||
117-
|
Ne
dilek diler isen, hemencecik karîn[96]
olsun Vakıf
adamı, iştiyâkı ilâ nihâyet senin olsun Ana
ata ecdâdına, deverânla, Yâ-Sîn dolsun Duâ-yı
İhlâsiye[97] mütemâdiyen tu-ra[98]
olsun |
||
118-
|
“Râzıyım Rabbim” deyip, tevekkülde haklısın sen Taltîf-i
Rahmân’a er, çeşm-i dîllerde[99]
saklısın sen Dâreyndeki
ni’metleri her hâlükârda, bulasın sen Cemâlüllâh’a
Cennet’ten temâşâ ile bakasın sen Hubb-ü
zannımıza erdin, Ey İsmail KAHRAMAN sen |
||
119-
|
Yahya
Kemal dostuyla Hırka-i Saâdet Dâiresinde Yaklaşır
‘Revan Köşküne’ o günkü ziyâretinde Hissiyâtı
urûc[100] etti, âheng-i
esvât-ı[101] işittiğinde Sırlar
dökmüştü kalemiyle mürekkebin eşliğinde |
||
120-
|
30
Mart 1922’de, Tevhid-i Efkâr[102]
ile basın yayının sesi ‘Devletin
iki mânevî temeli vardır’ dedi, Yahyâ’nın sesi ‘Biri;
Fatih’in Ayasofya’da okuttuğu şanlı Ezân-ın sesi Sâir;
Yavuz’un Sarayda okuttuğu Kerîm Kur’ân-ın sesi’ |
||
121-
|
Eskişehir’in,
Afyon Karahisar’ın âhengi celâleti[103] Kars’ın
genç askeri unutma bu iki güzel salâbeti[104] Döğüştünüz!
Biliniz, mâneviyât için âlî cesâreti Bayrak
gönderler de, dinmez Hakk için metâneti[105] |
||
122-
|
Kültür
Bakanlığı’nda kadın memur sayısı 650’lerdi Bir
gazete, sözde ‘Kadın düşmanı Bakan’ı irdeledi Haber
yapmış sahtekâr, 850 kadının işine son verdi Kahraman
bakanımız olaya hiç durmadan el verdi |
||
123-
|
850
ile 650 rakamları gerçeği âşikâr kılıyordu Yalancı
kadın muhabire, bir-iki soru soruyordu Şikâyet
edeceğim diye, kalbine korku salıyordu Yazık
ki arsız, köşe-bucak cevapsız kaçıyordu |
||
124-
|
Bayan,
‘Şikâyet nereye olacak evleviyet?’ dedi ‘Basın
şeref divânı mı, hangisine?’ açık et dedi ‘Yoksa
mahkeme mi? Bana et merhamet’ dedi Bakan;[106] ‘Mahkeme-i
Kübrâ’da[107]
basîret’[108]
dedi |
||
125-
|
Bakanımız
Kahraman, birçok meyveler verdi O
yorucu geçen günler, ömrüne değer verdi Kadir
Topbaş’a gel dedi, başka bir görev verdi Vefakârlığı
bırakma ha! Âdil ol aman ders, verdi |
||
126-
|
Bodrum
Şapel, Trabzon Ayasofya, Kayseri Etnografya
müzeleri, gözüküyor şâh-eseri İlerde
elzem olur, temiz bekletin bu yerleri Arz
bizlere Mescîd imiş, tüm katre-i gevheri[109]
|
||
127-
|
Kültür
merkezlerinde, eğlenirler sapkınca Yetim
hakkı gözetmez, savururlar çılgınca Dingil,[110]
Çiçek Dilligil, orta yerde hırçınca İçkiye
‘ikrâm’ dedi, müstehâna[111]
hayınca[112] |
||
128-
|
Kâinâtı
yaratan: “İsrâf etmeyiniz!”[113]
buyurdu İlke;
‘Zarârın Telâfisi’ dil-dâdelere[114] onurdu Bir
senede, arzu-yu tenzîh-i hakîkati[115]
kurdu Kültür
Bakanlığı imdi Kahraman’la meşhûrdu |
||
129-
|
Doksanlı
yıllarda, Refâh ile mesrûr olduk Derken
üzerimizde, belây-ı nâgâh[116]
bulduk Lâşenin
adına; ‘Post Modern Darbe’ koyduk Bak,
aynı elemde[117] bile millî kültüre
doyduk |
||
130-
|
Belirtilen
ölçüleri hakk terâzisiyle tartın diyor Mîzân-ı
Ekber’i,[118]
Neş’et-i Uhrâ’yı[119]
yâd ediyor Eğer
doğru dürüst ise, el-Hâkk tamamdır diyor Asrımızın
ekber girdâbı ‘YALAN’ı, aslâ sevmiyor[120] |
||
131-
|
Yeniden,
târih için, cem’ olundu[121]
hânesinde Kurulsun
artık ‘Adâlet’, Hakk’ın terâzisinde Ve
‘Kalkınma’ elzem oldu ismi var partisinde Kurtulsun
bu aziz millet, vefâ bulsun enîsinde[122]
|
||
132-
|
Mahâl;
Ankara OR-AN, Kahraman’ın beytinde[123] Çalışmak
için altı isim, partiyi kuran heyetinde Erdoğan,
Gül, Arınç, Aksu ve Şener refâkatinde Kahraman’a
teklif; razıyız senin muvâfakatinde[124] ‘Prensip
gereği görevim yok’, bu gonca zeminde |
||
133-
|
AK-PARTİ’nin
ismini, Erbakan’a önerdi Fazîletin
yerine, AK-PARTİ olsun derdi Çabalar
sonuçsuz, Erbakan tavır serdi 2002’de,
aktif siyâsete, cüz’î ara verdi |
||
134-
|
Parti
kuruldu şahâne ama acâib-i şânı olsun Erdoğan
dedi; ‘Yeniden Atılım Partisi’ olsun Kahraman;
‘Yeniden Atılım, var’ bilgin olsun Murâdım
odur ki ismi, ‘AK-PARTİ’ koyulsun |
||
135-
|
‘Rize’nin
Yüzü’ nâm eserde, haber verildi Tayyip
Bey ‘YAP’ dedi, ismi halkça serildi ‘Adâlet
ve Kalkınma’ adı halk içinde sevildi Netîce
AK-PARTİ nâm, Kahraman’ca verildi |
||
136-
|
Târih:
20 Aralık 2011 Kahraman başkan Değerli
yedi şahıs Kahraman’la çalışkan Konu;
Anayasa taslağı, sunulmuş imkân Meclis
komisyonunda hazır olunca mekân |
||
137-
|
Arz
olundu Meclise ‘Anayasa Metni’ açıklanarak Laiklikle
ilgili görüşler bir-bir açığa çıkarılarak ‘Düşünce
hürriyetine pranga vurma aracı olarak’ Laikliğin
yeri yok taslağımızda, hakkımız olarak |
||
138-
|
Birlik
Vakfı komisyona ‘Başkanlık gelsin’ dedi Yürütme
yetkisi; ‘Devlet Başkanı’nındır, dedi ‘Devlet
Başkanı’ yetkisi, sorumsuzdur, dedi Egemenlik
Hakkındır, halka bağımsızlık, dedi |
||
139-
|
Milletvekili
yemîn metni önümüzde ‘ur’ durur Yıl
2012 yemîn metin şeklini dînimize uydurur Herkes
inandığı kitâba yemîn yapsın! duyrulur Laik,
ilke, inkılâp ne ola ki? Soruları kondurur İslâm’a
karşı her metni necâsetten soyundurur |
||
140-
|
Nâ-mümkün laik olamaz, kalbe dolmuş ise îmân Emrine deriz âmennâ, önümüzde ya! Hz. Kur’ân Laiklik illetiyle milletim, çekti de çekti buhrân[125] Rabbü’l-’Âlemîn seninledir, ey İsmail KAHRAMAN! Bu dörtlük ‘Nazire’dir[126] |
||
141-
|
Türkiye’ye
bu sistemi, çok elzem görüyor Bu
sistemle darbelerin, kor ateşi sönüyor Türkiye’nin
Başkanlık’la, istikrârı sürüyor İstikrâra
kardeş olan, gelişimle büyüyor |
||
142-
|
Üsküdar
Belediye Başkanı Mustafa Kara, önerdi Vefâmızı
birlikte göstermenin zamânı geliverdi İHL
Sözlük, can fedâ hemen yapalım deyiverdi ‘Kahraman’a
Vefâ Gecesi ‘ni fevrî[127]
olarak verdi |
||
143-
|
19
Mayıs 2012, Târih ve kültür şehri Üsküdar Dostluğunu
gösterir Kültür eski Bakanın arar ‘Gençlikte bir
köprübaşı’ başlığını kapak yapar Pâyeler
pâyesi, Kahraman, şeref tâcın başa takar |
||
144-
|
Veciz
mısralarını dikkatle dinleye-dinlete, geldik ‘Her inandığımızı yapamamışızdır’, dedi dimdik ‘Yaptıklarımız inandıklarımızdır’, gerçeğe gedik |
||
145-
|
Tayyip
Erdoğan, Rize’ye Üniversite açıyor ‘Geliştirme
Vakfı’ nı kurarak işe başlıyor ‘Kurucular
Kurulu’ na başkan araştırıyor İsmail
Kahraman seçilerek yaralar sarıyor |
||
146-
|
Özel
Sektörde, ‘İdare Meclisi Başkanlıkları’ ârî[128]
var Tayyip
Erdoğan Üniversitesi’[129]
nde, Rizeliye kârı var ‘Geliştirme
Vakfı Kurucu Kurulu Üyeliği’, bâr-ı[130]
var Bir
de ‘Mütevelli Heyet Başkanlığı’ nda, dâr-ı[131]
var |
||
147-
|
Reis
Erdoğan teklif etti; ‘gel ağabey’ Kahraman Belirtmiştik
ya! partinin ‘İsim Babası’, cem’ân ‘14
Yıl sonra destek ver’, yakışır sana, yaman Başta
yeni anayasa olacak, kritik şu ân zaman |
||
148-
|
Kendini
‘AK Parti Disiplin Başkanlığı’nda buldu İstanbul
1. Bölge, birinci sıra vekilliğe, sunuldu Milletvekili
seçilince, alenî gözler ona doğruldu Partisinden;
‘Meclis Başkanı Adaylığı’ duyuldu |
||
149-
|
HDP’li
Mir Mehmet Fırat bir fazla, 41 oy aldı CHP’li
Bilgehan Toker avunarak, 125 oy aldı AK
Parti’li KAHRAMAN başkanlığı, 316 oyla aldı |
||
150-
|
Seçim
turlarında, çoğunluğun nutku tutuldu 22
Kasım 15’te 2. Birleşim, Meclis’te kuruldu 316
Oyla TBMM 32. Başkanı KAHRAMAN’ı buldu 26.
Dönem TBMM Başkanlığı, onunla huzûr buldu |
||
|
‘Gençlikte bir köprübaşı’, bizim için, mihenk taşı Dünyâ-âhiret; denge taşı, muhabbetin, kilit taşı Fukarânın ekmek-aşı, gençlere hem, yâkût taşı Destânların satırbaşı, makâm-mevki köşe taşı |
||
151-
|
Sayısız nehir akar ama Mekke’deki Zemzem başka Babam dedem övünürüz ama Hz. Âdem Dedemiz başka Tûr, Tîn, Zeytîn Dağları, can ama Cebel-i
Nûr başka Hz. Rasûl sevdi ‘bizi o sever’ dedi, Cebel-i
Uhûd başka[132] Gülzârı[133]
gezmek hazdır ama Firdevs Cennet’i başka Sefîne seyr-ü sefer eyler ama Hz. Nûh’un
Gemisi başka Demirciler demir döver ama Hz.
Dâvud sanatı başka Her ateş yakar ama İbrâhîm’e Gül Bahçesi
ateş başka Nice Melâike-i Kirâm mevcûd ama Cibrîl-i
Emîn başka 104 kitâb nâzîl oldu ama Rabbin Kur’ân-ı
Kerîm’i başka Rahmân’ın Nebî-Rasûl’ü çok ama Fahr-i
Kâinât’ı başka Peygamber ümmeti çok ama Muhammed Ümmeti başka Fıkıhda 4 yol hak belirmiş ama İmâm-ı
A’zam’ı başka Kur’ân-ı Kerîm hatlarla yazıldı ama Karahisârî
Hat’ı başka Saymakla bitmez bu insicâm, uzatma gel ânî gir çarka Çiçek, Şahin, Toptan, Arınç, İzgi, Akbulut, Çetin, arka Kalemli, Sezgin, Cindoruk, Erdem, oluşturdular
tabaka Karaduman, Karakaş, Güven, Avcı birbirlerine
şapka Geri kalanları sayarak sözü uzatmayayım fi’l-hakîka Nice TBMM Başkanı geçti ama İsmail
KAHRAMAN başka |
||
152-
|
Milletvekilleri
seçilince, yemîn ederler, âşikâr ‘Zana’
diye bir kadın imtinâ etmiş, ziyankâr ‘Bu
işi nasıl çözeceksiniz?’, sorulur cüretkâr ‘Biz
kriz çözmeye geldik bakacağız halaskâr’ |
||
153-
|
20
Mart 2016 ‘Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde ‘Fahrî
Doktora Unvânı’, hazırlandı, 10. Yıl dönümünde Gizli
kalmış gerçekleri, açık-açık haykırdı halk önünde Yakışıyor
KAHRAMAN’a, nice iltifatlar gördü, ömründe |
||
154-
|
Bilmeyen
yok, ‘yamalı bohça’ 1980 anayasasını Ayyûka çıktı, ‘altı alay, üstü kalay’[134] ‘sat anasını!’ Çâre gerek artık, hak etmiyoruz, bu kağnı arabasını Başkan bekliyor; Allâh’ın ‘yürü yâ kulum’ demesini |
||
155-
|
Kahraman Başkan, komisyon kurdu var onda zarâfet Allak-bullak ederek, ‘ata et, ite ot veriyor’ muhâlefet CHP Masa dağıtır, damarları çatlamış, bilmezler nezâfet CHP’ye lânetimiz var, tutacak âhımız, yağsın onlara âfet |
||
156-
|
Laiklik
dinsizlikmiş! Tüm dünyâya duyurdu ‘Dinsiz
yasa olmaz’, hak hakîkat buyurdu Savunduğu
ilkeler, hep Mecelle’de doluydu Rasûlü’nün
ümmeti, hem Allâh’ı nın kuluydu |
||
157-
|
KAHRAMAN’ın
gülleri gonca-gonca derilir Laiklik
kaldırılır, bak Kur’ân ile sevinilir İsmail
KAHRAMAN’a büyük nişân verilir Allâh’ın
yüce Dîni İslâm, yeryüzünde dirilir |
||
158-
|
‘Dinsiz
anayasa olmaz!’ diye, bir haykırış Yıllar
yılı beklenen hasret, özlem, yakarış Ahâlî
bilsin ki; anayasada ‘laiklik’, utanış Müslümanları
kan uykudan böylece uyarmış |
||
159-
|
Meclis
Başkanlığında, başı dikçe yürüyor Haksızlık
karşısında, aslan gibi kükrüyor Dîne
sataşanları, sağa-sola süründürüyor Hâin
dîn düşmanlarına, dizlerini çöktürüyor Gücünün
yetmediğini, Rabbine ısmarlıyor |
||
160-
|
Câmîler,
evler, gizli kuytu, sıcak-soğuk, köşeler Kadın-erkek,
genç-ihtiyâr herkes, duâlar ekler Kahraman’a
maşallâh der, cümle dîn kardeşler Kahraman’a
niyâzlarını Yûce Allâh, bahş-eder |
||
161-
|
‘Ve
üfevvizu emrî’ işler havâle, edilmez mi? Kime?
“İllellâh, İnnellâh” Allâh’a, denilmez mi? “Besîr’un
Bi’l-’Ibâd” Allâh kullarını, görmez mi? Vâcibü’l-Vücûd’a,
tam tevekkül, gerekmez mi?[135] |
||
162-
|
Elbette
bildim Rabbimi, hakkıyla fakat Kulluk
edemedim, ibâdete yetmedi tâkat Zikre,
ibâdete, nefsim vermedi, muvâfakat Sonunda
“Lâ teknatû…”da[136]
buldum şefkât |
||
163-
|
Babasından
öğüt almış bu iş hiç su geçirmez Masasında
kimseciklere, aslâ hesap ödetmez Cömertliğin
âlem biliyor, görülmesi gerekmez Asâletten
olsa gerek, cârî sadakası[137]
tükenmez |
||
164-
|
Vakûr
duruş sergiler, öğüt veren şahsiyet o Güzellik
ve iyiliğin, tecessüm[138]
ettiği âfiyet o Çirkin
işlere kulak tıkayanlara, hoş adâlet o Hayâtını
vakfeylemiş, ‘Vakıf İnsan’ cesâret o |
||
165-
|
Sevgi
ile muhabbetle, gönüllere girendir o Doğru
yolu gösteren, yıldız gibi etkendir o Mütedeyyin
pâk kalblere, ılık-ılık girendir o Hakîkatin
ta’rifine, tercümanlık edendir o |
||
166-
|
İlmiyle
irfânıyla, kültüre kültür katar Ahlâkının
altında, Rasûl’ün sevgisi yatar Kim
ne derse desin, Allâh’ına minnettâr Ku’râ-nın
sevgisine, her hâliyle sancaktar |
||
167-
|
Peygamber
isimleri, Müslümana yakışır Hacı
Baban, torunun, Senin ismini taşır Duyan
herkes bu isme, hemencecik alışır Dileğimiz;
ahfâdın[139]
senin isimle yarışır |
||
168-
|
Evlâdın
var; adı, Mehmet Fatih Kahraman Sevgi
ile muhabbete âileniz hep, tercümân Rüyâlarınıza
girsin Hz. Peygamber-i Zî Şân Ber-devâm[140]
sevsin sizi, ol Rahmet-i Rahmân |
||
169-
|
İyi
komşuluk ilişkisi, Tulumpınar görür oldu Ne
zaman geleceksin, komşuların bekler oldu Gece-gündüz
evinizde, ışıkların yanar oldu Tulumpınar
hocasına, senin sevgin coşar oldu |
||
170-
|
Rize belediyesine Reşat Kasap oldu başkan
Dâvet etti Kahraman’ı o da TBMM de başkan
Yıllar önce konuşarak mutâbık bu iki başkan
Meclis Başkanımızın beyânı, ey Reşat başkan!
|
||
171-
|
‘Rize’nin
Kurtuluş Günü’ gibi anılsın deverân ‘Fetih
Yılı’ da kutlanılsın unutulmasın o destân Mert
nâ-mert fark edilsin, öğrensin bütün cihân Reşat
başkan açıklıyor; bu iş kutlanılsın candan |
||
172-
|
2
Mart Rize’nin ‘Kurtuluş Günü’ olarak anılır ‘Kurtuluş
Günü’ olamaz, bu tâbir yanlış sanılır ‘Esirlikten
kurtuldum’ demek; âcziyet sayılır Vuzûh[141]
bulan ‘Fetih Günü’ meş’alesi yakılır |
||
173-
|
Rize’de;
28 Ağustos 2016, Pazar günü Kutlanıldı
555. Fetih yılı, şiâr[142]
günü Onur
konuğu oldu, Rize’mizin hür günü Sıhhati
dâim olsun, yaşadığı her günü |
||
174-
|
İşte TBMM Başkanı, İsmail Kahraman
Hitâbı coşku saçıyordu, sanki tercüman
Bir yaraya dokundu ki, gençliğe ferman
Saymakla bitiremem, varmı acep derman
|
||
175-
|
Genç adam! Bu giyim-kuşam bozuk düzen Genç adam! Kendine gel, ver çeki düzen Genç
adam! Evrene artık, verin siz düzen
Genç adam! Mâzîyi hatırla olmazsa bâzen |
||
176-
|
Genç
adam! Bu Îmân gönülde mahfûzen
Genç
adam! Hüsn-ü Ahlâk ile hem bezen
Genç
adam! Hayâtına versen birazcık özen
Genç adam! Ecnebîye değil ecdâdına özen |
||
177-
|
En
mu’azzam öğütleri verendir, Ol Şâh-ı Perverdigâr[143] “Yüce
bir ahlâk üzeresin”[144]
ey cânân Ahmed-i Muhtâr “Men
teşebbehe bi kavmin=kim bir kavme heveskâr “
… Fe hüve minhüm=o onlardandır, olasın haberdâr[145] |
||
178-
|
“Başka
kavme benzeme!” sevmez seni ol Cebbâr Kerîm
Kitâb’a, Sünnet’e ol râm! Her şeyden fazîletkâr Aklından
hiç çıkmasın, sonu bedbaht olur, günâhkâr Ma’rûf-u
emreyle! Münker’den uzak eyle! Ol bahtiyâr |
||
179-
|
Liseli
Devrimciler! Kısaca denir ‘Devlis’ Yaka
göğüs resim dolmuş seviniyor iblis Che Guevara’ya, sanki yetişmişler milis Dîn
diyânet nerede oldunuz mu? Müflis |
||
180-
|
Che, denilen yaratık, birebir kâtil kişilik Bolivya’da,
Küba’da hem gerilla, âdîlik Güney
Amerika’da eşkıyâ işidir cânîlik Sana
nasıl güzel gelir böyle bir fedâilik |
||
181-
|
Küba Sosyalist Devriminin keş bir kalıntısı Bal arısı sandı gençlik, oysa bu eşek arısı Gitme peşinden o Che, kültürün kalp sızısı Görüş ve inançları gençliğe tam baş ağrısı |
||
182-
|
Kendi öz milli değerlerini özümsemiş Gençlerimiz geleceğin têminâtı seçilmiş Kâfirden kahraman olmaz o da ne imiş Târihte ecdâdın var, eşleri görülmemiş |
||
183-
|
Yeter; sahte kahraman rağbeti bitsin Çok yazık,
peşinden gitme o pisin Akıl fikir bir-bir süzgeçten geçirilsin Öz kahramanlara kıraat ola Yâ-Sîn! |
||
184-
|
Resmi, yakanda ne arıyor ey genç! O yüznumara!
Bulunmasın ne göğsünde ne nazarında! O maskara
Niçin özenirsin sen! Eşkıyâ işte fikirleri! O
kapkara
Bahadırlar durur iken nedir sahte? O Che
Guevara
|
||
185-
|
Ey genç bil ki! Che’nin resmi sana hiç yakışmaz Yazılara,
resimlere lâkayt kalma vurdumduymaz Giyme
artık ‘bu saçma yazılar nedir?’ anlaşılmaz Öyle
yazılar var ki! Dînimizle de aslâ bağdaşmaz Che’nin
resmi, hele göğsünde fi’l-hakîka[146]
olmaz |
||
186-
|
Tişört
yazılarını Diyânet Başkanlığı açıklamış Okuyup
duyup anlayanların, dudağı uçuklamış Öyle
yazılar mevcûd ki, şeytanı bile utandırmış TBMM
Başkanı ‘Kahraman’ gençliği uyandırmış
|
||
187-
|
Ma’lûm olduğu üzre havalar pek sıcak olunca Derhâl ince bir şeyler giyecek bir yaz boyunca Bay olsun bayan olsun fark etmez, bu çılgınca Giyilen tişörtlerin yazılarına bak, ne hayvanca Burada biraz sıralayayım fehmet biraz anlamca |
||
188-
|
Vixen = Ahlâksız[147]
(arsız) Kadın, imiş Nude = Çıplaklık / Açık-saçık, imiş Whore = Hayat Kadını (fâhişe), imiş Sows = Dişi Domuz, Pig =
Domuz, imiş |
||
189-
|
Hussy = Edepsiz Kız / Aşüfte, Şirret imiş Vices = Ahlâksızlık / Rezâlet-rezîl, imiş Chorus girl = Oryantal (kız)
Dansçı, imiş Lust passion = Şehvetler / Tutkular, imiş |
||
190-
|
Dram = Bir yudumluk içki, imiş Adulterer = Zinâkâr erkek,[148]
imiş Adultery = Zînâ / Eş aldatma, imiş Baseborn = Zînâ Çocuğu (piç=kopel), imiş |
||
191-
|
Bawdy = Müstehcen / Açık-saçık, imiş Sister for sale = Satılık kız kardeş, imiş Gay and Pround = Eşcinsel, gurur imiş Theocracy = Allâh’a şirk koşmak,[149]
imiş |
||
192-
|
Bütün hayâtı boyunca; ‘Dîni’nin, dilinin Beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kîninin Kalbinin’ dâvâcısı bir
gençlik yetiştirin Asıl mesele Allâh’a Rasûlü’ne ittiba’ edin Dedi yâ Üstâd
Necip Fâzıl fikir ne engin! |
||
|
‘Âlemler hesâbına ‘Allâh!’ diyen
sevgili! Bize lütf-u ilâhî bahşedilen kapına Diz çöktük bey’at ettik; Rabbinden bize ne getirdiysen ‘âmennâ!’ Duyduk, itaat ettik!’ Necib Fâzıl KISAKÜREK |
||
193-
|
Evde, Allâh ve Rasûlü’ne âşık varsa, hüner[150] Onlar için tatlı cânı tereddüt etmeden ver Göğsü îmân dolu ensâl[151]
yetiştirirsek eğer Dünyâ-ukbâmızı kurtarmış olacağız meğer |
||
194-
|
Çocuklar futbol
takımlarına meftûn oldular Bir sürü popçu sevdi
hayrân oldu torunlar Mahşerde uyanınca bu
ma’sûm yavrular Yevm-i Kıyâmette var
ha! dayanılmaz acılar |
||
195-
|
Feryâd eder, kan ter içinde anne-baba arar Böyle bir günü niçin öğretmedin? Diye sorar Anne-baba kaçar, o sırada Mevlâ verir karar “Eyne’l-Meferr
= Kaçış nereye?” edilir ısrâr “Kellâ
Lâ Vezer”[152] Emr-i İlâhî, gizli bir esrâr “Hayır,
sığınacak bir yer yoktur” kavl-ü karâr[153] |
||
196-
|
Îmân, namaz, orucun
bereketini kaybettik “Babaları
da iyi bir insandı”[154] iyiliği ne ettik Sâlih baba, dedeler,
ninelerin şuûrunu yitirdik Ne edeceğini
bilmeyen ruhsuz, bitik ve yitik İdeâlsiz mâneviyâtsız
âsî bir nesîl yetiştirdik |
||
197-
|
Kız çocuklarını diri diri toprağa gömerken[155] Kıza, ‘Zeyneb = babasının süsü’ ismini veren[156] Fâtıma yanına girince kalkıp ona yer veren Mekke çarşısında kızını omzunda gezdiren |
||
198-
|
Cennet’i anaların
ayakları altına seren[157] Peygamber’in
ümmetiyiz âh bir bilsen Gençlere bakıyorum
da nedir bu ehven Utanıyorum oysaki
utanması gerekirken |
||
199-
|
Bu nedir yok mu? Hakka âşık mert civân Kur’ân bülbülleri minicik hâfızları an da an Camii mescid tıklım-tıklım olsun her zaman Gençliğimiz kalblerde taşısın, hakîkî îmân |
||
200-
|
Allâhım! İstiyoruz Senden Dîni irfânı bütün
Vatanı
bayrağı nâmusu sevecek gün-begün Mukaddesâta
can veren kan döken büsbütün Gayret
etmeyi nasîb eyle! Kıl bize mümkün |
||
|
‘Gençlikte bir köprübaşı’, bizim için, mihenk taşı Dünyâ-âhiret; denge taşı, muhabbetin, kilit taşı Fukarânın ekmek-aşı, gençlere hem, yâkût taşı Destânların satırbaşı, makâm-mevki köşe taşı |
||
201-
|
Meclisimizin Başkanı İsmail KAHRAMAN
12 Temmuz 2017 Çarşamba günü ceman
AA’ya röportaj verdi, şunlar buldu cereyan
15 Temmuz’u anlattı öz kısa muhtasaran
|
||
202-
|
‘Milletim bilsin! FETÖ büyük bir terör örgütü Toplumu kandırdı, yanlış istikamete götürdü Zaten şimdi herkes bunu net bir şekilde gördü Aslen, örgüt büyük bir kukla, göz önüne düştü |
||
203- |
35 yıldan fazla bir süredir hazırlıklar yaptı Hain girişimi 15 Temmuz gecesi oldu çalkantı ‘Darbeye hayır, demokrasiye evet’ çıktı ışıltı Farklı görüşler vatan için bir oldu kurdu çatı |
||
204-
|
O gece evinde F16’ların
alçak uçuşunu izledi Hareketlilik olduğunu
fark ettiğini dile getirdi Medyada 15 Temmuz
Şehitler Köprüsü şimdi Üzerinde tankları
gördüğünde ‘eyvâh’ iş ciddî |
||
205-
|
Geçmişteki darbeleri hatırladı o an oldu münâdî Geçmişte darbeler Türkiye’ye çok zararlar verdi Yıkanmış, efsunlu beyinler, oldular birer angudi[158] Beyinleri, bir tarafa attılar andırdılar İbn-i Yezid’i Mankurt’lar[159]
türedi! Hepsi birer cânî ve de, zibidi |
||
206-
|
KAHRAMAN Gazi Başkan,
Meclisi açmaya verdi karar Âilesinden var Emine’si
yanında hissiyâtı değer iftihâr Çünkü Karadenizli idi,
duâmız olsun âfiyet bulsun aşikâr Mani’ olamadı
kerîmesine, sonunda yola revân oldular |
||
207-
|
‘Böyle vakitlerde artık geleceği düşünmüyorsunuz Bu dünyâ geçicidir, bu bir fânî dünyâdır, diyorsunuz Îmânımın gereği; şehîdlik, Cennet’te buluşuyorsunuz Korkuyu yenen cesârettir, ölümden korkmuyorsunuz’ Ânı yaşar gibiydi, Gâzi Başkan KAHRAMAN Oğuzsunuz |
||
208-
|
Yanında kızı Emine’ye, ‘abdest
alıp Meclis’e varacağım Ey kızcağızım! TBMM’yi
her hâlükârda açık tutacağım’ Emine der; cânım babam
seni yalnız bırakmayacağım Haydi, kızım oku
“Rabb-i Yessir” ben dâhî okuyacağım |
||
209-
|
Biricik oğlun Fatih Bey, darbe girişimini haber alır Seri bir şekilde İstanbul’dan Ankara, Meclis’te hazır Âile birlik ve berâberliği gibi müreffeh[160]
yok hâlihâzır Babasına itaatte emsâli yok yalnız size münhasır[161] |
||
210-
|
Dört partiye Genel
Kurulu açacağını duyurdu Birinci etapta yedi
milletvekili Meclis’te buldu Derken arttı, tüm
partiler Genel Kurula doldu Genel Kurulda başkanlık
divânına öneri sundu |
||
211-
|
Kâtib üyeliklere grup başkanvekilleri otursun Ricâmı kabûl edin hiçbir parti kalmasın, yoksun AK Parti’den Mehmet Muş, geldi mi? Bir sorun CHP’den Özgür Özel, işte tamam oldu hâzırûn MHP’den Erkan Akçay divan kuruldu hamdolsun! |
||
212-
|
Hiçbir yerden taleb
olmadan Meclisi topladı İlk konuşmayı yaparak
yakîn[162]
îmânına sarıldı Egemenliğimiz baksana,
göz göre göre çalındı Kahramanlığı, dünyâ
bilecek diye karar alındı |
||
213-
|
‘Darbeye, karşı durursanız zarar veremez Ben geminin kaptanıyım artık beklenmez Kaptanlar fâreler gibi, gemisini terk etmez’ Biz burada şehîd olacağız, artık fark etmez |
||
214-
|
Özgür Özel’in üzerinde
ceketi yoktu üzgün İdâre Âmiri Ahmet
Gündoğdu, azıcık düşün ‘Özgür Bey az sonra
yayın başlar,’ büs-bütün Divânda ceketsiz
oturmak mı? Sardı bir hüzün |
||
215-
|
Sana ceketimi vereyim’ oturasın düzgün Ahmet Bey ceketi Özgür Bey’e verdi o gün Özgür Bey giyerken, ‘Kadere bak büsbütün Milli görüş ceketi giymek varmış’ işte ödün |
||
216-
|
O gece Meclis’te hiçbir
parti, görüş, rozet yoktu Tek bir rozet vardı; o
da ay ve yıldız hep çoktu Herkes kürsüye geliyor,
çok güzel bir koşuntu Birlikte ‘darbe
önlenecek!’ sesleri ne güzel uğultu |
||
217-
|
FETÖ’nün darbe girişiminde neler yaşandı yine Bir bakalım, Meclis’teki hanım milletvekillerine Cesârette
hayranlık ki, eşi görülmedi böylesine Milletimiz aslan yüreklere şâhitlik etti iyicesine |
||
218-
|
Bennur Hanım,[163]
bir de engeli var, bak onda celâdet[164] Semâ Kırcı,[165]
oğluyla vahşet isyanı, medyadan seyret ‘Oğlum abdestli, ben de
eyleyeyim açılsın basîret İki rek’ât namaz
kılalım, nasîb olunsun şehâdet’ Demiş, çocuğuyla Meclis’te,
mekâna olmuş ibret[166] |
||
219-
|
O gece hanım milletvekilleri sanki Çanakkale’de Süngülü, mermiyi namluya sürmüş, vücutları zinde Parti farkı yok, öyle bir kaynaşma oldu görünürlerde Çok hoş bir şeydi Milli bütünlük vardı oh! Ne güzîde |
||
220-
|
Darbe gecesi TBMM’ye 10
bomba fırlattılar Üç tânesi ağır, birçok tahribâta yol açtı onlar Sırayla, Başbakanlık, CHP ve MHP Gruplar TBMM Koruma Dâire Başkanı’nı terler kaplar |
||
221-
|
Meclis polisi, bahçeye inecek
helikopterleri Püskürterek inmelerini engelledi yok
benzeri Bî-çâre kaldılar, arsız hâin FETÖ’cü
zâlimleri Türk polisi şâha kalkmış, hani varmı?
Benzeri |
||
222-
|
Darbe girişimi basın yayın dünyâya îlân edildi Başta TBMM Başkanı İsmail Kahraman irâdî Bakanlar, milletvekilleri, kalmadılar lâkaydî Geldi Meclis personeli erkek ve hanımefendi |
||
223-
|
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, atıldı
hep ileri Birlik oldu o gece, Meclis
çalışanları, Vekilleri Saldırı devâm ederken, Başkan sundu
bir öneri Meclisi terk etmeyin! FETÖ’ye olsun
ilk gösteri |
||
224-
|
Uçak sesleri kulakları âh tırmalarken bilhâssa F16’lar uçuşları sırasında bombalama yaparsa Böyle durum karşısında mevzi nerelere alınsa Müşavereler yapıldı artık beklenildi sabah olsa |
||
225-
|
Genel Kurulda kürsüden konuşma
yaparken Meclis peş-peşe bombaların hedefi
oluyorken Meclis’i terk etmeme kararı geldi
partilerden Ancak sığınağa inme kararı aldı
Meclis, âcilen |
||
226-
|
Darbeciler, Meclise girerse durum olurdu âfet Koruma müdürü sığınakta üç mevzi dedi istikâmet Öneri; ‘Tek giriş var, ilk mevzi, ikinci mevzi net Üçüncü mevzi onun arkası zaten bir hayli set Karar; teslim olmak yok, savaşarak mukâvemet |
|
|
227-
|
Kahraman ve diğerleri o geceyi sığınakta geçirdi Tehlikeli durum geçti, diye Kahraman’a bildirildi Sabah erken saatte tekrar Genel Kurul’a gelindi Bombardıman sonucu, tahribat, ciğerleri hep deldi |
||
228-
|
‘Binânın yapıldığı o günün şartlarına göre Bir sığınak hazırlanmış, değil bugüne göre Tek tuvalet var, kapısı yok ne mümkün idare Su deposu yok, gıda yok, gerek oraya imâre |
||
229-
|
Darbelerde, doğal afetlerde de lazım sığınak Savaşlarda, nükleer saldırıda devâmlı dayanak İhtiyaç duyulabilecek mekân lazım, hatırlamak Sivil savunmaya uygun inşâ edilecek yeni yığınak |
||
230-
|
Bu işte en önde yer alan kişi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Reis, Halkın idi, yârânı Dâvet etti herkesi, doldu taştı halkın meydanı Toplu vuruyor sîneler Avrupa’nın donuyor kanı |
||
231-
|
Toplumu kendine kabul ettirmeyen bir hareket Muvaffâk olamaz, her ne yapsa hiçbir ekseriyet Ama 60’daki, 80’deki gibi bir hazırlık yok elbet Darbe girişimini erkene almak zorunlu gâyet |
||
232-
|
Genelkurmay Başkanımız, askere oldu basîret Birliklerden vâsıta çıkmayacak koydu dirâyet Vatan evlatları hemen dedi komutanım emret! Bu emri duyan vatan hâinleri başlattı hareket ‘Deşifre olduk’ dedi paralel, ‘sonumuz felâket’ |
||
233-
|
‘Allâh’tan herkes uyanık, bir de halktan, cesâret Cumhurbaşkanımız da Başbakanımız da ciddiyet Meclis Başkanımız, bütün Devlet-i Ricâl ekseriyet Hiçbir koordine olmadan hepsi birden etti hareket |
||
234-
|
Hani, Ashâb-ı Kehf çobanın evinde gösterirken gayret ‘Ne yapmalıyız’ derken göğüslerine ilhâm, edin
hareket ‘Mağaraya sığının’
dedi Rabbimiz! Fikirler birleşti evet Temsilde hatâ olamaz, sanki emredildi birlikte
hareket Şu an ‘Görev
Budur’ şuurunu uyguladık cevvaliyet |
||
235-
|
Cumhurbaşkanı Erdoğan istiklâl için çağırdı Millet, itimatla sahip çıkıp meydanlarda bağırdı Geceleri destânsı nöbetler, zâlimler rehin alındı Sonra ‘YENİKAPI’dan’ tüm dünyâya haykırdı Bu rûhu ehl-i istikbâle,[167]
vatanseverlik saydırdı |
||
236-
|
Rabbimiz buyurdu fermân; başka emir dinlenmez Allâh’ın ipine (Kur’ân-a) sarılan aslâ ayrılığa
düşmez “Ve lâ Teferrakû”
emrini bilen ‘parçalanıp bölünmez’ Merhum Mehmet Akif, dedi yâ; kural bu değişmez |
||
237-
|
Girmeyince tefrika bir millete düşman giremez Toplu vurdukça sîneler onu top sindiremez Türk ‘Dîn kardeşliğini’, kimse kalbden sildiremez Dünyâ ayrılık tohumu eker, aslâ yeşillendiremez |
||
238-
|
Kalesidir İslâm’ın! Şahlanırsa, küffâr daha gülemez Osmanlı rûhu uyandırıldı! Artık Vatikan güngörmez Dünyâ kavga eden Türkler ister, tek yüreği çekemez Çevremizde ve kültür coğrafyamızda felâket bitmez |
||
239-
|
Darbe sonu; ülke temsilcileri, Meclis’i ettiler
ziyâret Bâzı ülkeler de telefonla aradı, eylediler meşveret[168] ‘KEİT Genel Sekreteri Asaf Hajiyev etmişti ziyâret Hareketleri cümle âleme ders verdi dolu idi hasret |
||
240-
|
Bayrak önünde diz çöktü, üç defâ öptü, alıyordu
ibret ‘Siz bizi kurtardınız bizi’ dedi, pâk idi rûhumücerret[169] Başkan teselli etti gönlünü aldı, ne güzel bu
basîret Evrende bir daha görülmeyecek artık bu mugâyeret[170] |
||
241-
|
Gürcistan Başbakanı, Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Duygularını arz etti, söyledikleri topyekûn hep aynı Bu olayı bir zavallı meczup mu yaptı! Gerçekleri
tanı Mankurt olmuş topluluğu, kim yetiştirdi olma kağnı |
||
242-
|
Baş şarlatan kukla, mankurtlar mezbele garâbet Organize, büyük, dünyâ Türkiye’ye besler adâvet Büyümemizi istemez ABD, Avrupa hem de zâlim zillet Kelâm-ü Kadîm’e arz eyledim! Kimdir bu hâin millet |
||
243-
|
Namazlarda dâim okuyorsun ya! Orda ma’lûm ve net “Fâtihâ” dedi ki; “el-Mağdûb” “ed-Dâllîn”
işte özet Sıra ile “Gazâb ve Sapıklık” biri Yahûdî yok
insâniyet Diğeri Hıristiyan, Allâh dedi; “Dost olmaz” iki
millet Yeryüzünün zâlimleri bunlar üzerlerinde ilâhî
lânet! |
||
244-
|
‘Biline; Türkiye’de artık darbe dönemleri sona erdi Şimdi bâzı beklentiler var, bir şeyler yapma derdi Hayır! 60, 71, 80 Bitti artık, yeni bir çehre
geldi Niye? Toplum her şeyi gördü’ Başkan böyle dedi |
||
245-
|
‘Ben geldim, el koydum, bildiri okudum’
okuyamaz Toplum kabûl etmediğini ispat etti bu
tartışılmaz Tanka el koyan, ölümü korkutan millet
bulunmaz Göğsü gerip Tankın altına yatan,
kahraman çıkmaz |
||
246-
|
Yıllardır özgürlüğe susamış millet, susmuyor Darbeci zihniyeti artık Türkiye hiç kabûl etmiyor ‘Bir şeyler olur’ diye millete yine korku salınıyor Milletimiz; ‘kimmiş bunlar?’ alay edip soruyor |
||
247-
|
Cumhurbaşkanlığını, Meclisi
bombalıyorlar ‘Bu bir tertipti oyundu’ diye olayı
hafifletiyorlar Dış güç tezgâhı, mahkemeleri
sulandırıyorlar Bu tezgâhlara gelmeyiz, duyun bizi
maymunlar |
||
248-
|
Devletler dostluk kuramazlar menfaat ararlar Milletlerin dostluğu yadigârdır ilelebet sağlarlar En öncelik ilkemiz; ‘Kardeş Bütün Müslümanlar’ Keşke bunu bir anlasa, Araplara baş olan Krallar |
||
249-
|
Allâh milletimize, devletimize zevâl
vermesin Şehitlerimize ganî-ganî rahmet ihsân
eylesin Gâzilerimize hayırlı uzun ömür nasîb
eylesin Böyle zulümleri Rabbim bir daha
yaşatmasın! |
||
250-
|
Çanakkale devâm ediyor vatanımız yâr Civânmertlerin kanları dereler gibi akar 251 şehidimiz, 2 bin 194 gâzi şânımız var Şehitlerin kanı boşa akmaz gelir bize âr Allâh’ım! Terör hınzırından bizleri kurtar! (Âmîn, Yâ Mü’în) |
||
251-
|
Eğer Hüdâ’dan lütf-ü ihsân istersen Şeriat-ı Garrâ’dan[171]
ayrılma bir ân sen Kitâb, Sünnet, İcmâ, Kıyâs, mahsûsen Rasûlü’ne ittiba’ etmek gerek esâsen |
||
252-
|
Hastalık nedir? İzâhât
etmek gerekir mi? Bilemem El-ân îfâ edem Fahr-i
Kâinât Efendimden mütercem[172] Yetişkin meyve ağacını
silkeleyince ne olur muhterem Meyveleri pıtır-pıtır
dökülüyor ya! İşte aynı, müsellem[173]
Hastanın günâhları da
ber-tarâf[174] oluyor Allâh-ü e’lem! |
||
253-
|
Hastalığa sabretme destânı, Hz. Eyyûb
Peygamberim Atalarımız derler ya “şu üç şeyin azı
olmazmış” bilelim ‘Ateş, düşmanlık, fakirlik hem de
hastalık’ yâd edelim Bin bir muştular sunmuş önümüze Şah-ı Nebî
efendim |
||
254-
|
TBMM Gâzi Başkanı KAHRAMAN’ın Rahatsızlığı arttı 29 Aralık 2016’da Güven Hastanesine tedâvî için yattı Hızla ilerleyen, rüptür (yırtılma) riski bulundu şaşırttı ‘Inflamatuor Abdominal Aort Anevrizması’ teşhis, katı |
||
255-
|
Acı ama 30 Aralık 2016’da ameliyat
edildi Kahraman Hastanedeki tedâvisinin
tamamlanmasının ardından 14 Ocak 2017’de tedâvisine devâm etti
hânesinden Nice eller şifâ bulması için semâya
kalktı Türkiye’den |
||
256-
|
Aslında sâdece Türkiye
değil duyuldu tüm dünyâdan Teheccüdde cem oldu
gözyaşları şifâ yâb[175]
Semâ’dan Dosta erişmekse murâdın
cânân candadır, yakından Derdine dermân dilersen
derdin dermâna nüktedân[176] |
||
257-
|
Kalmayacak sonunda ne can ne de cânân Îmân-ı Kâmil nasîb ise, bir de Hz. Rahmân Aranır oldu, gönlü güzel ile yüreği kocaman Dosttan dosta selâm iletilsin muntazaman Nihân[177]
oldu cemâlin görünmese de doğrudan Sıhhati nasıl acaba diye izliyoruz medyadan İyi haberini duyunca ferahlıyoruz sonradan Âilece topyekûn yâd-ı gird[178]
duâya tekrardan Hatimler Yâ-Sîn’ler kıraat ederdik bıkmadan |
||
258-
|
Bir ara yoğun bakıma alındığı ilk günün ertesinde Sağlık Bakanı Akdağ basına bilgi veriyor akabinde; Durumunun, çok iyi ve güzelliğini anlattı fevkalâde Konuşama tâkâti gelmemiş ama vücut direnci ziyâde |
||
259-
|
Sağlık Bakanı Akdağ, vücut dili
hayranlığını gizleyemez Sağlığı hakkında kamuoyunu
bilgilendirdi söz götürmez Oğlu Fatih var! Hâlini anlattı:
Babamın basîreti bilinmez Tahtaya yazı yazmış, ‘Şaka yaptım’
nükteleri tükenmez Bu sahneyi hayâl eyleyip te, hangi
âdem gülümsemez |
||
260-
|
Toparlamak gerekirse eğer bu hüzünlü günleri 30 Aralık 2016’da ameliyat karârı îfâ ayaküzeri Kahraman’ın hastane tedâvisi tamamlandı ekserî 14 Ocak 2017’de hânesinde devâm etti tedâvîleri Oğlu Fatih telefonla görüştürdü, ne güzeldi sesleri |
||
261-
|
Yoğun tedâvînin akabinde yoğun
mesâîsine tekrar başlayacak 2 ay aradan sonra TBMM Genel Kurulu
tekrar can suyu alacak ‘Uluslararası anlaşmaların onaylanması
tasarıları’na bakılacak 8 Mart Dünyâ Kadınlar Günü nedeniyle
bir konuşma yapacak |
||
262-
|
Dolmabahçe Sanat Merkezi’nde TBMM Başkanı açılış yapmada ‘Gelenekten Geleceğe Revnakın İzdüşümü’ ismi kulağa çınlama ‘Kadınlar sahneye çıkarılmadı’ iddiâsı Kahraman’dan açıklama Yapılacak tek şey ne? Sâdece ‘Çanakkale Türküsün’ü anımsama |
||
263-
|
Televizyonda izledi, Kastamonu’da
öğrenciler AVM’de sergilediler ‘Hepsi Çanakkale türküsünü
söylüyorlar. Çok hoşuma gitti, dediler Sürpriz olsun. ‘Kastamonu’daki bu
kardeşlerimizi çağırın’ buna değer Fakat tecrübeli bir rejisör ekip
olmalı, talebeler belki de beceremezler Devlet tiyatrosu müdürünü arkadaşlar
aradı oyuncular profesyoneller |
||
264-
|
Söyleyenler içinde 16 tane hanımefendi var, toplam 13 erkek 29 kişi salondalar, 9 tane askerimiz bulunuyor orada, destek Muhteşem bir program, herkesin memnun kaldığı düzenek Şehitlik ruhu yok olmuş, târih duygusunu sarmış çürümek |
||
265-
|
Çanakkale’nin manasını bilmeyenler
istiyorlar abartmak ‘Meclis Başkanı yaptığını biliyor
musunuz?’ sesleri çatlak Ne yaptı? ‘Kadınları koymadı’, Nasıl
koymaz! Be bunak Peki, o hanımlar ne ?’ diye sordu
Kahraman haklı olarak |
||
266-
|
TBMM’de yeni bir çalışmamız olacak diye yaptı izâhât ‘Meclis Sohbetleri’ diye her ay yeni etkinlik dolu belâgat Mart ayındaki gündemlerinin içeriği taşacak mâneviyât ‘Gazi Meclis, gazilik ve şehit ruhu’ anla dedi hasenât |
||
267-
|
TBMM Genel Kurul açılışını yaptı Gâzi
Başkan dinçti Herkesin geçmiş olsun dileklerini
ayrı-ayrı kabul etti Kahraman, gazetecilerin alakasına
ayrıca teşekkür etti Basın mensupları; nezaket ve zarafette
yaptılar empati Kahraman hepsini yâd etti, gönül aldı
ve teşekkür etti |
||
268-
|
Artık ister istemez oyuncular Devlet Tiyatrosu’ndan konuldu Sahnede 9 tane asker, Çanakkale’deki kıyafetleriyle sunuldu 9 kişi askerde bir mangadır, sembolik olarak o askerler bulundu Hanım ve beylerden oluşan koro, Çanakkale türküsünü duyuldu |
||
269-
|
Millet Meclisi, Bilim Kültür Sanat
Başkanlığı açılışı başlıyor Bakan ve Başkan vekili arkadaşımız
Ahmet Aydın yapıyor Tam ‘Hoş geldin’ der ışıklar sönüyor, ‘Yâhu
ne oldu?’ Diyor Allâh-Allâh bir şey var, arıza mı var’
diyerek hayrete düşüyor Bir de ne duyalım, bütün salon
Çanakkale türküsü söylüyor |
||
270-
|
‘O rûh lâzım’ İstiklâl Savaşı’ndaki o yiğit hanımların rûhu Şehit Seyit Onbaşı, Sütçü İmam, Nene Hatunların rûhu Her şeyi siyâsî mülâhazalarla ters çeviriyorsunuz? Yâhu Artık bütünleşmeyi sağlayan konularda birleşelim ba’dehû |
||
271-
|
Hâ! Bu bizim estetik eksikliğimizden
kaynaklanıyor olabilir Türkiye’de satılmış yoktur, aldatılmış
vardır açıklanabilir Mühim olan diyalogdur, birbirini
anlamaktır bu müteessir Sanatı, sanatkârları sevmeliyiz dâim
olmalıyız, mütefekkir |
||
272-
|
Sanata değer vereni Nene Hatun’u, fehmederse mübâlağasız Hanımların gerektiği yerde bulunması gerekliliğine inanmalıyız Gereken saygının gösterilmesine inanıyorsa anla, saplantısız Böyle ufak şeyleri, dalaşma mevzûsu hâline getirmek olur cılız |
||
273-
|
Diyalog... Diyaloğu ne sağlar?
Karşılıklı konuşma Birbirimize tahammül edeceğiz,
birlikten ayrılma Demokrasi... Herkes hürdür, bir
bütünüz biz kızma Etle tırnağız, işte ‘Şu gazeteyi
okudun mu’? Atışma |
||
274-
|
Ben yürürüm, ileri, daha ilerilere, kalkınacağız, birbirimize
girmeyeceğiz İlle bir 15 Temmuz olacak da mı kendimize geleceğiz? Beraber olacağız Hür, müstakil, kendi sanatına, değerine, târihine saygılı insanlar
olacağız Böylelikle hep güzelliklerle büs-bütün olacağız, gönüllere hep dolacağız 15 Temmuz gecesi o akşam herkesin hepimizin yakasında vardı ay-yıldız |
||
275-
|
Gâzi Başkan rahatsızlık dönemini
güzelce atlattı Hayırlı netîceler ve çalışmalar olsun
diye belirtti Herkese sağlık, âf ve âfiyet diledi ve
teşekkür etti 16 Nisandan sonra güzel tablolar
görmek garanti Kulis duvar ve ışıklarının değişim
bilgisini paylaştı Genel Kurulu’n ara tâtilde, tâdilat
işlemini anlattı |
||
276-
|
Referandum için ‘Nasıl sonuç bekliyorsunuz?’ sorusuna 17 Nisan’da söylerim, yüzde yüze yakın şimdi ettim imtinâ Referandum netîcesi uğurlu olsun diliyorum gösterin îtinâ Sizlere de hayırlı yayınlar diliyorum, hadi edin Hamd-ü Senâ |
||
277-
|
Sekizinci Uluslararası Buhara Medya
Ödülleri’ töreni sırasında ‘15 Temmuz Kararlılık ve Milli İrade’
ödülü TBMM Başkanı’nda ‘Yılın Bakanı’ ödülü S. Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu’nda TBMM Başkanı, İrem Derici’ye ödülünü vermek için meydanda |
||
278-
|
‘Yılın
En İyi Kadın Pop Sanatçısı’ ödülü için İrem Derici sahnede Sahneye
çıkan popçu lâkayt hareketler sergiledi ortalığa alelâde Belli
bir süre gitmeyerek, şımarık, küstahlık ve hadsizlikler peşinde Hezeyân[179]
kustu; ‘eşek cennetine gittim geldim’ demez mi? haramzâde[180] |
||
279-
|
Başkanın şahsına değil, TBMM makâmına
saygısızlık bu nihâyetinde Başkan; ‘Cennet Cennettir, eşek cenneti olmaz’
dedi, haddin bil yerinde Derici, ‘Bana eşek gözlü derlerdi o yüzden’
dedi, sahne tören azâde Terk edip gitti, sonradan özrünü beyân etmiş
ama özrün beyhûde |
||
280-
|
Hollanda,
Aile Bakanı F. B. Sayan Kaya’yı bir an alıkoydu Hadsizlik,
küstahlık yaparak ‘İstenmeyen kişi’ îlân ediyordu Kahraman
Başkanımız derhâl asîl davranışını gösteriyordu Çarşamba
seçim var diye kalkıp istifâde edecek, yazık oldu ‘Hollanda
kürdan cebimiz’, 41 bin km2 fâresin sen diyordu Konya’dan
da küçüksünüz, kimsiniz siz? Diye kükrüyordu
|
||
281-
|
13-03-2017’de Sputnik’in haberinde İsmail
Kahraman’ın demeci mi? Cevâbı burada; ‘Hollanda… Başbakanları var,
Rutte mi, Hitler mi? Dalgasını geçti; yoksa Benito mu, Benito
Mussolini… Franco Rutte mi? Büyük ayıp silinemez leke bunlar, çok yanlış
hareket bunlar değil mi? |
||
282-
|
Gelişmelerimizi
önleyemeyeceksiniz? Neden şimdi engel Zannım;
Avrupa’da yaşayan işçilerimiz milli şuuru ne özel Ve
Millî rûh içerisinde büyük iştirâk ortaya koyacak, mesel Reyleri
ne olursa olsun ama iştirakleri güçlü olmalı bedensel Milli
rûh, berâberlik 15 Temmuz, 7 Ağustos gibi hep ol cebel[181] |
||
283-
|
Hayat çizgilerinizi, yazmak ile çizemem Kurabildim mi? Bilmem, hayâtınıza denklem Evinizde bulunsun böyle değersiz amblem Dâreyn hayatında, hiç görme sakın deprem İsmin yâd olsun, unutulmasın; devr-i âlem Vakar ve şerefine, dokunamasın nâ-mahrem Bilinsin ki; seviyorum seni, işte Sana kasem Methiyen defterlere dolsun getirsinler, kalem Huzur, güven, sevgi, saygı, Senin için erdem Torun, evlat, gururlansın, önlerinde görkem Sana saygı az geliyor, güllerini bir-bir derem Sayısızca eylemlerin, gençlere kaldı muhkem Küçük gören vardır elbet, oldun bize, ‘Alem’ İşlerini aratmıyor, güzelliğin, nur-i mücessem[182] Devlet, Meclis,
binalarında şeklin, mürtesem[183]
Fikirlerin herkes için ret olunmaz, müsellem[184] Laikliği yeriyorsun, anayasamızda olmaz! İkilem Seni üzen herkesin, yerleri olsun Cehennem Zaten lazım onlara, amansız mekân Cuhnem[185] Ömrün, güzellik dolu, bizlere de muhterem Gönüller birbirine akarmış, Allâh-ü E’lem[186] Îmân ile göçer isek, ne hoş olur, muhteşem Şaban Günbey; yaptı
belki birazcık, gözlem Bundan öte hayatınız, benim için biraz mübhem Nasîb oluna bize! Havz-ı Kevser’den Zemzem Hakk
indinde inşâallâh, İlâhî Huzûr’a ersem |
||
284-
|
Âmîn! Fikir ve de’avâtın; hâtimesi, fâtihâsı, İmâmı, tazarrûsu’, niyâzı, duâsı dillerin cilâsı İstidrâk,[187]
ikdâm,[188]
kuvvet, istihkâm[189] ve
duâsı Makâm-ı icâbete, vuslata şevk olur, dahası |
||
285-
|
Âmîn (آمين) harflerinde gizli, dört esrâr-ı felâh[190] Muttasıftır[191]
dört harf sebebiyle ârif-i billâh[192] Îhsân olunur envâr-ı fâhire[193] feyz-i
Rabbüllâh Yakîn ilmi peyvend-dir,[194]
gizli yola miftâhullâh Nazâr eylerse her kim kuluna, onu bağışlar Allâh |
||
286-
|
Birincisi; “Men
enîse billâh ve e’azzehü’llâh”[195] Hakk ile üns[196]
olanı, her dâim ‘azîz eder Allâh İkincisi; ‘Müşâhede eder tüm âlemde, nûrullâh’ Mest-i Elest[197]
muhabbeti olunur ona ihsânüllâh |
||
287-
|
Üçüncüsü; “Lâ
yütimmü’l-Emr, illâ bi’l-yakînüllâh”[198] İşler ancak, sırr-ı yakîne[199]
vuslat bulur, bi-iznillâh Dördüncüsü; “Ve
men nazarahû, ğaferahüllâh”[200] Kime nazâr eylerse onu bağışlar affı bol, Allâh |
||
288-
|
Yahûdî ve Hıristiyân üç ef’âlden kudururmuş Müslümanlar’a gıptâ eder, vakârından korkmuş Birincisi, “Selâm
Verip almak” ünsiyeti bulmuş Biri, “Namazda
Saf Tutmak” kardeşlik görmüş Fâtihâ anahtardır dertlere her yerde okunurmuş “Vele’d-dâllîn” denildi mi? “Âmîn” buyrulurmuş Diğeri, “Âmîn!
Demek” Rabb’e yakarış duymuş |
||
289-
|
Ehl-i Hâl, Süleyman Dârânî (rh.’a) va’z etti bilesin Kime her ne hâcet lazımsa, Allâh-ü Te’âlâ’dan dilesin Evvelâ Rasûlüllâh Efendimiz’e iksâr-ı[201]
salât eylesin Muhabbetüllâh hâsıl olunca dilek hâceti arz eylesin Kalb mutma’în olunca, ba’dehû yine salavât getirsin Bil ki, Salavât-ı Şerîfe kabûlünde şek şüphe etmesin Duânın evvel âhırında Salavât-ı Şerîfe kabûle gitsin İki salavât arasında kalan, âciz mü’min duâsı derin Kabûl eyler elbet ki, çünkü O, Rahmete’n-li’l-’âlemîn Şân-ı Ulûhiyyetine lâyık düşmez ki, olalım mutma’în Duânın evvel âhıri kabûl olunursa, arası olmaz hazîn Yâni; ortası da, Kerem-i Hüdâ ile makbûl olur, mâ’în[202] |
||
290-
|
Hicâb ile derim ki yazma cüretkârlığım bana şan Denilir ki; ‘câhil
cesûr olurmuş!’ affedile cem’ân Her ne kusur işledimse billâhi, kasıt değildir inan Hiç menfaat beklemeden önce sevdim sizi candan Sağlık sıhhat âfiyet diler size, Hacı Salih oğlu Şaban Dâreyn saâdeti bahş eylesin size, Rahmet-i Rahmân |
||
|
‘Gençlikte bir köprübaşı’, bizim için, mihenk taşı Dünyâ-âhiret; denge taşı, muhabbetin, kilit taşı Fukarânın ekmek-aşı, gençlere hem, yâkût taşı Destânların satırbaşı, makâm-mevki köşe taşı |
Türkiye Büyük / Millet
Meclisi’nde / mükemmel bir /
başaktörsün Millet Meclisi’nde / laikler-e
savaş açtın / mücahitsin /
doruktasın Mükemmel bir / mücâhitsin / mütedeyyin şahsiyetsin / muallimsin Başaktörsün / doruktasın / muallimsin / bizler için mükemmelsin |
Türkiye Büyük / Millet Meclisi’nde /
mükemmel bir / başaktörsün Millet Meclisi’nde /
dinsizler-e savaş açtın /
mücahitsin / doruktasın Mükemmel bir / mücâhitsin
/ mütedeyyin şahsiyetsin
/ muallimsin Başaktörsün / doruktasın
/ muallimsin / bizler için mükemmelsin |
Türkiye Büyük / Millet
Meclisi’nde / mükemmel bir /
başaktörsün Millet Meclisi’nde / laikler-e
savaş açtın / mücahitsin /
zirvedesin Mükemmel bir / mücâhitsin / mütedeyyin şahsiyetsin / mütemmimsin Başaktörsün / zirvedesin / mütemmimsin / bizler için Kahramansın |
Türkiye Büyük / Millet Meclisi’nde
/ mükemmel bir / başaktörsün Millet Meclisi’nde /
dinin için savaştın /
mücahitsin / doruktasın Mükemmel bir / mücâhitsin
/ mütedeyyin şahsiyetsin /
duâyensin Başaktörsün / doruktasın
/ duâyensin / bizler için “Hayru’n-Nâs”
sın[203]
|
SENİ TÂRİH KOCA ÇINAR, HAKKI SAVUNAN ADAM DİYE YAZACAK…
Sen Rabin’den Razı, Rabbinde senden razı
olsun inşallâh…
1-
Ey Allâhım! Senden başka İlâh
yoktur. 2-
Ey Allâhım! Senden başka Ma’bûd
yoktur. 3-
Ey Allâhım! Senden başka Maksûd
yoktur. 4-
Ey Allâhım! Senden başka Mevcûd
yoktur. 5-
Ey Allâhım! Senden başka Matlûb
yoktur. 6-
Ey Allâhım! Senden başka Mahbûb
yoktur. 7-
Ey Allâhım! Senden başka Merzûk
yoktur. 8-
Ey Allâhım! Senden başka Meftûh
yoktur. 9-
Ey Allâhım! Senden başka Mensûr
yoktur. |
YÂ RABBÎ! MAKSÛDUM (KASTIM,
İSTEDİĞİM, HER ŞEYİM, ARZUM VE GÂYEM) SENSİN! SÂDECE VE SÂDECE SENİN RIZÂNI
TALEB ETMEKTEYİM! |
|
|
||
|
Burada bâzı olayların önem ve ehemmiyetini anlatmaya
çalıştım. Sonunda da KAHRAMAN Başkanımızın olayla ilgisine değindim.
Kusurlarım af ola. Bütün olaylar; Şahsınızdan duyduğum ve medya-da yayınlanan
belgelerden elde edilmiştir. Ş.Günbey. |
Derleyen/Hazırlayan/Yazan:
Şaban GÜNBEY
Em. İmam-Hatib
Rize/2018
M.16.11.2018 --- H.07 / Rebiü’l-Evvel (03) / 1440
جَم۪يعُ الْحُقُوقِ
مَحْفُوظَةٌ، عَآئِدٌ لِشَعْبَانْ كُنْبَكْ.
Her
Hakkı Mahfûz Olup, Şaban GÜNBEY’e Âittir. (Bu Manzûm Eser Vakıf Olup, Para İçin
Çoğaltılmaz.)
[1] Âmîn! Hadîs-i
Şerîf.
[2] قطر الندى و بل الصدى ــ ابن هشام ــ بيروت =
Katru’n-Nedâ, Bellü’s-Sadâ, sh: 5, İbn-i Hişâm Ensârî, 1. Baskı, Beyrut,
2002.
[3]
el-BUHÂRÎ, Li’l-İmâm El-hâfız Ebî ‘Abdillâh Muhammed bin İsmâ’îl b. İbrâhîm
b. el-Muğîrati el-Cü‘fiyy, -Rahımehüllâh-i Te’âlâ-, (h. 194-256),
Sahîhu’l-Buhârî (el-Müsemmâ) el-Câmi’us-Sahîhu’l-Müsned-i min Hadîs
Rasûlillâh-i (s.a.v.) ve Süneni-hî ve Eyyâmi-hî, thk, Ebû ‘Abdillâh
‘Abdü’s-Selâm b. Muhammed b. Ömer ‘Âlûsî, Mektebetü’r-Rüşd, İkinci Baskı,
Riyat/Su‘udî, 1427/2006. Kitâbü’l-Rikâk (81), Bâb-ü Men Ehabbe Likâillâh-i
Ehabbellâh-ü Likâehû=Allâh'a kavuşmayı arzu eden kimseye Allâh da kavuşmasını
sever, (41/41), Hadîs No:6507, (s.901). Saîd İbn-i
Ebî Arûbe, Katâde’den; o da Zürâre İbn-i Ebî Evfâ’dan; o da Sa’d İbn-i
Hişâm’dan; o da Âişe (r.’anhâ)’den; o da Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve
sellem)’den olmak üzere söyledi. Hattâbî şöyle
dedi: ---
“Allâh’a kavuşmak birkaç vech üzeredir. Bunlardan biri “Allâh’ın huzûruna
çıkmayı yalan sayanlar, gerçekte en büyük ziyâna uğramışlardır...” (En’âm
Sûresi, 6/31; Yûnus Sûresi, 10/45.) kavimdeki gibi,
öldükten sonra dirilmek ma’nâsınadır. Biri de “Kim Allâh’a kavuşmayı umarsa,
şüphe yok ki, Allâh’ın ta’yîn ettiği o vakit, herhalde gelecektir..." (el-Ankebût
Sûresi, 29/5.) Kavl-i Şerîleri’ndeki gibi, ölüm
ma’nâsınadır. İbnu’l-Esîr, en-Nihâye’de: ---“Burada
Allâh’a kavuşmaktan murâd, âhiret yurduna dönmek ve Allâh katındakileri
istemektir; bununla garaz ölmek değildir, çünkü ölümden herkes hoşlanmaz...” Demiştir
(‘Aynî). – Ahmed b. Mahmûd Ebû Muhammed el-Aynî: 15.
yüzyıllarda büyük fıkıh, hadis âlimi Gaziantep'te doğduğu için Aynî (Ayıntepli)
diye şöhret bulmuştur.-
[4]
İkinci Dünya Savaşı 1939 yılında başlamıştır; 1945 yılında
sona ermiştir. İkinci Dünya Savaşı, dünya târihinin en kanlı savaşlarından biri
olmuştur. Birçok insan hayatını kaybetmiştir. Avrupa yerle bir olmuştur. Savaş
Müttefik ve Mihver Devletlerarasında yaşanmıştır. Kıtalar arasında gerçekleşen
bir savaştır. Savaşı Müttefikler kazanmıştır. Müttefik Devletlerden bazıları
Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Polonya, Çin, Sovyetler Birliği
gibi köklü büyük ülkelerdir.
(http://www.derszamani.net/ikinci-dunya-savasi-ne-zaman-basladi-ve-bitti.html)
[5]
Tevdî: Birisine bırakmak, emânet etmek.
[6]
El-ân: Şimdi, hâlâ.
[7]
Münâdî =منادی : Nidâ eden, seslenen, çağıran, tellâl.
[8]
Medhâ: Övmek, medhetmek.
[9]
Ebrâr = ابرار: Hayırlılar, iyiler. Özü sözü doğru olanlar, hamiyetliler. Sâdıklar.
İyiler. İyi insanlar. İyi kimseler.
Îmânlarında sâdık (doğru), Allâh-ü Teâlâ’nın yasak kıldıklarından sakınıp,
emirlerine uyan, bozuk inanışlardan, kötü ahlâktan ve çirkin işlerden uzak
duranlar, dürüst insanlar.
[10]
İmtiyâz = اِمْتِيَازْ: Farklı olmak, benzerlerinden ayrılmak. Masraflı veya mes'uliyetli
bir işin başkaları yapmamak üzere bir şahsa tahsîs edilmesi. Ayrıcalıklı olma.
Ayırd edici özellik.
[11]
Aliyyül-a'lâ: Pekiyi. Fevkalâ-de.
[12]
Berdevâm: Devâm üzere. Devâmlı sürüp giden. Devâm etmekte. Devâm eden, sürüp
giden.
[13]
Mesâlik: Meslekler, tutulan yollar, ekoller, yollar.
[14]
Binâ emîni: İnşaatı kontrol eden.
[15] ٢٤٤٣- حَدَّثَنَا الْعَبَّاسُ بْنُ الْوَلِيدِ الدِّمَشْقِيُّ
قَالَ: حَدَّثَنَا وَهْبُ بْنُ سَعِيدِ بْنِ عَطِيَّةَ السُّلَمِيُّ قَالَ:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ
عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ: "أَعْطُوا
الْأَجِيرَ أَجْرَهُ، قَبْلَ أَنْ يَجِفَّ عَرَقُهُ" = Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur: ---
“Ücretliye (işçiye) hakkını, alnının teri kurumadan önce
veriniz!” (İbn-i Mâce, 2/817, Hadîs No:2443; el-Bânî Sahîhu’l-Câmi’,
1493.)
[16]
Fevrî = فوری:
Âni. (Arapça)
[17]
Hoca Harun: Tulumpınarlı Molla (Nam-ı diğer=İmam=Molla) Hârun ÖZTÜRK Hoca,
Allâh (c.c.) ganî-ganî rahmet eylesin.
[18]
Dizem: Ritim, sıralama, öncelik sırası,
[19]
Hukûkiyyât: Hukuk bilgisi.
[20] Tîn
Sûresi, 95/8.
[21] Hûş
der dem: Her nefeste Allâh-ü Teâlâ’yı hatırlamak.
[22]
Rakş: Nakşetme, süsleme. (Adâleti Allâh (c.c.)’ın sıfatlarıyla süslemek,
hatırlamak gerekliliği!)
[23] Nâ-mütenâhî
= نامتناهى : Sonsuz, engin.
(Farsça - Arapça) -Akla hayâle gelmeyecek kadar sınırsız bilinemeyen İsm-i
Şerîf’i bulunan Cenâb-ı Allâh Ve Tegaddes Hazretleri-
[24]
Kurb-u huzûr = قُرْبِ حُضُورْ : Huzûra (Allâh-ü Te’âlâ-ya) yakın olma.
[25] Şâz
= شَاذْ: Kurala uymayan. Sebebi yanlış olan. İstisnâ.
[26] Haz
/ حَظْ
= Hoşlanılan. Sürur duyulan.
[27]
Mümtâz = مُمْتَازْ: İmtiyazlı, seçkin, üstün tutulmuş. Diğerlerinden ayrılmış. Ayrı
tutulan.
[28] Fi’l-Hâl = فى الحال : Şimdi, derhâl.
(Arapça)
[29] Muvahhıd = مُوَحِّدْ : Tevhid eden.
Birleştirici olan. Cenâb-ı Allâh'ın varlığına ve birliğine inanan.
Tasavvufta, Allahü teâlâdan
başka bir şey görmeyen, kendini ve başkalarını unutan.
[30]
Âşinâ = آشنا:
Mâlumatlı, haberli olan. Tanıdık. Yabancı olmayan. Bildik, tanıdık,
bilen, tanıyan.
[31]
Adem-i İtikâd: İ’tikatsizlik, inançsızlık.
[32]
Mülhak: İlhak olunmuş. Sonradan katılmış, zam ve ilâve olunmuş, eklenmiş.
Katılmış.
[33]
Ferahnâk = فَرَحْنَاكْ: Neş'eli, sevinçli. İç açıcı.
[34]
Ahvâl = اَحْوَالْ: Haller. Vaziyetler. Oluşlar. Durumlar. Tasavvuf yolunda bulunan
kimselerin, kalblerinde meydâna gelen değişmeler. Hâl'in çokluk şeklidir.
[35] Milli
Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) 11 Mart 1967 ile 19 Ağustos 1969 arasındaki
49’uncu döneminde başkanlık yapmıştı.
[36] (Buraya)
Konsolosun ismi yazılacak!
[37] İrâd:
Getirilme, ortaya konulma.
[38]
٥٦٥٥- الخَمْرُ أُمُّ الخَبائِثِ ...
(الكتاب: صحيح وضعيف الجامع الصغير وزيادته، المؤلف: عبد الرحمن بن
أبي بكر، جلال الدين السيوطي (المتوفى: ٩١١ هـ، ص:١؛٥٦٥٥) “İçki bütün kötülüklerin anasıdır.” (Celâleddîn
Abdurrahmân b. Ebî Bekr Suyûtî, Câmius'sağîr, Hadîs No:5655.)
[39]
Derhâtır = در خاطر: Hatıra getirme. Hatırlama. Hatırda tutma. Derhâtır ettirmek:
Hatırlatmak, akla getirmek. Derhâtır eylemek: Hatırlamak.
[40]
Kalb-i Hakîkî: Yürek denilen et parçasında bulunan mânevî kuvvet.
[41]
Moskof: Acımasız, zâlim, eskiden Ruslar’a verilen ad.
[42]
Sûr: (Tekili: Sûret) Kıyâmet günü İsrâfîl (‘aleyhi’s-selâm)’ın çalacağı
boru. Buna Sur-u İsrâfîl de denilir. Kıyâmet kopacağı zaman, dört büyük melekten biri olan İsrâfîl (‘aleyhi’s-selâm)’ın üfleyeceği, nasıl olduğu bilinmeyen
emir kıyâmet borusu.
[43] Fıtrat
= فِطْرَتْ:
Yaradılış. Tıynet, hilkat. Huy, tabiat, mizaç. İslâmiyet'e elverişli
yaratılış. Peygamberlerin sünneti. Kişiye hâs yaratılış.
[44]
Hippi yaşam tarzı: Dünyânın, üzerindeki tüm bitki, hayvan ve insanlara âit olduğunu
kabûl eden bir görüştür. Kendilerine aslâ sınır koymayan, var olan tüm
yetkilileri reddeden bir hayâtı savunan harekettir.
[45] Mitingde
konuşan İsmail Kahraman, Türkiye'nin bir şahlanış, silkiniş ve aksiyona
geçiş hareketi içinde olduğunu belirtmiş, ülkeye zarar verecek... Bütün millet
genci, üniversitelisi, işçisi, halkı ile son “Fikri İkazı” yapmışlar.
(http://www.yenisoz.com.tr/100-yilinda-milli-turk-talebe-birligi-mttb-23-makale-13366)
[46] Cihetü’l-Vahdet:
Birlik ciheti, yönü. Birleşme yönü.
[47]
Orgeneral Semih Sancar (1911 - 1984) Kıbrıs Harekâtı’nın komutanı. 16.
Genelkurmay Başkanı.
[48]
Merdâne = مَرْدَانَه: Erkekçesine. Merdcesine. Er'e yakışır sûrette. Mert kişiye yakışır
şekilde. Mertçe. Yiğitçe.
[49] Hüzün Yılı: Peygamberimiz
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliğinin 10. Yılında meydana gelen üzücü
hadiselerden dolayı milattan sonra 620 yılı ‘hüzün yılı’ olarak İslam
tarihinde yerini almıştır. Rasûl-i Ekremin dört yaşındaki en büyük oğlu Kasım'ın
vefâtı oldu. Gönlü şefkat şelâlesini andıran Peygamber Efendimiz, büyük
oğlunun vefâtından çok müteessir oldu. Derin teessürünü ciğerpâresinin
cenazesini götürürken, karşısında dim dik duran Kuaykıan Dağına, "Ey dağ! Benim başıma gelen şey, senin başına
gelseydi, dayanmaz yıkılırdın." hitâbıyla ifâdeye çalışıyordu.
Mübârek gönülleri henüz Kasım'ın vefat hüznünden kurtulmamışken, bir acı hâdise
daha vuku buldu. Diğer oğlu Abdullah da vefat
etti. Bu
acılı günlerin hemen ardından Ebû Talib, makbul bir îmâna nâil olamadan 87
yaşında iken dünyaya gözlerini yumdu. Ebû Tâlib'in vefatından üç
gün gibi kısa bir zaman sonra, Efendimizin pâk zevcesi Hz. Hatice annemiz de bi'setin 10. yılı, Ramazan
ayında 65 yaşında iken, fani dünyadan ebedî âleme göç etti. Namazını
bizzat Resûl-i Kibriyâ Efendimiz kıldırdı ve Hacun Kabristanına defnedilirken
gözlerinde yaş, onu örten kara toprağı uzun uzun seyretti.
[50] Abdü’l-lâh
b. Ömer (r.a.)’den şöyle rivâyet edilmiştir: Vakit-vakit ‘Lâ ilâhe illellâh’
zikrine devâm eden kimse için, beş şey vardır ki, bunları zikreden mes’ûd
ve bahtiyâr olur:
1- Sıkıntıya düştüğü zaman;
· “İnnâ Lillâh-i Ve İnnâ İleyh-i Râciûn” … der. (“ … Biz şüphesiz (her şeyimizle)
Allâh-ü Teâlâ’ya âidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” (Bakara Sûresi, 2/156’dan.)
2- Öfkelendiği zaman;
·
“Lâ Havle Ve Lâ Kuvvete İllâ Billâh.”
… der. “Günâha karşı korunmak ve ibâdet
yapmak için gerekli kuvvet ancak Allâh-ü Teâlâ’dandır.”
3- Kendisine ni’met verildiği zanman;
· “Elhamdü-Lillâh” … der.
4- Bir işe başladığı zaman;
· “Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.” … der. “Rahmân ve Rahîm olan Allâh-ü Teâlâ’nın adıyla
-başlarım-.” (Fâtiha Sûresi, 1/1.)
5- Kendisinden bir günâh sâdır olduğu zaman;
· “Esteğfiru’l-lâhe’l-Azîm.”[50] … der. “Allâhım! beni mağfiret etmeni bağışlamanı istiyorum.” Rûhu’l-Beyân,
S:14.
[51]
Nâçâr = ناچار: Çâresiz, elinden iş gelmeyen.
[52] “İş hakkında onlarla müşâvere et!” (Âl-i İmrân (3), 159); “Onlar işlerini aralarında müşâvere ile
yürütürler.” (Şûrâ sûresi (42),
38); İbn Abbas (r.a), şöyle demiştir: “İş
konusunda onlarla istişare yap!” ayeti indiği zaman Resulullah (s.a.v) şöyle
buyurdu: "Biliniz ki, Allah ve Resulü
müşavereden müstağnidirler. Fakat Allah, bunu benim ümmetime bir rahmet kıldı.
Onlardan her kim istişare ederse doğru yoldan mahrum kalmaz. Her kim de terk
ederse hatadan kurtulmaz." (Celaleddin Suyuti, Ed-Dürrül Mensur, c, 2, s,
359. (İbn Adiy, Beyhaki); “Akıllı
kimselerden doğru yolu göstermelerini isteyin ki doğru yolu bulasınız. Onlara
muhalefet etmeyin pişman olursunuz.” (Age, c, 7, s, 357, Hatibi Bağdâdî.)
[53]
Hâzık = حَاذِقْ: Usta, yetenekli, ehil, işinin ehli, mahâretli, becerikli,
tecrübeli, uzman.
[54]
Haktanır: Herkesin hakkını gözeten (kimse), hakşinas.
[55]
Boran: Çok sert yel, şimşek, gök gürültüsü, dolu, sağanak hâlinde yağmurla
çıkan hava olayı.
[56] TBMM
Başkanı İsmail KAHRAMAN.
[57]
Meâyib: Ayıplar.
[58]
Mâniler: Engeller.
[59]
Hafiyyeten: Gizlice, gizli ve saklı olarak.
[60]
Kabâih: Kabahatler.
[61]
Garazkâr: Düşmanlık güden, kin besleyen. (Bakanımız 2 milyar ödemek zorunda
kalmıştır.)
[62]
Tasdik yapan kurum: Yargıtay.
[63]
Derbeder: Giyimi kuşamı, yaşayışı ve davranışı düzensiz (kimse).
[64]
Bedduâ eden: Başkanımız, İsmail KAHRAMAN.
[65]
Mecrûh: Yaralı, yaralanmış. Özürlü.
[66]
Âzây-ı Beden: Vücut organları.
[67] Aşk
od-u: Aşk ateşi.
[68]
Örselemek: Canlılığını, diriliğini gidermek, soldurmak, sarsmak. Gücünü,
harâreti azaltmak. (Hırka-i Şerîf’in olmaması aşkına birazcık gem vurdu.)
[69]
İbtidaî: Başlangıca âit, en önce olarak. İlk, evvelâ. Ham, işlenmemiş. İlk
tahsîl veren okul.
[70]
Ittılâ: Kokulu şeyler sürünme. Haberdâr olma, bilgi sâhibi olma. Bilgi,
bilme.
[71]
Bi-lâfâsıla: Fasılasız, aralıksız.
[72]
vecd = وجد:
Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk
hâli. Yüksek heyecan. İştiyâkın galebesi. Coşku. İlâhî aşka dalarak kendinden
geçme. Aşk, muhabbet. Kendinden geçmek, kendini unutacak kadar aşk hâli. Coşku.
[73]
Müeyyed: Te’yîd edilmiş, sağlamlaştırılmış. Doğrulanmış. Kuvvetlendirilmiş.
Tekzîb edilmemiş. Yardım görmüş. Desteklenen, doğrulanan.
[74]
Hümâyûn = همایون: Padişâha âit. Mübârek. Kutlu, Mutlu. Uğurlu. Âlî. Kuvvetli. Padişah
ile ilgili.
[75]
Hırka-i Saâdet: Peygamber efendimizin Topkapı Sarayında altın ve gümüş sandık
içerisinde muhafaza edilen hırkasına verilen ad. Yazdığı güzel kasidesinden
dolayı, Ashâb-ı Kirâm’dan Ka'b İbn-i Zübeyr (r.’a.)'e Hz. Peygamber efendimiz
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) tarafından hediye edilmişti. Asırlardan beri
İslâm devletleri tarafından büyük bir ihtimamla saklanan Hırka-i Saâdet,
Mısır'ın fethi üzerine Mekke-i Mükerreme Şerîfi tarafından diğer mukaddes
emânetler ile birlikte Yavuz Sultan Selim Hân’a teslîm edildi. Peygamber
efendimize âit mübârek eşyâlarının bütün Müslümanlarca çok büyük değeri ve
bunların arasında bilhassa Hırka-i Saâdetin husûsî bir yeri vardır.
[76] Cûş
= جوش
: Coşmak, Coşku, kaynamak. Taşmak. Deprenmek.
[77]
Adl-i âdil: Her zaman adâletle hükmeden, adâlet sâhibi Allâh-ü Te’âlâ.
[78]
Temâşâ: Hoşlanarak bakma, seyretme.
[79] Yavuz
Sultân Selim Hân’ın Mısır fethinden İstanbul’a döndüğü 25 Temmuz 1518′den,
Halifeliğin ilgâ edildiği 3 Mart 1924 gününe kadar 405 Yıl, 7 Ay, 9 Gün, bir
dakika bir saniye ara verilmeksizin; Topkapı Saray-ı Hümâyûnunun Hırka-i Saâdet
Dâresi’nde Hafızlarca Kur’ân-ı Kerîm okunmuştur. (Tevhid-i Efkâr, 30 Mart 1922.)
[80]
Garazkâr: (Birine) düşmanlık güden, kin besleyen.
[81]
Kahretsin an-karîb Allâh: Allâh tez zamanda kahretsin.
[82]
Râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun: İkbâl (gelecek) sancağı tersine
dönsün.
[83] Hazîn
= حَز۪ينْ:
Hüzünlü. Keder meydâna getiren. Acı uyandıran. Üzüntü verici.
[84] Dem-be-dem
= دمبدم:
Vakit vakit, dâima, her zaman, bitişik = muttasıl = ara vermeden.
[85]
Behemehâl = بهه محال : İster istemez. Mutlakâ. Her halde. Hemen. Ne olursa olsun. (Farsça
- Arapça)
[86]
Tabu (Polinezya dilinden): Vâr olduğu sanılan, mukaddes hususiyetlerinden
dolayı dokunulamayan. Uğursuz, korkunç olan şey.
Uğursuz, hakkında konuşmaktan korkulan.
[87]
Leyl-ü Nehâr = ليل و نهار: Gece gündüz.
[88]
Mübâdele: Değişmek, değiştirmek. Tahavvül etmek. Dönüşmek.
[89]
Âsûde = آسود:
Huzur, rahat, âsayiş.
[90]
Gûş-etmek: İşitmek. Dinlemek, kulak vermek, mesmu' olmak.
[91]
Müte’accib: Ta’accüb eden, şaşan, şaşakalan.
[92]
Aks-ı sadâ: Sesin yankılanması. Sesin bir yere çarpıp geri gelmesi. Yankı. Çok
evvelden söylenen bir hakîkâtın sonradan tekrâr edilmesi.
[93]
Giryân: Gözyaşı döken. Ağlayan.
[94]
Mâh: Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in isim ve sıfatlarından birisi.
Nübüvvet ve risâletinin nûru. Ay (Kamer). Küfür karanlıklarını mahvettiğinden
bu İsim-i Şerîf-i verilmiştir.
[95] عَيْنَانِ لاَ
تَمَسُّهُمَا النَّارُ عَيْنٌ بَـكَتْ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَعَيْنٌ بَاتَتْ
تَحْرُسُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz buyurdu ki: --- "İki göz vardır, onlara ateş değemez: Allâh için
ağlayan göz ile, Allâh yolunda uyanık sabahlayan göz."
(Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 7, (1632).
[96]
Karîn = قرین:
Bir şeyi elde eden, bir şeye sâhib olan, bir şeye nâil olan.
[97]
Duâ-yı İhlâsiye: Büyük bir samîmiyet, iş ve ibâdette yalnız Allâh rızâsı için
yapılan duâ.
[98]
Tu-ra: Seni, sana, senin. (Farsça)
[99]
Çeşm-i Dîl: Gönül gözü.
[100]
Urûc etmek: Yükselmek.
[101]
Âheng-i Esvât = آهنگ اصوات: Ses uyumu. Aks-i Sadâ: Sesin yankılanması. Sesin bir yere
çarpıp geri gelmesi. Yankı. Çok evvelden söylenen bir hakîkatın sonradan tekrar
edilmesi.
[102]
Tevhid-i Efkâr: 1925'te Takrîr-i Sükûn Kânunu’na dayanarak İstanbul’da bakanlar
kurul kararıyla kapatılan yayınlardan biridir.
[103]
Celâdet = جلادت: Yiğitlik. Bahadırlık. Kuvvet ve şiddetlilik. Muhkemlik. Salâbet,
metânet. Kahramanlık. Ululara karşı gösterilen cesâret.
[104]
Salâbet = صَلَابَتْ: Metânet, katılık, sulbiyet. Peklik, dayanma. Sağlamlık. Mukaddesâtı
korumak husûsunda cesâret, metânet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak.
[105]
Metânet = مَتَانَتْ: Sağlamlık. Kavîlik. Sözünden ve kararından dönmemek. İnsanın,
fikrinde sabır, azminde kavi ve akîdesinde rüsuh sâhibi olması. (Mukâbili
zaaf'dır) (Hak, Îmân ve İslâmiyet uğrunda metânet göstermek, çok kıymetli bir
seciyyedir.) Dayanıklılık. Dinin emirlerini korumadaki kararlılık,
dayanıklılık. Sağlamlık, dayanıklı olma.
[106]
Bakan: İsmail KAHRAMAN 1996.
[107]
Mahkeme-i Kübrâ = مَحْكَمَۀِ كُبْرَا : Öldükten sonra, âhiretteki ve Allah
(C.C.) huzurundaki mahkeme. Bütün insanların muhâkemesinin Huzûr-u İlâhiye’de
yapılacağı yer. Âhirette (öldükten sonra) Allâh-ü Te’âlâ huzûrunda kurulacak
büyük mahkeme. En büyük mahkeme, âhirette bütün insanların amel defterlerinin
tartıldığı ve dünyâda yaptıklarının hesâbını verecekleri yer. Mahşerdeki en
büyük mahkeme.
[108]
Basîret = بَص۪يرَتْ: Hakikati kalbiyle hissedip anlama. Kalpte eşyânın hakîkatlarını bilen
kuvve-i kudsiyye. Ferâset. İm'ân-ı dikkat. İbret alınacak hidâyet sebepleri.
Beyyine. Hüccet. Doğru görüş, gönül (kalb) gözü ile görme, uyanıklık. İleri
görüşlülük. İşlerin iç yüzünü görebilme. Kuvvetli seziş. İnce anlayış. İleriyi
görme gücü. (Arapça) Sezme.
[109]
Katre-i Gevher: Cevher damlası. İnci tanesi. Pek kıymetli şey.
[110]
Dingil: Taşıtın altına yerleştirilmiş mil, eksen, aks. Aptal, salak. Kaba
saba.
[111]
Müstehân: Değersiz, alçak, âdî, hakîr sayılan. Değersiz.
[112]
Hayın: Rize ve çevresinde, "çok şiddetli" ve kötü
anlamına gelen bir kelimedir. Tokatlılarda da rastlanabilen sıfat. Yaramaz
anlamında da kullanılır. iç Anadolu ve civârında gaddâr anlamında kullanılır.
[113] “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah
israf edenleri sevmez.” (A’râf Sûresi, 7/31.)
[114]
Dil-dâde: Gönül vermiş, âşık. (Farsça)
[115]
Arzu-yu tenzîh-i hakîkat: Hakîkati temize çıkarma arzusu.
[116]
Belâ-yı Nâgâh: Ansızın gelen musîbet. Habersiz gelen belâ.
[117]
Ayn-ı Elem: Acının tâ kendisi.
[118]
Mîzân-ı Ekber: Mahşer günü amellerin ölçüleceği büyük terâzî.
[119]
Neş'et-i Uhrâ: Mahşerde yeniden dirilme.
[120] Rivayete
göre, Ebu’d-Derda ile Resulullah (a.s.m)
arasında şöyle bir konuşma geçer: Ebu’d-Derda: Yâ Resulallah! Mümin
hırsızlık yapar mı? Resulullah (a.s.m): Evet bazen
olabilir. Ebu’d-Derda: Peki, mümin zina edebilir mi? Resulullah (a.s.m):
Ebu’d-Derda hoşlanmazsa de “Evet!” Ebu’d-Derda:
Peki, mümin yalan söyler mi? Resulullah (a.s.m): Yalanı
ancak îmân etmeyen kimse uydurur.” (Kenzu’l-Ummal, h. No: 8994).
[121]
Cem’ = جمع:
Toplanma, bir araya gelme. Cem’ olmak: Toplanmak, bir araya
gelmek.
[122]
Enîs = اَن۪يسْ: Dost, arkadaş, ünsiyet edilmiş olan. Alışılmış, kendisi ile ülfet
edilmiş olan. Sevgili. Yarattığı varlıklara karşı çok yakın, dost olan Allâh
(c.c.).
[123]
Mahâl = مَحَلْ: Yer. Beyt: Ev, mesken, oda, oba, binâ.
[124]
Muvâfakat = مُوَافَقَتْ: Uygunluk. Uymak. Anlaşmak. Karşılıklı anlaşma. Râzı olma. Müsâade.
Bir durumu uygun görme, uygun bulma.
[125]
Buhrân = بُحْرَانْ : Sıkıntı. Darlık. Nöbet. Kriz. Bir işin tehlikeli ve karışık hâl
alması. Bunalım. (Arapça)
[126]
Nazire = نَظ۪يرَه : Mühlet vermek, tehir etmek. Benzeri, misli. Eşi, benzeri. Benzerini
yapma maksatlı örnek.Dörtlüğün aslı şudur:
Asla
laik olamaz, kalbinde olan iman;
Ne
diyorsa uyarız, önümüzdedir Kur’ân;
Laiklikle
bu millet, yıllarca çekti aman;
Rabbimiz
seninledir, ey İsmail KAHRAMAN!
Abdulkadir
İPEKOĞLU-Em. Edebiyat öğretmeni-Rize.
[127]
Fevrî: Hemen, düşünmeden.
[128]
Ârî: Arı, temiz, saf.
[129]
Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
[130] Bâr
= بَارْ: Ek
olup=Saçan, yağdıran, döken, ışık veren. Yük. Zahmet. Sıkıntı. Yemiş, meyve.
[131] Dâr
= دَارْ:
Sâhib, mâlik, tutan.
[132] 4083-4084- Enes b. Mâlik (r.’a)'den rivâyet
edilmiştir: --- “Rasûlüllâh (s.a.v.), Uhud dağına bakıp: --- “Doğrusu Uhud, bizi seven bir dağdır. Biz de onu
severiz” buyurdu.” (Buhârî, Cihâd 71, 74, Enbiya 8,
27, Eti’me 28, De’avât 36, İ’tisam 16, Hadîs no:4083-4084; Müslim, Hacc,
504; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/140.) --- Tin, Zeytûn, Tûr Ve Nûr
Dağlarına yemîn. --- Cenâb-I Allâh (c.c.) Kelâm-ü Kadîm’inde Tîn Sûre-i
Celîlesi’nde Şu 4 (Dört) Şeye Yemîn Ediyor! 1.
Et-Tin (Tur-i Tînâ=Tîn Dağı): Şâm; Hz. İbrâhîm (‘a.s.)’İn, Hz, ‘Îsâ
(‘a.s)'nın ve İsrâîloğullarına gelen peygamberlerin çoğunun peygamber
olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir. 2.
Ez-Zeytûn (Tur-i Zeyta=Zeytin Dağı): Hz.
‘Îsâ (‘a.s)'nın peygamber olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir.
(Zeytîn Dağı Mescid-İ Aksâ Kudüs/Filistin), 3.
Et-Tûr (Tur-i Sînâ=Sinâ Dağı): Hz. Mûsâ (‘a.s)'nın peygamber olarak
gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir. (Tûr-u Sînâ Dağı, Mısır), 4. El-Beledi’l-Emîn (Cebel-i Nûr=Nûr Dağı): Hz.
Muhammed (s.a.v.)'in peygamber olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir.
(Cebel-i Nûr Dağı/Hıra Mağarası, Mekke-i Mükerreme)
Said b. Mansur ve İbnü Ebî
Hâtim, Ebu Habib Haris b. Muhammed'den Tin, Tur-i Tina; Zeytûn, Tur-i Zeyta
denilen dağlardır. İyi incir ve zeytin bittiği için bu şekilde
isimlendirilmişlerdir. İmam Râzî bunu İbnü Abbas'ın sözü olmak üzere naklederek
şöyle der: İbnü Abbas demiştir ki: Bunlar mukaddes topraklardan iki dağdır.
Bunlar incir ve zeytin yetişen yerler olduklarından dolayı bunlara Süryanice'de
Tur-i Tina (Tin Dağı) ve Tur-i Zeyta (Zeytin Dağı) denilmiştir. Bu takdirde yüce
Allâh-ü Te’âlâ Tebâreke ‘Azze ve Celle, Nebilerin, Peygamberlerin yetiştiği
yerlere ve aynı zamanda VAHİY GÖNDERİLEN YERLERE yemin
etmiş demektir.
Tin denilen dağ İsa (a.s)'nın;
Zeytûn, Şam İsrâîloğullarına gelen peygamberlerin çoğunun gönderildiği yer;
Tur, Musa (‘a.s.)'nın peygamber gönderildiği yer; Beled-i Emin de Muhammed
(s.a.v.)'in peygamber olarak gönderildiği yerdir. Şu halde gerçekte yeminden
maksat, peygamberlere hürmet ve derecelerini göstermek olur. (İbn-i Kesir
Tefsiri, Hak Dini Kuran Dili, Elmalılı M. Hamdi Yazır rh. a.) Ş.g.
[133]
Gül-Zâr: Gül bahçesi. Gül tarlası.
[134]
Altı alay, üstü kalay: İçi dışı bir olmayan; dışı süslü, içi berbat.
[135] وَأُفَوِّضُ
أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ “ … Ben işimi Allah'a havale ediyorum.
Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.” (Mü’min Dûresi,
40/44’den.)
[136]
Zümer Sûresi, 39/53.
[137]
Sadaka-i Câriye: Sürekli hayra sebep olan ve sevâbı öldükten sonra da yazılmaya
devâm eden hayırlı ameller, sadakalar. (Kur'ân ve îmân hizmeti, sâlih evlat,
faydalı ilim, akıcı sadaka yâni köprü, han, hamam, yol, câmî, ağaç dikme vd.
gibi hayırlı fiiller.) --- "İnsan öldüğü
zaman amel işlemesi kesilir. Ancak üç şey bundan müstesnâdır. Sadaka-i câriye,
kendisinden yararlanılan ilim veyâ kendisine hayır duâ eden sâlih çocuk." (Dârimi,
Mukaddime, 46).
[138]
Tecessüm: Cisimleşme. Cisim şekline girmek. Göz önüne gelmek. Görünmek. Cisim
hâlinde görünme.
[139]
Ahfâd = احفاد: Torunlar. Evlâd oğulları. Yardımcılar. "Hafîd"in çoğulu.
Evlâdlar.
[140]
Ber-Devâm = بردوام : Devâm üzere. Devâm etmekte. Sürekli, devâm eden. (Farsça - Arapça).
[141]
Vuzûh = وضوح / وُضُوحْ : Açıklık. Açık ve anlaşılır şekilde olmak. Netlik. Aydınlık.
[142]
Şiâr = شِعَارْ : İz, belirti, işâret, nişân, ayırt
edici iyi âdet. Üstünlük veren işâret. Timsâl, sembol, parola. Belirgin işâret.
(Arapça) Slogan. Şiâr edinmek: Slogan hâline getirmek, meslek edinmek. (Arapça)
Alâmet.
[143]
Perverdigâr: Rabb, sâhib, eğiten, terbiye eden, malik, beslemek, büyütmek,
yetiştirmek.
[144] ﴿ وَاِنَّكَ
لَعَلَى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ ﴾ [سورة القلم:٦٨/٤] “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem
Sûresi, 68/4.)
[145] Hz.
Muhammed (s.a.v) “Kim bu kavme benzemeye
çalışırsa ondandır" buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned,
Beyrut 1985,II, 50)
[146]
Fi’l-Hakîka = فِي الْحَق۪يقَه : Gerçekten, gerçekte, doğrusu. Hakikatte, hakikaten, esâsında,
aslında, doğrusu.
[147]
Vixen: Dişi tilki Anlamını da taşır.
[148]
Adulterer: Aldatan erkek Anlamını da taşır.
[149]
Theocracy: Siyâsî iktidârın, Allâh’ın temsilcileri olduklarına inanılan dîn
adamlarının elinde bulunduğu toplumsal, siyâsî düzen, dîn erki. Allâh nâmına
papazlar idâresi.
[150] “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz,
eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz
ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda
cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin.
Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe
Sûresi, 9/24); “Peygamber, müminlere kendi
canlarından daha yakındır. Eşleri de onların analarıdır…” (Ahzâb
Sûresi, 33/6); Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle
buyurmuştur: “Nefsim elinde olan Allâh’a yemîn
ederim ki hiçbiriniz, ben kendisine babasından da, evlâdından da daha sevgili
olmadıkça îmân etmiş olmaz.” (Buhari, İman, 7); Enes b. Mâlik
radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallâhu aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur: “Üç özellik vardır ki;
bunlar kimde bulunursa o, îmânın tadını tatmış demektir: 1. Allâh ve Rasûlünü,
herkesten fazla sevmek. 2. Sevdiğini Allâh için sevmek. 3. Allâh kendisini
küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrâr küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi
çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhârî,
İman 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, İman 67.); Hz. Peygamber (sav)’in şu
sözleri, çocuklara Kur’ân öğretmenin gereğini açıkça ortaya koymaktadırlar: “Çocukları üç husûsta yetiştirin; 1- Peygamber sevgisi, 2- Ehl-i Beyt’in
sevgisi, 3-
Kur’ân okutulması, çünkü Kur’an hafızları hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet
günü, Peygamberlerle ve Asfiyâlarla berâber Allâh’ın gölgesindedirler.” (44 Münâvî, Feyzü’l-Kadir, 1/225.)
[151]
Ensâl = انسال : Nesiller, kuşaklar.
[152]
Kıyâme Sûresi, 75/10-11.
[153]
Kavl-ü Karâr: (Arapça) [isim] Söz, sözleşme.
[154]
Kehf Sûresi, 18/82’den.
[155] “Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü
öldürüldüğü sorulduğu zaman.” (Tekvîr Sûresi, 81/8-9.)
[156] Sevgili
Peygamberimiz’in bir tavsiyesi; “Çocuğun babası
üzerindeki haklarından biri, rûhâniyetli bir isim koyması ve güzel bir edep
vermesidir.” (Beyhakî, Şuâbu’l-Îmân, VI, 401-402)
[157] Muâviye
İbn Câhime’nin anlattığına göre; Câhime radıyallahu anh Peygamber aleyhissalâtu
vesselâma gelir ve: “Ey Allâh’ın Rasûlü, ben
gazveye (cihad) katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişâre etmeye geldim.” der.
Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Annen
var mı?” diye sorar. “Evet!..” deyince,
“Öyleyse ondan ayrılma, zira cennet onun
ayağının altındadır.” buyurur. (Nesâî, Cihâd, 12.)
[158]
Angudi: Ahmak, aptal, bön, kaba, budala, hödük (kimse).
[159]
Mankurt 'Köle' Anlamında: Bilinçsiz köle anlamına gelen mankurt, eski
dönemde insanları köleleştirmenin bir yöntemi olarak kullanılıyordu. ‘Mankurt’
haline getirilmek istenen insanın saçları kazınıp başına devenin boyun derisi
gerdirilerek geçirilir ve güneş altında birkaç gün bekletilirdi. Devenin derisi
kafatasına yapışan insanın saçları uzayamaz hale gelir ve bir süre sonra saçlar
kafatasının içine doğru uzayarak kişiye büyük acılar vermeye başlardı. Bu acılar
neticesinde ‘Mankurt’ ismini alan insan, anne ve babasını dahi tanıyamaz hale
gelir ve kendisine söylenen herşeyi sorgusuzca yapan bir köle haline
getirilirdi.
[160]
Müreffeh: Rahata, refaha kavuşturulmuş. Nizam-ı hâle, refah ve huzura
kavuşmuş olan.
[161] Münhasır:
(Hasr. dan) Belli bir sınır içinde olup harice tecavüz etmeyen,
inhisar eden, her yanı çevrili. Yalnız bir kimseye veya bir şeye mahsus olan.
[162]
Yakîn = يَق۪ينْ: Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek. Göz ile görür derecede
veya görerek, müşahede ederek bilmek. Şek, şüphesiz ve kesin bilgi. Sağlam,
sarsılmayan, şüphe ve tereddûd bulunmayan i’tikâd, îmân. Sağlam ve kesin bilgi.
[163] Bennur
Karaburun: AK Parti Bursa Milletvekili.
[164]
Celâdet = جلادت: Yiğitlik. Bahadırlık. Kuvvet. Muhkemlik. Metânet. Kahramanlık.
Cesâret.
[165]
Semâ Kırcı: AK Parti Balıkesir Milletvekili.
[166]
İbret = عِبْرَتْ: Uyanıklığa sebeb olan ders.
[167]
Ehl-İ İstikbâl: Gelecek nesil.
[168]
Meşveret: Arapça [isim] Bir konu hakkında birinin düşüncesini sorma, danışma.
İki veyâ daha fazla kişinin birbiriyle fikir alışverişinde bulunması.
[169]
Rûhumücerret: Arapça [isim] Katışık ve karışık olmayan ruh.
[170]
Mugâyeret: Arapça [isim] Uygun olmama durumu, uymazlık, aykırılık.
[171]
Şerî’at-ı Garrâ: "Parlak, nûrlu Şerî’at" İslâmiyet.
[172]
Mütercim = مترجم : Tercüme eden. Bir dilden başka dile çeviren. Anlatan, anlaşılmayan
bir mânâyı açıklayan. Mütercem = مترجم : (Terceme’den) Tercüme olunmuş. Bir
lisândan başka bir lisâna çevrilmiş. Tercüme edilmiş. (Arapça).
(“Meyveleri olgunlaşmış bir ağacı silkmekle nasıl
meyveleri dökülüyorsa; sıtmanın (hastanın)
titremesinden de günâhları öyle dökülür.” (Buharî, Merdâ
(Marad): 3, 13, 16; Müslim, Birr: 45.) “Ateşin
altın ve gümüşün paslarını giderdiği gibi, Bir Müslümanın hastalığı da onun
günâhlarını giderir." (İbn Mâce, Tıbb, 18.)“İnsanların en çok musîbete uğrayanları evvelâ
peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (velîler
ve sâlihler) gelir. Kişi dînine göre belâ ve imtihânlara ma’rûz kalır. Eğer
dîne bağlılığı varsa, belâsı daha da artar. Fakat dîninde gevşek yaşıyorsa ona
göre musîbetlerle karşılaşır. Kişiye belâlar gelir gelir de artık onun üzerinde
hiçbir günâh kalmaz.” (Tirmizi, Zühd 57; Ahmed b. Hanbel, I/172,
174.) "Bir kul kendisi için (cennette)
hazırlanmış olan makâma ameliyle erişemeyecekse, Allâh onun bedenine veyâ
malına veyâ çoluk çocuğuna bir belâ verir de bu belâya sabrı sebebiyle o makâma
eriştirilir." (Ahmed b. Hanbel, V/272) [سورة الشورى:٤٢/٣٠]﴿
وَمَآ اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ
كَث۪يرٍۜ ﴾ "Size gelen musîbet, işlediğiniz (günâhlar)
yüzündendir. O, yine de çoğunu
affeder." (Şûrâ Sûresi, 42/30.) “Sana
ne iyilik gelirse Allâh’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir (günâhların yüzündendir)…" (Nîsâ
Sûresi, 4/79’dan.); "...Bir millet, kendini
bozmadıkça, Allâh onların hâllerini değiştirmez..." (R’ad
Sûresi, 13/11’den.); "En şiddetli belâ,
peygamberlere, velîlere ve benzerlerine gelir." (Tirmizi); Daha
nice Hadîs-i Şerîfler hastalıkların günâhlara keffâret olduğunu beyân
edilmiştir.)
[173]
Müsellem = مُسَلَّمْ : (Selm. den) Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabûl edilen. Herkes
tarafından kabûl edilip emniyet ve i’timâd edilen. Tasdîk edilip inkâr
edilmeyen.
[174]
Bertarâf = بَرْطَرَفْ : Çıkarılıp bir tarafa atılmış, ortadan kaldırılmış, giderilmiş, zâil
olmuş.
[175]
şifâ yâb = شفایاب : Şifâ bulma, iyileşme. (Arapça - Farsça)
[176] ‘Sevilen
dâimâ gönlün içindedir, dermân derdin içindedir.’
[177]
Nihân = نهان
: Gizli, saklı. Mevcut olmayan. Sır. Nihân olmak: Gizlenmek,
saklanmak, kaybolmak. (Farsça)
[178]
Yâd-ı gird: Hatırlamak. Her an Allâh-ü Te’âlâ-yı anıp hatırlamaya çalışmak.
[179]
Hezeyân = هَذَيَانْ : Saçmalık, saçmalama. Kötü sözler. Soğuk şakalar. Sayıklama. Saçma
sapan konuşma. Deli saçması.
[180]
Bühhüt: Haramzade = piç; Haramzâde = حرام زاده : Piç. (Arapça - Farsça)
[181]
Cebel = جبل
: Dağ, yüksek tepe. Bir kavmin meşhûru ve büyüğü, âlim ve fâzıl
kimse.
[182]
Nur-i Mücessem: Çok parlak ve güzel olan. Canlı kılığına girmiş gibi olan nur.
[183]
Mürtesem: (Resm. den) Resmolunmuş. Resimlenmiş.
[184]
Müsellem (e): (Selm. den) Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabul edilen.
Herkes tarafından kabul edilip emniyet ve itimat edilen. Tasdik edilip inkâr
edilmeyen. Ayıplardan teberri olunmuş.
[185]
Cuhnem: Cehennem tabakası.
[186]
Allâh-ü E’lem: Allâh-ü Te’âlâ bilir ki.
[187]
İstidrâk: Nâil olmak, ulaşmak, varmak. Anlamak. Bir kelimeyi, evvelki sözden
neş'et eden bir tevehhümü kaldırmak için kullanmak.
[188]
İkdâm: Gayret ve sebat ile çalışmak. İlerlemeye gayret etmek. Devâmlı
çalışmak. İlerlemek.
[189]
İstihkâm: Sağlamlık. Metin olmak. Kuvvetli ve dayanıklı olmak. Askerlikte:
Düşmana karşı, hücumlarını savmak için hazırlanmış bulunan siper, askeri
yapılar. İstihkâm işi ile uğraşan asker sınıfı. Kuvvet ve metanet vermek.
[190]
Felâh: Selâmet. Saâdet. Kurtuluş. Hayır. Ni'metlerde refah, rahatta dâim
olmak. Fevz ve zafer. Necat ve beka. Sahur yemeği. Şakketmek.
[191]
Muttasıf: İyi veya kötü bir sıfatla tarif edilen. Vasıflanmış.
[192]
Ârif-i Billâh: Mürşid, ermiş, evliyâ. Hakkın nuru ile Cenâb-ı Hakk'ı bilen.
Hâdiseleri ilahî feyz ve ilim ile gören veli zatlar. Kafa ve kalbi hidayet nuru
ile uyanmış, olayları Allâh’ın nuru ile görebilen mütefekkir evliyalara verilen
bir isimdir.
[193]
Fâhire: Çok kıymetli, değerli olan. Şaşaalı, parlak.
[194]
Peyvend: Ulaşma, varma, vasıl olma. Bağ, alâka.
[195] من انيس بالله و اعزه الله
[196]
Üns: Devâmlı berâber olmak. Allâh-ü Te’âlâ’yı, zikirde unutmamak.
[197]
Mest-i Elest: Elest meclisinde hitâb-ı İlahî ile mest olan.
[198] لا يتم الامر الا باليقين الله
[199]
Yakîn: Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek. Yakîn: Ma'rifet ve
dirâyetin ve emsâlinin fevkinde olan ilmin sıfatıdır.
[200] و من نظره غقره الله
[201] Çok
salât eylemek.
[202]
Ma’în: Göz önünde akan su. Zâhir, görünen. Göz değmiş, nazar değmiş.