4 Ağustos 2025 Pazartesi

HAKK’I SEVEN, HALK’A VEREN, GÂZİ BAŞKAN, KOCA ÇINAR ---ARANAN, AYDINLATAN GÂZİ BAŞKAN, ‘KOCA ÇINAR’A--- ÖZLENEN VE GÖZLENEN, GÂZİ BAŞKAN ‘VAKIF ADAMI’NA...

 


TBMM BAŞKANI İSMAİL KAHRAMAN (AMCAMIZ)’A SEVGİ VE SAYGILARIMIZLA

أَعُوذُ بِاللّٰهِ (الْعَظ۪يمِ وَبِوَجْهِهِ الْكَر۪يمِ وَسُلْطَانِهِ الْقَد۪يمِ) مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ.

“Eûzü billâh’i- (l ‘azîm-i ve bi vechihi’l-kerîm-i ve sültânihi’l-kadîm-i) mine’ş-şeytâni’r-racîm.” = Allâh-ü Te’âlâ’nın huzûrundan kovulmuş olan Şeytân’ın şerrinden yine, saltanatı ezelî, vech-i yûce ve büyük olan, Allâh-ü Te’âlâ-yâ sığınırım.

“Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.” =O, Rahmân ve O, Rahîm olan  (=esirgeyen ve bağışlayan) Allâh (c.c.)’ın adıyla başlarım. 



رَبِّ يَسِّرْ وَلَا تُعَسِّرْ رَبِّ تَمِّمْ بِالْخَيْرِ، وَ بِه۪ نَسْتَع۪ينْ. (أٰم۪ينَ)

“Yâ Rabbî! Kolaylaştır, Zorlaştırma! İşimi Hayırla Sonuçlandır.” -Yalnız Senden Yardım Dilerim.-[1]

أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ وَكَفٰى، وَالصَّلٰاةُ وَالسَّلٰامُ عَلَى النَّبِىِّ الْمُصْطَفٰى، وَعَلٰى أٰلِه۪ وَأَصْحَابِهِ الْكِرَامِ الشُّرَفَا.

§   El-Hamd-ü Lillâh-i Ve Kefâ,

§   Ve’salât-ü Ve’selâm-ü ‘Ale’n-Nebiyyi’l-Mustafâ,

§   Ve ‘Alâ êlihî Ve Eshâbihi’l-Kirâmi’ş-Şürefâ.

 ü  Övülmeye lâyık olarak Allâh-ü Te’âlâ bize yeter...

ü  Salât-ü selâm seçilmiş olan O Nebî Muhammed Mustafâ sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem’in üzerine olsun…

ü  Ve Yine; Salât-ü selâm O’nun yûce ve şerefli Âl-i’ne ve Eshâbı’na olsun…[2]

“Allâh-ü Te’âlâ’yı arzu edip seveni, Allâh-ü Te’âlâ da arzu edip sever”

  

 ٦٥٠٧--- حَدَّثَنَا حَجَّاجٌ، حَدَّثَنَا هَمَّامٌ، حَدَّثَنَا قَتَادَةُ، عَنْ أَنَسٍ، عَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ، عَنِ النَّبِيّ ﷺ قَالَ:

"مَنْ أَحَبَّ لِقَآءَ اللّٰهِ أَحَبَّ اللّٰهُ لِقَآءَهُ، وَمَنْ كَرِهَ لِقَآءَ اللّٰهِ كَرِهَ اللّٰهُ لِقَآءَهُ" قَالَتْ عَآئِشَةُ أَوْ بَعْضُ أَزْوَاجِهِ: إِنَّا لَنَكْرَهُ المَوْتَ، قَالَ: "لَيْسَ ذٰاكِ، وَلٰكِنَّ المُؤْمِنَ إِذَا حَضَرَهُ المَوْتُ بُشِّرَ بِرِضْوَانِ اللّٰهِ وَكَرَامَتِهِ، فَلَيْسَ شَيْءٌ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا أَمَامَهُ، فَأَحَبَّ لِقَآءَ اللّٰهِ وَأَحَبَّ اللّٰهُ لِقَآءَهُ، وَإِنَّ الكَافِرَ إِذَا حُضِرَ بُشِّرَ بِعَذَابِ اللّٰهِ وَعُقُوبَتِه، فَلَيْسَ شَيْءٌ أَكْرَهَ إِلَيْهِ مِمَّا أَمَامَهُ، كَرِهَ لِقَآءَ اللّٰهِ وَكَرِهَ اللّٰهُ لِقَآءَهُ"

اسم الكتاب: صحيح البخاري، المسمي الجامع الصحيح المسند من حديث رسول الله ﷺ وسننه وأيامه، المؤلف: للإمام حافظ أبي عبدالله محمد بن إسماعيل بن إبراهيم بن المغيرة الجعفي البخاريّ رحمة الله تعالي، ١٩٤ – ٢٥٦ هـ، تحقيق، إعتني به: أبو عبدالله عبد السلام بن محمد بن عمر علوسي،  الناشر: مكتبة الرشد، المملكة العربية السعدية-الرياض،الطبعة: طبعة الثانية، ١٤٢٧ ه-٢٠٠٦ م. كتاب الرقاق (٨١)، باب: من أحب لقاء الله أحب الله لقاءه، (٤١/٤١)، طرف الحديث: رقم الحديث: ٦٥٠٧، ص:٩٠١؛ ش أخرجه مسلم في الذكر والدعاء والتوبة باب من أحب لقاء الله أحب الله لقاءه رقم، ٢٦٨٣ – ٢٦٨٤، (ليس ذاك) أي ليس المراد بلقاء الله تعالى الموت لأن الموت يكرهه كل إنسان بطبعه. (حضر) حضره النزع للموت؛ اخْتَصَرَهُ أَبُو دَاوُدَ، وَعَمْرٌو، عَنْ شُعْبَةَ، وَقَالَ سَع۪يدٌ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ زُرَارَةَ، عَنْ سَعْدٍ، عَنْ عَآئِشَةَ، عَنِ النَّبِيِّ ﷺ.

6507 --- ... Bize Katâde, Enes İbn-ü Mâlik’ten; o da Ubâde İbnü’s- Sâmit (r.’a.)’ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur:

 —  “Her kim Allâh’a kavuşup görmeyi arzu eder severse, Allâh da ona kavuşup görmeyi sever. Her kim de Allâh’a kavuşmaktan hoş­lanmazsa, Allâh da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” Âişe yâhud Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in kadınlarından biri: (Yâ Rasûlellâh!) Bizler ölümden elbette hoşlanmayız! Dediler. Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) kadınlara:

 --- “Ölüm sizin bildiğiniz gibi değil, lâkin bu şöyledir: Mü’mine ölüm hâli gelince, Allâh’ın o kuldan hoşnûdluğu, Allâh’ın ikrâm ve ihsânı ile müjdelenir. Bu müjde üzerine artık Mü’mine (ölüm gibi) kendisini karşılayacak hâllerden daha sevimli bir şey olamaz. O anda mü’min Allâh’a kavuşmayı arzu edip ister, Allâh da mü’min kuluna kavuşmayı sever.

 

Fakat kâfir öyle değildir: Ona ölüm hâli hazır olduğunda, Allâh’ın azâbı ve ukûbeti müjdelenir. O anda kâfire, önündeki ölüm gibi hâllerden daha çirkin bir hâl olamaz. Bu sûretle kâfir, Allâh’a kavuşmayı fenâ görür, Allâh da onunla buluşmayı çirkin görür.”[3]

HAKK’I SEVEN, HALK’A VEREN, GÂZİ BAŞKAN, KOCA ÇINAR ---ARANAN, AYDINLATAN GÂZİ BAŞKAN, ‘KOCA ÇINAR’A---  ÖZLENEN VE GÖZLENEN, GÂZİ BAŞKAN ‘VAKIF ADAMI’NA

 
HAKK’I SEVEN, HALK’A VEREN, GÂZİ BAŞKAN, KOCA ÇINAR ---ARANAN, AYDINLATAN GÂZİ BAŞKAN, ‘KOCA ÇINAR’A---  ÖZLENEN VE GÖZLENEN, GÂZİ BAŞKAN ‘VAKIF ADAMI’NA

1- HAKK’I SEVEN, 
2- HALK’A VEREN, 
3- GÂZİ BAŞKAN, 
4- KOCA ÇINAR... 
5- ARANAN, 
6- AYDINLATAN,
7- ÖZLENEN,
8- GÖZLENEN, 
9- ‘VAKIF ADAMI

HAKK’I SEVEN, HALK’A VEREN, GÂZİ BAŞKAN, KOCA ÇINAR

 

Dediler ki: Gözden ırak olan gönülden de ırak olur!

Dedim ki: Gönül’e giren, gözden ırak olsa ne olur?

Haydi, ben bensiz geliyorum sen de sensiz gel, hoş olur!

Mevlânâ rh.’a.


1-           

1940 Rize’de, Mevlâ, bir evlat bahş etmekteydi

Baba İsmail Kahraman vatan borcu askerdeydi

Târihler ‘İkinci Cihan Harbi’ni[4] göstermekteydi

‘Harbe giden belki gelemez!’ halkın söylemiydi

 

2-           

‘Şehîd olur gelmez’ isim olunurdu tevdî[5]

İsmail ismi tekerrür etsin el-ân[6] mütemâdî

Hakîkaten bu isim değil mi? Muhammedî

İsmini muştuladı annesi, herkese münâdî[7] 

Hem de ata ismi ‘İsmail Kahraman’ ebedî

 

3-           

Okul çağı gelince, Karabük’ü, bilmişti

İlk-Orta öğrenimi, başarıyla geçmişti

Gelecek planları tâ şimdiden çizmişti

Arkadaş, yârân hemhâl olup pişmişti

 

4-           

Evvelâ annemize, demet-demet, yâdımız var

Cemâlüllâh görsün diye, için-için duâmız var

Hadîce ve evlâdına, sıra-sıra, medhâmız[8] var

İslâmî emâneti, doğru-doğru, ebrârımız[9] var

 

5-           

Sen gülersen, gül açılır kışlar bile, yaz olur

Sen ağlarsan, çöller bile, dere-dere, naz olur

Sohbetlerin, güzel sesin, aranır da, haz olur

Böyle civan-merd, hangi anaya imtiyâz[10] olur

 

6-           

‘Kura-i Seb’a’yâ, hasbihâl niyetiyle inerdi

‘Harmanın Düzü’nü aliyyül-a'lâ[11] severdi

‘Suda, Öküz Yatağı’ hayâlini hep süslerdi

‘Tulumpınar Köyü’ne oh! Vatanım derdi

 

 

7-           

İkizdere hasretini mütemâdiyen çok çekiyor

Târih ‘İkizdere’ ismini ‘Kura-i Seb’a’ biliyor

Bu isim ‘Yedi Pâre Köy’ mânâsına geliyor

Şeref-i sohbetinde bunu dâim va’z ediyor

 

8-           

Sorarsan O’na bu memleketini severmisin?

Yüzüne bakar, der ki: Özlemimi bilmezmisin?

Ağacında, taşında, göz izlerim görmezmisin?

Geçmiş hâtırâlarımı, birlikte yâd edermisin?

 

9-           

Merhûm ata Kahraman’ın, fiilleri anlatılır

Fakir, fukarâ hakları her yıl bir-bir sayılır

Şehr-i Ramazân’da kumanyalar dağıtılır

Baba yolu doğrudur Kahraman’ca inanılır

 

10-       

Babasının beyânı: ‘Ayağın karada bulunsun

Belki bâzen köye gitme arzusunda olursun

Arzu da ne ki? Belki pek iştiyâklı olmuşsun

Araya sular girmesin!’ hâlimize hamdolsun

 

11-       

1944’te Karabük’e taşındı, âilesi eşliğinde

Okuluna gidiyordu Demir Çelik Lisesi’nde

1958’de sevinçliydi İstanbul’a geldiğinde

Berdevâm[12] eyledi, Haydarpaşa Lisesi’nde

 

12-       

Merhûm baba Kahraman ticâretle hâl-hatır

Kahraman’ın ifâdesi; asıl mesleğini anlatır

Mesâliki[13] binâ emîni,[14] yap-sat işini başlatır

“İşçi teri kurumadan ecrin öde”[15] hatırlatır

 

13-       

Haydarpaşa Lisesi’nde öğrenimini bitirecek

Gönlünde hep gizli olan, Tıbbiye’ye girecek

Hâsıl olmazsa bakalım, nasîb ne getirecek?

Bir ân fevrî[16] olarak Molla Harun’a gidecek

 

 

14-       

Kıymettâr hoca Harun,[17] Tulumpınar’da gizem 

Süâl eyledi; efendi, eğitimde nasıl aceb dizem[18]

Hoca cevâben dedi, ‘Hukûkiyyât’,[19] pek elzem

“Bi-Ehkemi’l-Hâkimîn”[20] daha ötesin bilmezem

 

15-       

Değil mi? O en güzel hükümleri bahş eden

Adâletli olup, hûş der dem[21] ve rakş[22] eden

Sevilir ilâhî hükümleri, kalblerine nakş eden

Nâ-mütenâhî Esmâ-i Şerîf,[23] bilinmez neden?

 

16-       

Takdîr-i İlâhî, üniversite puanının son hattı

Ba’dehû, gönlüne Hukuk tahsîli şevki yattı

İstanbul Üniversitesi’nde, dost yârân kattı

Hukuk Fakültesine Kurb-u Huzûru[24] anlattı

 

17-       

48’inci Dönem MTTB’nin taç dönemi sayılır 

MTTB, ‘Milli Türk Talebe Birliği’ diye açılır

Birlik’te ‘Genel Başkan’ kahramanlık saçılır

Bundan böyle gençlikle ne destânlar yazılır

 

18-       

Hukuk ve hâkimliği koru, elzem asâleten

Hoş meslek ki! Hakkını verirsen, ilâveten

Bundan böyle şahsiyete eklendi nisbeten

‘Hâkim’ mahlası pek sevildi ki, hürmeten

 

19-       

Hukuk okudu, ama mesleğinin peşinde

Hep ukde oldu yüreğine, olmadı akabinde

‘Hâkim’ diye anıldı, memleket yöresinde

Bu da güzel bir şey, herkes onun peşinde

 

20-       

Fakülteyi bitirdi, iki dava aldı unutulmaz, biri

İspir’li kalfanın, Arnavut’tu soyadı, şâz[25] biri

Yanlışı düzelten, adâletli Kahraman hâz[26] biri

‘Kahraman’ soy isimle mesûd, mümtâz[27] biri 

 

21-       

Âilesi, avukatlık mesleğinin, îfâsını istemez

İnanışta; vebâl vardır bu iş hiç denenemez

Öyle büyük vebâl ki, hiçbir şeye benzemez

İnsanın fıtrî hâli, haset ile diğerini çekemez

 

22-       

Rüştü ağabey, 18 arkadaş, hâfızlığı yayarlardı

Hıfz-ı Ku’ân talebeleri bir-bir nöbete akarlardı

‘Hafızlık’ yasaklanmış, her muhitte ararlardı

Jandarmalar geldi mi? köşe bucak kaçarlardı

 

23-       

Zorlanıyor necib millet, dindârlıktan çıksın diye

Ezân, Kur’ân yasaklandı, dinsizler çoğalsın diye

Ecnebîlik aşılıyorlar vâh! Ahlâksızlık, artsın diye

Sünnet-i Seniyye’den ümmet, gençlik, kaçsın diye

 

24-       

1932’de, Ezân ve Kur’ân, Türkçe okunuldu

“Felâh=Kurtuluş” denilerek, me’âl konuldu

Cum’â Hutbeleri ile âh! Yüreklere dokunuldu

Terâvîh ile 5 vakit namaz, ağaç gibi yonuldu

 

25-       

Yeraltı câmiide hâfız, Cuma Namazı kıldırır

Âyetlerin türkçesiyle asıl mânâlara saldırır

Tahıyyât’a oturuldu fi’l-hâl[28] selâm ile ayırır

Sağa-sola ‘Esenlikler dilerim’ diyerek bağırır

 

26-       

Kalmamış ne müezzin ne cemaat arkasında

Dînini, inancını îfâ etmek ne zormuş aslında

‘Gökten indirilmiş din!’ dediler, zamânında

Pozitivizm diye aşılanan, dinsizliktir aslında 

 

27-       

Baba Kahraman, Anne ve büsbütün çevre

Kavî, muhkem Müslümanlık üzre, yekpâre

Aslâ tâviz vermeyen muvahhıd[29] baş şecere

Âile yetiştiriyor, Dîn-i Mübîn-i bilmek üzre

 

28-       

1950 Demokrat Parti gâlib, müstesnâ geldi

Müslümanlar uyandı, yeter artık gınâ geldi

Arapça Ezân sesi, kulaklara pek âşinâ[30] geldi

Kahraman halktan ahvâle hamd-ü senâ geldi

 

29-       

Kahraman, görev addeylemiş, dînimizi yayacak

Kurtaralım gençliği, ne vahim! İ’tikâdı unutacak

Her kesimi dâvetle çağırıyor, târihini anlatacak

Adem-i itikâdı,[31] âhir nefeste kimler kurtaracak!

 

 

30-       

1960’ta askeri darbe, hâinlikler peşinde

‘Cebri gelmek’ lâzım, bu işler sâyesinde

1916 gençlik örgütü, ‘solcu kesim’ elinde

Sandığa saygı yok, dernek lâzım vaktinde

 

31-       

Cemiyet ve dernekleri birleyin, mülhâk[32] için

İşleri düzeltelim, güzel işlensin, arınmak için

Hukuk Fakülte Talebe Cemiyeti, ferahnâk[33] için

‘Kahraman’ın anıları biter mi hiç? el-Hakk için

 

32-       

Zihninde doktorluk, tercîh sırası, âh ediyor

‘Seneye nasılsa tıbbiye olacak âgâh’, diyor

Olmadı, tevekkül ‘bu kaderdir Allâh’, diyor

Arkadaşları; ‘avukat olacaksın siftâh’, diyor

 

33-       

Ahbâb, yârân, dostlarını; ahlâk üzre seçiyor

Vakıf, birlik, talebe; büyük fâliyetlere geçiyor

‘Talebe Cemiyeti Başkanlığı’ yemînini içiyor

İnsanların ahvâllerine,[34] bir-bir değer biçiyor

 

34-       

Mart 67, MTTB’ye Genel Başkan geliyor[35]

Sovyetler; putlarla sergi açmak istiyor

Lenin büstü, dînimizle vahim çelişiyor

Gençlere emir verip büstü kaldırın diyor

 

35-       

Mukaddes değerlere bağlı gençleri, hedefliyor

Gençlik hareketleri meydanlarda ışkın veriyor

Genç kanlar yenilenmiş ‘Şahlanış’la biliniyor 

Bu en zor dönemde Genel Başkanlığı üstleniyor

 

36-       

Milli Türk Talebe Birliği’ne fethi aşı eylemiş

Hak hakîkat doğruluğu, âdetâ perçinlemiş

Ülkenin her tarafında gençliği örgütlemiş

Meyveleri elbet bir gün, toplanılır söylemiş

 

37-       

Japon konsolosu[36] bir yemek tertîb eylemiş

MTTB Başkanı’nı gençliği temsîlen, eklemiş

Masalar donatılmış misâfirler iyice yerleşmiş

Başkan ile konsolos aynı masada birleşmiş

 

 

38-       

Yemeklerin içine çok çeşitli, içki meze eklenmiş

Başkan garsonu çağırarak, bu içkiyi kaldır demiş

Yerine hemencecik meyve suyunu irâd[37] et demiş

Konsolos olaya şâhîd olmuş merâkını gizlememiş 

 

39-       

Kahraman’a soruyor içki neden içmezsin?

Gönlünü eğlendirip nefse hazzı vermezsin?

Neşelenip eğlenerek âlem-lerde gezmezsin?

Gülüşümün sebebini, ayırd edip sezmezsin?

 

40-       

Dinle! Konsolos bey, Müslüman’a harâm içki

Harâm bile olmasa, beynindeki aklını alır içki

Vücûduna girer ise,  nefret, öfke saçar içki

Ahlâksızlık diz boyunda, zînâya yol açar içki

Rasûl-Nebî bidiriyor: “kötülüklerin anası içki”[38]

 

41-       

Mâdem öyle reşit olan çocuğuna içirsene

Hayâtını âilenle devâmlı içki ile geçirsene

Söylediğim eylemleri yapa gel haydisene

Çocukların al yanına içkiler ile eğlensene!

 

42-       

Konsolos dedi; çocuğuma aslâ veremem

Zararlıdır evlâdıma içkiyi lâyık göremem

Ne kadar içsem bile bu lâneti sevemem

Garsona der önümde meyve suyu görem

 

43-       

Milletimiz öğüdünü, Peygamber (s.a.v.)’den almıştır

Kur’ân ve Sünnete aykırı iş işleyen, dînini satmıştır

Örf ve âdetleriniz uyuyor mu? İslâm için derhâtır[39]  

Akl-ı selîm ile Dîne muhâlif değilse yapın demiştir

 

44-       

Türk Milleti olarak âileyi pek önemli sayarız

Evlâtlarımızı evlendirirken meziyetler ararız

Hele de kızlarımızı verirken dâmat için sorarız

İçki, kumar, sigara alışkanlığı olanları bırakırız 

 

45-       

Başkanımızı haklı buldu, o anda içki içmedi

Nasîhat doğru olunca, fikir ağırca gelmedi

Başkan ile anısı aklından, yıllarca gitmedi

Ölünce, oğlu konsolos oldu vefâsını silmedi

 

 

46-       

Yıllar sonra oğul Türkiye’ye konsolos olunca

Sevinmişti Türkiye’de, huzûr, refâh bulunca

Hâtıra getirdi Başkan’a, örf âdetleri yolunca

Anne-baba resmine baktı Başkan, dolukunca  

 

47-       

7 Eylül 1967 Öktem hezeyânlar kusuyor

Az bir zaman sonra leşiyle tabut geliyor

Kahraman Genel Başkan olayla ilgileniyor

Bu dinsizin namazın aslâ kılmayın diyor

 

48-       

Maltepe câmîsinde cenâze omuzlandı

Alpartun ve gürûhu orada hazırlandı

Müslümanlar o sırada silâhla kovalandı

Millî şef o gün orda 31 Mart mırıldandı

Kendine kâr kalmadı yıllarca yuhalandı

 

49-       

1968 Beyazıt’ta MTTB gösteri canlandırıyor

‘Komünizmi Tel’in Mitingini’ taçlandırıyor

Kahraman başkan, gençliği dâim uyandırıyor

Dîn düşmanlarına, sopayı mertçe kaldırıyor

 

50-       

Ağustos 1968 Beyazıt, coşkuyla canlandı

Başkan Kahraman, kükredi heyecanlandı

Gençliğe asırlık bir düstûr daha hazırlandı

‘Komünizme dur’ diye, fermân yayınlandı

 

 

‘Gençlikte bir köprübaşı’, bizim için, mihenk taşı

Dünyâ-âhiret; denge taşı, muhabbetin, kilit taşı

Fukarânın ekmek-aşı, gençlere hem, yâkût taşı

Destânların satırbaşı, makâm-mevki köşe taşı

 

51-       

Şubat 1969: Kalb-i Hakîkî[40] aşkla şevkle vuruyor

‘Bayrağa Saygı Mitingi’  tertîb edilmiş duruyor

Eşkâli moskof,[41] öfkelerinden, dâimâ kuduruyor

Komünistler; ‘Kanlı Pazar’ yaftasını uyduruyor 

 

52-       

Ömrünü Hakka hakîkâte temellice vakfeylemiş

Fâtih Sultân Vakfiyesi’ni unutma diye söylemiş

‘Ayasofya’da Âyin’ hevesleri, tepelensin demiş

‘Ayasofya’da İlk Namazı’ dostlarıyla îfâ eylemiş

 

53-       

1960 ve 70’li yıllar MTTB şaha kalkar da kalkar

Komünizmle mücâdele edenler artar da artar

Dâvâmız; Kıbrıs için, mitingler hep katar-katar

Târih böyle olayları, merdânece yazar da yazar

 

54-       

Meydan Gazetesinde Ömer Şahin, bildiriyor

‘Yeni Akit’te Hüseyin Öztürk onu destekliyor

Serüvenli hayâtının kesitleri, cesurca çiziliyor

İsmail Kahraman’ın ef’âli nakış-nakış işleniyor

 

55-       

Direklere kızıl bayrak, hoyratça dikilmişti

Kızıl bayrak inmiş, Türk Bayrağı çekilmişti

Olayları peşi sıra Kıbrıs Mitingleri izlemişti

Yüce Mevlâmız tarafından bâzıları sevilmişti

Ayasofya’daki namaz Kahraman’a verilmişti

 

56-       

MTTB Okul oldu, gençliğe hayru’n-nâsı, öğretti

Tayyip Erdoğan, gibi isimler buradaki asâletti

Gül, Atalay, Dinçer, Coşkun, sâdece birer özetti

1969’da Kahraman, MTTB’deki görevini devretti

 

57-       

Zâlim Rusya, ABD, Siyonist hep sömürü ediyor

Komünizmi, Batı’yı, artık Müslümanlar seziyor

İslâm’ca bir dünyâyı, Allâh bizlere emrediyor

Üç kıta da, denizlerde, hükmü ifâ edin diyor

 

58-       

O zaman Papa 6. Paul Ayasofya’ya giriyor

Kahraman, bu hâine, haddin bilecek diyor

Târihe şanlı kalın  bir çizgi, çizdikçe çiziyor?

‘Ayasofya Câmî’dir’ sesi, Sûr[42] misâli inliyor

 

59-       

1967’de Papa 6. Paul Türkiye’ye uğramış

Müze olan Ayasofya’da duâ edip arınmış

Bilinmez, kendince kime mesaj yollamış

MTTB cevâbını, ‘Toplu Namaz’ ile salmış

 

60-       

Kahraman’ın dilinden; arz edeyim olayı

Câmiî oldu bize, dede mîrâsından dolayı

Orada namaz kılacağız, çevirin fırdolayı

Dediğimizi de yaptık var mı başka kolayı

 

61-       

‘Hatice Babacan’ adı, İlâhiyât’ta duyulur

Başörtüsü yüzünden derslerinden kovulur

Gayri dayanmaz yürek, hemen işe koyulur

Zâlimlerin hasmıdır o, mazlumları savunur

 

 

62-       

Liderlik fıtrattandır,[43] böyle bilinmez mi?

Bu işe karşı gelmek, derhâl gerekmez mi?

Âl-i cenâb bu işler, baş-tâcı edilmez mi?

‘68 Gün eylem’, hippilere[44] yetmez mi?

 

63-       

İşçi Partisi ‘Diriliş Mitingi’ o an düzenlemiş

‘Diriliş değil, ölüm! Sakın kanmayın’ demiş

Deli-kanlı Alplere: ‘Hazır olun!’ diye seslemiş

‘Şahlanış Mitingi’ni hemencecik perçinlemiş

 

64-       

Anadolu, başıboş değil! Bilinsin alenen

Millet fikir ve inançlarının sâhibi mânen

Komünizm kahredilecek herkese îlânen

3 Mart ‘Şahlanış Mitingi’ örnek yakînen

 

65-       

‘Şahlanış Mitingi’ yurda târih yazdırdı

Müslüman gençleri böylece hızlandırdı

Habis güçler güvensizliği hızlıca yaydırdı

Bulanıklığı ‘Fikri Îkâz’[45] ittifâkla kaldırdı

 

66-       

İş hayâtı, ‘Halil İbrâhim’ bereketini saçıyor

Sanâyî, ticâret, alış-veriş helâl yola kayıyor

Çalışma Bakanlığı çok âcil müşâvirini arıyor

Kahraman, cihetü’l-vahdet[46] için atanıyor

 

67-       

Târih 1974 şanlı asker târihimize nakışları çiziyor

Necmettin Erbakan, ‘Kıbrıs’ı alın’ emrini veriyor

Dünyâ artık bilmeli ki, zâlimler hesâba çekiliyor

‘Kıbrıs Barış Harekâtını’ Semih Paşa[47] yönetiyor

 

68-       

Kahpe Yunan Kıbrıs’a askerlerini çıkardı

Kahraman duramaz ki, çâre hemen îmardı

1969’da târih sayfaları, dünyâya bir ayardı

Vatan âşığı gençliğin kanı, deli-deli akardı

 

69-       

Merdâne[48] işleriyle ‘Kahraman’ adam vardı

Yunanı kahredecek, er varmı? Diye sorardı

‘Kıbrıs Harp Gönüllüleri Öncüleri’ koşardı

‘160 Gönüllü Genci’, Yunan sınırına çıkardı

 

70-       

Abdullah Gül! ‘MTTB kurul üyesi’, yol oldu

Erdoğan ‘MTTB Tesisler müdürü’, rol oldu

74’te Kahraman, Bakan danışmanı, ekol oldu

Âdilce çalışınca, güzel son; bereket bol doldu

 

71-       

Millî Nizam Partisi’nin çalışmalarına atandı

Milli Selâmet Partisi’nden Rize’ye aday; candı

Şimdilik olmadı fitne körükleri yandıkça yandı

1977 seçimlerinde; Rizelinin basîreti, bağlandı

 

72-       

‘Birlik Vakfı heyeti’ birliğine başkan arıyor

Kahraman, yıldızlar gibi zâhiren parıldıyor

Şanlı ‘Vakıf Adamı’, ‘Birlik Vakfına’ bakıyor

Muhtâcların gözünde sevinç ışıkları yanıyor

 

73-       

Önce yenge ölümü, hazır değil gibiydi

Annesini kaybetti, canı yanmış kişiydi

Babasının vefâtı, musîbetin ilk şekliydi

Ağabeyi ölünce, ıssızlık paltosu giydi

“Hüzün Yılı”[49] yarasına çâre olmuş biriydi

 

74-       

Her işimize başlarken; söyleriz biz, Bismillâh

Dilimizin zikridir her dâim, Lâ İlâhe İllellâh

Kötülüklerin def’i için söyleriz, Hasbüne’l-lâh

Cenâzemiz olur ise gideriz O’na, İnnâ Lillâh

Cümle ölmüş ceddimize dileriz Rahmetüllâh[50]

 

 

 

75-       

Hazreti Muhammed’i hayatta örnek aldı

Kur’ân Sünnet’i bilir, daha geri ne kaldı?

İnsanlığa hayatta birçok ibretler saldı

Ölümler peş-peşe, gönlü dertlere daldı

 

76-       

29 Mayıs 1985’te faâliyete, başladı

İslâm’ın rûhunu, hep birlikte taçladı

Karşı gelen herkesin, ümîdini haşladı

İhtiyaç sâhiplerini yardımıyla kolladı

 

77-       

Mayıs 1985’te, ‘Heyet Başkanı’ seçildi

Aralık 1994’de, başka bir vakıf, açıldı

‘Gönüllü Teşekküller Vakfı’ na geçildi

Üyeliği yapıldı, başkanlık kaftanı biçildi

 

78-       

Gece-gündüz demeden dâimâ çalışıyor

2009’da ‘Vakıf İnsan’ ödülünü alıyor

Heyecânı, dem be dem iştiyâkla artıyor

Nice-nice hizmetlere tâlib oldu, başlıyor

 

79-       

‘Türkiye Milli Kültür Vakfı’ na minnettârız

Hiç durmadan leyl ü nehâr çalışır-çabalarız

‘Fahrî Doktor’ luk aldı, övgü bilemez nâçârız[51]

‘Yalova Üniversitesi’ne, teşekkürü yazarız

 

80-       

‘Ticâret Üniversitesi’, heyet üyeliği geldi çattı 

‘İlim Yayma Vakfı’nın gücüne hep güç kattı

‘Mütevelli Heyeti’nde noksanlıkları kapattı

‘İlim Yayma Cemiyetin’de istişâre başlattı

 

81-       

Bi-hamdillâh ki istişâreleri[52] hoş gösterdi, Hâlık

Her ne söz söylediyse kabullenildi, çünkü sâdık

‘İş Dünyâsı Vakfı’nın Kurul Üyeliği’ne en lâyık

Sonunda bu da oldu, iş dünyâsında dâimâ hâzık[53]

 

82-       

1995-99 Milletvekilliği seçimleri yaşanır

Refah Partisinden aday-adaylığı açıklanır

20-21. Dönemler Milletvekilliği, hak tanır[54]

‘Grup Başkan Vekili’, kim olacak yoklanır

Görevi teslim alır, kollar sıvanır başlanır

 

83-       

‘Anayasa Komisyonu’ nda olayları izliyor

‘Milli Eğitimi’ her zaman çok gözetliyor

‘Gençlik ve Spor Komisyonu’ ha-ha bitiyor

Gelerek, her âdeme, kıyâma kalkın diyor

 

84-       

Üstümüzden geçen boran[55] ve kış, yaz oldu

Kuşların feryâdı koca bir çığlık iken ûd oldu

Kasırgalar, seherde esen sabâ, rüzgârı oldu

Bakın! Kahraman, kültürümüze ‘Bakan’ oldu

 

85-       

Rize’ye, ‘Kültür Merkezi’ lâzım diye temel attı[56]

Vefâ gösterdi, ‘Kültür Merkezi’ ne imzâsın attı

Erdoğan, açılış yaparak Rize’mize sevinç kattı

‘İsmail Kahraman Kültür Merkezi’ dedi, başlattı

Tayyip Erdoğan, jestini yaparak, ismini yaşattı

 

86-       

Herkes haddini bilecek, kuru-sıkı sallamak yok

O’nunla kimse atışamaz; fitneleri ballamak yok

Medyalarda kükreyip te; milleti kodlamak yok

Bakanlığa adam geldi;  riyâ, yalan, atmak yok

 

87-       

Merhum Necmettin Erbakan, millet için çalışır

1996-1997’de millet, milli kültürüyle tanışır

Refah-Yol Hükümeti’ne, fitne fücur, karışır

Kültür Bakanı, Kahraman’la, medya tv, atışır

 

88-       

15 Temmuz 1996 geziniyordu, kara-kara

Taksim’in göbeğine bakıyordu hep, ara-ara

Yüreği cızz etti, geçti topluluğu yara-yara

Câmî nerede diye? Haykırıyor! Nâra-nâra

 

89-       

Bu güç sorumluluğun, birçok yönünü bilir

İsmail Kahraman, İstanbul’da pek sevilir

Ne güzel söylemiş, böyle dosta güvenilir

‘İnşallâh Taksim bu me’âyibden[57] giderilir’

 

90-       

‘Taksim Gezisi Camî-i İzni’ çıkarılsın erken

İşlemlerde her mâniler[58] giderilsin derken

Bütün çalışanlarımı istiyorum çok üretken

Aramızda mevcûd imiş hafiyyeten[59] akdiken

 

91-       

Bakanın her karârına, karşıt fikirler eklemiş!

1997 Ocak karar günü Eyice kabâih[60] işlemiş!

Şımarık çocuk Semavi Eyice yolda gitmemiş!

Kahraman Bakan işte kapı ‘Yallâh’ git demiş

 

92-       

Sonunda öyle ilerlemiş ki cümleye âşikâr

Mahkemelik olmuş, hüküm fazla cüretkâr

Temyîz safhasında, Yargıtay pek azimkâr

Semavi üç, Bakanımız beş milyar, garazkâr[61]

 

93-       

Tazminat tasdîki;[62] beş milyar haciz, fiil ender

Semavi denen mahlûk bu işten etmez heder

Dört taksit maaş kesintisi, görevlidir derbeder[63]

‘Hakkım kadar harâm olsun!’ der, bedduâ eder[64]

 

94-       

‘Sanat için sanat’ söylemine, meydan okur

‘Sanat halk içindir’ bil, fermânını duyurur

Dâvâdan el çekmek yok, ilmekler dokunur

Kültür yobazlarının ölüm salâları, okunur

 

95-       

Sözde sanatçı imiş, cazcı-popçu gürûhlar

Başka fikirleri beğenmez, akılsız mecrûhlar[65]

Yabancı kültürüne tapıyor bu, dalkavuklar

İşte bütün bunları, İslâm Dini mekrûh kılar

 

96-       

Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’a sefer eyledi

Allâh ve Rasûlü’nden başka, büyük bilmedi

Allâh ve Rasûl aşkı,  âzây-ı bedenini[66] süsledi

Kisve-i Rasûl, aşk od-unu[67] birazcık örseledi[68]

 

97-       

‘Emânât-ı Mübâreke’  şeref versin bize ebedi

Hayrân-ı Rasûl olanların yaralarını merhemledi

Ziyârette akıl almaz izdihâm, kimseleri üzmedi 

Rasûl-ü Kibriyâ’ya salât ve selâm verelim ivedi

 

98-       

Yavuz Sultan Selim, Mısır seferini güzelleştirir

Berâberinde, mübârek Hırka-i Saâdet’i getirir

Yanında ‘Makâm Odası’ na edeblice yerleştirir

Hâfızlarla; 24 saat Ku’ân Kıraati’ni, birleştirir

 

99-       

Yavuz Sultan Selim teslim alır Hilâfeti

Topkapı Sarayı’nda kutsalın emâneti

İbtidâî[69] Kıraat-i Kur’ân, ilim ve öğreti

Mevlâmız an be ân gönderir bereketi

 

100-   

Hırka-i Saadet’te gümüş sanduka ile ıttılâ[70]

Altın çekmece anahtarı pâdişâha bırakıla

Yavuz Selim Han’a tevdî edilir bilâ-fâsıla[71]

Hâlife Abdülmecid bu an’aneyi devâm kıla

 

101-   

Pâdişâh kilitleri açar, Hırka göze nûr saçar

Bütün Hâzırûn bir-bir ellerin semâya açar

Pâdişâh Kıraat için Kur’ân sayfaların açar

Hâfızlar, Müezzinler Kur’ân-la neşe saçar

 

102-   

Hafızlarla fâsılasız, vecd[72] ile hatimler indirilir

600 sahifelik, Mübîn Kur’ân bir günde bitirilir

Ertesi gün tekrâr baştan, devr-ü devâm ettirilir

Yılın günler adedince, Hakk’a niyâz gönderilir

 

103-   

Yapılan büyün âdetleri gençliğe, demek gerek

Ziyâret var, Ramazan’nın 15’inde, emek gerek

Pâdişâh, Vezir, Şeyhü’l-İslâm, ziyâret pek gerek

Bütün devlet erkânını o belde de, görmek gerek

 

104-   

Yeryüzünde emsâli yok böyle güzel uygulama

Hak’tan bize müeyyed,[73] nedir bu sorgulama

Ziyâret et hatırla, tâhir târihi, pişmiş aşı sulama

Her kim menfî davranırsa, sakın ola doğrulama

 

105-   

Saray-ı Hümâyûn’a[74] âr, hayâ, aşk inşâ geldi  

Can, ‘Hırka-i Saâdet Dâiresi’[75] cûşa[76] geldi

Adl-i âdil,[77] Kelâm-ü Kadîm’e, temâşâ[78] geldi

İştiyâk-ı Rasûlüllâh, gönüllerde coşa geldi

 

106-   

1518 ile 1924 arası ihtişâmı bilmek için yazıldı

Asırlardır mülk ü milletin selâmeti için[79] bakıldı

Bu güzîde ef’âl sâdece Rızâ-i Rahmân için yapıldı

Âlem-i İslâm bilsin ki! Sırf Rızâüllâh için anıldı

 

107-   

Geliyordu bu âdet 3 Mart 1924 günü âşikâr

Allâh’ın sesi niçin susar! Sâde bir garazkâr[80]

Akıllar tutuluyor, ne kadar vahim bir hîlekâr 

Sebep olanlara bedduâlarımız, akar da akar

 

108-   

Zû’l-Celâl’in Kahhâr ismi, hep onlarla olsun!

Kabirleri, Nâr-ı Cehennem’in ateşiyle dolsun!

Güneş yüzü görmesinler! Nesilleri kurusun!

Zebânîler, yılan-çıyan, onların bekçisi olsun!

 

109-   

Âkif’in; ‘Koca-karı ile Ömer’ şiirini okuyun

Keşke tevbe etseydiniz, olaydınız mahzûn

‘Kahretsin an-karîb Allâh!’,[81] âhımızı duyun

Bakın, ‘Râyet-i ikbâliniz ser-nigûn[82] olsun...’ 

Onlar; ‘belâsını’ dâreyn de ‘isterim bulsun!’

 

110-   

Bu güzide âdetimiz geceleri susturuluyor

Filiz Çağman müdür, hezeyanlar kusuyor

Geceler sanki hazîn,[83] CD hiç hoş olmuyor

Müsteşar Mustafa -Müslim- İsen, ne oluyor?

 

111-   

Bu âdât-ı seyyi-e, dileriz ki, inkıtâ bulsun

Kelâm-ü Kadîm dem-be-dem[84] okunulsun

Yıl 1996, bakanlığa şân ile şeref konulsun

İnsicâmı ihyâ eden ‘Kahraman’ duyurulsun

Bakanımız, gönlündekini Mevlâ’dan bulsun

 

112-   

İsmail Kahraman; behemehâl[85] karâr aldırdı

Karârı geri çek! Diyerek herkes ona saldırdı

Boşuna heveslerdi, bütün tabuları[86] yıktırdı

Ku’ân-ı leyl-ü nehâr[87] kıraat etmeye çağırdı

Kârîler, Ku’ân-ı Kerîm’i okuyarak haykırdı

 

113-   

Emânetler Has-Oda’da, kârîler orada okurmuş

Kıraat; 40 Hâfız nöbetleşe âdet olmuş oturmuş

Saraydan Furkân’ı çalmaya hırsızlar pusu kurmuş

Kıraat mekânı mübâdele[88] ile arz-hânede durmuş

 

114-   

Gönüller âsûde[89] erer, gûş-etmekle[90] Kur’ânları

Mevlâm unutur mu? Sevgisi için hayâl kuranları

Müte’accib[91] Arab turisti ile nice bağrı yananları

Arab kardeş yâd eyledi, Allâh Rasûlü ve yâranları

 

115-   

Kültür bakanlığı dönemi İslâm ile aracımız

Bir-bir yaptığı icraatlar ile mâneviyât ilâcımız

Kutsal Emânetler değil mi bizim baş tâcımız

24 saat Kur’ân, aks-ı sadâ[92] memnûn ecdâdımız

 

116-   

Senin için Duâlarımız sağnak-sağnak yağıyor

Kelâmüllâh için gözyaşları, oluk-oluk akıyor

“Ateş yakmaz o giryânı”,[93] Nebî Mâh[94] açıklıyor

Akan gözyaşlarından,[95] sana ecr-ü cezîl ayrılıyor

 

117-   

Ne dilek diler isen, hemencecik karîn[96] olsun

Vakıf adamı, iştiyâkı ilâ nihâyet senin olsun

Ana ata ecdâdına, deverânla, Yâ-Sîn dolsun

Duâ-yı İhlâsiye[97] mütemâdiyen tu-ra[98] olsun

 

118-   

“Râzıyım Rabbim” deyip, tevekkülde haklısın sen

Taltîf-i Rahmân’a er, çeşm-i dîllerde[99] saklısın sen

Dâreyndeki ni’metleri her hâlükârda, bulasın sen

Cemâlüllâh’a Cennet’ten temâşâ ile bakasın sen

Hubb-ü zannımıza erdin, Ey İsmail KAHRAMAN sen

 

119-   

Yahya Kemal dostuyla Hırka-i Saâdet Dâiresinde

Yaklaşır ‘Revan Köşküne’ o günkü ziyâretinde

Hissiyâtı urûc[100] etti, âheng-i esvât-ı[101] işittiğinde

Sırlar dökmüştü kalemiyle mürekkebin eşliğinde

 

120-   

30 Mart 1922’de, Tevhid-i Efkâr[102] ile basın yayının sesi

‘Devletin iki mânevî temeli vardır’ dedi, Yahyâ’nın sesi

‘Biri; Fatih’in Ayasofya’da okuttuğu şanlı Ezân-ın sesi

Sâir; Yavuz’un Sarayda okuttuğu Kerîm Kur’ân-ın sesi’

 

121-   

Eskişehir’in, Afyon Karahisar’ın âhengi celâleti[103]

Kars’ın genç askeri unutma bu iki güzel salâbeti[104]

Döğüştünüz! Biliniz, mâneviyât için âlî cesâreti

Bayrak gönderler de, dinmez Hakk için metâneti[105]

 

122-   

Kültür Bakanlığı’nda kadın memur sayısı 650’lerdi

Bir gazete, sözde ‘Kadın düşmanı Bakan’ı irdeledi

Haber yapmış sahtekâr, 850 kadının işine son verdi

Kahraman bakanımız olaya hiç durmadan el verdi

 

123-   

850 ile 650 rakamları gerçeği âşikâr kılıyordu

Yalancı kadın muhabire, bir-iki soru soruyordu

Şikâyet edeceğim diye, kalbine korku salıyordu

Yazık ki arsız, köşe-bucak cevapsız kaçıyordu

 

124-   

Bayan, ‘Şikâyet nereye olacak evleviyet?’ dedi

‘Basın şeref divânı mı, hangisine?’ açık et dedi

‘Yoksa mahkeme mi? Bana et merhamet’ dedi

Bakan;[106] ‘Mahkeme-i Kübrâ’da[107] basîret’[108] dedi

 

125-   

Bakanımız Kahraman, birçok meyveler verdi

O yorucu geçen günler, ömrüne değer verdi

Kadir Topbaş’a gel dedi, başka bir görev verdi

Vefakârlığı bırakma ha! Âdil ol aman ders, verdi

 

126-   

Bodrum Şapel, Trabzon Ayasofya, Kayseri

Etnografya müzeleri, gözüküyor şâh-eseri

İlerde elzem olur, temiz bekletin bu yerleri

Arz bizlere Mescîd imiş, tüm katre-i gevheri[109]

 

127-   

Kültür merkezlerinde, eğlenirler sapkınca

Yetim hakkı gözetmez, savururlar çılgınca

Dingil,[110] Çiçek Dilligil, orta yerde hırçınca

İçkiye ‘ikrâm’ dedi, müstehâna[111] hayınca[112]

 

128-   

Kâinâtı yaratan: “İsrâf etmeyiniz!”[113] buyurdu

İlke; ‘Zarârın Telâfisi’ dil-dâdelere[114] onurdu

Bir senede, arzu-yu tenzîh-i hakîkati[115] kurdu

Kültür Bakanlığı imdi Kahraman’la meşhûrdu

 

129-   

Doksanlı yıllarda, Refâh ile mesrûr olduk

Derken üzerimizde, belây-ı nâgâh[116] bulduk

Lâşenin adına; ‘Post Modern Darbe’ koyduk

Bak, aynı elemde[117] bile millî kültüre doyduk

 

130-   

Belirtilen ölçüleri hakk terâzisiyle tartın diyor

Mîzân-ı Ekber’i,[118] Neş’et-i Uhrâ’yı[119] yâd ediyor

Eğer doğru dürüst ise, el-Hâkk tamamdır diyor

Asrımızın ekber girdâbı ‘YALAN’ı, aslâ sevmiyor[120]

 

131-   

Yeniden, târih için, cem’ olundu[121] hânesinde

Kurulsun artık ‘Adâlet’, Hakk’ın terâzisinde

Ve ‘Kalkınma’ elzem oldu ismi var partisinde

Kurtulsun bu aziz millet, vefâ bulsun enîsinde[122]

 

132-   

Mahâl; Ankara OR-AN, Kahraman’ın beytinde[123]

Çalışmak için altı isim, partiyi kuran heyetinde

Erdoğan, Gül, Arınç, Aksu ve Şener refâkatinde

Kahraman’a teklif; razıyız senin muvâfakatinde[124]

‘Prensip gereği görevim yok’, bu gonca zeminde

 

133-   

AK-PARTİ’nin ismini, Erbakan’a önerdi

Fazîletin yerine, AK-PARTİ olsun derdi

Çabalar sonuçsuz, Erbakan tavır serdi

2002’de, aktif siyâsete, cüz’î ara verdi

 

134-   

Parti kuruldu şahâne ama acâib-i şânı olsun

Erdoğan dedi; ‘Yeniden Atılım Partisi’ olsun

Kahraman; ‘Yeniden Atılım, var’ bilgin olsun

Murâdım odur ki ismi, ‘AK-PARTİ’ koyulsun

 

135-   

‘Rize’nin Yüzü’ nâm eserde, haber verildi

Tayyip Bey ‘YAP’ dedi, ismi halkça serildi

‘Adâlet ve Kalkınma’ adı halk içinde sevildi

Netîce AK-PARTİ nâm, Kahraman’ca verildi

 

136-   

Târih: 20 Aralık 2011 Kahraman başkan

Değerli yedi şahıs Kahraman’la çalışkan

Konu; Anayasa taslağı, sunulmuş imkân

Meclis komisyonunda hazır olunca mekân

 

137-   

Arz olundu Meclise ‘Anayasa Metni’ açıklanarak

Laiklikle ilgili görüşler bir-bir açığa çıkarılarak

‘Düşünce hürriyetine pranga vurma aracı olarak’

Laikliğin yeri yok taslağımızda, hakkımız olarak

 

138-   

Birlik Vakfı komisyona ‘Başkanlık gelsin’ dedi

Yürütme yetkisi; ‘Devlet Başkanı’nındır, dedi

‘Devlet Başkanı’ yetkisi, sorumsuzdur, dedi

Egemenlik Hakkındır, halka bağımsızlık, dedi

 

 

 

139-   

Milletvekili yemîn metni önümüzde ‘ur’ durur

Yıl 2012 yemîn metin şeklini dînimize uydurur

Herkes inandığı kitâba yemîn yapsın! duyrulur

Laik, ilke, inkılâp ne ola ki? Soruları kondurur

İslâm’a karşı her metni necâsetten soyundurur

 

140-   

Nâ-mümkün laik olamaz, kalbe dolmuş ise îmân

Emrine deriz âmennâ, önümüzde ya! Hz. Kur’ân

Laiklik illetiyle milletim, çekti de çekti buhrân[125]

Rabbü’l-’Âlemîn seninledir, ey İsmail KAHRAMAN!

Bu dörtlük ‘Nazire’dir[126]

141-   

Türkiye’ye bu sistemi, çok elzem görüyor

Bu sistemle darbelerin, kor ateşi sönüyor

Türkiye’nin Başkanlık’la, istikrârı sürüyor

İstikrâra kardeş olan, gelişimle büyüyor

 

142-   

Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, önerdi

Vefâmızı birlikte göstermenin zamânı geliverdi

İHL Sözlük, can fedâ hemen yapalım deyiverdi

‘Kahraman’a Vefâ Gecesi ‘ni fevrî[127] olarak verdi

 

143-   

19 Mayıs 2012, Târih ve kültür şehri Üsküdar

Dostluğunu gösterir Kültür eski Bakanın arar

‘Gençlikte bir köprübaşı’ başlığını kapak yapar

Pâyeler pâyesi, Kahraman, şeref tâcın başa takar

 

144-   

İnci mercan sözlerini özleye-özlete, cûş eyledik

Veciz mısralarını dikkatle dinleye-dinlete, geldik

‘Her inandığımızı yapamamışızdır’, dedi dimdik

‘Yaptıklarımız inandıklarımızdır’, gerçeğe gedik

 

145-   

Tayyip Erdoğan, Rize’ye Üniversite açıyor

‘Geliştirme Vakfı’ nı kurarak işe başlıyor

‘Kurucular Kurulu’ na başkan araştırıyor

İsmail Kahraman seçilerek yaralar sarıyor

 

146-   

Özel Sektörde, ‘İdare Meclisi Başkanlıkları’ ârî[128] var

Tayyip Erdoğan Üniversitesi’[129] nde, Rizeliye kârı var

‘Geliştirme Vakfı Kurucu Kurulu Üyeliği’, bâr-ı[130] var

Bir de ‘Mütevelli Heyet Başkanlığı’ nda, dâr-ı[131] var

 

147-   

Reis Erdoğan teklif etti; ‘gel ağabey’ Kahraman

Belirtmiştik ya! partinin ‘İsim Babası’, cem’ân

‘14 Yıl sonra destek ver’, yakışır sana, yaman

Başta yeni anayasa olacak, kritik şu ân zaman

 

148-   

Kendini ‘AK Parti Disiplin Başkanlığı’nda buldu

İstanbul 1. Bölge, birinci sıra vekilliğe, sunuldu

Milletvekili seçilince, alenî gözler ona doğruldu

Partisinden; ‘Meclis Başkanı Adaylığı’ duyuldu

 

149-   

3. Turda; MHP’li Halaçoğlu sâdece, 40 oy aldı

HDP’li Mir Mehmet Fırat bir fazla, 41 oy aldı

CHP’li Bilgehan Toker avunarak, 125 oy aldı

AK Parti’li KAHRAMAN başkanlığı, 316 oyla aldı

 

150-   

Seçim turlarında, çoğunluğun nutku tutuldu

22 Kasım 15’te 2. Birleşim, Meclis’te kuruldu

316 Oyla TBMM 32. Başkanı KAHRAMAN’ı buldu

26. Dönem TBMM Başkanlığı, onunla huzûr buldu

 

 

‘Gençlikte bir köprübaşı’, bizim için, mihenk taşı

Dünyâ-âhiret; denge taşı, muhabbetin, kilit taşı

Fukarânın ekmek-aşı, gençlere hem, yâkût   taşı

Destânların satırbaşı, makâm-mevki köşe taşı

 

151-   

Sayısız nehir akar ama Mekke’deki Zemzem başka

Babam dedem övünürüz ama Hz. Âdem Dedemiz başka

Tûr, Tîn, Zeytîn Dağları, can ama Cebel-i Nûr başka

Hz. Rasûl sevdi ‘bizi o sever’ dedi, Cebel-i Uhûd başka[132]

Gülzârı[133] gezmek hazdır ama Firdevs Cennet’i başka

Sefîne seyr-ü sefer eyler ama Hz. Nûh’un Gemisi başka

Demirciler demir döver ama Hz. Dâvud sanatı başka

Her ateş yakar ama İbrâhîm’e Gül Bahçesi ateş başka

Nice Melâike-i Kirâm mevcûd ama Cibrîl-i Emîn başka

104 kitâb nâzîl oldu ama Rabbin Kur’ân-ı Kerîm’i başka

Rahmân’ın Nebî-Rasûl’ü çok ama Fahr-i Kâinât’ı başka

Peygamber ümmeti çok ama Muhammed Ümmeti başka

Fıkıhda 4 yol hak belirmiş ama İmâm-ı A’zam’ı başka

Kur’ân-ı Kerîm hatlarla yazıldı ama Karahisârî Hat’ı başka

Saymakla bitmez bu insicâm, uzatma gel ânî gir çarka 

Çiçek, Şahin, Toptan, Arınç, İzgi, Akbulut, Çetin, arka

Kalemli, Sezgin, Cindoruk, Erdem, oluşturdular tabaka

Karaduman, Karakaş, Güven, Avcı birbirlerine şapka

Geri kalanları sayarak sözü uzatmayayım fi’l-hakîka

Nice TBMM Başkanı geçti ama İsmail KAHRAMAN başka

 

152-   

Milletvekilleri seçilince, yemîn ederler, âşikâr

‘Zana’ diye bir kadın imtinâ etmiş, ziyankâr

‘Bu işi nasıl çözeceksiniz?’, sorulur cüretkâr

‘Biz kriz çözmeye geldik bakacağız halaskâr’

 

153-   

20 Mart 2016 ‘Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde

‘Fahrî Doktora Unvânı’, hazırlandı, 10. Yıl dönümünde

Gizli kalmış gerçekleri, açık-açık haykırdı halk önünde

Yakışıyor KAHRAMAN’a, nice iltifatlar gördü, ömründe

 

154-   

Bilmeyen yok, ‘yamalı bohça’ 1980 anayasasını

Ayyûka çıktı, ‘altı alay, üstü kalay’[134] ‘sat anasını!’

Çâre gerek artık, hak etmiyoruz, bu kağnı arabasını

Başkan bekliyor; Allâh’ın ‘yürü yâ kulum’ demesini

 

155-   

Kahraman Başkan, komisyon kurdu var onda zarâfet

Allak-bullak ederek, ‘ata et, ite ot veriyor’ muhâlefet

CHP Masa dağıtır, damarları çatlamış, bilmezler nezâfet

CHP’ye lânetimiz var, tutacak âhımız, yağsın onlara âfet

 

156-   

Laiklik dinsizlikmiş! Tüm dünyâya duyurdu

‘Dinsiz yasa olmaz’, hak hakîkat buyurdu

Savunduğu ilkeler, hep Mecelle’de doluydu

Rasûlü’nün ümmeti, hem Allâh’ı nın kuluydu

 

157-   

KAHRAMAN’ın gülleri gonca-gonca derilir

Laiklik kaldırılır, bak Kur’ân ile sevinilir

İsmail KAHRAMAN’a büyük nişân verilir

Allâh’ın yüce Dîni İslâm, yeryüzünde dirilir

 

158-   

‘Dinsiz anayasa olmaz!’ diye, bir haykırış

Yıllar yılı beklenen hasret, özlem, yakarış

Ahâlî bilsin ki; anayasada ‘laiklik’, utanış

Müslümanları kan uykudan böylece uyarmış

 

159-   

Meclis Başkanlığında, başı dikçe yürüyor

Haksızlık karşısında, aslan gibi kükrüyor

Dîne sataşanları, sağa-sola süründürüyor

Hâin dîn düşmanlarına, dizlerini çöktürüyor

Gücünün yetmediğini, Rabbine ısmarlıyor

 

160-   

Câmîler, evler, gizli kuytu, sıcak-soğuk, köşeler

Kadın-erkek, genç-ihtiyâr herkes, duâlar ekler

Kahraman’a maşallâh der, cümle dîn kardeşler

Kahraman’a niyâzlarını Yûce Allâh, bahş-eder

 

161-   

‘Ve üfevvizu emrî’ işler havâle, edilmez mi?

Kime? “İllellâh, İnnellâh” Allâh’a, denilmez mi?

“Besîr’un Bi’l-’Ibâd” Allâh kullarını, görmez mi?

Vâcibü’l-Vücûd’a, tam tevekkül, gerekmez mi?[135]

 

162-   

Elbette bildim Rabbimi, hakkıyla fakat

Kulluk edemedim, ibâdete yetmedi tâkat

Zikre, ibâdete, nefsim vermedi, muvâfakat

Sonunda “Lâ teknatû…”da[136] buldum şefkât

 

163-   

Babasından öğüt almış bu iş hiç su geçirmez

Masasında kimseciklere, aslâ hesap ödetmez

Cömertliğin âlem biliyor, görülmesi gerekmez

Asâletten olsa gerek, cârî sadakası[137] tükenmez

 

164-   

Vakûr duruş sergiler, öğüt veren şahsiyet o

Güzellik ve iyiliğin, tecessüm[138] ettiği âfiyet o

Çirkin işlere kulak tıkayanlara, hoş adâlet o

Hayâtını vakfeylemiş, ‘Vakıf İnsan’ cesâret o

 

165-   

Sevgi ile muhabbetle, gönüllere girendir o

Doğru yolu gösteren, yıldız gibi etkendir o

Mütedeyyin pâk kalblere, ılık-ılık girendir o

Hakîkatin ta’rifine, tercümanlık edendir o

 

166-   

İlmiyle irfânıyla, kültüre kültür katar

Ahlâkının altında, Rasûl’ün sevgisi yatar

Kim ne derse desin, Allâh’ına minnettâr

Ku’râ-nın sevgisine, her hâliyle sancaktar

 

167-   

Peygamber isimleri, Müslümana yakışır

Hacı Baban, torunun, Senin ismini taşır

Duyan herkes bu isme, hemencecik alışır

Dileğimiz; ahfâdın[139] senin isimle yarışır

 

168-   

Evlâdın var; adı, Mehmet Fatih Kahraman

Sevgi ile muhabbete âileniz hep, tercümân

Rüyâlarınıza girsin Hz. Peygamber-i Zî Şân

Ber-devâm[140] sevsin sizi, ol Rahmet-i Rahmân

 

169-   

İyi komşuluk ilişkisi, Tulumpınar görür oldu

Ne zaman geleceksin, komşuların bekler oldu

Gece-gündüz evinizde, ışıkların yanar oldu

Tulumpınar hocasına, senin sevgin coşar oldu

 

170-   

Rize belediyesine Reşat Kasap oldu başkan

Dâvet etti Kahraman’ı o da TBMM de başkan

Yıllar önce konuşarak mutâbık bu iki başkan

Meclis Başkanımızın beyânı, ey Reşat başkan!

 

171-   

‘Rize’nin Kurtuluş Günü’ gibi anılsın deverân

‘Fetih Yılı’ da kutlanılsın unutulmasın o destân

Mert nâ-mert fark edilsin, öğrensin bütün cihân

Reşat başkan açıklıyor; bu iş kutlanılsın candan

 

172-   

2 Mart Rize’nin ‘Kurtuluş Günü’ olarak anılır

‘Kurtuluş Günü’ olamaz, bu tâbir yanlış sanılır

‘Esirlikten kurtuldum’ demek; âcziyet sayılır

Vuzûh[141] bulan ‘Fetih Günü’ meş’alesi yakılır

 

173-   

Rize’de; 28 Ağustos 2016, Pazar günü

Kutlanıldı 555. Fetih yılı, şiâr[142] günü 

Onur konuğu oldu, Rize’mizin hür günü

Sıhhati dâim olsun, yaşadığı her günü

  

174-   

İşte TBMM Başkanı, İsmail Kahraman

Hitâbı coşku saçıyordu, sanki tercüman

Bir yaraya dokundu ki, gençliğe ferman

Saymakla bitiremem, varmı acep derman

 

 

 

175-   

Genç adam! Bu giyim-kuşam bozuk düzen

Genç adam! Kendine gel, ver çeki düzen

Genç adam! Evrene artık, verin siz düzen

Genç adam! Mâzîyi hatırla olmazsa bâzen

 

176-   

Genç adam! Bu Îmân gönülde mahfûzen

Genç adam! Hüsn-ü Ahlâk ile hem bezen

Genç adam! Hayâtına versen birazcık özen

Genç adam! Ecnebîye değil ecdâdına özen

 

177-   

En mu’azzam öğütleri verendir, Ol Şâh-ı Perverdigâr[143]

“Yüce bir ahlâk üzeresin”[144] ey cânân Ahmed-i Muhtâr

“Men teşebbehe bi kavmin=kim bir kavme heveskâr

“ … Fe hüve minhüm=o onlardandır, olasın haberdâr[145]   

 

178-   

“Başka kavme benzeme!” sevmez seni ol Cebbâr

Kerîm Kitâb’a, Sünnet’e ol râm! Her şeyden fazîletkâr

Aklından hiç çıkmasın, sonu bedbaht olur, günâhkâr

Ma’rûf-u emreyle! Münker’den uzak eyle! Ol bahtiyâr

 

179-   

Liseli Devrimciler! Kısaca denir ‘Devlis’

Yaka göğüs resim dolmuş seviniyor iblis

Che Guevara’ya, sanki yetişmişler milis

Dîn diyânet nerede oldunuz mu? Müflis

 

180-   

 

Che, denilen yaratık, birebir kâtil kişilik

Bolivya’da, Küba’da hem gerilla, âdîlik

Güney Amerika’da eşkıyâ işidir cânîlik

Sana nasıl güzel gelir böyle bir fedâilik

 

181-   

Küba Sosyalist Devriminin keş bir kalıntısı

Bal arısı sandı gençlik, oysa bu eşek arısı

Gitme peşinden o Che, kültürün kalp sızısı

Görüş ve inançları gençliğe tam baş ağrısı 

 

182-   

Kendi öz milli değerlerini özümsemiş

Gençlerimiz geleceğin têminâtı seçilmiş

Kâfirden kahraman olmaz o da ne imiş

Târihte ecdâdın var, eşleri görülmemiş

 

183-   

Yeter; sahte kahraman rağbeti bitsin

Çok yazık,  peşinden gitme o pisin

Akıl fikir bir-bir süzgeçten geçirilsin

Öz kahramanlara kıraat ola Yâ-Sîn!

 

184-   

Resmi, yakanda ne arıyor ey genç! O yüznumara!

Bulunmasın ne göğsünde ne nazarında! O maskara

Niçin özenirsin sen! Eşkıyâ işte fikirleri! O kapkara

Bahadırlar durur iken nedir sahte? O Che Guevara

 

185-   

Ey genç bil ki! Che’nin resmi sana hiç yakışmaz

Yazılara, resimlere lâkayt kalma vurdumduymaz

Giyme artık ‘bu saçma yazılar nedir?’ anlaşılmaz

Öyle yazılar var ki! Dînimizle de aslâ bağdaşmaz

Che’nin resmi, hele göğsünde fi’l-hakîka[146] olmaz

 

186-   

Tişört yazılarını Diyânet Başkanlığı açıklamış

Okuyup duyup anlayanların, dudağı uçuklamış

Öyle yazılar mevcûd ki, şeytanı bile utandırmış

TBMM Başkanı ‘Kahraman’ gençliği uyandırmış 

 

187-   

Ma’lûm olduğu üzre havalar pek sıcak olunca

Derhâl ince bir şeyler giyecek bir yaz boyunca

Bay olsun bayan olsun fark etmez, bu çılgınca

Giyilen tişörtlerin yazılarına bak, ne hayvanca

Burada biraz sıralayayım fehmet biraz anlamca

 

188-   

Vixen = Ahlâksız[147] (arsız) Kadın, imiş

Nude = Çıplaklık / Açık-saçık, imiş

Whore = Hayat Kadını (fâhişe), imiş

Sows = Dişi Domuz, Pig = Domuz, imiş

 

189-   

Hussy = Edepsiz Kız / Aşüfte, Şirret imiş

Vices = Ahlâksızlık / Rezâlet-rezîl, imiş

Chorus girl = Oryantal (kız) Dansçı, imiş

Lust passion = Şehvetler / Tutkular, imiş

 

190-   

Dram = Bir yudumluk içki, imiş

Adulterer = Zinâkâr erkek,[148] imiş

Adultery = Zînâ / Eş aldatma, imiş

Baseborn = Zînâ Çocuğu (piç=kopel), imiş

 

191-   

Bawdy = Müstehcen / Açık-saçık, imiş

Sister for sale = Satılık kız kardeş, imiş

Gay and Pround = Eşcinsel, gurur imiş

Theocracy = Allâh’a şirk koşmak,[149] imiş

 

192-   

Bütün hayâtı boyunca; ‘Dîni’nin, dilinin

Beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kîninin

Kalbinin’ dâvâcısı bir gençlik yetiştirin

Asıl mesele Allâh’a Rasûlü’ne ittiba’ edin

Dedi yâ Üstâd Necip Fâzıl fikir ne engin!

 

 

‘Âlemler hesâbına ‘Allâh!’ diyen sevgili!

Bize lütf-u ilâhî bahşedilen kapına

Diz çöktük bey’at ettik;

Rabbinden bize ne getirdiysen ‘âmennâ!’

Duyduk, itaat ettik!’

Necib Fâzıl KISAKÜREK

193-   

Evde, Allâh ve Rasûlü’ne âşık varsa, hüner[150]

Onlar için tatlı cânı tereddüt etmeden ver

Göğsü îmân dolu ensâl[151] yetiştirirsek eğer

Dünyâ-ukbâmızı kurtarmış olacağız meğer

 

194-   

Çocuklar futbol takımlarına meftûn oldular

Bir sürü popçu sevdi hayrân oldu torunlar

Mahşerde uyanınca bu ma’sûm yavrular

Yevm-i Kıyâmette var ha! dayanılmaz acılar

 

195-   

Feryâd eder, kan ter içinde anne-baba arar

Böyle bir günü niçin öğretmedin? Diye sorar

Anne-baba kaçar, o sırada Mevlâ verir karar

“Eyne’l-Meferr = Kaçış nereye?” edilir ısrâr

“Kellâ Lâ Vezer”[152] Emr-i İlâhî, gizli bir esrâr

“Hayır, sığınacak bir yer yoktur” kavl-ü karâr[153]

 

196-   

Îmân, namaz, orucun bereketini kaybettik

“Babaları da iyi bir insandı”[154] iyiliği ne ettik

Sâlih baba, dedeler, ninelerin şuûrunu yitirdik

Ne edeceğini bilmeyen ruhsuz, bitik ve yitik

İdeâlsiz mâneviyâtsız âsî bir nesîl yetiştirdik

 

197-   

Kız çocuklarını diri diri toprağa gömerken[155]

Kıza, ‘Zeyneb = babasının süsü’ ismini veren[156]

Fâtıma yanına girince kalkıp ona yer veren

Mekke çarşısında kızını omzunda gezdiren

 

198-   

Cennet’i anaların ayakları altına seren[157]

Peygamber’in ümmetiyiz âh bir bilsen

Gençlere bakıyorum da nedir bu ehven

Utanıyorum oysaki utanması gerekirken

 

199-   

Bu nedir yok mu? Hakka âşık mert civân

Kur’ân bülbülleri minicik hâfızları an da an

Camii mescid tıklım-tıklım olsun her zaman

Gençliğimiz kalblerde taşısın, hakîkî îmân

 

200-   

Allâhım! İstiyoruz Senden Dîni irfânı bütün

Vatanı bayrağı nâmusu sevecek gün-begün

Mukaddesâta can veren kan döken büsbütün

Gayret etmeyi nasîb eyle! Kıl bize mümkün

 

 

‘Gençlikte bir köprübaşı’, bizim için, mihenk taşı

Dünyâ-âhiret; denge taşı, muhabbetin, kilit taşı

Fukarânın ekmek-aşı, gençlere hem, yâkût   taşı

Destânların satırbaşı, makâm-mevki köşe taşı

 

201-   

Meclisimizin Başkanı İsmail KAHRAMAN

12 Temmuz 2017 Çarşamba günü ceman

AA’ya röportaj verdi, şunlar buldu cereyan

15 Temmuz’u anlattı öz kısa muhtasaran

 

202-   

‘Milletim bilsin! FETÖ büyük bir terör örgütü

Toplumu kandırdı, yanlış istikamete götürdü

Zaten şimdi herkes bunu net bir şekilde gördü

Aslen, örgüt büyük bir kukla, göz önüne düştü

 

203-   

35 yıldan fazla bir süredir hazırlıklar yaptı

Hain girişimi 15 Temmuz gecesi oldu çalkantı

‘Darbeye hayır, demokrasiye evet’ çıktı ışıltı

Farklı görüşler vatan için bir oldu kurdu çatı

 

204-   

O gece evinde F16’ların alçak uçuşunu izledi 

Hareketlilik olduğunu fark ettiğini dile getirdi

Medyada 15 Temmuz Şehitler Köprüsü şimdi

Üzerinde tankları gördüğünde ‘eyvâh’ iş ciddî

 

205-   

Geçmişteki darbeleri hatırladı o an oldu münâdî

Geçmişte darbeler Türkiye’ye çok zararlar verdi

Yıkanmış, efsunlu beyinler, oldular birer angudi[158]

Beyinleri, bir tarafa attılar andırdılar İbn-i Yezid’i

Mankurt’lar[159] türedi! Hepsi birer cânî ve de, zibidi

 

206-   

KAHRAMAN Gazi Başkan, Meclisi açmaya verdi karar

Âilesinden var Emine’si yanında hissiyâtı değer iftihâr

Çünkü Karadenizli idi, duâmız olsun âfiyet bulsun aşikâr

Mani’ olamadı kerîmesine, sonunda yola revân oldular

 

207-   

‘Böyle vakitlerde artık geleceği düşünmüyorsunuz

Bu dünyâ geçicidir, bu bir fânî dünyâdır, diyorsunuz

Îmânımın gereği; şehîdlik, Cennet’te buluşuyorsunuz

Korkuyu yenen cesârettir, ölümden korkmuyorsunuz’

Ânı yaşar gibiydi, Gâzi Başkan KAHRAMAN Oğuzsunuz

 

208-   

Yanında kızı Emine’ye, ‘abdest alıp Meclis’e varacağım

Ey kızcağızım! TBMM’yi her hâlükârda açık tutacağım’

Emine der; cânım babam seni yalnız bırakmayacağım

Haydi, kızım oku “Rabb-i Yessir” ben dâhî okuyacağım

 

209-   

Biricik oğlun Fatih Bey, darbe girişimini haber alır

Seri bir şekilde İstanbul’dan Ankara, Meclis’te hazır

Âile birlik ve berâberliği gibi müreffeh[160] yok hâlihâzır

Babasına itaatte emsâli yok yalnız size münhasır[161]

 

210-   

Dört partiye Genel Kurulu açacağını duyurdu

Birinci etapta yedi milletvekili Meclis’te buldu

Derken arttı, tüm partiler Genel Kurula doldu

Genel Kurulda başkanlık divânına öneri sundu

 

211-   

Kâtib üyeliklere grup başkanvekilleri otursun

Ricâmı kabûl edin hiçbir parti kalmasın, yoksun

AK Parti’den Mehmet Muş, geldi mi? Bir sorun

CHP’den Özgür Özel, işte tamam oldu hâzırûn

MHP’den Erkan Akçay divan kuruldu hamdolsun!

 

212-   

Hiçbir yerden taleb olmadan Meclisi topladı

İlk konuşmayı yaparak yakîn[162] îmânına sarıldı

Egemenliğimiz baksana, göz göre göre çalındı

Kahramanlığı, dünyâ bilecek diye karar alındı

 

213-   

‘Darbeye, karşı durursanız zarar veremez

Ben geminin kaptanıyım artık beklenmez

Kaptanlar fâreler gibi, gemisini terk etmez’

Biz burada şehîd olacağız, artık fark etmez

 

214-   

Özgür Özel’in üzerinde ceketi yoktu üzgün

İdâre Âmiri Ahmet Gündoğdu, azıcık düşün

‘Özgür Bey az sonra yayın başlar,’ büs-bütün

Divânda ceketsiz oturmak mı? Sardı bir hüzün

 

215-   

Sana ceketimi vereyim’ oturasın düzgün

Ahmet Bey ceketi Özgür Bey’e verdi o gün

Özgür Bey giyerken, ‘Kadere bak büsbütün

Milli görüş ceketi giymek varmış’ işte ödün

 

216-   

O gece Meclis’te hiçbir parti, görüş, rozet yoktu

Tek bir rozet vardı; o da ay ve yıldız hep çoktu

Herkes kürsüye geliyor, çok güzel bir koşuntu

Birlikte ‘darbe önlenecek!’ sesleri ne güzel uğultu

 

217-   

FETÖ’nün darbe girişiminde neler yaşandı yine

Bir bakalım, Meclis’teki hanım milletvekillerine

Cesârette hayranlık ki, eşi görülmedi böylesine

Milletimiz aslan yüreklere şâhitlik etti iyicesine

 

218-   

Bennur Hanım,[163] bir de engeli var, bak onda celâdet[164]

Semâ Kırcı,[165] oğluyla vahşet isyanı, medyadan seyret

‘Oğlum abdestli, ben de eyleyeyim açılsın basîret

İki rek’ât namaz kılalım, nasîb olunsun şehâdet’

Demiş, çocuğuyla Meclis’te, mekâna olmuş ibret[166]

 

219-   

O gece hanım milletvekilleri sanki Çanakkale’de

Süngülü, mermiyi namluya sürmüş, vücutları zinde

Parti farkı yok, öyle bir kaynaşma oldu görünürlerde

Çok hoş bir şeydi Milli bütünlük vardı oh! Ne güzîde

 

220-   

Darbe gecesi TBMM’ye 10 bomba fırlattılar

Üç tânesi ağır, birçok tahribâta yol açtı onlar

Sırayla, Başbakanlık, CHP ve MHP Gruplar

TBMM Koruma Dâire Başkanı’nı terler kaplar

 

221-   

Meclis polisi, bahçeye inecek helikopterleri

Püskürterek inmelerini engelledi yok benzeri

Bî-çâre kaldılar, arsız hâin FETÖ’cü zâlimleri

Türk polisi şâha kalkmış, hani varmı? Benzeri

 

222-   

Darbe girişimi basın yayın dünyâya îlân edildi

Başta TBMM Başkanı İsmail Kahraman irâdî

Bakanlar, milletvekilleri, kalmadılar lâkaydî

Geldi Meclis personeli erkek ve hanımefendi

 

223-   

TBMM Başkanı İsmail Kahraman, atıldı hep ileri

Birlik oldu o gece, Meclis çalışanları, Vekilleri

Saldırı devâm ederken, Başkan sundu bir öneri

Meclisi terk etmeyin! FETÖ’ye olsun ilk gösteri

 

224-   

Uçak sesleri kulakları âh tırmalarken bilhâssa

F16’lar uçuşları sırasında bombalama yaparsa

Böyle durum karşısında mevzi nerelere alınsa

Müşavereler yapıldı artık beklenildi sabah olsa

 

225-   

Genel Kurulda kürsüden konuşma yaparken

Meclis peş-peşe bombaların hedefi oluyorken

Meclis’i terk etmeme kararı geldi partilerden

Ancak sığınağa inme kararı aldı Meclis, âcilen

 

226-   

Darbeciler, Meclise girerse durum olurdu âfet

Koruma müdürü sığınakta üç mevzi dedi istikâmet

Öneri; ‘Tek giriş var, ilk mevzi, ikinci mevzi net

Üçüncü mevzi onun arkası zaten bir hayli set

Karar; teslim olmak yok, savaşarak mukâvemet

 

 

227-   

Kahraman ve diğerleri o geceyi sığınakta geçirdi

Tehlikeli durum geçti, diye Kahraman’a bildirildi

Sabah erken saatte tekrar Genel Kurul’a gelindi

Bombardıman sonucu, tahribat, ciğerleri hep deldi

 

 

228-   

‘Binânın yapıldığı o günün şartlarına göre

Bir sığınak hazırlanmış, değil bugüne göre

Tek tuvalet var, kapısı yok ne mümkün idare

Su deposu yok, gıda yok, gerek oraya imâre

 

229-   

Darbelerde, doğal afetlerde de lazım sığınak

Savaşlarda, nükleer saldırıda devâmlı dayanak

İhtiyaç duyulabilecek mekân lazım, hatırlamak

Sivil savunmaya uygun inşâ edilecek yeni yığınak

 

230-   

Bu işte en önde yer alan kişi, Cumhurbaşkanı

Recep Tayyip Erdoğan Reis, Halkın idi, yârânı

Dâvet etti herkesi, doldu taştı halkın meydanı

Toplu vuruyor sîneler Avrupa’nın donuyor kanı

 

231-   

Toplumu kendine kabul ettirmeyen bir hareket

Muvaffâk olamaz, her ne yapsa hiçbir ekseriyet

Ama 60’daki, 80’deki gibi bir hazırlık yok elbet

Darbe girişimini erkene almak zorunlu gâyet

 

232-   

Genelkurmay Başkanımız, askere oldu basîret

Birliklerden vâsıta çıkmayacak koydu dirâyet

Vatan evlatları hemen dedi komutanım emret!

Bu emri duyan vatan hâinleri başlattı hareket

‘Deşifre olduk’ dedi paralel, ‘sonumuz felâket’

 

233-   

‘Allâh’tan herkes uyanık, bir de halktan, cesâret

Cumhurbaşkanımız da Başbakanımız da ciddiyet

Meclis Başkanımız, bütün Devlet-i Ricâl ekseriyet

Hiçbir koordine olmadan hepsi birden etti hareket

 

234-   

Hani, Ashâb-ı Kehf çobanın evinde gösterirken gayret

‘Ne yapmalıyız’ derken göğüslerine ilhâm, edin hareket   

‘Mağaraya sığının’  dedi Rabbimiz! Fikirler birleşti evet

Temsilde hatâ olamaz, sanki emredildi birlikte hareket 

Şu an ‘Görev Budur’ şuurunu uyguladık cevvaliyet  

 

235-   

Cumhurbaşkanı Erdoğan istiklâl için çağırdı

Millet, itimatla sahip çıkıp meydanlarda bağırdı

Geceleri destânsı nöbetler,  zâlimler rehin alındı

Sonra ‘YENİKAPI’dan’ tüm dünyâya haykırdı

Bu rûhu ehl-i istikbâle,[167] vatanseverlik saydırdı

 

 

 

 

236-   

Rabbimiz buyurdu fermân; başka emir dinlenmez

Allâh’ın ipine (Kur’ân-a) sarılan aslâ ayrılığa düşmez

“Ve lâ Teferrakû”  emrini bilen ‘parçalanıp bölünmez’

Merhum Mehmet Akif, dedi yâ; kural bu değişmez

 

237-   

Girmeyince tefrika bir millete düşman giremez

Toplu vurdukça sîneler onu top sindiremez

Türk ‘Dîn kardeşliğini’, kimse kalbden sildiremez

Dünyâ ayrılık tohumu eker, aslâ yeşillendiremez

 

238-   

Kalesidir İslâm’ın! Şahlanırsa, küffâr daha gülemez

Osmanlı rûhu uyandırıldı! Artık Vatikan güngörmez

Dünyâ kavga eden Türkler ister, tek yüreği çekemez

Çevremizde ve kültür coğrafyamızda felâket bitmez

 

239-   

Darbe sonu; ülke temsilcileri, Meclis’i ettiler ziyâret

Bâzı ülkeler de telefonla aradı, eylediler meşveret[168]

‘KEİT Genel Sekreteri Asaf Hajiyev etmişti ziyâret

Hareketleri cümle âleme ders verdi dolu idi hasret

 

240-   

Bayrak önünde diz çöktü, üç defâ öptü, alıyordu ibret

‘Siz bizi kurtardınız bizi’ dedi, pâk idi rûhumücerret[169]

Başkan teselli etti gönlünü aldı, ne güzel bu basîret

Evrende bir daha görülmeyecek artık bu mugâyeret[170]

 

241-   

Gürcistan Başbakanı, Bosna Hersek Cumhurbaşkanı

Duygularını arz etti, söyledikleri topyekûn hep aynı

Bu olayı bir zavallı meczup mu yaptı! Gerçekleri tanı

Mankurt olmuş topluluğu, kim yetiştirdi olma kağnı

 

242-   

Baş şarlatan kukla, mankurtlar mezbele garâbet

Organize, büyük, dünyâ Türkiye’ye besler adâvet

Büyümemizi istemez ABD, Avrupa hem de zâlim zillet

Kelâm-ü Kadîm’e arz eyledim! Kimdir bu hâin millet

 

243-   

Namazlarda dâim okuyorsun ya! Orda ma’lûm ve net

“Fâtihâ” dedi ki; “el-Mağdûb”  “ed-Dâllîn”  işte özet

Sıra ile “Gazâb ve Sapıklık” biri Yahûdî yok insâniyet

Diğeri Hıristiyan, Allâh dedi; “Dost olmaz” iki millet

Yeryüzünün zâlimleri bunlar üzerlerinde ilâhî lânet!   

 

 

 

244-   

‘Biline; Türkiye’de artık darbe dönemleri sona erdi

Şimdi bâzı beklentiler var, bir şeyler yapma derdi

Hayır! 60, 71, 80 Bitti artık, yeni bir çehre geldi 

Niye? Toplum her şeyi gördü’ Başkan böyle dedi

 

245-   

‘Ben geldim, el koydum, bildiri okudum’ okuyamaz

Toplum kabûl etmediğini ispat etti bu tartışılmaz

Tanka el koyan, ölümü korkutan millet bulunmaz

Göğsü gerip Tankın altına yatan, kahraman çıkmaz

 

246-   

Yıllardır özgürlüğe susamış millet, susmuyor

Darbeci zihniyeti artık Türkiye hiç kabûl etmiyor

‘Bir şeyler olur’ diye millete yine korku salınıyor

Milletimiz; ‘kimmiş bunlar?’ alay edip soruyor

 

247-   

Cumhurbaşkanlığını, Meclisi bombalıyorlar

‘Bu bir tertipti oyundu’ diye olayı hafifletiyorlar

Dış güç tezgâhı, mahkemeleri sulandırıyorlar

Bu tezgâhlara gelmeyiz, duyun bizi maymunlar

 

248-   

Devletler dostluk kuramazlar menfaat ararlar

Milletlerin dostluğu yadigârdır ilelebet sağlarlar

En öncelik ilkemiz; ‘Kardeş Bütün Müslümanlar’

Keşke bunu bir anlasa, Araplara baş olan Krallar

 

249-   

Allâh milletimize, devletimize zevâl vermesin

Şehitlerimize ganî-ganî rahmet ihsân eylesin

Gâzilerimize hayırlı uzun ömür nasîb eylesin

Böyle zulümleri Rabbim bir daha yaşatmasın!

 

250-   

Çanakkale devâm ediyor vatanımız yâr

Civânmertlerin kanları dereler gibi akar

251 şehidimiz, 2 bin 194 gâzi şânımız var

Şehitlerin kanı boşa akmaz gelir bize âr

Allâh’ım! Terör hınzırından bizleri kurtar!

(Âmîn, Yâ Mü’în)

251-   

Eğer Hüdâ’dan lütf-ü ihsân istersen

Şeriat-ı Garrâ’dan[171] ayrılma bir ân sen

Kitâb, Sünnet, İcmâ, Kıyâs, mahsûsen

Rasûlü’ne ittiba’ etmek gerek esâsen

 

252-   

Hastalık nedir? İzâhât etmek gerekir mi? Bilemem

El-ân îfâ edem Fahr-i Kâinât Efendimden mütercem[172]

Yetişkin meyve ağacını silkeleyince ne olur muhterem

Meyveleri pıtır-pıtır dökülüyor ya! İşte aynı, müsellem[173]

Hastanın günâhları da ber-tarâf[174] oluyor Allâh-ü e’lem!

 

253-   

Hastalığa sabretme destânı, Hz. Eyyûb Peygamberim

Atalarımız derler ya “şu üç şeyin azı olmazmış” bilelim

‘Ateş, düşmanlık, fakirlik hem de hastalık’ yâd edelim

Bin bir muştular sunmuş önümüze Şah-ı Nebî efendim

 

254-   

TBMM Gâzi Başkanı KAHRAMAN’ın Rahatsızlığı arttı

29 Aralık 2016’da Güven Hastanesine tedâvî için yattı

Hızla ilerleyen, rüptür (yırtılma) riski bulundu şaşırttı

‘Inflamatuor Abdominal Aort Anevrizması’ teşhis, katı

 

255-   

Acı ama 30 Aralık 2016’da ameliyat edildi Kahraman

Hastanedeki tedâvisinin tamamlanmasının ardından

14 Ocak 2017’de tedâvisine devâm etti hânesinden

Nice eller şifâ bulması için semâya kalktı Türkiye’den

 

256-   

Aslında sâdece Türkiye değil duyuldu tüm dünyâdan

Teheccüdde cem oldu gözyaşları şifâ yâb[175] Semâ’dan

Dosta erişmekse murâdın cânân candadır, yakından

Derdine dermân dilersen derdin dermâna nüktedân[176]

 

257-   

Kalmayacak sonunda ne can ne de cânân

Îmân-ı Kâmil nasîb ise, bir de Hz. Rahmân

Aranır oldu, gönlü güzel ile yüreği kocaman

Dosttan dosta selâm iletilsin muntazaman

Nihân[177] oldu cemâlin görünmese de doğrudan

Sıhhati nasıl acaba diye izliyoruz medyadan

İyi haberini duyunca ferahlıyoruz sonradan

Âilece topyekûn yâd-ı gird[178] duâya tekrardan

Hatimler Yâ-Sîn’ler kıraat ederdik bıkmadan  

 

258-   

Bir ara yoğun bakıma alındığı ilk günün ertesinde

Sağlık Bakanı Akdağ basına bilgi veriyor akabinde;

Durumunun, çok iyi ve güzelliğini anlattı fevkalâde

Konuşama tâkâti gelmemiş ama vücut direnci ziyâde

 

259-   

Sağlık Bakanı Akdağ, vücut dili hayranlığını gizleyemez

Sağlığı hakkında kamuoyunu bilgilendirdi söz götürmez

Oğlu Fatih var! Hâlini anlattı: Babamın basîreti bilinmez

Tahtaya yazı yazmış, ‘Şaka yaptım’  nükteleri tükenmez

Bu sahneyi hayâl eyleyip te, hangi âdem gülümsemez 

 

260-   

Toparlamak gerekirse eğer bu hüzünlü günleri

30 Aralık 2016’da ameliyat karârı îfâ ayaküzeri

Kahraman’ın hastane tedâvisi tamamlandı ekserî 

14 Ocak 2017’de hânesinde devâm etti tedâvîleri

Oğlu Fatih telefonla görüştürdü, ne güzeldi sesleri

 

261-   

Yoğun tedâvînin akabinde yoğun mesâîsine tekrar başlayacak

2 ay aradan sonra TBMM Genel Kurulu tekrar can suyu alacak

‘Uluslararası anlaşmaların onaylanması tasarıları’na bakılacak

8 Mart Dünyâ Kadınlar Günü nedeniyle bir konuşma yapacak

 

262-   

Dolmabahçe Sanat Merkezi’nde TBMM Başkanı açılış yapmada

‘Gelenekten Geleceğe Revnakın İzdüşümü’ ismi kulağa çınlama

‘Kadınlar sahneye çıkarılmadı’ iddiâsı Kahraman’dan açıklama

Yapılacak tek şey ne? Sâdece ‘Çanakkale Türküsün’ü anımsama

 

263-   

Televizyonda izledi, Kastamonu’da öğrenciler AVM’de sergilediler

‘Hepsi Çanakkale türküsünü söylüyorlar. Çok hoşuma gitti, dediler

Sürpriz olsun. ‘Kastamonu’daki bu kardeşlerimizi çağırın’  buna değer

Fakat tecrübeli bir rejisör ekip olmalı, talebeler belki de beceremezler

Devlet tiyatrosu müdürünü arkadaşlar aradı oyuncular profesyoneller

 

 

 

264-   

Söyleyenler içinde 16 tane hanımefendi var, toplam 13 erkek

29 kişi salondalar, 9 tane askerimiz bulunuyor orada, destek

Muhteşem bir program, herkesin memnun kaldığı düzenek

Şehitlik ruhu yok olmuş, târih duygusunu sarmış çürümek

 

265-   

Çanakkale’nin manasını bilmeyenler istiyorlar abartmak

‘Meclis Başkanı yaptığını biliyor musunuz?’ sesleri çatlak

Ne yaptı? ‘Kadınları koymadı’, Nasıl koymaz! Be bunak

Peki, o hanımlar ne ?’ diye sordu Kahraman haklı olarak

 

266-   

TBMM’de yeni bir çalışmamız olacak diye yaptı izâhât  

‘Meclis Sohbetleri’ diye her ay yeni etkinlik dolu belâgat

Mart ayındaki gündemlerinin içeriği taşacak mâneviyât

‘Gazi Meclis, gazilik ve şehit ruhu’ anla dedi hasenât

 

267-   

TBMM Genel Kurul açılışını yaptı Gâzi Başkan dinçti

Herkesin geçmiş olsun dileklerini ayrı-ayrı kabul etti

Kahraman, gazetecilerin alakasına ayrıca teşekkür etti

Basın mensupları; nezaket ve zarafette yaptılar empati

Kahraman hepsini yâd etti, gönül aldı ve teşekkür etti

 

268-   

Artık ister istemez oyuncular Devlet Tiyatrosu’ndan konuldu

Sahnede 9 tane asker, Çanakkale’deki kıyafetleriyle sunuldu

9 kişi askerde bir mangadır, sembolik olarak o askerler bulundu

Hanım ve beylerden oluşan koro, Çanakkale türküsünü duyuldu

 

269-   

Millet Meclisi, Bilim Kültür Sanat Başkanlığı açılışı başlıyor

Bakan ve Başkan vekili arkadaşımız Ahmet Aydın yapıyor

Tam ‘Hoş geldin’ der ışıklar sönüyor, ‘Yâhu ne oldu?’ Diyor

Allâh-Allâh bir şey var, arıza mı var’ diyerek hayrete düşüyor

Bir de ne duyalım, bütün salon Çanakkale türküsü söylüyor

 

270-   

‘O rûh lâzım’ İstiklâl Savaşı’ndaki o yiğit hanımların rûhu

Şehit Seyit Onbaşı, Sütçü İmam, Nene Hatunların rûhu

Her şeyi siyâsî mülâhazalarla ters çeviriyorsunuz? Yâhu

Artık bütünleşmeyi sağlayan konularda birleşelim ba’dehû

 

271-   

Hâ! Bu bizim estetik eksikliğimizden kaynaklanıyor olabilir

Türkiye’de satılmış yoktur, aldatılmış vardır açıklanabilir

Mühim olan diyalogdur, birbirini anlamaktır bu müteessir

Sanatı, sanatkârları sevmeliyiz dâim olmalıyız, mütefekkir

 

272-   

Sanata değer vereni Nene Hatun’u, fehmederse mübâlağasız

Hanımların gerektiği yerde bulunması gerekliliğine inanmalıyız

Gereken saygının gösterilmesine inanıyorsa anla, saplantısız

Böyle ufak şeyleri, dalaşma mevzûsu hâline getirmek olur cılız

 

273-   

Diyalog... Diyaloğu ne sağlar? Karşılıklı konuşma

Birbirimize tahammül edeceğiz, birlikten ayrılma

Demokrasi... Herkes hürdür, bir bütünüz biz kızma

Etle tırnağız, işte ‘Şu gazeteyi okudun mu’? Atışma

 

274-   

Ben yürürüm, ileri, daha ilerilere, kalkınacağız, birbirimize girmeyeceğiz

İlle bir 15 Temmuz olacak da mı kendimize geleceğiz? Beraber olacağız

Hür, müstakil, kendi sanatına, değerine, târihine saygılı insanlar olacağız

Böylelikle hep güzelliklerle büs-bütün olacağız, gönüllere hep dolacağız

15 Temmuz gecesi o akşam herkesin hepimizin yakasında vardı ay-yıldız

 

275-   

Gâzi Başkan rahatsızlık dönemini güzelce atlattı

Hayırlı netîceler ve çalışmalar olsun diye belirtti

Herkese sağlık, âf ve âfiyet diledi ve teşekkür etti

16 Nisandan sonra güzel tablolar görmek garanti

Kulis duvar ve ışıklarının değişim bilgisini paylaştı

Genel Kurulu’n ara tâtilde, tâdilat işlemini anlattı

 

276-   

Referandum için ‘Nasıl sonuç bekliyorsunuz?’ sorusuna

17 Nisan’da söylerim, yüzde yüze yakın şimdi ettim imtinâ

Referandum netîcesi uğurlu olsun diliyorum gösterin îtinâ

Sizlere de hayırlı yayınlar diliyorum, hadi edin Hamd-ü Senâ

 

277-   

Sekizinci Uluslararası Buhara Medya Ödülleri’ töreni sırasında

‘15 Temmuz Kararlılık ve Milli İrade’ ödülü TBMM Başkanı’nda

‘Yılın Bakanı’  ödülü S. Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu’nda

TBMM Başkanı, İrem Derici’ye ödülünü vermek için meydanda

 

278-   

‘Yılın En İyi Kadın Pop Sanatçısı’ ödülü için İrem Derici sahnede

Sahneye çıkan popçu lâkayt hareketler sergiledi ortalığa alelâde

Belli bir süre gitmeyerek, şımarık, küstahlık ve hadsizlikler peşinde

Hezeyân[179] kustu; ‘eşek cennetine gittim geldim’ demez mi? haramzâde[180]

 

279-   

Başkanın şahsına değil, TBMM makâmına saygısızlık bu nihâyetinde

Başkan; ‘Cennet Cennettir, eşek cenneti olmaz’ dedi, haddin bil yerinde 

Derici, ‘Bana eşek gözlü derlerdi o yüzden’ dedi, sahne tören azâde

Terk edip gitti, sonradan özrünü beyân etmiş ama özrün beyhûde

 

280-   

Hollanda, Aile Bakanı F. B. Sayan Kaya’yı bir an alıkoydu

Hadsizlik, küstahlık yaparak ‘İstenmeyen kişi’ îlân ediyordu

Kahraman Başkanımız derhâl asîl davranışını gösteriyordu

Çarşamba seçim var diye kalkıp istifâde edecek, yazık oldu

‘Hollanda kürdan cebimiz’, 41 bin km2 fâresin sen diyordu

Konya’dan da küçüksünüz, kimsiniz siz? Diye kükrüyordu 

 

281-   

13-03-2017’de Sputnik’in haberinde İsmail Kahraman’ın demeci mi?

Cevâbı burada; ‘Hollanda… Başbakanları var, Rutte mi, Hitler mi?

Dalgasını geçti; yoksa Benito mu, Benito Mussolini… Franco Rutte mi?

Büyük ayıp silinemez leke bunlar, çok yanlış hareket bunlar değil mi?

 

282-   

Gelişmelerimizi önleyemeyeceksiniz? Neden şimdi engel

Zannım; Avrupa’da yaşayan işçilerimiz milli şuuru ne özel

Ve Millî rûh içerisinde büyük iştirâk ortaya koyacak, mesel

Reyleri ne olursa olsun ama iştirakleri güçlü olmalı bedensel

Milli rûh, berâberlik 15 Temmuz, 7 Ağustos gibi hep ol cebel[181]

 

283-   

Hayat çizgilerinizi, yazmak ile çizemem

Kurabildim mi? Bilmem, hayâtınıza denklem

Evinizde bulunsun böyle değersiz amblem

Dâreyn hayatında, hiç görme sakın deprem

İsmin yâd olsun, unutulmasın; devr-i âlem

Vakar ve şerefine, dokunamasın nâ-mahrem

Bilinsin ki; seviyorum seni, işte Sana kasem

Methiyen defterlere dolsun getirsinler, kalem

Huzur, güven, sevgi, saygı, Senin için erdem

Torun, evlat, gururlansın, önlerinde görkem

Sana saygı az geliyor, güllerini bir-bir derem

Sayısızca eylemlerin, gençlere kaldı muhkem

Küçük gören vardır elbet, oldun bize, ‘Alem’

İşlerini aratmıyor, güzelliğin, nur-i mücessem[182]

Devlet, Meclis,  binalarında şeklin, mürtesem[183]

Fikirlerin herkes için ret olunmaz, müsellem[184]

Laikliği yeriyorsun, anayasamızda olmaz! İkilem

Seni üzen herkesin, yerleri olsun Cehennem

Zaten lazım onlara, amansız mekân Cuhnem[185]

Ömrün, güzellik dolu, bizlere de muhterem

Gönüller birbirine akarmış, Allâh-ü E’lem[186]

Îmân ile göçer isek, ne hoş olur, muhteşem

Şaban Günbey; yaptı belki birazcık, gözlem

Bundan öte hayatınız, benim için biraz mübhem

Nasîb oluna bize! Havz-ı Kevser’den Zemzem

Hakk indinde inşâallâh, İlâhî Huzûr’a ersem

 

284-   

Âmîn! Fikir ve de’avâtın; hâtimesi, fâtihâsı,

İmâmı, tazarrûsu’, niyâzı, duâsı dillerin cilâsı

İstidrâk,[187] ikdâm,[188] kuvvet, istihkâm[189] ve duâsı

Makâm-ı icâbete, vuslata şevk olur, dahası

 

285-   

Âmîn (آمين) harflerinde gizli, dört esrâr-ı felâh[190]

Muttasıftır[191] dört harf sebebiyle ârif-i billâh[192]

Îhsân olunur envâr-ı fâhire[193] feyz-i Rabbüllâh

Yakîn ilmi peyvend-dir,[194] gizli yola miftâhullâh

Nazâr eylerse her kim kuluna, onu bağışlar Allâh

 

286-   

Birincisi; “Men enîse billâh ve e’azzehü’llâh”[195]

Hakk ile üns[196] olanı, her dâim ‘azîz eder Allâh

İkincisi; ‘Müşâhede eder tüm âlemde, nûrullâh’

Mest-i Elest[197] muhabbeti olunur ona ihsânüllâh

 

287-   

Üçüncüsü; “Lâ yütimmü’l-Emr, illâ bi’l-yakînüllâh”[198] 

İşler ancak, sırr-ı yakîne[199] vuslat bulur, bi-iznillâh

Dördüncüsü; “Ve men nazarahû, ğaferahüllâh”[200]

Kime nazâr eylerse onu bağışlar affı bol, Allâh

 

288-   

Yahûdî ve Hıristiyân üç ef’âlden kudururmuş

Müslümanlar’a gıptâ eder, vakârından korkmuş

Birincisi, “Selâm Verip almak” ünsiyeti bulmuş

Biri, “Namazda Saf Tutmak” kardeşlik görmüş

Fâtihâ anahtardır dertlere her yerde okunurmuş

“Vele’d-dâllîn” denildi mi? “Âmîn” buyrulurmuş

Diğeri, “Âmîn! Demek” Rabb’e yakarış duymuş

 

289-   

Ehl-i Hâl, Süleyman Dârânî (rh.’a) va’z etti bilesin

Kime her ne hâcet lazımsa, Allâh-ü Te’âlâ’dan dilesin

Evvelâ Rasûlüllâh Efendimiz’e iksâr-ı[201] salât eylesin

Muhabbetüllâh hâsıl olunca dilek hâceti arz eylesin

Kalb mutma’în olunca, ba’dehû yine salavât getirsin

Bil ki, Salavât-ı Şerîfe kabûlünde şek şüphe etmesin

Duânın evvel âhırında Salavât-ı Şerîfe kabûle gitsin

İki salavât arasında kalan, âciz mü’min duâsı derin

Kabûl eyler elbet ki, çünkü O, Rahmete’n-li’l-’âlemîn

Şân-ı Ulûhiyyetine lâyık düşmez ki, olalım mutma’în

Duânın evvel âhıri kabûl olunursa, arası olmaz hazîn

Yâni; ortası da, Kerem-i Hüdâ ile makbûl olur, mâ’în[202]

 

290-   

Hicâb ile derim ki yazma cüretkârlığım bana şan

Denilir ki; ‘câhil cesûr olurmuş!’ affedile cem’ân

Her ne kusur işledimse billâhi, kasıt değildir inan

Hiç menfaat beklemeden önce sevdim sizi candan

Sağlık sıhhat âfiyet diler size, Hacı Salih oğlu Şaban

Dâreyn saâdeti bahş eylesin size, Rahmet-i Rahmân

 

 

‘Gençlikte bir köprübaşı’, bizim için, mihenk taşı

Dünyâ-âhiret; denge taşı, muhabbetin, kilit taşı

Fukarânın ekmek-aşı, gençlere hem, yâkût   taşı

Destânların satırbaşı, makâm-mevki köşe taşı

 

 

 

 

Türkiye Büyük / Millet Meclisi’nde / mükemmel bir / başaktörsün

Millet Meclisi’nde / laikler-e savaş açtın / mücahitsin / doruktasın

Mükemmel bir / mücâhitsin / mütedeyyin şahsiyetsin / muallimsin 

Başaktörsün / doruktasın / muallimsin / bizler için mükemmelsin

 

Türkiye Büyük / Millet Meclisi’nde / mükemmel bir / başaktörsün

Millet Meclisi’nde / dinsizler-e savaş açtın / mücahitsin / doruktasın

Mükemmel bir / mücâhitsin / mütedeyyin şahsiyetsin / muallimsin 

Başaktörsün / doruktasın / muallimsin / bizler için mükemmelsin

 

Türkiye Büyük / Millet Meclisi’nde / mükemmel bir / başaktörsün

Millet Meclisi’nde / laikler-e savaş açtın / mücahitsin / zirvedesin

Mükemmel bir / mücâhitsin / mütedeyyin şahsiyetsin / mütemmimsin 

Başaktörsün / zirvedesin / mütemmimsin / bizler için Kahramansın

 

Türkiye Büyük / Millet Meclisi’nde / mükemmel bir / başaktörsün

Millet Meclisi’nde / dinin için savaştın / mücahitsin / doruktasın

Mükemmel bir / mücâhitsin / mütedeyyin şahsiyetsin / duâyensin 

Başaktörsün / doruktasın / duâyensin / bizler için “Hayru’n-Nâs” sın[203]

 

                         

SENİ TÂRİH KOCA ÇINAR, HAKKI SAVUNAN ADAM DİYE YAZACAK…

Sen Rabin’den Razı, Rabbinde senden razı olsun inşallâh…

 

1-     Ey Allâhım! Senden başka İlâh yoktur.

2-     Ey Allâhım! Senden başka Ma’bûd yoktur.

3-     Ey Allâhım! Senden başka Maksûd yoktur.

4-     Ey Allâhım! Senden başka Mevcûd yoktur.

5-     Ey Allâhım! Senden başka Matlûb yoktur.

6-     Ey Allâhım! Senden başka Mahbûb yoktur.  

7-     Ey Allâhım! Senden başka Merzûk yoktur.

8-     Ey Allâhım! Senden başka Meftûh yoktur.

9-     Ey Allâhım! Senden başka Mensûr yoktur.


YÂ RABBÎ! MAKSÛDUM (KASTIM, İSTEDİĞİM, HER ŞEYİM, ARZUM VE GÂYEM) SENSİN! SÂDECE VE SÂDECE SENİN RIZÂNI TALEB ETMEKTEYİM!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yûce Allâh’ın; Rahmeti, bereketi, mağfireti, rızâsı ve selâmı, âilemizden âilenizin üzerine olsun… “Esselâm-ü ‘Aleyküm ve Rahmetüllâh-i ve Berakâtüh.”

Hatırlatma: Yazılan naat, methiye, mersiye, kasîde, şiir gibi eserleri anlamak çok zordur der bâzı yazarlar. Çünkü bu gibi eserlerin bâtınî mânâları yazanın göğsünde (kalbinde=karnında) saklıdır derler. Çok açık bir gerçektir ki dörtlükte anlatılmaya çalışılan bir olay, onlarca kâğıt yazarak ancak açıklanabilir.

المعنى في بطن الشاعر

Bir Arap darbımeseli "el- mânâ fî-batn'iş-şâir" dermiş. -Yani, mâna şairin karnındadır-.

Şiiri güzel ve iyice anlayarak okumak ve kendimize göre mânâlandırmak düşüyor.

 

Burada bâzı olayların önem ve ehemmiyetini anlatmaya çalıştım. Sonunda da KAHRAMAN Başkanımızın olayla ilgisine değindim. Kusurlarım af ola. Bütün olaylar; Şahsınızdan duyduğum ve medya-da yayınlanan belgelerden elde edilmiştir.  Ş.Günbey.

 

Bu Manzûm Eserin Müellifi:

Derleyen/Hazırlayan/Yazan:

 

Şaban GÜNBEY

Em. İmam-Hatib

Rize/2018

 

M.16.11.2018 --- H.07 / Rebiü’l-Evvel (03) / 1440

جَم۪يعُ الْحُقُوقِ مَحْفُوظَةٌ، عَآئِدٌ لِشَعْبَانْ كُنْبَكْ.

Her Hakkı Mahfûz Olup, Şaban GÜNBEY’e Âittir. (Bu Manzûm Eser Vakıf Olup, Para İçin Çoğaltılmaz.)

 


[1] Âmîn! Hadîs-i Şerîf.

[2] قطر الندى و بل الصدى ــ ابن هشام ــ بيروت  = Katru’n-Nedâ, Bellü’s-Sadâ, sh: 5, İbn-i Hişâm Ensârî, 1. Baskı, Beyrut, 2002.

[3] el-BUHÂRÎ, Li’l-İmâm El-hâfız Ebî ‘Abdillâh Muhammed bin İsmâ’îl b. İbrâhîm b. el-Muğîrati el-Cü‘fiyy, -Rahımehüllâh-i Te’âlâ-, (h. 194-256), Sahîhu’l-Buhârî (el-Müsemmâ) el-Câmi’us-Sahîhu’l-Müsned-i min Hadîs Rasûlillâh-i (s.a.v.) ve Süneni-hî ve Eyyâmi-hî, thk, Ebû ‘Abdillâh ‘Abdü’s-Selâm b. Muhammed b. Ömer ‘Âlûsî, Mektebetü’r-Rüşd, İkinci Baskı, Riyat/Su‘udî, 1427/2006. Kitâbü’l-Rikâk (81), Bâb-ü Men Ehabbe Likâillâh-i Ehabbellâh-ü Likâehû=Allâh'a kavuşmayı arzu eden kimseye Allâh da kavuşmasını sever, (41/41), Hadîs No:6507, (s.901). Saîd İbn-i Ebî Arûbe, Katâde’den; o da Zürâre İbn-i Ebî Evfâ’dan; o da Sa’d İbn-i Hişâm’dan; o da Âişe (r.’anhâ)’den; o da Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’den olmak üzere söyledi. Hattâbî şöyle dedi: --- “Allâh’a kavuşmak birkaç vech üzeredir. Bunlardan biri “Allâh’ın huzûruna çıkmayı yalan sayanlar, gerçekte en büyük ziyâna uğramışlardır...” (En’âm Sûresi, 6/31; Yûnus Sûresi, 10/45.) kavimdeki gibi, öldükten sonra dirilmek ma’nâsınadır. Biri de “Kim Allâh’a kavuşmayı umarsa, şüphe yok ki, Allâh’ın ta’yîn ettiği o vakit, herhalde gelecektir..." (el-Ankebût Sûresi, 29/5.) Kavl-i Şerîleri’ndeki gibi, ölüm ma’nâsınadır. İbnu’l-Esîr, en-Nihâye’de: ---“Burada Allâh’a kavuşmaktan murâd, âhiret yurduna dönmek ve Allâh katındakileri istemektir; bununla garaz ölmek değildir, çünkü ölümden herkes hoşlanmaz...” Demiştir (‘Aynî). – Ahmed b. Mahmûd Ebû Muhammed el-Aynî: 15. yüzyıllarda büyük fıkıh, hadis âlimi Gaziantep'te doğduğu için Aynî (Ayıntepli) diye şöhret bulmuştur.-

[4] İkinci Dünya Savaşı 1939 yılında başlamıştır; 1945 yılında sona ermiştir. İkinci Dünya Savaşı, dünya târihinin en kanlı savaşlarından biri olmuştur. Birçok insan hayatını kaybetmiştir. Avrupa yerle bir olmuştur. Savaş Müttefik ve Mihver Devletlerarasında yaşanmıştır. Kıtalar arasında gerçekleşen bir savaştır. Savaşı Müttefikler kazanmıştır. Müttefik Devletlerden bazıları Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Polonya, Çin, Sovyetler Birliği gibi köklü büyük ülkelerdir. (http://www.derszamani.net/ikinci-dunya-savasi-ne-zaman-basladi-ve-bitti.html)

[5] Tevdî: Birisine bırakmak, emânet etmek.

[6] El-ân: Şimdi, hâlâ.

[7] Münâdî =منادی : Nidâ eden, seslenen, çağıran, tellâl.

[8] Medhâ: Övmek, medhetmek.

[9] Ebrâr = ابرار: Hayırlılar, iyiler. Özü sözü doğru olanlar, hamiyetliler. Sâdıklar. İyiler.  İyi insanlar. İyi kimseler. Îmânlarında sâdık (doğru), Allâh-ü Teâlâ’nın yasak kıldıklarından sakınıp, emirlerine uyan, bozuk inanışlardan, kötü ahlâktan ve çirkin işlerden uzak duranlar, dürüst insanlar.

[10] İmtiyâz = اِمْتِيَازْ: Farklı olmak, benzerlerinden ayrılmak. Masraflı veya mes'uliyetli bir işin başkaları yapmamak üzere bir şahsa tahsîs edilmesi. Ayrıcalıklı olma. Ayırd edici özellik.

[11] Aliyyül-a'lâ: Pekiyi. Fevkalâ-de.

[12] Berdevâm: Devâm üzere. Devâmlı sürüp giden. Devâm etmekte. Devâm eden, sürüp giden.

[13] Mesâlik: Meslekler, tutulan yollar, ekoller, yollar.

[14] Binâ emîni: İnşaatı kontrol eden.

[15] ٢٤٤٣- حَدَّثَنَا الْعَبَّاسُ بْنُ الْوَلِيدِ الدِّمَشْقِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا وَهْبُ بْنُ سَعِيدِ بْنِ عَطِيَّةَ السُّلَمِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ: "أَعْطُوا الْأَجِيرَ أَجْرَهُ، قَبْلَ أَنْ يَجِفَّ عَرَقُهُ" = Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur: --- “Ücretliye (işçiye) hakkını, alnının teri kurumadan önce veriniz!” (İbn-i Mâce, 2/817, Hadîs No:2443; el-Bânî Sahîhu’l-Câmi’, 1493.)

[16] Fevrî = فوری: Âni. (Arapça)

[17] Hoca Harun: Tulumpınarlı Molla (Nam-ı diğer=İmam=Molla) Hârun ÖZTÜRK Hoca, Allâh (c.c.) ganî-ganî rahmet eylesin.

[18] Dizem: Ritim, sıralama, öncelik sırası,

[19] Hukûkiyyât: Hukuk bilgisi.

[20] Tîn Sûresi, 95/8.

[21] Hûş der dem: Her nefeste Allâh-ü Teâlâ’yı hatırlamak.

[22] Rakş: Nakşetme, süsleme. (Adâleti Allâh (c.c.)’ın sıfatlarıyla süslemek, hatırlamak gerekliliği!)

[23] Nâ-mütenâhî = نامتناهى : Sonsuz, engin. (Farsça - Arapça) -Akla hayâle gelmeyecek kadar sınırsız bilinemeyen İsm-i Şerîf’i bulunan Cenâb-ı Allâh Ve Tegaddes Hazretleri-

[24] Kurb-u huzûr = قُرْبِ حُضُورْ : Huzûra (Allâh-ü Te’âlâ-ya) yakın olma.

[25] Şâz =  شَاذْ: Kurala uymayan. Sebebi yanlış olan. İstisnâ.

[26] Haz / حَظْ = Hoşlanılan. Sürur duyulan.

[27] Mümtâz = مُمْتَازْ: İmtiyazlı, seçkin, üstün tutulmuş. Diğerlerinden ayrılmış. Ayrı tutulan.

[28] Fi’l-Hâl = فى الحال : Şimdi, derhâl. (Arapça)

[29] Muvahhıd = مُوَحِّدْ : Tevhid eden. Birleştirici olan. Cenâb-ı Allâh'ın varlığına ve birliğine inanan.

 Tasavvufta, Allahü teâlâdan başka bir şey görmeyen, kendini ve başkalarını unutan.

[30] Âşinâ = آشنا: Mâlumatlı, haberli olan. Tanıdık. Yabancı olmayan. Bildik, tanıdık, bilen, tanıyan.

[31] Adem-i İtikâd: İ’tikatsizlik, inançsızlık.

[32] Mülhak: İlhak olunmuş. Sonradan katılmış, zam ve ilâve olunmuş, eklenmiş. Katılmış.

[33] Ferahnâk = فَرَحْنَاكْ: Neş'eli, sevinçli. İç açıcı.

[34] Ahvâl = اَحْوَالْ: Haller. Vaziyetler. Oluşlar. Durumlar. Tasavvuf yolunda bulunan kimselerin, kalblerinde meydâna gelen değişmeler. Hâl'in çokluk şeklidir.

[35] Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) 11 Mart 1967 ile 19 Ağustos 1969 arasındaki 49’uncu döneminde başkanlık yapmıştı.

[36] (Buraya) Konsolosun ismi yazılacak!

[37] İrâd: Getirilme, ortaya konulma.

[38] ٥٦٥٥- الخَمْرُ أُمُّ الخَبائِثِ ... (الكتاب: صحيح وضعيف الجامع الصغير وزيادته، المؤلف: عبد الرحمن بن أبي بكر، جلال الدين السيوطي (المتوفى: ٩١١ هـ، ص:١؛٥٦٥٥) “İçki bütün kötülüklerin anasıdır.” (Celâleddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr Suyûtî, Câmius'sağîr, Hadîs No:5655.)

[39] Derhâtır = در خاطر: Hatıra getirme. Hatırlama. Hatırda tutma. Derhâtır ettirmek: Hatırlatmak, akla getirmek. Derhâtır eylemek: Hatırlamak.

[40] Kalb-i Hakîkî: Yürek denilen et parçasında bulunan mânevî kuvvet.

[41] Moskof: Acımasız, zâlim, eskiden Ruslar’a verilen ad.

[42] Sûr: (Tekili: Sûret) Kıyâmet günü İsrâfîl (‘aleyhi’s-selâm)’ın çalacağı boru. Buna Sur-u İsrâfîl de denilir. Kıyâmet kopacağı zaman, dört büyük melekten biri olan İsrâfîl (‘aleyhi’s-selâm)’ın üfleyeceği, nasıl olduğu bilinmeyen emir kıyâmet borusu.

[43] Fıtrat = فِطْرَتْ: Yaradılış. Tıynet, hilkat. Huy, tabiat, mizaç. İslâmiyet'e elverişli yaratılış. Peygamberlerin sünneti. Kişiye hâs yaratılış.

[44] Hippi yaşam tarzı: Dünyânın, üzerindeki tüm bitki, hayvan ve insanlara âit olduğunu kabûl eden bir görüştür. Kendilerine aslâ sınır koymayan, var olan tüm yetkilileri reddeden bir hayâtı savunan harekettir.

[45] Mitingde konuşan İsmail Kahraman, Türkiye'nin bir şahlanış, silkiniş ve aksiyona geçiş hareketi içinde olduğunu belirtmiş, ülkeye zarar verecek... Bütün millet genci, üniversitelisi, işçisi, halkı ile son “Fikri İkazı” yapmışlar. (http://www.yenisoz.com.tr/100-yilinda-milli-turk-talebe-birligi-mttb-23-makale-13366)

[46] Cihetü’l-Vahdet: Birlik ciheti, yönü. Birleşme yönü.

[47] Orgeneral Semih Sancar (1911 - 1984) Kıbrıs Harekâtı’nın komutanı. 16. Genelkurmay Başkanı.

[48] Merdâne = مَرْدَانَه: Erkekçesine. Merdcesine. Er'e yakışır sûrette. Mert kişiye yakışır şekilde. Mertçe. Yiğitçe.

[49] Hüzün Yılı: Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peygamberliğinin 10. Yılında meydana gelen üzücü hadiselerden dolayı milattan sonra 620 yılı ‘hüzün yılı’ olarak İslam tarihinde yerini almıştır. Rasûl-i Ekremin dört yaşındaki en büyük oğlu Kasım'ın vefâtı oldu. Gönlü şefkat şelâlesini andıran Peygamber Efendimiz, büyük oğlunun vefâtından çok müteessir oldu. Derin teessürünü ciğerpâresinin cenazesini götürürken, karşısında dim dik duran Kuaykıan Dağına, "Ey dağ! Benim başıma gelen şey, senin başına gelseydi, dayanmaz yıkılırdın." hitâbıyla ifâdeye çalışıyordu. Mübârek gönülleri henüz Kasım'ın vefat hüznünden kurtulmamışken, bir acı hâdise daha vuku buldu. Diğer oğlu Abdullah da vefat etti. Bu acılı günlerin hemen ardından Ebû Talib, makbul bir îmâna nâil olamadan 87 yaşında iken dünyaya gözlerini yumdu. Ebû Tâlib'in vefatından üç gün gibi kısa bir zaman sonra, Efendimizin pâk zevcesi Hz. Hatice annemiz de bi'setin 10. yılı, Ramazan ayında 65 yaşında iken, fani dünyadan ebedî âleme göç etti. Namazını bizzat Resûl-i Kibriyâ Efendimiz kıldırdı ve Hacun Kabristanına defnedilirken gözlerinde yaş, onu örten kara toprağı uzun uzun seyretti.

[50] Abdü’l-lâh b. Ömer (r.a.)’den şöyle rivâyet edilmiştir: Vakit-vakit ‘Lâ ilâhe illellâh’ zikrine devâm eden kimse için, beş şey vardır ki, bunları zikreden mes’ûd ve bahtiyâr olur:

 

1-   Sıkıntıya düştüğü zaman;

·       “İnnâ Lillâh-i Ve İnnâ İleyh-i Râciûn”   der. (“ … Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allâh-ü Teâlâ’ya âidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” (Bakara Sûresi, 2/156’dan.)

2-   Öfkelendiği zaman;

·       “Lâ Havle Ve Lâ Kuvvete İllâ Billâh.”  der. “Günâha karşı korunmak ve ibâdet yapmak için gerekli kuvvet ancak Allâh-ü Teâlâ’dandır.”

3-   Kendisine ni’met verildiği zanman;

·       “Elhamdü-Lillâh” … der.

4-   Bir işe başladığı zaman;

·       “Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.” … der. Rahmân ve Rahîm olan Allâh-ü Teâlâ’nın adıyla -başlarım-.” (Fâtiha Sûresi, 1/1.)

5-   Kendisinden bir günâh sâdır olduğu zaman;

·       “Esteğfiru’l-lâhe’l-Azîm.”[50]  … der. “Allâhım! beni mağfiret etmeni bağışlamanı istiyorum.” Rûhu’l-Beyân, S:14.

[51] Nâçâr = ناچار: Çâresiz, elinden iş gelmeyen.

[52] “İş hakkında onlarla müşâvere et!” (Âl-i İmrân (3), 159); “Onlar işlerini aralarında müşâvere ile yürütürler.” (Şûrâ sûresi (42), 38); İbn Abbas (r.a), şöyle demiştir: “İş konusunda onlarla istişare yap!” ayeti indiği zaman Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Biliniz ki, Allah ve Resulü müşavereden müstağnidirler. Fakat Allah, bunu benim ümmetime bir rahmet kıldı. Onlardan her kim istişare ederse doğru yoldan mahrum kalmaz. Her kim de terk ederse hatadan kurtulmaz." (Celaleddin Suyuti, Ed-Dürrül Mensur, c, 2, s, 359. (İbn Adiy, Beyhaki); “Akıllı kimselerden doğru yolu göstermelerini isteyin ki doğru yolu bulasınız. Onlara muhalefet etmeyin pişman olursunuz.” (Age, c, 7, s, 357, Hatibi Bağdâdî.)

[53] Hâzık = حَاذِقْ: Usta, yetenekli, ehil, işinin ehli, mahâretli, becerikli, tecrübeli, uzman.

[54] Haktanır: Herkesin hakkını gözeten (kimse), hakşinas.

[55] Boran: Çok sert yel, şimşek, gök gürültüsü, dolu, sağanak hâlinde yağmurla çıkan hava olayı.

[56] TBMM Başkanı İsmail KAHRAMAN.

[57] Meâyib: Ayıplar.

[58] Mâniler: Engeller.

[59] Hafiyyeten: Gizlice, gizli ve saklı olarak.

[60] Kabâih: Kabahatler.

[61] Garazkâr: Düşmanlık güden, kin besleyen. (Bakanımız 2 milyar ödemek zorunda kalmıştır.)

[62] Tasdik yapan kurum: Yargıtay.

[63] Derbeder: Giyimi kuşamı, yaşayışı ve davranışı düzensiz (kimse).

[64] Bedduâ eden: Başkanımız, İsmail KAHRAMAN.

[65] Mecrûh: Yaralı, yaralanmış. Özürlü.

[66] Âzây-ı Beden: Vücut organları.

[67] Aşk od-u: Aşk ateşi.

[68] Örselemek: Canlılığını, diriliğini gidermek, soldurmak, sarsmak. Gücünü, harâreti azaltmak. (Hırka-i Şerîf’in olmaması aşkına birazcık gem vurdu.)

[69] İbtidaî: Başlangıca âit, en önce olarak. İlk, evvelâ. Ham, işlenmemiş. İlk tahsîl veren okul.

[70] Ittılâ: Kokulu şeyler sürünme. Haberdâr olma, bilgi sâhibi olma. Bilgi, bilme.

[71] Bi-lâfâsıla: Fasılasız, aralıksız.

[72] vecd = وجد: Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hâli. Yüksek heyecan. İştiyâkın galebesi. Coşku. İlâhî aşka dalarak kendinden geçme. Aşk, muhabbet. Kendinden geçmek, kendini unutacak kadar aşk hâli. Coşku.

[73] Müeyyed: Te’yîd edilmiş, sağlamlaştırılmış. Doğrulanmış. Kuvvetlendirilmiş. Tekzîb edilmemiş. Yardım görmüş. Desteklenen, doğrulanan.

[74] Hümâyûn = همایون: Padişâha âit. Mübârek. Kutlu, Mutlu. Uğurlu. Âlî. Kuvvetli. Padişah ile ilgili.

[75] Hırka-i Saâdet: Peygamber efendimizin Topkapı Sarayında altın ve gümüş sandık içerisinde muhafaza edilen hırkasına verilen ad. Yazdığı güzel kasidesinden dolayı, Ashâb-ı Kirâm’dan Ka'b İbn-i Zübeyr (r.’a.)'e Hz. Peygamber efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) tarafından hediye edilmişti. Asırlardan beri İslâm devletleri tarafından büyük bir ihtimamla saklanan Hırka-i Saâdet, Mısır'ın fethi üzerine Mekke-i Mükerreme Şerîfi tarafından diğer mukaddes emânetler ile birlikte Yavuz Sultan Selim Hân’a teslîm edildi. Peygamber efendimize âit mübârek eşyâlarının bütün Müslümanlarca çok büyük değeri ve bunların arasında bilhassa Hırka-i Saâdetin husûsî bir yeri vardır.

[76] Cûş = جوش : Coşmak, Coşku, kaynamak. Taşmak. Deprenmek.

[77] Adl-i âdil: Her zaman adâletle hükmeden, adâlet sâhibi Allâh-ü Te’âlâ.

[78] Temâşâ: Hoşlanarak bakma, seyretme.

[79] Yavuz Sultân Selim Hân’ın Mısır fethinden İstanbul’a döndüğü 25 Temmuz 1518′den, Halifeliğin ilgâ edildiği 3 Mart 1924 gününe kadar 405 Yıl, 7 Ay, 9 Gün, bir dakika bir saniye ara verilmeksizin; Topkapı Saray-ı Hümâyûnunun Hırka-i Saâdet Dâresi’nde Hafızlarca Kur’ân-ı Kerîm okunmuştur. (Tevhid-i Efkâr, 30 Mart 1922.)

[80] Garazkâr: (Birine) düşmanlık güden, kin besleyen.

[81] Kahretsin an-karîb Allâh: Allâh tez zamanda kahretsin.

[82] Râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun: İkbâl (gelecek) sancağı tersine dönsün.

[83] Hazîn = حَز۪ينْ: Hüzünlü. Keder meydâna getiren. Acı uyandıran. Üzüntü verici.

[84] Dem-be-dem = دمبدم: Vakit vakit, dâima, her zaman, bitişik = muttasıl = ara vermeden.

[85] Behemehâl = بهه محال : İster istemez. Mutlakâ. Her halde. Hemen. Ne olursa olsun. (Farsça - Arapça)

[86] Tabu (Polinezya dilinden): Vâr olduğu sanılan, mukaddes hususiyetlerinden dolayı dokunulamayan. Uğursuz, korkunç olan şey.

 Uğursuz, hakkında konuşmaktan korkulan.

[87] Leyl-ü Nehâr = ليل و نهار: Gece gündüz.

[88] Mübâdele: Değişmek, değiştirmek. Tahavvül etmek. Dönüşmek.

[89] Âsûde = آسود: Huzur, rahat, âsayiş.

[90] Gûş-etmek: İşitmek. Dinlemek, kulak vermek, mesmu' olmak.

[91] Müte’accib: Ta’accüb eden, şaşan, şaşakalan.

[92] Aks-ı sadâ: Sesin yankılanması. Sesin bir yere çarpıp geri gelmesi. Yankı. Çok evvelden söylenen bir hakîkâtın sonradan tekrâr edilmesi.

[93] Giryân: Gözyaşı döken. Ağlayan.

[94] Mâh: Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in isim ve sıfatlarından birisi. Nübüvvet ve risâletinin nûru. Ay (Kamer). Küfür karanlıklarını mahvettiğinden bu İsim-i Şerîf-i verilmiştir.

[95] عَيْنَانِ لاَ تَمَسُّهُمَا النَّارُ عَيْنٌ بَـكَتْ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَعَيْنٌ بَاتَتْ تَحْرُسُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz buyurdu ki: --- "İki göz vardır, onlara ateş değemez: Allâh için ağlayan göz ile, Allâh yolunda uyanık sabahlayan göz." (Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 7, (1632).

[96] Karîn = قرین: Bir şeyi elde eden, bir şeye sâhib olan, bir şeye nâil olan.

[97] Duâ-yı İhlâsiye: Büyük bir samîmiyet, iş ve ibâdette yalnız Allâh rızâsı için yapılan duâ.

[98] Tu-ra: Seni, sana, senin. (Farsça)

[99] Çeşm-i Dîl: Gönül gözü.

[100] Urûc etmek: Yükselmek.

[101] Âheng-i Esvât = آهنگ اصوات: Ses uyumu. Aks-i Sadâ: Sesin yankılanması. Sesin bir yere çarpıp geri gelmesi. Yankı. Çok evvelden söylenen bir hakîkatın sonradan tekrar edilmesi.

[102] Tevhid-i Efkâr: 1925'te Takrîr-i Sükûn Kânunu’na dayanarak İstanbul’da bakanlar kurul kararıyla kapatılan yayınlardan biridir.

[103] Celâdet = جلادت: Yiğitlik. Bahadırlık. Kuvvet ve şiddetlilik. Muhkemlik. Salâbet, metânet. Kahramanlık. Ululara karşı gösterilen cesâret.

[104] Salâbet = صَلَابَتْ: Metânet, katılık, sulbiyet. Peklik, dayanma. Sağlamlık. Mukaddesâtı korumak husûsunda cesâret, metânet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak.

[105] Metânet = مَتَانَتْ: Sağlamlık. Kavîlik. Sözünden ve kararından dönmemek. İnsanın, fikrinde sabır, azminde kavi ve akîdesinde rüsuh sâhibi olması. (Mukâbili zaaf'dır) (Hak, Îmân ve İslâmiyet uğrunda metânet göstermek, çok kıymetli bir seciyyedir.) Dayanıklılık. Dinin emirlerini korumadaki kararlılık, dayanıklılık. Sağlamlık, dayanıklı olma.

[106] Bakan: İsmail KAHRAMAN 1996.

[107] Mahkeme-i Kübrâ = مَحْكَمَۀِ كُبْرَا : Öldükten sonra, âhiretteki ve Allah (C.C.) huzurundaki mahkeme. Bütün insanların muhâkemesinin Huzûr-u İlâhiye’de yapılacağı yer. Âhirette (öldükten sonra) Allâh-ü Te’âlâ huzûrunda kurulacak büyük mahkeme. En büyük mahkeme, âhirette bütün insanların amel defterlerinin tartıldığı ve dünyâda yaptıklarının hesâbını verecekleri yer. Mahşerdeki en büyük mahkeme.

[108] Basîret = بَص۪يرَتْ: Hakikati kalbiyle hissedip anlama. Kalpte eşyânın hakîkatlarını bilen kuvve-i kudsiyye. Ferâset. İm'ân-ı dikkat. İbret alınacak hidâyet sebepleri. Beyyine. Hüccet. Doğru görüş, gönül (kalb) gözü ile görme, uyanıklık. İleri görüşlülük. İşlerin iç yüzünü görebilme. Kuvvetli seziş. İnce anlayış. İleriyi görme gücü. (Arapça) Sezme.

[109] Katre-i Gevher: Cevher damlası. İnci tanesi. Pek kıymetli şey.

[110] Dingil: Taşıtın altına yerleştirilmiş mil, eksen, aks. Aptal, salak. Kaba saba.

[111] Müstehân: Değersiz, alçak, âdî, hakîr sayılan. Değersiz.

[112] Hayın: Rize ve çevresinde, "çok şiddetli" ve kötü anlamına gelen bir kelimedir. Tokatlılarda da rastlanabilen sıfat. Yaramaz anlamında da kullanılır. iç Anadolu ve civârında gaddâr anlamında kullanılır.

[113] “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’râf Sûresi, 7/31.)

[114] Dil-dâde: Gönül vermiş, âşık. (Farsça)

[115] Arzu-yu tenzîh-i hakîkat: Hakîkati temize çıkarma arzusu.

[116] Belâ-yı Nâgâh: Ansızın gelen musîbet. Habersiz gelen belâ.

[117] Ayn-ı Elem: Acının tâ kendisi.

[118] Mîzân-ı Ekber: Mahşer günü amellerin ölçüleceği büyük terâzî.

[119] Neş'et-i Uhrâ: Mahşerde yeniden dirilme.

[120] Rivayete göre, Ebu’d-Derda ile  Resulullah (a.s.m) arasında şöyle bir konuşma geçer: Ebu’d-Derda: Yâ Resulallah! Mümin hırsızlık yapar mı? Resulullah (a.s.m): Evet bazen olabilir. Ebu’d-Derda: Peki, mümin zina edebilir mi? Resulullah (a.s.m): Ebu’d-Derda hoşlanmazsa de “Evet!” Ebu’d-Derda: Peki, mümin yalan söyler mi? Resulullah (a.s.m): Yalanı ancak îmân etmeyen kimse uydurur.” (Kenzu’l-Ummal, h. No: 8994).

[121] Cem’ = جمع: Toplanma, bir araya gelme. Cem’ olmak: Toplanmak, bir araya gelmek.

[122] Enîs = اَن۪يسْ: Dost, arkadaş, ünsiyet edilmiş olan. Alışılmış, kendisi ile ülfet edilmiş olan. Sevgili. Yarattığı varlıklara karşı çok yakın, dost olan Allâh (c.c.).

[123] Mahâl = مَحَلْ: Yer. Beyt: Ev, mesken, oda, oba, binâ.

[124] Muvâfakat = مُوَافَقَتْ: Uygunluk. Uymak. Anlaşmak. Karşılıklı anlaşma. Râzı olma. Müsâade. Bir durumu uygun görme, uygun bulma.

[125] Buhrân = بُحْرَانْ : Sıkıntı. Darlık. Nöbet. Kriz. Bir işin tehlikeli ve karışık hâl alması. Bunalım. (Arapça)

[126] Nazire = نَظ۪يرَه : Mühlet vermek, tehir etmek. Benzeri, misli. Eşi, benzeri. Benzerini yapma maksatlı örnek.Dörtlüğün aslı şudur:

 

Asla laik olamaz, kalbinde olan iman;

Ne diyorsa uyarız, önümüzdedir Kur’ân;

Laiklikle bu millet, yıllarca çekti aman;

Rabbimiz seninledir, ey İsmail KAHRAMAN!

Abdulkadir İPEKOĞLU-Em. Edebiyat öğretmeni-Rize.

[127] Fevrî: Hemen, düşünmeden.

[128] Ârî: Arı, temiz, saf.

[129] Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi

[130] Bâr = بَارْ: Ek olup=Saçan, yağdıran, döken, ışık veren. Yük. Zahmet. Sıkıntı. Yemiş, meyve.

[131] Dâr = دَارْ: Sâhib, mâlik, tutan.

[132] 4083-4084- Enes b. Mâlik (r.’a)'den rivâyet edilmiştir: --- “Rasûlüllâh (s.a.v.), Uhud dağına bakıp: --- “Doğrusu Uhud, bizi seven bir dağdır. Biz de onu severiz” buyurdu.” (Buhârî, Cihâd 71, 74, Enbiya 8, 27, Eti’me 28, De’avât 36, İ’tisam 16, Hadîs no:4083-4084; Müslim, Hacc, 504; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/140.) --- Tin, Zeytûn, Tûr Ve Nûr Dağlarına yemîn. --- Cenâb-I Allâh (c.c.) Kelâm-ü Kadîm’inde Tîn Sûre-i Celîlesi’nde Şu 4 (Dört) Şeye Yemîn Ediyor! 1. Et-Tin (Tur-i Tînâ=Tîn Dağı): Şâm; Hz. İbrâhîm (‘a.s.)’İn, Hz, ‘Îsâ (‘a.s)'nın ve İsrâîloğullarına gelen peygamberlerin çoğunun peygamber olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir. 2. Ez-Zeytûn (Tur-i Zeyta=Zeytin Dağı): Hz. ‘Îsâ (‘a.s)'nın peygamber olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir. (Zeytîn Dağı Mescid-İ Aksâ Kudüs/Filistin), 3. Et-Tûr (Tur-i Sînâ=Sinâ Dağı): Hz. Mûsâ (‘a.s)'nın peygamber olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir. (Tûr-u Sînâ Dağı, Mısır), 4. El-Beledi’l-Emîn (Cebel-i Nûr=Nûr Dağı): Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamber olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir. (Cebel-i Nûr Dağı/Hıra Mağarası, Mekke-i Mükerreme)

                Said b. Mansur ve İbnü Ebî Hâtim, Ebu Habib Haris b. Muhammed'den Tin, Tur-i Tina; Zeytûn, Tur-i Zeyta denilen dağlardır. İyi incir ve zeytin bittiği için bu şekilde isimlendirilmişlerdir. İmam Râzî bunu İbnü Abbas'ın sözü olmak üzere naklederek şöyle der: İbnü Abbas demiştir ki: Bunlar mukaddes topraklardan iki dağdır. Bunlar incir ve zeytin yetişen yerler olduklarından dolayı bunlara Süryanice'de Tur-i Tina (Tin Dağı) ve Tur-i Zeyta (Zeytin Dağı) denilmiştir. Bu takdirde yüce Allâh-ü Te’âlâ Tebâreke ‘Azze ve Celle, Nebilerin, Peygamberlerin yetiştiği yerlere ve aynı zamanda VAHİY GÖNDERİLEN YERLERE yemin etmiş demektir.

                Tin denilen dağ İsa (a.s)'nın; Zeytûn, Şam İsrâîloğullarına gelen peygamberlerin çoğunun gönderildiği yer; Tur, Musa (‘a.s.)'nın peygamber gönderildiği yer; Beled-i Emin de Muhammed (s.a.v.)'in peygamber olarak gönderildiği yerdir. Şu halde gerçekte yeminden maksat, peygamberlere hürmet ve derecelerini göstermek olur. (İbn-i Kesir Tefsiri, Hak Dini Kuran Dili, Elmalılı M. Hamdi Yazır rh. a.) Ş.g.

[133] Gül-Zâr: Gül bahçesi. Gül tarlası.

[134] Altı alay, üstü kalay: İçi dışı bir olmayan; dışı süslü, içi berbat.

[135] وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ  “ … Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.” (Mü’min Dûresi, 40/44’den.)

[136] Zümer Sûresi, 39/53.

[137] Sadaka-i Câriye: Sürekli hayra sebep olan ve sevâbı öldükten sonra da yazılmaya devâm eden hayırlı ameller, sadakalar. (Kur'ân ve îmân hizmeti, sâlih evlat, faydalı ilim, akıcı sadaka yâni köprü, han, hamam, yol, câmî, ağaç dikme vd. gibi hayırlı fiiller.) --- "İnsan öldüğü zaman amel işlemesi kesilir. Ancak üç şey bundan müstesnâdır. Sadaka-i câriye, kendisinden yararlanılan ilim veyâ kendisine hayır duâ eden sâlih çocuk." (Dârimi, Mukaddime, 46).

[138] Tecessüm: Cisimleşme. Cisim şekline girmek. Göz önüne gelmek. Görünmek. Cisim hâlinde görünme.

[139] Ahfâd = احفاد: Torunlar. Evlâd oğulları. Yardımcılar. "Hafîd"in çoğulu. Evlâdlar.

[140] Ber-Devâm = بردوام : Devâm üzere. Devâm etmekte. Sürekli, devâm eden. (Farsça - Arapça).

[141] Vuzûh = وضوح / وُضُوحْ : Açıklık. Açık ve anlaşılır şekilde olmak. Netlik. Aydınlık.

[142] Şiâr =  شِعَارْ : İz, belirti, işâret, nişân, ayırt edici iyi âdet. Üstünlük veren işâret. Timsâl, sembol, parola. Belirgin işâret. (Arapça) Slogan. Şiâr edinmek: Slogan hâline getirmek, meslek edinmek. (Arapça) Alâmet.

[143] Perverdigâr: Rabb, sâhib, eğiten, terbiye eden, malik, beslemek, büyütmek, yetiştirmek.

[144] ﴿ وَاِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ ﴾ [سورة القلم:٦٨/٤] “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem Sûresi, 68/4.)

[145] Hz. Muhammed (s.a.v) “Kim bu kavme benzemeye çalışırsa ondandır" buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Beyrut 1985,II, 50)

[146] Fi’l-Hakîka = فِي الْحَق۪يقَه : Gerçekten, gerçekte, doğrusu. Hakikatte, hakikaten, esâsında, aslında, doğrusu.

[147] Vixen: Dişi tilki Anlamını da taşır.

[148] Adulterer: Aldatan erkek Anlamını da taşır.

[149] Theocracy: Siyâsî iktidârın, Allâh’ın temsilcileri olduklarına inanılan dîn adamlarının elinde bulunduğu toplumsal, siyâsî düzen, dîn erki. Allâh nâmına papazlar idâresi.

[150] “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe Sûresi, 9/24); “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri de onların analarıdır…” (Ahzâb Sûresi, 33/6); Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur: “Nefsim elinde olan Allâh’a yemîn ederim ki hiçbiriniz, ben kendisine babasından da, evlâdından da daha sevgili olmadıkça îmân etmiş olmaz.” (Buhari, İman, 7); Enes b. Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Üç özellik vardır ki; bunlar kimde bulunursa o, îmânın tadını tatmış demektir: 1. Allâh ve Rasûlünü, herkesten fazla sevmek. 2. Sevdiğini Allâh için sevmek. 3. Allâh kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrâr küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhârî, İman 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, İman 67.); Hz. Peygamber (sav)’in şu sözleri, çocuklara Kur’ân öğretmenin gereğini açıkça ortaya koymaktadırlar: “Çocukları üç husûsta yetiştirin; 1- Peygamber sevgisi, 2- Ehl-i Beyt’in sevgisi, 3- Kur’ân okutulması, çünkü Kur’an hafızları hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet günü, Peygamberlerle ve Asfiyâlarla berâber Allâh’ın gölgesindedirler.” (44 Münâvî, Feyzü’l-Kadir, 1/225.)

[151] Ensâl = انسال : Nesiller, kuşaklar. 

[152] Kıyâme Sûresi, 75/10-11.

[153] Kavl-ü Karâr: (Arapça) [isim] Söz, sözleşme.

[154] Kehf Sûresi, 18/82’den.

[155] “Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman.” (Tekvîr Sûresi, 81/8-9.)

[156] Sevgili Peygamberimiz’in bir tavsiyesi; “Çocuğun babası üzerindeki haklarından biri, rûhâniyetli bir isim koyması ve güzel bir edep vermesidir.” (Beyhakî, Şuâbu’l-Îmân, VI, 401-402)

[157] Muâviye İbn Câhime’nin anlattığına göre; Câhime radıyallahu anh Peygamber aleyhissalâtu vesselâma gelir ve: “Ey Allâh’ın Rasûlü, ben gazveye (cihad) katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişâre etmeye geldim.” der. Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Annen var mı?” diye sorar. “Evet!..” deyince, “Öyleyse ondan ayrılma, zira cennet onun ayağının altındadır.” buyurur. (Nesâî, Cihâd, 12.)

[158] Angudi: Ahmak, aptal, bön, kaba, budala, hödük (kimse).

[159] Mankurt 'Köle' Anlamında: Bilinçsiz köle anlamına gelen mankurt, eski dönemde insanları köleleştirmenin bir yöntemi olarak kullanılıyordu. ‘Mankurt’ haline getirilmek istenen insanın saçları kazınıp başına devenin boyun derisi gerdirilerek geçirilir ve güneş altında birkaç gün bekletilirdi. Devenin derisi kafatasına yapışan insanın saçları uzayamaz hale gelir ve bir süre sonra saçlar kafatasının içine doğru uzayarak kişiye büyük acılar vermeye başlardı. Bu acılar neticesinde ‘Mankurt’ ismini alan insan, anne ve babasını dahi tanıyamaz hale gelir ve kendisine söylenen herşeyi sorgusuzca yapan bir köle haline getirilirdi.

[160] Müreffeh: Rahata, refaha kavuşturulmuş. Nizam-ı hâle, refah ve huzura kavuşmuş olan.

[161] Münhasır: (Hasr. dan) Belli bir sınır içinde olup harice tecavüz etmeyen, inhisar eden, her yanı çevrili. Yalnız bir kimseye veya bir şeye mahsus olan.

[162] Yakîn = يَق۪ينْ: Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek. Göz ile görür derecede veya görerek, müşahede ederek bilmek. Şek, şüphesiz ve kesin bilgi. Sağlam, sarsılmayan, şüphe ve tereddûd bulunmayan i’tikâd, îmân. Sağlam ve kesin bilgi.

[163] Bennur Karaburun: AK Parti Bursa Milletvekili.

[164] Celâdet = جلادت: Yiğitlik. Bahadırlık. Kuvvet. Muhkemlik. Metânet. Kahramanlık. Cesâret.

[165] Semâ Kırcı: AK Parti Balıkesir Milletvekili.

[166] İbret = عِبْرَتْ: Uyanıklığa sebeb olan ders.

[167] Ehl-İ İstikbâl: Gelecek nesil.

[168] Meşveret: Arapça [isim] Bir konu hakkında birinin düşüncesini sorma, danışma. İki veyâ daha fazla kişinin birbiriyle fikir alışverişinde bulunması.

[169] Rûhumücerret: Arapça [isim] Katışık ve karışık olmayan ruh.

[170] Mugâyeret: Arapça [isim] Uygun olmama durumu, uymazlık, aykırılık.

[171] Şerî’at-ı Garrâ: "Parlak, nûrlu Şerî’at" İslâmiyet.

[172] Mütercim = مترجم : Tercüme eden. Bir dilden başka dile çeviren. Anlatan, anlaşılmayan bir mânâyı açıklayan. Mütercem = مترجم : (Terceme’den) Tercüme olunmuş. Bir lisândan başka bir lisâna çevrilmiş. Tercüme edilmiş. (Arapça).

(“Meyveleri olgunlaşmış bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri dökülüyorsa; sıtmanın (hastanın) titremesinden de günâhları öyle dökülür.” (Buharî, Merdâ (Marad): 3, 13, 16; Müslim, Birr: 45.) “Ateşin altın ve gümüşün paslarını giderdiği gibi, Bir Müslümanın hastalığı da onun günâhlarını giderir." (İbn Mâce, Tıbb, 18.)“İnsanların en çok musîbete uğrayanları evvelâ peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (velîler ve sâlihler) gelir. Kişi dînine göre belâ ve imtihânlara ma’rûz kalır. Eğer dîne bağlılığı varsa, belâsı daha da artar. Fakat dîninde gevşek yaşıyorsa ona göre musîbetlerle karşılaşır. Kişiye belâlar gelir gelir de artık onun üzerinde hiçbir günâh kalmaz.” (Tirmizi, Zühd 57; Ahmed b. Hanbel, I/172, 174.) "Bir kul kendisi için (cennette) hazırlanmış olan makâma ameliyle erişemeyecekse, Allâh onun bedenine veyâ malına veyâ çoluk çocuğuna bir belâ verir de bu belâya sabrı sebebiyle o makâma eriştirilir." (Ahmed b. Hanbel, V/272) [سورة الشورى:٤٢/٣٠]﴿ وَمَآ اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ ﴾  "Size gelen musîbet, işlediğiniz (günâhlar) yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder." (Şûrâ Sûresi, 42/30.) “Sana ne iyilik gelirse Allâh’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir (günâhların yüzündendir)…" (Nîsâ Sûresi, 4/79’dan.); "...Bir millet, kendini bozmadıkça, Allâh onların hâllerini değiştirmez..." (R’ad Sûresi, 13/11’den.); "En şiddetli belâ, peygamberlere, velîlere ve benzerlerine gelir." (Tirmizi); Daha nice Hadîs-i Şerîfler hastalıkların günâhlara keffâret olduğunu beyân edilmiştir.)

[173] Müsellem = مُسَلَّمْ : (Selm. den) Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabûl edilen. Herkes tarafından kabûl edilip emniyet ve i’timâd edilen. Tasdîk edilip inkâr edilmeyen.

[174] Bertarâf =  بَرْطَرَفْ : Çıkarılıp bir tarafa atılmış, ortadan kaldırılmış, giderilmiş, zâil olmuş.

[175] şifâ yâb = شفایاب : Şifâ bulma, iyileşme. (Arapça - Farsça)

[176] ‘Sevilen dâimâ gönlün içindedir, dermân derdin içindedir.’

[177] Nihân = نهان : Gizli, saklı. Mevcut olmayan. Sır. Nihân olmak: Gizlenmek, saklanmak, kaybolmak. (Farsça)

[178] Yâd-ı gird: Hatırlamak. Her an Allâh-ü Te’âlâ-yı anıp hatırlamaya çalışmak.

[179] Hezeyân = هَذَيَانْ : Saçmalık, saçmalama. Kötü sözler. Soğuk şakalar. Sayıklama. Saçma sapan konuşma. Deli saçması.

[180] Bühhüt: Haramzade = piç; Haramzâde = حرام زاده : Piç. (Arapça - Farsça)

[181] Cebel = جبل : Dağ, yüksek tepe. Bir kavmin meşhûru ve büyüğü, âlim ve fâzıl kimse.

[182] Nur-i Mücessem: Çok parlak ve güzel olan. Canlı kılığına girmiş gibi olan nur. 

[183] Mürtesem: (Resm. den) Resmolunmuş. Resimlenmiş.

[184] Müsellem (e): (Selm. den) Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabul edilen. Herkes tarafından kabul edilip emniyet ve itimat edilen. Tasdik edilip inkâr edilmeyen. Ayıplardan teberri olunmuş.

[185] Cuhnem: Cehennem tabakası.

[186] Allâh-ü E’lem: Allâh-ü Te’âlâ bilir ki.

[187] İstidrâk: Nâil olmak, ulaşmak, varmak. Anlamak. Bir kelimeyi, evvelki sözden neş'et eden bir tevehhümü kaldırmak için kullanmak.

[188] İkdâm: Gayret ve sebat ile çalışmak. İlerlemeye gayret etmek. Devâmlı çalışmak. İlerlemek.

[189] İstihkâm: Sağlamlık. Metin olmak. Kuvvetli ve dayanıklı olmak. Askerlikte: Düşmana karşı, hücumlarını savmak için hazırlanmış bulunan siper, askeri yapılar. İstihkâm işi ile uğraşan asker sınıfı. Kuvvet ve metanet vermek.

[190] Felâh: Selâmet. Saâdet. Kurtuluş. Hayır. Ni'metlerde refah, rahatta dâim olmak. Fevz ve zafer. Necat ve beka. Sahur yemeği. Şakketmek.

[191] Muttasıf: İyi veya kötü bir sıfatla tarif edilen. Vasıflanmış.

[192] Ârif-i Billâh: Mürşid, ermiş, evliyâ. Hakkın nuru ile Cenâb-ı Hakk'ı bilen. Hâdiseleri ilahî feyz ve ilim ile gören veli zatlar. Kafa ve kalbi hidayet nuru ile uyanmış, olayları Allâh’ın nuru ile görebilen mütefekkir evliyalara verilen bir isimdir.

[193] Fâhire: Çok kıymetli, değerli olan. Şaşaalı, parlak.

[194] Peyvend: Ulaşma, varma, vasıl olma. Bağ, alâka.

[195] من انيس بالله و اعزه الله

[196] Üns: Devâmlı berâber olmak. Allâh-ü Te’âlâ’yı, zikirde unutmamak.

[197] Mest-i Elest: Elest meclisinde hitâb-ı İlahî ile mest olan.

[198]  لا يتم الامر الا باليقين الله

[199] Yakîn: Şüphesiz, sağlam ve kat'i olarak bilmek. Yakîn: Ma'rifet ve dirâyetin ve emsâlinin fevkinde olan ilmin sıfatıdır.

[200] و من نظره غقره الله

[201] Çok salât eylemek.

[202] Ma’în: Göz önünde akan su. Zâhir, görünen. Göz değmiş, nazar değmiş.