1 Nisan 2018 Pazar

AKLIN HAYÂSI --- ZEKÂT VE CİHÂD HAKKINDA MÂNİDÂR BİR HADÎS-İ ŞERÎF --- HZ. EBÛ BEKİR SIDDÎK (R.’A.)’IN ZAMÂNI TİTRETEN SÖZÜ!


ZEKÂT VE CİHÂD HAKKINDA MÂNİDÂR BİR HADÎS-İ ŞERÎF

AKLIN HAYÂSI
٢٤٥٨- حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ مُوسَى، قَالَ: حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عُبَيْدٍ، عَنْ أَبَانَ بْنِ إِسْحَاقَ، عَنِ الصَّبَّاحِ بْنِ مُحَمَّدٍ، عَنْ مُرَّةَ الهَمْدَانِيِّ، عَنْ عَبْدِ اللهِ بْنِ مَسْعُودٍ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اسْتَحْيُوا مِنَ اللهِ حَقَّ الحَيَاءِ. قَالَ: قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ إِنَّا نَسْتَحْيِي وَالحَمْدُ لِلَّهِ، قَالَ: لَيْسَ ذَاكَ، وَلَكِنَّ الاِسْتِحْيَاءَ مِنَ اللهِ حَقَّ الحَيَاءِ أَنْ تَحْفَظَ الرَّأْسَ وَمَا وَعَى، وَالبَطْنَ وَمَا حَوَى، وَلْتَذْكُرِ الْمَوْتَ وَالبِلَى، وَمَنْ أَرَادَ الآخِرَةَ تَرَكَ زِينَةَ الدُّنْيَا، فَمَنْ فَعَلَ ذَلِكَ فَقَدْ اسْتَحْيَا مِنَ اللهِ حَقَّ الحَيَاءِ. هَذَا حَدِيثٌ غَرِيبٌ إِنَّمَا نَعْرِفُهُ مِنْ هَذَا الوَجْهِ مِنْ حَدِيثِ أَبَانَ بْنِ إِسْحَاقَ عَنِ الصَّبَّاحِ بْنِ مُحَمَّدٍ." [1]
2458- Abdullah b. Mes’ûd (r.’a.)’den rivâyete göre; Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

--- “Allâh’dan gereği biçimde hayâ edin!”

Bunun üzerine --- “Ey Allâh’ın Peygamberi!” dedik, --- “Zaten; hayâlı davranıyoruz Elhamdülillah!”

Buyurdu ki: --- “O si­zin anladığınız utanma hissi değildir! Allâh’dan gereği biçimde hayâ et­mek demek; baş ve başta bulunan organlarla, karın ve karının içeresine aldığı organları her türlü günâh ve harâmlardan korumak, ölümü ve toprak altında çürümeyi dâima hatırlamaktır. Âhireti isteyen dünyânın süsünü bırakır. Kim bu şekilde davranırsa Allâh’dan gereği biçimde hayâ etmiş olur.”[2]

﴿ أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّٰهُ الّ۪ذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِر۪ينَ  [سورة آل عمران:٣/١٤٢]
“Yoksa siz; Allâh, içinizden cihâd edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?”[3]

٢٤٢١- حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ أَحْمَدُ بْنُ سَلْمَانَ بْنِ الْحَسَنِ الْفَقِيهُ إِمْلَاءً، ثنا هِلَالُ بْنُ الْعَلَاءِ الرَّقِّيُّ، ثنا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ جَعْفَرٍ الرَّقِّيُّ، ثنا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرٍو الرَّقِّيُّ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَبِي أُنَيْسَةَ، عَنْ جَبَلَةَ بْنِ سُحَيْمٍ، ثنا أَبُو الْمُثَنَّى الْعَبْدِيُّ، قَالَ: سَمِعْتُ ابْنَ الْخَصَاصِيَةِ، يَقُولُ: أَتَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ ﷺ لِأُبَايِعَهُ عَلَى الْإِسْلَامِ، فَاشْتَرَطَ عَلَيَّ "تَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، وَتُصَلِّيَ الْخَمْسَ، وَتَصُومَ رَمَضَانَ، وَتُؤَدِّي الزَّكَاةَ، وَتَحُجَّ الْبَيْتَ، وَتُجَاهِدَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ" قَالَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، أَمَّا اثْنَتَانِ فَلَا أُطِيقُهُمَا، أَمَّا الزَّكَاةُ فَمَالِي إِلَّا عَشْرُ ذَوْدٍ، هُنَّ رُسُلُ أَهْلِي وَحَمُولَتُهُمْ وَأَمَّا الْجِهَادُ فَيَزْعُمُونَ أَنَّهُ مَنْ وَلَّى، فَقَدْ بَاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ، فَأَخَافُ إِذَا حَضَرَنِي قِتَالٌ كَرِهْتُ الْمَوْتَ، وَخَشَعَتْ نَفْسِي، قَالَ: فَقَبَضَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ يَدَهُ ثُمَّ حَرَّكَهَا ثُمَّ قَالَ: "لَا صَدَقَةَ وَلَا جِهَادَ فَبِمَ تَدْخُلُ الْجَنَّةَ؟" قَالَ: ثُمَّ قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، أُبَايِعُكَ فَبَايَعَنِي عَلَيْهِنَّ كُلِّهِنَّ." [4]
2421--- … “Beşîr bin Hasâsiyye (r.’a) dedi ki: --- “Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e bey’at etmek için geldim. Bana, --- “Allâh’dan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in de O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehâdet etmemi, beş vakit namaz kılmamı, Ramazân (-ı Şerîf) orucunu tutmamı, zekât vermemi, Beyt-i (Ka’be-i Mu’azama-yı) hacc etmemi ve Allah yolunda cihâd etmemi” şart koştular.

Ben şöyle dedim: --- “Ey Allâh’ın Rasûlü! Vallâh-i bunlardan ikisine gücüm yetmez. Onlar da cihâd ve sadakadır. “Müslümanlar, cepheden kaçan kimsenin Allâh’ın gazâbına uğramış olarak döneceğini” söylüyorlar.[5] Ben ise cihâd meydanına varınca, nefsimin korkuya kapılıp ölmeyi istememesinden endîşe ediyorum.”

--- “Sadakaya gelince, Vallâh-i benim küçük bir koyun sürüsü ve on deveden başka bir şeyim yoktur. Onlar da âilemin maîşet kaynağı ve binek hayvanlarıdır.”

Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) elini yumdu, salladı ve şöyle buyurdular: --- “Cihâd yok, sadaka yok, peki ne ile Cennet’e gireceksin?”

Ben hemen: --- “Yâ Rasûlellâh, sana bey’at ediyorum!” dedim ve koştuğu bütün şartlar üzerine bey’at ettim.”[6]

﴿ وَلَمَّا بَرَزُوا لِجَالُوتَ وَجُنُودِه۪ قَالُوا رَبَّنَآ أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَۜ[سورة البقرة:٢/٢٥٠]
(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.”[7]
HZ. EBÛ BEKİR SIDDÎK (R.’A.)’IN ZAMÂNI TİTRETEN SÖZÜ!

"قَدِ انْقَطَعَ الْوَحْيُ وَتَمَّ الدِّينُ، أَيَنْقُصُ الدِّينُ وَأَنَا حَيٌّ."
Hz. Ebû Bekir (r.’a.) dedi ki: ---- “Vahiy kesildi ve din tamamlandı, ben hayatta iken din eksilir mi?”

"أَيَنْقُصُ شَيْئٌ فِي دِنِي وَنَحْنُ حَيٌّ."
Hz. Ebû Bekir (r.’a.) dedi ki: ---- “Biz hayatta iken (bu) dînin hiçbir şeyini kimse eksiltemez!” (=Hiçbir kimse; Dîn-i Mübîn-i İslâm’dan olmayan hiçbir hükmü ne ona sokabilir, İslâm’dan olan bir hükmü de aslâ ondan çıkaramaz!)[8]


[1] الكتاب: سنن أبي داود، كتاب اللباس (٢٦/٢٦)، باب: فيما تبدي المرأة من زينتها (٣١)، رقم الحديث:٤١٠٤، ص:٧٦٣؛ [حكم الألباني] : صحيح.
[2] Tirmizî, Kitâb-ü Sıfetü’l-Kıyâme (24), Allah İçin Gereği Biçimde Hayâ Etmek Ne Demektir? Bâbı  (24), Hadîs no:2458, s:401-402; Müsned: 3489; (Tirmizî: Bu hadis garibtir. Bu hadisi sâdece, Ebân b. İshâk’ın Sabbah b. Muhammed’den rivâyetiyle bilmekteyiz.)
[3] Âl-i ‘Imrân, 3/142.
[4] الكتاب: المستدرك على الصحيحين، المؤلف: أبو عبد الله الحاكم محمد بن عبد الله بن محمد بن حمدويه بن نُعيم بن الحكم الضبي الطهماني النيسابوري، المعروف بابن البيع (المتوفى: ٤٠٥ هـ)، تحقيق: مصطفى عبد القادر عطا، الناشر: دار الكتب العلمية – بيروت، الطبعة: الأولى، ١٤١١ – ١٩٩٠، عدد الأجزاء: ٤، كتاب الجهاد، رقم الحديث:٢٤٢١، ص:٢/٨٩، "هَذَا حَدِيثٌ صَحِيحُ الْإِسْنَادِ وَلَمْ يُخَرِّجَاهُ وَبَشِيرُ بْنُ الْخَصَاصِيَةِ مِنَ الْمَذْكُورِينَ فِي الصَّحَابَةِ مِنَ الْأَنْصَارِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ"، [التعليق - من تلخيص الذهبي]، صحيح؛ الكتاب: السنن الكبرى، المؤلف: أحمد بن الحسين بن علي بن موسى الخُسْرَوْجِردي الخراساني، أبو بكر البيهقي (المتوفى: ٤٥٨ هـ)، المحقق: محمد عبد القادر عطا، الناشر: دار الكتب العلمية، بيروت – لبنات، الطبعة: الثالثة، ١٤٢٤ هـ - ٢٠٠٣ م، باب أصل فرض الجهاد، رقم الحديث:١٧٧٩٦، ص:٩/٣٥.
[5] Sahâbe-i Kirâm efendilerimiz burada şu Âyet-i Kerîme’ye telmîhte bulunmaktadır: ﴿ وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُ اِلَّا مُتَحَرِّفًا لِقِتَالٍ اَوْ مُتَحَيِّزًا اِلَى فِئَةٍ فَقَدْ بَاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ وَمَاْوَيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ [سورة الأنفال:٨/١٦]؛  “-Savaş taktiği olarak düşmanı vurmak için çekilme, ya da diğer bir birliğe katılmak durumu hâriç- böyle bir günde her kim onlara arkasını dönerse mutlakâ o, Allâh’ın gazâbına uğramış olur. Onun varacağı yer de cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!” (Enfâl Sûresi, 8/16)
[6] Ahmed, V, 224; Hâkim, II, 89/2421; Beyhakî, Şü’âb, V, 8; Heysemî, I, 42; İbn-i Kesîr, Tefsîr, II, 306, (el-Enfâl Sûresi, 8/16).
[7] Bakara Sûresi, 2/250.
[8] Abdü’l-Metin Balkanlıoğlu Hoca efendinin 20 Mar 2018 tarihli Youtube videosu, 13:02-13:09.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder