﷽ ﴿
... قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا ۖ ...﴾ “… Ona olan aşkı yüreğine işlemiş…” (Yûsuf Sûresi, 12/30.) |
|
Ey Hafsa’m = ياحفصتي Hz. Havvâ annemiz mi
davet ediyor seni? Ey Hafsa’m Hz. Âsiye annemiz mi istiyor seni? Ey Hafsa’m Hz. Meryem annemiz mi arzuluyor seni? Ey Hafsa’m Hz. Âmine annemiz mi izliyor seni? Ey Hafsa’m Hz. Âişe annemiz mi süslüyor seni? Ey Hafsa’m Hz. Fâtıma annemiz mi gözlüyor seni? Ey Hafsa’m Hz. Hafsa annemiz mi öpüyor seni? Ey Hafsa’m Rasûlüllâh (sav) muştuladı mı seni? Ey Hafsa’m Zaman zemin çok vahim mi? Dedin! Ey Hafsa’m Dünyaya onun için mi göz açmadın? Ey Hafsa’m Bir gram oksijen bile mi solumadın? Ey Hafsa’m Arzun, beni görmeden sevin mi dedin? Ey Hafsa’m Cenâb-ı Hakk ile kelâm bile edeceksin, Ey Hafsa’m Cennette makâm, yer bile seçeceksin, Ey Hafsa’m Anne-babanı âhirette sevindireceksin, Ey Hafsa’m Dedem de var diye orda hatırlarmısın? Ey Hafsa’m. Ş.g. m. 28.09. (EYLÜL) 2020 PAZARTESİ 10:11 h. 11. 02. (SAFER) 1442 |
١٦٠٨-
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى، وَمُحَمَّدُ
بْنُ إِسْحَاقَ أَبُو بَكْرٍ الْبَكَّائِيُّ، قَالَا: حَدَّثَنَا أَبُو غَسَّانَ،
قَالَ: حَدَّثَنَا مَنْدَلٌ، عَنِ الْحَسَنِ بْنِ الْحَكَمِ النَّخَعِيِّ، عَنْ
أَسْمَاءَ بِنْتِ عَابِسِ بْنِ رَبِيعَةَ، عَنْ أَبِيهَا، عَنْ عَلِيٍّ، قَالَ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ:
"إِنَّ السِّقْطَ لَيُرَاغِمُ رَبَّهُ، إِذَا أَدْخَلَ
أَبَوَيْهِ النَّارَ، فَيُقَالُ: أَيُّهَا السِّقْطُ الْمُرَاغِمُ رَبَّهُ
أَدْخِلْ أَبَوَيْكَ الْجَنَّةَ، فَيَجُرُّهُمَا بِسَرَرِهِ، حَتَّى يُدْخِلَهُمَا
الْجَنَّةَ."
قَالَ
أَبُو عَلِيٍّ: يُرَاغِمُ رَبَّهُ، يُغَاضِبُ. ـــــ الكتاب:
سنن ابن ماجه: المؤلف: ابن ماجة أبو عبد الله محمد بن يزيد القزويني، وماجة اسم
أبيه يزيد (المتوفى: ٢٧٣ هـ)، تحقيق: محمد فؤاد عبد الباقي، الناشر: دار إحياء الكتب العربية - فيصل عيسى البابي الحلبي، عدد الأجزاء:٢، كتاب الجنآئز:٤/٦،
بَابُ مَا جَاءَ فِيمَنْ أُصِيبَ بِسِقْطٍ:٥٨، رقم الحديث:١٦٠٨،ص:٣٧٦.
1608 --- “… Ali Bin Ebî Tâlib (r.’a.)’dan rivâyet edildiğine göre: Rasûlüllâh (salellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir.
--- “Allâh Sıkt ( = düşük çocuk) un baba ve annesini cehennem ateşine sokacağı zaman, sıkt şüphesiz Rabbiyle cidden münâkaşa ve mücâdele eder (cidden onlar için şefaat eder.) Nihâyet denilir ki: Ey Rabbiyle münâkaşa ve mücâdele eden sıkt! Babanı ve anneni Cennet'e dâhil et. Bunun üzerine sıkt, serer (ebenin çocuğun göbeğinden kestiği parça) ile onları çekerek Cennet'e dâhil eder.”
Ebû Alî: Cümlesinin mânâsı: “Sıkt Rabbine kızar” dır, demiştir.
İbn-i Mâce, Kitâbü’l-Cenâiz 4/6, Sıkt (= Düşük Çocuk) Musibeti Başına (Gelen Hakkındaki Hadîsler) Bâbı: 58, Hadîs No:1608, sh.:376.
YÂ ERVA’ HAFSA’M = يا أروع حفصتي
﷽ ﴿
... قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا ۖ ...﴾ “… Ona olan aşkı yüreğine işlemiş…” (Yûsuf
Sûresi, 12/30.) |
|
Hz. Havvâ annemiz mi davet
ediyor seni? Ey Hafsa’m Hz. Âsiye annemiz mi
istiyor seni? Ey Hafsa’m Hz. Meryem annemiz mi
arzuluyor seni? Ey Hafsa’m Hz. Âmine annemiz mi
izliyor seni? Ey Hafsa’m Hz. Âişe annemiz mi
süslüyor seni? Ey Hafsa’m Hz. Fâtıma annemiz mi
gözlüyor seni? Ey Hafsa’m Hz. Hafsa annemiz mi öpüyor
seni? Ey Hafsa’m Rasûlüllâh (sav) muştuladı
mı seni? Ey Hafsa’m Zaman zemin çok vahim mi?
Dedin! Ey Hafsa’m Dünyaya onun için mi göz
açmadın? Ey Hafsa’m Bir gram oksijen bile mi
solumadın? Ey Hafsa’m Arzun, beni görmeden sevin
mi dedin? Ey Hafsa’m Cenâb-ı Hakk ile kelâm bile
edeceksin, Ey Hafsa’m Cennette makâm, yer bile seçeceksin,
Ey Hafsa’m Anne-babanı âhirette
sevindireceksin, Ey Hafsa’m Dedem de var diye orda
hatırlarmısın? Ey Hafsa’m. Ş.g.
|
m. 28.09. (EYLÜL) 2020 PAZARTESİ 10:11
h. 11. 02. (SAFER) 1442 |
١٦٠٨- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى، وَمُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ أَبُو بَكْرٍ الْبَكَّائِيُّ، قَالَا: حَدَّثَنَا أَبُو غَسَّانَ، قَالَ: حَدَّثَنَا مَنْدَلٌ، عَنِ الْحَسَنِ بْنِ الْحَكَمِ النَّخَعِيِّ، عَنْ أَسْمَاءَ بِنْتِ عَابِسِ بْنِ رَبِيعَةَ، عَنْ أَبِيهَا، عَنْ عَلِيٍّ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ:
“إِنَّ السِّقْطَ
لَيُرَاغِمُ رَبَّهُ، إِذَا أَدْخَلَ أَبَوَيْهِ النَّارَ، فَيُقَالُ: أَيُّهَا
السِّقْطُ الْمُرَاغِمُ رَبَّهُ أَدْخِلْ أَبَوَيْكَ الْجَنَّةَ، فَيَجُرُّهُمَا
بِسَرَرِهِ، حَتَّى يُدْخِلَهُمَا الْجَنَّةَ.”
قَالَ أَبُو عَلِيٍّ: يُرَاغِمُ
رَبَّهُ، يُغَاضِبُ. ـــــ الكتاب: سنن ابن ماجه: المؤلف: ابن ماجة أبو عبد
الله محمد بن يزيد القزويني، وماجة اسم أبيه يزيد (المتوفى: ٢٧٣ هـ)، تحقيق: محمد فؤاد عبد الباقي،
الناشر: دار
إحياء الكتب العربية - فيصل عيسى البابي الحلبي، عدد
الأجزاء:٢، كتاب الجنآئز:٤/٦، بَابُ مَا جَاءَ
فِيمَنْ أُصِيبَ بِسِقْطٍ:٥٨، رقم الحديث:١٦٠٨،ص:٣٧٦.
1608 --- “… Ali Bin Ebî Tâlib (r.’a.)’dan rivâyet edildiğine göre: Rasûlüllâh (salellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir.
--- “Allâh Sıkt ( = düşük çocuk) un baba ve annesini cehennem ateşine sokacağı zaman, sıkt şüphesiz Rabbiyle cidden münâkaşa ve mücâdele eder (cidden onlar için şefaat eder.) Nihâyet denilir ki: Ey Rabbiyle münâkaşa ve mücâdele eden sıkt! Babanı ve anneni Cennet’e dâhil et. Bunun üzerine sıkt, serer (ebenin çocuğun göbeğinden kestiği parça) ile onları çekerek Cennet’e dâhil eder.”
Ebû Alî: Cümlesinin mânâsı: “Sıkt Rabbine kızar” dır, demiştir.
İbn-i Mâce, Kitâbü’l-Cenâiz 4/6, Sıkt (= Düşük Çocuk) Musibeti Başına (Gelen Hakkındaki Hadîsler) Bâbı: 58, Hadîs No:1608, sh.:376.
﷽ ﴿
... قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا ۖ ...﴾ “… Ona olan aşkı yüreğine işlemiş…” (Yûsuf Sûresi, 12/30.)
Ş.g. |
|
|
|
القاب يعشق كل جميل
“Kalb her güzele tutku ile sevdâlanır!”
“GEL
AŞKIN KAYNAĞINAالله ‘ A
ÂŞIK OLALIM!” Ş.g.
29 Eylül 2020 Salı
EY HAFSA’M = ياحفصتي --- SIKT (= DÜŞÜK ÇOCUK) MUSİBETİ BAŞINA
GELEN HAKKINDA HADÎS-İ ŞERÎF...
EY HAFSA’M = ياحفصتي --- SIKT (= DÜŞÜK ÇOCUK) MUSİBETİ
BAŞINA GELEN HAKKINDA HADÎS-İ ŞERÎF...
﷽ ﴿ ... قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا ۖ ...﴾ “… Ona olan aşkı yüreğine işlemiş…” (Yûsuf Sûresi, 12/30.) |
Ey Hafsa’m = ياحفصتي Hz.
Havvâ annemiz mi davet ediyor seni? Ey Hafsa’m Hz.
Âsiye annemiz mi istiyor seni? Ey Hafsa’m Hz.
Meryem annemiz mi arzuluyor seni? Ey Hafsa’m Hz.
Âmine annemiz mi izliyor seni? Ey Hafsa’m Hz.
Âişe annemiz mi süslüyor seni? Ey Hafsa’m Hz.
Fâtıma annemiz mi gözlüyor seni? Ey Hafsa’m Hz.
Hafsa annemiz mi öpüyor seni? Ey Hafsa’m Rasûlüllâh
(sav) muştuladı mı seni? Ey Hafsa’m Zaman
zemin çok vahim mi? Dedin! Ey Hafsa’m Dünyaya
onun için mi göz açmadın? Ey Hafsa’m Bir
gram oksijen bile mi solumadın? Ey Hafsa’m Arzun,
beni görmeden sevin mi dedin? Ey Hafsa’m Cenâb-ı
Hakk ile kelâm bile edeceksin, Ey Hafsa’m Cennette
makâm, yer bile seçeceksin, Ey Hafsa’m Anne-babanı
âhirette sevindireceksin, Ey Hafsa’m Dedem
de var diye orda hatırlar mısın? Ey Hafsa’m. Ş.g. M. 28.09. (EYLÜL) 2020 PAZARTESİ 10.11 H. 11. 02. (SAFER) 1442 |
١٦٠٨- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى، وَمُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ أَبُو بَكْرٍ
الْبَكَّائِيُّ، قَالَا: حَدَّثَنَا أَبُو غَسَّانَ، قَالَ: حَدَّثَنَا مَنْدَلٌ،
عَنِ الْحَسَنِ بْنِ الْحَكَمِ النَّخَعِيِّ، عَنْ أَسْمَاءَ بِنْتِ عَابِسِ بْنِ رَبِيعَةَ،
عَنْ أَبِيهَا، عَنْ عَلِيٍّ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ:
"إِنَّ
السِّقْطَ لَيُرَاغِمُ رَبَّهُ، إِذَا أَدْخَلَ أَبَوَيْهِ النَّارَ، فَيُقَالُ:
أَيُّهَا السِّقْطُ الْمُرَاغِمُ رَبَّهُ أَدْخِلْ أَبَوَيْكَ الْجَنَّةَ،
فَيَجُرُّهُمَا بِسَرَرِهِ، حَتَّى يُدْخِلَهُمَا الْجَنَّةَ."
قَالَ أَبُو عَلِيٍّ: يُرَاغِمُ رَبَّهُ، يُغَاضِبُ. ـــــ الكتاب: سنن ابن ماجه: المؤلف: ابن ماجة أبو عبد الله محمد بن يزيد القزويني، وماجة اسم أبيه يزيد
(المتوفى: ٢٧٣ هـ)، تحقيق: محمد فؤاد عبد الباقي، الناشر: دار إحياء الكتب العربية - فيصل عيسى البابي الحلبي، عدد
الأجزاء:٢، كتاب الجنآئز:٤/٦، بَابُ مَا جَاءَ
فِيمَنْ أُصِيبَ بِسِقْطٍ:٥٨، رقم الحديث:١٦٠٨،ص:٣٧٦.
1608 --- “… Ali Bin Ebî Tâlib (r.’a.)’dan rivâyet
edildiğine göre: Rasûlüllâh (salallâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle
buyurdu, demiştir.
--- “Allâh Sıkt ( = düşük çocuk) un
baba ve annesini cehennem ateşine sokacağı zaman, sıkt şüphesiz Rabbiyle cidden
münâkaşa ve mücâdele eder (cidden onlar için şefaat eder.) Nihâyet
denilir ki: Ey Rabbiyle münâkaşa ve mücâdele eden sıkt! Babanı ve anneni
Cennet'e dâhil et. Bunun üzerine sıkt, serer (ebenin çocuğun
göbeğinden kestiği parça) ile onları çekerek Cennet'e dâhil eder.”
Ebû Alî: Cümlesinin mânâsı: “Sıkt Rabbine kızar” dır, demiştir.
İbn-i Mâce, Kitâbü’l-Cenâiz 4/6,
Sıkt (= Düşük Çocuk) Musibeti Başına (Gelen Hakkındaki Hadîsler) Bâbı:
58, Hadîs No:1608, sh.376.
Gönderen şaban günbey zaman: 12:37 Hiç yorum yok:
Bunu
E-postayla GönderBlogThis!Twitter'da
PaylaşFacebook'ta
PaylaşPinterest'te
Paylaş
20 Mayıs 2015 Çarşamba
VİCDAN ÎMÂN-IN
YERİNİ TUTAR MI----CAHİLİYE DEVRİNDE ÖLDÜRÜLEN KIZ ÇOCUKLARI---TÂRIK B.
ZİYÂD---
VİCDAN ÎMÂN-IN YERİNİ TUTAR MI?
Hayır, çünkü Vicdan Îmân-In yerini tutsaydı
Müslüman olmadan önce diri diri çocuklarını toprağa gömen sahâbîler vardı... (Kays b. Âsım, r.’a.)
Oysa MÜSLÜMAN olduktan sonra o yaptıkları dehşeti hatırlamak bile istemediler... İsrâîl, Amerika, Avrupa, Çin ve Rusya-lılarda şu anda vicdan mevcut olduğu halde bu kadar zulmü, ahlâksızlık ve vahşeti yapıp bütün insanlığı sömüre biliyorlar...
ÇÂRE: İSLÂM…
MİSALLER: Asr-ı Saâdet Devri, Selçuklu ve Osmanlı Dönemleri…
VİCDAN ÎMÂN-IN YERİNİ ASLÂ TUTAMAZ!..
HZ. ÖMER KIZINI DİRİ DİRİ TOPRAĞA GÖMMÜŞ MÜDÜR? TEK KELİMEYLE HAYIR!
Hz. Ömer'in İslam öncesi hayatı hakkında
anlatılan en önemli hadiselerden biri onun kızını diri diri toprağa gömmesi
olayıdır. Bu bilgiye delil olarak Hz. Ömer'den şu cümle
nakledilmektedir: “Cahiliye devrinde yaptığımız iki şey vardı ki bunlardan
birini hatırladıkça güler, diğerini hatırladıkça ağlarım. Helvadan put yapıp
tapar, acıktığımızda yerdik. Bunu hatırladıkça gülerim. Ağladığım şey ise
kızlarımızı diri diri toprağa gömmemizdir.”
Bu ifadede Hz.
Ömer’in kızını toprağa gömdüğü değil, o dönemde kızların diri diri gömüldüğü
anlatılmaktadır. Ayrıca Hz. Ömer'e ait olduğu ifade edilen bu cümle, hiç bir
tarihî kaynakta mevcut değildir.
Aslında Hz.
Ömer'in kızını diri diri gömmüş olması mümkün değildir. Zira Hz. Ömer Müslüman
olmadan önce üç evlilik yapmış, bu evliliklerden dört erkek ve bir kız çocuğu
olmuştur. Hz. Ömer'in bu tek kızı, en büyük çocuğu olan ve İslam’dan beş
sene evvel doğan, Hz. Hafsa'dır. Hz. Hafsa Sevgili Peygamberimizin hanımı
olmakla şereflenmiş, müminlerin annesi olmuştur. Hz. Ömer'in diğer kızları ise
kendisinin Müslüman oluşundan sonra doğmuşlardır.
İlk dönem
kaynaklarında mevcut olmayan yukarıdaki cümle sonradan uydurulmuş ve maalesef
üzerinde araştırma yapılmaksızın kesin bir bilgi gibi anlatılagelmiştir.
http://www.siyerinebi.com/tr/siyer-i-nebi/hz-omer-kizini-diri-diri-topraga-gommus-mudur?
Cahiliye Devrinde
Öldürülen Kız Çocukları
İslamiyet gelmezden önce “cahiliye” devrinde Araplar, kız çocuklarını diri
diri sıcak kumlara gömerek öldürüyorlardı. Bunun sebebi ise, büyüyüp evlendiği
zaman iffetlerinin izalesi düşüncesi idi. Yüce dinimiz İslam; “eski cahiliye
adetlerini” kaldırmıştır.
İnsanlığa değerini iade etmiş, kadınlara da haklarını iade etmiş ve erkek kadın arasındaki eşitliği sağlamıştır.
Bir cinsin, diğer cinsten üstünlüğü yoktur. Çünkü hanımlar, neslin bahçesidir. Bu sebepledir ki dinimiz İslam, kadına değer vermiştir. Peygamberimiz (S.A.V) hanımlara nasıl davranılacağı hususunda örneğimizdir. O, hanımlarını asla incitmemiştir. Ümmetine de hanımlara iyi davranılması hususunda gerekli tavsiyelerde bulunmuşlardır.
Yüce kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm, cahiliye devrinde kız çocuklarını diri diri kuma gömenlere nasıl hitap ediyor:
“Onlardan
birine Rahman olan Allâh’a isnat ettikleri bir kız evlâd müjdelense içi öfkeyle
dolarak yüzü simsiyah kesilirdi. ” (Zuhrûf Sûresi, 43/17),
“Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun hangi suçla öldürüldüğü sorulduğu zaman…” (Tekvir Sûresi, 81/8-9)
“Ortak koştukları Şeyler müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterirdi. “(En’âm Sûresi, 6/137)
Tefsircilerin yazdıklarına göre; “cahiliyye Araplarında bu çirkin âdet yaygındı ve bunun türlü türlü tezahürleri vardı. Kimisi kızlar yüzünden bir utanç duymak korkusuyla, kimisi parasızlık ve besleyememek korkusuyla, kimisi de melekler Allâh’ın kızlarıdır, dediklerinden dolayı kızlarını da meleklere katmak üzere, Allâh’a daha layıktırlar diye kız çocuklarının canına kıyarlardı.”
Şayet bir kadın bir bebek bekliyorsa, doğum sancıları başladığında çöle götürülüp kendisine o haliyle bir çukur kazdırılırdı. Sonrasında orada doğum yapması beklenilir ve şayet bebek kız ise o çukura diri diri gömülerek doğan kız çocuğundan kimse haberdar olmadan öldürülürdü.
Sonradan Müslüman olup bütün bir ömür yaptıklarının pişmanlığıyla kahrolan Temim kabilesinden “Kays b. Asım” tam 8 kız çocuğunu bu şekilde gömdüğünü söylemektedir.
Batılılara da baktığımızda yakın yüzyıllara kadar onlarda da kadının insan mı hayvan mı olduğunu kendi aralarında tartışan, özel günlerinde oturdukları minderleri yakan, yedikleri kapları lanetleyen bir tablo çıkıyor karşımıza.
Dinimiz İslam, kadına bu kadar değer verirken Avrupalıların ve bazı kesimlerin kadını hala araç olarak kullanmasını da kendime sindiremiyorum. Kadınlarımız, Allâh’ın insanlığa en büyük armağanı ve emanetidir. Çocuklarımızın anneleridir. Neslimizin geleceğidir. Çıplak fotoğraflarını çarşaf-çarşaf ekranlara ve gazete manşetlerine taşıyanlar utanmalıdır. Dinimiz İslam, kadınların çalışmasında bir ölçü getirmemiştir. Bir kadın, siyasetçi, ordu mensubu, polis, tabip, bakan ve tüm mesleklerde çalışabilir.
Asrısaâdete bir baktığımızda, sahabe hanımlarının da savaşlarda kocaları
yanında yer aldıklarını, yaralıların yaralarını sardıklarını, susuzlara su
taşıdıklarını görmekteyiz. İslam dini fitne çıkaranlara karşıdır. Kadını maişet
aracı olarak kullananlara karşıdır. Kadından rant sağlayanlara karşıdır.
Yaratanımız kadını, mukaddes bir varlık olarak yaratmış, Peygamberimiz de” Sizin
en hayırlınız, eşlerine hanımlara güzel davranandır,” diyerek insanlığa örnek
olmuşlardır.
İşte İslam, işte medeniyet!
Rabia MEV’ÛDE* dursun Ali Erzincanlı şiiridir. Dursun Ali Erzincanlının yorumu ise zaten tartışılamayacak kadar güzeldir.
Rabia MEV’ÛDE; küçükken diri olarak gömülüp öldürülen kızcağız demektir ki, ve’d kökünden türetilmiştir. Ve’d aslında evd gibi ağır basmak manasıyla ilgili olup cahiliye Araplarının kız çocuklarını diri diri toprağa gömme şeklindeki âdî âdetlerine denilir. Tefsircilerin yazdıklarına göre cahiliye Araplarında bu çirkin âdet yaygın idi ve bunu türlü türlü yaparlardı. Kimisi kızlar yüzünden bir ar gelmek korkusuyla yapar, kimisi parasızlık ve besleyememek korkusuyla yapar, kimisi de melekler Allâh’ın kızlarıdır, dediklerinden dolayı kızlarını da meleklere katmak üzere, Allâh’a daha layıktırlar diye yaparlardı. Alûsî’nin yazdığına göre, bir değil birçok kişi şöyle demiştir:
Bir adamın bir kızı doğduğu vakit öldürmeyip, hayatta bırakmak istediği zaman ona yünden veya kıldan bir cübbe giydirir, çölde koyun veya deve güttürürdü. Öldürmek istediği takdirde de bırakır, altı yaşlarına doğru gelince anasına, “bunu temizle, süsle, hısımlarına gezmeğe götüreceğim” der, oysa çölde bir kuyu kazmıştır, onu oraya götürür, “bak şunun içine” der, sonra arkasından iter ve üzerine toprağı yığar, kuyuyu yerle dümdüz edene kadar örterdi. Bir de gebe kadın, vakti yaklaştığı zaman bir kuyu kazar, ağrısı tutunca başına gider, kız doğurursa kuyunun içine atar, oğlan doğurursa alıkoyardı, denilmiştir. Kâmus Şârihi der ki: Cahiliye devrinde Araplar kız çocuklarını açlık veya ar gelme korkusundan kabre gömerdi. Bazıları açlık korkusundan erkek çocuğunu dahi gömerdi. “Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğunda” âyeti bu konuyla ilgili olarak inmiştir.
Rabia MEV’ÛDE*
I.
En sondan bir önce, annemin elleri
okşamıştı uzun saçlarımı. Bütün kirlerinden arındırmış, ipek gibi taramıştı.
Öyle büyük bir kuvvetle atmıştı ki örgünün ilmeklerini, saç diplerimde
bıraktığı sızı hala taptaze… Annemin gözlerinde donup kalmış hayallerimizin
solgunluğu, sessizce dokunmuştu yüreğime. Sanki bana bir şeyler anlatmayı
diliyordu. Ve o an, belki de hayatta en çok isteyebileceği bir şeydi bu.
“Olmadı” deyip, saçlarımı her defasında yavaşça, incitmeden çözüşü ve yine,
yeniden örmeye başlaması, zamandan birkaç dakika daha koparabileceğini
düşündürüyor olmalıydı ona. Oysa sadece yanımda kal dese… Kalacaktım…
Ama ne yazık! Kalamadım anne affet beni…
II.
Ve en son babamın avuçlarına değdi
ellerim. Son bir defa kapıdan çıkarken dönüp ardıma baktığımda, annemin
gözlerine değdi yüreğim. “ Hadi kızım dayına gidiyorsun” kelimeleri nasıl
döküldü dillerinden anne? Nasıl bir araya geliverdi dudakların da ses tellerin
o en büyük acıyı maddeleştirdi? O öpülesi, bal dillerinden duymalı mıydım bu
cümleyi?
Verme ellerimi hain törelere anne!
Tut beni sımsıkı, o pak sinende kokla. Yavrum de, evladım de… Yeter ki konuş benimle yine eskisi gibi. Ezilen bütün anaların dili ol, yüreği ol, ateşi ol… Senden başka hiç kimsenin eline düşürmeden koynunda sakla. Peki, ama neden yapamadın anne? Beni nasıl koruyacağını öğretmediler mi sana? Bir ceylana baksaydın, bir kartala, ya da vahşi ormanlarda var olan, ama inadına yavrusunu koruyan kaplanlara, aslanlara… Ah! N’olurdu? Senden başkasının eline düşürmeseydin beni…
Bırakmazlardı biliyorum. Çağımız Cahiliye…
Kendisine kız çocuğu müjdelendiğinde yüzü öfkeden simsiyah kesilen babaların
duyduğu utancı taşıyor benim babamda… Bu sebeple, mutlaka kurtarmalıyım sizi bu
utançtan. Kız olarak doğmanın bedelini ben de ödemeliyim. Fakat benden sonra
gelecek asırların hangisinde rahat edecek kız çocukları bilmeliyim. Benim
ödediğim bedelle, dinecek mi sence bu zulümler… ?
Anneciğim! Sen üzülme yeter ki… Ben dayıma
gitmediğimi bilsem de, öyle bir mutlulukla koşup tutacağım ki babamın avuçlarını.
Düğüne gider gibi, dayıma gider gibi… Üzme kendini…
III.
Yüreğim gibi, ellerim de küçücüktü hâlbuki… Babamın sıktığı ellerim…
Onun kocaman avuçları içinde kaybolur giderdi…
Susuyorum…
Üzerimde bayramlarda giyindiğim o güzel elbisem. Günün birinde babamın öylesine pazarda görüp satın aldığı, getirip avuçlarıma bıraktığı o elbise. Ondan aldığım tek hediye bu. Nasıl aldığını anlayamamıştım bile. Bir nebze de olsa babam olduğunu hissettirdiği o gün… Bayramların, özel günlerin, düğünlerin, sevinçli günlerin dışında annem kıyamazdı giydirmeye… Niye giydirdi ki bu elbiseyi suçlu bedenime? Bundan sonra hiçbir işe yaramayacağını biliyor. Zaten benden sonra bir başka kız çocuğu da giysin istemiyorum. Belki bu son olur diyorum. Belki ben son kurban olurum.
IV.
Son kez yürüyoruz el ele… Ellerim babacığımın ellerinde. Üzerinde hala sıcaklığı, ıslaklığı duruyor. Ve yanağımda annemin kondurduğu son öpücüğün gizemi yaşıyor… Geldiğimiz yerler dayımdan çok uzaklarda. Dayıma da gitmek istemem. Onun da var bir utancı. Onun da var bir kız evladı.
Ellerimin yerine büyük bir kazmayı tutuyor
babam. Toprağı hızla, kan ter içinde kalarak kazıyor sonra… Ah! Babacığım…
Üstün başın toz toprak içinde kalmış. Bırak da temizleyeyim. Sana bir şey
olmasın sakın… Bırak da beni koyu topraklar sarmalasın ana kucağımın yerine.
Düşsün tertemiz bedenim toprağa… Diri diri gömüleyim… Gözlerimde annemin sessiz
haykırışları kalsın bir tek, ellerimde senin son dokunuşun. Üzülmeyin sakın, siz üzülmeyin yeter ki… Sizi üzmeyi hiç istemezdim… Annem ağlamasın
ardımdan. Affedin beni…
Ve kefenim olsun bu bayramlık elbisem…
Diri diri gömüldüğüm günde…
V.
Adım Mev’ûde’ dir artık… Ne Fatma, ne
Ayşe, ne de Meryem… Diri diri toprağa gömülen bütün kız çocuklarıyla
paylaştığım ortak kaderimin yanında, ortak bir isimle de adlandırılıyorum
artık.
Sol yanımda duran acı taze… Ölümün acısı
değil, ele verilmenin acısı bu.
Kaç anne ele verdi yavrusunu benden sonra? Diri diri gömülmenin suçu yüklendi mi onlarında omuzlarına? On dört asır sonra bile devam eden kaç gömülüş yaşandı geçen dakikalarda?
VI.
Ana rahminden kazınıp, parça parça edilen bebeklerin suçu da benimkiyle aynı mıydı?
Töre cinayetlerine kurban verilen
bedenler…
Başörtüsü yasağı sebebiyle, kızların
başlarından sıyırdıkları safiyet ve kimliklerinin bedeli kimde? Başörtülü kız
evlatları da dini kimliklerini, yaşam şekillerini diri diri toprağa gömmüş
olmuyorlar mı? Her zorba değişimin, diğer adı gömülüş olmalı…
Peki, ama podyumlarda üç beş kuruşa satılan masumiyetlerin bedelini kim ödeyecek?
Diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna,
hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğunda, tüm bunların cevabını kim
verecek?
Rabia anneler kız çocuklarını hep
ağlayarak sevdiler.
Ağlayarak süslediler ölüme…
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
Sen yokken sultânım,
Canlı-canlı toprağa gömülmenin adıydı
dayıya gitmek.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi…
http://www.bebegimonline.com/forum/index.php?topic=11962.0
1334 tarihli "Kanaat Matbaası" tarafından basılan "Çocuklara Tarih Dersleri" kitabından. Okuyabildiniz mi?
Çocuklara Târih Dersleri
Tarık bin Ziyâd:
O zaman Avrupa'da Hristiyanlar zulmet ve cehâlet içinde idiler. Bunlar (a) İslâmiyet’in büyüklüğünü tanıt (d) tıran, İspanya’nın mazlum fakat tembel ahâlîsine;
Adâleti, merhameti, sonra sanâyi'in, zirâ'atin lezzetini tatdıran Tarık'dır.
Hazırlayan Em. İmam-Hatib, Şaban GÜNBEY, Erva’ Hafsa
ERDOĞAN’nın dedesi
(Ey Erva’ HAFSA’M = يا أروع حفصتي)