8 Ağustos 2012 Çarşamba

BAYRAM HUTBESİ---أَللّٰهُ أَكْبَرْ أَللّٰهُ أَكْبَرْ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَللّٰهُ أَكْبَرْ أَللّٰهُ أَكْبَرْ وَلِلّٰهِ الْحَمْدُ

أَللّٰهُ أَكْبَرْ أَللّٰهُ أَكْبَرْ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَللّٰهُ أَكْبَرْ أَللّٰهُ أَكْبَرْ وَلِلّٰهِ الْحَمْدُ ...
َسُبْحَانَ اللّٰهِ تَعَالٰى بُكْرَةً وَأَص۪يلًا ... أَلَّذ۪ى لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْاَسْمَآءُ الْحُسْنٰى *  --- أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ --- ﴿ ... أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ى هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِىَ لَوْ لَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَآءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ ... ﴿٤٣﴾ [سورة الأعراف:٧/٤٣]   ﴿ هُوَالَّذ۪ىٓ أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ  كُلِّه۪ وَكَفٰى  بِاللّٰهِ شَه۪يدًاۜ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِۜ ... ﴿٢٨﴾ [سورة الفتح:٤٨/۲۸]

وَهُوَ صَاحِبُ الدَّرَجَاتِ الْعُلٰى فِى الدُّنْيَا وَالْعُقْبٰى *  --- فَسُبْحَانَ اللّٰهِ --- ﴿ تَبَارَكَ الَّذ۪ى نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يرًاۙ ﴿١﴾  [سورة الفرقان:٢٥/١] ﴿ وَاتْلُ مَآ اُو۫حِىَ إِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَۚ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِه۪ وَلَنْ تَجِدَ مِنْ دُونِه۪ مُلْتَحَدًا ﴿٢٧﴾

[سورة الكهف:١٨/٢٧]

-١-
أَشْهَدُ أَنْ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَاشَر۪يكَ لَهُ، وَنَشْهَدُ أَنَّ سَيِّدَنَا مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ  الَّذ۪ى لَا نَبِيَّ بَعْدَهُ ، صَلَوَاتُ اللّٰهِ وَسَلَامُهُ عَلَيْهِ، وَعَلٰٓى أٰلِه۪ وَأَصْحَابِه۪ وَأَتْبَاعِه۪، رِضْوَانُ اللّٰهِ تَعَالٰى عَلَيْهِمْ أَجْمَع۪ينَ، أَمَّا بَعْدُ فَيَا عِبَادَ اللّٰهِ، إِتَّــقُوا اللّٰهَ وَأَط۪يعُوهُ، إِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذ۪ينَ اتَّــقَوْا وَالَّذ۪ينَ هُمْ مُحْسِنُونَ،

قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى ف۪ى مُحْكَمِ كِتَابِهِ الْكَر۪يمِ:

--- أَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ --- 

--- بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ---

﴿ قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰىۙ ﴿١٤﴾ وَذَكَرَ اسْمَ  رَبِّه۪  فَصَلّٰى ۜ ﴿١٥﴾ [سورة الأعلى:٨٧/١٤-١٥]

وَقَالَ النَّبِىُّ: "لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حتّٰى يُحِبَّ لِاَخ۪يهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِه۪."

-٢-
RAMAZÂN BAYRAMI HUTBESİ


Muhterem Allâh Yolcuları!..
--- Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (s.a.v.) buyurdular ki: “Sadakanın en üstünü, kişinin bir ilim öğrenip sonra da onu Müslüman kardeşine öğretmesidir.”
--- Ebu Ümâme (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (s.a.v.) buyurdular ki:  --- “Ben, haklı bile olsa:
1-      Münakaşayı terk eden kimseye cennetin kenarında bir köşkü garanti ediyorum.
2-      Şaka bile olsa yalanı terk edene de cennetin ortasında bir köşkü,
3-      Ahlakı güzel olana da cennetin en üstünde bir köşkü garanti ediyorum.” [1]
--- Câbir b. Abdüllâh Rasûlüllâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: --- “Ramazân ayında diğer ümmetlere verilmeyen beş haslet benim ümmetime verilmiştir:
1-      Oruçlu kişinin ağız kokusu Allâh-ü Teâlâ katında miskten daha hoştur,
2-      İftar edinceye kadar melekler onlar için istiğfâr ederler,
3-      Şeytanların azgınları bu ayda zincire vurulur, 
4-      Cenâb-ı Hakk (c.c.) her gün Cenneti süsler ve ona, “Salih kullarımın kötülüklerden ve ezâdan kurtulmaları yakındır!” der.
5-      Ramazânın son gecesi günâhları bağışlanır.
Sahâbe-i Kirâm sordular: --- Ey Allâh’ın Rasûlü! O gece Kadir gecesi midir?
Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: --- Hayır! Fakat her iş yapan kişiye işini bitirince ücreti eksiksiz olarak verilir!” (Ahmed b. Hanbel)
Rasûlüllâh (s.a.v) şöyle buyurur:  --- “Ramazân ayının ilk gecesi gelince sekiz cennetin bütün kapıları açılır. Bu ay boyunca cennet kapılarından hiçbiri kapanmaz. Cenâb-ı Hakk (c.c.), bir nidâcıya şöyle ilân etmesi için emir verir: 

--- Ey hayır arayan kişi, gel! Ey kötülükte ileri giden kişi, bırak! Günâhlarının bağışlanmasını dileyen yok mu, bağışlansın! Dilekte bulunan yok mu, dileği verilsin! Tevbe eden yok mu, tevbesi kabûl edilsin!


[1] "أَنَا زَع۪يمُ بَيْتٍ ف۪ي رَبَضِ الْجَنَّةِ لِمَنْ تَرَكَ الْمِرَآءَ وَإِنْ كَانَ مُحِقًّا، وَبَيْتٍ ف۪ي وَسَطِ الْجَنَّةِ لِمَنْ تَرَكَ الْكَذِبَ وَإِنْ كَانَ مَازِحًا، وَبِبَيْتٍ ف۪ٓي أَعْلَى الْجَنَّةِ لِمَنْ حَسُنَ خُلُقُهُ."
--- Ebû Dâvüd, Edeb 7, (4800
-1-
Bu durum fecir doğup sabah oluncaya kadar böyle devam eder. Cenâb-ı Hakk (c.c.), her akşam iftar vakti azâbı hak etmiş bir milyon kişiyi cehennemden azat eder.” --- Bayram akşamı bir o kadar, bayram günü de bir o kadar daha Müslüman affedilir...--- (Beyhekî)
Vehb İbn-i Münebbih buyuruyor ki: --- Şeytan her bayram günü öfkesinden inler. Etrâfına toplanan yardakçıları: --- Seni öfkelendiren nedir, efendimiz. Diye sorarlar. Şeytan da onlara su cevâbı verir: --- Bu gün Allâh Muhammed (s.a.v.) ümmetinin günâhlarını affetti.  Onları mutlakâ nefsî arzulara ve hazlara daldırarak oyalamalısınız.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:   “Bayramlarınızı “TEKBİRLER” ile şenlendiriniz.”
Muhterem Müslümanlar!
Bu Hadis-i Şerîf meallerinden sonra…
--- Rahmet, bereket ve mağfiret ayı olan Ramazânı geride bırakarak en büyük mutluluk ve sevinç günlerimizden birine ulaşmış bulunuyoruz. Bizi, bu mübârek güne ulaştıran Yûce Rabbimiz’e sonsuz hamd ve senâlar ederiz. Mübârek Ramazân Bayramı’nın Âlem-i İslâm’a ve bizlere hayırlara vesîle olması temennisiyle, Ramazân ayının rahmet, bereket ve mağfiretinden istifâde ederek, oruçluların gireceği REYYÂN kapısından cennete girmeyi hak kazanan kullardan olmamızı ümîd ederek sözlerime başlıyorum.
Değerli Müminler!
--- Ramazân ayının huzur, rahmet ve mağfiret ikliminden geçerek sabahın şu erken saatlerinde Rabbimizin huzûrunda toplanmanın sevincini hep birlikte yaşıyoruz.
--- Bayramlar neşe, sevinç, sevme, sevilme ve sevindirme günleridir.
--- Toplumların millî birlik ve berâberlik duygularının zirveye ulaştığı, dayanışma ve kaynaşmanın daha yoğun yaşandığı müstesnâ zaman dilimleridir. Bu bakımdan bayram günlerimizi olabildiğince hayırlı olacak şekilde değerlendirerek en başta anne ve babalarımız olmak üzere büyüklerimizi, hastalarımızı, komşularımızı, akrabâlarımızı, dostlarımızı ve kabirlerimizi ziyâret etmeliyiz. Zîrâ birbirini Allâh rızâsı için ziyâret edenler Yûce Allâh’ın sevgisine affına nâil olurlar, ömürleri bereketlenir, rızıkları artar.
--- Bu husûsta sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: --- “Kim ömrünün uzamasını ve rızkının artmasını isterse; Yûce Allâh’dan korksun yakınlarını ziyâret etsin ve onları görüp gözetsin.”[1]

[1] Buhârî, Büyu’, 34.                     -2-

 --- Bu vesîle ile fakirleri, yetimleri, kimsesizleri ve çocukları sevindirmeliyiz.
Bu husûsta sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: --- “Fukarâyı arayın, onları görüp gözetin. Siz ancâk fakirleriniz sâyesinde yardım görür ve rızıklanırsınız.”[1]
--- Bir bayram günü Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in yetim bir çocuğu sevindirmesi olayı herkesin ma’lûmudur!.. 
--- Sehl İbn-ü Sa’d (r.a.) anlatıyor: Rasûlüllâh (s.a.v.) buyurdu ki: --- “Ben ve yetime bakan kimse Cennet’te şöyleyiz” Orta parmağı ile baş-parmağını yan-yana getirip aralarını açıp kapayarak işâret eti.”[2]
--- Yine bu vesîle ile dargın olanları barıştırmalıyız. Zîrâ üç günden fazla küs durmak doğru değildir. Aramızdaki kin, haset ve husûmet duygularını bırakarak; sevgi, sevgi ve bağışlamayı tercîh edelim. Yalan, gurur ve kibir gibi mânevî hastalıklardan uzak duralım. Namazlarımızı ihmâl etmeden kılmaya devâm edelim.
--- Bu en coşkulu kaynaşma gününde, bu mutluluğun dışında kalmamaya ve bu kaynaşmanın dışında hiç kimseyi bırakmamaya büyük özen göstermeliyiz. Çünkü bayram, kederlerin ve sevinçlerin paylaşıldığı toplumsal bir kaynaşma günü olarak, toplumun bütün kesimleri tarafından paylaşıldığı oranda bayram olma özelliği kazanacaktır.
Aziz Müminler!
--- Bayramı, dînî ve millî geleneklerimizden uzaklaştırarak sıradan bir tâtil fırsatı gibi değerlendirmeye yönelik yanlış eğilimlere i’tibâr edilmemelidir.
--- Çağımızın yoğun ve karmaşık  yaşantısında, kimi zaman bir film izlemeye veyâ dedi-koduya ayırdığımız vakit   kadar bile zaman ayıramadığımız akraba, eş, dost, hasta ve komşu ziyâretlerini hiç olmazsa bayram vesîlesiyle gerçekleştirmeli, akrabâlık dostluk ve komşuluk bağlarını koparmamalıyız.
--- Küçük hediyelerle de olsa çocukların sevindirilmesi, bayramların gereklerindendir. Çocuklarımız, bayram vesîlesiyle kendilerine değer verildiğini  hissetmeli ve  bayramın ayrıcalığını fark etmelidirler.

--- Bu mübârek bayram gününde dünyânın çeşitli bölgelerinde zulüm, işgâl, sömürü, işkence açlık ve açıklık altında inleyen insanlar için duâ etmeliyiz. Vatanımızda bağımsız ve özgür bir şekilde birlik

[1] Riyâzü’s-Sâlihîn, 1/314.                            -3-

[2] Buhârî, Talak 14, Edeb 24; Tirmizî, Birr 14; Riyâzü’s-Sâlihîn, 1/308.
berâberlik içinde yaşamanın ne kadar büyük bir ni’met olduğunu bir kez daha hatırlamalı, bu vatanı bize emânet eden azîz şehitlerimizi bu vesîleyle rahmetle anmalıyız.

--- Şevvâl ayına girmiş bulunuyoruz… “RAMAZÂN GETİRİR, BAYRAM GÖTÜRÜR!” Olmamalı… Ramazân ayında kazandığımız güzel hasletlerimizi Ramazândan sonra da devâm ettirelim. Bu aydan 6 gün oruç tutan bir yıl oruç tutmuş gibidir… Bire on sevap= 30 gün ramazân = 300 gün. 6 gün de =60 gün = 360 gün eder…

--- Fitrelerimizi henüz vermemişsek bir an evvel onları sâhipleri olan fakirlere ulaştıralım. Çünkü fitrenin verme zamânı başlamıştır.

--- Ramazân Bayramı sabâhı, Allâh (c.c.), Melekleri yeryüzüne indirir. Onlar sokak başlarına dikilerek insanlardan ve cinlerden başka her canlının duyduğu bir sesle şöyle seslenirler:

--- “Ey Muhammed ümmeti! Büyük günahları affeden ve bol bağışlar sunan kerem sâhibi. Rabbinize çıkın.”
Mü’minler namaza katılınca:

Yûce Allâh, meleklere: ---Vazîfesini yapan isçinin karşılığı nedir? Diye sorar.

Melekler:--- “Yaptığı işin mükâfatını almaktır.”Diye cevâb verirler.

Bunun üzerine Yûce Allâh: --- “Sizi şâhid tutarım ki, onlara mükâfaat olarak rızâmı ve mağfiretimi verdim.” Buyurur.

--- Mânevî bir kimlik aşısı olan bayramda; “kendisi için arzu ettiğini başkaları için de arzu eden gerçek îmân bilinci” ne[1] ermek dileğiyle hutbemizi bir Âyet-i Kerîmenin meâliyle bitiriyorum:

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allâh’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”[2]

“Hamd, çocuk edinmeyen, Mülkte ortağı olmayan, zillet ve âcizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyâcı bulunmayan Allâh’a mahsûstur” de ve O’nu ‘TEKBÎR’ ile yücelt.”[3]
﴿ وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ى لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ۫  شَر۪يكٌ فِى الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِىٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْب۪يرًا ﴿١١١﴾
﴾[سورة الإسرآء:١٧/١١١]











 



[1]Buhârî, İmân: 7.                 -4-
[2]Hucürât Sûresi, 49/10.
[3] İsrâ Sûresi, 17/111.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder