22 Kasım 2016 Salı

AF VE ‘ÂFİYET---İNSANLAR, ALTIN VE GÜMÜŞ BİRİKTİRDİKLERİNDE SİZ, ŞU KELİMELERİ BİRİKTİRİNİZ!


AF VE ‘ÂFİYET

ÂFİYET: Dînin ve i’tikâdın bid’at-lerden, amelin ve ibâdetin âfetlerinden, nefsin şehvetlerinden, kalbin hevâ ve heveslerinden, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların vesveselerinden ve bedenin hastalıklardan selâmet bulması, kurtulması demektir.

 

٣٨٤٨- حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الدِّمَشْقِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي فُدَيْكٍ قَالَ: أَخْبَرَنِي سَلَمَةُ بْنُ وَرْدَانَ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ: أَتَى النَّبِيَّ رَجُلٌ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، أَيُّ الدُّعَاءِ أَفْضَلُ؟ قَالَ: "سَلْ رَبَّكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَ." ثُمَّ أَتَاهُ فِي الْيَوْمِ الثَّانِي فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، أَيُّ الدُّعَاءِ أَفْضَلُ؟ قَالَ: "سَلْ رَبَّكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ." ثُمَّ أَتَاهُ فِي الْيَوْمِ الثَّالِثِ فَقَالَ: يَا نَبِيَّ اللَّهِ، أَيُّ الدُّعَاءِ أَفْضَلُ؟ قَالَ:

"سَلْ رَبَّكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ، فَإِذَا أُعْط۪يتَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ، فَقَدْ أَفْلَحْتَ."[1]

3848--- Enes b. Mâlik (r.’anhümâ)’den rivâyete gö­re; bir adam Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e geldi ve:

 

--- Yâ Rasûlellâh! --- “Hangi duâ daha değerli ve kıymetlidir”  (hangi duâ daha efdâl, hayırlı ve fazîletlidir?)” diye sordu.

 

Rasûl-i Ekrem (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) (adama):

 

--- “Rabbinden dünyâda ve âhirette af (selâmet) ve âfiyet dile (iste)”, buyurdu.

 

Sonra adam (Resûlellâh’a) ikinci gün gelerek tekrar: --- “Yâ Rasûlellâh! Hangi duâ daha değerli ve kıymetlidir”  “(hangi duâ daha efdâl, hayırlı ve fazîletlidir?)” diye sordu.

 

Rasûl-i Ekrem (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) (adama):

 

--- “Rabbinden dünyâda ve âhirette af (selâmet) ve âfiyet dile (iste)”, buyurdu.

 

Sonra adam (Resûlellâh’a) üçüncü gün gelerek tekrar: --- “Yâ Rasûlellâh! Hangi duâ daha değerli ve kıymetlidir”  “(hangi duâ daha efdâl, hayırlı ve fazîletlidir?)” diye sordu.

 

Rasûl-i Ekrem (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) (adama):

 

--- “Rabbinden dünyâda ve âhirette af (selâmet) ve âfiyet dile (iste).   Sana dün­yâda ve âhirette af ve âfiyet verilince (verilmişse) şüphesiz (zâten) kurtuluşa ermiş olursun!” Buyurdu."[2]

٣٥٩٤- حَدَّثَنَا أَبُو هِشَامٍ الرِّفَاعِيُّ مُحَمَّدُ بْنُ يَزِيدَ الكُوفِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ اليَمَانِ قَالَ: حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنْ زَيْدٍ العَمِّيِّ، عَنْ أَبِي إِيَاسٍ مُعَاوِيَةَ بْنِ قُرَّةَ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ : "الدُّعَاءُ لَا يُرَدُّ بَيْنَ الأَذَانِ وَالإِقَامَةِ." قَالُوا: فَمَاذَا نَقُولُ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ قَالَ: "سَلُوا اللَّهَ العَافِيَةَ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ": "هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ." وَقَدْ زَادَ يَحْيَى بْنُ اليَمَانِ فِي هَذَا الحَدِيثِ هَذَا الحَرْفَ، قَالُوا: فَمَاذَا نَقُولُ؟ قَالَ: "سَلُوا اللَّهَ العَافِيَةَ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ."

3594- Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurdu:

 

--- “Ezân ile kamet arasında yapılan duâ geri çevrilmez.”

 

Bunun üzerine ashâb: --- “Ey Allâh’ın Rasûlü! öyleyse hangi duâyı yapalım?” dediler.

 

Şöyle buyurdu: “Allâh’tan afv ve ‘âfiyet dileyiniz hem bu dünyâ hemde âhiret için.”[3]

 

٣٤-٣٥- (٢٦٩٧) حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ أَزْهَرَ الْوَاسِطِيُّ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، حَدَّثَنَا أَبُو مَالِكٍ الْأَشْجَعِيُّ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ: كَانَ الرَّجُلُ إِذَا أَسْلَمَ، عَلَّمَهُ النَّبِيُّ الصَّلَاةَ، ثُمَّ أَمَرَهُ أَنْ يَدْعُوَ بِهَؤُلَاءِ الْكَلِمَاتِ: "اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ ل۪ي، وَارْحَمْن۪ي، وَاهْدِن۪ي، وَعَافِن۪ي وَارْزُقْن۪ي."

Mârlik bin Eşce’î (r.a.) babasındandan rivâyet ettiğine göre: --- “Bir adam müslüman olduğu zaman, Allâh Rasûlü (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) önce ona namaz kılmasını, sonra şöyle duâ etmesini öğretirdi:

 

--- “Allâh’ım! Beni bağışla, bana merhamet et, bana hidâyet nasîb eyle, bana âfiyet ve (hayırlı) rızık ver.”[4]

١٩٣٨- حَدَّثَنَا أَبُو الْعَبَّاسِ مُحَمَّدُ بْنُ يَعْقُوبَ، ثنا الرَّبِيعُ بْنُ سُلَيْمَانَ، ثنا بِشْرُ بْنُ بَكْرٍ، حَدَّثَنِي سُلَيْمُ بْنُ عَامِرٍ، قَالَ: قَالَ: سَمِعْتُ أَوْسَطَ الْبَجَلِيَّ، عَلَى مِنْبَرِ حِمْصٍ، يَقُولُ: سَمِعْتُ أَبَا بَكْرٍ الصِّدِّيقَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ عَلَى مِنْبَرِ رَسُولِ اللَّهِ ، يَقُولُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ يَقُولُ: قَالَ: فَاخْتَنَقَتْهُ الْعَبْرَةُ وَبَكَى، ثُمَّ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ عَلَى هَذَا الْمِنْبَرِ يَقُولُ عَامَ أَوَّلَ: "سَلُوا اللّٰهَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ، وَالْي۪قِينَ فِي الْاُولٰى وَالْاٰخِرَةِ، فَإِنَّهُ مَا أُوتِي الْعَبْدُ بَعْدَ الْيَق۪ينِ خَيْرًا مِنَ الْعَافِيَةِ."[5]

Hz. Ebû Bekir (r.’a.) minberde ayağa kalkmış ve ağlayarak insanlara şöyle hitâb etmişti:

 

--- "Rasûlüllâh (s.a.v.) hicretin ilk yılında minberde ayağa kalktı ve ağladıktan sonra şöyle buyurdu:

 

Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) efendimiz buyurdu ki: --- “Allâh-ü Te’âlâ’dan af, ‘âfiyet ve yakîn (sağlam îmân) isteyin. Çünkü hiçbir kimseye yakînden (Îmân-dan) sonra, ‘âfiyetten büyük ni’met yoktur.”[6]

٨٣٢- حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا وَكِيعُ بْنُ الْجَرَّاحِ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ الثَّوْرِيُّ، عَنْ أَبِي خَالِدٍ الدَّالَانِيِّ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ السَّكْسَكِيِّ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي أَوْفَى، قَالَ: جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ فَقَالَ: إِنِّي لَا أَسْتَطِيعُ أَنْ آخُذَ مِنَ الْقُرْآنِ شَيْئًا فَعَلِّمْنِي مَا يُجْزِئُنِي مِنْهُ، قَالَ: " قُلْ: سُبْحَانَ اللَّهِ، وَالْحَمْدُ لِلَّهِ، وَلَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ، وَاللَّهُ أَكْبَرُ، وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ الْعَلِيِّ الْعَظِيمِ." قَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، هَذَا لِلَّهِ عَزَّ وَجَلَّ فَمَا لِي، قَالَ: " قُلْ: "اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ ل۪ي، وَارْحَمْن۪ي، وَاهْدِن۪ي، وَعَافِن۪ي وَارْزُقْن۪ي." فَلَمَّا قَامَ قَالَ: هَكَذَا بِيَدِهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ : "أَمَّا هَذَا فَقَدْ مَلَأَ يَدَهُ مِنَ الْخَيْرِ."[7]

832--- … Abdullah Ebî Evfâ (r. ‘anhümâ) anlatıyor: --- “Bir adam Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'e gelerek:

 

--- “Benim Kur'ân-dan (kafama) bir şey almaya gücüm yetmiyor. Bana birşeyler öğret dedi.”

 

Bunun üzerine Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem); --- “Sen; Sübhânellâh-i ve bi hamdihî ve lâilâhe illellâh-ü vallâh-ü ekber. Velâ havle velâ kuvvete illâ billâh = Allâh-ım seni tenzîh ederim, hamdler sana mahsûstur. Allâh'dan başka ilâh yoktur, Allâh en büyüktür, güç ve kuvvet sâdece (yüce ve büyük olan) Allâh'ındır (duâsını) de.” buyurdu.

 

Adam: --- “Ey Allâh'ın Rasûlü, bu (zikir) Allâh içindir (O'nu senâdır). Kendim için (duâ olarak) ne (okuya­yım?) dedi.”

 

Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem); --- “Ey Allâh'ım, merhamet et (bana acı), bana âfiyet ver. Beni hidâyete erdir ve bana (helâl) rızık ver, diye duâ et.” Buyurdu.

 

--- Adam (dinleyip, ayağa kalkınca) (yumduğu) ellerini sıkıp göstererek: --- “İşte böyle (sımsıkı belledim!), dedi.”

 

Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm), bunun üzerine: --- "İşte bu adam iki elini de hayırla doldurdu!" buyurdu.[8]

 

وَقَالَ ابْنُ أَبِي حَاتِمٍ: حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِ الصَّمَدِ الدِّمَشْقِيُّ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عُثْمَانَ يَعْنِي أَبَا الْجُمَاهِرِ، حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ عَيَّاشٍ، حَدَّثَنَا عَاصِمُ بْنُ رَجَاءِ بْنِ حَيْوَة عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ يَرْفَعُهُ قَالَ:

" ... مَا اَحَلَّ اللّٰهُ في كِتَابِه۪ فَهُوَ حَلَالٌ وَمَا حَرَّمَهُ هُوَ حَرَامٌ وَمَا سَكَتَ عَنْهُ فَهُوَ عَافِيَةٌ فَاقْبِلُوا مِنَ اللّٰهِ عَافِيَتَهُ فَإِنَّ اللّٰهَ لَمْ يَكُنْ لَيَنْسٰى شَيْئًا."[9] ثُمَّ تَلَا هٰذِهِ الْاٰيَةَ وَما كانَ رَبُّكَ نَسِيًّا.[10]  

"Allâh kitâbında her ne helâl kılmışsa o helâldir, her ne harâm kıldı ise o da harâmdır. Sükût buyurduğu şey de âfiyettir. Allâh'dan âfiyetini kabûl edin. Zîrâ Allâh herhangi bir şeyi unutucu değildir."[11]

٦٣٢- حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ عُمَرَ الرَّقِّيُّ، ثنا حَفْصُ بْنُ عُمَرَ الْحَوْضِيُّ، ثنا مُرَجًّى بْنُ رَجَاءٍ، عَنْ حُسَيْنِ بْنِ ذَكْوَانَ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بُرَيْدَةَ، عَنْ بَشِيرِ بْنِ كَعْبٍ الْعَدَوِيِّ، عَنْ شَدَّادِ بْنِ أَوْسٍ الْأَنْصَارِيِّ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ لِي رَسُولُ اللَّهِ : "يَا شَدَّادُ بْنَ أَوْسٍ! "إِذَا كَنَزَ النَّاسُ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ فَاكْنِزْ هَؤُلَاءِ الْكَلِمَاتِ: "اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الثَّبَاتَ فِي الْأَمْرِ، وَالْعَزِيمَةَ عَلَى الرُّشْدِ، وَأَسْأَلُكَ شُكْرَ نِعْمَتِكَ، وَحُسْنَ عِبَادَتِكَ، وَأَسْأَلُكَ الْغَنِيمَةَ مِنْ كُلِّ بِرٍّ، وَالسَّلَامَةَ مِنْ كُلِّ إِثْمٍ، وَأَسْأَلُكَ قَلْبًا سَلِيمًا وَلِسَانًا صَادِقًا، وَأَسْأَلُكَ مِنْ خَيْرِ مَا تَعْلَمُ، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا تَعْلَمُ، وَأَسْتَغْفِرُكَ لِمَا تَعْلَمُ، إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ، اللَّهُمَّ لَا تَدَعْ لِي ذَنْبًا إِلَّا غَفَرْتَهُ، وَلَا هَمًّا إِلَّا فَرَّجْتَهُ، وَلَا كَرْبًا إِلَّا نَفَّسْتَهُ، وَلَا ضُرًّا إِلَّا كَشَفْتَهُ، وَلَا دَيْنًا إِلَّا قَضَيْتَهُ، وَلَا عَدُوًّا إِلَّا أَهْلَكْتَهُ وَلَا حَاجَةً مِنْ حَوَائِجِ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ إِلَّا قَضَيْتَهَا يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ "[12]
İNSANLAR, ALTIN VE GÜMÜŞ BİRİKTİRDİKLERİNDE SİZ, ŞU KELİMELERİ BİRİKTİRİNİZ!
Şeddâd İbn-i Evs (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurdu:

--- “Ey Şeddâd b. Evs; insanlar, altın ve gümüş biriktirdiklerinde siz, şu kelimeleri biriktiriniz!

--- “Allâh-ım! Sen’den; bütün (hayırlı) işlerde sebât, olgunlukta azîmet,[13] istiyor ve taleb ediyorum.

Allâh-ım! Sen’den; ni’metine şükür, Sana güzel ibâdet, bütün iyiliklerden nasîblenmemi (iyilikleri ihsân etmeni), bütün kötülüklerden selâmette kalmamı (Bütün günâhlardan beni sâlim kılmanı), istiyor ve taleb ediyorum.

Allâh-ım! Sen’den; kalb-i selîm (şirkten ve bütün günâhlardan Temizlenmiş bir kalb), doğru söyleyen bir dil, istiyor ve taleb ediyorum.

Allâh-ım! Sen’den; Senin bildiğin bütün hayırları (iyilikleri), istiyor ve taleb ediyorum.

Allâh-ım! Senin bildiğin bütün şerlerin kötülüğünden, Sana sığınıyorum.

Allâh-ım! Sen’den; Senin bildiğin –benim bilemediğim günâhlarım- için, Sen’den bağışlama diliyorum.

Muhakkâk ki, Allâme’l-Ğuyûb (bütün gâibleri hakkıyla bilen) Sensin Allâh-ım!.[14]

Bağışlanmamış günâhımı bırakma Allâh-ım! Günâhlarımı affeyle yâ Rabbi! Zîrâ günâhları affedici olan ancak ve ancak Sensin.  

Bende hâsıl olan sıkıntılarımı, gam, keder, üzüntü ve tasalarımı gider, (dünyâ âhiret borçlarımı öde) rızâna uygun olan bütün isteklerimi kabûl eyle.

Düşmanlarımı helâk eyle, ancak buna gücü yeten Sensin. Dünyâ ve âhirete âit ihtiyaçlarımı hall-ü âsân eyle! İhtiyaçları gideren ancak Sensin.

Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allâh-ım![15]



[1] سنن تاترمذي، كتاب الدعوات (٤٤)، باب (٨٤)، رقم الحديث:٣٥١٢، ص:٥٥٣؛ سنن إبن ماجة، كتاب الدعآء (٣٤/٢٦)، باب: الدعاء بالعفو والعافية (٥/٥)، رقم الحديث:٣٨٤٨، ص:٨٦٧.
[2] Tirmizi, De’avât (Duâ Bölümleri) (44), Dünya Ve Âhirette Âfiyet İstemek Herşey Yerine Geçer Mi? Bâbı (84), Hadîs no:3512, 3595, s.553; Ebû Dâvûd, Salat: 27; Sünen-i İbn-i Mâce, Kitâbü’d-Dü’â (34/26), Af Ve Afiyet İçin Duâ Etmek Bâbı (5), Hadîs no:3848, s.867; Müsned-i Ahmed bin Hanbel, Hadîs no: 12291, s.19/304.
[3] Tirmizî, De’avât (Duâ Bölümleri) (44), Ezanla Kâmet Arasında Ne İstemeliyiz? Bâbı (129), Hadîs no:3594-3595, s.563-564; Ebû Dâvûd, Salat: 27.
[4] Müslim, Kitâbü’z-Zikir ve Duâ (48), Tehlîll, Tesbîh Ve Duâ (10), Hadîs no:34-35 (2697), s.1081.
[5] الكتاب: المستدرك على الصحيحين، المؤلف: أبو عبد الله الحاكم محمد بن عبد الله بن محمد بن حمدويه بن نُعيم بن الحكم الضبي الطهماني النيسابوري المعروف بابن البيع (المتوفى: ٤٠٥ هـ)، تحقيق: مصطفى عبد القادر عطا، الناشر: دار الكتب، العلمية – بيروت، الطبعة: الأولى، ١٤١١ – ١٩٩٠، عدد الأجزاء: ٤، ص:١/٧١١. (هَذَا حَدِيثٌ صَحِيحُ الْإِسْنَادِ، وَلَمْ يُخَرِّجَاهُ، وَقَدْ رُوِيَ بِغَيْرِ هَذَا اللَّفْظِ مِنْ حَدِيثِ ابْنِ عَبَّاسٍ.)
[6] Müsned-i Ahmed bin Hanbel, Hadîs no:6, 44, 46, s.1/185; Hakîm Müstedrek, KiTâbü’d-Du’â ve’t-Tekbîr ve’t-Tehlîl, Hadîs no:1938, s.1/711.
[7]
[8] Ebû Dâvud, Kitâbü’s-Salâh -Namaz Kitâbı- (2), Okuyup Yazma Bilmeyen Veya Dili Dönmeyen Kimselere Namazda Yeterli Olan Kıraat Bâbı (134-135/104), Hadîs no:832, s.162.
[9] الكتاب: تفسير القرآن العظيم (ابن كثير)، ص:٥/٢٢١.
[10] انظر الدر المنثور ٤/ ٥٠٢.
[11] Kütüb-i Sitte, İ. Canan, 8/82.
[12] الكتاب: الدعاء للطبراني، المؤلف: سليمان بن أحمد بن أيوب بن مطير اللخمي الشامي، أبو القاسم الطبراني (المتوفى: ٣٦٠ هـ)، المحقق: مصطفى عبد القادر عطا، الناشر: دار الكتب العلمية – بيروت، الطبعة: الأولى، ١٤١٣، عدد الأجزاء: ١، ١/٢٠٢.
[13] Azimet: Takvâ ile amel etmek. Allâh'ın emirlerini en mükemmel ve eksiksiz yapmağa çalışmak. Kesin karar vermek. Yola çıkmak, gitmek.
[14] İbn Kesir, A.g.e. C. 7, Sh. 3470. Ahmed b. Hanbel’den. Sünen-i Neseî, Kitabu’s-Sehv, B. 61, Hds. 1304.
[15] الكتاب: الدعاء للطبراني، المؤلف: سليمان بن أحمد بن أيوب بن مطير اللخمي الشامي، أبو القاسم الطبراني (المتوفى: ٣٦٠ هـ)، المحقق: مصطفى عبد القادر عطا، الناشر: دار الكتب العلمية – بيروت، الطبعة: الأولى، ١٤١٣، عدد الأجزاء: ١، ١/٢٠٢. Ed-Dü’â-ü Taberânî, Ebû Kâsım Taberânî, Bâb-ü Kavl-ü Be’de Teşehhüd, Hadîs no:632, s.1/202.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder