http://www.ekrembugraekinci.com/makale.asp?id=521
KUDÜS'TEN GELİYORUM
28 Mayıs 2014 Çarşamba
(Sayfada yayınlanamaz yazısı olmadığı için yayınladım... yayıncı hocamdan tepki alırsam derhal kaldıracağım..)
MUKADDES ŞEHRİN HER KÖŞESİNDE BİR HATIRA
İsrail'e yaptığım gezinin ilk durağı olan mukaddes şehrin en güzel manzarasını seyretmek için Zeytin Dağı’na çıkmak gerekiyor. Şehir dört tepe üzerinde kurulmuş. Zeytin Dağı bunlardan biridir. Mescid-i Aksâ’nın bulunduğu tepe şehrin ortasında. Bir de Hazret-i Davud’un kabrinin bulunduğu Siyon Dağı var.
4 asır Osmanlı hâkimiyetinde yaşadıktan sonra 1918’de İngilizlerin eline düşen ve İngilizlerin çekildiği 1946’dan beri Ürdün’e ait iken, 1967 savaşı ile İsrail’in eline geçen Eski Kudüs, Kanuni Sultan Süleyman yaptırdığı surlar içindedir. Çok sayıda kapısı vardır. Sur önündeki cadde, bunun ismiyle anılıyor. Kudüs’e giriş sekiz kapıdan yapılmakta; fakat Mescid-i Aksâya yakın olan kapı (Altın Kapı) her zaman kapalı tutulmaktadır. Bunun sebebi ise mahşer günü Mesîh’in bu kapıdan gireceğine dair Hristiyan inancıdır. Mesîh inince, mucize olarak bu kapı açılacaktır.
Solda Hanım evliya Rabia Adviye'nin zeytin dağındaki kabri. Sağda Osmanlı tren istasyonu. Yeni Kudüs bunun arkasında yer alıyor. Artık tren olmadığına göre, burası alış-veriş merkezi olarak kullanılıyor.
Hazret-i İsa’nın göğe yükseldiğine inanılan yerde, ilk İsevîlerden Bizans İmparatoriçesi Helena’nın yaptırdığı Kıyamet Kilisesi, dünyanın en eski kiliselerindendir. İçinde Hazret-i İsa’nın teneşir ve mezarı olduğuna inanılan mekânlar var. Hazret-i Ömer Kudüs’ü fethettiğinde, bir yerde namaz kılmak istedi. Kıyamet Kilisesi’ni gösterdiler. “Ben orada namaz kılarsam, sonra câmiye çevirirler” dedi ve yakınında bir yerde namazını kıldı. Ne ince düşünce! Ne büyük müsamaha! Şimdi burada Ömer Câmii yükseliyor.
Eskiden Hazret-i Süleyman’ın yaptırdığı ve Romalıların yıktığı Beyt-i Makdis’in yer aldığı büyük bir avlu düşünün. Her köşesinde medrese, çeşme, sebil, bahçe ve ağaçlar bulunur. Tam ortasında, Hazret-i İbrahim’in oğlunu kurban etmeye davrandığı büyük bir kaya (sahra) vardır. Hazret-i Muhammed’in nerede namaz kıldığı tam belli değil ama göklere bu kayanın üzerinden yükselmiştir. Kaya üzerinde ayak izi hâlâ duruyor. Taşın altı oyuk olduğu için, havada duruyor gibi görünür. Bu sebeple Hacer-i Muallak (Askıda Taş) adı verilmiştir. Üzerinde Emevî halifesi Abdülmelik’in yaptırdığı altın kubbeli ihtişamlı âbide yükseliyor. Buna Kubbetü’s-Sahrâ (Taş Kubbesi) denir. İçinde namaz da kılınabilir. Bunun güneyinde Halife Velid’in yaptırdığı Mescid-i Aksâ, bir câmidir. Yanlış olarak Ömer Câmii diye bilinir.
Mescid-i Aksâ’nın batı duvarı, Beyt-i Makdisin ayakta kalan tek yapısıdır. Ağlama Duvarı diye bilinir ve önünde Yahudilerin sallanarak dua ettikleri ekzantrik bir mekândır. Bunun altında eski Kudüs ve mabedin duvar kalıntılarının bulunduğu mahzenlere iniliyor. Bazılarının, Mescid-i Aksâ’yı yıkmak için tezgâhlandığını düşündüğü bu kazılar, aslında Osmanlılar zamanında başlamış ve Mescid-i Aksa’nın değil, eski şehrin batı mahallesi altına uzanıyor.
Kudüs’ün her yerinde Hazret-i İsa’dan izler vardır. Şimdi çarşının içindeki Via Dolorosa (Elemler Yolu), Hristiyan inancına göre, Hazret-i İsa’nın tevkif edilip, çarmıha gerilmek üzere sırtında haç ile yürütüldüğü yoldur. Durakladığı, sendelediği, eliyle duvara değdiği, annesi ile göz göze geldiği her yerde bir durak ve kilise vardır. Dünyanın her yerinden Hristiyanlar, sırtlarında sembolik haçlarla bu yolda yürüyüp kendilerince hacı olmaya çalışır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder