BAŞINA GELMESİNİ İSTEMEDİĞİN BİR MUSÎBETİ GÖRÜNCE OKURSAN O İŞ
SANA İSÂBET ETMEZ
*** Meselâ yolda giderken bir kör,
topal, eli veyâ ayağı kesik, felçli vb. dertli gördüğü zaman böyle duâ
etmelidir. Bu duâ sebebiyle Allâh-ü Te’âlâ, o derdi ölünceye kadar o kişiye
göstermez. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, duâ da "…ÜSTÜN KILAN…" kısmında kişinin
kendisini kibir değil tam tersi şükür duyguları ile ifâde etmelidir. Zîrâ belânın
olmayışı da bir ni’mettir ve her ni’met şükrü gerektirir.
Bunun dışında unutulmaması gereken
önemli bir noktada şudur ki: "HİÇ BİR KUL ASLÂ, ALLÂH-Ü
TE’ÂLÂ’DAN DAHA MERHAMETLİ OLAMAZ." Belâ ve Musîbete dûçâr
olmuş bir kardeşimizi gördüğümüzde onun haline acımak değil tam tersi ona yardım
etmemiz bizim vazifemizdir. Zîrâ unutmamalıyız ki bu derdi ona veren Allâh-ü Te’âlâ’dır.
Bu dert ve musîbet O kişinin hem dünyâsı, hem de âhireti için bir imtihân ve
rahmet vesîlesidir. Bizler üzerimize düşen görevleri yerine getirmeli,
Rabbimizin bizi kaldıramayacağımız yüklerle yüklememesine ve bu şekilde imtihân
etmediği için şükretmeliyiz.
Sakat kalmak çok ağır bir imtihân
olmakla birlikte sabrı zor ancak mükâfatı çok büyüktür. Sakat birini
gördüğümüzde eğer yardıma ihtiyâcı varsa yardım etmeli, ancak onun sakatlığına
acımamalı (ve bu hastalığından şifâ bulması ve sabır vermesi için Allâh-ü Te’âlâ-ya
Duâ etmeli) yiz. Rabbimizin bizi sakat bırakmama ni’meti için şükretmeli ve kaldıramayacağımız
imtihândan Allâh-ü Te’âlâ-ya sığınmalıyız. Allâh-ü A’lem işte bu duâ bu
amaçladır.
" ٣٤٣١- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بَزِيعٍ قَالَ:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الوَارِثِ بْنُ سَعِيدٍ، عَنْ عَمْرِو بْنِ دِينَارٍ، مَوْلَى
آلِ الزُّبَيْرِ، عَنْ سَالِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ، عَنْ ابْنِ
عُمَرَ، عَنْ عُمَرَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ﷺ قَالَ: "
مَنْ رَأَى صَاحِبَ بَلَاءٍ، فَقَالَ: الحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي عَافَانِي مِمَّا ابْتَلَاكَ بِهِ،
وَفَضَّلَنِي عَلَى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقَ تَفْضِيلًا، إِلَّا عُوفِيَ مِنْ ذَلِكَ البَلَاءِ كَائِنًا مَا كَانَ مَا
عَاشَ "،: "هَذَا
حَدِيثٌ غَرِيبٌ" وَفِي البَابِ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ" وَعَمْرُو بْنُ
دِينَارٍ قَهْرَمَانِ آلِ الزُّبَيْرِ هُوَ: شَيْخٌ بَصْرِيٌّ، وَلَيْسَ هُوَ
بِالْقَوِيِّ فِي الحَدِيثِ، وَقَدْ تَفَرَّدَ بِأَحَادِيثَ عَنْ سَالِمِ بْنِ
عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ "وَقَدْ رُوِيَ عَنْ أَبِي جَعْفَرٍ مُحَمَّدِ
بْنِ عَلِيٍّ، أَنَّهُ قَالَ: إِذَا رَأَى صَاحِبَ بَلَاءٍ يَتَعَوَّذُ، يَقُولُ
ذَلِكَ فِي نَفْسِهِ، وَلَا يُسْمِعُ صَاحِبَ الْبَلَاءِ."
٣٤٣٢- حَدَّثَنَا
أَبُو جَعْفَرٍ السِّمْنَانِيُّ، وَغَيْرُ وَاحِدٍ، قَالُوا: حَدَّثَنَا مُطَرِّفُ
بْنُ عَبْدِ اللَّهِ المَدِينِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ
العُمَرِيُّ، عَنْ سُهَيْلِ بْنِ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ: "مَنْ رَأَى مُبْتَلًى، فَقَالَ: الحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي
عَافَانِي مِمَّا ابْتَلَاكَ بِهِ، وَفَضَّلَنِي عَلَى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقَ
تَفْضِيلًا، لَمْ
يُصِبْهُ ذَلِكَ البَلَاءُ." --- "هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ مِنْ
هَذَا الوَجْهِ." [1]
3431- Ömer (r.’a.)’den
rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim
özürlü ve sakat birini görünce: Sana verdiği bu musibetten beni afiyette kılan
ve beni birçok yarattıklarına karşı üstün kılan ve nimetlerle donatan Allâh’a
hamdolsun” derse yaşadığı sürece o dertten kurtulmuş olur.
Bu konuda Ebû Hüreyre’den de hadis
rivâyet edilmiştir.
Zübeyr âilesinin i’timatlı kimsesi
olan Amr b. Dinâr, Basralı bir ihtiyardır. Hadis konusunda pek sağlam biri
değildir. Bazı hadisleri Sâlim b. Ömer’den tek başına rivâyet etmiştir. Ebû
Cafer, Muhammed b. Ali’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Özürlü kimseyi gördüğü zaman Allâh’a sığınır bunu
içinden yaparlar özürlü kimseye duyurmaz.”
3432- Ebû Hüreyre
(r.’a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: “Her kim özürlü bir kimseyi görünce
(ona duyurmayacak şekilde): Sana verdiği bu dertten beni afiyette kılan ve beni
birçok yarattıklarına karşı üstün kılan ve ni’metlerle donatan Allâh’a
hamdolsun.” Derse o dert onun başına gelmez.[2]
SIĞINMA DUALARI
0
Şeytanın şerrinden, belânın şiddetinden, şekavetin çukuruna düşmekten, kötü kazaya uğramaktan ve düşmanların zararından Allah’a sığınmak için dualar…
Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Hazretleri: “Ben Allah Teâlâdan ümmetimden dört şeyin kaldırılmasını istedim. Allah Teâlâ Hazretleri ikisini kaldırdı, ikisini kaldırmadı. Ümmetimi kavm-i Lût gibi semâdan taş yağdırarak ve Karun’a yaptığı gibi yere geçirmekle helak etmemesi için duâ ettim. Cenâb-ı Hak bu iki duâmı kabul buyurdu. Fakat fırkalar ve hizibler ihtilafıyla aralarında mukatele ve muharebe ihtilâfının ve yekdiğerinin kılıncıyle katil ve helak edilmeleri cihetinden de ref’ ve izâlesi için duâ ettim, kabul buyurmadı” demişlerdir. (Bkz. Ali el-Müttakî, XI, 174/31101) Yani insanlar arasında ilâ yevmi’l-kıyam fırkalar ihtilafıyla veya ecnebi düşmanların tasallutuyle aralarında muharebe ve mukatele eksik olmayacak demekdir.
“İblîs yeryüzüne inince Allah’a şöyle dedi;
– Ya Rabbi, beni yeryüzüne indirdin ve kovulmuş birisi yapdın. Öyle ise bana bir ev ver. Allah Teâlâ:
– Hamam, dedi.
– Bana bir de meclis ver, dedikde;
– Çarşılar ve yol kavşakları, dedi.
– Bana içecek ver, dedi.
– Her sekir veren şey, dedi.
– Bana müezzin ver, dedikte:
– Çalgıcılar, dedi.
– Kitap ver dedikte:
– İnsanların vücudlarına yaptırdıkları dövmelerdir, dedi.
– Bana bir söz ver, dedikde:
– Yalan sözler senin sözlerindir, dedi.
– Bana bir peygamber ver dedikte;
– Kâhinler, dedi.
– Tuzak ver, dedikde:
– Kadınlardır” dedi. (Râmûzû’l-ehâdis, s. 332)
“İblis’in, köpeğin hortumu gibi bir hortumu vardır. Onu Ademoğlunun kalbine sokar ve durmadan şehvetleri, lezzetleri hatırlatır ve Rabbi hakkında şüpheye düşürmek gayretiyle vesvese verir. Kul:
اَعُوذُ بِاللّٰهِ السَّمِيعِ الْعَلِيمِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ. وَاَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ يَحْضُرُونِ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمِ
deyince şeytan kalbinden hortumunu çeker.” (Ali el-Müttaki, I, 251/266)
Süleyman bin Surad -radıyallahu anh- şöyle dedi:
Bir gün Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’in yanında oturuyordum. İki kişi birbirine sövüp duruyordu. Bunlardan birinin yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuş, boyun damarları şişmiş, dışarı fırlamıştı. Bunu gören Rasûlullâh -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Ben bir söz biliyorum, eğer bu kişi onu söylerse, üzerindeki bu kızgınlık hâli geçer. Eğer o:
اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
«İlâhi rahmetten kovulmuş şeytandan Allaha sığınırım» derse, üzerindeki hâl kaybolur.”
Oradakiler Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem-’in ona “İlâhî rahmetten kovulmuş şeytandan Allah’a sığın!”tavsiyesinde bulunduğunu ilettiler… (Buhârî, Bed’ü’l-halk 11, Edeb 44, 76; Müslim, Birr 109)
“Şöyle de: «Ey Rabbim! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve menimin şerrinden sana sığınırım.” (Neseî, İstiâze, 4)
“Gecenin evvelinde ve gündüzün evvelinde şu duâ ile duâ eden kulu Allah Teâlâ İblîs ve askerlerinden korur:
بِسْمِ اللّٰهِ ذِى الشَّانِ عَظِيمِ الْبُرْهَانِ شَدِيدِ السُّلْطَانِ مَا شَاءَ اللّٰهُ كَانَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ
“Şânı yüce, burhanı büyük, kudreti şiddetli Allah’ın adıyla. Allah ne dilerse o olur. Şeytandan Allah’a sığınırım.” (Ali el-Müttakî, II, 225/3862)
“Belânın sizi ezmesinden, şekavetin çukuruna düşmekten, kötü kazaya uğramaktan ve düşmanların şamatasından Allah’a sığının!” (Buhârî, Kâder, 13)
“Cehennemden Allah’a sığınınız. Kabir azâbından Allah’a sığınınız. Mesîh Deccâl’in fitnesinden Allah’a sığınınız. Hayatın ve ölümün fitnesinden Allah’a sığınınız.” (Râmûzû’l-ehâdis, s. 255)
“Allah’a sığınanların sığınma vâsıtalarının efdalini söyleyeyim mi? Felâk ve Nâs sûreleridir.” (Râmûzû’l-ehâdis)
“Şu yaptığım tavsiyeyi işitmene hiç de bir mâni’ yokdur: Sabah ve akşama çıktığında de ki:
يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ بِرَحْمَتِكَ اَسْتَغِيثُ اَصْلِحْ لِى شَأْنِى كُلَّهُ وَلَا تَكِلْنِى اِلَى نَفْسِى طَرْفَةَ عَيْنٍ
“Ey Hayy u Kayyum olan Rabbim! Rahmetine tevessül ederek bana yardım etmeni istiyorum. Benim her hâlimi ıslâh eyle. Göz açıp yumuncaya kadar da olsa beni kendime (nefsime) bırakma!” (Hâkim, I, 730/2000)
Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Dualar ve Zikirler, Erkam Yayınları, İstanbul, 2013.
[2] Tirmizî, Fazlü’d-Dü’â -Duâ Bölümleri- (44), Özürlü Ve Sakat Bir Kimse
Görüldüğünde Ne Söylenir? Bâbı (37), Hadîs no:3431-3432, s: 543. (Tirmizî: Bu
hadis garibtir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder