EŞLER
ARASINDA SEVGİ VE MUHABBET DUÂSI
KARI KOCA ARASINDAKİ GEÇİMSİZLİĞİN
GİDERİLMESİ İÇİN OKUNAN DUÂ
1- ÂYET-İ KERÎME 21 (YİRMİ BİR) VEYÂ 71 (YETMİŞ BİR) KERE OKUNUR
﴿ كَمْ تَرَكُوا مِنْ
جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ ﴾ [سورة الدخان:٤٤/٢٥]
“Onlar
geride nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar.”[1]
2- “YÂ VEDÛD” İSM-İ CELÎL 41 DEFA
OKUNUR (HER GÜN)
EL-VEDÛD
ANLAMI:
İyi kullarını seven, onları rahmet ve
rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik lâyık olan...
VEDÛD’ÜN
İKİ MÂNÂSI VARDIR: 1. Seven,
2. Sevilen.
Allâh-ü Te’âlâ,
kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsânına gark eder. Sevilmeye lâyık ve
müstahak olan da ancak O'dur.
Vedûd'dur, sevilir,
sever kulunu.
Her okumanın sonunda “Yâ Rabbim! Eşim ile aramıza derin sevgi ve muhabbet bahşeyle, ikrâm
eyle ihsân eyle! Lütfeyle” diye duâ
etmelidir.
1- NİKÂH AKİT DUÂSI TEKRARLANIR
1- NİKÂH AKİT DUÂSI TEKRARLANIR
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ
الْعَالَم۪ينَ، وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰٓى
اٰلِه۪ وَ اَصْحَابِه۪ اَجْمَع۪ينَ. اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ نِكَاحِي مِنْ قَبْلُ مَيْمُونًا
مُبَارَكًا، وَاجْعَلْ بَيْنَنَا اُلْفَةً وَمَحَبَّةً وَقَرَارًا، وَلَاتَجْعَلْ بَيْنَنَا
نَفْرَةً وَفِتْنَةً وَفِرَارًا، اَللّٰهُمَّ اَلِّفْ بَيْنَنَا كَمَا اَلَفْتَ
بَيْنَ آدَمَ وَحَوَّٓاءَ، وَ كَمَا اَلَفْتَ بَيْنَ مُحَمَّدٍ صَلَّ اللّٰهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَخَدِيجَةَ الْكُبْرٰى رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهَا، وَكَمَا
اَلَّفْتَ بَيْنَ عَلِيٍّ رَضِيَ عَنْهُ وَفَاطِمَةَ الزَّهْرَآءَ رَضِيَ اللّٰهُ
عَنْهَا. اَللّٰهُمَّ اَعْطِ لَنَا اَوْلَادًا صَالِحًا وَ رِزْقًا وَاسِعًا وَ
عُمْرًا طَوِيلًا. ﷽ ﴿ وَمِنْ اٰيَاتِهِ اَنْ خَلَقَ
لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ
مَوَدَّةً وَرَحْمَةً اِنَّ فِى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴾ [سورة الروم:٣٠/٢١] ﷽ ﴿ ... رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا
وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَامًا ﴾ [سورة
الفرقان:٢٥/٧٤] ﷽ ﴿ ... رَبَّنَا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ
حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴾ [سورة
البقرة:٢/٢٠١] ﴿ ... رَبَّنَآ اَتْمِمْ
لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْلَنَاۚ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَد۪يرٌ ﴾
[سورة النور:٢٤/٣٢] بِرَحْمَتِكَ يَآ اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ. ﷽ ﴿ سُبْحَانَ رَبِّكَ
رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ ﴿١٨٠﴾ وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿١٨١﴾ وَالْحَمْدُ
لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿١٨٢﴾ ﴾ [سورة الصافات:٣٧/١٨٠-١٨٢] اَلْفَاتِحَةَ مَعَ الصَّلَوَاةْ.
Elhamdülillâh-i Rabbi’l-‘âlemîn. Ve’s-salât-ü ve’s-selâmü ‘alâ
Rasûlinâ Muhammediv ve ‘alâ êlihî ve Eshâbihî ecme’în. Allâhümmec’al
nikâhî min gablü meymûnen
mübâreken vec’al beynenâ
ülfeten ve muhabbeten ve garârâ. Ve lâ tec’al beynenâ nefreten ve fitneten ve
firârâ. Allâhümme ellif beynenâ
kemâ ellefte beyne Âdem’e ve Havvâ. Ve kemâ ellefte beyne Muhammed’in (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem)
ve Haticet’ül-Kübrâ (r.’anhâ.) Ve kemâ ellefte beyne Âli-yyin (r.’a.) ve Fâtımatü’z-Zehrâ (r.’anhâ). Allâhümme
e’tı lenâ
evlâden sâlihan ve rizkan vâsian ve umren tavîlâ. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. Ve min êyâtihî en halega leküm min enfüsiküm ezvâcen li
teskunû ileyhâ ve ce’ale beyneküm meveddetv ve rahmeten inne fî zâlike le êyâtin
li kavmiy yetefekkerûn. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.
Rabbenâ heb-lenâ min ezvâcinâ ve zürriyyâtinâ
gurrete e’yunin vec’alnâ lil müttekîyne imâmâ. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. Rabbenâ
âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fil âhireti haseneten ve gınâ azâben-nâr. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. Rabbenâ etmim lenâ nûrenâ veğfirlenâ inneke ‘alâ külli
şeyin gadir. Birahmetike yâ er-hamer-râhimîn. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. Sübhâne
Rabbike Rabbi’l-‘Izzet-i ‘ammâ yesifûn. Ve selâmü’n ‘alel-murselîn. vel-hamd-ü
lillâhi Rabbil-âlemîn. Elfâtihat-e me’as-salavât.
Allâh-ım! Önceden kıyılan (Nikâh) akdi (mizi) uğurlu, bereketli ve
mübârek kıl. Aramızda ülfet (birlik berâberlik) muhabbet (sevgi) ve karar
(lılık, devâm ve sebât) kıl. Aramızda nefret (sevmemezlik ve soğukluk) fitne
(karışıklık ve huzursuzluk) ve firâr (birbirinden kaçmak ve uzaklaşmak)
kılma.
Allâh-ım! Aramızda (ülfet birbirlerine karşı yakınlık ve uyumluluk) kıl.
Tıpkı Hz. Âdem (‘aleyhi’s-selâm, babamız) ile Hz. Havvâ (r.’anhâ, annemiz)
arasında ülfet kıldığın gibi. Tıpkı Peygamberimiz Hz. Muhammed (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem) ile Hz. Hadîce (r.’anhâ, annemiz) arasında ülfet kıldığın
gibi. Ve tıpkı Hz. ‘Ali (kerremellâh-ü vech-e) ile Hz. Fâtımatü’z-Zehrâ
(r.’anhâ, annemiz) arasında ülfet kıldığın gibi. Allâh-ım! Sâlih evlat,
geniş rızık ve hayırlı uzun ömür nasîb eyle!
Rahmân ve Rahîm olan (esirgeyen ve bağışlayan) Allâh’ın adıyla başlarım. “Kendileri ile huzûr bulasınız diye sizin için türünüzden eşler
yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet
var etmesi de O’nun/Allâh’ın (varlığının ve kudretinin) delîllerindendir.”[1]
Rahmân ve Rahîm olan (esirgeyen ve
bağışlayan) Allâh’ın adıyla başlarım. “… Ey
Rabbimiz! Bize âilelerimizden ve soyumuzdan gözleri (mizi) aydın kılacak kimseler bahşet ve bizi takvâ sâhibi
olanlara önder yap.”[2]
Rahmân ve Rahîm olan (esirgeyen ve
bağışlayan) Allâh’ın adıyla başlarım. “ …
Rabbimiz! Bize dünyâda da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş
azâbından koru”[3] Rahmân ve Rahîm olan (esirgeyen ve
bağışlayan) Allâh’ın adıyla başlarım. “ … Ey
Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye
hakkıyla gücün yeter”[4] Ey merhametlilerin en
merhametlisi olan Allâh-ım! Allâh-ü Te’âlâ; Efendimiz Muhammed
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) üzerine, onun pâk ve temiz Ehli-nin ve
Ashâbı-nın hepsinin üzerine salât (rahmetle mu’âmele) etsin. Rahmân ve Rahîm olan (esirgeyen ve
bağışlayan) Allâh’ın adıyla başlarım. “Senin Rabbin; kudret ve şeref sâhibi olan Rab, onların
nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir. Peygamberlere selâm olsun. Hamd,
âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsûstur.”[5] ÂMİN... EL-FATİHA…
4- MUHABBET HAKKINDA HADÎS-İ ŞERÎF
٩٦٩- حَدَّثَنَا تَمِيمُ بْنُ الْمُنْتَصِرِ، أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ
يَعْنِي ابْنَ يُوسُفَ، عَنْ شَرِيكٍ، عَنْ أَبِي إِسْحَاقَ، عَنْ أَبِي
الْأَحْوَصِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ: كُنَّا لَا نَدْرِي مَا نَقُولُ إِذَا
جَلَسْنَا فِي الصَّلَاةِ، وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ قَدْ عُلِّمَ فَذَكَرَ نَحْوَهُ، قَالَ شَرِيكٌ: وَحَدَّثَنَا جَامِعٌ
يَعْنِي ابْنَ أَبِي شَدَّادٍ، عَنْ أَبِي وَائِلٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ،
بِمِثْلِهِ، قَالَ: وَكَانَ يُعَلِّمُنَا كَلِمَاتٍ وَلَمْ يَكُنْ
يُعَلِّمُنَاهُنَّ كَمَا يُعَلِّمُنَا التَّشَهُّدَ:
"اَللّٰهُمَّ
أَلِّفْ بَيْنَ قُلُوبِنَا، وَأَصْلِحْ ذَاتَ بَيْنِنَا، وَاهْدِنَا سُبُلَ
السَّلَامِ، وَنَجِّنَا مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ، وَجَنِّبْنَا
الْفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ، وَبَارِكْ لَنَا فِي أَسْمَاعِنَا
وَأَبْصَارِنَا وَقُلُوبِنَا وَأَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا، وَتُبْ عَلَيْنَا،
إِنَّكَ أَنْتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ، وَاجْعَلْنَا شَاكِرِينَ
لِنِعْمَتِكَ، مُثْنِينَ بِهَا، قَابِلِيهَا وَأَتِمَّهَا
عَلَيْنَا."[6]
OKUNUŞU: Allâhümme ellif beyne kulûbinâ ve eslih zâte beyninâ, vehdinâ
sübüle’s-selâm ve neccinâ mine’z-zulümâti ilen-nûr ve cennibne’l-fevâhışe mâ
zahera minhâ ve mâ betan. Allâhümme’h-faznâ ve bârik lenâ fî esmâ’ınâ ve
ebsârinâ ve gulûbinâ ve ezvâcinâ ve zürriyyâtinâ ve tüb ‘aleynâ inneke
ente’t-tevvâbü’r-Rahîm! Ve’c’alnâ şâkirîne li ni’amike müsnîne bihê ‘aleyke, gâbilîne
lehe ve etmimhê ‘aleynâ.
ANLAMI: Allâhım! Bizim Kalblerimizi (n arasını) birleştir. Aramızdaki halleri düzelt ve
bize kurtuluş yollarını göster. Bizi (küfrün) karanlıklarından (İslâm'ın)
aydınlığ (ın) a çıkar ve büyük günâhların görüneninden ve görünmeyeninden
uzaklaştır. Bize, kulaklarımızda, gözlerimizde, kalbimizde eşlerimizde ve
çocuklarımızda bol hayır ver. Tevbelerimizi de kabûl eyle. Çünkü sen, tevbeleri
kabûl edensin, merhametlilerin en merhametlisisin! Bizi ni’metlerine
şükredenlerden, onları îtirâf edenlerden, râzı olanlardan eyle! Ve bize ni’metlerini
tamamla!”[7]
5- GÜZEL BİR DUÂ
Ey Rabbim! Ey Allâh’ım! Ey
İlâhım! Ey Rahmân’ım! 99 İsm-i Şerîflerin ile Sana yalvarıyorum.
El açıp kapına geldim.
Kalpleri birbirine ısındıran Sensin.
İzzetinle, ancak kendi muhabbetine sakladığım
kalbimi;
Hikmetinle, eşimin kalbine de ısındırıyorsun.
Senden emanet aldığımız kalplerimizi, yine Sana
teslim ediyoruz.
Kalplerimizi karartmamıza izin verme,
Kalplerimizden Seni sevmeye yollar aç,
Birbirimize olan sevgimizi, Seni sevmekle
çoğalt,
Beni ve eşimi, Seni sevdiren ve Seninle sevinen
bir sevgiyle donat.
Rabbim! Görüyorum ki Sen, olmuş yeryüzünü her bahar yeniden diriltiyorsun.
Kudretinle, kurumuş kemikler gibi ağaçları,
Çiçek-çiçek tebessüm ettiriyorsun.
Yaprak-yaprak urbalarla beziyorsun,
Meyvelerce hediyelerle sevindiriyorsun,
Toprağa düşüp, gözlerden uzak olan tohumları
Yeniden gün yüzüne getiriyorsun.
Sen bir baharı, bir çiçeği yaratırcasına
kolayca yarattığın gibi;
Eşimin getirdiği her gülden bir bahar
tazeliğinde mutluluklar yarat bana,
Yüzümde bir gül gibi açtırdığın her gülücükten,
Eşimin gönlüne gül bahçelerinin ıtırını yay.
Yıllar geçtikçe üzerimize çöken puslu hazanların
etkisiyle,
Unutkanlığın rüzgârında savurup dağıttığımız
inceliklerimizi,
Kalplerimizin kuytularında unutup, karanlığa
bıraktığımız muhabbet sözlerimizi;
Tohumlar gibi filizlendir, çiçekler gibi süsle,
Yapraklar gibi tazeleştir,
Meyveler gibi tatlandır.
Allâh'ım! Bize öğrettiğin gibi
Babamız Âdem (a.s.) ve anamız Havvâ'yı
Cennetten,
Şeytanın aldatmacalarına kandıkları için
çıkardın.
Elbette ki bu, senin takdirindir,
Haşa şeytanın keyfine kalmış bir iş değildir.
Biliyoruz ki, bu sayede ancak hak edenler senin
yakınlığına kavuşacaktır.
iyi ile kötü birbirinden ayrılacaktır.
Cennetinden sabırsızlığımız yüzünden
çıkarıldık,
Tembelliğimiz yüzünden geri dönemiyoruz.
Rabbim! Beni ve eşimi de
Bu dünyadan Cennete dönmek için,
Birbirini hayra kaldıranlardan eyle!
Sabırsızlığımız yüzünden bizi birbirimizden
uzaklaştırma!
Sabır ver bana ki; eşimi muhabbetimin ve
şefkatimin cennetinde ağırlayayım
Tembellikten uzak tut beni ki; eşimi hiç
sebepsiz sevindireyim,
Hiç karşılık beklemeden seveyim.
Allâh'ım! Biliyorum ki sen, rahmetinle İbrahim'in (a.s.) tenini ateşe
yaktırmadın,
Bende İbrahim (a.s.) gibi sana teslim olmaya
niyetlenmiş bir kulunum.
Besbelli nefsimin nemrutluğu ile İbrahim (a.s.)
kadar başa çıkabilmiş değilim,
Görünen o ki, kolayca da başa çıkamayacağım.
Nefsim, içimde sık sık inatçılığın ateşini
körüklüyor,
Kalbimi kıskançlığın alevlerine savuruyor.
Nasıl ki İbrahim (a.s.) Senden ateşi söndürmeni
istememiş,
Ama bu ateşin içinde kalarak, kurtuluş
istemişti.
Kulun ve elçin İbrahim (a.s.) biliyordu ki;
Senin kendisine selamet vermen, ateşin
söndürülmesi şartına bağlı değildir.
Rabbim! Şimdi sana, kulun ve elçin İbrahim'in (a.s.)
teslimiyeti hatırına yakarıyorum ki,
Beni, fıtratıma, sonsuz hikmetinin gereğince
yerleştirdiğin inatçılığım ve kıskançlığımla bıraksan da,
Bu duygularımı benim ve eşim için "serin
ve selametli" eyle!
Kıskançlığın ve inatçılığın ortasından bizi,
mutluluğun ve sadakatin gül bahçelerine eriştir.
İnatçılığımı; evliliğimi yürütecek istikametli
bir kararlılığa,
Kıskançlığımı; evlilğimi koruyacak sağlam bir kalkana
dönüştür!
Rabbim! Biliyorum ki Sen, kudretinle,
Musa'nın (a.s.) asasının dokunduğu taşların bağrından
billur sular akıttın.
Bende, Musa (a.s.) gibi Seni, suskunluğun çöllerinde
aramaya çabalayan bir kulunum.
Kulun ve elçin Musa'nın (a.s.) eline katı
taşları yumuşatıp,
Yaşlar döktüren bir asayı verdiğin gibi,
Benimde bakışıma ve duruşuma,
Eşimin kalbini yumuşatacak, dilindeki düğümleri
açacak esrarı bahşet!
Sen, bana eşimin kalbinden, şefkatin
yumuşaklığını tattır!
Eşimin dilinden, aşkın serinliğini taşır.
Beni ve eşimi anlayışsızlığın çölünden,
muhabbetin denizine eriştir!
Beni ve eşimi kalbimin kıyılarına erişmekten
alıkoyan,
Nefis firavununu kendi hırsının denizinde boğ.
Bize çok şeye sahip olmakla mutlu olunacağını
telkin eden,
Daha çok tüketmekle huzur bulunacağını
haykıran,
Tüketim sihirbazlarının yalanlarını,
Kanaatkârlığımızın yutup, yok etmesine izin
ver.
Rabbim! Biliyorum ki Sen, rahmetinle,
İsa'ya (a.s.) ölüleri diriltme mucizesi bahşettin.
Kalpleri ölmüş ve inançları yozlaşmış bir
toplumu,
İhya etmek için, çürümüş tenlere tazelik
bahşeden tecellilerini,
Elçin ve kulun İsa (a.s.) üzerinden gösterdiğin gibi,
Bana da, eşimin aşkını canlandıracak aşk ver!
Dokunuşlarıma İsa'ya (a.s.) bahşettiğin gibi diriltici sırdan
bahşet!
Eşimi sevmek ve sevindirmek için çektiğim
sancıları,
Hz. Meryem’in sancısı gibi bir İsa'ya (a.s.) analık edecek bereketlerle sebep eyle! Nefsimize
uymakla heba ettiğimiz günlerimizi,
Seni anmakla yeniden ihya et!
Gıybet ve boş sözle yaktığımız sevaplarımızı,
Tevbe ve özrümüz sebebiyle bize iade et!
Ettiğimiz kötülükleri, içten bir pişmanlıkla
Sana dönme vesilesi eyle de, rahmetinin
dokunuşuyla
İyilikler olarak hesap et!
Rabbim! Sen ki kulun ve Resulün
Her türlü sevgi ve muhabbetin sebebi ve
vesilesi olan,
Muhammed'e (s.a.v.); kocası hakkında fısıltıyla
konuşan kadının sesini işittiğini,
Kitabında açıkça söylüyorsun.
"Muhakkak ki Allâh kadının
sesini işitti"
Beni, benim kendimi anladığımdan daha iyi
anlayan yalnız Sensin!
Beni, benim kendimi sevmemden önce de seven
Sensin
Eşim hakkında dile getiremediğim,
Dile getirmekten çekindiğim,
Yüreğimin odacıklarında tereddütle sakladığım,
Ne kadar hayır dua varsa, sen kabul et!
Beni, benim söylediğimden daha fazlasıyla ancak
Sen anlarsın!
Hâlim sana ayandır, dilimden gelen ancak bu
eksik beyandır. Âmîn! Âmîn! Âmîn!
Hazırlayan: Şaban GÜNBEY
Em. İmam-Hatib
[1] Duhân Sûresi, 44/25.
[4] Bakara Sûresi, 2/201’den.
[5] Tahrîm Sûresi, 66/8’den.
[6] أخرجه أبو داود، كتاب الصلاة، باب التشهد، برقم ٩٦٩، والحاكم،
واللفظ له ١/٢٦٥، وقال: ((صحيح على شرط مسلم))، ووافقه الذهبي، ١/٢٦، وابن حبان، ٣/
٢٧٧، وبمحوه في الأدب المفرد، ص١٢٢، ومسند البزار، ٥/١٥٣، وقال عنه الألباني في
صحيح الأدب المفرد، برقم ٦٣٠: [حكم الألباني]: صحيح.
[7] 969... Abdullâh (b. Mes'ûd)'dan; demiştir ki: Biz namazda
oturduğumuzda ne diyeceğimizi bilmezdik. Rasûlüllâh (s.a.v.)’a da (bizim
bilmediğimiz) öğretilmişti. (Temîm b. el-Muntasır bundan sonra, önceki Hadîsi
mânâ olarak anlattı. Şerîk ise, Câmî -yâni İbn Şeddâd- Ebu Vâil ve Abdullâh (b.
Mes’ûd) tarîkiyle önceki Hadîsi aynen nakledip şöyle dedi: Rasûlüllâh (s.a.v.)
bize bâzı sözler öğretiyordu. Fakat onları, teşehhüdü öğrettiği gibi (îtinâlı)
öğretmiyordu. Bu sözler şunlardır: --- (Ebû Dâvud, Kitâbü’s-Salah,
Teşehhüd Bâbı, Hadîs no: 969; İbn Hıbbân, Rakaik, No: 996.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder