KUR'ÂN-I AZÎMÜŞŞÂN DA SÂDECE BU İKİ (2) ÂYET-İ KERÎME-DE 29 HARF GEÇMEKTEDİR.
“Tende kudret nerden olsun ni’met-i cân şükrüne,
Bin dilim olsa yetişmez, bir dilim nân şükrüne.”
İnsanı bin dilim yapsalar bir dilim ekmek için edilecek şükre
yetmez.) Sürûrî
“Sonra o
kederin ardından (Allâh)
üzerinize içinizden bir kısmını örtüp bürüyen bir güven, bir uyku indirdi. Bir
kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allâh’a karşı câhiliye zannı
gibi gerçek dışı zanda bulunuyorlar; “Bu işte bizim hiçbir dâhlimiz yok”
diyorlardı. De ki: “Bütün iş, Allâh’ındır.” Onlar sana açıklayamadıklarını
içlerinde saklıyorlar ve diyorlar ki: “Bu konuda bizim elimizde bir şey
olsaydı, burada öldürülmezdik.” De ki: “Evlerinizde dâhi olsaydınız, üzerlerine
öldürülmesi yazılmış bulunanlar mutlakâ yatacakları (öldürülecekleri)
yerlere çıkıp gideceklerdi. Allâh, bunu göğüslerinizdekini denemek,
kalblerinizdekini arındırmak için yaptı. Allâh, göğüslerin özünü (kalblerde
olanı) bilir.” (ÂL-İ ‘IMRÂN SÛRESİ, 3/154.)
“Sonra O (Allâh-ü Te’âlâ), o kederin
ardından üzerinize öyle bir güven, (onun netîcesi olarak da) öyle bir
uyku indirmişti ki o sizden bir tâifeyi kaplıyordu (ve böylece onlar harp safındayken tekrar tekrar kılıçlarını
ellerinden düşürüp alıyorlardı). Nefisleri
kendilerini gerçekten endişeye sevketmiş (bulunan ve bu nedenle canlarının derdine düşmüş) olan bir zümre de, Allâh hakkında câhiliyet (ehlinin düşünce ve) zannı olan
gerçek dışı bir zanda bulunarak: “(Allâh’ın
vaâd ettiği yardım ve zaferle ilgili) bu işten
bizim için herhangi bir şey (az da
olsa bir nasîb ve hisse) var
mı (acaba)?” diyorlardı. (Habîbim!) De ki: “Muhakkak o (yardım ve gâlibiyet) iş (i) bütünüyle
Allâh’a âittir. (Dolayısıyla
O, Habîbine ve ashâbına yardım ederek düşmanlarını kahredecektir. Bu husûsta
şüphelenmek mü’minlerin şanından olmayıp, ancak Allâh’ın gücünü bilmeyen şirk
ehline yakışır.)” Onlar (ın içerisindeki münâfıklar senin bu sözünü duyunca, gizlice kendi
aralarında): “(Muhammed (sallâllâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in iddiâ ettiği gibi bütün işler Allâh’ın ve dostlarının elinde
bulunsaydı ve yardımla alâkalı) o işten bizim için bir şey olsaydı, işte burada
öldürülmezdik!” diyorlardı da, böylece sana açıklayamadıkları şeyleri kendi
içlerinde gizliyorlardı. (Rasûlüm!) De ki: “Siz (Allâh’ın
bu savaşta öleceğini bildiği kişilerle birlikte harp meydanına çıkmayıp da) evlerinizde de bulunsaydınız, (Allâh-ü Te’âlâ’nın ezelî ilminde takdîr edilmiş ve Levh-i
Mahfûz’da) üzerlerine öldürülme (yazısı) yazılmış
olanlar, (ölüp) yatacakları yerlere (başka bir nedenle de olsa, yine) elbette çıkacaktı (ve aynı saatte orada ölüp kalacaktı. Çünkü Allâh-ü Te`âlâ’nın kazâsı
ve hükmü reddedilemez).” (Evet! Allâh-ü Te`âlâ önce cihâdı size farz kılıp, sonra Uhud’da
sizi yardımsız bırakmıştır, ama bunu peygamberine ve dostlarına vermiş olduğu
yardım sözünü bozmuş olduğu ya da onlara karşı özel ilgisini kesmiş olduğu için
değil, aksine birçok hikmetler açığa çıksın diye,) bir de Allâh göğüslerinizde (ve kalblerinizde saklı) bulunan (niyet ve kasıtları, ihlâs ve nifâk) ı (ezelde
gaybî olarak bilmişken,) imtihân (netîcesinde ortaya çıkarıp, herkese belli) etsin için ve kalblerinizde olan (şeytânî vesvese ve kuruntular) ı iyice seçip ayırsın diye (yapmıştır)! Zâten Allâh
göğüslerin sâhîb olduğu şeyi (kalblerin
barındırdığı tüm sırları, niyet ve inançları hakkıyla bilen bir) Alîm’dir.” (Âl-i ‘Imrân Sûresi, 3/154.)
﴿ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُٓ اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًاۘ س۪يمَاهُمْ ف۪ي وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِۜ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرٰيةِۚۛ وَمَثَلُهُمْ فِي الْاِنْج۪يلِ۠ۛ
كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْـَٔهُ۫ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِه۪ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغ۪يظَ بِهِمُ الْكُفَّارَۜ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْرًا عَظ۪يمًا ﴿٢٩﴾ ﴾ [سورة
الفتح:٤٨/٢٩]
“Muhammed, Allâh’ın Rasûlüdür. Onunla berâber olanlar, inkârcılara karşı
çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allâh’tan
lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alâmetleri
yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır:
Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine
dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allâh, kendileri
sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar.
Allâh, içlerinden îmân edip sâlih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir
mükâfat vaâd etmiştir.” (FETİH
SÛRESİ, 48/29.)
٢٦-
(٨٥٧) حَدَّثَنَا أُمَيَّةُ بْنُ
بِسْطَامٍ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ يَعْنِي ابْنَ زُرَيْعٍ، حَدَّثَنَا رَوْحٌ، عَنْ
سُهَيْلٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، عَنِ النَّبِيِّ ﷺ قَالَ:
"مَنِ اغْتَسَلَ؟ ثُمَّ أَتَى الْجُمُعَةَ، فَصَلَّى مَا
قُدِّرَ لَهُ، ثُمَّ أَنْصَتَ حَتَّى يَفْرُغَ مِنْ خُطْبَتِهِ، ثُمَّ يُصَلِّي
مَعَهُ، غُفِرَ لَهُ مَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجُمُعَةِ الْأُخْرَى، وَفَضْلُ
ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ."
الخطبة الكتاب صحيح مسلم، الكتاب الجمعة (٧)،باب
فضل من استمع وأنصت في الخطبة (٨)،رقم الحديث: ٢٦- (٨٥٧)، ص:٣٣٢.
26- (857) Bize Ümeyyetü’bnü
Bistâm rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Yezîd (yânî İbn-i Zürey') rivâyet etti.
(Dedi ki): Bize Ravh, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da
Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'den naklen rivâyet etti. şöyle
buyurmuşlar:
“Bir kimse gusül (abdesti)
eder, sonra cum’â (namazı için) gelir ve kendisine mukadder olan namazı
kılar, sonra hatîb hutbesini bitirinceye kadar dînler, sonra onunla berâber cum’â
namazını kılarsa, o kimsenin o cum’â ile öbür cum’â arasındaki günâhları; üç
günlük de fazla günâhı (yâni on günlük günâhı) affolunur.” Ş.g.
Müslim, Kitâbü’l-Cum’â,
(7), Hutbe Esnasında Susarak Dinleyen Kimsenin Fazileti Bâbı (8), Hadîs no: 26-
(857), sh:332.
٩٤/
١٤٧١٨- وَأخرج ابْن مرْدَوَيْه والديلمي عَن
أبي هُرَيْرَة قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ:
"سِتُّ خِصَالٍ
مِنَ السُّحْتِ: رِشْوَةُ الإِمَام -وَهِى
أَخْبَثُ ذَلِكَ كُلِّهِ- وَثَمَنُ الْكَلْبِ،
وَعَسْبِ الْفَرَسِ، وَمَهْرُ الْبَغِىِّ، وَكَسْبُ الحجَّامِ، وَحُلْوَانُ
الْكَاهِنِ."
الكتاب:
جمع الجوامع المعروف بـ «الجامع الكبير» المؤلف: جلال الدين السيوطي (٨٤٩-
٩١١ هـ)، المحقق:
مختار إبراهيم الهائج - عبد الحميد محمد ندا - حسن عيسى عبد الظاهر، الناشر: الأزهر الشريف، القاهرة -
جمهورية مصر العربية، الطبعة: الثانية، ١٤٢٦ هـ - ٢٠٠٥ م، رقم الحديث: ٩٤/
١٤٧١٨، ص:٥/٢٤٣.
ALTI (6) HARÂM HASLET…
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine
göre; Hz. Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) buyurdu ki: “Altı şey harâmdandır:
1.
Emîrin (yöneticilerin) rüşvet alması,
-ki, bu sayılanların hepsinin en fenâsıdır.-
2.
Köpek (satış-alış) parası,
3.
Kısrak aşım parası (hayvanları döllemek için beslenen boğa),
4.
Zinâkarın aldığı para,
5.
Kan alanın kazancı,
6.
Kâhinin kazancı. Ş.g.
Câmi’u’l-Kebîr, Celâleddîn es-Suyûtî, Hadîs no:94/14718,
sh:5/243;
Ramuz el e-hadis, 297. sayfa, 2. Hadis.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder