27 Nisan 2011 Çarşamba

KEDER VE HÜZÜN DUÂSI

KEDER VE HÜZÜN İSÂBET ETTİĞİNDE OKUNACAK DUÂLAR


Ebû  Mûsâ el-Eş’arî (r.a.)’dan  rivâyet olunduğuna göre; Rasûlüllâh (salellâh-ü aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur:

--- “Her kime bir keder ve hüzün isâbet eder de:
"أَللّٰهُمَّ أَنَا عَبْدُكَ ابْنُ عَبْدِكَ ابْنُ أَمَتِكَ، -ف۪ي قَبْضَتُك-، نَاصِيَت۪ي بِيَدِكَ، مَاضٍ فِيَّ حُكْمِكَ، عَدْلٌ فِيَّ قَضَآؤُ۬كَ، أَسْأَلُكَ بِكُلِّ اسْمٍ هُوَ لَكَ سَمَّيْتَ بِه۪ نَفْسَكَ، أَوْ أَنْزَلْتَهُ ف۪ي كِتَابِكَ، أَوْ عَلَّمْتَهُ أَحَدًا مِنْ خَلْقِكَ، أَوِ اسْتَأْثَرْتَ بِه۪ ف۪ي عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ أَنْ تَجْعَلَ الْقُرْاٰنَ نُورَ صَدْر۪ي وَرَب۪يعَ قَلْب۪ي وَجِلٰٓاءَ حُزْن۪ي، وَذَهَابَ هَمّ۪ي."
“Ey Allâh-ım! Ben Senin kulunum, Senin kölenin ve câriyenin (anne babamın) ço­cuğuyum, alnım (alın saçım, hayâtım) Senin elindedir, hukmün bende geçerlidir, takdîrin bende adâletin tâ kendisidir.

Kendisiyle Zâtın’a isim verdiğin veyâ kitâbında indirdiğin veyâ mahlûkâtından (yaratıklarından) birine öğrettiğin veyâ ‘ındindeki gayb (manevî yanındaki gizli) ilminde, kendisiyle istîsâr ettiğin (özel olarak kendine seçtiğin) bü­tün isimlerin hürmetine Senden, Kur’ân-ı Kerîm’i kalbimin rebî’i (ilk bahârı), gönlümün nûru, hüznümün cilâsı, derdimin zehâbı (üzüntümün açılmasına ve der­dimin gitmesine sebeb) kılmanı isterim” derse, muhakkâk Allâh-ü Te’âlâ onun der­dini ve üzüntüsünü giderir ve onun (üzüntüsünün) yerine kendisine genişlik verir.”
فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الْقَوْمِ: يَا رَسُولَ اللّٰهِ إِنَّ الْمغبون لِمَنْ غبن هٰٓؤُلٰٓاءِ الْكَلِمَاتِ فَقَالَ: "أَجَلْ فَقُولُوهُنَّ وَعَلِمُوهُنَّ فَإِنَّهُ مِنْ قَالِهِنَّ التَّمَاسَ مَا ف۪يهِنَّ أَذْهَبَ اللّٰهُ تَعَالٰى حُزْنِه۪ وَأَطَالَ فَرَحَهُ."
Bir rivâyete göre dinleyenlerden biri: --- “Yâ Rasûlellâh! Gerçekten bu kelimelerden mahrûm olan zarâra uğramıştır” deyince, Rasûlüllâh (salellâh-ü aleyh-i ve sellem): --- “Evet bunları söyleyin ve öğretin. Her kim bunlarda bulunan bereketi arayarak bu kelimeleri söylerse Allâh-ü Te’âlâ onun üzüntüsünü giderir ve kendisine uzun süreli sevinç bahşeder” buyurmuştur.[1]


[1] Kasr-ı Ârifan Dergisi, Nisan/2011. (Ahmed İbn-i Hanbel, no:3712, 6/246; İbn-i Hibbân, es-Sahîh, no:972, 3/253; Nevevî, el-Ezkâr, Kitâbü’l-Ezkâr ve’d-De’avât li’l-Umûri’l-’Ârizât:4, sh:109-110; İbn-i Sünnî, Amelü’l-Yevm-i ve’l-Leyle, no:338, 2/145)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder