MUKADDİME
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh-ü Teâlâ’nın adıyla.)Allâh-ü Teâlâ; Hz. Muhammed (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’e, onun âl-i’ne ve ashâbına salât-ü selâm eylesin. İlâhî! Habîbinin senin katındaki mekânı ve makâmı, senin ona olan sevgin ve onun sana olan sevgisi hürmetine, Efendimiz (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’e salât-ü selâm eyle.
Allâhım! Habîbinle aranda olan sırlar hurmetine, senden Efendimiz (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’e, onun âl-i’ne ashâbına salât-ü selâm etmeni istiyorum.
Ey Allâhım! Habîbine olan muhabbetimi artır. Onun rütbelerini bana öğret. Ona tâbî olmaya, onun edebini ve sünnetini ayakta tutmaya beni muvaffak kıl. Beni onunla berâber kıl. Onu görmekle beni meta’landır. Onunla konuşmakla beni mes’ûd eyle. Onunla benim aramdaki tüm perdeleri kaldır. Güzel bir hitâbla onu bana işittir.
Ona kavuşmam için beni hazırla ve beni ona hizmetçi kıl. Benim salâvâtlarımı habîbinin üzerine; zulüm, karanlık, şüphe, şirk, adâletsizlik ve küfürden arınmış, tertemiz, berrâk, pâk ve tam kâmil bir nûr kıl. Bu salâvâtları günâhlardan arınmam ve makâmların en yûcesi olan (İhlâs-Tehlîs) makâmına ulaşmam için bana sebeb kıl. Tâ ki senin huzûrunda sâlih bir kul olayım. Senden başka Rabb’lik duygum kalmasın. Her vakitte senin huzûrunda olarak, efendimizin edebi ve sünnetine sım-sıkı yapışarak husûsî (özel) kullarından olayım.
Ya Allâh! Ya Nûr! Ya Hakk! Ya Mübîn! Ya Allâh! Ya Nûr! Ya Hakk! Ya Mübîn! Ya Allâh! Ya Nûr! Ya Hakk! Ya Mübîn!
Allâh-ü Teâlâ; Hz. Muhammed (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’e, onun âl-i’ne ve ashâbına salât-ü selâm eylesin. (Âmin!..)
مقدمة |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ |
وَصَلَّى اللّٰهُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَأٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ وَسَلَّمَ ، اِلٰه۪ى بِجَاه۪ نَبِيِّكَ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ عِنْدَكَ وَمَكَانَتِه۪ لَدَيْكَ وَمَحَبَّتِكَ لَهُ وَمَحَبَّتِه۪ لَكَ ، وَبِالسِّرِّ الَّذ۪ى بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ أَسْئَلُكَ أَنْ تُصَلِّىَ وَتُسَلِّمَ عَلَيْهِ وَ عَلٰٓى أٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ ، وَضَاعِفِ أَللّٰهُمَّ مَحَبَّت۪ى ف۪يهِ وَعَرِّفْن۪ى بِحَقِّه۪ وَرُتَبِه۪ وَوَفِّقْن۪ى لاِتِّبَاعِه۪ وَالْقِيَامِ بِاَدَبِه۪ وَسُنَّتِه۪ وَاجْمَعْن۪ى عَلَيْهِ وَمَتِّعْن۪ى بِرُءْيَتِه۪ وَاَسْعِدْن۪ى بِمُكَالَمَتِه۪ وَارْفَعْ عَنِّى الْعَوَآئِقَ وَالْعَلٰٓائِقَ وَالْوَسَآئِطَ وَالْحِجَابَ وَشَنِّفْ سَمْع۪ى مَعَهُ بِلَذ۪يذِ الْخِطَابِ ، وَهَيِّئْن۪ى لِلتَّلَقِّ۪ى مِنْهُ وَاَهِّلْن۪ى لِخِدْمَتِه۪ ، وَاجْعَلْ صَلَوَات۪ى عَلَيْهِ نُورًا نَيِّرًا كَامِلًا مُكَمَّلًا طَاهِرًا مُطَهَّرًا مَاحِيًا كُلَّ ظُلْمٍ وَظُلْمَةٍ وَشَكٍّ وَشِرْكٍ وَكُفْرٌ وَزُورٍ وَوِزْرٍ وَاجْعَلْهَا سَبَبًا لِلْمَحْصِ وَمَرْقًى لِاَنَالَ بِهَا أَعْلٰى مَقَامِ الْاِخْلَاصِ وَالتَّخْص۪يصِ حَتّٰى لَا يَبْقٰى فِىَّ رَبَّانِيَّةٌ لِغَيْرِكَ وَحَتّٰى اَصْلُحَ لِحَضْرَتِكَ وَاَكُونَ مِنْ أَهْلِ خُصُوصِيَّتِكَ مُسْتَمْسِكًا بِاَدَبِه۪ وَسُنَّتِه۪ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ مُسْتَمِدًّا مِنْ حَضْرَتِكَ الْعَالِيَةِ ف۪ى كُلِّ وَقْتٍ وَح۪ينٍ ، يَآ أَللّٰهُ يَا نُورُ يَا حَقُّ يَا مُب۪ينُ ، يَآ أَللّٰهُ يَا نُورُ يَا حَقُّ يَا مُب۪ينُ ، يَآ أَللّٰهُ يَا نُورُ يَا حَقُّ يَا مُب۪ينُ، وَ صَلَّى اللّٰهُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ أٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ وَ سَلَّمَ . |
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh-ü Teâlâ’nın adıyla.)
OKUNACAK İLK DUÂ
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla (başlarım.) Âlemlerin Rabbi olan Allâh’a hamd-olsun.
Bana Allâh yeter. O ne güzel “Vekîl”dir. Güç ve kuvvet, kudret ve hâkimiyet, yalnız yûce ve azametli olan Allâh’ındır.
Allâhım! Kendi gücüm ve kuvvetimden sıyrılıp, senin kudret ve hâkimiyetine sığınıyorum.
Allâhım! Efendimiz, kulun, nebin, Rasûlün, Rasûllerin efendisi Muhammed (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’e salât-ü selâm getirerek, duâ ederek sana yaklaşmak istiyorum.
Ona ve bütün peygamberlere salât-ü selâm olsun. Emrine yapışarak, onu tasdîk ederek, onu severek, onu arzu ederek, onun yûce değerine ve yaratılışına saygı göstererek, ona salât-ü selâm getirerek, ona duâ ederek sana yaklaşmak istiyorum,
Allâhım! Bunun için huzûruna gelerek hurmetlerimi arz ediyorum. Lütfunla, benim bu duâmı kabûl et. Beni sâlih kullarının arasına dâhil et. Onun senin katındaki makâmı, mevkiî dolayısıyla devamlı olarak bu duâyı okumama beni muvaffâk kıl.
Efendimiz Muhammed (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’e âilesine, bütün ashâbına (rıdvânü’l-lâhi aleyhim ecmeîn) rahmetini ihsân eyle.
Ey azametli, şânı yûce olan Allâhım! senden bağışlanmamı diliyorum. Seni her türlü noksan sıfatlardan tesbîh ve tenzîh ederim. Sana hamd ederim, sen bana yetersin, sen ne güzel vekilsin.
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبَّ اَلْعَاَلْم۪ينَ ، حَسْبِىَ اَلْلّٰهُ وَنِعْمَ اَلْوَك۪يلُ ، وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اَلْا بِاَلْلّٰهِ اَلْعَلِىِّ اَلْعَظ۪يمِ ، أَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى اَبْرَأُ مِنْ حَوْل۪ى وَمِنْ قُوَّت۪ى اَلْٰى حَوْلِكَ وَقُوَّتِكَ ، أَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى أَتَقَرَّبُ اَلْيْكَ بِاَلْصَّلَاةِ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَنَبِيِّكَ وَرَسُولِكَ سَيِّدِ اَلْمُرْسَل۪ينَ صَلَّى اَلْلّٰهُ تَعَاَلْٰى وَسَلَّمَ عَلَيْهِ وَعَلَيْهِمْ أَجْمَع۪ينَ ، اِمْتِثَالًا لِاَمْرِكَ وَتَصْد۪يقًا لَهُ وَمَحَبَّةً ف۪يهِ وَشَوْقًا اَلْيْهِ وَتَعْظ۪يمًا لِقَدْرِهِ وَلِكَوْنِه۪ ﷺ أَهْلًا لِذٰلِكَ ، فَتَقَبَّلْهَا مِنّ۪ى بِفَضْلِكَ وَاجْعَلْن۪ى مِنْ عِبَادِكَ الصَّالِح۪ينَ ، وَوَفِّقْن۪ى لِقَرَآئَتِهَا عَلَى الدَّوَامِ بِجَاهِه۪ عِنْدَكَ ، وَ صَلَّى اللّٰهُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَأٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ أَجْمَع۪ينَ ، أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ اَلْعَظ۪يمَ ، أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ اَلْعَظ۪يمَ ، أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ اَلْعَظ۪يمَ ، سُبْحَانَ اللّٰهِ وَاَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ، سُبْحَانَ اللّٰهِ وَاَلْحَمْدُ لِلّٰهِ، سُبْحَانَ اللّٰهِ وَاَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ، حَسْبِىَ اللّٰهُ وَنِعْمَ اَلْوَك۪يلُ ، حَسْبِىَ اللّٰهُ وَنِعْمَ اَلْوَك۪يلُ ، حَسْبِىَ اللّٰهُ وَنِعْمَ اَلْوَك۪يلُ، |
İHLÂS SÛRE-İ CELÎLESİ’NİN MÂNÂSI
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh-ü Teâlâ’nın adıyla.)
“De ki: “O, Allâh’tır, bir tektir.” (1) “Allâh Samed’dir. (Her şey O’na muhtâctır; O, hiçbir şeye muhtâc değildir.)” (2) “O’ndan çocuk olmamıştır. (Kimsenin babası değildir.) Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).” (3) “Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”(4) İhlâs Sûresi, 112/1-4.
FELAK SÛRE-İ CELÎLESİ’NİN MÂNÂSI
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh-ü Teâlâ’nın adıyla.)
“De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.”(1-5) Felâk Sûresi, 113/1-5.
NÂS SÛRE-İ CELÎLESİ’NİN MÂNÂSI
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh-ü Teâlâ’nın adıyla.)
“De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalblerine vesvese veren sinsî vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.”(1-6) Nâs Sûresi, 114/1-6.
FÂTİHA SÛRE-İ CELÎLESİ’NİN MÂNÂSI
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh-ü Teâlâ’nın adıyla.)
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O, Rahmân ve O, Rahîm olan Allâh (c.c.)’ın adıyla).(1) “Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesâb ve cezâ gününün (âhiret gününün) mâliki Allâh’a mahsûstur.” (2-4) “ (Allâhım!) Yalnız sana ibâdet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” (5) “Bizi doğru yola, kendilerine ni’met verdiklerinin yoluna ilet; gazâba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.”(6-7) Fâtiha Sûresi, 1/1-7.
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ، قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ٧١٨ اَللّٰهُ الصَّمَدُ ٧٢٨ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ ٧٣٨ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ٧٤٨ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ، قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ٧١٨ اَللّٰهُ الصَّمَدُ ٧٢٨ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ ٧٣٨ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ٧٤٨ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ، قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ٧١٨ اَللّٰهُ الصَّمَدُ ٧٢٨لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ ٧٣٨ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ٨سُورَةُ اْلاِخْلَاصِ ٧٤٨ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ، قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ أَلْفَلَقِ ٧١٨ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ ٧٢٨ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ ٧٣٨ وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِى اَلْعُقَدِ ٧٤٨وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ ٨ سُورَةُ أَلْفَلَقِ٧٥٨٧ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ ٧١٨ مَلِكِ النَّاسِ ٧٢٨ اِلٰهِ النَّاسِ ٧٣٨ مِنْ شَرِّ اَلْوَسْوَاسِ اَلْخَنَّاسِ ٧٤٨ اَلَّذ۪ى يُوَسْوِسُ ف۪ى صُدُورِ النَّاسِ ٧٥٨ مِنَ اَلْجِنَّةِ وَالنَّاسِ ٨ سُورَةُ النَّاسِ٧٦٨ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٧١٨ اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ اَلْعَالَم۪ينَ ٧٢٨ اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٧٣٨ مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِ ٧٤٨ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ ٧٥٨اِهْدِنَا الصِّرَاطَ اَلْمُسْتَق۪يمَ ٧٦٨صِرَاطَ الَّذ۪ينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ اَلْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَاالضَّآلّ۪ينَ ٨ سُورَةُ أَلْفَاتِحَةِ ٧٧٨ |
ALLÂH-Ü TEÂLÂ’NIN 99 (DOKSAN-DOKUZ) İSMİ ŞERÎFİ
ESMÂÜLLÂHÜ’L-HÜSNÂ En güzel isimler demektir. Bu isimlerin Allâh’a (c.c.) âit olduğu âyet ve hadîslerde zikredilmektedir. Nitekim âyette; “En güzel isimler Allâh’ındır. O’na o güzel isimleriyle duâ edin.” (A’râf Sûresi, 7/180) buyrulmaktadır. Hadîslerde de; “Allâh’ın 99 ismi vardır. Bu isimleri ezberleyen kimse cennete girer.” buyrulmaktadır. (Buhârî, “De’avât”, 68) En güzel İsimler O’nu ta’rif etmektedir. “O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allâh’tır…” (Haşr Sûresi, 59/23) | ||
(1) | ALLÂH (C.C.) | Yûce Yaratıcı’nın bütün ilâhî sıfatları kendisinde toplayan “İsm-i A’zâmı”ı, en ulu ismi. Allâh eşi, benzeri, dengi bulunmayan; mekân ve zamandan münezzeh olan; evveli ve sonu olmayan; bütün varlıkları yaratan ve yaşatan tek ilâhtır, tek ma’bûddur. |
(2) | ER-RAHMÂN | Dünyada bütün mahlûkata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsân eden. |
(3) | ER-RAHÎM | Âhirette, müminlere acıyan, bağışlayan, esirgeyen. |
(4) | EL-MELİK | Yaratıcı, kâinâtın sâhibi. |
(5) | EL-KUDDÛS | Her noksanlıktan uzak. |
(6) | ES-SELÂM | Her türlü tehlikelerden selâmete çıkaran. |
(7) | EL-MÜ’MİN | Güven veren, vâ’d-ine güvenilen. Îmân nûrunu veren. |
(8) | EL-MÜHEYMİN | Her şeyi görüp gözeten, her varlığın yaptıklarından haberdâr olan. |
(9) | EL-AZÎZ | Mutlâk gâlib, karşı gelinemeyen. Yenilmeyen yegâne gâlib. |
(10) | EL-CEBBÂR | İrâdesini her durumda yürüten, yaratılmışların hâlini iyileştiren. Dilediğini yapan ve yaptıran. |
(11) | EL-MÜTEKEBBİR | Azamet ve yûceliğini izhâr eden, Büyüklükte eşi yok. |
(12) | EL-HÂLİK | Yaratan, yoktan vâr eden. Takdîrine uygun bir şekilde yaratan |
ألثابتة فى القرآن والسنة: بسم الله الرحمن الرحيم. ﴿ وَ لِلّٰهِ الْاَسْمَآءُ الْحُسْنٰى فَادْعُوهُ بِهَاۖوَذَرُوا الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓى أَسْمَآئِه۪ۜ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ٧ [سورة الأعراف:٧/١٨٠] عَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ -رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ- أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ ﷺ قَالَ: إِنَّ لِلّٰهِ تِسْعَةً وَتِسْع۪ينَ إِسْمًا، مِائَةً إِلَّا وَاحِدًا، مَنْ أَحْصَاهَا دَخَلَ الْجَنَّةَ." -رواه البخارى- | |||
هُوَاللّٰهُ الَّذ۪ى لٰٓا إِلٰهَ إِلَّاهُوَ | |||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | ||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | ||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | ||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | ||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | ||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ |
(13) | EL- BÂRİ | Her şeyi kusursuz yaratan. Bir emsâl olmaksızın canlıları yaratan. | ||||||||
(14) | EL-MUSAVVİR | Varlıklara sûret veren, onları birbirinden ayıran özellikte yaratan. | ||||||||
(15) | EL-ĞAFFÂR | Dâimâ affeden, tekrarlanan günâhları bağışlayan. | ||||||||
(16) | EL-KAHHÂR | Yenilmeyen, yegâne gâlib olan. | ||||||||
(17) | EL-VEHHÂB | Karşılıksız ni’metler veren. | ||||||||
(18) | EL-RAZZÂK | Bedenlerin ve rûhların gıdâsını yaratıp veren. Her varlığın rızkını veren. | ||||||||
(19) | EL-FETTÂH | İyilik kapılarını açan, hakemlik yapan. | ||||||||
(20) | EL-ALÎM | Gizli-açık, geçmiş-gelecek, her şeyi, ezelî ve ebedî ilmi ile çok iyi bilen. Hakkıyla bilen. | ||||||||
(21) | EL-KÂBİZ | Rızkı tutan, rızıkları daraltan, canlıların rûhlarını alan. | ||||||||
(22) | EL-BÂSİT | Rızkı genişleten, rûhları bedenlerine yayan. | ||||||||
(23) | EL-HÂFİD | Alçaltan, zillete düşüren. Kâfir ve fâcirleri alçaltan. | ||||||||
(24) | ER-RÂFİ’ | Yûcelten, ‘‘ızzet ve şeref veren. | ||||||||
(25) | EL-MUÎZ | Dilediğini ‘azîz eden. | ||||||||
(26) | EL-MÜZİLL | Dilediğini zillete düşüren, alçaltan. | ||||||||
(27) | ES-SEMİ’ | Mükemmel işiten. | ||||||||
(28) | EL-BASÎR | Gizli açık, her şeyi çok iyi gören. | ||||||||
(29) | EL-HAKEM | Mutlâk hâkim, hakkı batıldan ayıran. Son hukmü veren. | ||||||||
(30) | EL-ADL | Mutlâk adalet sâhibi, aşırılığa meyletmeyen | ||||||||
(31) | EL-LATÎF | Lütfeden, her şeye vâkıf. | ||||||||
(32) | EL-HABÎR | Her şeyin iç yüzünden haberdâr olan. | ||||||||
(33) | EL-HALÎM | Cezâda, acele etmez, hılm sâhibi. Acele ile ve kızgınlıkla muâmele etmeyen. | ||||||||
(34) | EL-’AZÎM | Zâtının ve sıfatlarının mâhiyeti anlaşılamayacak kadar ulu. | ||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
(35) | EL-ĞAFÛR | Affı, mağfireti bol. Bütün günâhları bağışlayan. | ||||||||
(36) | EŞ-ŞEKÛR | Az amele, çok sevâb veren. | ||||||||
(37) | EL-’ALİYY | Yûceler yûcesi. | ||||||||
(38) | EL-KEBÎR | Büyüklükte benzeri yok. | ||||||||
(39) | EL-HAFÎZ | Koruyup gözeten ve dengede tutan. | ||||||||
(40) | EL-MUKÎT | Bedenlerin ve rûhların gıdâsını yaratıp veren, bilip gücü yeten ve koruyan, her çeşit rızkı yaratan. | ||||||||
(41) | EL-HASÎB | Kullarına yeten, onları hesâba çeken. | ||||||||
(42) | EL-CELÎL | Celâl ve azâmet sâhibi olan. | ||||||||
(43) | EL- KERÎM | Keremi bol, karşılıksız veren. | ||||||||
(44) | ER-RAKÎB | Her varlığı her ân gözeten. Gözetleyip kontrol eden. | ||||||||
(45) | EL- MUCÎB | Duâları kabûl eden. Dileklere karşılık veren. | ||||||||
(46) | EL-VÂSİ’ | Rahmet ve kudret sâhibi, ilmi ile her şeyi ihâta eden (kuşatan). | ||||||||
(47) | EL-HAKÎM | Her şeyi hıkmetle yaratan. Bütün emirleri ve işleri yerli yerinde olan. | ||||||||
(48) | EL- VEDÛD | İyiliği seven, iyilik edene ihsân eden. Sevgiye lâyık olan. | ||||||||
(49) | EL-MECÎD | Zâtı şerefli, ni’meti, ihsânı sonsuz. | ||||||||
(50) | EL-BÂ’IS | Peygamber gönderen, Ölümden sonra dirilten, ölüleri dirilten. | ||||||||
(51) | EŞ-ŞEHÎD | Her zaman her yerde her ân hâzır ve nâzır olan. | ||||||||
(52) | EL-HAKK | Varlığı değişmeden duran. Vâr olan, hakkı ortaya çıkaran. Fiilen vâr olan, mevcûdiyeti ve ulûhiyyeti gerçek olan. | ||||||||
(53) | EL-VEKÎL | Kulların işlerini bitiren. | ||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
(54) | EL-KAVÎ | Kudreti en üstün ve hiç azalmaz. | ||||||||
(55) | EL-METÎN | Kuvvet ve kudret membâı. | ||||||||
(56) | EL-VELİYY | Mü’minleri seven, yardım eden. | ||||||||
(57) | EL-HAMÎD | Hamd ve senâya lâyık. Övülmeye lâyık. | ||||||||
(58) | EL-MUHSÎ | Varlıkların sayısını bilen. | ||||||||
(59) | EL-MÜBDİÜ | Maddesiz, örneksiz yaratan. İlkin yaratan. | ||||||||
(60) | EL-MU’ÎD | Yarattıklarını yok edib, sonra tekrâr diriltecek olan. | ||||||||
(61) | EL-MUHYÎ | Mahlûklara can veren. | ||||||||
(62) | EL-MÜMÎT | Her canlıya ölümü tattıran. | ||||||||
(63) | EL-HAYY | Ezelî ve ebedî bir hayat ile diri olan. | ||||||||
(64) | EL-KAYYÛM | Zâtı ile kâim olan, mahlûkları varlıkta durduran. | ||||||||
(65) | EL-VÂCİD | Hiçbir şey kendine gizli değil. | ||||||||
(66) | EL-MÂCİD | Keremi, ihsânı bol olan. | ||||||||
(67) | EL-VÂHID | Zât, sıfat ve fiillerinde benzeri ve ortağı olmayan, tek olan. Hiçbir değişikliğe uğramadan olduğu gibi devâm eden. | ||||||||
(68) | ES-SAMED | Hiçbir şeye ihtiyâcı olmayan, herkesin muhtâc olduğu mercî. | ||||||||
(69) | EL-KÂDİR | Kudret sâhibi, Her şeye gücü yeten, kudretli. | ||||||||
(70) | EL-MUKTEDİR | Dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi kolayca yaratan kudret sâhibi. | ||||||||
(71) | EL-MUKADDİM | Şerefte birini öne alan. | ||||||||
(72) | EL-MUAHHIR | Dilediklerini te’hîr eden. | ||||||||
(73) | EL-EVVEL | Varlığının başlangıcı olmayan. | ||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
(74) | EL-ÂHİR | Ebedî, varlığının sonu olmayan. | ||||||||
(75) | EZ-ZÂHİR | Yarattıkları ile varlığı açık. | ||||||||
(76) | EL-BÂTIN | Zâtının görülmesi ve mâhiyetinin bilinmesi açısından gizli. Aklın tasavvurundan örtülü olan. | ||||||||
(77) | EL-VÂLİ | Bütün kâinâtı idâre eden. | ||||||||
(78) | EL-MÜTE’ÂLİ | İzzet, şeref ve hükümrânlık bakımından en yûce, aşkın, son derece yûce. | ||||||||
(79) | EL-BERR | İyilik eden, vâ’dini yerine getiren. İyilik ve ihsânı bol olan. | ||||||||
(80) | ET-TEVVÂB: | Tevbeleri kabûl eden. | ||||||||
(81) | EL-MÜNTEKIM | Âsîlere cezâ veren. Suçları cezâlandıran. | ||||||||
(82) | EL-AFÜVV | Hiçbir sorumluluk kalmayacak şekilde günâhları affeden. | ||||||||
(83) | ER-RAÛF: | Çok merhamet eden, şefkâtli. | ||||||||
(84) | MÂLİKÜ’L-MÜLK | Mülkün gerçek sâhibi. | ||||||||
(85) | ZÜ’L-CELÂL-İ VEL-İKRÂM | Celâl, azâmet, şeref, kemâl ve ikrâm sâhibi. | ||||||||
(86) | EL-MUKSİT | Adâletle hükmeden, mazlumların hakkını alıcı. | ||||||||
(87) | EL-CÂMİ’ | Toplayıp düzenleyen, kıyâmet günü hesâba çekmek için mahlûkâtı toplayan. | ||||||||
(88) | EL-ĞANİYY | Her şeyden müstağnî, kendi dışındaki her şey O’na muhtâc. İhtiyaçsız. | ||||||||
(89) | EL-MUĞNÎ | İhtiyaç gören, fazlıyla doyuran. | ||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | ||||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | |||||||||
(90) | EL-MÂNİ’ | Dilemediklerine mâni’ olan. |
(91) | ED-DÂRR | Zarar veren. Elem, zarar verenleri yaratan. |
(92) | EN-NÂFİ | Menfaat veren şeyleri yaratan. Fayda veren. |
(93) | EN-NÛR | Âlemleri nûrlandıran, nûr kaynağı, Zâtı açık. |
(94) | EL-HÂDÎ | Yol gösteren, murâda erdiren. Hidâyet veren. |
(95) | EL-BEDÎ’ | Eşi ve örneği olmayan, sanatkârâne yaratan. Misâlsiz, örneksiz yaratan. |
(96) | EL-BÂKİ | Varlığının sonu olmayan. Varlığı ebedî olan. |
(97) | EL-VÂRİS | Her şeyin asıl sâhibi olan. |
(98) | ER-REŞÎD | İrşâda muhtâc olmayan. Bütün işleri isâbetli ve hedefine ulaşıcı, irşâd edici olan. |
(99) | ES-SABÛR | Çok sabırlı. Cezâ vermede, acele etmez. |
CELLE CELÂLUH: “Azameti yûce ve ulu olan” Allâh-ü Teâlâ hakkında kullanılan ve saygı ifâde eden sözcüklerdir. “Allâh” lafzı ve Allâh (c.c.)’ın isimlerinden biriyle zikredildiği yerde anlamında bir saygı ifâdesidir. Bunun yerine;
CELLE ŞÂNUHÛ: “Şânı yûce olsun”, veyâ
CELLE VE ÂLÂ: “Azametli ve yûce olan” İfâdeleri de kullanılmaktadır. Hepsi için “Celâlet ve ululuk ancak Allâh (c.c.)’a mahsûstur.” diyebiliriz. [1]
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | ||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | ||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | ||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ | ||
جَلَّ جَلَالُهُ | جَلَّ جَلَالُهُ |
جَلَّ جَلَالُهُ، جَلَّ شَانُهُ، جَلَّ وَعَلٰى. Allâhım! Ruhlar arasında Efendimiz Muhammed (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in ruhuna salavât getir, rahmetini ihsân eyle. Allâhım!.. Cesetler arasında Efendimiz Muhammed (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in cesedine salavât getir, rahmetini ihsân eyle. Allâhım!.. Kabirler arasında Efendimiz Muhammed (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in kabrine salavât getir, rahmetini ihsân eyle. Allâhım!.. Benden Efendimiz Muhammed (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in rûhuna sonsuz övgümü ve selâmımı ulaştır. اَلّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى رُوحِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ فِى الْاَرْوَاحِ اَلّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى رُوحِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ فِى الْاَجْسَادِ اَلّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى رُوحِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ فِى الْقُبُورِ اَلّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى رُوحِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ مِنّ۪ى تَحِيَّةً وَسَلَامًا. |
[1] T.D.V. İslâm Ansiklopedisi 7/271
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder