11 Mart 2013 Pazartesi

‘AHİD-NÂME ---- أَللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ إِنّ۪ي أَعْهَدُ إِلَيْكَ -ف۪ي هٰذِهِ الْحَيَاةِ- بِأَنّ۪ي أَشْهَدُ أَنْ لٰٓاإِلٰهَ إِلّٰٓا أَنْتَ وَحْدَكَ لَا شَر۪يكَ لَكَ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ فَلَا تَكِلْن۪ي إِلٰى نَفْس۪ي فَإِنَّكَ إِن تَكِلْن۪ي إِلٰى نَفْس۪ي تُبَاعِدْن۪ي مِنَ الْخَيْرِ وَتُقَرِّبْن۪ي مِنَ الشَّرِّ وَإِنّ۪ي لٰٓا أَثِقُ إِلَّا بِرَحْمَتِكَ فَاجْعَلْ ل۪ي عِنْدَكَ عَهْدًا تُوف۪ين۪يهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْم۪يعَادَ.


‘AHİD-NÂME

دُعَاءُ عَظيم قَدْ يَكُون سَبَبًا في دُخُولِكَ الْجَنَّةِ.
قال ابن مسعود: سمعت رسول الله يقول لأصحابه: أيعجز أحدكم أن يتخذ كل صباح ومساء عند الله عهدا؟ قيل: يا رسول الله وما ذاك؟ قال: يقول عند كل صباح ومساء "أَللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ إِنّي أَعْهَدُ إِلَيْكَ -في هٰذِهِ الْحَيَاةِ- بِأَنّي أَشْهَدُ أَنْ لٰاإِلٰهَ إِلّٰا أَنْتَ وَحْدَكَ لَا شَر۪يكَ لَكَ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ فَلَا تَكِلْن۪ي إِلٰى نَفْسي فَإِنَّكَ إِن تَكِلْني إِلٰى نَفْسي تُبَاعِدْني مِنَ الْخَيْرِ وَتُقَرِّبْني مِنَ الشَّرِّ وَإِنّي لٰا أَثِقُ إِلَّا بِرَحْمَتِكَ فَاجْعَلْ لي عِنْدَكَ عَهْدًا تُوفينيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْميعَادَ. (فَإِذَا قَالَ ذٰلِكَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلَيْهَا طَابَعًا وَوَضَعَهَا تَحْتَ الْعَرْشِ.)
OKUNUŞU: Allâhümme fâtıra’s-semâvât-i ve’l erzı âlime’l-ğayb-i ve’ş-şehâdeti, innî e’hed-ü ileyk-e bi-ennî eşhed-ü en lâ ilâh-e illâ ent-e vahdek-e lâ şerik-e lek-e. Ve enne Mühammed-en ‘abdük-e ve Rasûlük-e ve inne-ke tekilnî ilâ nefsî tükarribnî mi-ne’ş-şerri ve tübâ’ıdnî minel hayr-i ve innî lâ esigu illâ birahmetike fec’al-lî ahden tûfînîh-i yevme’l-kıyâmet-i innek-e lâ tuhlifü’l-mî’âd. 
MÂNÂSI: “Ey semâvâtı (göğü) ve arzı (yeri) yaratan, ğayb ve şehâdet ‘âlemlerini (görünen-görünmeyen ‘âlemleri) bilen Allâh-ım!  
Ey Allâh-ım! Bu dünyâ hayâtında senden başka bir ilâh olmadığına ahd-ediyorum. Sen birsin ve ortağın da yoktur. Muhammed (s.a.v.) senin kulun ve Rasûlün’dür. Beni, hiçbir halde nefsimle başbaşa bırakma, Allâh-ım! Eğer beni nefsime bırakırsan, nefsim beni; şerre yaklaştırır ve hayırdan uzaklaştırır. Ben hiçbir şeyime güvenemiyorum. Ancak Senin yûce rahmetine güveniyorum, Seninle ahd-ediyorum! Şüphesiz ki Sen va’din-den dönmezsin.” 
İbn-i Mes’ûd (r.a.)’dan rivâyet edilmiştir: --- “Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün ashâbına şöyle buyurdu:  
--- “Sizden biriniz, akşam-sabah Allâh-ü Te’âlâ Hazretleri’nin indinde, mükâfaatı yazılamayacak kadar büyük bir sevâbının olmasını ister mi?”  
Ashâb-ı Kirâm: --- “Bu nasıl! olur? Yâ Rasûlellâh!” dediler. Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki: --- “Akşam-sabah bu duâyı okuduktan sonra, bir mühürle mühürlenerek ‘Arş-ın altına konulur. Kıyâmet gününde, “Rahmân indinde ahdi olan nerededir?” diyerek bir münâdî çağırır. “O kimseler Cennet’e girsinler.” denilir.” [1] 
NOT: Bu duâyı okuyana verilecek olan mükâfaatı insanlar kâtib olsa, ağaçlar kalem olsa, sevâbını yazmakla bitiremeyecekleri için, bu duânın mükâfaatını, Allâh-ü Te’âlâ mahşerde kullarına takdîm edecektir.
Bezzâz-ı Sığâr’dan naklen zikredilmiştir ki: Şâyet ölünün alnı veyâ sarığı veyâ kefeni üzerine ‘ahidnâme yazılırsa, umulurki Allâh-ü Te’âlâ ölüye mağfiret eder.
 



[1] Rûhu’l-Beyân.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder