3 Nisan 2014 Perşembe

KUDSÎ HADÎS-İ ŞERÎF---EY ÂDEMOĞLU! BEN HASTA OLDUM DA, SEN BENİ DOLAŞMADIN!---- عَنْ أَبي هُرَيْرَةَ ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ: "إِنَّ اللّٰهَ، عَزَّ وَجَلَّ، يَقُولُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ: يَا ابْنَ أٰدَمَ! مَرِضْتُ فَلَمْ تَعُدْنِي،


KUDSÎ HADÎS-İ ŞERÎF--- EY ÂDEMOĞLU! BEN HASTA OLDUM DA, SEN BENİ DOLAŞMADIN!


عَنْ أَبي هُرَيْرَةَ ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ : "إِنَّ اللّٰهَ، عَزَّ وَجَلَّ، يَقُولُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ: يَا ابْنَ أٰدَمَ! مَرِضْتُ فَلَمْ تَعُدْنِي، قَالَ: يَا رَبِّ! كَيْفَ أَعُودُكَ؟ وَأَنْتَ رَبُّ الْعَالَمِينَ، قَالَ: أَمَا عَلِمْتَ أَنَّ عَبْدِي فُلَانًا مَرِضَ فَلَمْ تَعُدْهُ، أَمَا عَلِمْتَ أَنَّكَ لَوْ عُدْتَهُ لَوَجَدْتَنِي عِنْدَهُ؟ يَا ابْنَ أٰدَمَ، اسْتَطْعَمْتُكَ فَلَمْ تُطْعِمْنِي، قَالَ: أَيُّ -يَا- رَبِّ! وَكَيْفَ أُطْعِمُكَ؟ وَأَنْتَ رَبُّ الْعَالَمِينَ؟ قَالَ: أَمَا عَلِمْتَ أَنَّهُ اسْتَطْعَمَكَ عَبْدِي فُلاَنٌ فَلَمْ تُطْعِمْهُ؟ أَمَا عَلِمْتَ أَنَّكَ لَوْ أَطْعَمْتَهُ لَوَجَدْتَ ذٰلِكَ عِنْدِي؟ يَا ابْنَ أٰدَمَ، اِسْتَسْقَيْتُكَ فَلَمْ تَسْقِني. قَالَ: يَا رَبِّ! كَيْفَ اَسْقيكَ وَأَنْتَ رَبُّ الْعَالَمينَ. قَالَ: اِسْتَسْقَاكَ عَبْدِي فُلاَنٌ فَلَمْ تَسْقِه. أَمَا إِنَّكَ لَوْ سَقَيْتَهُ وَجَدْتَ ذٰلِكَ عِنْدِي".[1]



Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîf’te Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu: --- “Şüphesiz Allâh (‘Azze ve Celle) kıyâmet gününde: --- “Ey Âdemoğlu! Ben Hasta oldum da, sen beni dolaşmadın! Diyecek.”

Âdemoğlu: --- “Yâ Rabbî! Ben seni nasıl ziyâret edebilirim. Sen âlemlerin Rabbisin!cevâbını verecek.”

Allâh-ü Te’âlâ Hazretleri: --- “Bilmez miydin ki, filan kulum hasta oldu. Sen onu dolaşmadın. Bilmez miydin ki, onu dolaşmış olsan, beni onun yanında bulurdun.” Buyuracak.

--- “Ey Âdemoğlu! Senden yiyecek istedim; beni doyurmadın! Diyecek.”

Âdemoğlu: --- “Yâ Rabbî! Seni nasıl doyurabilirim ki! Sen âlemlerin Rabbisin! Diyecek.”

Allâh-ü Te’âlâ Hazretleri: --- “Bilmez misin ki, filan kulum senden yiyecek istedi, sen onu doyurmadın. Bilmez miydin ki, onu doyurmuş olsan; bunu benim nezdimde bulacaktın! Buyuracak.”

--- “Ey Âdemoğlu! Senden su istedim; beni sulamadın! Diyecek.”

Âdemoğlu: --- “Yâ Rabbî! Ben seni nasıl içiririm! Sen âlemlerin Rabbisin! cevâbını verecek.”

Allâh-ü Te’âlâ Hazretleri: --- “Filan kulum senden su istedi; ona su vermedin! Onu sulamış olsaydın bunu (n karşılığını) benim yanımda bulurdun! Buyuracaktır.”[2]

Fahru’r-râzî ve Hâzin tefsirlerinde zikredildiğine göre: Âyet-i Celîle’de geçen karz’dan ne murâd edildiği hakkında ihtilaf edilmiştir. Bâzı Müfessirler bunu Allâh yolunda infâkla, tefsîr etmişlerdir.

Alusî tefsirinde İbn-i Ebî Hatim’den naklen Ömer İbn-i Hattâb (r.a.)’in: --- “Karz-ı Hasen, cihat ve Allâh yolunda infâktır.” buyurduğu nakledilmiştir. Zengin olup ta cihâda gitmekten âciz olanların, cihâd eden askerlere harcadıkları mallar ve zengin olduğu hâlde bizzat cihâda gidip kendine harcadığı mallar, Allâh-ü Te’âlâ’ya verilmiş olan güzel bir ödünçtür, zîrâ Allâh yolunda harcandığından, Allâh’ın kendisine verilmiş demektir.[3]

Kazîbeyzavî, Envâru’t-tenzîl ve Esrâru’t-te’vîl isimli eserinde buyurmuştur ki:

--- “Saltanat makâmını idâre edebilmek için iki şey gereklidir ki,

1-         Milletin işlerini yönetmek ve memleketi idâre etmek için lâzım olan ilim,

2-         Beden heybeti ve kalb cesâretidir, çünkü bünyesi zayıf olan kişide ekserî yüksek zekâ olamadığı gibi, vücutça da zayıflığından dolayı cesâretli olamayaca-ğından memleketi idâre kabiliyetine mâlik olamaz.

 

v  İnsanların hallerinden haberdâr olmak, memleketi idâre edebilmek için kudret ve cesâret sâhibi olup, dâhilî ve hâricî (memleketin içinde ve dışındaki) meseleleri iyice bilmesi şarttır.

Alusî tefsirinde zikredildiğine göre, Kur’ân-ı Kerîm’de Tâlût ismi hakkında iki görüş vardır.

1-       Dâvüd kelimesi gibi, İbrânice bir isim olduğudur. Bundan dolayı gayri munsarıf olmuştur.

 

2-       Uzunluk mânâsında olan: (طُولْ) tûl kelimesinden alınma Arapça bir isim olup, aslı Rahemût gibi Tavelût’dur. (وَاوْ) vâv harekeli mâ-kabli (bir önceki harf) meftûh (üstün)  olduğundan (وَاوْ) vâv, (اَلِفْ)’e dönerek Tâlût (طَالُوتْ) olmuştur.[4]





[1] أخرجه البخاري في "الأدب المفرد" ٥١٧ و"مسلم" ٦٦٤٨ و"ابن حِبَّان" ٢٦٩ و٩٤٤؛ قال النووي: "قَالَ الْعُلَمَآء: إِنَّمَا أَضَافَ الْمَرَض إِلَيْهِ سُبْحَانه وَتَعَالٰى، وَالْمُرَاد الْعَبْد تَشْر۪يفًا لِلْعَبْدِ وَتَقْر۪يبًا لَهُ. قَالُوا: وَمَعْنٰى (وَجَدْتن۪ي عِنْده) أَيْ وَجَدْت ثَـوَاب۪ي وَكَرَامَت۪ي". شرح صحيح مسلم ٨/٣٧١.
[2] Müslim, Birr: 43.
[3]Rûhu’l-Furkân, 2/739.
[4]Rûhu’l-Furkân, 2/759.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder