ABDEST ALIRKEN SUYU AZ KULLANMANIN NÜKDE-Sİ, ADÂLETİN AHLÂKI,
لَاتُسْرِفْ، لَاتُسْرِفْ
Her
şeyin bir ‘Ahlâk’ı
vardır; Adâlet’in Ahlâkı da: “Irmak
kenârında abdest alırken suyu az kullanarak isrâf etmemektir.”
حَدّثَنَا مُحَمّدُ بْنُ الْمُصَفَّى الْحِمْصِيُّ. ثَنَا بَقِيَّةُ،
عَنْ مُحَمّدِ بْنِ الْفَضْلِ، عَنْ أَب۪يهِ، عَنْ سَالِمٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ؛
قَالَ: رَأٰى رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ رَجُلًا يَتَوَضَّأُ فَقَالَ: "لَاتُسْرِفْ، لَاتُسْرِفْ."[1]
İbn-ü ‘Ömer
(r. ‘anhümâ) anlatıyor: --- “Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)
abdest alan bir adam görmüştü: --- “İsraf
etme! İsraf etme!" buyurdular.”[2]
حَدّثَنَا
مُحَمّدُ بْنُ يَحْيٰى. ثَنَا قُتَيْبَةُ. ثَنَا ابْنُ لَه۪يعَةَ، عَنْ حُيَـىِّ
بْنِ عَبْدِاللّٰهِ الْمَعَافِرىِّ، عَنْ أَب۪ي عَبْدِالرَّحْمٰنِ الْحُبُلِيِّ،
عَنْ عَبْدِاللّٰهِ بْنِ عَمْرٍو؛ أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ ﷺ مَرَّ بِسَعْدٍ، وَهُوَ
أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَرَّ بِسَعْدٍ، وَهُوَ
يَتَوضَّأُ. فَقَالَ: مَا هٰذَا السَّرَفُ؟ فقَالَ:
أَفِي الْوُضُٓوءِ إِسْرَافٌ؟ قَالَ: نَعَمْ. وَإِنْ
كُنْتَ عَلٰى نَهَرٍ جَارٍ."
… Abdullah İbn-i Amr (r.’anhümâ) anlatıyor: Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salâtü
ve’s-selâm), abdest
almakta olan Sa’d’a uğramıştı:
--- “Bu isrâf da nedir?” Buyurdular.
Sa’d: --- “Abdestte dâhî isrâf olur
mu?” dedi.
‘Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm:
--- “Evet! Akan bir nehir üzerinde olsan bile!” Cevâbını verdi.
NOT: Ulemâ,
bu Hadîs-i Şerîf’in abdest sırasında suyu
isrâf etmenin yasaklandığına delîl olduğunu belirtir. İslâm fukahâsı,
nehir kenârında bile olsa abdest alırken su isrâfının nehyedildiği husûsunda
icmâ etmiştir.[3]
وَعَنْ أَبِـيّ بْن كعْبْ رَضِيَ اللّٰهُ
عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ: "إِنَّ
لِلْوُضُٓوءِ شَيْطَانًا يُقَالُ لَهُ الْوَلْهَانُ فَاتَّقُوا وَسْوَاسَ المَآءِ."[4]
Ubeyy İbn-i Ka’b (r.a.) anlatıyor:
Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) buyurdular
ki:
--- “Abdest (sırasında) vesvese
veren bir şeytan vardır. Adı da el-Velehân’dır. Öyleyse suyun vesvesesinden
kaçının.[5]
N
Her
şeyin, Allâh-ü Te’âlâ-yı zikrettiğini Cenâb-ı Hakk Kelâm-ü Kadîmi-nde bize apaçık
beyân buyurmuştur…
﴿ سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِى
السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴾
[سورة الحديد:٥۷/۱]
“Göklerdeki ve yerdeki her şey Allâh’ı tesbîh
etmektedir. O, mutlâk güç sâhibidir, hüküm ve hikmet sâhibidir.”[6]
﴿ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ
ف۪يهِنَّۜ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ
تَسْب۪يحَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حَل۪يمًا غَفُورًا ﴾ [سورة الإسرآء:۱۷/٤٤]
“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allâh’ı tesbîh
ederler. Her şey O’nu hamd ile tesbîh eder. Ancak, siz onların tesbîhlerini
anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen cezâlandırmaz,
mühlet verir), çok bağışlayandır.”[7]
Zımnen
ortaya çıkan nükde şudur: Nehir-Dere-Çay;
akarak Rabbini zikrederken onun akış hareketini abdest alırken bozmuş olmakla,
Allâh-ü Te’âlâ-yı zikrinden alı koymuş oluruz ki ne kadar erken işimizi bitirip
bir an evvel, akar-suyun akış âhengini kendisine terk etmemiz gerekmektedir…
Birisi,
Bilim nedir? Diye sormuş ta, Âkller-den
birisi de:
--- “Hayâlleri gerçeğe dönüştürme
sanatına “BİLİM” denilir” demiş.
[1] في الزوائد: إسناده ضعيف. بقية
مدلّس.
N Bu Hadîs-i Şerîf’de Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm), Abdest
sırasında birçok kimsede görülen bir vesvese hâline dikkat çekmektedir. Nitekim
bâzı insanlar abdeste başlar fakat bitiremez, uzuvları yeterince yıkamadığı,
hatta yıkamaktan unuttuğu, bâzı yerleri kuru bıraktığı, üç kere değil de iki
veya bir kere yıkadığı vehimlerine düşer. Ezanla abdest almaya başladığı halde
farzın son rek’atine yetişir veya hiç cemaate yetişemez. Şu halde Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm), bu
beşerî zaâfa, su şeytanı el-Velehân’ın vesvesesi ismini vererek dikkat
çekmektedir. Velehân: ‘Aklın gitmesi, duyulan vecd sebebiyle
mütehayyir ve şaşkın kalmak’ ma’nâsına gelen bir masdardır. Ancak, Arapçada
masdar isim olarak kullanılabilir. Masdardan yapılan isim mübâlağa ifâde eder.
Bu durumda Velehân ‘çokça vesvese veren’, ‘aklı
çelen’, ‘şaşkınlaştıran’ ma’nâsına gelir. (Kütüb-i
Sitte 10/438-439)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder