HACC
İBADET-- TELBİYE-- DUA-- HADİSİ ŞERİFLER--- HACC YAPMAYANLAR...
٨ ف۪يهِ
اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًاۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ
اِلَيْهِ سَبيلاًۜ وَمَنْ
كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِىٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ ٧ [سورة آل عمران:٢ /٩٧]
“Onda
apaçık delîller, Makâm-ı İbrâhîm vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur.
Yolculuğuna gücü yetenlerin
haccetmesi, Allâh’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.
Kim
inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allâh bütün âlemlerden
müstağnîdir. (Kimseye muhtâc değildir, her şey O’na muhtaçtır.)” Âl-i ‘Imrân Sûresi 3/96-97.
٨
وَاَذِّنْ فِى النَّاسِ بِالْحَجِّ يَاْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ
يَاْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ ٧ [سورة الحج:٢٢/٢٧]
“(Yoluna gücü yetenlerin Beyt’i) İnsanlar arasında haccı îlân
et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde
sana gelsinler.” Hac Sûresi, 22/27. Ş.g.
"لَبَّيْكَ اللّٰهُمَّ لَبَّيْكَ، لَبَّيْكَ لَاشَر۪يكَ لَكَ
لَـبَّيْكَ، اِنَّ الْحَمْدَ، وَالنِّعْمَةَ، لَكَ وَالْمُلْكَ، لَاشَر۪يكَ لَكَ."
OKUNUŞU: “Lebbeyk, Allâhümme
lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk. inne’l-hamde ve’n-ni’mete leke
ve’l-mülke. Lâ şerîke leke.”
MÂNÂSI: “Buyur Allâh’ım buyur! Dâvetine bütün samîmiyetimle
icâbet ettim! Buyur Allâhım buyur! Senin eşin, ortağın yoktur. Buyur Allâh’ım
buyur! Hamd senin, ni’met senin, mülk senin. Bunların hiçbirinde eşin, ortağın
yoktur senin!” Ş.g.
“Bizi hacca
çağırdın, bizde geldik Allâh-ım! Çağrına koştuk. Senin eşin yoktur. Hamd,
ni’met ve mülk senindir. Senin eşin ortağın yoktur.” (İ.F.Ansiklopedisi
3/480, Dipnotta)
HACI ADAYLARIMIZA MEBRÛR HACC YAPMALARINI YÛCE MEVLÂMIZDAN
TEMENNÎ EDİYORIM!
“MEBRÛR
-KABÛL OLUNMUŞ- HACCIN KARŞILIĞI (MÜKÂFAATI) ANCAK VE ANCAK
CENNET’TİR.”
١٧٧٣- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يُوسُفَ، أَخْبَرَنَا مَالِكٌ، عَنْ
سُمَيٍّ، مَوْلَى أَبِي بَكْرِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ
السَّمَّانِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ: أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ
ﷺ
قَالَ:
"اَلعُمْرَةُ إِلَى الْعُمْرَةِ
كَفَّارَةٌ لِمَا بَيْنَهُمَا، وَالْحَجُّ الْمَبْرُورُ لَيْسَ لَهُ جَزَاءٌ
إِلَّا الْجَنَّةُ."
الكتاب:
صحيح البخاري، رقم الحديث:١٧٧٣، ص:٣/٢؛ صحيح المسلم، رقم الحديث:٤٣٧- (١٣٤٩)،
ص:٢/٩٨٣؛ سنن الترمذي، رقم الحديث:٩٣٣، ص:٣/٢٦٣؛ السنن للنسائي، رقم الحديث:٢٦٢٩،
ص:٥/١١٥؛ سنن ابن ماجه، رقم الحديث:٢٨٨٨، ص:٢/٩٦٤.
1773---
Ebû Hüreyre (r.’a.)’den rivâyete göre, şöyle
demiştir: Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Umre ikinci bir umreye kadar yapılan günahlara keffârettir. Kabûl
edilmiş haccın karşılığı ise ancak cennettir.” Ş.g.
(Buhârî, Umre: 1; Müslim, Hac: 79)
“HACC ARAFATTIR"
--- ARAFÂT VAKFESİ (9 ZİLHICCE) YAKLAŞIYOR...
VÂCİB'Ü-VÜCÛD OLAN
ALLÂH-Ü TE'ÂLÂ VE TEKADDES HAZRETLERİ,
BÜTÜN HÜCCÂC’IN HACC
İBÂDETİNİ KOLAY KILARAK MAKBÛL VE MEBRÛR EYLESİN!
HACCINIZ MEBRÛR (KABÛL) OLSUN… SA’Y-İNİZ MEŞKÛR (GAYRETİNİZ KARŞILIKSIZ
KALMASIN), İBÂDETLERİNİZ VE SÂLİH AMELLERİNİZ KABÛL OLSUN! Ş.g.
٨... وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ
اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلاًۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِىٌّ عَنِ
الْعَالَم۪ينَ.٧ [سورة آل عمران:٣/٩٧ ]
“… (Azık ve binek bakımından) Yolculuğuna gücü
yetenlerin haccetmesi, Allâh’ın insanlar
üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allâh bütün âlemlerden müstağnîdir.
(Kimseye muhtâc değildir, her şey O’na
muhtâc dır.) Âl-i İmran Sûresi 3/97 ‘den.
٨ وَاَذِّنْ فِى النَّاسِ بِالْحَجِّ
يَاْتُوكَ رِجَالاً وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَاْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ ٧
[سورة الحج:٢٢/٢٧]
“İnsanlar
arasında haccı ilan et ki, gerek yaya
olarak, gerek uzak yllardan gelen yorgun
develer üzerinde sana gelsinler.” Hac Sûresi 22/27.
Peygamber
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) buyurdu: “Azîz ve Celîl Allâh şöyle
buyuruyor: Eğer benim bedenini sağlıklı kıldığım ve geçimini geniş tuttuğum bir
kul, beş yıl geçer de bana gelmezse
muhakkak ki, mahrûmdur.”
Yâni eğer
bir kimsenin sağlığı, gücü ve maddî
imkânı yerinde ise her beş yılda bir haccetmesi mendûbdur. Aksi hâlde böylesine
büyük bir sevâbdan ve dahası Allâh ‘ın rızâsından mahrûm kalır. Bütün
âlimler, haccın ancâk ömürde bir kere
farz, olduğu husûsunda ittifâk
etmişlerdir. Birden fazlası nâfile yerine geçer. İ.F.Ansiklopedisi 3/408
Hüzeyl
kabîlesinden bir adam kalkarak: --- “Ya Rasûlellâh!
Haccı terk eden kâfir mi olur?” diye sorduğunda,
Efendimiz
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) : مَنْ تَرَكَهُ
لاَيَخَافُ عُقُوبَتَهُ وَمَنْ حَجَّ لاَيَرْجُوا ثَوَابَهُ فَهُوَ ذَاكَ
“Her kim cezâsından korkmayarak haccı terk eder veyâ sevâbına
inanmayarak haccederse işte onlar kâfirlerdir.” Buyurmuştur.
“Hac âyeti (bu âyeti kerîme) inince Resûlullah
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) Arap müşrîklerini,
hıristiyan, yahûdî, mecûsî ve sabie tâifelerini toplayarak:
اِنَّ
اللّٰهَ فَرَضَ عَلَيْكُمُ الْحَجَّ فَحُجُّوا الْبَيْتَ
“Şüphesiz Allâh (-ü Te’âlâ) size haccı farz
etti, O hâlde Beytüllâh’ı haccedin.” buyurdu.
“Kime ki Ka’be nasîb olsa, Hüdâ rahmet eder.
Her kişi sevdiğini, hânesine dâvet eder.” -Ş.g.
Süleyman NAHİFİ
“Rivâyete göre Ali
İbn-i Muvaffâk (Rahımehüllâh) şöyle buyurmuştur: Atmış kere hacca gittikten
sonra, Hıcr-i İsmâ’îl (Altınoluğun
altındaki Hatîm denen yer) de, kendi
hâlimi, hacca çok gidip-geldiğimi, fakat haccımın kabûl edilip-edilmediğini
düşünürken, uyumuşum. Bir de bana:
--- “Ey İbn-i Muvaffâk!
Sen hiç evine sevmediğini çağırırmısın?”
Diye seslenen bir kişi gördüm ve bu
düşüncelerimden kurtulmuş bir vaziyette uyandım.” Ş.g.
HACC YAPMAYAN ZENGİNLERE!
٨١٢- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى القُطَعِيُّ البَصْرِيُّ قَالَ:
حَدَّثَنَا مُسْلِمُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ قَالَ: حَدَّثَنَا هِلَالُ بْنُ عَبْدِ
اللَّهِ، مَوْلَى رَبِيعَةَ بْنِ عَمْرِو بْنِ مُسْلِمٍ البَاهِلِيِّ قَالَ:
حَدَّثَنَا أَبُو إِسْحَاقَ الهَمْدَانِيُّ، عَنْ الحَارِثِ، عَنْ عَلِيٍّ قَالَ:
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ:
"مَنْ
مَلَكَ زَادًا وَرَاحِلَةً تُبَلِّغُهُ اِلٰى بَيْتِ اللّٰهِ -الْحَرَامِ-
وَلَمْ يَحُجَّ فَلَا عَلَيْهِ اَنْ يَمُوتَ يَهُودِيًّا اَوْ
نَصْرَانِيًّا."
وَذَلِكَ
أَنَّ اللَّهَ يَقُولُ فِي كِتَابِهِ: ﴿ ... وَلِلّٰهِ
عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلًاۜ ... ﴾
[سورة آل عمرن:٣/٩٧]
Hz. ‘Ali (r.’a.) buyurdu ki; Efendimiz (‘aleyhi’s-salâtü
ve’s-selâm):
--- “Her
kim, kendisini Beytüllâh’a ulaştıracak
azık ve bineğe mâlik (sâhib) olur da
haccetmezse, onun Yahûdî veyâ Nasranî (=Hıristiyan)
olarak ölmesi fark etmez. Çünkü Allâh (-ü Teâlâ ) kitâbında: ---
“Yol bakımından ona gücü yetenlerin Beyt’i
haccetmesi Allâh için insanlar üzerine bir haktır.” Kavl-i Şerîf’i de bunu te’yîd
eder.” Âl-i İmran Sûresi 3/97 ‘den , (Kütüb-i Sitte 5/297) Ş.g.
‘ARAFAT’TA DUÂ
- HADÎS-İ ŞERÎFLER
٣٥٢٠- حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ بْنُ حَاتِمٍ المُؤَدِّبُ قَالَ: حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ ثَابِتٍ
قَالَ: حَدَّثَنِي قَيْسُ بْنُ الرَّبِيعِ، وَكَانَ مِنْ بَنِي أَسَدٍ، عَنْ
الأَغَرِّ بْنِ الصَّبَّاحِ، عَنْ خَلِيفَةَ بْنِ حُصَيْنٍ، عَنْ عَلِيِّ بْنِ
أَبِي طَالِبٍ، قَالَ: أَكْثَرُ مَا دَعَا بِهِ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ
عَشِيَّةَ عَرَفَةَ فِي المَوْقِفِ:
"اَللَّهُمَّ لَكَ الحَمْدُ كَالَّذِي نَقُولُ وَخَيْرًا
مِمَّا نَقُولُ، اللَّهُمَّ لَكَ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي،
وَإِلَيْكَ مَآبِي، وَلَكَ رَبِّ تُرَاثِي، اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ
عَذَابِ القَبْرِ وَوَسْوَسَةِ الصَّدْرِ وَشَتَاتِ الأَمْرِ، اللَّهُمَّ إِنِّي
أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا يَجِيءُ بِهِ الرِّيحُ."
الكتاب:
سنن الترمذي، رقم الحديث:٣٥٢٠، ص:٥/٥٣٧.
Hz. Ali (k.v.): Rasûlüllâh (s.a.v.)
Arafat akşamı vakfe yerinde en çok şu duayı ederdi:
---
“Allâh’ım! Senin buyurduğun gibi ve
bizim söylediğimizden daha üstün olarak sana hamd olsun. Allâh’ım!
Namazım, ibâdetlerim, hayâtım ve ölümüm senin içindir. Dönüşüm
yalnız sanadır. Ey Rabbim! Mirasımda
yalnız senindir. Allâh’ım, Kabir azâbından, nefsin vesvesesinden ve işlerin
dağınıklığından sana sığınırım. Allâh’ım!
Rüzgârın getirdiği âfetin şerrinden sana sığınırım.” Tirmizi
Deavât:88, 5/538.---Ş.g.
ARAFAT’TA DUÂ - HADİS-İ ŞERÎFLER
Hz. Ali (k.v.): Efendimiz (s.a.v.) : “Benim ve benden önceki
peygamberlerin Arefe gününde ki duâlarının ekserîsi; Allâh’tan başka hiç Bir
ilah yoktur, O, tektir hiçbir ortağı yoktur, mülk O’na aittir, hamd O’ na mahsustur, diriltir ve öldürür, O her şeye hakkıyla gücü yetendir, ey Allâh’ım!
Kulağımda nur, gözümde nur, kalbimde de nur yarat, ey
Allâh’ım! Göğsümü
genişlet, İşimi kolay et. (Nefis ve şeytan tarafından gelecek) göğüslerdeki vesveselerden, işlerin
dağınıklığından, kabir
azabından sana sığınırım. Ey Allâh’ım gece ve
gündüz gelecek şeylerin şerrinden, rüzgârların
getirdiği şeylerin şerrinden ve zamanın bütün
tehlikelerinin şerrinden sana sığınırım.” Beyhakî Sünen 5/117. Ş.g.
٣٧٨٠-
أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللهِ الْحَافِظُ، حَدَّثَنَا
أَبُو جَعْفَرٍ أَحْمَدُ بْنُ عُبَيْدِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ الْأَسَدِيُّ الْحَافِظُ
بِهَمَدَانَ، حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ الْحَسَنِ بْنِ عَبْدِ الصَّمَدِ
الطَّيَالِسِيُّ. عَلَّانُ الْحَافِظُ، حَدَّثَنَا أَبُو إِبْرَاهِيمَ
التَّرْجُمَانِيُّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مُحَمَّدٍ الطَّلْحِيُّ،
حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مُحَمَّدٍ الْمُحَارِبِيُّ، عَنْ مُحَمَّدِ
بْنِ سُوقَةَ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ، عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ
اللهِ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ: "مَا مِنْ مُسْلِمٍ
يَقِفُ عَشِيَّةَ عَرَفَةَ بِالْمَوْقِفِ فَيَسْتَقْبِلُ الْقِبْلَةَ بِوَجْهِهِ،
ثُمَّ يَقُولُ: لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ
وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ
الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ مِائَةَ مَرَّةٍ، ثُمَّ يَقْرَأُ
قُلْ هُوَ اللهُ أَحَدُ مِائَةَ مَرَّةٍ، ثُمَّ يَقُولُ: اللهُمَّ صَلِّ عَلَى
مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَآلِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ
مَجِيدٌ، وَعَلَيْنَا مَعَهُمْ مِائَةَ مَرَّةٍ إِلَّا قَالَ اللهُ تَعَالَى: يَا
مَلَائِكَتِي مَا جَزَاءُ عَبْدِي هَذَا؟، سَبَّحَنِي، وَهَلَّلَنِي،
وَكَبَّرَنِي، وَعَظَّمَنِي، وَعَرَفَنِي، وَأَثْنَى عَلَيَّ، وَصَلَّى عَلَى
نَبِيِّي، اشْهَدُوا مَلَائِكَتِي أَنِّي قَدْ غَفَرْتُ لَهُ، وَشَفَّعْتُهُ فِي
نَفْسِهِ، وَلَوْ سَأَلَنِي عَبْدِي هَذَا لَشَفَّعْتُهُ فِي أَهْلِ الْمَوْقِفِ
كُلِّهِمْ ". قَالَ الشَّيْخُ أَحْمَدُ: " هَذَا مَتْنٌ غَرِيبٌ
وَلَيْسَ فِي إِسْنَادِهِ مَنْ يُنْسَبُ إِلَى الْوَضْعِ، وَاللهُ أَعْلَمُ."
الكتاب:
شعب الإيمان، المؤلف: البيهقي (المتوفى: ٤٥٨ هـ)، ، رقم الحديث:٣٧٨٠، ص:٥/٥٠٢.
Cabir İbn-i
Abdullah (r.’anhümâ) : Rasûlüllâh
(s.a.v.) : “Her hangi bir müslüman,
‘Arefe gününün ikindisinde yüzünü kıbleye döndürerek vakfeye durduktan
sonra, YÜZ kere:
La ilahe illellâh-ü vahdehû lâ şerike leh, lehül mülkü ve lehül hamdü vehüve ala külli
şeyin kadir.” Derse sonra YÜZ kere İhlâs-ı Şerîf-i okur daha sonra da YÜZ kere: “Allâhümme Salli
‘alâ Muhammedin kemâ salleyte ‘alâ İbrâhîm’e ve ‘alâ êli İbrâhîm. İnneke
hamîdüm-mecîd. Ve ‘aleynâ me’ahüm” Derse mutlakâ, Allâh’ü Te’âlâ: “Ey meleklerim bana tesbîh, tahlîl,
tekbîr ve ta’zîmde bulunan, beni
tanıyıp bana senâda bulunan ve peygamberime salâtta bulunan bu kulumun
mükâfaatı ne olsun? şâhîd olun ey
meleklerim, şüphesiz ben onu affettim ve
onu, kendisi hakkında şefaatçi kıldım.
Eğer bu kulum benden istese, elbette ben
onu ‘Arafât halkının tamâmı hakkında şefaatçi kılarım.” Buyurur. Beyhakî, Şuabul İman:5/502, No:3780. Ş.g.
‘ARAFAT’TA DUÂ - HADİS-İ ŞERÎFLER
وَأخرج
الطَّبَرَانِيّ فِي الدُّعَاء عَن ابْن عَبَّاس قَالَ: كَانَ من دُعَاء رَسُول
الله ﷺ
عَشِيَّة عَرَفَة "اللَّهُمَّ أَنَّك ترى مَكَاني، وَتسمع كَلَامي، وَتعلم
سري وعلانيتي، وَلَا يخفى عَلَيْك شَيْء من أَمْرِي، أَنا البائس الْفَقِير، المستغيث
المستجير الوجل المشفق الْمقر الْمُعْتَرف بذنوبه، أَسأَلك مَسْأَلَة الْمَسَاكِين
وابتهل إِلَيْك ابتهال المذنب الذَّلِيل وادعوك دُعَاء الْخَائِف المضرور من خضعت
لَك رقبته وفاضت لَك عَيناهُ وَنحل لَك جسده وَرَغمَ أَنفه. اللَّهُمَّ لَا تجعلني
بدعائك شقيًا وَكن بِي رؤوفًا رحِيما يَا خير المسؤولين وَيَا خير المعطين."[1]
İbn-i Abbas (r.’anhümâ): ---
“Rasûlüllâh (s.a.v.)’in Arafat’ta ki dualarının bazısı şuydu: --- “Ey Allâh’ım!
Şüphesiz sen benim yerimi biliyorsun,
Sözlerimi duyuyorsun, gizli ve
açığımı da biliyorsun. Ve benim işlerimden hiç biri sana gizli değildir.
Ben, zorda kalmış fakir, imdâd isteyen, sığınan,
korkup titreyen, günâhını bilip ikrâr eden bir kişiyim. Dilencilerin
istediği gibi Senden istiyor, günahkâr
ve zelîl kişilerin yalvarması gibi sana yalvarıyor, zarara düşmüş, korkak,
boynu sana karşı eğilen, gözleri
senin için akan, cesedi senin için
zayıflayan ve burnu yerlere sürünen kişinin duâsı gibi sana dua ediyorum. Ey
Allâh’ım! Sana yaptığım duâlarıma karşı
beni mahrûm etme ve ey istenilenlerin en hayırlısı ve verenlerin en iyisi, bana karşı çok esirgeyici ve çok acıyıcı ol.”
Suyûtî,
Dürrü’l-Mensur: 1/549-550. Ş.g.
Hz. Ömer (r.’a.): --- “Hacdan, umreden ve cihaddan dönenleri çabuk
karşılayın, günâh kirlerine bulaşmadan
size duâ etsinler.” Ş.g.
® “ŞÜPHESİZ BEYT-İ HARÂM’I KASTEDEREK EVDEN ÇIKTIĞINDA,
deven (bineğin) adımını her koyup kaldırdığında, Allâh (c.c.) ona karşılık mutlakâ sana bir
sevâb yazar ve bir günâhını siler.
® TAVAFTAN SONRAKİ İKİ REK’ATIN İSE, İsmâ’îl oğullarından bir köle âzâd
etmek gibidir. Ondan
sonra,
® SAFA İLE MERVE ARASINDA SA’Y ETMEN ise yetmiş köle âzâd etmen gibidir.
® ‘ARAFE GÜNÜ İKİNDİDE VAKFE YAPMANA GELİNCE: Şüphesiz Allâh-u
Tebâreke ve Te’âlâ birinci kat semâya inerek sizinle meleklere iftihâr eder ve: --- “Kullarım uzun
yollardan, cennetimi umarak, pejmürde kıyâfetlerle bana geldiler, sizin günâhlarınız kum tâneleri veya yağmur
damlaları veya denizin köpüğü kadar olsa da elbette onları affederim veya
mağfiret ederim. Ey benim kullarım! Siz
de, şefaat ettikleriniz de affolunmuş
olduğunuz halde (buradan) inin.” Buyurur.
® SENİN ŞEYTANLARI TAŞLAMANA GELİNCE; attığın her taşa
karşılık helâk edici günâhlardan büyük bir günah (affedilir).
® KURBAN KESMEN İSE; (kestiğin kurban) Rabbinin yanında senin için saklanmıştır.
® BAŞINI TIRAŞ ETMENE GELİNCE; Tıraş ettiğin her kıla
karşılık senin için bir sevâb vardır,
ayrıca bir günâhın da silinir.
® ONDAN SONRA BEYTÜLLAH’I TAVÂF ETTİĞİN DE İSE; hiç
günâhsız olarak tavâf etmiş olursun.
® BİR MELEK GELİP ELLERİNİ SENİN İKİ OMUZ ARANA KOYARAK: --- “Gelecekte
yeni amellere başla. Çünkü geçmişteki bütün günâhların affedilmiştir.” Der. Ş.g.
Taberani, İbn-i Hıbbân, Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid: 3/277 Süyûtî Dürrü’l-Mensûr
1/551, 552.
٣٠١٣- حَدَّثَنَا
أَيُّوبُ بْنُ مُحَمَّدٍ الْهَاشِمِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا عَبْدُ الْقَاهِرِ بْنُ
السَّرِيِّ السُّلَمِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ كِنَانَةَ بْنِ
عَبَّاسِ بْنِ مِرْدَاسٍ السُّلَمِيُّ، أَنَّ أَبَاهُ، أَخْبَرَهُ عَنْ أَبِيهِ،
أَنَّ النَّبِيَّ ﷺ "دَعَا لِأُمَّتِهِ عَشِيَّةَ عَرَفَةَ، بِالْمَغْفِرَةِ"
فَأُجِيبَ: "إِنِّي قَدْ
غَفَرْتُ لَهُمْ، مَا خَلَا الظَّالِمَ، فَإِنِّي آخُذُ لِلْمَظْلُومِ
مِنْهُ." قَالَ: "أَيْ رَبِّ إِنْ شِئْتَ أَعْطَيْتَ الْمَظْلُومَ مِنَ الْجَنَّةِ، وَغَفَرْتَ لِلظَّالِمِ" فَلَمْ يُجَبْ
عَشِيَّتَهُ، فَلَمَّا أَصْبَحَ بِالْمُزْدَلِفَةِ، أَعَادَ الدُّعَاءَ، فَأُجِيبَ
إِلَى مَا سَأَلَ، قَالَ: فَضَحِكَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ، أَوْ
قَالَ تَبَسَّمَ، فَقَالَ لَهُ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ: بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي
إِنَّ هَذِهِ لَسَاعَةٌ مَا كُنْتَ تَضْحَكُ فِيهَا، فَمَا الَّذِي أَضْحَكَكَ؟
أَضْحَكَ اللَّهُ سِنَّكَ قَالَ: "إِنَّ
عَدُوَّ اللَّهِ إِبْلِيسَ، لَمَّا عَلِمَ أَنَّ
اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ، قَدِ اسْتَجَابَ دُعَائِي، وَغَفَرَ لِأُمَّتِي أَخَذَ التُّرَابَ،
فَجَعَلَ يَحْثُوهُ عَلَى رَأْسِهِ، وَيَدْعُو بِالْوَيْلِ وَالثُّبُورِ،
فَأَضْحَكَنِي مَا رَأَيْتُ مِنْ جَزَعِهِ." الكتاب: سنن ابن ماجه، رقم الحديث:٣٠١٣، ص:٢/١٠٠٢.
Abbâs İbn-i Mirdâs es-Selemi (r.’a.):
Peygamber (sa v), ümmeti için arefe günü akşamı Arafat’ta Mağfiret duasında bulundu. O’na Allâh (cc)
tarafından şöyle cevap verildi: “Zâlim
müstesnâ, onları bağışladım. Çünkü ben
mazlumun hakkını zâlimden şüphesiz alırım.”
Peygamber (s.a.v.): “Ey rabbim!
Eğer dilersen mazluma (hakkını) cennetten
verir ve zalimi bağışlarsın.” diye duâ etti. O akşam bu duası kabûl olunmadı.
Sonra Rasûlüllâh (s.a.v.) (ertesi gün) Müzdelife de sabahlayınca anılan
duâyı tekrarladı. Ve duâsı kabûl olundu. Abbâs İbn-i Mirdâs
: “Sonra Rasûlüllâh (s.a.v.) güldü.” Dedi.
Veyâ “Gülümsedi” dedi. Bunun üzerine Ebû Bekir ve Ömer
(r.’anhümâ): Rasûlüllâh (s.a.v.)’e.
“Babam ve anam sana fedâ olsun! Bu
saatte gülmezdin. Seni güldüren şey nedir? Allâh seni
sevindirsin.” dediler. Rasûlüllâh (s.a.v.) : “Allâh düşmanı İblis,
Allâh (Azze ve Celle) nin benim duâmı kabûl ettiğini ve ümmetimi
bağışladığını bilince toprağı alıp başına dökmeye ve: “Mahvoldum, helâk
oldum.” Diye bağırmaya başladı. Onun bu
sabırsızlığı ve üzüntüsünü görmem beni
güldürdü.” İbn-i Mâce, Menâsık,
56/3013. Ş.g.
Birinci görüş: Duânın bütün
ümmete olması,
İkinci görüş: Duanın Hac
görevini ifa edenlere mahsus olması.
Üçüncü görüş: Duânın O yıl Vedâ Haccı’na katılan Sahâbîler’e
olmasıdır. Ş.g.
Talhâ İbn-i Ubeydullah
İbn-i Kureyz: Rasûlüllâh (s.a.v.):
--- “Şeytan, ‘Arefe günündekinden daha küçük, daha hakîr, daha hor ve daha öfkeli, hiçbir günde görülmemiştir. Bu da ancak, o günde,
Allâh’ın rahmetinin indiğini ve Allâh (-ü Teâlâ’n)’ın büyük günâhları affettiğini gördüğü
içindir.” Muvattâ,
Hac, 2351/422. Ş.g.
حَدَّثَنَا
أَبُو عَمْرِو بْنُ حَمْدَانَ، ثنا الْحَسَنُ بْنُ سُفْيَانَ، ثنا إِسْمَاعِيلُ
بْنُ هُوَدٍ، ثنا أَبُو هِشَامٍ عَبْدُ الرَّحِيمِ بْنُ هَارُونَ الْغَسَّانِيُّ،
عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ بْنِ أَبِي رَوَّادٍ، ثنا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ بْنِ مَخْلَدٍ، ثنا سَهْلُ بْنُ مُوسَى , ثنا مُسْلِمُ بْنُ حَاتِمٍ
أَبُو حَاتِمٍ الْأَنْصَارِيُّ، ثنا بَشَّارُ بْنُ بُكَيْرٍ الْحَنَفِيُّ , ثنا
عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِي رَوَّادٍ , عَنْ نَافِعٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، قَالَ:
"خَطَبَ رَسُولُ اللهِ ﷺ
عَشِيَّةَ عَرَفَةَ فَقَالَ:
"أَيُّهَا
النَّاسُ إِنَّ اللهَ قَدْ تَطَاوَلَ عَلَيْكُمْ فِي مَقَامِكُمْ هَذَا فَقَبِلَ
مِنْ مُحْسِنِكُمْ وَأَعْطَى مُحْسِنَكُمْ مَا سَأَلَ، وَوَهْبَ مُسِيئَكُمْ
لِمُحْسِنِكُمْ إِلَّا التَّبِعَاتِ فِيمَا بَيْنَكُمْ أَفِيضُوا عَلَى اسْمِ
اللهِ فَلَمَّا كَانَ غَدَاةَ جَمْعٍ قَالَ: َيُّهَا
النَّاسُ إِنَّ اللهَ قَدْ تَطَاوَلَ عَلَيْكُمْ فِي مَقَامِكُمْ هذَا فَقَبِلَ
مِنْ مُحْسِنَكُمْ وَأَعْطَى مُحْسِنَكُمْ مَا سَأَلَ وَوَهْبَ مُسِيئَكُمْ لِمُحْسِنِكُمْ،
وَالتَّبِعَاتُ فِيمَا بَيْنَكُمْ ضَمِنَ
عِوَضًا مِنْ عِنْدِهِ أَفِيضُوا عَلَى اسْمِ اللهِ، فَقَالَ أَصْحَابُهُ: يَا
رَسُولَ اللهِ أَفَضْتَ بِنَا بِالْأَمْسِ كَئِيبًا حَزِينًا، وَأَفَضْتَ بِنَا
الْيَوْمَ فَرِحًا مَسْرُورًا قَالَ: سَأَلْتُ رَبِّي شَيْئًا بِالْأَمْسِ لَمْ
يَجُدْ لِي بِهِ، فَلَمَّا كَانَ الْيَوْمُ الثَّانِي أَتَانِي جِبْرِيلُ عَلَيْهِ
السَّلَامُ، فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ إِنَّ اللهَ قَدْ أَقَرَّ عَيْنَكَ
بِالتَّبِعَاتِ "السِّيَاقُ لِبَشَّارِ بْنِ بُكَيْرٍ، وَحَدِيثُ أَبِي هِشَامٍ
فِيهِ اخْتِصَارٌ وَقَالَ فِيهِ: "فَإِذَا كَانَ غَدَاةً جَمَعَ قَالَ اللهُ
لِمَلَائِكَتِهِ: اشْهَدُوا أَنِّي قَدْ غَفَرْتُ لَهُمُ التَّبِعَاتِ
وَالنَّوَافِلَ "غَرِيبٌ تَفَرَّدَ بِهِ عَبْدُ الْعَزِيزِ عَنْ نَافِعٍ
وَلَمْ يُتَابَعْ عَلَيْهِ." الكتاب: حلية الأولياء وطبقات الأصفياء،
المؤلف: أبو نعيم أحمد بن عبد الله بن أحمد بن إسحاق بن موسى بن مهران الأصبهاني
(المتوفى: ٤٣٠ هـ)، الناشر: السعادة - بجوار محافظة مصر، ١٣٩٤ هـ - ١٩٧٤ م، ثم
صورتها عدة دور منها، --- ١- دار الكتاب العربي – بيروت، ٢- دار الفكر للطباعة والنشر
والتوزيع، بيروت، ٣- دار الكتب العلمية- بيروت (طبعة ١٤٠٩ هـ بدون تحقيق)، عدد
الأجزاء: ١٠، ص:٨/١٩٩.
شعبان كونبك
İbn-i Ömer
(r.’anhümâ): Arefe gününün ikindisi,
Rasûlüllâh (s.a.v.) bize hutbe okuyarak:
--- “Ey
insanlar! Şüphesiz bu makamınızda Allâh (ü Te’âlâ Hz.) size çok büyük iyilikte bulunarak
iyilerinizden (yaptıklarını) kabul etmiş ve onlara istediklerini
vermiştir. Kötülerinizi de, iyilerinize
bağışlamıştır. Ancak aralarınızdaki haklar müstesnâ, Allâh’ın ismi üzere (Arafat’tan)
inin.” buyurdu.
MÜZDELİFE Sabahı
olunca: --- “Ey insanlar! Şüphesiz Allâh (ü- Te’âlâ) bu durduğumuz
yerde size çok büyük ihsanda bulunarak iyilerinizi kabul etmiş, kötülerinizi de iyilerinize bağışlamıştır, aranızdaki hakları da kendi tarafından
karşılamıştır. Allâh’ın ismi üzere
(Müzdelife’den) inin.”
Bunun üzerine
Ashâbı: ”Ey Allâh’ın
Rasûlü! Dün üzüntülü ve mahzun şekilde
bizi (Arafat’tan) indirdin, bu gün ise
ferahlı ve sevinçli olarak bizi (Müzdelife’den) İndiriyorsun” dediler.
O zaman Rasûlüllâh
(s.a.v.): --- “Şüphesiz ben, dün Rabbimden
bir şey istedim onu kabul etmedi; kul haklarını (bağışlamasını) istediğimde kabul etmemişti, bu gün ise,
Cibril-i Emîn bana gelerek: --- “Şüphesiz Rabbin sana
selam söylüyor ve kul haklarını üstüme aldım ve onları kendi tarafımdan karşıladım, buyuruyor.”
dedi.” Ş.g. Ebû Nü’aym, Hilyetü’l-Evliyâ: 8/199.
Dinleyin ahbâblar; bir mânâ gördüm
Bir yere vardım ki, gömlek biçerler;
Bize
de var mıdır? Diyerek sordum,
Dediler: Sana da biçerler bir gün.
Ebu Cafer Muhammed Bakır Hz: --- “Bu Beyt-i (Ka’be-yi) kasteden
kişi, üç şeyi yerine getirmedikçe ona
i’tibâr edilmez...
1- Kendisini Allâh’ın haramlarından men edecek TAKVÂ,
2- Gazâbını yenecek YUMUŞAK AHLÂK,
3- Berâberinde olan Müslümanlarla GÜZEL
GEÇİNMEK...”
Malik İbn-i Dinar
(k.s.) buyurdu ki: --- “Mekke yoluna çıktım, bir delikanlı gece
yüzünü semâya çevirerek:” Ey ibâdetlerin kendisini
sevindirip, günâhların kendisine zarar
vermediği Allâh’ım! Seni sevindiren
tâatları bana bahşet, sana zarar vermeyecek
günâhlarımı affet.” Dedi. İnsanlar telbiye yaptıklarında ben ona, “ Sen niye
telbiye yapmıyorsun” dedim. O da: --- “Yâ
şeyh! Geçmiş günahlarım mevcut iken
telbiye ne ifâde eder, Korkuyorum. Lebbeyk derim de, mevlâ tarafından bana “LÂ LEBBEYKE VELÂ SE’DEYKE“
kelâmını dinlemiyorum sana nazar etmiyorum”
denir. Dedi. Ben ancak onu Minâ da
görebildim, şöyle
diyordu: “Ey
Allâh’ım! Beni mağfiret et, Ey Allâh’ım insanlar sana kurban
kestiler, benim ise canımdan başka sana
kurban edecek bir şeyim yoktur, onu
benden kabûl eyle!” dedi. Sonra, bir haykırdı ve ölü
olarak yere düştü.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder