5 Eylül 2016 Pazartesi

HACC İBADET-- TELBİYE-- DUA-- HADİSİ ŞERİFLER--- HACC YAPMAYANLAR...


HACC İBADET-- TELBİYE-- DUA-- HADİSİ ŞERİFLER--- HACC YAPMAYANLAR...

٨ ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًاۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبيلاًۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِىٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ ٧ [سورة آل عمران:٢ /٩٧]

“Onda apaçık delîller, Makâm-ı İbrâhîm vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur.

Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allâh’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.

Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allâh bütün âlemlerden müstağnîdir. (Kimseye muhtâc değildir, her şey O’na muhtaçtır.) Âl-i ‘Imrân Sûresi 3/96-97.

٨ وَاَذِّنْ فِى النَّاسِ بِالْحَجِّ يَاْتُوكَ رِجَالًا وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَاْت۪ينَ  مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ ٧ [سورة الحج:٢٢/٢٧]

(Yoluna gücü yetenlerin Beyt’i) İnsanlar arasında haccı îlân et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.”  Hac Sûresi, 22/27. Ş.g.

"لَبَّيْكَ اللّٰهُمَّ لَبَّيْكَ، لَبَّيْكَ لَاشَر۪يكَ لَكَ لَـبَّيْكَ، اِنَّ الْحَمْدَ، وَالنِّعْمَةَ، لَكَ وَالْمُلْكَ، لَاشَر۪يكَ لَكَ."

OKUNUŞU: “Lebbeyk, Allâhümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk. inne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülke. Lâ şerîke leke.”

                                               

MÂNÂSI: “Buyur Allâh’ım buyur! Dâvetine bütün samîmiyetimle icâbet ettim! Buyur Allâhım buyur! Senin eşin, ortağın yoktur. Buyur Allâh’ım buyur! Hamd senin, ni’met senin, mülk senin. Bunların hiçbirinde eşin, ortağın yoktur senin!” Ş.g.

 

“Bizi hacca çağırdın, bizde geldik Allâh-ım! Çağrına koştuk. Senin eşin yoktur. Hamd, ni’met ve mülk senindir. Senin eşin ortağın yoktur.” (İ.F.Ansiklopedisi 3/480, Dipnotta)

HACI ADAYLARIMIZA MEBRÛR HACC YAPMALARINI YÛCE MEVLÂMIZDAN TEMENNÎ EDİYORIM!

“MEBRÛR -KABÛL OLUNMUŞ- HACCIN KARŞILIĞI (MÜKÂFAATI) ANCAK VE ANCAK CENNET’TİR.”

١٧٧٣- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يُوسُفَ، أَخْبَرَنَا مَالِكٌ، عَنْ سُمَيٍّ، مَوْلَى أَبِي بَكْرِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ السَّمَّانِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ: أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ قَالَ:

"اَلعُمْرَةُ إِلَى الْعُمْرَةِ كَفَّارَةٌ لِمَا بَيْنَهُمَا، وَالْحَجُّ الْمَبْرُورُ لَيْسَ لَهُ جَزَاءٌ إِلَّا الْجَنَّةُ."

الكتاب: صحيح البخاري، رقم الحديث:١٧٧٣، ص:٣/٢؛ صحيح المسلم، رقم الحديث:٤٣٧- (١٣٤٩)، ص:٢/٩٨٣؛ سنن الترمذي، رقم الحديث:٩٣٣، ص:٣/٢٦٣؛ السنن للنسائي، رقم الحديث:٢٦٢٩، ص:٥/١١٥؛ سنن ابن ماجه، رقم الحديث:٢٨٨٨، ص:٢/٩٦٤. 

1773---  Ebû Hüreyre (r.’a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Umre ikinci bir umreye kadar yapılan günahlara keffârettir. Kabûl edilmiş haccın karşılığı ise ancak cennettir.” Ş.g.

(Buhârî, Umre: 1; Müslim, Hac: 79)

“HACC ARAFATTIR" --- ARAFÂT VAKFESİ (9 ZİLHICCE) YAKLAŞIYOR...

VÂCİB'Ü-VÜCÛD OLAN ALLÂH-Ü TE'ÂLÂ VE TEKADDES HAZRETLERİ, 

BÜTÜN HÜCCÂC’IN HACC İBÂDETİNİ KOLAY KILARAK MAKBÛL VE MEBRÛR EYLESİN!

HACCINIZ MEBRÛR (KABÛL) OLSUN… SA’Y-İNİZ MEŞKÛR (GAYRETİNİZ KARŞILIKSIZ KALMASIN), İBÂDETLERİNİZ VE SÂLİH AMELLERİNİZ KABÛL OLSUN! Ş.g.

٨... وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلاًۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِىٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ.٧ [سورة آل عمران:٣/٩٧ ]

“… (Azık ve binek bakımından) Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi,  Allâh’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa),  şüphesiz Allâh bütün âlemlerden müstağnîdir. (Kimseye muhtâc değildir,  her şey O’na muhtâc dır.) Âl-i İmran Sûresi 3/97 ‘den.

٨ وَاَذِّنْ فِى النَّاسِ بِالْحَجِّ يَاْتُوكَ رِجَالاً وَعَلَى كُلِّ ضَامِرٍ يَاْت۪ينَ  مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ ٧ [سورة الحج:٢٢/٢٧]

“İnsanlar arasında haccı ilan et ki,  gerek yaya olarak,  gerek uzak yllardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.” Hac Sûresi 22/27.

Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) buyurdu: “Azîz ve Celîl Allâh şöyle buyuruyor: Eğer benim bedenini sağlıklı kıldığım ve geçimini geniş tuttuğum bir kul,  beş yıl geçer de bana gelmezse muhakkak ki,  mahrûmdur.” 

Yâni eğer bir kimsenin sağlığı,  gücü ve maddî imkânı yerinde ise her beş yılda bir haccetmesi mendûbdur. Aksi hâlde böylesine büyük bir sevâbdan ve dahası Allâh ‘ın rızâsından mahrûm kalır. Bütün âlimler,  haccın ancâk ömürde bir kere farz,  olduğu husûsunda ittifâk etmişlerdir. Birden fazlası nâfile yerine geçer. İ.F.Ansiklopedisi 3/408

Hüzeyl kabîlesinden bir adam kalkarak: --- “Ya Rasûlellâh!  Haccı terk eden kâfir mi olur?” diye sordu­ğunda, 

Efendimiz (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) :  مَنْ تَرَكَهُ لاَيَخَافُ عُقُوبَتَهُ وَمَنْ حَجَّ لاَيَرْجُوا ثَوَابَهُ فَهُوَ ذَاكَ

“Her kim cezâsından korkmayarak haccı terk eder veyâ sevâbına inanmayarak haccederse işte onlar kâfirlerdir.” Buyurmuştur.

“Hac âyeti (bu âyeti kerîme) inince Resûlullah (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) Arap müşrîklerini,  hıristiyan,  yahûdî,  mecûsî ve sabie tâifelerini toplayarak:

اِنَّ اللّٰهَ فَرَضَ عَلَيْكُمُ الْحَجَّ فَحُجُّوا الْبَيْتَ  

“Şüphesiz Allâh (-ü Te’âlâ) size haccı farz etti,   O hâlde Beytüllâh’ı haccedin.” buyurdu.

“Kime ki Ka’be nasîb olsa, Hüdâ rahmet eder.

Her kişi sevdiğini, hânesine dâvet eder.” -Ş.g.

Süleyman NAHİFİ

 

“Rivâyete göre Ali İbn-i Muvaffâk (Rahımehüllâh) şöyle buyurmuştur: Atmış kere hacca gittikten sonra,  Hıcr-i İsmâ’îl (Altınoluğun altındaki Hatîm denen yer) de,  kendi hâlimi,  hacca çok gidip-geldiğimi,  fakat haccımın kabûl edilip-edilmediğini düşünürken,  uyumuşum. Bir de bana:

--- “Ey İbn-i Muvaffâk!  Sen hiç evine sevmediğini çağırırmısın?”

Diye seslenen bir kişi gördüm ve bu düşüncelerimden kurtulmuş bir vaziyette uyandım.” Ş.g.

HACC YAPMAYAN ZENGİNLERE!

٨١٢- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى القُطَعِيُّ البَصْرِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا مُسْلِمُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ قَالَ: حَدَّثَنَا هِلَالُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ، مَوْلَى رَبِيعَةَ بْنِ عَمْرِو بْنِ مُسْلِمٍ البَاهِلِيِّ قَالَ: حَدَّثَنَا أَبُو إِسْحَاقَ الهَمْدَانِيُّ، عَنْ الحَارِثِ، عَنْ عَلِيٍّ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ :

"مَنْ مَلَكَ زَادًا وَرَاحِلَةً تُبَلِّغُهُ اِلٰى بَيْتِ اللّٰهِ -الْحَرَامِ- وَلَمْ يَحُجَّ فَلَا عَلَيْهِ اَنْ يَمُوتَ يَهُودِيًّا اَوْ نَصْرَانِيًّا."

وَذَلِكَ أَنَّ اللَّهَ يَقُولُ فِي كِتَابِهِ: ﴿ ... وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلًاۜ ... [سورة آل عمرن:٣/٩٧]

Hz. ‘Ali (r.’a.) buyurdu ki; Efendimiz (‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm):

--- “Her kim,  kendisini Beytüllâh’a ulaştıracak azık ve bineğe mâlik (sâhib) olur da haccetmezse,  onun Yahûdî veyâ Nasranî (=Hıristiyan) olarak ölmesi fark etmez. Çünkü Allâh (-ü Teâlâ ) kitâbında: ---

 “Yol bakımından ona gücü yetenlerin Beyt’i haccetmesi Allâh için insanlar üzerine bir haktır.” Kavl-i Şerîf’i de bunu te’yîd eder.” Âl-i İmran Sûresi 3/97 ‘den , (Kütüb-i Sitte 5/297) Ş.g.

‘ARAFAT’TA DUÂ - HADÎS-İ ŞERÎFLER

٣٥٢٠- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حَاتِمٍ المُؤَدِّبُ قَالَ: حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ ثَابِتٍ قَالَ: حَدَّثَنِي قَيْسُ بْنُ الرَّبِيعِ، وَكَانَ مِنْ بَنِي أَسَدٍ، عَنْ الأَغَرِّ بْنِ الصَّبَّاحِ، عَنْ خَلِيفَةَ بْنِ حُصَيْنٍ، عَنْ عَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ، قَالَ: أَكْثَرُ مَا دَعَا بِهِ رَسُولُ اللَّهِ عَشِيَّةَ عَرَفَةَ فِي المَوْقِفِ:

"اَللَّهُمَّ لَكَ الحَمْدُ كَالَّذِي نَقُولُ وَخَيْرًا مِمَّا نَقُولُ، اللَّهُمَّ لَكَ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي، وَإِلَيْكَ مَآبِي، وَلَكَ رَبِّ تُرَاثِي، اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ القَبْرِ وَوَسْوَسَةِ الصَّدْرِ وَشَتَاتِ الأَمْرِ، اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا يَجِيءُ بِهِ الرِّيحُ."

الكتاب: سنن الترمذي، رقم الحديث:٣٥٢٠، ص:٥/٥٣٧. 

Hz. Ali (k.v.): Rasûlüllâh (s.a.v.) Arafat akşamı vakfe yerinde en çok şu duayı ederdi:

--- “Allâh’ım!  Senin buyurduğun gibi ve bizim söylediğimizden daha üstün olarak sana hamd olsun. Allâh’ım! Namazım,  ibâdetlerim,  hayâtım ve ölümüm senin içindir. Dönüşüm yalnız sanadır. Ey Rabbim!  Mirasımda yalnız senindir. Allâh’ım,  Kabir azâbından,  nefsin vesvesesinden ve işlerin dağınıklığından sana sığınırım. Allâh’ım!  Rüzgârın getirdiği âfetin şerrinden sana sığınırım.” Tirmizi Deavât:88, 5/538.---Ş.g.

 

ARAFAT’TA DUÂ - HADİS-İ ŞERÎFLER

Hz. Ali (k.v.): Efendimiz (s.a.v.) : “Benim ve benden önceki peygamberlerin Arefe gününde ki duâlarının ekserîsi; Allâh’tan başka hiç Bir ilah yoktur,  O,  tektir hiçbir ortağı yoktur,  mülk O’na aittir, hamd O’ na mahsustur,  diriltir ve öldürür,  O her şeye hakkıyla gücü yetendir,  ey Allâh’ım!  Kulağımda nur,  gözümde nur,  kalbimde de nur yarat,  ey Allâh’ım!  Göğsümü genişlet,  İşimi kolay et. (Nefis ve şeytan tarafından gelecek) göğüslerdeki vesveselerden, işlerin dağınıklığından, kabir azabından sana sığınırım. Ey Allâh’ım gece ve gündüz gelecek şeylerin şerrinden,  rüzgârların getirdiği şeylerin şerrinden ve zamanın bütün tehlikelerinin şerrinden sana sığınırım.” Beyhakî Sünen 5/117. Ş.g.

٣٧٨٠- أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللهِ الْحَافِظُ، حَدَّثَنَا أَبُو جَعْفَرٍ أَحْمَدُ بْنُ عُبَيْدِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ الْأَسَدِيُّ الْحَافِظُ بِهَمَدَانَ، حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ الْحَسَنِ بْنِ عَبْدِ الصَّمَدِ الطَّيَالِسِيُّ. عَلَّانُ الْحَافِظُ، حَدَّثَنَا أَبُو إِبْرَاهِيمَ التَّرْجُمَانِيُّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مُحَمَّدٍ الطَّلْحِيُّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مُحَمَّدٍ الْمُحَارِبِيُّ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سُوقَةَ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ، عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللهِ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ : "مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَقِفُ عَشِيَّةَ عَرَفَةَ بِالْمَوْقِفِ فَيَسْتَقْبِلُ الْقِبْلَةَ بِوَجْهِهِ، ثُمَّ يَقُولُ: لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ مِائَةَ مَرَّةٍ، ثُمَّ يَقْرَأُ قُلْ هُوَ اللهُ أَحَدُ مِائَةَ مَرَّةٍ، ثُمَّ يَقُولُ: اللهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَآلِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ، وَعَلَيْنَا مَعَهُمْ مِائَةَ مَرَّةٍ إِلَّا قَالَ اللهُ تَعَالَى: يَا مَلَائِكَتِي مَا جَزَاءُ عَبْدِي هَذَا؟، سَبَّحَنِي، وَهَلَّلَنِي، وَكَبَّرَنِي، وَعَظَّمَنِي، وَعَرَفَنِي، وَأَثْنَى عَلَيَّ، وَصَلَّى عَلَى نَبِيِّي، اشْهَدُوا مَلَائِكَتِي أَنِّي قَدْ غَفَرْتُ لَهُ، وَشَفَّعْتُهُ فِي نَفْسِهِ، وَلَوْ سَأَلَنِي عَبْدِي هَذَا لَشَفَّعْتُهُ فِي أَهْلِ الْمَوْقِفِ كُلِّهِمْ ". قَالَ الشَّيْخُ أَحْمَدُ: " هَذَا مَتْنٌ غَرِيبٌ وَلَيْسَ فِي إِسْنَادِهِ مَنْ يُنْسَبُ إِلَى الْوَضْعِ، وَاللهُ أَعْلَمُ."

الكتاب: شعب الإيمان، المؤلف: البيهقي (المتوفى: ٤٥٨ هـ)، ، رقم الحديث:٣٧٨٠، ص:٥/٥٠٢.

Cabir İbn-i Abdullah (r.’anhümâ) : Rasûlüllâh (s.a.v.) : “Her hangi bir müslüman,  ‘Arefe gününün ikindisinde yüzünü kıbleye döndürerek vakfeye durduktan sonra,  YÜZ kere: La ilahe illellâh-ü vahdehû lâ şerike leh,  lehül mülkü ve lehül hamdü vehüve ala külli şeyin kadir.” Derse sonra YÜZ kere İhlâs-ı Şerîf-i okur daha sonra da YÜZ kere: “Allâhümme Salli ‘alâ Muhammedin kemâ salleyte ‘alâ İbrâhîm’e ve ‘alâ êli İbrâhîm. İnneke hamîdüm-mecîd. Ve ‘aleynâ me’ahüm” Derse mutlakâ, Allâh’ü Te’âlâ: “Ey meleklerim bana tesbîh,  tahlîl,  tekbîr ve ta’zîmde bulunan,  beni tanıyıp bana senâda bulunan ve peygamberime salâtta bulunan bu kulumun mükâfaatı ne olsun?  şâhîd olun ey meleklerim,  şüphesiz ben onu affettim ve onu,  kendisi hakkında şefaatçi kıldım. Eğer bu kulum benden istese,  elbette ben onu ‘Arafât halkının tamâmı hakkında şefaatçi kılarım.” Buyurur. Beyhakî,  Şuabul İman:5/502, No:3780. Ş.g.

‘ARAFAT’TA DUÂ - HADİS-İ ŞERÎFLER

وَأخرج الطَّبَرَانِيّ فِي الدُّعَاء عَن ابْن عَبَّاس قَالَ: كَانَ من دُعَاء رَسُول الله عَشِيَّة عَرَفَة "اللَّهُمَّ أَنَّك ترى مَكَاني، وَتسمع كَلَامي، وَتعلم سري وعلانيتي، وَلَا يخفى عَلَيْك شَيْء من أَمْرِي، أَنا البائس الْفَقِير، المستغيث المستجير الوجل المشفق الْمقر الْمُعْتَرف بذنوبه، أَسأَلك مَسْأَلَة الْمَسَاكِين وابتهل إِلَيْك ابتهال المذنب الذَّلِيل وادعوك دُعَاء الْخَائِف المضرور من خضعت لَك رقبته وفاضت لَك عَيناهُ وَنحل لَك جسده وَرَغمَ أَنفه. اللَّهُمَّ لَا تجعلني بدعائك شقيًا وَكن بِي رؤوفًا رحِيما يَا خير المسؤولين وَيَا خير المعطين."[1]

İbn-i Abbas (r.’anhümâ): --- “Rasûlüllâh (s.a.v.)’in Arafat’ta ki dualarının bazısı şuydu: --- “Ey Allâh’ım!  Şüphesiz sen benim yerimi biliyorsun,  Sözlerimi duyuyorsun,  gizli ve açığımı da biliyorsun. Ve benim işlerimden hiç biri sana gizli değildir. Ben,  zorda kalmış fakir,  imdâd isteyen,  sığınan,  korkup titreyen, günâhını bilip ikrâr eden bir kişiyim. Dilencilerin istediği gibi Senden istiyor,  günahkâr ve zelîl kişilerin yalvarması gibi sana yalvarıyor,  zarara düşmüş,  korkak,  boynu sana karşı eğilen,  gözleri senin için akan,  cesedi senin için zayıflayan ve burnu yerlere sürünen kişinin duâsı gibi sana dua ediyorum. Ey Allâh’ım!  Sana yaptığım duâlarıma karşı beni mahrûm etme ve ey istenilenlerin en hayırlısı ve verenlerin en iyisi,  bana karşı çok esirgeyici ve çok acıyıcı ol.” Suyûtî, Dürrü’l-Mensur: 1/549-550. Ş.g.  

Hz. Ömer (r.’a.): --- “Hacdan,  umreden ve cihaddan dönenleri çabuk karşılayın,  günâh kirlerine bulaşmadan size duâ etsinler.” Ş.g.

 

®     “ŞÜPHESİZ BEYT-İ HARÂM’I KASTEDEREK EVDEN ÇIKTIĞINDA, deven (bineğin) adımını her koyup kaldırdığında,  Allâh (c.c.) ona karşılık mutlakâ sana bir sevâb yazar ve bir günâhını siler.

 

®     TAVAFTAN SONRAKİ İKİ REK’ATIN İSE,  İsmâ’îl oğullarından bir köle âzâd etmek gibidir. Ondan sonra, 

 

®     SAFA İLE MERVE ARASINDA SA’Y ETMEN ise yetmiş köle âzâd etmen gibidir.

 

®     ‘ARAFE GÜNÜ İKİNDİDE VAKFE YAPMANA GELİNCE: Şüphesiz Allâh-u Tebâreke ve Te’âlâ birinci kat semâya inerek sizinle meleklere iftihâr eder ve: --- “Kullarım uzun yollardan,  cennetimi umarak,  pejmürde kıyâfetlerle bana geldiler,  sizin günâhlarınız kum tâneleri veya yağmur damlaları veya denizin köpüğü kadar olsa da elbette onları affederim veya mağfiret ederim. Ey benim kullarım!  Siz de,  şefaat ettikleriniz de affolunmuş olduğunuz halde (buradan) inin.”  Buyurur.

 

®     SENİN ŞEYTANLARI TAŞLAMANA GELİNCE; attığın her taşa karşılık helâk edici günâhlardan büyük bir günah (affedilir).

 

®     KURBAN KESMEN İSE; (kestiğin kurban) Rabbinin yanında senin için saklanmıştır.

 

®     BAŞINI TIRAŞ ETMENE GELİNCE; Tıraş ettiğin her kıla karşılık senin için bir sevâb vardır,  ayrıca bir günâhın da silinir.

 

®     ONDAN SONRA BEYTÜLLAH’I TAVÂF ETTİĞİN DE İSE; hiç günâhsız olarak tavâf etmiş olursun.

 

®     BİR MELEK GELİP ELLERİNİ SENİN İKİ OMUZ ARANA KOYARAK: --- “Gelecekte yeni amellere başla. Çünkü geçmişteki bütün günâhların affedilmiştir.” Der. Ş.g.

 

Taberani,  İbn-i Hıbbân, Heysemî,  Mecmeu’z-Zevâid: 3/277 Süyûtî Dürrü’l-Mensûr 1/551, 552.

٣٠١٣- حَدَّثَنَا أَيُّوبُ بْنُ مُحَمَّدٍ الْهَاشِمِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا عَبْدُ الْقَاهِرِ بْنُ السَّرِيِّ السُّلَمِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ كِنَانَةَ بْنِ عَبَّاسِ بْنِ مِرْدَاسٍ السُّلَمِيُّ، أَنَّ أَبَاهُ، أَخْبَرَهُ عَنْ أَبِيهِ، أَنَّ النَّبِيَّ "دَعَا لِأُمَّتِهِ عَشِيَّةَ عَرَفَةَ، بِالْمَغْفِرَةِ" فَأُجِيبَ: "إِنِّي قَدْ غَفَرْتُ لَهُمْ، مَا خَلَا الظَّالِمَ، فَإِنِّي آخُذُ لِلْمَظْلُومِ مِنْهُ." قَالَ: "أَيْ رَبِّ إِنْ شِئْتَ أَعْطَيْتَ الْمَظْلُومَ مِنَ الْجَنَّةِ، وَغَفَرْتَ لِلظَّالِمِ" فَلَمْ يُجَبْ عَشِيَّتَهُ، فَلَمَّا أَصْبَحَ بِالْمُزْدَلِفَةِ، أَعَادَ الدُّعَاءَ، فَأُجِيبَ إِلَى مَا سَأَلَ، قَالَ: فَضَحِكَ رَسُولُ اللَّهِ ، أَوْ قَالَ تَبَسَّمَ، فَقَالَ لَهُ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ: بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي إِنَّ هَذِهِ لَسَاعَةٌ مَا كُنْتَ تَضْحَكُ فِيهَا، فَمَا الَّذِي أَضْحَكَكَ؟ أَضْحَكَ اللَّهُ سِنَّكَ قَالَ: "إِنَّ عَدُوَّ اللَّهِ إِبْلِيسَ، لَمَّا عَلِمَ أَنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ، قَدِ اسْتَجَابَ دُعَائِي، وَغَفَرَ لِأُمَّتِي أَخَذَ التُّرَابَ، فَجَعَلَ يَحْثُوهُ عَلَى رَأْسِهِ، وَيَدْعُو بِالْوَيْلِ وَالثُّبُورِ، فَأَضْحَكَنِي مَا رَأَيْتُ مِنْ جَزَعِهِ." الكتاب: سنن ابن ماجه، رقم الحديث:٣٠١٣، ص:٢/١٠٠٢.

Abbâs İbn-i Mirdâs es-Selemi (r.’a.): Peygamber (sa v),  ümmeti için arefe günü akşamı Arafat’ta Mağfiret duasında bulundu. O’na Allâh (cc) tarafından şöyle cevap verildi: “Zâlim müstesnâ,  onları bağışladım. Çünkü ben mazlumun hakkını zâlimden şüphesiz alırım.”  Peygamber (s.a.v.): “Ey rabbim!  Eğer dilersen mazluma (hakkını) cennetten verir ve zalimi bağışlarsın.” diye duâ etti. O akşam bu duası kabûl olunmadı.

Sonra Rasûlüllâh (s.a.v.) (ertesi gün) Müzdelife de sabahlayınca anılan duâyı tekrarladı. Ve duâsı kabûl olundu.  Abbâs İbn-i Mirdâs : “Sonra Rasûlüllâh (s.a.v.) güldü.” Dedi. Veyâ “Gülümsedi” dedi. Bunun üzerine Ebû Bekir ve Ömer (r.’anhümâ): Rasûlüllâh (s.a.v.)’e. “Babam ve anam sana fedâ olsun!  Bu saatte gülmezdin. Seni güldüren şey nedir? Allâh seni sevindirsin.” dediler. Rasûlüllâh (s.a.v.) : “Allâh düşmanı İblis,  Allâh (Azze ve Celle) nin benim duâmı kabûl ettiğini ve ümmetimi bağışladığını bilince toprağı alıp başına dökmeye ve: “Mahvoldum,  helâk oldum.” Diye bağırmaya başladı. Onun bu sabırsızlığı ve üzüntüsünü görmem beni güldürdü.” İbn-i Mâce,  Menâsık, 56/3013. Ş.g.

Birinci görüş:   Duânın bütün ümmete olması,

İkinci görüş:    Duanın Hac görevini ifa edenlere mahsus olması.

Üçüncü görüş: Duânın O yıl Vedâ Haccı’na katılan Sahâbîler’e olmasıdır. Ş.g.       

Talhâ İbn-i Ubeydullah İbn-i Kureyz: Rasûlüllâh (s.a.v.): --- “Şeytan, ‘Arefe günündekinden daha küçük,  daha hakîr, daha hor ve daha öfkeli,  hiçbir günde görülmemiştir. Bu da ancak,  o günde,  Allâh’ın rahmetinin indiğini ve Allâh (-ü Teâlâ’n)’ın büyük günâhları affettiğini gördüğü içindir.” Muvattâ, Hac, 2351/422. Ş.g.

 

حَدَّثَنَا أَبُو عَمْرِو بْنُ حَمْدَانَ، ثنا الْحَسَنُ بْنُ سُفْيَانَ، ثنا إِسْمَاعِيلُ بْنُ هُوَدٍ، ثنا أَبُو هِشَامٍ عَبْدُ الرَّحِيمِ بْنُ هَارُونَ الْغَسَّانِيُّ، عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ بْنِ أَبِي رَوَّادٍ، ثنا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ مَخْلَدٍ، ثنا سَهْلُ بْنُ مُوسَى , ثنا مُسْلِمُ بْنُ حَاتِمٍ أَبُو حَاتِمٍ الْأَنْصَارِيُّ، ثنا بَشَّارُ بْنُ بُكَيْرٍ الْحَنَفِيُّ , ثنا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِي رَوَّادٍ , عَنْ نَافِعٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، قَالَ: "خَطَبَ رَسُولُ اللهِ عَشِيَّةَ عَرَفَةَ فَقَالَ:

"أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ اللهَ قَدْ تَطَاوَلَ عَلَيْكُمْ فِي مَقَامِكُمْ هَذَا فَقَبِلَ مِنْ مُحْسِنِكُمْ وَأَعْطَى مُحْسِنَكُمْ مَا سَأَلَ، وَوَهْبَ مُسِيئَكُمْ لِمُحْسِنِكُمْ إِلَّا التَّبِعَاتِ فِيمَا بَيْنَكُمْ أَفِيضُوا عَلَى اسْمِ اللهِ فَلَمَّا كَانَ غَدَاةَ جَمْعٍ قَالَ: َيُّهَا النَّاسُ إِنَّ اللهَ قَدْ تَطَاوَلَ عَلَيْكُمْ فِي مَقَامِكُمْ هذَا فَقَبِلَ مِنْ مُحْسِنَكُمْ وَأَعْطَى مُحْسِنَكُمْ مَا سَأَلَ وَوَهْبَ مُسِيئَكُمْ لِمُحْسِنِكُمْ، وَالتَّبِعَاتُ فِيمَا بَيْنَكُمْ ضَمِنَ عِوَضًا مِنْ عِنْدِهِ أَفِيضُوا عَلَى اسْمِ اللهِ، فَقَالَ أَصْحَابُهُ: يَا رَسُولَ اللهِ أَفَضْتَ بِنَا بِالْأَمْسِ كَئِيبًا حَزِينًا، وَأَفَضْتَ بِنَا الْيَوْمَ فَرِحًا مَسْرُورًا قَالَ: سَأَلْتُ رَبِّي شَيْئًا بِالْأَمْسِ لَمْ يَجُدْ لِي بِهِ، فَلَمَّا كَانَ الْيَوْمُ الثَّانِي أَتَانِي جِبْرِيلُ عَلَيْهِ السَّلَامُ، فَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ إِنَّ اللهَ قَدْ أَقَرَّ عَيْنَكَ بِالتَّبِعَاتِ "السِّيَاقُ لِبَشَّارِ بْنِ بُكَيْرٍ، وَحَدِيثُ أَبِي هِشَامٍ فِيهِ اخْتِصَارٌ وَقَالَ فِيهِ: "فَإِذَا كَانَ غَدَاةً جَمَعَ قَالَ اللهُ لِمَلَائِكَتِهِ: اشْهَدُوا أَنِّي قَدْ غَفَرْتُ لَهُمُ التَّبِعَاتِ وَالنَّوَافِلَ "غَرِيبٌ تَفَرَّدَ بِهِ عَبْدُ الْعَزِيزِ عَنْ نَافِعٍ وَلَمْ يُتَابَعْ عَلَيْهِ." الكتاب: حلية الأولياء وطبقات الأصفياء، المؤلف: أبو نعيم أحمد بن عبد الله بن أحمد بن إسحاق بن موسى بن مهران الأصبهاني (المتوفى: ٤٣٠ هـ)، الناشر: السعادة - بجوار محافظة مصر، ١٣٩٤ هـ - ١٩٧٤ م، ثم صورتها عدة دور منها، --- ١- دار الكتاب العربي – بيروت، ٢- دار الفكر للطباعة والنشر والتوزيع، بيروت، ٣- دار الكتب العلمية- بيروت (طبعة ١٤٠٩ هـ بدون تحقيق)، عدد الأجزاء: ١٠، ص:٨/١٩٩.  شعبان كونبك

İbn-i Ömer (r.’anhümâ): Arefe gününün ikindisi,  Rasûlüllâh (s.a.v.) bize hutbe okuyarak:

--- “Ey insanlar!  Şüphesiz bu makamınızda Allâh (ü Te’âlâ Hz.) size çok büyük iyilikte bulunarak iyilerinizden (yaptıklarını) kabul etmiş ve onlara istediklerini vermiştir. Kötülerinizi de,  iyilerinize bağışlamıştır. Ancak aralarınızdaki haklar müstesnâ,  Allâh’ın ismi üzere (Arafat’tan) inin.” buyurdu.

MÜZDELİFE Sabahı olunca: --- “Ey insanlar!  Şüphesiz Allâh (ü- Te’âlâ) bu durduğumuz yerde size çok büyük ihsanda bulunarak iyilerinizi kabul etmiş,  kötülerinizi de iyilerinize bağışlamıştır,  aranızdaki hakları da kendi tarafından karşılamıştır. Allâh’ın ismi üzere (Müzdelife’den) inin.”

Bunun üzerine Ashâbı: ”Ey Allâh’ın Rasûlü!  Dün üzüntülü ve mahzun şekilde bizi (Arafat’tan) indirdin,  bu gün ise ferahlı ve sevinçli olarak bizi (Müzdelife’den) İndiriyorsun” dediler.

O zaman Rasûlüllâh (s.a.v.): --- “Şüphesiz ben, dün Rabbimden bir şey istedim onu kabul etmedi; kul haklarını (bağışlamasını) istediğimde kabul etmemişti,  bu gün ise,  Cibril-i Emîn bana gelerek: --- Şüphesiz Rabbin sana selam söylüyor ve kul haklarını üstüme aldım ve onları kendi tarafımdan karşıladım,  buyuruyor.” dedi.” Ş.g. Ebû Nü’aym,  Hilyetü’l-Evliyâ: 8/199.

Dinleyin ahbâblar; bir mânâ gördüm


Bir yere vardım ki, gömlek biçerler;


Bize de var mıdır? Diyerek sordum,

Dediler: Sana da biçerler bir gün.  

 

Ebu Cafer Muhammed Bakır Hz: --- “Bu Beyt-i (Ka’be-yi) kasteden kişi,  üç şeyi yerine getirmedikçe ona i’tibâr edilmez...

1-      Kendisini Allâh’ın haramlarından men edecek TAKVÂ,  

2-     Gazâbını yenecek YUMUŞAK AHLÂK,

3-     Berâberinde olan Müslümanlarla GÜZEL GEÇİNMEK...”

 

Malik İbn-i Dinar (k.s.) buyurdu ki: --- “Mekke yoluna çıktım, bir delikanlı gece yüzünü semâya çevirerek:” Ey ibâdetlerin kendisini sevindirip,  günâhların kendisine zarar vermediği Allâh’ım!  Seni sevindiren tâatları bana bahşet,  sana zarar vermeyecek günâhlarımı affet.” Dedi. İnsanlar telbiye yaptıklarında ben ona,  Sen niye telbiye yapmıyorsun” dedim. O da: --- “Yâ şeyh!  Geçmiş günahlarım mevcut iken telbiye ne ifâde eder, Korkuyorum. Lebbeyk derim de,  mevlâ tarafından bana “LÂ LEBBEYKE VELÂ SE’DEYKE“ kelâmını dinlemiyorum sana nazar etmiyorum” denir. Dedi.   Ben ancak onu Minâ da görebildim,  şöyle diyordu:Ey Allâh’ım!  Beni mağfiret et,  Ey Allâh’ım insanlar sana kurban kestiler,  benim ise canımdan başka sana kurban edecek bir şeyim yoktur,  onu benden kabûl eyle!” dedi. Sonra,  bir haykırdı ve ölü olarak yere düştü.”






















[1] الكتاب: الدر المنثور، المؤلف: جلال الدين السيوطي (المتوفى: ٩١١ هـ)، الباب:١٩٩، ص:١/٥٤٩-٥٥٠.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder