14 Ekim 2016 Cuma

PEYGAMBERİMİZ (SALLELÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE SELLEM)’İN MESCİT ÂŞIĞI; ÜMM-Ü MİHCEN (R.’ANHÂ)’E VERDİĞİ DEĞER!


PEYGAMBERİMİZ (SALLELÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE SELLEM)’İN MESCİT ÂŞIĞI; ÜMM-Ü MİHCEN (R.’ANHÂ)’E VERDİĞİ DEĞER!

72- Mescidi Süpürmek. (Ötesine Berisine Düşmüş) Paçavraları. Çöpleri ve Ağaç Kırıntılarını Toplamak Bâbı


458 --- ... (Ebû Hureyre -r.’a.- şöyle demiştir): Bir zencî adam, yâhud zencî kadın, mescidi süpürür idi. Vefât etti. Peygamber (sallelâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) onun hâ­linden sordu. Öldü dediler. --- “Bana haber vermeli değil miydiniz? O adamın -yâhud- o kadının- kabrini bana gösteriniz" buyurdu. Müteâ­kiben o adamın veyâ kadının kabrine vardı ve üzerine namaz kıldı.”[1]

                                                                             74- Mescide Mahsûs Hizmetçiler Bâbı  


Ve İbn Abbâs: --- "İmrân'ın karısı: Karnımdakini azâdlı bir kul olarak sana adadım. Benden de bunu kabûl et." (Âl-i ‘Imrân Sûresi, 3/35) âyetindeki "Muharraran" sözü, mescide tahsîs edilmiş, ona hizmet edecek bir azâdlı demektir, demiştir.

460 ---  Bize Hammâd, Sâbit'ten; o da Ebû Râfi'den; o da Ebû Hüreyre’den tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Bir kadın yâhud bir adam mescidi süpürür idi. Ebû Râfi': Ben Ebû Hüreyre’nin "bir kadın" dediğini kuvvetle zannediyorum, demiştir. Sonra Ebû Hureyre (iki bâb önce) geçen hadîsi zikredip: Peygamber (sallelâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) onun kabri üzerine namaz kıldı, demiştir.

PEYGAMBERİMİZ (SALLELÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE SELLEM)’İN MESCİT ÂŞIĞI; ÜMM-Ü MİHCEN (R.’ANHÂ)’E VERDİĞİ DEĞER!

72- Mescidi Süpürmek. (Ötesine Berisine Düşmüş) Paçavraları. Çöpleri ve Ağaç Kırıntılarını Toplamak Bâbı


458 --- ... (Ebû Hureyre -r.’a.- şöyle demiştir): Bir zencî adam, yâhud zencî kadın, mescidi süpürür idi. Vefât etti. Peygamber (sallelâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) onun hâ­linden sordu. Öldü dediler. --- “Bana haber vermeli değil miydiniz? O adamın -yâhud- o kadının- kabrini bana gösteriniz" buyurdu. Müteâ­kiben o adamın veyâ kadının kabrine vardı ve üzerine namaz kıldı.”[2]

٤٥٨- حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ، قَالَ: حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ، عَنْ ثَابِتٍ، عَنْ أَبِي رَافِعٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ: أَنَّ رَجُلًا أَسْوَدَ أَوِ امْرَأَةً سَوْدَاءَ كَانَ يَقُمُّ المَسْجِدَ فَمَاتَ، فَسَأَلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْهُ، فَقَالُوا: مَاتَ، قَالَ: "أَفَلاَ كُنْتُمْ آذَنْتُمُونِي بِهِ دُلُّونِي عَلَى قَبْرِهِ - أَوْ قَالَ قَبْرِهَا - فَأَتَى قَبْرَهَا فَصَلَّى عَلَيْهَا."[3]

Medine’de Allâh Rasûlüne gönülden bağlı, Ümm-ü Mihcen isminde bir hanım saha vardı. Medinenin kenar mahallelerinden birinde ikâmet eden bu sahâbî, her gün Allâh rızâ için gelir ve Mescid-i Nebenin temizliğini yapardı. Peygamberimiz (sallelâh-ü ‘aleyh-i ve sellem), onun bu fedakârlığını takdîr eder ve kendisine derin bir muhabbet duyardı. Bir ara ondan haber alamayan Efendimiz (sallelâh-ü ‘aleyh-i ve sellem), onun nerede olduğunu sordu. Sahâbe, bu fedakâr kadının vefât ettiğini ve defnedildiğini söyleyince Efendimiz çok ama çok üzüldü. Kutlu Nebi, Keşke bana haber verseydiniz?” diyerek üzüntüsünü dile getirdi. Ve hiç yapmadığı bir şey yaptı. Ümm-ü Mihcen’in kabrine gitti, kabri başında cenâze namazı kıldı ve ona duâ etti.”[4] Buhârî, Salât, 72, 74.



[1] Hadîsteki zamirlerin müzekker ve müennes sûretinde şekk ile söylenmesi, o zâtın zencî bir adam veyâ zencî bir kadın olduğunun şüpheli olarak rivâyet edil­mesinden dolayıdır. Şeksiz olarak rivâyet edilen hadîslerde zamîr yalnız müennes söylenmiştir. Bu şekk gâlib İhtimâlle aradaki râvî olan Sabit İbn Eşlem el-Bunânî'dendir. Buhârî'nin iki bâb sonraki diğer rivâyetinde bir zencî kadın ol­ması ihtimâline, kuvvet verildiği gibi, Beyhakî, isminin "Ümm-ü Mihcen" ol­duğunu tasrîh eylemiştir. Bu zencî kadını hakîr görüp, vefâtını Peygamber'e haber vermeğe lüzum görmemişlerdi. Bu zencî kadının kazandığı fazîlet ve ni'met, mescide olan bu hizmeti mukabelesindedir gibi anlaşılıyor. Hakîkaten bu gibi hizmetler ufak-tefek görülse de, büyük ecri mûcibdir. Peygamber'in bizzat mescidi süpürdüğü de rivâyet edil­miştir.
[2] Hadîsteki zamirlerin müzekker ve müennes sûretinde şekk ile söylenmesi, o zâtın zencî bir adam veyâ zencî bir kadın olduğunun şüpheli olarak rivâyet edil­mesinden dolayıdır. Şeksiz olarak rivâyet edilen hadîslerde zamîr yalnız müennes söylenmiştir. Bu şekk gâlib İhtimâlle aradaki râvî olan Sabit İbn Eşlem el-Bunânî'dendir. Buhârî'nin iki bâb sonraki diğer rivâyetinde bir zencî kadın ol­ması ihtimâline, kuvvet verildiği gibi, Beyhakî, isminin "Ümm-ü Mihcen" ol­duğunu tasrîh eylemiştir. Bu zencî kadını hakîr görüp, vefâtını Peygamber'e haber vermeğe lüzum görmemişlerdi. Bu zencî kadının kazandığı fazîlet ve ni'met, mescide olan bu hizmeti mukabelesindedir gibi anlaşılıyor. Hakîkaten bu gibi hizmetler ufak-tefek görülse de, büyük ecri mûcibdir. Peygamber'in bizzat mescidi süpürdüğü de rivâyet edil­miştir.
[3] صحيح البخاري.
[4] Buhârî, Salât, 72, 74.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder