أربعة عشر سببا
تجلب لك الرزق بإذن الله
|
||
Rızkı Artıran sebebler (14 MADDE)
|
||
﴿ اَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَوةَ
وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ ﴾
RIZIK NEDİR? “Onlar gaybe[1]
inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden
de Allah yolunda harcarlar.”[2]
Hakiki manada
rızık, canlının yiyerek gıdalandığı şeylerdir. Nitekim Kur'an'da bu manayı
ifade eden ayetler mevcuttur.
﴿ ... وَعَلَى
الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ ...﴾
﴿ وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّتِى جَعَلَ
اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ
قَوْلًا مَعْرُوفًا ﴾
“Allah’ın,
sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere (sefihlere)
vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz
söyleyin."[4]
âyetlerinde,
giyeceğin rızıktan ayrı olarak zikredilmesi, bu ikisinin ayrı şeyler olduğunu
göstermektedir.
"Elmalılı
Hamdi Yazır, Bakara suresi 3. âyetindeki RIZIK kelimesinin maddi
şeylerle beraber manevi şeyleri de içine aldığını, rızkın tanımındaki yeme
ifadesinin faydalanma ile açıklanarak içecek, giyecek, ilim, marifet, kudret,
amel, evlat ve zevceye de şamil olduğunu, yani mutlak bir faydalanma ifade
ettiğini söylemektedir. Fakat o da bütün bunlar için bilfiil faydalanmayı
şart koşar ve bilfiil faydalanılmayan şeylerin rızık olmayacağını ifade eder.
(M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili.)
|
||
السبب الأول: تقوى
الله تعالى والتوكل عليه
|
- 1
|
|
1-
|
Takvâlı Olmak ve Allâh-ü
Te’âlâ-ya Tevekkül Etmek:
|
قال عز وجل ﴿ وَمَنْ يَتَّقِ
اللَّهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجاً * وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لا يَحْتَسِبُ
وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ
أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْراً ﴾
“… Kim Allâh’a
karşı gelmekten sakınırsa, Allâh ona bir çıkış yolu açar” … “Onu beklemediği
yerden rızıklandırır…”[5]
TAKVÂ, Allâh’ın
emirlerine uyup ve yasaklarından sakınarak günâhlardan korunmaktır.
٤١٦٤- حَدَّثَنَا حَرْمَلَةُ بْنُ يَحْيَى قَالَ: حَدَّثَنَا عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ وَهْبٍ قَالَ: أَخْبَرَنِي ابْنُ لَهِيعَةَ، عَنِ ابْنِ
هُبَيْرَةَ، عَنْ أَبِي تَمِيمٍ الْجَيْشَانِيِّ، قَالَ: سَمِعْتُ عُمَرَ،
يَقُولُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، يَقُولُ: "لَوْ أَنَّكُمْ
تَوَكَّلْتُمْ عَلَى اللَّهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ، لَرَزَقَكُمْ كَمَا يَرْزُقُ
الطَّيْرَ، تَغْدُو خِمَاصًا، وَتَرُوحُ بِطَانًا." سنن ابن
ماجه، كتاب الزهد
(٣٧)، باب: التوكل واليقين (١٤/١٤)، رقم الحديث:٤١٦٤، ص:٩٥٠.
4164--- …
Rasûlüllâh (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu: --- “Şâyet siz Allâh’a hakkıyla
tevekkül etseydiniz, sabahleyin aç gidip akşamleyin tok olarak dönen kuşları
rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı.”[6]
TEVEKKÜL; Âlemdeki tek fâilin Allâh-ü Te’âlâ olduğuna, var olan her şeyin, yaratılmanın, rızkın, ihsân ve mahrumiyetin, zarar ve faydanın, hastalık ve sıhhatin, hayat ve ölümün ve adına varlık denen her şeyin Yüce Allâh’tan olduğuna yakînen inanmak, kesin bir kanıyla bilmektir. Tevekkül çalışıp gayret etmeyi terk etmek değildir. Bilakis rızık aranırken çalışılmalı, ancak bu çalışmaya güvenip dayanılmamalı, her şeyin Allâh’ın elinde olduğuna inanılmalıdır. Nitekim kuşların yuvalarından çıkıp rızıklarını araması, ancak bunu yaparken yalnızca Allâh’a güvenerek bunu yapmaları bu nevidendir. |
السبب الثاني:
الاستغفار والتوبة
|
- 2
|
2-
|
Tevbe-i ve İstiğfâr Etmek:
|
قال تعالى ﴿ فَقُلْتُ
اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّاراً * يُرْسِلِ السَّمَاءَ
عَلَيْكُمْ مِدْرَاراً * وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَلْ
لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ أَنْهَاراً ﴾. قال النبي صلى الله عليه وسلم؛ "ثم من أكثر
الاستغفار جعل الله له من كل هم فرجا ومن كل ضيق مخرجا ورزقه من حيث لا يحتسب."
المستدرك على الصحيحين وقال هذا حديث صحيح الإسناد ولم يخرجاه
“Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin;
çünkü O, çok bağışlayıcıdır.” … “(Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.”
… “Sizi mallarla, oğullarla desteklesin ve sizin için bahçeler var etsin,
sizin için ırmaklar vâr etsin.”[7]
١٥١٨- حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ
مُسْلِمٍ، حَدَّثَنَا الْحَكَمُ بْنُ مُصْعَبٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ
عَلِيِّ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّهُ حَدَّثَهُ،
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، أَنَّهُ حَدَّثَهُ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى
اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: "مَنْ لَزِمَ الِاسْتِغْفَارَ، جَعَلَ اللَّهُ لَهُ
مِنْ كُلِّ ضِيقٍ مَخْرَجًا، وَمِنْ كُلِّ هَمٍّ فَرَجًا، وَرَزَقَهُ مِنْ
حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ."
Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle
buyurdu: --- “Her kim çokça istiğfâr ederse Allâh onun her kederine bir
kurtuluş, her sıkıntısına bir çıkış yapar ve onu ummadığı yerden
rızıklandırır.”[8]
İSTİĞFAR: Söz ve davranışlarla bağışlanma
dilemektir.
TEVBE: Günâhı terk etmek, yaptıklarından pişmanlık duymak,
tekrar yapmamaya karar vermek ve varsa kul hakkını ödemektir.
|
السببُ الثالث:
صلة الرحم
|
- 3
|
3-
|
Sıla-i Rahîm Yapmak:
|
٢٠٦٧- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ أَبِي يَعْقُوبَ الكِرْمَانِيُّ،
حَدَّثَنَا حَسَّانُ، حَدَّثَنَا يُونُسُ، قَالَ مُحَمَّدٌ هُوَ الزُّهْرِيُّ:
عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، يَقُولُ: "مَنْ سَرَّهُ أَنْ
يُبْسَطَ لَهُ فِي رِزْقِهِ، أَوْ يُنْسَأَ لَهُ فِي أَثَرِهِ، فَلْيَصِلْ
رَحِمَهُ." رواه البخاري.
Rasûlüllâh
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu: --- “Her kim rızkının
genişletilmesini ve ecelinin geciktirilmesini (ömrünün uzamasını) isterse
sıla-i rahim yapsın.”[9]
٢٠- (٢٥٥٧) حَدَّثَنِي حَرْمَلَةُ بْنُ يَحْيَى التُّجِيبِيُّ،
أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ، أَخْبَرَنِي يُونُسُ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ
أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ، يَقُولُ: "مَنْ سَرَّهُ أَنْ يُبْسَطَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ، أَوْ
يُنْسَأَ فِي أَثَرِهِ فَلْيَصِلْ رَحِمَهُ."
Rasûlüllâh (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu: --- “Her kim ömrünün uzatılmasını,
rızkının genişletilmesini ve kötü ölümün kendisinden uzak tutulmasını
arzularsa Allâh’tan korksun ve sıla-i rahim yapsın.”[10]
SILA-İ RAHİM: Akrabalık bağlarını korumak demektir. SILA-İ
RAHİM: Hısım ve akrabalara güç nisbetinde maddi ve manevi iyilik etmek,
onlara nasihat etmek, şefkat ve merhamet göstermek, iyi muamele etmek,
hayırları için duâ etmek ve onları koruyup kollamakla yapılır.
|
السبب الرابع:
الصلاة على النبي ﷺ
|
- 4
|
4-
|
Hz. Peygamber Efendimiz
(s.a.v.)’e çokça salavât getirmek rızkı artırır.
|
٨ اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰۤئِكَتَهُ
يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّۜ يَۤا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا
عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا ٧ [سورة الأحزاب:٣٣/٥٦]
“Şüphesiz Allâh ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar.[11] Ey îmân
edenler! Siz de O’na salât edin, selâm edin.”[12]
٢٤٥٧- حَدَّثَنَا هَنَّادٌ قَالَ: حَدَّثَنَا قَبِيصَةُ، عَنْ سُفْيَانَ،
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ عَقِيلٍ، عَنْ الطُّفَيْلِ بْنِ
أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ: كَانَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ إِذَا ذَهَبَ ثُلُثَا اللَّيْلِ
قَامَ فَقَالَ: "يَا أَيُّهَا النَّاسُ [ص:٦٣٧] اذْكُرُوا اللَّهَ اذْكُرُوا
اللَّهَ جَاءَتِ الرَّاجِفَةُ تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُ جَاءَ المَوْتُ بِمَا
فِيهِ جَاءَ المَوْتُ بِمَا فِيهِ"، قَالَ أُبَيٌّ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ
اللَّهِ إِنِّي أُكْثِرُ الصَّلَاةَ عَلَيْكَ فَكَمْ أَجْعَلُ لَكَ مِنْ
صَلَاتِي؟ فَقَالَ: "مَا شِئْتَ؟" قَالَ: قُلْتُ: الرُّبُعَ، قَالَ: "مَا شِئْتَ فَإِنْ زِدْتَ
فَهُوَ خَيْرٌ لَكَ"، قُلْتُ: النِّصْفَ، قَالَ: "مَا شِئْتَ، فَإِنْ
زِدْتَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكَ"، قَالَ: قُلْتُ: فَالثُّلُثَيْنِ، قَالَ:
"مَا شِئْتَ، فَإِنْ زِدْتَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكَ"، قُلْتُ: أَجْعَلُ
لَكَ صَلَاتِي كُلَّهَا قَالَ: "إِذًا تُكْفَى هَمَّكَ، وَيُغْفَرُ لَكَ
ذَنْبُكَ": "هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ."
allÂh ve peygamber hiç hatırdan çıkarılmamalıdır
2457- Übeyy b. Ka'b
(r.a.)’den rivâyete göre; Rasûlüllâh (s.a.v.), gecenin üçte ikisi geçince
kalkar ve şöyle derdi: “Ey insanlar! Kalkın Allâh'ın büyüklüğünü ve size
verdiği imkânları düşünüp gereğini yerine getirin. Râcife (bütün
canlılara ölüm getirecek olan ilk sûra üfürülmenin) zamanı geldi, bunun
hemen ardından da Râdife (bütün canlıları diriltecek olan üfleniş)
gelecektir. Ölüm, her türlü şiddet ve sancılarıyla mutlaka gelecektir; ölüm,
mutlaka herkesi bulacaktır.” Übeyy diyor ki: “Ey Allâh’ın Rasûlü! Ben
sana çok duâ edip salevât getiriyorum; dualarımın ne kadarını sana
ayırayım?” Rasûlüllâh (s.a.v.): “dilediğin kadar!” buyurdu.
Dualarımın “dörtte birini mi?” dedim; “dilediğin kadarını!”
buyurdu, “şayet artırırsan senin için daha hayırlıdır!” buyurdu. Bende
“yarısını ayırayım mı? Diye sordum; “dilediğin kadarını!”
buyurdu, “şayet artırırsan senin için daha hayırlıdır!” Ben de “üçte
ikisini mi?” dedim; “dilediğin kadarını!” buyurdu, “şayet
artırırsan senin için daha hayırlıdır!” buyurdu. Ben de o halde “bütün
dualarımı senin için yapacağım” dedim. Bunun üzerine buyurdular ki: “Sıkıntıların
giderilecek ve günahların affedilecektir.” (Müsned:
20289) Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. (Tirmizî, Kitâb-ü Sıfat-i Kıyâme, Kıyâmetin
özellikleri ve incelikler (34), Hadîs no:2457.)
الصلوات
الكبري و فضآئلها: رُوِيَ عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ بْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللّٰهُ
تَعَالٰي عَنْهُمَا أَنَّهُ قَالَ: "كَانَ النَّبِيُّ ﷺ جَالِسًا ذَاتَ يَوْمٍ ف۪ي
مَسْجِدِ الْمَد۪ينَةِ إِذْ نَزَلَ عَلَيْهِ جِبْر۪يلُ عَلَيْهِ السَّلَامُ فَقَالَ: "يَا مُحَمَّدُ!
رَبُّكَ يُقْرِئُكَ السَّلَامَ وَيَخُصُّكَ بِالتَّحِيَّةِ وَالْإِكْرَامِ
وَإِنّ۪ي قَدْ جِئْتُكَ بِهَدِيَّةٍ مِنْهُ
تَعَالٰي لَمْ يُهْدِهَا لِأَحَدٍ مِنْ قَبْلِكَ وَلَا مِنْ بَعْدِكَ وَهِيَ
الصَّلَوَاتِ دَفَعَ اللّٰهُ عَنْهُ سَبْع۪ينَ
أَلْفَ بَابٍ مِنَ الْبَلٰٓاءِ وَيُنْج۪يهِ مِنْ أَهْوَالِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ" قُلْتُ:
"يَا أَخ۪ي يَا جِبْر۪يلُ! أَيُعْطٰي هٰذَا النَّع۪يمُ لِمَنْ قَرَأَ هٰذِهِ الصَّلَوَاتِ؟" قَالَ:
"وَلَوْ قَرَأَهَا ف۪ي عُمْرِه۪ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ أَعْطَاهُ اللّٰهُ ثَوَابَ مَنْ قَرَأَ
التَّوْرَاةَ وَالْإِنْج۪يلَ وَالزَّبُورَ وَالْفُرْقَانَ.
وَبِحَقِّ إِبْرَاه۪يمَ الْخَل۪يلِ وَ مُوسَي الْكَل۪يمِ
وَ ع۪يسٰي رُوحِ اللّٰهِ الاَم۪ينِ".
فَقَالَ ﷺ: "يَآ أَخ۪ي يَا جِبْر۪يلُ! هٰذَا كُلُّهُ لِمَنْ يَقْرَأُ هٰذِهِ
الصَّلَوَاتِ؟" فَقَالَ: إِنَّ اللّٰهَ تَعَالٰي خَلَقَ مَلَكًا لَهُ
ثَمَانُونَ أَلْفَ جَنَاحٍ ف۪ي كُلِّ جَنَاحٍ سَبْعُونَ أَلْفَ ر۪يشَةٍ وَلَهُ سَبْعُونَ أَلْفَ رَأْسٍ ف۪ي كُلِّ رَأْسٍ سَبْعُونَ أَلْفَ فَمٍ ف۪ي كُلِّ فَمٍ سَبْعُونَ أَلْفَ لِسَانٍ كُلِّ لِسَانٍ
يَحْمَدُ اللّٰهِ تَعَالٰي وَيُسَبِّحُهُ وَيَقُولُ ف۪ي تَسْب۪يحِه۪:
"سُبْحَانَ مَنْ لَا يَعْلَمُ كَيْفَ هُوَ اللّٰهُ إِلَّا هُوَ".
فَإِنَّ الْبَارِيَ جَلَّ شَأْنُهُ يَنْظُرُ لِلْمَلَكِ فَيَخِرُّ سَاجِدًا
لِلّٰهِ تَعَالٰي فَيَقُولُ لَهُ: "اِرْفَعْ رَأْسَكَ فَقَدْ وَكَّلْتُكَ
بِصَاحِبِ هٰذِه۪ الصَّلَوَاتِ الَّذ۪ي قَرَأَهَا عَلٰي حَب۪يب۪ي مُحَمَّدٍ صَلَّي اللّٰهُ تَعَالٰي عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ بِأَنْ تَحْرُسَهُ مِنْ كُلِّ
أٰفَةٍ وَعَاهَةٍ” قُلْتُ: هٰذَا كُلُّهُ لِمَنْ قَرَأَ هٰذِهِ الصَّلَوَاتِ؟"
قَالَ: "نَعَمْ يَا مُحَمَّدُ."
İmâm-ı Cüneyd (r.a.)’den nakledilen şerhe göre; ‘Abdullâh İbn-i Abbâs
(r. ‘anhümâ) şöyle buyurmuştur: --- “Peygamber
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) bir gün Medîne-i Münevvere mescidinde
oturuyorken, Cibrîl (‘aleyhi’s-selâm) yanma gelerek:
---
“Yâ Muhammed! Rabbin sana selâm söylüyor, seni tahiyye ve ikrâm ile tahsîs
buyuruyor. Şüphesiz ben sana O’nun katından bir hediye getirdim ki, onu
senden evvel kimseye hediye etmedi, senden sonra da kimseye hediye etmeyecek.
İşte o, ‘Salevât-ı Kübrâ’ (en büyük
salâtlar)’dır.
Ey Muhammed! Kim bu salevâtı okursa Allâh (-ü Te’âlâ) ondan yetmiş bin çeşit belâyı def eder ve onu kıyâmet
gününün şiddetlerinden kurtarır” dedi.
O zaman ben: --- “Ey
kardeşim! Ey Cibrîl! Bu ni’metleri, bu salevâtı okuyan kimseye verilecek mi?” deyince,
Cibrîl (‘aleyhi’s-selâm): --- “Ömründe üç kere okuyana dâhî
Allâh-ü Te’âlâ Tevrât’ı, İncîl’i, Zebûr’u ve Furkân’ı okuyan kimsenin
sevâbını verir. İbrâhîm Halîl, Mûsâ Kelîm ve ‘Îsâ Rûhullâhi’l-Emîn hakkı için
bu böyledir” dedi.
O zaman Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- “Ey kardeşim, Ey Cibrîl! İşte bütün bunlar,
bu salevâtı okuyana mı âittir” diye sorunca,
Cibrîl (‘aleyhi’s-selâm): --- “Muhakkâk Allâh-ü Te’âlâ öyle bir
melek yaratmıştır ki onun seksen bin kanadı vardır, her bir kanatta onun
yetmiş bin tüyü vardır. Onun yetmiş bin başı vardır ki her başta yetmiş bin
ağız, her ağızda da yetmiş bin dili vardır. Her lisan Allâh-ü Te’âlâ’ya hamd
ve teşbîhte bulunur ve teşbîhinde: --- ‘O Allâh’ın nasıl olduğunu Kendisinden
başka kimsenin bilemeyeceği Zâtı teşbîh ederim’ der.
Şüphesiz ki Bârî Celle Şânüh-û o meleğe tecellî eder, o da Allâh-ü
Te’âlâ’ya secdeye kapanır. Allâh-ü Te’âlâ ona:
--- “Başını kaldır, muhakkâk Ben seni Habîbim Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e bu salevâtı okuyan kimseyi her
âfet ve musîbetten korumanla görevlendirdim” buyurur.
O zaman ben: --- “Bütün bu
müjdeler, bu salevâtı okuyana mı âittir?” dediğimde,
Ulemânın beyânına göre; şüphesiz ki Allâh-ü
Te’âlâ bu salevât ile salât yapana, hiçbir göz görmedik, hiçbir kulak
işitmedik ve hiçbir beşerin hatırından geçmedik ni’metler verecektir.
Herhangi bir kul ömründe on beş kere bu salevâtı okursa kıyâmet günü olduğu
zaman yüzü dolunay gibi olur ve onun çok büyük bir derecesi olur.[14]
Ayrıca bu salevâtı okuyanlar, Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e
yüz on milyon salât-ü selâm okumuş olurlar.[15]
Allâhım! Ruhlar arasında Efendimiz Muhammed
(‘aleyhi’s-selâm)’in rûhuna salavât getir, rahmetini ihsân eyle.
Allâhım! Cesetler arasında Efendimiz Muhammed
(‘aleyhi’s-selâm)’in cesedine salavât getir, rahmetini ihsân eyle.
Allâhım! Kabirler
arasında Efendimiz Muhammed (‘aleyhi’s-selâm)’in kabrine salavât getir,
rahmetini ihsân eyle.
Allâhım! Benden Efendimiz Muhammed
(‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’in rûhuna sonsuz övgümü ve selâmımı ulaştır.
|
السبب الخامس:
الإنفاق في سبيل الله تعالى
|
- 5
|
5-
|
Allâh Yolunda İnfâk Etmek
|
قال تعالى:
﴿ اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَاْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَاءِ وَاللَّهُ
يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلًا وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ ﴾
قال تعالى: ﴿ قُلْ
إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ
وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ ﴾
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur[16]
ve size, çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allâh ise size kendi katından
mağfiret ve bol nimet va’dediyor. Şüphesiz Allâh, lütfu geniş olandır,
hakkıyla bilendir. [17]
“De ki: “Şüphesiz,
Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine)
kısar. Allâh yolunda her ne harcarsanız, Allâh onun yerine başkasını verir.
O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”[18]
٣٦- (٩٩٣) حَدَّثَنِي زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ، وَمُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ
اللهِ بْنِ نُمَيْرٍ، قَالَا: حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنْ أَبِي
الزِّنَادِ، عَنِ الْأَعْرَجِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، يَبْلُغُ بِهِ النَّبِيَّ
صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: " قَالَ اللهُ تَبَارَكَ
وَتَعَالَى: يَا ابْنَ آدَمَ أَنْفِقْ أُنْفِقْ عَلَيْكَ." وَقَالَ "يَمِينُ اللهِ مَلْأَى - وَقَالَ
ابْنُ نُمَيْرٍ مَلْآنُ - سَحَّاءُ لَا يَغِيضُهَا شَيْءٌ اللَّيْلَ
وَالنَّهَارَ."
11- Înfak'a
Teşvik ve İnfak Edene Verdiğinin Yerine Mal Verileceğini Tebşir Babı
36- (993) Bana Züheyr b. Harb ile Muhammed b.
Abdillâh b. Nümeyr rivayet ettiler. Dediler ki: Bize Süfyân b. Uyeyne,
Ebû'z-Zinâd'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Rasûlüllâh
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu: --- “Allâh (Tebâreke
ve Teâlâ) buyurdu ki: --- “Ey Âdemoğlu! İnfâk et ki, ben de sana infâk
edeyim; dedi.” Ve (yine)
Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu: --- “Allâh'ın
yemini sehâvetle[19]
doludur. Onu gece gündüz hiç bir şey eksiltmez.” buyurmuşlar. (İbn-i
Nümeyr mel'a yerine mel'ân dedi.)[20]
İNFÂK ETMEK: Allâh (Azze ve Celle)’ın harcama
yapılmasını sevdiği yer ve kişilere yapılan maddî yardımdır.
|
السبب السادس:
المتابعة بين الحج والعمرة
|
- 6
|
6-
|
Hac ve Umreyi Ardı Ardına
Yapmak
|
﴿ وَاَتِمُّوا
الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلَّهِ ... ﴾
“Haccı da, umreyi de Allâh için tamamlayın…”[21]
٨١٠- حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ، وَأَبُو سَعِيدٍ الأَشَجُّ قَالَا:
حَدَّثَنَا أَبُو خَالِدٍ الأَحْمَرُ، عَنْ عَمْرِو بْنِ قَيْسٍ، عَنْ عَاصِمٍ، عَنْ
شَقِيقٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ: "تَابِعُوا بَيْنَ الحَجِّ وَالعُمْرَةِ، فَإِنَّهُمَا يَنْفِيَانِ الفَقْرَ
وَالذُّنُوبَ كَمَا يَنْفِي الكِيرُ خَبَثَ الحَدِيدِ، وَالذَّهَبِ، وَالفِضَّةِ،
وَلَيْسَ لِلْحَجَّةِ المَبْرُورَةِ ثَوَابٌ إِلَّا الجَنَّةُ» وَفِي البَابِ عَنْ
عُمَرَ، وَعَامِرِ بْنِ رَبِيعَةَ، وَأَبِي هُرَيْرَةَ، وَعَبْدِ اللَّهِ بْنِ حُبْشِيٍّ،
وَأُمِّ سَلَمَةَ، وَجَابِرٍ.: "حَدِيثُ ابْنِ مَسْعُودٍ حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ
غَرِيبٌ مِنْ حَدِيثِ ابْنِ مَسْعُودٍ." رواه الترمذي والنسائي وصححه الألباني.
Rasûlüllâh
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu: --- “Hac ile umreyi
ardı ardına (berâber) yapın. Çünkü körüğün demirin, altının ve
gümüşün kirini (pasını) giderdiği gibi, bu ikisi fakirliği ve
günâhları giderir (yok eder). Mebrûr (günâhtan sakınılarak ve
sünnete uygun yapılan) haccın karşılığı ancak cennettir.”[22]
HAC İLE UMREYİ BERÂBER (ARD-ARDA) YAPMAK:
Aynı mevsimde
birini diğerinin ardından yapmaktır. Bunun en faziletli yolu da; sahih
hadislerde bildirildiği gibi bir hac sezonunda temettü haccı yaparak
önce umre, hemen arkasından da haccetmektir.
|
السبب السابع:
الإحسان إلى الضعفاء
|
- 7
|
7-
|
Güçsüzlere
(Zayıflara)
İyilik Etmek --- İslâmî İlim Tahsîli yapan Talebelere İnfâk Etmek
|
٢٨٩٦- حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ، حَدَّثَنَا [ص:٣٧]
مُحَمَّدُ بْنُ طَلْحَةَ، عَنْ طَلْحَةَ، عَنْ مُصْعَبِ بْنِ سَعْدٍ، قَالَ: رَأَى
سَعْدٌ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، أَنَّ لَهُ فَضْلًا عَلَى مَنْ دُونَهُ، فَقَالَ النَّبِيُّ
ﷺ: "هَلْ تُنْصَرُونَ
وَتُرْزَقُونَ إِلَّا بِضُعَفَائِكُمْ." رواه البخاري.
Mus’ab
b. Sa’d şöyle dedi: --- “Babam Sa’d b. Ebî Vakkâs (r.’a.)
kendinin, diğerleri üzerinde bir üstünlüğü olduğunu düşünürdü. Bunun üzerine
Nebî (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu:
--- “Sizler
ancak zayıflarınız sebebiyle yardım ediliyor ve rızıklandırılıyorsunuz.”[23]
٢٥٩٤- حَدَّثَنَا مُؤَمَّلُ بْنُ
الْفَضْلِ الْحَرَّانِيُّ، حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ، حَدَّثَنَا ابْنُ جَابِرٍ،
عَنْ زَيْدِ بْنِ أَرْطَاةَ الْفَزَارِيِّ، عَنْ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ
الْحَضْرَمِيِّ، أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا الدَّرْدَاءِ، يَقُولُ: سَمِعْتُ رَسُولَ
اللَّهِ ﷺ يَقُولُ: "ابْغُونِي الضُّعَفَاءَ،
فَإِنَّمَا تُرْزَقُونَ وَتُنْصَرُونَ بِضُعَفَائِكُمْ." قَالَ أَبُو دَاوُدَ: "زَيْدُ
بْنُ أَرْطَاةَ أَخُو عَدِيِّ بْنِ أَرْطَاةَ."
“Öyleyse;
Allâh’ın kendisine yardım etmesini ve rızıklandırmasını isteyen kimse, güçsüzlere
ve fakirlere ikramda bulunsun.”[24]
٢٣٤٤- حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ سَعِيدٍ
الكِنْدِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا ابْنُ المُبَارَكِ، عَنْ حَيْوَةَ بْنِ شُرَيْحٍ،
عَنْ بَكْرِ بْنِ عَمْرٍو، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ هُبَيْرَةَ، عَنْ أَبِي
تَمِيمٍ الجَيْشَانِيِّ، عَنْ عُمَرَ بْنِ الخَطَّابِ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ
اللَّهِ ﷺ: "لَوْ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ
تَوَكَّلُونَ عَلَى اللَّهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ لَرُزِقْتُمْ كَمَا يُرْزَقُ
الطَّيْرُ تَغْدُو خِمَاصًا وَتَرُوحُ بِطَانًا»: [ص:٥٧٤] " هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ
صَحِيحٌ لَا نَعْرِفُهُ إِلَّا مِنْ هَذَا الوَجْهِ وَأَبُو تَمِيمٍ
الجَيْشَانِيُّ اسْمُهُ: عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَالِكٍ."
٢٣٤٥- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ
بَشَّارٍ قَالَ: حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ الطَّيَالِسِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا
حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ، عَنْ ثَابِتٍ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ: كَانَ
أَخَوَانِ عَلَى عَهْدِ النَّبِيِّ ﷺ فَكَانَ أَحَدُهُمَا يَأْتِي ﷺ وَالْآخَرُ يَحْتَرِفُ، فَشَكَا
المُحْتَرِفُ أَخَاهُ إِلَى النَّبِيِّﷺ فَقَالَ: "لَعَلَّكَ تُرْزَقُ بِهِ." هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ
Enes b. Malik (r.’a.) şöyle dedi: ---
“Rasûlüllâh (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem)’ın döneminde iki kardeş vardı. Bunlardan birisi (ilim
öğrenmek için) Nebî (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) ye gelir,
diğeri de (her ikisinin geçimini temin etmek için) çalışırdı. Bu iş
sahibi olan, (ilim öğrenen) kardeşini Nebî (sallellâh-ü ‘aleyh-i
ve sellem)’ye şikâyet etti. Bunun üzerine Nebî (sallellâh-ü ‘aleyh-i
ve sellem) şöyle buyurdu:
--- “Belki de senin
rızıklandırılman kardeşin sebebiyledir.”[25]
tevekkül nasıl olmalıdır?
2344- Ömer b. Hattâb (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlüllâh
(s.a.v.) şöyle demiştir: “Siz, Allâh’a gerçek biçimde tevekkül edip
güvenip dayansaydınız kuşların rızıklandıkları gibi siz de
rızıklandırılırdınız. Çünkü o kuşlar sabahleyin aç olarak çıkarlar akşam
kursakları dolu olarak dönerler.” (İbn Mâce, Zühd: 14) Tirmizî: Bu
hadis hasen sahih olup sadece bu şekliyle bilmekteyiz. Ebû Temîm el
Ceyşanî’nin ismi Abdullâh b. Mâlik’tir.
2345- Enes b.
Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllâh (s.a.v.),
zamanında iki kardeş vardı. Bunlardan biri Peygamber (s.a.v.)’in yanına gelir
bir şeyler öğrenmeye çalışır diğeri de sanatkâr olup geçimlerini temin etmek
için çalışırdı. Çalışan kardeş Peygamber (s.a.v.)’e diğer kardeşini,
çalışmayıp bedavadan yediğini şikâyet etti de bunun üzerine Rasûlüllâh
(s.a.v.) şöyle buyurdu: “Belki de sen o kardeşinin yüzünden
rızıklandırılıyorsun.” (İbn Mâce, Zühd: 14) Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
Bu hadisteki
‘belki’ lafzı zan değil, kesin kanı ifâde eder. Rasûlüllâh (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem) bunu muhatabını ayıpsamak maksadıyla kullanmıştır
Abdullâh
b. Mübârek (rahmetüllâh-i ‘aleyh) ihsânlarını yalnızca ilim ehline yapar,
bunun sebebi sorulduğunda ise; --- “Ben peygamberlik makâmından sonra âlimlerin
makâmından büyük bir makâm bilmiyorum. Onlar kendi ihtiyaçlarıyla uğraşacak
olurlarsa kendilerini ilme veremezler. Onun için onların kendilerini ilme
vermelerini sağlamak en iyisidir, derdi.[26]
|
السبب الثامن:
التفرغ للعبادة
|
- 8
|
8-
|
Kendini
Allâh’a İbâdete Vermek
|
٢٤٦٦- حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ خَشْرَمٍ قَالَ: أَخْبَرَنَا عِيسَى بْنُ
يُونُسَ، عَنْ عِمْرَانَ بْنِ زَائِدَةَ بْنِ نَشِيطٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أَبِي
خَالِدٍ الوَالِبِيِّ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، [ص:٦٤٣] عَنِ النَّبِيِّ ﷺ، قَالَ: "إِنَّ اللَّهَ تَعَالَى
يَقُولُ: يَا ابْنَ آدَمَ تَفَرَّغْ لِعِبَادَتِي أَمْلَأْ صَدْرَكَ غِنًى
وَأَسُدَّ فَقْرَكَ، وَإِلَّا تَفْعَلْ مَلَأْتُ يَدَيْكَ شُغْلًا وَلَمْ
أَسُدَّ فَقْرَكَ." هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ، وَأَبُو خَالِدٍ
الوَالِبِيُّ اسْمُهُ: هُرْمُزُ " رواه الترمذي وابن ماجه وصححه الألباني.
Rasûlüllâh
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu: --- “Muhakkak ki Allâh-ü
Te’âlâ şöyle buyurdu: --- “Ey Âdemoğlu! Kendini bana ibâdete ver ki, göğsünü (kalbini)
zenginlikle doldurayım ve fakirliğine engel olayım. Şâyet bunu yapmazsan iki
elini meşgaleyle doldurur ve fakirliğine engel olmam.”[27]
٣٦٥٧- حَدَّثَنَا أَبُو أَحْمَدَ بَكْرُ بْنُ مُحَمَّدٍ الصَّيْرَفِيُّ، ثنا أَحْمَدُ بْنُ عُبَيْدِ اللَّهِ النَّرْسِيُّ، ثنا أَبُو أَحْمَدَ الزُّبَيْرِيُّ، ثنا عِمْرَانُ بْنُ زَائِدَةَ بْنِ نَشِيطٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أَبِي خَالِدٍ الْوَالِبِيِّ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، قَالَ: تَلَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ﴿ مَنْ كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الْآخِرَةِ نَزِدْ لَهُ فِي حَرْثِهِ، وَمَنْ كَانَ يُرِيدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْآخِرَةِ مِنْ نَصِيبٍ ﴾ [الشورى: ٢٠] ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: "يَقُولُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ: ابْنَ آدَمَ تَفَرَّغْ لِعِبَادَتِي امْلَأْ صَدْرَكَ غِنًى، وَأَسُدَّ فَقْرَكَ وَإِلَّا تَفْعَلْ مَلَأْتُ صَدْرَكَ شُغْلًا وَلَمْ أَسُدَّ فَقْرَكَ." هَذَا حَدِيثٌ صَحِيحُ الْإِسْنَادِ وَلَمْ يُخَرِّجَاهُ." التعليق - من تلخيص الذهبي، ٣٦٥٧- صحيح
3657--- … Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)
şöyle buyurdu: --- “Rabbiniz şöyle buyurdu: --- “Ey Âdemoğlu! Kendini
bana ibâdete ver ki, göğsünü (kalbini) zenginlikle ve ellerini
rızıkla doldurayım. Ey Âdemoğlu! Benden uzaklaşma! Sonra kalbini fakirlikle
ve ellerini meşgalelerle doldururum.”[28]
KENDİNİ İBÂDETE VERMEKTEN KASIT: Sebeblere sarılmayı terk ederek gece
gündüz ibâdet etmek değildir. Bilakis, kulun ibâdetlerini yerine getirirken
kalbi ve bedeniyle hazır, Rabbinin karşısında huşûlu, O’nun azametini
kalbinde hisseder halde olması ve tüm gücüyle kalbini Rabbine ibâdete
vermesidir.
|
السبب التاسع:
المهاجرة في سبيل الله
|
- 9
|
9-
|
Allâh
Yolunda Hicret Etmek
|
قال سبحانه ﴿ وَمَنْ يُهَاجِرْ فِى سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِى الْاَرْضِ مُرَاغَمًا
كَثِيرًا وَسَعَةً وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِهِ مُهَاجِرًا اِلَى اللَّهِ
وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ اَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ
وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا ﴾ قال ابن عباس وغيره: سعة أي السعة في الرزق.
“Kim
Allâh yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik (bolluk) de. Kim Allâh’a ve
Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm
yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allâh’a düşer. Allâh, çok bağışlayıcıdır,
çok merhamet edicidir.”[29]
Gidilecek yurtlar geniş ve çok olunca rızkın genişliği, gönüllerin dert ve düşüncelerden rahatlaması ve daha birçok güzellikler gerçekleşir. Buna en açık ve bilinen örnek Nebî (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) nin ve ashabının Mekke’den Medine’ye hicretleridir. Allâh yolunda sahip oldukları her şeylerini terk etmelerine karşılık Allâh (Azze ve Celle) onlara yeryüzünün en ihtişamlı (Kayser ve Kisrâ) hazinelerini bağışlamış, doğusu ve batısı ile yeryüzünü onların hakîmiyeti altına girdirmiştir. |
السبب العاشر:
الجهاد في سبيل الله تعالى
|
- 10
|
10-
|
Allâh
Yolunda Cihâd Etmek, Cihâda Niyet Etmek
|
٥١١٤- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَزِيدَ يَعْنِي الْوَاسِطِيَّ،
أَخْبَرَنَا ابْنُ ثَوْبَانَ، عَنْ حَسَّانَ بْنِ عَطِيَّةَ، عَنْ أَبِي مُنِيبٍ
الْجُرَشِيِّ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ: " بُعِثْتُ بِالسَّيْفِ
حَتَّى يُعْبَدَ اللهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، وَجُعِلَ رِزْقِي تَحْتَ ظِلِّ
رُمْحِي، وَجُعِلَ الذِّلَّةُ، وَالصَّغَارُ عَلَى مَنْ خَالَفَ أَمْرِي،
وَمَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ."
٥١١٥- حَدَّثَنَا أَبُو النَّضْرِ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ
ثَابِتِ بْنِ ثَوْبَانَ، حَدَّثَنَا حَسَّانُ بْنُ عَطِيَّةَ، عَنْ أَبِي
مُنِيبٍ الْجُرَشِيِّ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ: " بُعِثْتُ بَيْنَ يَدَيِ
السَّاعَةِ بِالسَّيْفِ حَتَّى يُعْبَدَ اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، وَجُعِلَ رِزْقِي تَحْتَ ظِلِّ
رُمْحِي، وَجُعِلَ الذِّلَّةُ وَالصَّغَارُ عَلَى مَنْ خَالَفَ أَمْرِي،
وَمَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ "
٥٦٦٧- حَدَّثَنَا أَبُو النَّضْرِ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ
ثَابِتِ بْنِ ثَوْبَانَ، حَدَّثَنَا حَسَّانُ بْنُ عَطِيَّةَ، عَنْ أَبِي
مُنِيبٍ الْجُرَشِيِّ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ: " بُعِثْتُ بَيْنَ يَدَيِ
السَّاعَةِ بِالسَّيْفِ، حَتَّى يُعْبَدَ اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، وَجُعِلَ رِزْقِي تَحْتَ ظِلِّ رُمْحِي، وَجُعِلَ الذُّلُّ وَالصَّغَارُ
عَلَى مَنْ خَالَفَ أَمْرِي، وَمَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ "[30] قد يكون جهادك في اهلك.
“Ben; kıyametin
eşiğinde kılıçla gönderildim. Tâ ki şirk koşulmadan yalnızca Allâh’a ibadet
edilsin diye. Benim rızkım mızrağımın gölgesinde
kılınmıştır. Zillet ve küçüklük, benim buyruğuma muhalefet edenlerin
üzerine verilmiştir. Kim de bir kavme benzerse şüphesiz onlardandır.”[31]
|
السبب الحادي عشر:
شكر الله تعالى
|
- 11
|
11-
|
Şükretmek
Rızkın Artmasına Sebebdir
|
قال تعالى: ﴿ وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِنْ
كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَابِى لَشَدِيدٌ ﴾ فعلَّق سبحانه المزيد بالشكر، والمزيد منه لا نهاية له.
“Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu:
“Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size ni’metimi artırırım. Eğer
nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azâbım çok şiddetlidir.”[32]
|
السبب الثاني عشر:
الزواج
|
- 12
|
12-
|
Allâh-ü
Te’âlâ-nın Emri Hz. Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in Sünnetine
Uygun Evlenmek
|
اَلْحَمْدُ
لِلّٰهِ الَّذ۪ى زَوَّجَ الْاَرْوَاحَ بِالْاَشْبَاحَ. وَاَحَلَّ النِّكَاحَ
وَحَرَّمَ السِّفَاحَ. وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ ۨ
الَّذ۪ى بَيَّنَ الْحَرَامَ وَالْمُبَاحَ. وَعَلَى اٰلِه۪ وَاَصْحَابِهِ
الَّذ۪ينَ هُمْ اَهْلُ الصَّلَاحِ وَالْفَلَاحِ.
Bütün
hamdler o Allâh-a mahsûstur ki, rûhları cesetlerle birleştirdi (eşleştirdi)
nikâhı helâl ve zinâyı da harâm kıldı. Salât ve selâm da Hz. Peygamberimiz
Muhammed Mustafâ (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in üzerine olsun ki; harâmı
da mübâhı da O beyân etmiştir. Bir de O’nun Âl ve Ashâbı-nın üzerine olsun
ki onlar sâlih ve kurtuluşa ermiş kimselerdir.
اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ
الرَّج۪يمِ. بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ. ﴿ وَاَنْكِحُوا
الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَآئِكُمْۜ اِنْ
يَكُونُوا فُقَرَآءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ
عَل۪يمٌ ﴾ (صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظ۪يمُ) [سورة
النور:٢٤/٣٢]
“Sizden
bekâr olanları, kölelerinizden ve câiyelerinizden durumu uygun olanları
evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allâh onları lütfuyla zenginleştirir.
Allâh, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”[33]
وكان عمر بن الخطاب رضي الله عنه يقول: عجباً لمن لم
يلتمس الغنى في النكاح، والله يقول: ﴿ .. اِنْ يَكُونُوا فُقَرَآءَ
يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ ..﴾
Ömer
b. Hattâb (r.’a.) şöyle diyordu: --- “Nikâhta zenginlik aramayan kişiye
şaşılır!” (Çünkü) Allâh-ü Te’âlâ şöyle (fermân) buyuruyor: --- “ ... Allâh onları lütfuyla
zenginleştirir…”[34]
وَقَالَ
رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ: " حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ الْاَزْهَرِ قَالَ: حَدَّثَنَا آدَمُ قَالَ:
حَدَّثَنَا ع۪يسَى بْنُ مَيْمُونٍ، عَنِ الْقَاسِمِ، عَنْ عَآئِشَةَ، قَالَتْ:
قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ: "اَلنِّكَاحُ مِنْ سُنَّت۪ي،
فَمَنْ لَمْ يَعْمَلْ بِسُنَّت۪ي فَلَيْسَ مِنّ۪ي، وَتَزَوَّجُوا، فَإِنّ۪ي
مُكَاثِرٌ بِكُمُ الْاُمَمَ، وَمَنْ كَانَ ذَا طَوْلٍ فَلْيَنْكِحْ، وَمَنْ لَمْ
يَجِدْ فَعَلَيْهِ بِالصِّيَامِ، فَإِنَّ الصَّوْمَ لَهُ وِجَآءٌ."[35] (صَدَقَ رَسُولُ اللّٰهِ وَ نَطَقَ حَب۪يبُ اللّٰهِ ف۪يمَا قَالَ أَوْ كَمَا
قَالَ)
OKUNUŞU: Elhamdülillâhillezî zevvecel er-vâha bi’l eşbâh. Ve
ehallen nikâh’a ve harreme’s-Sifâh, ve’s-Salât-ü ve’s-Selâm-ü ‘alâ
Resûlünâ Muhammed’inillezî beyyenel harâme vel mübâh ve ‘alâ âlihî ve
eshâbihi’llezîne hüm ehlü’s-salâh-ı ve’l-Felâh.
Eûzübillâh-i mine’ş-şeytânirrâcîm,
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-rahîm.
Ve enkihu’l-eyâmâ minküm ve’s-sâlihîn-e min ‘ıbâdiküm ve
imâiküm in yekûnû fugarâ’e yuğnihimüllâh-ü min fadlihî. Vallâh-ü vâsi’un
‘alîm. (sadegallâhü’l-’azîm). Gâle
Resûlülâh-i (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- “En-nikâh-u sünnetî femen rağibe ‘an sünnetî feleyse minnî.” (sadega Rasûlüllâh ve netaga Habîbüllâh fî mâ kâl ev kemâ kâl.)
1846--- Âişe (r.’anhâ)’dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullâh (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
--- “Evlenmek benim sünnetim (girdiğim yolum) dur. Kim benim bu yolum ile amel
etmez (bundan yüz çevirir) ise, benden değildir. Ve evleniniz. Çünkü
ben (kıyâmet günü diğer) ümmetlere karşı çokluğunuzla iftihâr
ediciyim. Kimin evlenme harçlığı var ise evlensin. Kim (bu masrafı)
bulamazsa (nâfile) oruç tutmalıdır. Çünkü şüphesiz oruç, sâhibi için
şehvet kırıcıdır.”[36] Sünen-i İbn-i Mâce, Kitâbü’n-Nikâh
(9), 1- Nikâhın Fazîleti Hakkında Gelen (Hadîsler) Bâbı (1), s.1/592, Hadîs
no:1846. --- (Benim sünnetim budur), kim
sünnetimi beğenmezse benden değildir"--- buyurdu. (Buhârî, Nikâh
1; Müslim, Nikâh 5, (1401); Nesâî, Nikâh 4, (6, 60). Kütüb-i Sitte, İ.CANAN,
2/344.)
|
السبب الثالث عشر:
الدعاء واللجوء إلى الله عند الفاقة
|
- 13
|
13-
|
İhtiyaç
anında Allâh’a duâ etmek ve Allâh’a sığınmak
|
٢٣٢٦- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ قَالَ: حَدَّثَنَا عَبْدُ
الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِيٍّ قَالَ: حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنْ بَشِيرٍ أَبِي
إِسْمَاعِيلَ، عَنْ سَيَّارٍ، عَنْ طَارِقِ بْنِ شِهَابٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ
بْنِ مَسْعُودٍ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ: "مَنْ نَزَلَتْ بِهِ فَاقَةٌ فَأَنْزَلَهَا بِالنَّاسِ لَمْ تُسَدَّ فَاقَتُهُ، وَمَنْ
نَزَلَتْ بِهِ فَاقَةٌ فَأَنْزَلَهَا بِاللَّهِ، فَيُوشِكُ اللَّهُ لَهُ بِرِزْقٍ عَاجِلٍ أَوْ آجِلٍ":
هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ غَرِيبٌ. رواه الترمذي وصححه الألباني.
geçim sıkıntısı çeken halini kime bildirmeli?
2326- Abdullah b.
Mes’ûd (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: ---
“Kime bir geçim darlığı gelirde o kimse bu geçim darlığını insanlara arz
edip kapatmaya çalışırsa o kimsenin ihtiyacı kapatılmaz. Kime de bir geçim
darlığı gelirde bu sıkıntısını Allah’a arz ederse Allah er veya geç ona
yardım eder.” (Ebû Dâvûd, Zekât:14) Tirmizî: Bu hadis hasen
sahih garîbdir.[37]
|
السبب الرابع عشر:
ترك المعاصي، والاستقامة على دين الله، والعمل بالطاعة
|
- 14
|
14-
|
Ma’siyetleri
Günâhları Terk Etmek, Allâh’ın Dini Üzere İstikâmette Olmak, Allâh’a Hakkıyla
İtaat Ve Kulluk Yapmaya Çalışmak
|
قال تعالى: ﴿ قُلْ اَرَاَيْتُمْ مَا
اَنْزَلَ اللَّهُ لَكُمْ مِنْ رِزْقٍ فَجَعَلْتُمْ مِنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًا
قُلْ اَللَّهُ اَذِنَ لَكُمْ اَمْ عَلَى اللَّهِ تَفْتَرُونَ ﴾
“De ki: “Allah’ın
size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl,
bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Bunun
için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?”[38]
ونسأل الله ان
يجعلنا، من الساعين، إلى الرزق والكسب الحلال، متخذين هذه الطرق وهذه السبيل، ونسأل الله أن
يوسع عليكم في أرزاقكم، وكسبكم، اللهم آمين ...
--- Allâh-ü
Te’âlâ-dan bizi, (me’îşet) rızık ve helâl kazanç için çalışmayı gayret sarf
etmeyi bu yolda yürümeyi taleb ederiz. Ve yine Allâh-ü Te’âlâ-dan size
rızıklarınızı ve kazancınızı bol-bol vermesini isteriz. ---
Hazırlayan: Şaban GÜNBEY.
|
[1] Gayb, sözlükte
görme duyusuyla algılanamayan şey demektir. Kelime (gayb), “duyuların kapsamına
girmeyen gizli her şey” anlamında kullanılır. Bir şeyin “gayb” oluşu, Allah’a
göre değil insanlara göredir. Zira Allah’ın ilminin dışında kalan hiçbir şey
yoktur. Allah’a, meleklere, ahiret gününe, cennet ve cehenneme, kadere inanmak
“gaybe iman” konuları arasındadır.
[2] Bakara Suresi,
2/3.
[3] Bakara Suresi, 2/233.
[4] Nisâ Sûresi, 4/5.
[5] Talak Sûresi, 65/2-3. Benzeri için bak: A’râf Sûresi, 7/96
[6] İbn-i Mâce,
Kitâbü’z-Zühd, Hadîs no: 4164.
[7] Nûh Sûresi, 70/10-12.
Benzeri için bak: Hûd Sûresi, 11/3, 52
[8] Ahmed b. Hanbel,
4/55, Hakîm 4/29; Ebu Davud, Hadis no:1518; İbn Mâce, Hadis no:3819.
Hadis zayıf bir hadis olmakla beraber manası şüphesiz doğrudur, Nuh Sûresi
10,11 ve 12. Ayetler ayrıca Hud Sûresi 3. ve 52.ayetler buna delildir. Hadisin
doğru aktarımı ve kaynağı şu şekildedir: Bir rivayette şöyle geçer: “Her kim
çokça istiğfâr ederse Allah onun her kederine bir kurtuluş, her sıkıntısına bir
çıkış yapar ve onu ummadığı yerden rızıklandırır."
[9] Buhârî, Hadîs no:
2067, 5985, Müslim, 20-21 (2557).
[10] Müslim, 20- (2557).
[11] Peygambere Allâh-ü
Teâlâ’nın salât etmesi, rahmet etmesi; meleklerin salât etmesi, şânının
yüceltilmesini dilemeleri; mü’minlerin salât etmesi ise, duâ etmeleri anlamını
ifâde eder.
[12] Ahzâb Sûresi, 33/56.
[13] Abdurrahîm Yûsüf, es-Salevâtü’l-Kübrâ,
10-12.
[14] ‘Abdurrahîm Yûsüf, es-Salevâtü’l-Kübrâ,
12-17.
[15] Risâle-i Ahmediyye
(29), Salevât-ı Kübrâ, Mütercim: Ahmet Mahmut ÜNLÜ (Cübbeli Ahmet Hoca efendi),
Arifan Yay., Eyüp/İstanbul, 1429/2008, (Abdurrahîm
Yûsüf, es-Salevâtü’l-Kübrâ, 10-12.)
[16] Fakir düşeceğinizi
söyleyerek, sadaka vermekten uzak durmanızı ister.
[17] Bakara Sûresi, 2/268
[18] Sebe Sûresi, 34/39
[19] SEHÂVET: Cömertlik,
el açıklığı, muhtaç olanlara çok ihsan etmek.(İhsan ihsandır. Eğer nev'e olsa
veya muhtaca ve fakire olsa, sahavet o vakit tam sahavettir. Eğer, millet için
olsa yahut milleti tazammun eden bir ferde olsa güzeldir.
[20] Müslim, Kitâbü’z-Zekât (12), Hadîs no: 993/36
[21] Bakara sûresi, 2/196.
[22] Tirmizî, Kitâbü’l-Hacc (12), Hadîs no: 810.
[23] Buhârî, Kitâbü’l-Cihâd Ve’s-Siyer (56), Hadîs no: 2896.
[24] Ebu Davud 2594, Tirmizî 1702, Nesâî 3179
[25] Tirmizî 2344,
[26] Tefsiru’l-Kâsımî 3/250
[27] Tirmizi 2466, İbni Mâce
4107, Ahmed 16/284, Hakîm 2/481
[28] Tirmizi 2466;
Müstedrek, Hakîm, Hadîs no: 3657, 2/481.
[29] Nisa Sûresi, 4/100
[30] الكتاب: مسند الإمام أحمد بن حنبل، المؤلف: أبو عبد الله أحمد بن محمد بن
حنبل بن هلال بن أسد الشيباني (المتوفى: ٢٤١ هـ)، المحقق: شعيب الأرنؤوط - عادل
مرشد، وآخرون، إشراف: د عبد الله بن عبد المحسن التركي، الناشر: مؤسسة الرسالة،
الطبعة: الأولى، ١٤٢١ هـ - ٢٠٠١ م، رقم الحديث:٥١١٤-٥١١٥، ٥٦٦٧.
[31] Müsned-i Ahmed b.
Hanbel, 9/123,126, 478, Hadis no: 5114-5115, 5667.
[32] İbrâhîm Sûresi, 14/7.
[33] Nûr Sûresi, 24/32.
[34] Nûr Sûresi,
24/32’den.
[35] الكتاب:
سنن ابن ماجه، المؤلف: ابن ماجة أبو عبد الله محمد بن يزيد القزويني، وماجة اسم
أبيه يزيد (المتوفى: ٢٧٢ هـ)، تحقيق: محمد فؤاد عبد الباقي، الناشر: دار إحياء
الكتب العربية - فيصل عيسى البابي الحلبي، عدد الأجزاء: ٢، كتاب النكاح (٩)، باب
ما جاء في فضل النكاح، ص:١/٥٩٢، رقم الحديث:١٨٤٦.
[36] Sünen-i İbn-i Mâce, Kitâbü’n-Nikâh
(9), 1- Nikâhın Fazîleti Hakkında Gelen (Hadîsler) Bâbı (1), s.1/592, Hadîs
no:1846.
--- (Benim sünnetim budur), kim sünnetimi beğenmezse benden
değildir"--- buyurdu. Buhârî,
Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5, (1401); Nesâî, Nikâh 4, (6, 60). Kütüb-i Sitte,
İ.CANAN, 2/344.
[37] Tirmizî, Kitâbü’z-Zühd (37), Hadîs no: 2326.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder