7 Şubat 2011 Pazartesi

RASÛLÜLLÂH (ALEYHİ’S-SALÂT-Ü VE’S-SELÂM)’IN GECELEYİN NAMAZDAN ÇIKINCA OKUDUĞU DUÂ

RASÛLÜLLÂH (ALEYHİ’S-SALÂT-Ü VE’S-SELÂM)’IN GECELEYİN NAMAZDAN ÇIKINCA OKUDUĞU DUÂ
عَنْ أُمُّ سَلَمَةَ  زَوْجِ النَّبِيِّ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهَا قَالَتْ: كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ إِذَا انْصَرَفَ مِنْ صَلَاةِ الْمَغْرِبِ يَدْخُلُ فَيُصَلّٰى رَكْعَتَيْنِ ثُمَّ يَقُولُ ف۪يمَا يَدْعُوا: "يَامُقَلِّبَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قُلُوبَنَا عَلٰى د۪ينِكَ."
Ümmü Seleme (r.anhâ) vâlidemizden rivâyet edildiğine göre; --- “Rasûlüllâh (sallellâh-ü aleyh-i ve sellem) akşam namazını kıldıktan sonra (yanıma) girer iki rekat namaz kılar ve sonra:

--- “Ey kalbleri çeviren Allâhım! Kalblerimizi dînin üzere sâbit kıl.” diye duâ ederdi.”[1]

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُمَا قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولُ اللّٰهِ لَيْلَةً ح۪ينَ فَرَغَ مِنْ صَلَاتِه۪ يَقُولُ: أَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى أَسْأَلُكَ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِكَ تَهْد۪ى بِهَا قَلْب۪ى، وَتَجْمَعُ بِهَا أَمْر۪ى، وَتَلُمُّ بِهَا شَعَث۪ى، وَتَرُدُّ بِهَا غَائِب۪ى، وَتَرْفَعُ بِهَا شَاهِد۪ى، وَتُزَكّ۪ى بِهَا عَمَل۪ى وَتُلْهِمُن۪ى بِهَا رُشْد۪ى، وَتَرُدُّ بِهَا أُلْفَت۪ى، وَتَعْصِمُن۪ى بِهَا مِنْ كُلِّ سُٓوءٍ، أَللّٰهُمَّ أَعْطِن۪ى إ۪يمَانًا وَيَق۪ينًا لَيْسَ بَعْدَهُ كُفرٌ، وَرَحْمَةً أَنَالُ بِهَا شَرَفَ كَرَامَتِكَ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ، أَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى أَسْأَلُكَ الْفَوْزَ فِي الْقَضَآءِ، وَنُزُلَ الشُّهَدَآءِ، وَعَيْشَ السُّعَدَآءِ، وَالنَّصْرَ عَلَى الْاَعْدَآءِ، أَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى أُنْزِلُ بِكَ حَاجَت۪ى، وَإِنْ قَصُرَ رَأْي۪ـى، وَضَعُفَ عَمَل۪ى، وَافْتَقَرْتُ إِلٰى رَحْمَتِكَ، فَأَسْأَلُكَ يَا قَاضِىَ الْاُمُورِ، وَيَا شَافِىَ الصُّدُورِ كَمَا تُج۪يرُ بَيْنَ البُحُورِ أَنْ تُج۪يرَن۪ى مِنْ عَذَابِ السَّع۪يرِ، وَمِنْ دَعْوَةِ الثُّبُورِ وَمِنْ فِتْنَةِ الْقُبُورِ. أَللّٰهُمَّ مَا قَصُرَ عَنْهُ رَأْي۪ـى وَلَمْ تَبْلُغْهُ مَسْأَلَت۪ى، وَلَمْ تَبْلُغْهُ نِيَّت۪ى مِنْ خَيْرٍ وَعَدْتَهُ أَحَدًا مِنْ خَلْقِكَ، أَوْ خَيْرٍ أَنْتَ مُعْط۪يهِ أَحَدًا مِنْ عِبَادِكَ، فَإِنّ۪ى رَاغِبٌ إِلَيْكَ ف۪يهِ وَأَسْأَلُكَهُ بِرَحْمَتِكَ يَا رَبَّ الْعَالَم۪ينَ. أَللّٰهُمَّ يَاذَا الْحَبْلِ الشَّد۪يدِ، وَالْاَمْرِ الرَّش۪يدِ، أَسْأَلُكَ الْاَمْنَ يَوْمَ الْوَع۪يدِ، وَالْجَنَّةَ يَومَ الْخُلُودِ مَعَ المُقَرَّب۪بنَ الشُّهُودِ الرُّكَّعِ السُّجُودِ، الْمُوف۪ينَ بِالْعُهُودِ، إِنَّكَ رَح۪يمٌ وَدُودٌ، وَإِنَّكَ تَفْعَلُ مَا تُر۪يدُ. أَللّٰهُمَّ اجْعَلْنَا هَاد۪ينَ مُهْتَد۪ينَ غَيْرَ ضَآلّ۪ينَ وَلَامُضِلّ۪ينَ، سِلْمًا لِاَوْلِيَآئِكَ، حَرْبًا لِاَعْدَآئِكَ، نُحِبُّ بِحُبِّكَ مَنْ أَحَبَّكَ، وَنُعَاد۪ى بِعَدَاوَتِكَ مَنْ خَالَفَكَ. أَللّٰهُمَّ هٰذَا الدُّعَآءُ وَعَلَيْكَ الْاِجَابَةُ، وَهٰذَا الْجُهْدُ وَعَلَيْكَ التُّكْلَاَنُ. أَللّٰهُمَّ اجْعَلْ ل۪ى نُورًا ف۪ي قَلْب۪ى، وَنُورًا ف۪ي قَبْر۪ى، وَنُورًا مِنْ بَيْنِ يَدَىَّ، وَنُورًا مِنْ خَلْف۪ى، وَنُورًا عَنْ يَم۪ين۪ى، وَنُورًا عَنْ شِمَال۪ى، وَنُورًا مِنْ فَوْق۪ى، وَنُورًا مِنْ تَحْت۪ى، وَنُورًا ف۪ي سَمْع۪ى، وَنُورًا ف۪ي بَصَر۪ى، وَنُورًا ف۪ي شَعَر۪ى، وَنُورًا ف۪ي بَشَر۪ى، وَنُورًا ف۪ي لَحْم۪ى، وَنُورًا ف۪ي دَم۪ى، وَنُورًا ف۪ي مُخّ۪ى، وَنُورًا ف۪ي عِظَام۪ى أَللّٰهُمَّ أَعْظِمْ ل۪ى نُورًا، وَأَعْطِن۪ى نُورًا، وَاجْعَلْ ل۪ى نُورًا، سُبْحَانَ الَّذ۪ى تَعَطّفَ الْعِزَّ وَقَالَ بِه۪، سُبْحَانَ الَّذ۪ى لَبِسَ الْمَجْدَ وَتَكَرَّمَ بِه۪، سُبْحَانَ الَّذ۪ى َ يَنْبَغِى التَّسْب۪يحُ إِلَّا لَهُ. سُبْحَانَ ذِى الْفَضْلِ وَالنِّعَمِ. سُبْحَانَ ذِى الْمَجْدِ وَالْكَرَمِ. سُبْحَانَ ذِى الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ. أخرجه الترمذى."تَلُمَّ بِهَا شَعَثِى" أى تَجمع بها متفرق أمرى، "وَتُزَكِّى" تطهر، "تُجِيرُ بَيْنَ الْبُحُورِ" أى تمنع أحدها من اختط بالاخر. "الحَبْلُ" السبب، أو القرآن، أو الدين "السِّلْمُ" المسالم المصالح، "وَالحَرْبُ" ضده تسميته بالمصدر. "الجُهْدُ" بفتح الجيم المشقة وبضمها الطاقة والقدرة، والمراد "بالنُّورِ" المسئول في جميع ما تقدم: ضياء الحق وبيانه. "تَعَطَّفَ الْعِزّ" أى تردى به على سبيل التمثيل، ومعناه اختصاص بالعزّ، واتصاف به، ومعنى "وقَال بِهِ" أى حكم ف يردّ حكمه.
İbn-ü Abbâs (r.anhümâ) anlatıyor: “Rasûlüllâh (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’ın geceleyin namazdan çıkınca şu duâyı okuduğunu işittim:

“Allâhım! Senden, katından vereceğin öyle bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidâyet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertîb, içime kâmil îmân, dışıma amel-i sâlih, amellerime temizlik ve ihlâs verir, rızâna uygun istikâmeti ilhâm eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.

Allâhım, bana öyle bir îmân, öyle bir yakîn ver ki, artık bir daha küfür (ihtimâli) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve âhırette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.

Allâhım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunla kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhar olan) şühedâya hâs makamları niyâz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!

Allâhım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevî ve uhrevî) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Rahmetine muhtâcım, hâlimi arzediyorum. (İhtiyâcım ve fakrım sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalblerin ihtiyâcını görüp şifâ-yâb kılan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azâbının arasını da ayırmanı, helâke dâvetten, kabir azâbından korumanı diliyorum.

Allâhım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veyâ mahlûkâtından birine vaad ettiğin bir lütuf var da buna idrâkim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeble de istediklerimin dışında kalmış ise ey âlemlerin Rabbi, onun husûlü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.

Ey Allâhım! Ey (Kur’ân gibi, dîn gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sâhibi! Kâfirler için cehennem vaad ettiğin kıyâmet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzûr-ı kibriyâna ulaşmış mukarrebîn meleklerle, (dünyada iken çok) rükû ve secde yapanlar ve ahidlerini îfâ edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sâhibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sâhibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sâhipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)

Allâhım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidâyete ermiş hidâyet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesîlesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhâlefet edene, senin ona olan adâvetin sebebiyle adâvet (düşmanlık) ediyoruz.

Allâhım! Bu bizim duâmızdır. Bunu fazlınla kabûl etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.

Allâhım! Kalbime bir nûr, kabrime bir nûr ver; önüme bir nûr, arkama bir nûr ver; sağıma bir nûr, soluma bir nûr ver; üstüme bir nûr, altıma bir nûr ver; kulağıma bir nûr, gözüme bir nûr ver; saçıma bir nûr, derime bir nûr ver; etime bir nûr, kanıma bir nûr ver; kemiklerime bir nûr koy! Allâhım nûrumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nûr ver, (söylenmiyenleri de kuşatacak) bir nûr daha ver!

İzzeti bürünmüş, onu kendine alem yapmış olan Zât münezzehtir. Büyüklüğü bürünmüş ve bu sebeble kullarına ikrâmı bol yapmış olan Zât münezzehtir. Tesbîh ve takdîs sâdece kendine lâyık olan Zât münezzehtir. Fazl ve nimetler sâhibi Zât münezzehtir. Azamet ve kerem sâhibi Zât münezzehtir. Celâl ve ikrâm sâhibi Zât münezzehtir.”[2]



[1] İ’tikat Risâlesi, A. Mahmut ÜNLÜ, S: 91, Dila Yay. İst./2007. (Miftâh-u Kenzi’l-Esrâr Fi’t-Tarîkati’n-Nakşibendiyye, Sh: 94. (İbn-i Sünnî, Amelül yevmi ve’l-leyle, Sh: 232, No:658)
[2] Kütüb-i Sitte, 7/36-40. (Tirmizî, Daavât 30, (3415)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder