21 Şubat 2015 Cumartesi

ALLÂH’IN MUHÂFAZASINI İSTEMEK...


ALLÂH’IN MUHÂFAZASINI İSTEMEK…

 
 

وَمَنْ تَـكُنْ بِرَسـُولِ اللّٰهِ نُصْرَتُـهُ،
إِنْ تَلْقَهُ الْاُسْـدُ ف۪ي آٰجَــامِهَا تَجِمِ.
- 1                

1-       “O Ashâb-ı Kirâm’ın muhârebede bu kadar mahâretli olmaları, Hazret-i Peygamber’in vâsıtasıyladır. (Çünkü Hz. Peygamberin zaferi ve duâsı onlarla berâberdi.) Zîrâ her kim, Rasûlüllâh’dan yardım görürse, (yâni kimin elinden tutarsa, her kime nusreti/yardımı yetişirse) o kimse, ormanlarda aslanlara mülâkî olsa aslanlar sükûnet bulur. (Arslanlara rast gelse, karşısına çıksa bile inlerinde sâkit olurlar, aslâ zarar veremezler.)”[1]

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رضى الله عنه كُنْتُ خَلْفَ النَّبِىِّ يَوْمًا فَقَالَ يَا غُلاَمُ اِنِّى اُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ اِحْفَظِ اللَّهَ يَحْفَظْكَ اِحْفَظِ اللَّهَ تَجِدْهُ تُجَاهَكَ اِذَا سَاَلْتَ فَاسْاَلِ اللَّهَ وَ اِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِااللَّهِ وَاعْلَمْ اَنَّ اْلاُمَّةَ لَوِ اجْتَمَعَتْ عَلَى اَنْ يَنْفَعُوكَ بِشَىْءٍ لَمْ يَنْفَعُوكَ اِلاَّ بِشَىْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ لَكَ وَ اِنِ اجْتَمَعُو عَلَى اَنْ يَضُرُّوكَ بِشَىْءٍ لَمْ يَضُرُّوكَ اِلاَّ بِشَىْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ عَلَيْكَ رُفِعَتِ اْلاَقْلاَمُ وَ جَفَّتِ الصُّحُفُ".

عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا قَالَ: "كُنْت خَلْفَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه و سلم يَوْمًا، فَقَالَ: يَا غُلَامِ! إنِّي أُعَلِّمُك كَلِمَاتٍ: احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْك، احْفَظْ اللَّهَ تَجِدْهُ تُجَاهَك، إذَا سَأَلْت فَاسْأَلْ اللَّهَ، وَإِذَا اسْتَعَنْت فَاسْتَعِنْ بِاَللَّهِ، وَاعْلَمْ أَنَّ الْأُمَّةَ لَوْ اجْتَمَعَتْ عَلَى أَنْ يَنْفَعُوك بِشَيْءٍ لَمْ يَنْفَعُوك إلَّا بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ لَك، وَإِنْ اجْتَمَعُوا عَلَى أَنْ يَضُرُّوك بِشَيْءٍ لَمْ يَضُرُّوك إلَّا بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ عَلَيْك؛ رُفِعَتْ الْأَقْلَامُ، وَجَفَّتْ الصُّحُفُ".

رَوَاهُ التِّرْمِذِيُّ [رقم:٢٥١٦] وَقَالَ: حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ.

 Hz. İbn-i Abbas (r.a)  diyor ki: Ben bir gün Nebi (sav)’in terekesinde idim. Rasûlüllâh (s.a.s.) şöyle buyurdu:

--- “Ey evlatçığım! Sana bazı kelimeler öğreteceğim. Allâh-ü Te’âlâ’yı muhâfaza et ki, Allâh da seni muhâfaza etsin. Allâh-ü Te’âlâ’yı muhâfaza et ki, O’nu sana yönelmiş bulasın. İstediğin zaman yalnız Allâh’tan iste. Yardım dileyeceğin zaman da yalnız Allâh’tan yardım dile.

Bil ki! Eğer bütün ümmet sana fayda vermek için toplansa, Allâh’ın senin için yazdığından başka sana fayda veremez. Ve eğer bütün ümmet sana zarar vermek için toplansa, Allâh’ın senin için yazdığından başka sana zarar veremez. Kalemler kaldırıldı ve sayfalar kurudu.

Sevgili kardeşim, kim Allâh’ın muhafazasını ister ve Allâh’ın hıfzının gölgesi altına girmeyi murâd ederse bu hadise dikkat etmelidir. Zira bu hadis, Allâh’ın muhafazası altına girmenin yolunu göstermektedir.

 

Hadisimizi İbn-i Abbas (r.a.) Hazretleri nakletmektedir. İbn-i Abbas Hazretleri diyor ki:

كُنْتُ خَلْفَ النَّبِىِّ صلى الله عليه و سلم يَوْمًا

“Ben bir gün Nebi (s.a.v.)’in terekesinde idim.”

فَقَالَ

“Dedi ki:

يَا غُلاَمُ

“Ey evlatçığım!”

اِنِّى اُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ

“Ben sana bazı kelimeler öğreteceğim.” Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu kelimeleri İbn-i Abbas Hazretlerinin zatında aynı zamanda bizlere de öğretmektedir. Bu sebeple, Efendimiz’in öğreteceği bu kelimelere son derece dikkat kesilelim.

اِحْفَظِ اللَّهَ

“Allâh’ı muhafaza et!” Elbette Allâh’ın zatı muhafazadan müstağnidir. Burada kastedilen muhafaza: Allâh’ın dinini muhafaza, Allâh’ın kelamı olan Kur’an’ı muhafaza, Allâh’ın Rasûlü’nün sünnetini muhafaza ve Allâh’ın isminin şerefini ve izzetini muhafaza gibi manalardır.

 

Evet, “Allâh’ı muhafaza et!” Peki, biz Allâh’ı muhafaza ettiğimizde, Allâh bize nasıl muamele edecek? İşte hadisin devamı: 

يَحْفَظْكَ

“Allâh da seni muhafaza etsin.” Demek kim Allâh’ın muhafazasını isterse, ilk önce Allâh’ı muhafaza etmelidir. Yani Allâh’ın dini için, kitabı için, Rasûlü’nün sünneti için fedakârlık yapmalı ve onların muhafazası için çalışmalıdır.

 

Hadisin devamında Efendimiz (s.a.v.) yine aynı emri tekrar ediyor: 

اِحْفَظِ اللَّهَ

“Allâh’ı muhafaza et!”

تَجِدْهُ تُجَاهَكَ

“Allâh’ı sana rahmetiyle, ihsanıyla, keremiyle yönelmiş bulasın.” O hâlde kim Allâh’ın kendisine cemalî isimleriyle muamele etmesini isterse, ilk önce kendisi Allâh’ı muhafaza etmelidir.

 

Demek hadisin bu bölümüne kadar iki şey öğrendik:

 

1-   Allâh’ı muhafaza edeni Allâh da muhafaza eder.

2-   Allâh’ı muhafaza edene Allâh rahmet ve keremiyle muamele eder.

 

Hadis-i şerifin devamında Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

وَ اِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِااللَّهِ

 “İstediğin zaman yalnız Allâh’tan iste!”

وَ اِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِااللَّهِ

“Yardım dileyeceğin zaman da yalnız Allâh’tan yardım dile!”

 

Evet, Allâh’tır her sesi işitip cevap veren. Ve yine Allâh’tır her istenilen şeye kâfi gelen. Allâh’tan başka kim var ki sesimizi işitsin, bize merhametiyle muamele edip istediğimizi bize ihsan etsin? İşte bu sırdandır ki, Efendimiz (s.a.v.) sadece Allâh’tan istemeyi ve ancak Allâh’a sığınmayı bizlere emretmiştir.

 

Efendimiz (s.a.v.) hadislerine şöyle devam ediyor:

وَاعْلَمْ

“Bil ki!”

اَنَّ اْلاُمَّةَ لَوِ اجْتَمَعَتْ عَلَى اَنْ يَنْفَعُوكَ بِشَىْءٍ

“Eğer bütün ümmet sana fayda vermek için toplansa

لَمْ يَنْفَعُوكَ اِلاَّ بِشَىْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ لَكَ

“Allâh’ın senin için yazdığı ve ezelde takdir ettiği menfaatten başkasını sana ulaştıramaz.”

 

Yani bütün hayırlar, bütün menfaatler ve bütün iyilikler ancak Allâh’ın elindedir ve O’nun takdiriyledir. O istemese, bütün insanlar ve cinler hatta bütün mahlûkat toplansa, en ufak bir menfaati bizim için yaratamaz. Bir damla suyu, bir tek başağı, bir nefesi bize ihsan edemez. Bu sebeple, hangi hayır olursa olsun, hangi elden ve sebepten gelirse gelsin, o hayrın asıl sahibi Allâh’tır ve O’nun izni ile bize ulaşmıştır. Şükür ve hamda ancak O layıktır.

وَ اِنِ اجْتَمَعُو عَلَى اَنْ يَضُرُّوكَ بِشَىْءٍ

“Eğer bütün ümmet sana zarar vermek için bir araya gelse”

لَمْ يَضُرُّوكَ اِلاَّ بِشَىْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ عَلَيْكَ

Allâh’ın senin için yazdığı ve sana takdir ettiği şeyden başka sana hiçbir zarar veremez.”

 

Yani menfaat Allâh’ın elinde olduğu gibi zarar da Allâh’ın elindedir. Zararı da ancak O yaratır. Eğer bütün insanlar ve cinler bir araya gelse ve bize zarar vermek ve bizi helak etmek istese, ancak Allâh’ın ezelde yazdığını bize ulaştırır. İşte bu sırdandır ki, Cenâb-ı Hak Tevbe suresinde Peygamberimiz’e şöyle emrediyor: “De ki! Allâh’ın yazdığından başkası bize isabet etmez. O da bizim Mevlâmız’dır.” Yani bizim hakkımızda hangi hükmü verirse versin, bizim sahibimizdir, bizim dostumuzdur. Bize düşen, O’nun bizim hakkımızdaki hükmüne razı olmaktır.

رُفِعَتِ اْلاَقْلاَمُ

“Kalemler kaldırıldı.” Yani kader defterlerini yazan kalemler kaldırıldı. Artık menfaat ve zarar, takdir-i hüdâ ile ezelde tespit edildi.

وَجَفَّتِ الصُّحُفُ

“Sayfalar da kurudu.” Yani kader kalemi kaldırıldığı gibi, ilahî takdirin yazılı olduğu sayfalar da kurudu. Artık hiçbir hüküm değişmez.

 

Burada akla şöyle bir soru gelebilir: “Eğer kader kalemleri kaldırılmış ve sayfalar kurumuş ise, biz kaderin mahkûmu olmuyor muyuz?” Bu sorunun cevabını Marmara Eğitim olarak hazırladığımız “Kadere İman” setine havale ediyoruz. Dilerseniz www.ilmedavet.com sitemizden “Kadere İman” eserini ücretsiz indirebilirsiniz. Sorunun cevabı mezkûr eserde verildiğinden biz şu anda bu kapıyı açmıyoruz.

 

Şimdi hadis-i şerifte anlatılan noktaları şöylece maddeleyelim:

 

1-   Allâh’ı muhafaza edeni Allâh da muhafaza eder.

2-   Allâh’ı muhafaza edene Allâh rahmet ve keremiyle yönelir.

3-   İstediğimiz zaman Allâh’tan istemeli ve sebeplerle gelen nimetleri Allâh’tan bilmeliyiz.

4-   Yardım dileyeceğimiz zaman da yalnız Allâh’tan yardım dilemeli ve sebeplerle gelen yardımı yine ondan bilmeliyiz.

5-   Ve bilmeliyiz ki, bütün ümmet menfaatimiz veya zararımız için toplansa, ancak Allâh’ın bizim için takdir ettiğini bize ulaştırabilirler. Bundan başka bize ne faydaları olur, ne de zararları. Zira kader defterini yazan kalemler kaldırılmış ve sayfalar kurumuştur.

 

--- Ya Rab! Bizleri dinini, kitabını, Habib’inin sünnetini ve ismini muhafaza edenlerden eyle! Ve bu muhafazaya mukabil sen de bizi muhafaza et ve rahmetinle bize yönel, bizi sana yönelt! Ancak senden istemeyi ve ancak sana sığınmayı bizlere nasib et! Ve bize öyle bir iman ver ki, menfaat ve zararın ancak senin elinde olduğunu bilelim ve sadece senin dergâhında zelil olup nimeti senden isteyelim, zarardan dolayı da sana sığınalım. Âmin! (Tirmizi.)




[1] İmâm-ı Bûsirî (rh. a.)’ın Kasîde-i Bürde’sinden. Tecim: “Sâkit olur” mânâsınadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder