TEVHÎD-İN ASLI VE İ’TİKÂD-DA SAĞLAM
DAYANAK, MÜKELLEFİN SÖYLEMESİ FARZ OLAN ŞU ESÂSLARDIR:
"HER MÜSLÜMÂNIN SADAKA VERMESİ GEREKİR…"
Ebû Mûsâ (radıyellâh-ü ‘anh)'ın rivayet ettiğine
göre, dedi ki: Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- "Her Müslümânın
sadaka vermesi gerekir." buyurmuştur:
(Ashâb-ı
Kirâm) Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e: --- “Verecek bir şey
bulamazsa?” (Ya bulamayan olursa?) diye sordular.
Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- “Elleri ile (san'atta veyâ bir işte)
çalışır. Böylece hem kendisi faydalanır (kendi şahsı için harcar) hem de
(kazandığından) sadaka verir, cevâbını verdi.
(Tekrâr
Ashâb-ı Kirâm) Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e: --- “Gücü yoksa veyâ
çalışamazsa?” diye sordular.
Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- “Bu durumda, sıkışmış
yardım isteyen bir ihtiyaç sâhibine (sözle veyâ işle) yardım eder” buyurdu.
(Tekrâr
Ashâb-ı Kirâm) Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e: --- “Buna da gücü yetmezse?”
diye sordular.
Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- “Ma’rûf-u (iyilik yapmayı) emreder yâhut
hayırlı şeyleri yapmayı emreder” diye
buyurdu.
(Tekrâr
Ashâb-ı Kirâm) Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e: --- “Bunu da yapamazsa?” diye sordular.
(Buhârî, Zekât 30.)
BU DA GEÇER YÂ HÛ!
Bâzen insan yaşadığı üzüntüyü diğer anlara
taşıyarak hayat enerjisini ve hamlesini kaybeder.
Hâlbuki hayat an'lardan ibârettir. Her bir an
içinde farklı sürprizler taşır. .
HİKÂYE:
Rivâyete göre, ülkenin sultânı, kendisi için
çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Bu öyle bir yüzük olacaktır ki, sultan
mutsuz olduğunda umûdunu tâzeleyecek, mutlu olduğunda da mutluluğun rehâvetine
kendini kaptırmasını, tembelliğe düşmesini önleyecektir. İstediği yüzüğü bir
türlü yapan olamaz. Sonunda bir derviş, sâde bir yüzüğe “Bu da geçer yâ hû” yazılmasını önerir. Sultan da istediği
yüzüğü bulmuş olur.
Arapça-da “yâ”, “hey” anlamına gelir. “Hû”
ise tekil üçüncü şahıs zamiri, yâni “O” demektir. “Hû”, Allâh-ü Te’âlâ-’nın İsim-i
Şerif’lerinden birisidir.
“Bu da geçer ya hu” sözü, kişinin kendisini fânî olan olgulara
kaptırmamasını hatırlatır.
İnsana gelen gamların, kederlerin; aynı
şekilde, sevinç, zenginlik gibi güzel şeylerin de geçici olduğunu ifâde eder…
أَعُوذُ بِاللّٰهِ
الْعَظ۪يمِ وَبِوَجْهِهِ الْكَر۪يمِ وَسُلْطَانِهِ الْقَد۪يمِ مِنَ الشَّيْطَانِ
الرَّج۪يمِ. بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ. أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ
رَبِّ الْعَالَم۪ينَ . وَ الصَّلَا ةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَأٰلِه۪
وَصَحْبِه۪ أَجْمَع۪ينَ. الفقه الأكبر --- الإلهيات -- ألوهية -- للإمام الأعظم أبي حنيفة النعمان بن ثابت الكوفى رحمة الله عليه
|
|
أساس الإيمان ومتعلقاته ـــ
بيان ما يجب الإيمان به
|
|
أَصْلُ التَّوْح۪يدِ وَمَا يَصِحُّ
الْاِعْتِقَادُ عَلَيْهِ: يَجِبُ أَنْ يَقُولَ أٰمَنْتُ بِاللّٰهِ
وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْبَعْثِ بَعْدَ الْمَوْتِ
وَالْقَدَرِ خَيْرِه۪ وَشَرِّه۪ مِنَ اللّٰهِ تَعَالٰي، وَالْحِسَابُ،
وَالْم۪يزَانُ، وَالْجَنَّةُ، وَالنَّارُ، حَقٌّ كُلُّهُ.
|
- 1
|
وَاللّٰهُ تَعَالٰى وَاحِدٌ لَا مِنْ
طَر۪يقِ الْعَدَدِ وَلٰكِنْ مِنْ طَر۪يقِ أَنَّهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ، بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ. ٨
قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ﴿١﴾ أَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ﴿٢﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ
يُولَدْۙ ﴿٣﴾ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ﴿٤﴾ ٧ [سورة الإخلاص:١١٢/١-٤] لَايُشْبِهُهُ
شَيْئٌ مِنَ الْاَشْيَآءِ مِنْ خَلْقِه۪ وَلَا يُشْبِهُ شَيْئًا مِنْ خَلْقِه۪،
لَمْ يَزَلْ وَلَا يَزَالُ بِاَسْمَآئِه۪ وَصِفَاتِهِ الذَّاتِيَّةِ
وَالْفِعْلِيَّةِ.
|
- 2
|
EL-FIKHÜ’L-EKBER
İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rh.a.)’nin ---
EL-FIKH’ÜL-EKBER TERCÜMESİ---
Allâh-ü Te’âlâ’nın huzûrundan
kovulmuş olan Şeytân’ın şerrinden, saltanatı ezelî, vech-i yûce ve büyük olan,
Allâh-ü Te’âlâ’yâ sığınırım. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O Rahmân ve O Rahîm
olan Allâh-ü Teâlâ’nın adıyla.)
I- ULÛHİYYET
-İLÂHİYYÂT-
(Hikmet ilminin dînden ve sâdece Allâh-ü Te’âlâ’dan
bahseden kısmı. Dîne dâir nazariyeler ve düşünceler. İlâhlık, ibâdet olunmaya
hakkı olmak. Ulûhiyyete, ma’bûdiyyete hakkı olan yalnız Allâh-ü Te’âlâ’dır.)[1]
Îmân Esasları, Îmân Ve
Bağlantıları, Kendisine İnanılması Vâcib Olan Şeylerin Beyânı
1-
Tevhîd-in aslı ve İ’tikâd-da sağlam
dayanak, mükellefin söylemesi farz olan şu esâslardır:
(1)
Allâh-ü Te’âlâ’ya,
(2)
Melekleri’ne,
(3)
Kitabları’na,
(4)
Peygamberleri’ne,
(5)
Öldükten Sonra Dirilme’ye,
|
(6)
Kader’e,
(7)
Hayrın ve Şer-rin Allâh-ü Te’âlâ’dan
olduğuna,
(8)
Hesâb’a,
(9)
Mîzân’a,
(10) Cennet ve
Cehennem’e inandım.
|
·
Bunların hepsi de haktır, demek gerekir.
2-
Yûce Allâh-ü Te’âlâ -sâdece- sayı
yönüyle değil, ortağı olmaması yönüyle -de- birdir.
-Bismillâhirrahmânirrahîm-. “De ki: “O, Allâh-ü Te’âlâ birdir (eşsizdir), Allâh-ü Te’âlâ Samed’dir. (Her şey
O’na muhtâctır; O, hiçbir şeye muhtâc değildir.) O doğurmamış ve
doğurulmamıştır. (Kendisi de doğmamıştır.) Hiçbir şey O’na denk ve
benzer değildir.”[2]
·
Allâh-ü Te’âlâ yarattıklarından hiç birine benzemez,
yarattıklarından hiçbiri de O’na benzemez. İsimleri, zâtî ve fiilî sıfatlarıyla
dâimâ vâr olmuş ve vâr olacaktır.[3]
[1] Şerîki, ortağı, benzeri yoktur. Vâcibü’l-Vücûd’dur.
Varlığı elbette lâzımdır. Noksanlık ve yaratılmak sıfatları, alâmetleri O’nda
yoktur. (Mevlânâ Hâlid) Ulûhiyyet
sıfatları bulunana ibâdet edilir. Bu sıfatları bulunmayanın ibâdet olunmaya
hakkı yoktur. İbâdete hakkı olanın, yalnız bir olması lâzımdır. O da bir olan
Allâh-ü Te’âlâ-dır. (İmâm-ı Rabbânî k.s.)
[2] İhlâs Sûresi, 112/1-4.
[3] Allâh-ü Teâlâ geçmişte ve gelecekte zâtî ve fiilî
sıfatlar ile vasıflanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder