14 Şubat 2015 Cumartesi

"HER MÜSLÜMÂNIN SADAKA VERMESİ GEREKİR…" BU DA GEÇER YÂ HÛ! TEVHÎD-İN ASLI VE İ’TİKÂD-DA SAĞLAM DAYANAK, MÜKELLEFİN SÖYLEMESİ FARZ OLAN ŞU ESÂSLARDIR:


TEVHÎD-İN ASLI VE İ’TİKÂD-DA SAĞLAM DAYANAK, MÜKELLEFİN SÖYLEMESİ FARZ OLAN ŞU ESÂSLARDIR:
"HER MÜSLÜMÂNIN SADAKA VERMESİ GEREKİR…"
Ebû Mûsâ (radıyellâh-ü ‘anh)'ın rivayet ettiğine göre, dedi ki: Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- "Her Müslümânın sadaka vermesi gerekir." buyurmuştur:

(Ashâb-ı Kirâm) Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e: --- “Verecek bir şey bulamazsa?” (Ya bulamayan olursa?) diye sordular.

Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- “Elleri ile (san'atta veyâ bir işte) çalışır. Böylece hem kendisi faydalanır (kendi şahsı için harcar) hem de (kazandığından) sadaka verir, cevâbını verdi.

(Tekrâr Ashâb-ı Kirâm) Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e: --- “Gücü yoksa veyâ çalışamazsa?” diye sordular.

Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- “Bu durumda, sıkışmış yardım isteyen bir ihtiyaç sâhibine (sözle veyâ işle) yardım eder” buyurdu.

(Tekrâr Ashâb-ı Kirâm) Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e: --- “Buna da gücü yetmezse?” diye sordular.

Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- “Ma’rûf-u (iyilik yapmayı) emreder yâhut hayırlı şeyleri yapmayı emreder” diye buyurdu.

(Tekrâr Ashâb-ı Kirâm) Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e: --- “Bunu da yapamazsa?” diye sordular.
(Buhârî, Zekât 30.)


 

BU DA GEÇER YÂ HÛ!

Bâzen insan yaşadığı üzüntüyü diğer anlara taşıyarak hayat enerjisini ve hamlesini kaybeder.

Hâlbuki hayat an'lardan ibârettir. Her bir an içinde farklı sürprizler taşır. .

HİKÂYE:

Rivâyete göre, ülkenin sultânı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Bu öyle bir yüzük olacaktır ki, sultan mutsuz olduğunda umûdunu tâzeleyecek, mutlu olduğunda da mutluluğun rehâvetine kendini kaptırmasını, tembelliğe düşmesini önleyecektir. İstediği yüzüğü bir türlü yapan olamaz. Sonunda bir derviş, sâde bir yüzüğe “Bu da geçer yâ hû” yazılmasını önerir. Sultan da istediği yüzüğü bulmuş olur.

Arapça-da “yâ”, “hey” anlamına gelir. “Hû” ise tekil üçüncü şahıs zamiri, yâni “O” demektir. “Hû”, Allâh-ü Te’âlâ-’nın İsim-i Şerif’lerinden birisidir.

“Bu da geçer ya hu” sözü, kişinin kendisini fânî olan olgulara kaptırmamasını hatırlatır.

İnsana gelen gamların, kederlerin; aynı şekilde, sevinç, zenginlik gibi güzel şeylerin de geçici olduğunu ifâde eder…

أَعُوذُ بِاللّٰهِ الْعَظ۪يمِ وَبِوَجْهِهِ الْكَر۪يمِ وَسُلْطَانِهِ الْقَد۪يمِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ. بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ. أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ . وَ الصَّلَا ةُ وَالسَّلَامُ  عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَأٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ أَجْمَع۪ينَ. الفقه الأكبر  --- الإلهيات --  ألوهية  -- للإمام الأعظم أبي حنيفة النعمان بن ثابت الكوفى رحمة الله عليه
 أساس الإيمان ومتعلقاته ـــ بيان ما يجب الإيمان به
 
أَصْلُ التَّوْح۪يدِ وَمَا يَصِحُّ الْاِعْتِقَادُ عَلَيْهِ: يَجِبُ أَنْ يَقُولَ أٰمَنْتُ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْبَعْثِ بَعْدَ الْمَوْتِ وَالْقَدَرِ خَيْرِه۪ وَشَرِّه۪ مِنَ اللّٰهِ تَعَالٰي، وَالْحِسَابُ، وَالْم۪يزَانُ، وَالْجَنَّةُ، وَالنَّارُ، حَقٌّ كُلُّهُ.
- 1              
وَاللّٰهُ تَعَالٰى وَاحِدٌ لَا مِنْ طَر۪يقِ الْعَدَدِ وَلٰكِنْ مِنْ طَر۪يقِ أَنَّهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ،  بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ. ٨ قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ ﴿١﴾ أَللّٰهُ الصَّمَدُۚ ﴿٢﴾ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْۙ ﴿٣﴾ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ﴿٤﴾ ٧ [سورة الإخلاص:١١٢/١-٤] لَايُشْبِهُهُ شَيْئٌ مِنَ الْاَشْيَآءِ مِنْ خَلْقِه۪ وَلَا يُشْبِهُ شَيْئًا مِنْ خَلْقِه۪، لَمْ يَزَلْ وَلَا يَزَالُ بِاَسْمَآئِه۪ وَصِفَاتِهِ الذَّاتِيَّةِ وَالْفِعْلِيَّةِ.
- 2              

EL-FIKHÜ’L-EKBER


İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rh.a.)’nin  --- EL-FIKH’ÜL-EKBER TERCÜMESİ---

Allâh-ü Te’âlâ’nın huzûrundan kovulmuş olan Şeytân’ın şerrinden, saltanatı ezelî, vech-i yûce ve büyük olan, Allâh-ü Te’âlâ’yâ sığınırım. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh-ü Teâlâ’nın adıyla.)

I-      ULÛHİYYET -İLÂHİYYÂT-


(Hikmet ilminin dînden ve sâdece Allâh-ü Te’âlâ’dan bahseden kısmı. Dîne dâir nazariyeler ve düşünceler. İlâhlık, ibâdet olunmaya hakkı olmak. Ulûhiyyete, ma’bûdiyyete hakkı olan yalnız Allâh-ü Te’âlâ’dır.)[1]

Îmân Esasları, Îmân Ve Bağlantıları, Kendisine İnanılması Vâcib Olan Şeylerin Beyânı

1-    Tevhîd-in aslı ve İ’tikâd-da sağlam dayanak, mükellefin söylemesi farz olan şu esâslardır:

        (1)         Allâh-ü Te’âlâ’ya,
        (2)         Melekleri’ne,
        (3)         Kitabları’na,
        (4)         Peygamberleri’ne,
        (5)         Öldükten Sonra Dirilme’ye,
           (6)         Kader’e,
           (7)         Hayrın ve Şer-rin Allâh-ü Te’âlâ’dan olduğuna,
           (8)         Hesâb’a,
           (9)         Mîzân’a,
      (10)     Cennet ve Cehennem’e inandım.

·        Bunların hepsi de haktır, demek gerekir.

2-    Yûce Allâh-ü Te’âlâ -sâdece- sayı yönüyle değil, ortağı olmaması yönüyle -de- birdir.

-Bismillâhirrahmânirrahîm-. “De ki: “O, Allâh-ü Te’âlâ birdir (eşsizdir), Allâh-ü Te’âlâ Samed’dir. (Her şey O’na muhtâctır; O, hiçbir şeye muhtâc değildir.) O doğurmamış ve doğurulmamıştır. (Kendisi de doğmamıştır.) Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”[2]

·        Allâh-ü Te’âlâ yarattıklarından hiç birine benzemez, yarattıklarından hiçbiri de O’na benzemez. İsimleri, zâtî ve fiilî sıfatlarıyla dâimâ vâr olmuş ve vâr olacaktır.[3]

[1] Şerîki, ortağı, benzeri yoktur. Vâcibü’l-Vücûd’dur. Varlığı elbette lâzımdır. Noksanlık ve yaratılmak sıfatları, alâmetleri O’nda yoktur.  (Mevlânâ Hâlid) Ulûhiyyet sıfatları bulunana ibâdet edilir. Bu sıfatları bulunmayanın ibâdet olunmaya hakkı yoktur. İbâdete hakkı olanın, yalnız bir olması lâzımdır. O da bir olan Allâh-ü Te’âlâ-dır.  (İmâm-ı Rabbânî k.s.)
[2] İhlâs Sûresi, 112/1-4.
[3] Allâh-ü Teâlâ geçmişte ve gelecekte zâtî ve fiilî sıfatlar ile vasıflanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder