26 Kasım 2018 Pazartesi

HAKK’I SEVEN, HALK’A VEREN, GÂZİ BAŞKAN, KOCA ÇINAR TBMM ESKİMEYEN BAŞKANI İSMAİL KAHRAMAN'A -II-







HAKK’I SEVEN, HALK’A VEREN, GÂZİ BAŞKAN, KOCA ÇINAR ---ARANAN, AYDINLATAN GÂZİ BAŞKAN, ‘KOCA ÇINAR’A---  ÖZLENEN VE GÖZLENEN, GÂZİ BAŞKAN ‘VAKIF ADAMI’A

“Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.” =O, Rahmân ve O, Rahîm olan  (=esirgeyen ve bağışlayan) Allâh (c.c.)’ın adıyla başlarım.
رَبِّ يَسِّرْ وَلَا تُعَسِّرْ رَبِّ تَمِّمْ بِالْخَيْرِ، وَ بِه۪ نَسْتَع۪ينْ. (أٰم۪ينَ)
“Yâ Rabbî! Kolaylaştır, Zorlaştırma! İşimi Hayırla Sonuçlandır.” -Yalnız Senden Yardım Dilerim.-[1]
أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ وَكَفٰى، وَالصَّلٰاةُ وَالسَّلٰامُ عَلَى النَّبِىِّ الْمُصْطَفٰى، وَعَلٰى أٰلِه۪ وَأَصْحَابِهِ الْكِرَامِ الشُّرَفَا.
§   El-Hamd-ü Lillâh-i Ve Kefâ,
§   Ve’salât-ü Ve’selâm-ü ‘Ale’n-Nebiyyi’l-Mustafâ,
§   Ve ‘Alâ êlihî Ve Eshâbihi’l-Kirâmi’ş-Şürefâ.

ü Övülmeye lâyık olarak Allâh-ü Te’âlâ bize yeter...
ü Salât-ü selâm seçilmiş olan O Nebî Muhammed Mustafâ sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem’in üzerine olsun…
ü Ve Yine; Salât-ü selâm O’nun yûce ve şerefli Âl-i’ne ve Eshâbı’na olsun…[2]

“Allâh-ü Te’âlâ’yı arzu edip seveni, Allâh-ü Te’âlâ da arzu edip sever”

  

٦٥٠٧--- حَدَّثَنَا حَجَّاجٌ، حَدَّثَنَا هَمَّامٌ، حَدَّثَنَا قَتَادَةُ، عَنْ أَنَسٍ، عَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ، عَنِ النَّبِيّ ﷺ قَالَ:
"مَنْ أَحَبَّ لِقَآءَ اللّٰهِ أَحَبَّ اللّٰهُ لِقَآءَهُ، وَمَنْ كَرِهَ لِقَآءَ اللّٰهِ كَرِهَ اللّٰهُ لِقَآءَهُ" قَالَتْ عَآئِشَةُ أَوْ بَعْضُ أَزْوَاجِهِ: إِنَّا لَنَكْرَهُ المَوْتَ، قَالَ: "لَيْسَ ذٰاكِ، وَلٰكِنَّ المُؤْمِنَ إِذَا حَضَرَهُ المَوْتُ بُشِّرَ بِرِضْوَانِ اللّٰهِ وَكَرَامَتِهِ، فَلَيْسَ شَيْءٌ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا أَمَامَهُ، فَأَحَبَّ لِقَآءَ اللّٰهِ وَأَحَبَّ اللّٰهُ لِقَآءَهُ، وَإِنَّ الكَافِرَ إِذَا حُضِرَ بُشِّرَ بِعَذَابِ اللّٰهِ وَعُقُوبَتِه، فَلَيْسَ شَيْءٌ أَكْرَهَ إِلَيْهِ مِمَّا أَمَامَهُ، كَرِهَ لِقَآءَ اللّٰهِ وَكَرِهَ اللّٰهُ لِقَآءَهُ"
اسم الكتاب: صحيح البخاري، المسمي الجامع الصحيح المسند من حديث رسول الله ﷺ وسننه وأيامه، المؤلف: للإمام حافظ أبي عبدالله محمد بن إسماعيل بن إبراهيم بن المغيرة الجعفي البخاريّ رحمة الله تعالي، ١٩٤ – ٢٥٦ هـ، تحقيق، إعتني به: أبو عبدالله عبد السلام بن محمد بن عمر علوسي،  الناشر: مكتبة الرشد، المملكة العربية السعدية-الرياض،الطبعة: طبعة الثانية، ١٤٢٧ ه-٢٠٠٦ م. كتاب الرقاق (٨١)، باب: من أحب لقاء الله أحب الله لقاءه، (٤١/٤١)، طرف الحديث: رقم الحديث: ٦٥٠٧، ص:٩٠١؛ ش أخرجه مسلم في الذكر والدعاء والتوبة باب من أحب لقاء الله أحب الله لقاءه رقم، ٢٦٨٣ – ٢٦٨٤، (ليس ذاك) أي ليس المراد بلقاء الله تعالى الموت لأن الموت يكرهه كل إنسان بطبعه. (حضر) حضره النزع للموت؛ اخْتَصَرَهُ أَبُو دَاوُدَ، وَعَمْرٌو، عَنْ شُعْبَةَ، وَقَالَ سَع۪يدٌ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ زُرَارَةَ، عَنْ سَعْدٍ، عَنْ عَآئِشَةَ، عَنِ النَّبِيِّ ﷺ.

6507 --- ... Bize Katâde, Enes İbn-ü Mâlik’ten; o da Ubâde İbnü’s- Sâmit (r.’a.)’ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur:

—  “Her kim Allâh’a kavuşup görmeyi arzu eder severse, Allâh da ona kavuşup görmeyi sever. Her kim de Allâh’a kavuşmaktan hoş­lanmazsa, Allâh da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” Âişe yâhud Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in kadınlarından biri:(Yâ Rasûlellâh!) Bizler ölümden elbette hoşlanmayız! Dediler. Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) kadınlara:

--- “Ölüm sizin bildiğiniz gibi değil, lâkin bu şöyledir: Mü’mine ölüm hâli gelince, Allâh’ın o kuldan hoşnûdluğu, Allâh’ın ikrâm ve ihsânı ile müjdelenir. Bu müjde üzerine artık Mü’mine (ölüm gibi) kendisini karşılayacak hâllerden daha sevimli bir şey olamaz. O anda mü’min Allâh’a kavuşmayı arzu edip ister, Allâh da mü’min kuluna kavuşmayı sever.

Fakat kâfir öyle değildir: Ona ölüm hâli hazır olduğunda, Allâh’ın azâbı ve ukûbeti müjdelenir. O anda kâfire, önündeki ölüm gibi hâllerden daha çirkin bir hâl olamaz. Bu sûretle kâfir, Allâh’a kavuşmayı fenâ görür, Allâh da onunla buluşmayı çirkin görür.”[3]
HAKK’I SEVEN, HALK’A VEREN, GÂZİ BAŞKAN, KOCA ÇINAR
Dediler ki: Gözden ırak olan gönülden de ırak olur!
Dedim ki: Gönül’e giren, gözden ırak olsa ne olur?
Haydi, ben bensiz geliyorum sen de sensiz gel, hoş olur!
Mevlânâ rh.’a.

1-            
Pâdişâh kilitleri açar, Hırka göze nûr saçar
Bütün Hâzırûn bir-bir ellerin semâya açar
Pâdişâh Kıraat için Kur’ân sayfaların açar
Hâfızlar, Müezzinler Kur’ân-la neşe saçar

2-            
Hafızlarla fâsılasız, vecd[1] ile hatimler indirilir
600 sahifelik, Mübîn Kur’ân bir günde bitirilir
Ertesi gün tekrâr baştan, devr-ü devâm ettirilir
Yılın günler adedince, Hakk’a niyâz gönderilir

3-            
Yapılan büyün âdetleri gençliğe, demek gerek
Ziyâret var, Ramazan’nın 15’inde, emek gerek
Pâdişâh, Vezir, Şeyhü’l-İslâm, ziyâret pek gerek
Bütün devlet erkânını o belde de, görmek gerek

4-            
Yeryüzünde emsâli yok böyle güzel uygulama
Hak’tan bize müeyyed,[2] nedir bu sorgulama
Ziyâret et hatırla, tâhir târihi, pişmiş aşı sulama
Her kim menfî davranırsa, sakın ola doğrulama

5-            
Saray-ı Hümâyûn’a[3] âr, hayâ, aşk inşâ geldi  
Can, ‘Hırka-i Saâdet Dâiresi’[4] cûşa[5] geldi
Adl-i âdil,[6] Kelâm-ü Kadîm’e, temâşâ[7] geldi
İştiyâk-ı Rasûlüllâh, gönüllerde coşa geldi

6-            
1518 ile 1924 arası ihtişâmı bilmek için yazıldı
Asırlardır mülk ü milletin selâmeti için[8] bakıldı
Bu güzîde ef’âl sâdece Rızâ-i Rahmân için yapıldı
Âlem-i İslâm bilsin ki! Sırf Rızâüllâh için anıldı

7-            
Geliyordu bu âdet 3 Mart 1924 günü âşikâr
Allâh’ın sesi niçin susar! Sâde bir garazkâr[9]
Akıllar tutuluyor, ne kadar vahim bir hîlekâr 
Sebep olanlara bedduâlarımız, akar da akar

8-            
Zû’l-Celâl’in Kahhâr ismi, hep onlarla olsun!
Kabirleri, Nâr-ı Cehennem’in ateşiyle dolsun!
Güneş yüzü görmesinler! Nesilleri kurusun!
Zebânîler, yılan-çıyan, onların bekçisi olsun!

9-            
Âkif’in; ‘Koca-karı ile Ömer’ şiirini okuyun
Keşke tevbe etseydiniz, olaydınız mahzûn
‘Kahretsin an-karîb Allâh!’,[10] âhımızı duyun
Bakın, ‘Râyet-i ikbâliniz ser-nigûn[11] olsun...’ 
Onlar; ‘belâsını’ dâreyn de ‘isterim bulsun!’

10-          
Bu güzide âdetimiz geceleri susturuluyor
Filiz Çağman müdür, hezeyanlar kusuyor
Geceler sanki hazîn,[12] CD hiç hoş olmuyor
Müsteşar Mustafa -Müslim- İsen, ne oluyor?

11-          
Bu âdât-ı seyyie, dileriz ki, inkıtâ bulsun
Kelâm-ü Kadîm dem-be-dem[13] okunulsun
Yıl 1996, bakanlığa şân ile şeref konulsun
İnsicâmı ihyâ eden ‘Kahraman’ duyurulsun
Bakanımız, gönlündekini Mevlâ’dan bulsun

12-          
İsmail Kahraman; behemehâl[14] karâr aldırdı
Karârı geri çek! Diyerek herkes ona saldırdı
Boşuna heveslerdi, bütün tabuları[15] yıktırdı
Ku’ân-ı leyl-ü nehâr[16] kıraat etmeye çağırdı
Kârîler, Ku’ân-ı Kerîm’i okuyarak haykırdı

13-          
Emânetler Has-Oda’da, kârîler orada okurmuş
Kıraat; 40 Hâfız nöbetleşe âdet olmuş oturmuş
Saraydan Furkân’ı çalmaya hırsızlar pusu kurmuş
Kıraat mekânı mübâdele[17] ile arz-hânede durmuş

14-          
Gönüller âsûde[18] erer, gûş-etmekle[19] Kur’ânları
Mevlâm unutur mu? Sevgisi için hayâl kuranları
Müte’accib[20] Arab turisti ile nice bağrı yananları
Arab kardeş yâd eyledi, Allâh Rasûlü ve yâranları

15-          
Kültür bakanlığı dönemi İslâm ile aracımız
Bir-bir yaptığı icraatlar ile mâneviyât ilâcımız
Kutsal Emânetler değil mi bizim baş tâcımız
24 saat Kur’ân, aks-i sadâ[21] memnûn ecdâdımız

16-          
Senin için Duâlarımız sağnak-sağnak yağıyor
Kelâmüllâh için gözyaşları, oluk-oluk akıyor
“Ateş yakmaz o giryânı”,[22] Nebî Mâh[23] açıklıyor
Akan gözyaşlarından,[24] sana ecr-ü cezîl ayrılıyor

17-          
Ne dilek diler isen, hemencecik karîn[25] olsun
Vakıf adamı, iştiyâkı ilâ nihâyet senin olsun
Ana ata ecdâdına, deverânla, Yâ-Sîn dolsun
Duâ-yı İhlâsiye[26] mütemâdiyen tu-ra[27] olsun

18-          
“Râzıyım Rabbim” deyip, tevekkülde haklısın sen
Taltîf-i Rahmân’a er, çeşm-i dîllerde[28] saklısın sen
Dâreyndeki ni’metleri her hâlükârda, bulasın sen
Cemâlüllâh’a Cennet’ten temâşâ ile bakasın sen
Hubb-ü zannımıza erdin, İsmail KAHRAMAN sen

19-          
Yahya Kemal dostuyla Hırka-i Saâdet Dâiresinde
Yaklaşır ‘Revan Köşküne’ o günkü ziyâretinde
Hissiyâtı urûc[29] etti, âheng-i esvât-ı[30] işittiğinde
Sırlar dökmüştü kalemiyle mürekkebin eşliğinde

20-          
30 Mart 1922’de, Tevhid-i Efkâr[31] ile basın yayının sesi
‘Devletin iki mânevî temeli vardır’ dedi, Yahyâ’nın sesi
‘Biri; Fatih’in Ayasofya’da okuttuğu şanlı Ezân-ın sesi
Sâir; Yavuz’un Sarayda okuttuğu Kerîm Kur’ân-ın sesi’

21-          
Eskişehir’in, Afyon Karahisar’ın âhengi celâleti[32]
Kars’ın genç askeri unutma bu iki güzel salâbeti[33]
Döğüştünüz! Biliniz, mâneviyât için âlî cesâreti
Bayrak gönderler de, dinmez Hakk için metâneti[34]

22-          
Kültür Bakanlığı’nda kadın memur sayısı 650’lerdi
Bir gazete, sözde ‘Kadın düşmanı Bakan’ı irdeledi
Haber yapmış sahtekâr, 850 kadının işine son verdi
Kahraman bakanımız olaya hiç durmadan el verdi

23-          
850 ile 650 rakamları gerçeği âşikâr kılıyordu
Yalancı kadın muhabire, bir-iki soru soruyordu
Şikâyet edeceğim diye, kalbine korku salıyordu
Yazık ki arsız, köşe-bucak cevapsız kaçıyordu

24-          
Bayan, ‘Şikâyet nereye olacak evleviyet?’ dedi
‘Basın şeref divânı mı, hangisine?’ açık et dedi
‘Yoksa mahkeme mi? Bana et merhamet’ dedi
Bakan;[35] ‘Mahkeme-i Kübrâ’da[36] basîret’[37] dedi

25-          
Bakanımız Kahraman, birçok meyveler verdi
O yorucu geçen günler, ömrüne değer verdi
Kadir Topbaş’a gel dedi, başka bir görev verdi
Vefakârlığı bırakma ha! Âdil ol aman ders, verdi

26-          
Bodrum Şapel, Trabzon Ayasofya, Kayseri
Etnografya müzeleri, gözüküyor şâh-eseri
İlerde elzem olur, temiz bekletin bu yerleri
Arz bizlere Mescîd imiş, tüm katre-i gevheri[38]

27-          
Kültür merkezlerinde, eğlenirler sapkınca
Yetim hakkı gözetmez, savururlar çılgınca
Dingil,[39] Çiçek Dilligil, orta yerde hırçınca
İçkiye ‘ikrâm’ dedi, müstehâna[40] hayınca[41]

28-          
Kâinâtı yaratan: “İsrâf etmeyiniz!”[42] buyurdu
İlke; ‘Zarârın Telâfisi’ dil-dâdelere[43] onurdu
Bir senede, arzu-yu tenzîh-i hakîkati[44] kurdu
Kültür Bakanlığı imdi Kahraman’la meşhûrdu

29-          
Doksanlı yıllarda, Refâh ile mesrûr olduk
Derken üzerimizde, belây-ı nâgâh[45] bulduk
Lâşenin adına; ‘Post Modern Darbe’ koyduk
Bak, ayn-ı elemde[46] bile millî kültüre doyduk

30-          
Belirtilen ölçüleri hakk terâzisiyle tartın diyor
Mîzân-ı Ekber’i,[47] Neş’et-i Uhrâ’yı[48] yâd ediyor
Eğer doğru dürüst ise, el-Hâkk tamamdır diyor
Asrımızın ekber girdâbı ‘YALAN’ı, aslâ sevmiyor[49]

31-          
Yeniden, târih için, cem’ olundu[50] hânesinde
Kurulsun artık ‘Adâlet’, Hakk’ın baş emrinde
Ve ‘Kalkınma’ elzem oldu ismi var partisinde
Kurtulsun bu aziz millet, vefâ bulsun enîsinde[51]

32-          
Mahâl; Ankara OR-AN, Kahraman’ın beytinde[52]
Çalışmak için altı isim, partiyi kuran heyetinde
Erdoğan, Gül, Arınç, Aksu ve Şener refâkatinde
Kahraman’a teklif; razıyız senin muvâfakatinde[53]
‘Prensip gereği görevim yok’, bu gonca zeminde

33-          
AK-PARTİ’nin ismini, Erbakan’a önerdi
Fazîletin yerine, AK-PARTİ olsun derdi
Çabalar sonuçsuz, Erbakan tavır serdi
2002’de, aktif siyâsete, cüz’î ara verdi

34-          
Parti kuruldu şahâne ama acâib-i şânı olsun
Erdoğan dedi; ‘Yeniden Atılım Partisi’ olsun
Kahraman; ‘Yeniden Atılım, var’ bilgin olsun
Murâdım odur ki ismi, ‘AK-PARTİ’ koyulsun

35-          
‘Rize’nin Yüzü’ nâm eserde, haber verildi
Tayyip Bey ‘YAP’ dedi, ismi halkça serildi
‘Adâlet ve Kalkınma’ adı halk içinde sevildi
Netîce AK-PARTİ nâm, Kahraman’ca verildi

36-          
Târih: 20 Aralık 2011 Kahraman başkan
Değerli yedi şahıs Kahraman’la çalışkan
Konu; Anayasa taslağı, sunulmuş imkân
Meclis komisyonunda hazır olunca mekân

37-          
Arz olundu Meclise ‘Anayasa Metni’ açıklanarak
Laiklikle ilgili görüşler bir-bir açığa çıkarılarak
‘Düşünce hürriyetine pranga vurma aracı olarak’
Laikliğin yeri yok taslağımızda, hakkımız olarak

38-          
Birlik Vakfı komisyona ‘Başkanlık gelsin’ dedi
Yürütme yetkisi; ‘Devlet Başkanı’nındır, dedi
‘Devlet Başkanı’ yetkisi, sorumsuzdur, dedi
Egemenlik Hakkındır, halka bağımsızlık, dedi

39-          
Milletvekili yemîn metni önümüzde ‘ur’ durur
Yıl 2012 yemîn metin şeklini dînimize uydurur
Herkes inandığı kitâba yemîn yapsın! duyrulur
Laik, ilke, inkılâp ne ola ki? Soruları kondurur
İslâm’a karşı her metni necâsetten soyundurur

40-          
Nâ-mümkün laik olamaz, kalbe dolmuş ise îmân
Emrine deriz âmennâ, önümüzde ya! Hz. Kur’ân
Laiklik illetiyle milletim, çekti de çekti buhrân[54]
Rabbü’l-’Âlemîn seninledir, ey İsmail KAHRAMAN!
Bu dörtlük ‘Nazire’dir[55]
41-          
Türkiye’ye bu sistemi, çok elzem görüyor
Bu sistemle darbelerin, kor ateşi sönüyor
Türkiye’nin Başkanlık’la, istikrârı sürüyor
İstikrâra kardeş olan, gelişimle büyüyor

42-          
Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, önerdi
Vefâmızı birlikte göstermenin zamânı geliverdi
İHL Sözlük, can fedâ hemen yapalım deyiverdi
‘Kahraman’a Vefâ Gecesi ‘ni fevrî[56] olarak verdi

43-          
19 Mayıs 2012, Târih ve kültür şehri Üsküdar
Dostluğunu gösterir Kültür eski Bakanın arar
‘Gençlikte bir köprübaşı’ başlığını kapak yapar
Pâyeler pâyesi, Kahraman, şeref tâcın başa takar

44-          
İnci mercan sözlerini özleye-özlete, cûş eyledik
Veciz mısralarını dikkatle dinleye-dinlete, geldik
‘Her inandığımızı yapamamışızdır’, dedi dimdik
‘Yaptıklarımız inandıklarımızdır’, gerçeğe gedik

45-          
Tayyip Erdoğan, Rize’ye Üniversite açıyor
‘Geliştirme Vakfı’ nı kurarak işe başlıyor
‘Kurucular Kurulu’ na başkan araştırıyor
İsmail Kahraman seçilerek yaralar sarıyor

46-          
Özel Sektörde, ‘İdare Meclisi Başkanlıkları’ ârî[57] var
Tayyip Erdoğan Üniversitesi’[58] nde, Rizeliye kârı var
‘Geliştirme Vakfı Kurucu Kurulu Üyeliği’, bâr-ı[59] var
Bir de ‘Mütevelli Heyet Başkanlığı’ nda, dâr-ı[60] var

47-          
Reis Erdoğan teklif etti; ‘gel ağabey’ Kahraman
Belirtmiştik ya! partinin ‘İsim Babası’, cem’ân
‘14 Yıl sonra destek ver’, yakışır sana, yaman
Başta yeni anayasa olacak, kritik şu ân zaman

48-          
Kendini ‘AK Parti Disiplin Başkanlığı’nda buldu
İstanbul 1. Bölge, birinci sıra vekilliğe, sunuldu
Milletvekili seçilince, alenî gözler ona doğruldu
Partisinden; ‘Meclis Başkanı Adaylığı’ duyuldu

49-          
3. Turda; MHP’li Halaçoğlu sâdece, 40 oy aldı
HDP’li Mir Mehmet Fırat bir fazla, 41 oy aldı
CHP’li Bilgehan Toker avunarak, 125 oy aldı
AK Parti’li KAHRAMAN başkanlığı, 316 oyla aldı

50-          
Seçim turlarında, çoğunluğun nutku tutuldu
22 Kasım 15’te 2. Birleşim, Meclis’te kuruldu
316 Oyla TBMM 32. Başkanı KAHRAMAN’ı buldu
26. Dönem TBMM Başkanlığı, onunla huzûr buldu


‘Gençlikte bir köprübaşı’, bizim için, mihenk taşı
Dünyâ-âhiret; denge taşı, muhabbetin, kilit taşı
Fukarânın ekmek-aşı, gençlere hem, yâkût   taşı
Destânların satırbaşı, makâm-mevki köşe taşı

51-          
Sayısız nehir akar ama Mekke’deki Zemzem başka
Babam dedem övünürüz ama Hz. Âdem Dedemiz başka
Tûr, Tîn, Zeytîn Dağları, can ama Cebel-i Nûr başka
Hz. Rasûl sevdi ‘bizi o sever’ dedi, Cebel-i Uhûd başka[61]
Gülzârı[62] gezmek hazdır ama Firdevs Cennet’i başka
Sefîne seyr-ü sefer eyler ama Hz. Nûh’un Gemisi başka
Demirciler demir döver ama Hz. Dâvud sanatı başka
Her ateş yakar ama İbrâhîm’e Gül Bahçesi ateş başka
Nice Melâike-i Kirâm mevcûd ama Cibrîl-i Emîn başka
104 kitâb nâzîl oldu ama Rabbin Kur’ân-ı Kerîm’i başka
Rahmân’ın Nebî-Rasûl’ü çok ama Fahr-i Kâinât’ı başka
Peygamber ümmeti çok ama Muhammed Ümmeti başka
Fıkıhda 4 yol hak belirmiş ama İmâm-ı A’zam’ı başka
Kur’ân-ı Kerîm hatlarla yazıldı ama Karahisârî Hat’ı başka
Saymakla bitmez bu insicâm, uzatma gel ânî gir çarka 
Çiçek, Şahin, Toptan, Arınç, İzgi, Akbulut, Çetin, arka
Kalemli, Sezgin, Cindoruk, Erdem, oluşturdular tabaka
Karaduman, Karakaş, Güven, Avcı birbirlerine şapka
Geri kalanları sayarak sözü uzatmayayım fi’l-hakîka
Nice TBMM Başkanı geçti ama İsmail KAHRAMAN başka

52-          
Milletvekilleri seçilince, yemîn ederler, âşikâr
‘Zana’ diye bir kadın imtinâ etmiş, ziyankâr
‘Bu işi nasıl çözeceksiniz?’, sorulur cüretkâr
‘Biz kriz çözmeye geldik bakacağız halaskâr’

53-          
20 Mart 2016 ‘Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nde
‘Fahrî Doktora Unvânı’, hazırlandı, 10. Yıl dönümünde
Gizli kalmış gerçekleri, açık-açık haykırdı halk önünde
Yakışıyor KAHRAMAN’a, nice iltifatlar gördü, ömründe

54-          
Bilmeyen yok, ‘yamalı bohça’ 1980 anayasasını
Ayyûka çıktı, ‘altı alay, üstü kalay’[63] ‘sat anasını!’
Çâre gerek artık, hak etmiyoruz, bu kağnı arabasını
Başkan bekliyor; Allâh’ın ‘yürü yâ kulum’ demesini

55-          
Kahraman Başkan, komisyon kurdu var onda zarâfet
Allak-bullak ederek, ‘ata et, ite ot veriyor’ muhâlefet
CHP Masa dağıtır, damarları çatlamış, bilmezler nezâfet
CHP’ye lânetimiz var, tutacak âhımız, yağsın onlara âfet

56-          
Laiklik dinsizlikmiş! Tüm dünyâya duyurdu
‘Dinsiz yasa olmaz’, hak hakîkat buyurdu
Savunduğu ilkeler, hep Mecelle’de doluydu
Rasûlü’nün ümmeti, hem Allâh’ı nın kuluydu

57-          
KAHRAMAN’ın gülleri gonca-gonca derilir
Laiklik kaldırılır, bak Kur’ân ile sevinilir
İsmail KAHRAMAN’a büyük nişân verilir
Allâh’ın yüce Dîni İslâm, yeryüzünde dirilir

58-          
‘Dinsiz anayasa olmaz!’ diye, bir haykırış
Yıllar yılı beklenen hasret, özlem, yakarış
Ahâlî bilsin ki; anayasada ‘laiklik’, utanış
Müslümanları kan uykudan böylece uyarmış

59-          
Meclis Başkanlığında, başı dikçe yürüyor
Haksızlık karşısında, aslan gibi kükrüyor
Dîne sataşanları, sağa-sola süründürüyor
Hâin dîn düşmanlarına, dizlerini çöktürüyor
Gücünün yetmediğini, Rabbine ısmarlıyor

60-          
Câmîler, evler, gizli kuytu, sıcak-soğuk, köşeler
Kadın-erkek, genç-ihtiyâr herkes, duâlar ekler
Kahraman’a maşallâh der, cümle dîn kardeşler
Kahraman’a niyâzlarını Yûce Allâh, bahş-eder

61-          
‘Ve üfevvizu emrî’ işler havâle, edilmez mi?
Kime? “İllellâh, İnnellâh” Allâh’a, denilmez mi?
“Besîr’un Bi’l-’Ibâd” Allâh kullarını, görmez mi?
Vâcibü’l-Vücûd’a, tam tevekkül, gerekmez mi?[64]

62-          
Elbette bildim Rabbimi, hakkıyla fakat
Kulluk edemedim, ibâdete yetmedi tâkat
Zikre, ibâdete, nefsim vermedi, muvâfakat
Sonunda “Lâ teknatû…”da[65] buldum şefkât

63-          
Babasından öğüt almış bu iş hiç su geçirmez
Masasında kimseciklere, aslâ hesap ödetmez
Cömertliğin âlem biliyor, görülmesi gerekmez
Asâletten olsa gerek, cârî sadakası[66] tükenmez

64-          
Vakûr duruş sergiler, öğüt veren şahsiyet o
Güzellik ve iyiliğin, tecessüm[67] ettiği âfiyet o
Çirkin işlere kulak tıkayanlara, hoş adâlet o
Hayâtını vakfeylemiş, ‘Vakıf İnsan’ cesâret o

65-          
Sevgi ile muhabbetle, gönüllere girendir o
Doğru yolu gösteren, yıldız gibi etkendir o
Mütedeyyin pâk kalblere, ılık-ılık girendir o
Hakîkatin ta’rifine, tercümanlık edendir o

66-          
İlmiyle irfânıyla, kültüre kültür katar
Ahlâkının altında, Rasûl’ün sevgisi yatar
Kim ne derse desin, Allâh’ına minnettâr
Ku’râ-nın sevgisine, her hâliyle sancaktar

67-          
Peygamber isimleri, Müslümana yakışır
Hacı Baban, torunun, Senin ismini taşır
Duyan herkes bu isme, hemencecik alışır
Dileğimiz; ahfâdın[68] senin isimle yarışır

68-          
Evlâdın var; adı, Mehmet Fatih Kahraman
Sevgi ile muhabbete âileniz hep, tercümân
Rüyâlarınıza girsin Hz. Peygamber-i Zî Şân
Ber-devâm[69] sevsin sizi, ol Rahmet-i Rahmân

69-          
İyi komşuluk ilişkisi, Tulumpınar görür oldu
Ne zaman geleceksin, komşuların bekler oldu
Gece-gündüz evinizde, ışıkların yanar oldu
Tulumpınar hocasına, senin sevgin coşar oldu

70-          

Rize belediyesine Reşat Kasap oldu başkan
Dâvet etti Kahraman’ı o da TBMM de başkan
Yıllar önce konuşarak mutâbık bu iki başkan
Meclis Başkanımızın beyânı, ey Reşat başkan!


71-          
‘Rize’nin Kurtuluş Günü’ gibi anılsın deverân
‘Fetih Yılı’ da kutlanılsın unutulmasın o destân
Mert nâ-mert fark edilsin, öğrensin bütün cihân
Reşat başkan açıklıyor; bu iş kutlanılsın candan

72-          
2 Mart Rize’nin ‘Kurtuluş Günü’ olarak anılır
‘Kurtuluş Günü’ olamaz, bu tâbir yanlış sanılır
‘Esirlikten kurtuldum’ demek; âcziyet sayılır
Vuzûh[70] bulan ‘Fetih Günü’ meş’alesi yakılır

73-          
Rize’de; 28 Ağustos 2016, Pazar günü
Kutlanıldı 555. Fetih yılı, şiâr[71] günü 
Onur konuğu oldu, Rize’mizin hür günü
Sıhhati dâim olsun, yaşadığı her günü
  
74-          

İşte TBMM Başkanı, İsmail Kahraman

Hitâbı coşku saçıyordu, sanki tercüman

Bir yaraya dokundu ki, gençliğe ferman

Saymakla bitiremem, varmı acep derman


75-          
Genç adam! Bu giyim-kuşam bozuk düzen
Genç adam! Kendine gel, ver çeki düzen
Genç adam! Evrene artık, verin siz düzen
Genç adam! Mâzîyi hatırla olmazsa bâzen

76-          

Genç adam! Bu Îmân gönülde mahfûzen
Genç adam! Hüsn-ü Ahlâk ile hem bezen
Genç adam! Hayâtına versen birazcık özen
Genç adam! Ecnebîye değil ecdâdına özen

 

77-          
En mu’azzam öğütleri verendir, Ol Şâh-ı Perverdigâr[72]
“Yüce bir ahlâk üzeresin”[73] ey cânân Ahmed-i Muhtâr
“Men teşebbehe bi kavmin=kim bir kavme heveskâr
“ … Fe hüve minhüm=o onlardandır, olasın haberdâr[74]   

78-          
“Başka kavme benzeme!” sevmez seni ol Cebbâr
Kerîm Kitâb’a, Sünnet’e ol râm! Her şeyden fazîletkâr
Aklından hiç çıkmasın, sonu bedbaht olur, günâhkâr
Ma’rûf-u emreyle! Münker’den uzak eyle! Ol bahtiyâr

79-          
Liseli Devrimciler! Kısaca denir ‘Devlis’
Yaka göğüs resim dolmuş seviniyor iblis
Che Guevara’ya, sanki yetişmişler milis
Dîn diyânet nerede oldunuz mu? Müflis

80-          

Che, denilen yaratık, birebir kâtil kişilik
Bolivya’da, Küba’da hem gerilla, âdîlik
Güney Amerika’da eşkıyâ işidir cânîlik
Sana nasıl güzel gelir böyle bir fedâilik

81-          
Küba Sosyalist Devriminin keş bir kalıntısı
Bal arısı sandı gençlik, oysa bu eşek arısı
Gitme peşinden o Che, kültürün kalp sızısı
Görüş ve inançları gençliğe tam baş ağrısı 

82-          
Kendi öz milli değerlerini özümsemiş
Gençlerimiz geleceğin têminâtı seçilmiş
Kâfirden kahraman olmaz o da ne imiş
Târihte ecdâdın var, eşleri görülmemiş

83-          
Yeter; sahte kahraman rağbeti bitsin
Çok yazık,  peşinden gitme o pisin
Akıl fikir bir-bir süzgeçten geçirilsin
Öz kahramanlara kıraat ola Yâ-Sîn!

84-          

Resmi, yakanda ne arıyor ey genç! O yüznumara!

Bulunmasın ne göğsünde ne nazarında! O maskara

Niçin özenirsin sen! Eşkıyâ işte fikirleri! O kapkara

Bahadırlar durur iken nedir sahte? O Che Guevara


85-          
Ey genç bil ki! Che’nin resmi sana hiç yakışmaz
Yazılara, resimlere lâkayt kalma vurdumduymaz
Giyme artık ‘bu saçma yazılar nedir?’ anlaşılmaz
Öyle yazılar var ki! Dînimizle de aslâ bağdaşmaz
Che’nin resmi, hele göğsünde fi’l-hakîka[75] olmaz

86-          
Tişört yazılarını Diyânet Başkanlığı açıklamış
Okuyup duyup anlayanların, dudağı uçuklamış
Öyle yazılar mevcûd ki, şeytanı bile utandırmış
TBMM Başkanı ‘Kahraman’ gençliği uyandırmış 

87-          
Ma’lûm olduğu üzre havalar pek sıcak olunca
Derhâl ince bir şeyler giyecek bir yaz boyunca
Bay olsun bayan olsun fark etmez, bu çılgınca
Giyilen tişörtlerin yazılarına bak, ne hayvanca
Burada biraz sıralayayım fehmet biraz anlamca

88-          
Vixen = Ahlâksız[76] (arsız) Kadın, imiş
Nude = Çıplaklık / Açık-saçık, imiş
Whore = Hayat Kadını (fâhişe), imiş
Sows = Dişi Domuz, Pig = Domuz, imiş

89-          
Hussy = Edepsiz Kız / Aşüfte, Şirret imiş
Vices = Ahlâksızlık / Rezâlet-rezîl, imiş
Chorus girl = Oryantal (kız) Dansçı, imiş
Lust passion = Şehvetler / Tutkular, imiş

90-          
Dram = Bir yudumluk içki, imiş
Adulterer = Zinâkâr erkek,[77] imiş
Adultery = Zînâ / Eş aldatma, imiş
Baseborn = Zînâ Çocuğu (piç=kopel), imiş

91-          
Bawdy = Müstehcen / Açık-saçık, imiş
Sister for sale = Satılık kız kardeş, imiş
Gay and Pround = Eşcinsel, gurur imiş
Theocracy = Allâh’a şirk koşmak,[78] imiş

92-          
Bütün hayâtı boyunca; ‘Dîni’nin, dilinin
Beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kîninin
Kalbinin’ dâvâcısı bir gençlik yetiştirin
Asıl mesele Allâh’a Rasûlü’ne ittiba’ edin
Dedi yâ Üstâd Necip Fâzıl fikir ne engin!


‘Âlemler hesâbına ‘Allâh!’ diyen sevgili!
Bize lütf-u ilâhî bahşedilen kapına
Diz çöktük bey’at ettik;
Rabbinden bize ne getirdiysen ‘âmennâ!’
Duyduk, itaat ettik!’
Necib Fâzıl KISAKÜREK
93-          
Evde, Allâh ve Rasûlü’ne âşık varsa, hüner[79]
Onlar için tatlı cânı tereddüt etmeden ver
Göğsü îmân dolu ensâl[80] yetiştirirsek eğer
Dünyâ-ukbâmızı kurtarmış olacağız meğer

94-          
Çocuklar futbol takımlarına meftûn oldular
Bir sürü popçu sevdi hayrân oldu torunlar
Mahşerde uyanınca bu ma’sûm yavrular
Yevm-i Kıyâmette var ha! dayanılmaz acılar

95-          
Feryâd eder, kan ter içinde anne-baba arar
Böyle bir günü niçin öğretmedin? Diye sorar
Anne-baba kaçar, o sırada Mevlâ verir karar
“Eyne’l-Meferr = Kaçış nereye?” edilir ısrâr
“Kellâ Lâ Vezer”[81] Emr-i İlâhî, gizli bir esrâr
“Hayır, sığınacak bir yer yoktur” kavl-ü karâr[82]

96-          
Îmân, namaz, orucun bereketini kaybettik
“Babaları da iyi bir insandı”[83] iyiliği ne ettik
Sâlih baba, dedeler, ninelerin şuûrunu yitirdik
Ne edeceğini bilmeyen ruhsuz, bitik ve yitik
İdeâlsiz mâneviyâtsız âsî bir nesîl yetiştirdik

97-          
Kız çocuklarını diri diri toprağa gömerken[84]
Kıza, ‘Zeyneb = babasının süsü’ ismini veren[85]
Fâtıma yanına girince kalkıp ona yer veren
Mekke çarşısında kızını omzunda gezdiren

98-          
Cennet’i anaların ayakları altına seren[86]
Peygamber’in ümmetiyiz âh bir bilsen
Gençlere bakıyorum da nedir bu ehven
Utanıyorum oysaki utanması gerekirken

99-          
Bu nedir yok mu? Hakka âşık mert civân
Kur’ân bülbülleri minicik hâfızları an da an
Camii mescid tıklım-tıklım olsun her zaman
Gençliğimiz kalblerde taşısın, hakîkî îmân

100-       

Allâhım! İstiyoruz Senden Dîni irfânı bütün

Vatanı bayrağı nâmusu sevecek gün-begün
Mukaddesâta can veren kan döken büsbütün
Gayret etmeyi nasîb eyle! Kıl bize mümkün


‘Gençlikte bir köprübaşı’, bizim için, mihenk taşı
Dünyâ-âhiret; denge taşı, muhabbetin, kilit taşı
Fukarânın ekmek-aşı, gençlere hem, yâkût   taşı
Destânların satırbaşı, makâm-mevki köşe taşı

 




[1] vecd = وجد: Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hâli. Yüksek heyecan. İştiyâkın galebesi. Coşku. İlâhî aşka dalarak kendinden geçme. Aşk, muhabbet. Kendinden geçmek, kendini unutacak kadar aşk hâli. Coşku.
[2] Müeyyed: Te’yîd edilmiş, sağlamlaştırılmış. Doğrulanmış. Kuvvetlendirilmiş. Tekzîb edilmemiş. Yardım görmüş. Desteklenen, doğrulanan.
[3] Hümâyûn = همایون: Padişâha âit. Mübârek. Kutlu, Mutlu. Uğurlu. Âlî. Kuvvetli. Padişah ile ilgili.
[4] Hırka-i Saâdet: Peygamber efendimizin Topkapı Sarayında altın ve gümüş sandık içerisinde muhafaza edilen hırkasına verilen ad. Yazdığı güzel kasidesinden dolayı, Ashâb-ı Kirâm’dan Ka'b İbn-i Zübeyr (r.’a.)'e Hz. Peygamber efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) tarafından hediye edilmişti. Asırlardan beri İslâm devletleri tarafından büyük bir ihtimamla saklanan Hırka-i Saâdet, Mısır'ın fethi üzerine Mekke-i Mükerreme Şerîfi tarafından diğer mukaddes emânetler ile birlikte Yavuz Sultan Selim Hân’a teslîm edildi. Peygamber efendimize âit mübârek eşyâlarının bütün Müslümanlarca çok büyük değeri ve bunların arasında bilhassa Hırka-i Saâdetin husûsî bir yeri vardır.
[5] Cûş = جوش : Coşmak, Coşku, kaynamak. Taşmak. Deprenmek.
[6] Adl-i âdil: Her zaman adâletle hükmeden, adâlet sâhibi Allâh-ü Te’âlâ.
[7] Temâşâ: Hoşlanarak bakma, seyretme.
[8] Yavuz Sultân Selim Hân’ın Mısır fethinden İstanbul’a döndüğü 25 Temmuz 1518′den, Halifeliğin ilgâ edildiği 3 Mart 1924 gününe kadar 405 Yıl, 7 Ay, 9 Gün, bir dakika bir saniye ara verilmeksizin; Topkapı Saray-ı Hümâyûnunun Hırka-i Saâdet Dâresi’nde Hafızlarca Kur’ân-ı Kerîm okunmuştur. (Tevhid-i Efkâr, 30 Mart 1922.)
[9] Garazkâr: (Birine) düşmanlık güden, kin besleyen.
[10] Kahretsin an-karîb Allâh: Allâh tez zamanda kahretsin.
[11] Râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun: İkbâl (gelecek) sancağı tersine dönsün.
[12] Hazîn = حَز۪ينْ: Hüzünlü. Keder meydâna getiren. Acı uyandıran. Üzüntü verici.
[13] Dem-be-dem = دمبدم: Vakit vakit, dâima, her zaman, bitişik = muttasıl = ara vermeden.
[14] Behemehâl = بهه محال : İster istemez. Mutlakâ. Her halde. Hemen. Ne olursa olsun. (Farsça - Arapça)
[15] Tabu (Polinezya dilinden): Vâr olduğu sanılan, mukaddes hususiyetlerinden dolayı dokunulamayan. Uğursuz, korkunç olan şey.
 Uğursuz, hakkında konuşmaktan korkulan.
[16] Leyl-ü Nehâr = ليل و نهار: Gece gündüz.
[17] Mübâdele: Değişmek, değiştirmek. Tahavvül etmek. Dönüşmek.
[18] Âsûde = آسود: Huzur, rahat, âsayiş.
[19] Gûş-etmek: İşitmek. Dinlemek, kulak vermek, mesmu' olmak.
[20] Müte’accib: Ta’accüb eden, şaşan, şaşakalan.
[21] Aks-i sadâ: Sesin yankılanması. Sesin bir yere çarpıp geri gelmesi. Yankı. Çok evvelden söylenen bir hakîkâtın sonradan tekrâr edilmesi.
[22] Giryân: Gözyaşı döken. Ağlayan.
[23] Mâh: Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in isim ve sıfatlarından birisi. Nübüvvet ve risâletinin nûru. Ay (Kamer). Küfür karanlıklarını mahvettiğinden bu İsim-i Şerîf-i verilmiştir.
[24] عَيْنَانِ لاَ تَمَسُّهُمَا النَّارُ عَيْنٌ بَـكَتْ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَعَيْنٌ بَاتَتْ تَحْرُسُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz buyurdu ki: --- "İki göz vardır, onlara ateş değemez: Allâh için ağlayan göz ile, Allâh yolunda uyanık sabahlayan göz." (Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 7, (1632).
[25] Karîn = قرین: Bir şeyi elde eden, bir şeye sâhib olan, bir şeye nâil olan.
[26] Duâ-yı İhlâsiye: Büyük bir samîmiyet, iş ve ibâdette yalnız Allâh rızâsı için yapılan duâ.
[27] Tu-ra: Seni, sana, senin. (Farsça)
[28] Çeşm-i Dîl: Gönül gözü.
[29] Urûc etmek: Yükselmek.
[30] Âheng-i Esvât = آهنگ اصوات: Ses uyumu. Aks-i Sadâ: Sesin yankılanması. Sesin bir yere çarpıp geri gelmesi. Yankı. Çok evvelden söylenen bir hakîkatın sonradan tekrar edilmesi.
[31] Tevhid-i Efkâr: 1925'te Takrîr-i Sükûn Kânunu’na dayanarak İstanbul’da bakanlar kurul kararıyla kapatılan yayınlardan biridir.
[32] Celâdet = جلادت: Yiğitlik. Bahadırlık. Kuvvet ve şiddetlilik. Muhkemlik. Salâbet, metânet. Kahramanlık. Ululara karşı gösterilen cesâret.
[33] Salâbet = صَلَابَتْ: Metânet, katılık, sulbiyet. Peklik, dayanma. Sağlamlık. Mukaddesâtı korumak husûsunda cesâret, metânet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak.
[34] Metânet = مَتَانَتْ: Sağlamlık. Kavîlik. Sözünden ve kararından dönmemek. İnsanın, fikrinde sabır, azminde kavi ve akîdesinde rüsuh sâhibi olması. (Mukâbili zaaf'dır) (Hak, Îmân ve İslâmiyet uğrunda metânet göstermek, çok kıymetli bir seciyyedir.) Dayanıklılık. Dinin emirlerini korumadaki kararlılık, dayanıklılık. Sağlamlık, dayanıklı olma.
[35] Bakan: İsmail KAHRAMAN 1996.
[36] Mahkeme-i Kübrâ = مَحْكَمَۀِ كُبْرَا : Öldükten sonra, âhiretteki ve Allah (C.C.) huzurundaki mahkeme. Bütün insanların muhâkemesinin Huzûr-u İlâhiye’de yapılacağı yer. Âhirette (öldükten sonra) Allâh-ü Te’âlâ huzûrunda kurulacak büyük mahkeme. En büyük mahkeme, âhirette bütün insanların amel defterlerinin tartıldığı ve dünyâda yaptıklarının hesâbını verecekleri yer. Mahşerdeki en büyük mahkeme.
[37] Basîret = بَص۪يرَتْ: Hakikati kalbiyle hissedip anlama. Kalpte eşyânın hakîkatlarını bilen kuvve-i kudsiyye. Ferâset. İm'ân-ı dikkat. İbret alınacak hidâyet sebepleri. Beyyine. Hüccet. Doğru görüş, gönül (kalb) gözü ile görme, uyanıklık. İleri görüşlülük. İşlerin iç yüzünü görebilme. Kuvvetli seziş. İnce anlayış. İleriyi görme gücü. (Arapça) Sezme.
[38] Katre-i Gevher: Cevher damlası. İnci tanesi. Pek kıymetli şey.
[39] Dingil: Taşıtın altına yerleştirilmiş mil, eksen, aks. Aptal, salak. Kaba saba.
[40] Müstehân: Değersiz, alçak, âdî, hakîr sayılan. Değersiz.
[41] Hayın: Rize ve çevresinde, "çok şiddetli" ve kötü anlamına gelen bir kelimedir. Tokatlılarda da rastlanabilen sıfat. Yaramaz anlamında da kullanılır. iç Anadolu ve civârında gaddâr anlamında kullanılır.
[42] “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’râf Sûresi, 7/31.)
[43] Dil-dâde: Gönül vermiş, âşık. (Farsça)
[44] Arzu-yu tenzîh-i hakîkat: Hakîkati temize çıkarma arzusu.
[45] Belâ-yı Nâgâh: Ansızın gelen musîbet. Habersiz gelen belâ.
[46] Ayn-ı Elem: Acının tâ kendisi.
[47] Mîzân-ı Ekber: Mahşer günü amellerin ölçüleceği büyük terâzî.
[48] Neş'et-i Uhrâ: Mahşerde yeniden dirilme.
[49] Rivayete göre, Ebu’d-Derda ile  Resulullah (a.s.m) arasında şöyle bir konuşma geçer: Ebu’d-Derda: Yâ Resulallah! Mümin hırsızlık yapar mı? Resulullah (a.s.m): Evet bazen olabilir. Ebu’d-Derda: Peki, mümin zina edebilir mi? Resulullah (a.s.m): Ebu’d-Derda hoşlanmazsa de “Evet!” Ebu’d-Derda: Peki, mümin yalan söyler mi? Resulullah (a.s.m): Yalanı ancak îmân etmeyen kimse uydurur.” (Kenzu’l-Ummal, h. No: 8994).
[50] Cem’ = جمع: Toplanma, bir araya gelme. Cem’ olmak: Toplanmak, bir araya gelmek.
[51] Enîs = اَن۪يسْ: Dost, arkadaş, ünsiyet edilmiş olan. Alışılmış, kendisi ile ülfet edilmiş olan. Sevgili. Yarattığı varlıklara karşı çok yakın, dost olan Allâh (c.c.).
[52] Mahâl = مَحَلْ: Yer. Beyt: Ev, mesken, oda, oba, binâ.
[53] Muvâfakat = مُوَافَقَتْ: Uygunluk. Uymak. Anlaşmak. Karşılıklı anlaşma. Râzı olma. Müsâade. Bir durumu uygun görme, uygun bulma.
[54] Buhrân = بُحْرَانْ : Sıkıntı. Darlık. Nöbet. Kriz. Bir işin tehlikeli ve karışık hâl alması. Bunalım. (Arapça)
[55] Nazire = نَظ۪يرَه : Mühlet vermek, tehir etmek. Benzeri, misli. Eşi, benzeri. Benzerini yapma maksatlı örnek.Dörtlüğün aslı şudur:

Asla laik olamaz, kalbinde olan iman;
Ne diyorsa uyarız, önümüzdedir Kur’ân;
Laiklikle bu millet, yıllarca çekti aman;
Rabbimiz seninledir, ey İsmail KAHRAMAN!
Abdulkadir İPEKOĞLU-Em. Edebiyat öğretmeni-Rize.
[56] Fevrî: Hemen, düşünmeden.
[57] Ârî: Arı, temiz, saf.
[58] Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
[59] Bâr = بَارْ: Ek olup=Saçan, yağdıran, döken, ışık veren. Yük. Zahmet. Sıkıntı. Yemiş, meyve.
[60] Dâr = دَارْ: Sâhib, mâlik, tutan.
[61] 4083-4084- Enes b. Mâlik (r.’a)'den rivâyet edilmiştir: --- “Rasûlüllâh (s.a.v.), Uhud dağına bakıp: --- “Doğrusu Uhud, bizi seven bir dağdır. Biz de onu severiz” buyurdu.” (Buhârî, Cihâd 71, 74, Enbiya 8, 27, Eti’me 28, De’avât 36, İ’tisam 16, Hadîs no:4083-4084; Müslim, Hacc, 504; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/140.) --- Tin, Zeytûn, Tûr Ve Nûr Dağlarına yemîn. --- Cenâb-I Allâh (c.c.) Kelâm-ü Kadîm’inde Tîn Sûre-i Celîlesi’nde Şu 4 (Dört) Şeye Yemîn Ediyor! 1. Et-Tin (Tur-i Tînâ=Tîn Dağı): Şâm; Hz. İbrâhîm (‘a.s.)’İn, Hz, ‘Îsâ (‘a.s)'nın ve İsrâîloğullarına gelen peygamberlerin çoğunun peygamber olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir. 2. Ez-Zeytûn (Tur-i Zeyta=Zeytin Dağı): Hz. ‘Îsâ (‘a.s)'nın peygamber olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir. (Zeytîn Dağı Mescid-İ Aksâ Kudüs/Filistin), 3. Et-Tûr (Tur-i Sînâ=Sinâ Dağı): Hz. Mûsâ (‘a.s)'nın peygamber olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir. (Tûr-u Sînâ Dağı, Mısır), 4. El-Beledi’l-Emîn (Cebel-i Nûr=Nûr Dağı): Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamber olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir. (Cebel-i Nûr Dağı/Hıra Mağarası, Mekke-i Mükerreme)
                Said b. Mansur ve İbnü Ebî Hâtim, Ebu Habib Haris b. Muhammed'den Tin, Tur-i Tina; Zeytûn, Tur-i Zeyta denilen dağlardır. İyi incir ve zeytin bittiği için bu şekilde isimlendirilmişlerdir. İmam Râzî bunu İbnü Abbas'ın sözü olmak üzere naklederek şöyle der: İbnü Abbas demiştir ki: Bunlar mukaddes topraklardan iki dağdır. Bunlar incir ve zeytin yetişen yerler olduklarından dolayı bunlara Süryanice'de Tur-i Tina (Tin Dağı) ve Tur-i Zeyta (Zeytin Dağı) denilmiştir. Bu takdirde yüce Allâh-ü Te’âlâ Tebâreke ‘Azze ve Celle, Nebilerin, Peygamberlerin yetiştiği yerlere ve aynı zamanda VAHİY GÖNDERİLEN YERLERE yemin etmiş demektir.
                Tin denilen dağ İsa (a.s)'nın; Zeytûn, Şam İsrâîloğullarına gelen peygamberlerin çoğunun gönderildiği yer; Tur, Musa (‘a.s.)'nın peygamber gönderildiği yer; Beled-i Emin de Muhammed (s.a.v.)'in peygamber olarak gönderildiği yerdir. Şu halde gerçekte yeminden maksat, peygamberlere hürmet ve derecelerini göstermek olur. (İbn-i Kesir Tefsiri, Hak Dini Kuran Dili, Elmalılı M. Hamdi Yazır rh. a.) Ş.g.
[62] Gül-Zâr: Gül bahçesi. Gül tarlası.
[63] Altı alay, üstü kalay: İçi dışı bir olmayan; dışı süslü, içi berbat.
[64] وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ  “ … Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.” (Mü’min Dûresi, 40/44’den.)
[65] Zümer Sûresi, 39/53.
[66] Sadaka-i Câriye: Sürekli hayra sebep olan ve sevâbı öldükten sonra da yazılmaya devâm eden hayırlı ameller, sadakalar. (Kur'ân ve îmân hizmeti, sâlih evlat, faydalı ilim, akıcı sadaka yâni köprü, han, hamam, yol, câmî, ağaç dikme vd. gibi hayırlı fiiller.) --- "İnsan öldüğü zaman amel işlemesi kesilir. Ancak üç şey bundan müstesnâdır. Sadaka-i câriye, kendisinden yararlanılan ilim veyâ kendisine hayır duâ eden sâlih çocuk." (Dârimi, Mukaddime, 46).
[67] Tecessüm: Cisimleşme. Cisim şekline girmek. Göz önüne gelmek. Görünmek. Cisim hâlinde görünme.
[68] Ahfâd = احفاد: Torunlar. Evlâd oğulları. Yardımcılar. "Hafîd"in çoğulu. Evlâdlar.
[69] Ber-Devâm = بردوام : Devâm üzere. Devâm etmekte. Sürekli, devâm eden. (Farsça - Arapça).
[70] Vuzûh = وضوح / وُضُوحْ : Açıklık. Açık ve anlaşılır şekilde olmak. Netlik. Aydınlık.
[71] Şiâr =  شِعَارْ : İz, belirti, işâret, nişân, ayırt edici iyi âdet. Üstünlük veren işâret. Timsâl, sembol, parola. Belirgin işâret. (Arapça) Slogan. Şiâr edinmek: Slogan hâline getirmek, meslek edinmek. (Arapça) Alâmet.
[72] Perverdigâr: Rabb, sâhib, eğiten, terbiye eden, malik, beslemek, büyütmek, yetiştirmek.
[73] ﴿ وَاِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ ﴾ [سورة القلم:٦٨/٤] “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem Sûresi, 68/4.)
[74] Hz. Muhammed (s.a.v) “Kim bu kavme benzemeye çalışırsa ondandır" buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Beyrut 1985,II, 50)
[75] Fi’l-Hakîka = فِي الْحَق۪يقَه : Gerçekten, gerçekte, doğrusu. Hakikatte, hakikaten, esâsında, aslında, doğrusu.
[76] Vixen: Dişi tilki Anlamını da taşır.
[77] Adulterer: Aldatan erkek Anlamını da taşır.
[78] Theocracy: Siyâsî iktidârın, Allâh’ın temsilcileri olduklarına inanılan dîn adamlarının elinde bulunduğu toplumsal, siyâsî düzen, dîn erki. Allâh nâmına papazlar idâresi.
[79] “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe Sûresi, 9/24); “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri de onların analarıdır…” (Ahzâb Sûresi, 33/6); Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur: “Nefsim elinde olan Allâh’a yemîn ederim ki hiçbiriniz, ben kendisine babasından da, evlâdından da daha sevgili olmadıkça îmân etmiş olmaz.” (Buhari, İman, 7); Enes b. Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Üç özellik vardır ki; bunlar kimde bulunursa o, îmânın tadını tatmış demektir: 1. Allâh ve Rasûlünü, herkesten fazla sevmek. 2. Sevdiğini Allâh için sevmek. 3. Allâh kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrâr küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhârî, İman 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, İman 67.); Hz. Peygamber (sav)’in şu sözleri, çocuklara Kur’ân öğretmenin gereğini açıkça ortaya koymaktadırlar: “Çocukları üç husûsta yetiştirin; 1- Peygamber sevgisi, 2- Ehl-i Beyt’in sevgisi, 3- Kur’ân okutulması, çünkü Kur’an hafızları hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet günü, Peygamberlerle ve Asfiyâlarla berâber Allâh’ın gölgesindedirler.” (44 Münâvî, Feyzü’l-Kadir, 1/225.)
[80] Ensâl = انسال : Nesiller, kuşaklar. 
[81] Kıyâme Sûresi, 75/10-11.
[82] Kavl-ü Karâr: (Arapça) [isim] Söz, sözleşme.
[83] Kehf Sûresi, 18/82’den.
[84] “Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman.” (Tekvîr Sûresi, 81/8-9.)
[85] Sevgili Peygamberimiz’in bir tavsiyesi; “Çocuğun babası üzerindeki haklarından biri, rûhâniyetli bir isim koyması ve güzel bir edep vermesidir.” (Beyhakî, Şuâbu’l-Îmân, VI, 401-402)
  • [86] Muâviye İbn Câhime’nin anlattığına göre; Câhime radıyallahu anh Peygamber aleyhissalâtu vesselâma gelir ve: “Ey Allâh’ın Rasûlü, ben gazveye (cihad) katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişâre etmeye geldim.” der. Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Annen var mı?” diye sorar. “Evet!..” deyince, “Öyleyse ondan ayrılma, zira cennet onun ayağının altındadır.” buyurur. (Nesâî, Cihâd, 12.)

Yûce Allâh’ın; Rahmeti, bereketi, mağfireti, rızâsı ve selâmı, âilemizden âilenizin üzerine olsun…
“Esselâm-ü ‘Aleyküm ve Rahmetüllâh-i ve Berakâtüh.”    
11.05.2016 -GÜNCELLEME- 16.11.2018

Müellif/Yazan:
Şaban GÜNBEY
Em. İmam-Hatip / Rize
Hatırlatma: Yazılan naat, methiye, mersiye, kasîde, şiir gibi eserleri anlamak çok zordur der bütün yazarlarımız. Çünkü bu gibi eserlerin bâtınî mânâları yazanın göğsünde (kalbinde) saklıdır derler. Çok açık bir gerçektir ki dörtlükte anlatılmaya çalışılan bir olay, onlarca kâğıt yazarak ancak açıklanabilir.
Burada bâzı olayların önem ve ehemmiyetini anlatmaya çalıştım. Sonunda da KAHRAMAN Başkanımızın olayla ilgisine değindim. Kusurlarım af ola. Ş.günbey.

Bu eserin müellifi:
Derleyen/Hazırlayan/Yazan:

Şaban GÜNBEY
Em. İmam-Hatib
Rize/2018

M.16.11.2018 --- H.07 / Rebiü’l-Evvel (03) / 1440
جَم۪يعُ الْحُقُوقِ مَحْفُوظَةٌ، عَآئِدٌ لِشَعْبَانْ كُنْبَكْ.
Her hakkı mahfûz olup,
Şaban GÜNBEY’e âittir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder