HAKK’I SEVEN, HALK’A VEREN, GÂZİ BAŞKAN, KOCA ÇINAR ---ARANAN, AYDINLATAN GÂZİ BAŞKAN, ‘KOCA ÇINAR’A--- ÖZLENEN VE GÖZLENEN, GÂZİ BAŞKAN ‘VAKIF ADAMI’A
رَبِّ يَسِّرْ وَلَا تُعَسِّرْ رَبِّ تَمِّمْ بِالْخَيْرِ، وَ بِه۪ نَسْتَع۪ينْ. (أٰم۪ينَ)
“Yâ Rabbî! Kolaylaştır, Zorlaştırma! İşimi Hayırla Sonuçlandır.” -Yalnız Senden Yardım Dilerim.-[1]
أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ وَكَفٰى، وَالصَّلٰاةُ وَالسَّلٰامُ عَلَى النَّبِىِّ الْمُصْطَفٰى، وَعَلٰى أٰلِه۪ وَأَصْحَابِهِ الْكِرَامِ الشُّرَفَا.
§ El-Hamd-ü Lillâh-i Ve Kefâ,
§ Ve’salât-ü Ve’selâm-ü ‘Ale’n-Nebiyyi’l-Mustafâ,
§ Ve ‘Alâ êlihî Ve Eshâbihi’l-Kirâmi’ş-Şürefâ.
ü Övülmeye lâyık olarak Allâh-ü Te’âlâ bize yeter...
ü Salât-ü selâm seçilmiş olan O Nebî Muhammed Mustafâ sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem’in üzerine olsun…
“Allâh-ü Te’âlâ’yı arzu edip seveni, Allâh-ü Te’âlâ da arzu edip sever”
٦٥٠٧--- حَدَّثَنَا حَجَّاجٌ، حَدَّثَنَا هَمَّامٌ، حَدَّثَنَا قَتَادَةُ، عَنْ أَنَسٍ، عَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ، عَنِ النَّبِيّ ﷺ قَالَ:
"مَنْ أَحَبَّ لِقَآءَ اللّٰهِ أَحَبَّ اللّٰهُ لِقَآءَهُ، وَمَنْ كَرِهَ لِقَآءَ اللّٰهِ كَرِهَ اللّٰهُ لِقَآءَهُ" قَالَتْ عَآئِشَةُ أَوْ بَعْضُ أَزْوَاجِهِ: إِنَّا لَنَكْرَهُ المَوْتَ، قَالَ: "لَيْسَ ذٰاكِ، وَلٰكِنَّ المُؤْمِنَ إِذَا حَضَرَهُ المَوْتُ بُشِّرَ بِرِضْوَانِ اللّٰهِ وَكَرَامَتِهِ، فَلَيْسَ شَيْءٌ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا أَمَامَهُ، فَأَحَبَّ لِقَآءَ اللّٰهِ وَأَحَبَّ اللّٰهُ لِقَآءَهُ، وَإِنَّ الكَافِرَ إِذَا حُضِرَ بُشِّرَ بِعَذَابِ اللّٰهِ وَعُقُوبَتِه، فَلَيْسَ شَيْءٌ أَكْرَهَ إِلَيْهِ مِمَّا أَمَامَهُ، كَرِهَ لِقَآءَ اللّٰهِ وَكَرِهَ اللّٰهُ لِقَآءَهُ"
اسم الكتاب: صحيح البخاري، المسمي الجامع الصحيح المسند من حديث رسول الله ﷺ وسننه وأيامه، المؤلف: للإمام حافظ أبي عبدالله محمد بن إسماعيل بن إبراهيم بن المغيرة الجعفي البخاريّ رحمة الله تعالي، ١٩٤ – ٢٥٦ هـ، تحقيق، إعتني به: أبو عبدالله عبد السلام بن محمد بن عمر علوسي، الناشر: مكتبة الرشد، المملكة العربية السعدية-الرياض،الطبعة: طبعة الثانية، ١٤٢٧ ه-٢٠٠٦ م. كتاب الرقاق (٨١)، باب: من أحب لقاء الله أحب الله لقاءه، (٤١/٤١)، طرف الحديث: رقم الحديث: ٦٥٠٧، ص:٩٠١؛ ش أخرجه مسلم في الذكر والدعاء والتوبة باب من أحب لقاء الله أحب الله لقاءه رقم، ٢٦٨٣ – ٢٦٨٤، (ليس ذاك) أي ليس المراد بلقاء الله تعالى الموت لأن الموت يكرهه كل إنسان بطبعه. (حضر) حضره النزع للموت؛ اخْتَصَرَهُ أَبُو دَاوُدَ، وَعَمْرٌو، عَنْ شُعْبَةَ، وَقَالَ سَع۪يدٌ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ زُرَارَةَ، عَنْ سَعْدٍ، عَنْ عَآئِشَةَ، عَنِ النَّبِيِّ ﷺ.
6507 --- ... Bize Katâde, Enes İbn-ü Mâlik’ten; o da Ubâde İbnü’s- Sâmit (r.’a.)’ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur:
— “Her kim Allâh’a kavuşup görmeyi arzu eder severse, Allâh da ona kavuşup görmeyi sever. Her kim de Allâh’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allâh da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” Âişe yâhud Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in kadınlarından biri:(Yâ Rasûlellâh!) Bizler ölümden elbette hoşlanmayız! Dediler. Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) kadınlara:
--- “Ölüm sizin bildiğiniz gibi değil, lâkin bu şöyledir: Mü’mine ölüm hâli gelince, Allâh’ın o kuldan hoşnûdluğu, Allâh’ın ikrâm ve ihsânı ile müjdelenir. Bu müjde üzerine artık Mü’mine (ölüm gibi) kendisini karşılayacak hâllerden daha sevimli bir şey olamaz. O anda mü’min Allâh’a kavuşmayı arzu edip ister, Allâh da mü’min kuluna kavuşmayı sever.
Fakat kâfir öyle değildir: Ona ölüm hâli hazır olduğunda, Allâh’ın azâbı ve ukûbeti müjdelenir. O anda kâfire, önündeki ölüm gibi hâllerden daha çirkin bir hâl olamaz. Bu sûretle kâfir, Allâh’a kavuşmayı fenâ görür, Allâh da onunla buluşmayı çirkin görür.”[3]
HAKK’I SEVEN, HALK’A VEREN, GÂZİ BAŞKAN, KOCA ÇINAR
Dediler ki: Gözden ırak olan gönülden de ırak olur!
Dedim ki: Gönül’e giren, gözden ırak olsa ne olur?
Haydi, ben bensiz geliyorum sen de sensiz gel, hoş olur!
Mevlânâ rh.’a.
1-
|
Pâdişâh kilitleri açar, Hırka göze nûr
saçar
Bütün Hâzırûn bir-bir ellerin semâya
açar
Pâdişâh Kıraat için Kur’ân sayfaların
açar
Hâfızlar, Müezzinler Kur’ân-la neşe
saçar
|
2-
|
Hafızlarla
fâsılasız, vecd[1] ile hatimler indirilir
600 sahifelik, Mübîn
Kur’ân bir günde bitirilir
Ertesi gün tekrâr
baştan, devr-ü devâm ettirilir
Yılın günler
adedince, Hakk’a niyâz gönderilir
|
3-
|
Yapılan büyün
âdetleri gençliğe, demek gerek
Ziyâret var, Ramazan’nın
15’inde, emek gerek
Pâdişâh, Vezir,
Şeyhü’l-İslâm, ziyâret pek gerek
Bütün devlet
erkânını o belde de, görmek gerek
|
4-
|
Yeryüzünde emsâli
yok böyle güzel uygulama
Hak’tan bize müeyyed,[2]
nedir bu sorgulama
Ziyâret et hatırla,
tâhir târihi, pişmiş aşı sulama
Her kim menfî
davranırsa, sakın ola doğrulama
|
5-
|
Saray-ı Hümâyûn’a[3] âr, hayâ, aşk inşâ
geldi
İştiyâk-ı
Rasûlüllâh, gönüllerde coşa geldi
|
6-
|
1518 ile 1924 arası
ihtişâmı bilmek için yazıldı
Asırlardır mülk ü
milletin selâmeti için[8] bakıldı
Bu güzîde ef’âl sâdece
Rızâ-i Rahmân için yapıldı
Âlem-i İslâm bilsin
ki! Sırf Rızâüllâh için anıldı
|
7-
|
Geliyordu bu âdet 3
Mart 1924 günü âşikâr
Allâh’ın sesi niçin
susar! Sâde bir garazkâr[9]
Akıllar tutuluyor,
ne kadar vahim bir hîlekâr
Sebep olanlara bedduâlarımız,
akar da akar
|
8-
|
Zû’l-Celâl’in Kahhâr
ismi, hep onlarla olsun!
Kabirleri, Nâr-ı Cehennem’in
ateşiyle dolsun!
Güneş yüzü
görmesinler! Nesilleri kurusun!
Zebânîler,
yılan-çıyan, onların bekçisi olsun!
|
9-
|
Âkif’in; ‘Koca-karı ile Ömer’ şiirini okuyun
Keşke tevbe
etseydiniz, olaydınız mahzûn
‘Kahretsin
an-karîb Allâh!’,[10] âhımızı duyun
Bakın, ‘Râyet-i ikbâliniz ser-nigûn[11]
olsun...’
Onlar; ‘belâsını’ dâreyn de ‘isterim bulsun!’
|
10-
|
Bu güzide âdetimiz
geceleri susturuluyor
Filiz Çağman müdür,
hezeyanlar kusuyor
Geceler sanki hazîn,[12] CD hiç hoş olmuyor
Müsteşar Mustafa
-Müslim- İsen, ne oluyor?
|
11-
|
Bu âdât-ı seyyie, dileriz
ki, inkıtâ bulsun
Kelâm-ü Kadîm dem-be-dem[13] okunulsun
Yıl 1996, bakanlığa
şân ile şeref konulsun
İnsicâmı ihyâ eden ‘Kahraman’ duyurulsun
Bakanımız,
gönlündekini Mevlâ’dan bulsun
|
12-
|
İsmail Kahraman; behemehâl[14]
karâr aldırdı
Karârı geri çek!
Diyerek herkes ona saldırdı
Boşuna heveslerdi,
bütün tabuları[15]
yıktırdı
Ku’ân-ı leyl-ü nehâr[16] kıraat
etmeye çağırdı
Kârîler, Ku’ân-ı
Kerîm’i okuyarak haykırdı
|
13-
|
Emânetler Has-Oda’da,
kârîler orada okurmuş
Kıraat; 40 Hâfız
nöbetleşe âdet olmuş oturmuş
Saraydan Furkân’ı
çalmaya hırsızlar pusu kurmuş
Kıraat mekânı
mübâdele[17]
ile arz-hânede durmuş
|
14-
|
Mevlâm unutur mu?
Sevgisi için hayâl kuranları
Müte’accib[20]
Arab turisti ile nice bağrı yananları
Arab kardeş yâd
eyledi, Allâh Rasûlü ve yâranları
|
15-
|
Kültür bakanlığı
dönemi İslâm ile aracımız
Bir-bir yaptığı
icraatlar ile mâneviyât ilâcımız
Kutsal Emânetler
değil mi bizim baş tâcımız
24 saat Kur’ân, aks-i
sadâ[21]
memnûn ecdâdımız
|
16-
|
Senin için
Duâlarımız sağnak-sağnak yağıyor
Kelâmüllâh için
gözyaşları, oluk-oluk akıyor
Akan gözyaşlarından,[24]
sana ecr-ü cezîl ayrılıyor
|
17-
|
Ne dilek diler isen,
hemencecik karîn[25]
olsun
Vakıf adamı,
iştiyâkı ilâ nihâyet senin olsun
Ana ata ecdâdına, deverânla,
Yâ-Sîn dolsun
|
18-
|
“Râzıyım
Rabbim” deyip,
tevekkülde haklısın sen
Taltîf-i Rahmân’a
er, çeşm-i dîllerde[28]
saklısın sen
Dâreyndeki ni’metleri
her hâlükârda, bulasın sen
Cemâlüllâh’a Cennet’ten
temâşâ ile bakasın sen
Hubb-ü zannımıza
erdin, İsmail KAHRAMAN sen
|
19-
|
Yahya Kemal dostuyla
Hırka-i Saâdet Dâiresinde
Yaklaşır ‘Revan
Köşküne’ o günkü ziyâretinde
Sırlar dökmüştü
kalemiyle mürekkebin eşliğinde
|
20-
|
30 Mart 1922’de,
Tevhid-i Efkâr[31]
ile basın yayının sesi
‘Devletin iki mânevî
temeli vardır’ dedi, Yahyâ’nın sesi
‘Biri; Fatih’in
Ayasofya’da okuttuğu şanlı Ezân-ın sesi
Sâir; Yavuz’un
Sarayda okuttuğu Kerîm Kur’ân-ın sesi’
|
21-
|
Eskişehir’in, Afyon
Karahisar’ın âhengi celâleti[32]
Kars’ın genç askeri
unutma bu iki güzel salâbeti[33]
Döğüştünüz! Biliniz,
mâneviyât için âlî cesâreti
Bayrak gönderler de,
dinmez Hakk için metâneti[34]
|
22-
|
Kültür Bakanlığı’nda
kadın memur sayısı 650’lerdi
Bir gazete, sözde ‘Kadın
düşmanı Bakan’ı irdeledi
Haber yapmış
sahtekâr, 850 kadının işine son verdi
Kahraman bakanımız
olaya hiç durmadan el verdi
|
23-
|
850 ile 650
rakamları gerçeği âşikâr kılıyordu
Yalancı kadın
muhabire, bir-iki soru soruyordu
Şikâyet edeceğim
diye, kalbine korku salıyordu
Yazık ki arsız,
köşe-bucak cevapsız kaçıyordu
|
24-
|
Bayan, ‘Şikâyet nereye
olacak evleviyet?’ dedi
‘Basın şeref divânı
mı, hangisine?’ açık et dedi
‘Yoksa mahkeme mi? Bana
et merhamet’ dedi
|
25-
|
Bakanımız Kahraman,
birçok meyveler verdi
O yorucu geçen
günler, ömrüne değer verdi
Kadir Topbaş’a gel
dedi, başka bir görev verdi
Vefakârlığı bırakma
ha! Âdil ol aman ders, verdi
|
26-
|
Bodrum Şapel,
Trabzon Ayasofya, Kayseri
Etnografya müzeleri,
gözüküyor şâh-eseri
İlerde elzem olur, temiz
bekletin bu yerleri
Arz bizlere Mescîd
imiş, tüm katre-i gevheri[38]
|
27-
|
Kültür
merkezlerinde, eğlenirler sapkınca
Yetim hakkı
gözetmez, savururlar çılgınca
Dingil,[39]
Çiçek Dilligil, orta yerde hırçınca
|
28-
|
Kâinâtı yaratan: “İsrâf etmeyiniz!”[42]
buyurdu
İlke; ‘Zarârın
Telâfisi’ dil-dâdelere[43] onurdu
Bir senede, arzu-yu
tenzîh-i hakîkati[44]
kurdu
Kültür Bakanlığı
imdi Kahraman’la meşhûrdu
|
29-
|
Doksanlı yıllarda,
Refâh ile mesrûr olduk
Derken üzerimizde,
belây-ı nâgâh[45]
bulduk
Lâşenin adına; ‘Post
Modern Darbe’ koyduk
Bak, ayn-ı elemde[46]
bile millî kültüre doyduk
|
30-
|
Belirtilen ölçüleri
hakk terâzisiyle tartın diyor
Eğer doğru dürüst
ise, el-Hâkk tamamdır diyor
Asrımızın ekber girdâbı
‘YALAN’ı, aslâ sevmiyor[49]
|
31-
|
Yeniden, târih için,
cem’ olundu[50]
hânesinde
Kurulsun artık ‘Adâlet’,
Hakk’ın baş emrinde
Ve ‘Kalkınma’ elzem
oldu ismi var partisinde
Kurtulsun bu aziz
millet, vefâ bulsun enîsinde[51]
|
32-
|
Mahâl; Ankara OR-AN,
Kahraman’ın beytinde[52]
Çalışmak için altı
isim, partiyi kuran heyetinde
Erdoğan, Gül, Arınç,
Aksu ve Şener refâkatinde
Kahraman’a teklif;
razıyız senin muvâfakatinde[53]
‘Prensip gereği
görevim yok’, bu gonca zeminde
|
33-
|
AK-PARTİ’nin ismini,
Erbakan’a önerdi
Fazîletin yerine,
AK-PARTİ olsun derdi
Çabalar sonuçsuz,
Erbakan tavır serdi
2002’de, aktif
siyâsete, cüz’î ara verdi
|
34-
|
Parti kuruldu şahâne
ama acâib-i şânı olsun
Erdoğan dedi; ‘Yeniden
Atılım Partisi’ olsun
Kahraman; ‘Yeniden
Atılım, var’ bilgin olsun
Murâdım odur ki ismi,
‘AK-PARTİ’ koyulsun
|
35-
|
‘Rize’nin Yüzü’ nâm
eserde, haber verildi
Tayyip Bey ‘YAP’
dedi, ismi halkça serildi
‘Adâlet ve Kalkınma’
adı halk içinde sevildi
Netîce AK-PARTİ nâm,
Kahraman’ca verildi
|
36-
|
Târih: 20 Aralık
2011 Kahraman başkan
Değerli yedi şahıs
Kahraman’la çalışkan
Konu; Anayasa
taslağı, sunulmuş imkân
Meclis komisyonunda
hazır olunca mekân
|
37-
|
Arz olundu Meclise ‘Anayasa
Metni’ açıklanarak
Laiklikle ilgili
görüşler bir-bir açığa çıkarılarak
‘Düşünce hürriyetine
pranga vurma aracı olarak’
Laikliğin yeri yok
taslağımızda, hakkımız olarak
|
38-
|
Birlik Vakfı
komisyona ‘Başkanlık gelsin’ dedi
Yürütme yetkisi; ‘Devlet
Başkanı’nındır, dedi
‘Devlet Başkanı’
yetkisi, sorumsuzdur, dedi
Egemenlik Hakkındır,
halka bağımsızlık, dedi
|
39-
|
Milletvekili yemîn
metni önümüzde ‘ur’ durur
Yıl 2012 yemîn metin
şeklini dînimize uydurur
Herkes inandığı
kitâba yemîn yapsın! duyrulur
Laik, ilke, inkılâp
ne ola ki? Soruları kondurur
İslâm’a karşı her
metni necâsetten soyundurur
|
40-
|
Nâ-mümkün
laik olamaz, kalbe dolmuş ise îmân
Emrine
deriz âmennâ, önümüzde ya! Hz. Kur’ân
Laiklik
illetiyle milletim, çekti de çekti buhrân[54]
Rabbü’l-’Âlemîn
seninledir, ey İsmail KAHRAMAN!
Bu
dörtlük ‘Nazire’dir[55]
|
41-
|
Türkiye’ye bu
sistemi, çok elzem görüyor
Bu sistemle
darbelerin, kor ateşi sönüyor
Türkiye’nin
Başkanlık’la, istikrârı sürüyor
İstikrâra kardeş
olan, gelişimle büyüyor
|
42-
|
Üsküdar Belediye
Başkanı Mustafa Kara, önerdi
Vefâmızı birlikte
göstermenin zamânı geliverdi
İHL Sözlük, can fedâ
hemen yapalım deyiverdi
‘Kahraman’a Vefâ
Gecesi ‘ni fevrî[56]
olarak verdi
|
43-
|
19 Mayıs 2012, Târih
ve kültür şehri Üsküdar
Dostluğunu gösterir
Kültür eski Bakanın arar
‘Gençlikte
bir köprübaşı’ başlığını
kapak yapar
Pâyeler pâyesi,
Kahraman, şeref tâcın başa takar
|
44-
|
Veciz mısralarını
dikkatle dinleye-dinlete, geldik
‘Her
inandığımızı yapamamışızdır’, dedi dimdik
‘Yaptıklarımız
inandıklarımızdır’, gerçeğe gedik
|
45-
|
Tayyip Erdoğan, Rize’ye
Üniversite açıyor
‘Geliştirme Vakfı’
nı kurarak işe başlıyor
‘Kurucular Kurulu’
na başkan araştırıyor
İsmail Kahraman
seçilerek yaralar sarıyor
|
46-
|
Özel Sektörde, ‘İdare
Meclisi Başkanlıkları’ ârî[57]
var
Tayyip Erdoğan
Üniversitesi’[58]
nde, Rizeliye kârı var
‘Geliştirme Vakfı
Kurucu Kurulu Üyeliği’, bâr-ı[59]
var
Bir de ‘Mütevelli
Heyet Başkanlığı’ nda, dâr-ı[60]
var
|
47-
|
Reis Erdoğan teklif
etti; ‘gel ağabey’ Kahraman
Belirtmiştik ya!
partinin ‘İsim Babası’, cem’ân
‘14 Yıl sonra destek
ver’, yakışır sana, yaman
Başta yeni anayasa
olacak, kritik şu ân zaman
|
48-
|
Kendini ‘AK Parti
Disiplin Başkanlığı’nda buldu
İstanbul 1. Bölge,
birinci sıra vekilliğe, sunuldu
Milletvekili
seçilince, alenî gözler ona doğruldu
Partisinden; ‘Meclis
Başkanı Adaylığı’ duyuldu
|
49-
|
HDP’li Mir Mehmet
Fırat bir fazla, 41 oy aldı
CHP’li Bilgehan
Toker avunarak, 125 oy aldı
AK Parti’li KAHRAMAN
başkanlığı, 316 oyla aldı
|
50-
|
Seçim turlarında,
çoğunluğun nutku tutuldu
22 Kasım 15’te 2.
Birleşim, Meclis’te kuruldu
316 Oyla TBMM 32.
Başkanı KAHRAMAN’ı buldu
26. Dönem TBMM
Başkanlığı, onunla huzûr buldu
|
|
‘Gençlikte
bir köprübaşı’, bizim için, mihenk taşı
Dünyâ-âhiret;
denge taşı, muhabbetin, kilit taşı
Fukarânın
ekmek-aşı, gençlere hem, yâkût taşı
Destânların
satırbaşı, makâm-mevki köşe taşı
|
51-
|
Sayısız
nehir akar ama Mekke’deki Zemzem başka
Babam
dedem övünürüz ama Hz. Âdem Dedemiz başka
Tûr, Tîn,
Zeytîn Dağları, can ama Cebel-i Nûr başka
Sefîne
seyr-ü sefer eyler ama Hz. Nûh’un Gemisi başka
Demirciler
demir döver ama Hz. Dâvud sanatı başka
Her ateş
yakar ama İbrâhîm’e Gül Bahçesi ateş başka
Nice
Melâike-i Kirâm mevcûd ama Cibrîl-i Emîn başka
104
kitâb nâzîl oldu ama Rabbin Kur’ân-ı Kerîm’i
başka
Rahmân’ın
Nebî-Rasûl’ü çok ama Fahr-i Kâinât’ı başka
Peygamber
ümmeti çok ama Muhammed Ümmeti başka
Fıkıhda
4 yol hak belirmiş ama İmâm-ı A’zam’ı
başka
Kur’ân-ı
Kerîm hatlarla yazıldı ama Karahisârî Hat’ı başka
Saymakla
bitmez bu insicâm, uzatma gel ânî gir çarka
Çiçek,
Şahin, Toptan, Arınç, İzgi, Akbulut, Çetin, arka
Kalemli,
Sezgin, Cindoruk, Erdem, oluşturdular tabaka
Karaduman,
Karakaş, Güven, Avcı birbirlerine şapka
Geri
kalanları sayarak sözü uzatmayayım fi’l-hakîka
Nice
TBMM Başkanı geçti ama İsmail KAHRAMAN başka
|
52-
|
Milletvekilleri
seçilince, yemîn ederler, âşikâr
‘Zana’ diye bir
kadın imtinâ etmiş, ziyankâr
‘Bu işi nasıl
çözeceksiniz?’, sorulur cüretkâr
‘Biz kriz çözmeye
geldik bakacağız halaskâr’
|
53-
|
20 Mart 2016 ‘Recep Tayyip
Erdoğan Üniversitesi’nde
‘Fahrî Doktora Unvânı’,
hazırlandı, 10. Yıl dönümünde
Gizli kalmış
gerçekleri, açık-açık haykırdı halk önünde
Yakışıyor KAHRAMAN’a,
nice iltifatlar gördü, ömründe
|
54-
|
Bilmeyen yok, ‘yamalı
bohça’ 1980 anayasasını
Çâre gerek artık,
hak etmiyoruz, bu kağnı arabasını
Başkan bekliyor;
Allâh’ın ‘yürü yâ kulum’ demesini
|
55-
|
Kahraman Başkan,
komisyon kurdu var onda zarâfet
Allak-bullak ederek,
‘ata et, ite ot veriyor’ muhâlefet
CHP Masa dağıtır,
damarları çatlamış, bilmezler nezâfet
CHP’ye lânetimiz
var, tutacak âhımız, yağsın onlara âfet
|
56-
|
Laiklik dinsizlikmiş!
Tüm dünyâya duyurdu
‘Dinsiz yasa olmaz’,
hak hakîkat buyurdu
Savunduğu ilkeler,
hep Mecelle’de doluydu
Rasûlü’nün ümmeti,
hem Allâh’ı nın kuluydu
|
57-
|
KAHRAMAN’ın gülleri
gonca-gonca derilir
Laiklik kaldırılır,
bak Kur’ân ile sevinilir
İsmail KAHRAMAN’a büyük
nişân verilir
Allâh’ın yüce Dîni
İslâm, yeryüzünde dirilir
|
58-
|
‘Dinsiz anayasa
olmaz!’ diye, bir haykırış
Yıllar yılı beklenen
hasret, özlem, yakarış
Ahâlî bilsin ki;
anayasada ‘laiklik’, utanış
Müslümanları kan
uykudan böylece uyarmış
|
59-
|
Meclis
Başkanlığında, başı dikçe yürüyor
Haksızlık
karşısında, aslan gibi kükrüyor
Dîne sataşanları,
sağa-sola süründürüyor
Hâin dîn
düşmanlarına, dizlerini çöktürüyor
Gücünün yetmediğini,
Rabbine ısmarlıyor
|
60-
|
Câmîler, evler,
gizli kuytu, sıcak-soğuk, köşeler
Kadın-erkek,
genç-ihtiyâr herkes, duâlar ekler
Kahraman’a maşallâh
der, cümle dîn kardeşler
Kahraman’a niyâzlarını
Yûce Allâh, bahş-eder
|
61-
|
‘Ve üfevvizu emrî’ işler
havâle, edilmez mi?
Kime? “İllellâh,
İnnellâh” Allâh’a, denilmez mi?
“Besîr’un Bi’l-’Ibâd”
Allâh kullarını, görmez mi?
Vâcibü’l-Vücûd’a,
tam tevekkül, gerekmez mi?[64]
|
62-
|
Elbette bildim
Rabbimi, hakkıyla fakat
Kulluk edemedim,
ibâdete yetmedi tâkat
Zikre, ibâdete,
nefsim vermedi, muvâfakat
Sonunda “Lâ
teknatû…”da[65]
buldum şefkât
|
63-
|
Babasından öğüt
almış bu iş hiç su geçirmez
Masasında kimseciklere,
aslâ hesap ödetmez
Cömertliğin âlem
biliyor, görülmesi gerekmez
Asâletten olsa
gerek, cârî sadakası[66]
tükenmez
|
64-
|
Vakûr duruş sergiler,
öğüt veren şahsiyet o
Güzellik ve
iyiliğin, tecessüm[67]
ettiği âfiyet o
Çirkin işlere kulak
tıkayanlara, hoş adâlet o
Hayâtını vakfeylemiş,
‘Vakıf İnsan’ cesâret o
|
65-
|
Sevgi ile
muhabbetle, gönüllere girendir o
Doğru yolu gösteren,
yıldız gibi etkendir o
Mütedeyyin pâk kalblere,
ılık-ılık girendir o
Hakîkatin ta’rifine,
tercümanlık edendir o
|
66-
|
İlmiyle irfânıyla,
kültüre kültür katar
Ahlâkının altında,
Rasûl’ün sevgisi yatar
Kim ne derse desin,
Allâh’ına minnettâr
Ku’râ-nın sevgisine,
her hâliyle sancaktar
|
67-
|
Peygamber isimleri,
Müslümana yakışır
Hacı Baban, torunun,
Senin ismini taşır
Duyan herkes bu
isme, hemencecik alışır
Dileğimiz; ahfâdın[68] senin
isimle yarışır
|
68-
|
Evlâdın var; adı,
Mehmet Fatih Kahraman
Sevgi ile muhabbete
âileniz hep, tercümân
Rüyâlarınıza girsin Hz.
Peygamber-i Zî Şân
Ber-devâm[69]
sevsin sizi, ol Rahmet-i Rahmân
|
69-
|
İyi komşuluk
ilişkisi, Tulumpınar görür oldu
Ne zaman geleceksin,
komşuların bekler oldu
Gece-gündüz
evinizde, ışıkların yanar oldu
Tulumpınar hocasına,
senin sevgin coşar oldu
|
70-
|
Rize
belediyesine Reşat Kasap oldu başkan
|
71-
|
‘Rize’nin Kurtuluş
Günü’ gibi anılsın deverân
‘Fetih Yılı’ da
kutlanılsın unutulmasın o destân
Mert nâ-mert fark
edilsin, öğrensin bütün cihân
Reşat başkan
açıklıyor; bu iş kutlanılsın candan
|
72-
|
2 Mart Rize’nin ‘Kurtuluş
Günü’ olarak anılır
‘Kurtuluş Günü’
olamaz, bu tâbir yanlış sanılır
‘Esirlikten
kurtuldum’ demek; âcziyet sayılır
Vuzûh[70]
bulan ‘Fetih Günü’ meş’alesi yakılır
|
73-
|
Rize’de; 28 Ağustos
2016, Pazar günü
Kutlanıldı 555.
Fetih yılı, şiâr[71]
günü
Onur konuğu oldu,
Rize’mizin hür günü
Sıhhati dâim olsun,
yaşadığı her günü
|
74-
|
İşte
TBMM Başkanı, İsmail Kahraman
Hitâbı
coşku saçıyordu, sanki tercüman
Bir
yaraya dokundu ki, gençliğe ferman
Saymakla
bitiremem, varmı acep derman
|
75-
|
Genç
adam! Bu
giyim-kuşam bozuk düzen
Genç
adam! Kendine
gel, ver çeki düzen
Genç
adam! Evrene
artık, verin siz düzen
Genç
adam! Mâzîyi
hatırla olmazsa bâzen
|
76-
|
Genç
adam! Bu Îmân gönülde mahfûzen
|
77-
|
En mu’azzam öğütleri
verendir, Ol Şâh-ı Perverdigâr[72]
“Yüce bir ahlâk
üzeresin”[73]
ey cânân Ahmed-i Muhtâr
“Men teşebbehe bi
kavmin=kim bir kavme heveskâr
“ … Fe hüve minhüm=o
onlardandır, olasın haberdâr[74]
|
78-
|
“Başka kavme
benzeme!” sevmez seni ol Cebbâr
Kerîm Kitâb’a,
Sünnet’e ol râm! Her şeyden fazîletkâr
Aklından hiç
çıkmasın, sonu bedbaht olur, günâhkâr
Ma’rûf-u emreyle!
Münker’den uzak eyle! Ol bahtiyâr
|
79-
|
Liseli Devrimciler!
Kısaca denir ‘Devlis’
Yaka göğüs resim
dolmuş seviniyor iblis
Che
Guevara’ya,
sanki yetişmişler milis
Dîn diyânet nerede
oldunuz mu? Müflis
|
80-
|
Che, denilen yaratık,
birebir kâtil kişilik
Bolivya’da, Küba’da
hem gerilla, âdîlik
Güney Amerika’da
eşkıyâ işidir cânîlik
Sana nasıl güzel
gelir böyle bir fedâilik
|
81-
|
Küba Sosyalist Devriminin keş bir kalıntısı
Bal arısı sandı gençlik, oysa bu eşek arısı
Gitme peşinden o Che, kültürün kalp sızısı
Görüş ve inançları gençliğe tam baş ağrısı
|
82-
|
Kendi öz milli değerlerini özümsemiş
Gençlerimiz geleceğin têminâtı seçilmiş
Kâfirden kahraman olmaz o da ne imiş
Târihte ecdâdın var, eşleri görülmemiş
|
83-
|
Yeter; sahte kahraman rağbeti bitsin
Çok yazık, peşinden gitme o pisin
Akıl fikir bir-bir süzgeçten geçirilsin
Öz kahramanlara kıraat ola Yâ-Sîn!
|
84-
|
Resmi,
yakanda ne arıyor ey genç! O yüznumara!
Bulunmasın
ne göğsünde ne nazarında! O maskara
Niçin
özenirsin sen! Eşkıyâ işte fikirleri! O kapkara
Bahadırlar
durur iken nedir sahte? O Che Guevara
|
85-
|
Ey
genç bil ki! Che’nin
resmi sana hiç yakışmaz
Yazılara, resimlere lâkayt
kalma vurdumduymaz
Giyme artık ‘bu saçma
yazılar nedir?’ anlaşılmaz
Öyle yazılar var ki!
Dînimizle de aslâ bağdaşmaz
Che’nin resmi, hele
göğsünde fi’l-hakîka[75]
olmaz
|
86-
|
Tişört yazılarını
Diyânet Başkanlığı açıklamış
Okuyup duyup
anlayanların, dudağı uçuklamış
Öyle yazılar mevcûd
ki, şeytanı bile utandırmış
TBMM Başkanı ‘Kahraman’
gençliği uyandırmış
|
87-
|
Ma’lûm olduğu üzre havalar pek sıcak olunca
Derhâl ince bir şeyler giyecek bir yaz boyunca
Bay olsun bayan olsun fark etmez, bu çılgınca
Giyilen tişörtlerin yazılarına bak, ne hayvanca
Burada biraz sıralayayım fehmet biraz anlamca
|
88-
|
Nude =
Çıplaklık / Açık-saçık, imiş
Whore =
Hayat Kadını (fâhişe), imiş
Sows =
Dişi Domuz, Pig = Domuz, imiş
|
89-
|
Hussy =
Edepsiz Kız / Aşüfte, Şirret imiş
Vices =
Ahlâksızlık / Rezâlet-rezîl, imiş
Chorus girl = Oryantal (kız) Dansçı, imiş
Lust passion = Şehvetler / Tutkular, imiş
|
90-
|
Dram = Bir
yudumluk içki, imiş
Adulterer =
Zinâkâr erkek,[77] imiş
Adultery =
Zînâ / Eş aldatma, imiş
Baseborn =
Zînâ Çocuğu (piç=kopel), imiş
|
91-
|
Bawdy =
Müstehcen / Açık-saçık, imiş
Sister for sale = Satılık kız kardeş, imiş
Gay and Pround = Eşcinsel, gurur imiş
Theocracy =
Allâh’a şirk koşmak,[78]
imiş
|
92-
|
Bütün hayâtı boyunca; ‘Dîni’nin, dilinin
Beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kîninin
Kalbinin’ dâvâcısı bir gençlik
yetiştirin
Asıl mesele Allâh’a Rasûlü’ne ittiba’ edin
Dedi yâ Üstâd Necip Fâzıl fikir ne
engin!
|
|
‘Âlemler hesâbına ‘Allâh!’ diyen sevgili!
Bize lütf-u ilâhî bahşedilen kapına
Diz çöktük bey’at ettik;
Rabbinden bize ne getirdiysen ‘âmennâ!’
Duyduk, itaat ettik!’
Necib Fâzıl KISAKÜREK
|
93-
|
Evde, Allâh ve
Rasûlü’ne âşık varsa, hüner[79]
Onlar için tatlı
cânı tereddüt etmeden ver
Göğsü îmân dolu ensâl[80]
yetiştirirsek eğer
Dünyâ-ukbâmızı
kurtarmış olacağız meğer
|
94-
|
Çocuklar
futbol takımlarına meftûn oldular
Bir
sürü popçu sevdi hayrân oldu torunlar
Mahşerde
uyanınca bu ma’sûm yavrular
Yevm-i
Kıyâmette var ha! dayanılmaz acılar
|
95-
|
Feryâd eder, kan ter
içinde anne-baba arar
Böyle bir günü niçin
öğretmedin? Diye sorar
Anne-baba kaçar, o
sırada Mevlâ verir karar
“Eyne’l-Meferr
= Kaçış nereye?” edilir ısrâr
“Hayır,
sığınacak bir yer yoktur” kavl-ü karâr[82]
|
96-
|
Îmân,
namaz, orucun bereketini kaybettik
Sâlih
baba, dedeler, ninelerin şuûrunu yitirdik
Ne
edeceğini bilmeyen ruhsuz, bitik ve yitik
İdeâlsiz
mâneviyâtsız âsî bir nesîl yetiştirdik
|
97-
|
Kız çocuklarını diri
diri toprağa gömerken[84]
Kıza, ‘Zeyneb = babasının süsü’ ismini veren[85]
Fâtıma yanına
girince kalkıp ona yer veren
Mekke çarşısında
kızını omzunda gezdiren
|
98-
|
Cennet’i
anaların ayakları altına seren[86]
Peygamber’in
ümmetiyiz âh bir bilsen
Gençlere
bakıyorum da nedir bu ehven
Utanıyorum
oysaki utanması gerekirken
|
99-
|
Bu nedir yok mu?
Hakka âşık mert civân
Kur’ân bülbülleri
minicik hâfızları an da an
Camii mescid
tıklım-tıklım olsun her zaman
Gençliğimiz
kalblerde taşısın, hakîkî îmân
|
100-
|
Allâhım! İstiyoruz
Senden Dîni irfânı bütün
Vatanı bayrağı
nâmusu sevecek gün-begün
Mukaddesâta can
veren kan döken büsbütün
Gayret etmeyi nasîb
eyle! Kıl bize mümkün
|
|
‘Gençlikte
bir köprübaşı’, bizim için, mihenk taşı
Dünyâ-âhiret;
denge taşı, muhabbetin, kilit taşı
Fukarânın
ekmek-aşı, gençlere hem, yâkût taşı
Destânların
satırbaşı, makâm-mevki köşe taşı
|
[1]
vecd = وجد:
Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk
hâli. Yüksek heyecan. İştiyâkın galebesi. Coşku. İlâhî aşka dalarak kendinden
geçme. Aşk, muhabbet. Kendinden geçmek, kendini unutacak kadar aşk hâli. Coşku.
[2]
Müeyyed: Te’yîd edilmiş, sağlamlaştırılmış. Doğrulanmış. Kuvvetlendirilmiş.
Tekzîb edilmemiş. Yardım görmüş. Desteklenen, doğrulanan.
[3]
Hümâyûn = همایون: Padişâha âit. Mübârek. Kutlu, Mutlu. Uğurlu. Âlî. Kuvvetli. Padişah
ile ilgili.
[4]
Hırka-i Saâdet: Peygamber efendimizin Topkapı Sarayında altın ve gümüş sandık
içerisinde muhafaza edilen hırkasına verilen ad. Yazdığı güzel kasidesinden
dolayı, Ashâb-ı Kirâm’dan Ka'b İbn-i Zübeyr (r.’a.)'e Hz. Peygamber efendimiz
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) tarafından hediye edilmişti. Asırlardan beri
İslâm devletleri tarafından büyük bir ihtimamla saklanan Hırka-i Saâdet,
Mısır'ın fethi üzerine Mekke-i Mükerreme Şerîfi tarafından diğer mukaddes
emânetler ile birlikte Yavuz Sultan Selim Hân’a teslîm edildi. Peygamber
efendimize âit mübârek eşyâlarının bütün Müslümanlarca çok büyük değeri ve
bunların arasında bilhassa Hırka-i Saâdetin husûsî bir yeri vardır.
[8] Yavuz
Sultân Selim Hân’ın Mısır fethinden İstanbul’a döndüğü 25 Temmuz 1518′den,
Halifeliğin ilgâ edildiği 3 Mart 1924 gününe kadar 405 Yıl, 7 Ay, 9 Gün, bir
dakika bir saniye ara verilmeksizin; Topkapı Saray-ı Hümâyûnunun Hırka-i Saâdet
Dâresi’nde Hafızlarca Kur’ân-ı Kerîm okunmuştur. (Tevhid-i Efkâr, 30 Mart 1922.)
[12] Hazîn
= حَز۪ينْ:
Hüzünlü. Keder meydâna getiren. Acı uyandıran. Üzüntü verici.
[13] Dem-be-dem
= دمبدم:
Vakit vakit, dâima, her zaman, bitişik = muttasıl = ara vermeden.
[14]
Behemehâl = بهه محال : İster istemez. Mutlakâ. Her halde. Hemen. Ne olursa olsun. (Farsça
- Arapça)
[15]
Tabu (Polinezya dilinden): Vâr olduğu sanılan, mukaddes hususiyetlerinden
dolayı dokunulamayan. Uğursuz, korkunç olan şey.
Uğursuz, hakkında konuşmaktan korkulan.
[21]
Aks-i sadâ: Sesin yankılanması. Sesin bir yere çarpıp geri gelmesi. Yankı. Çok
evvelden söylenen bir hakîkâtın sonradan tekrâr edilmesi.
[23]
Mâh: Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in isim ve sıfatlarından birisi.
Nübüvvet ve risâletinin nûru. Ay (Kamer). Küfür karanlıklarını mahvettiğinden
bu İsim-i Şerîf-i verilmiştir.
[24] عَيْنَانِ لاَ تَمَسُّهُمَا النَّارُ عَيْنٌ بَـكَتْ مِنْ
خَشْيَةِ اللَّهِ وَعَيْنٌ بَاتَتْ تَحْرُسُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz
buyurdu ki: --- "İki göz vardır, onlara ateş
değemez: Allâh için ağlayan göz ile, Allâh yolunda uyanık sabahlayan göz."
(Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 7, (1632).
[30]
Âheng-i Esvât = آهنگ اصوات: Ses uyumu. Aks-i Sadâ: Sesin yankılanması. Sesin bir yere
çarpıp geri gelmesi. Yankı. Çok evvelden söylenen bir hakîkatın sonradan tekrar
edilmesi.
[31]
Tevhid-i Efkâr: 1925'te Takrîr-i Sükûn Kânunu’na dayanarak İstanbul’da bakanlar
kurul kararıyla kapatılan yayınlardan biridir.
[32]
Celâdet = جلادت: Yiğitlik. Bahadırlık. Kuvvet ve şiddetlilik. Muhkemlik. Salâbet,
metânet. Kahramanlık. Ululara karşı gösterilen cesâret.
[33]
Salâbet = صَلَابَتْ: Metânet, katılık, sulbiyet. Peklik, dayanma. Sağlamlık. Mukaddesâtı
korumak husûsunda cesâret, metânet ve sebat gibi sıfatlarla muttasıf olmak.
[34]
Metânet = مَتَانَتْ: Sağlamlık. Kavîlik. Sözünden ve kararından dönmemek. İnsanın,
fikrinde sabır, azminde kavi ve akîdesinde rüsuh sâhibi olması. (Mukâbili
zaaf'dır) (Hak, Îmân ve İslâmiyet uğrunda metânet göstermek, çok kıymetli bir
seciyyedir.) Dayanıklılık. Dinin emirlerini korumadaki kararlılık,
dayanıklılık. Sağlamlık, dayanıklı olma.
[36]
Mahkeme-i Kübrâ = مَحْكَمَۀِ كُبْرَا : Öldükten sonra, âhiretteki ve Allah
(C.C.) huzurundaki mahkeme. Bütün insanların muhâkemesinin Huzûr-u İlâhiye’de
yapılacağı yer. Âhirette (öldükten sonra) Allâh-ü Te’âlâ huzûrunda kurulacak
büyük mahkeme. En büyük mahkeme, âhirette bütün insanların amel defterlerinin
tartıldığı ve dünyâda yaptıklarının hesâbını verecekleri yer. Mahşerdeki en
büyük mahkeme.
[37]
Basîret = بَص۪يرَتْ: Hakikati kalbiyle hissedip anlama. Kalpte eşyânın hakîkatlarını
bilen kuvve-i kudsiyye. Ferâset. İm'ân-ı dikkat. İbret alınacak hidâyet
sebepleri. Beyyine. Hüccet. Doğru görüş, gönül (kalb) gözü ile görme,
uyanıklık. İleri görüşlülük. İşlerin iç yüzünü görebilme. Kuvvetli seziş. İnce
anlayış. İleriyi görme gücü. (Arapça) Sezme.
[41]
Hayın: Rize ve çevresinde, "çok şiddetli" ve kötü
anlamına gelen bir kelimedir. Tokatlılarda da rastlanabilen sıfat. Yaramaz
anlamında da kullanılır. iç Anadolu ve civârında gaddâr anlamında kullanılır.
[42] “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah
israf edenleri sevmez.” (A’râf Sûresi, 7/31.)
[49] Rivayete
göre, Ebu’d-Derda ile Resulullah (a.s.m)
arasında şöyle bir konuşma geçer: Ebu’d-Derda: Yâ Resulallah! Mümin hırsızlık
yapar mı? Resulullah (a.s.m): Evet bazen olabilir. Ebu’d-Derda:
Peki, mümin zina edebilir mi? Resulullah (a.s.m): Ebu’d-Derda
hoşlanmazsa de “Evet!” Ebu’d-Derda: Peki, mümin yalan söyler mi?
Resulullah (a.s.m): Yalanı ancak îmân etmeyen kimse
uydurur.” (Kenzu’l-Ummal, h. No: 8994).
[51]
Enîs = اَن۪يسْ: Dost, arkadaş, ünsiyet edilmiş olan. Alışılmış, kendisi ile ülfet
edilmiş olan. Sevgili. Yarattığı varlıklara karşı çok yakın, dost olan Allâh
(c.c.).
[53]
Muvâfakat = مُوَافَقَتْ: Uygunluk. Uymak. Anlaşmak. Karşılıklı anlaşma. Râzı olma. Müsâade.
Bir durumu uygun görme, uygun bulma.
[54]
Buhrân = بُحْرَانْ : Sıkıntı. Darlık. Nöbet. Kriz. Bir işin tehlikeli ve karışık hâl
alması. Bunalım. (Arapça)
[55]
Nazire = نَظ۪يرَه : Mühlet vermek, tehir etmek. Benzeri, misli. Eşi, benzeri. Benzerini
yapma maksatlı örnek.Dörtlüğün aslı şudur:
Asla
laik olamaz, kalbinde olan iman;
Ne
diyorsa uyarız, önümüzdedir Kur’ân;
Laiklikle
bu millet, yıllarca çekti aman;
Rabbimiz
seninledir, ey İsmail KAHRAMAN!
Abdulkadir
İPEKOĞLU-Em. Edebiyat öğretmeni-Rize.
[58]
Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
[61] 4083-4084- Enes b. Mâlik (r.’a)'den rivâyet
edilmiştir: --- “Rasûlüllâh (s.a.v.), Uhud dağına bakıp: --- “Doğrusu Uhud, bizi seven bir dağdır. Biz de onu
severiz” buyurdu.” (Buhârî, Cihâd 71, 74, Enbiya 8,
27, Eti’me 28, De’avât 36, İ’tisam 16, Hadîs no:4083-4084; Müslim, Hacc,
504; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/140.) --- Tin, Zeytûn, Tûr Ve Nûr
Dağlarına yemîn. --- Cenâb-I Allâh (c.c.) Kelâm-ü Kadîm’inde Tîn Sûre-i
Celîlesi’nde Şu 4 (Dört) Şeye Yemîn Ediyor! 1.
Et-Tin (Tur-i Tînâ=Tîn Dağı): Şâm; Hz. İbrâhîm (‘a.s.)’İn, Hz, ‘Îsâ
(‘a.s)'nın ve İsrâîloğullarına gelen peygamberlerin çoğunun peygamber
olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir. 2.
Ez-Zeytûn (Tur-i Zeyta=Zeytin Dağı): Hz.
‘Îsâ (‘a.s)'nın peygamber olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir.
(Zeytîn Dağı Mescid-İ Aksâ Kudüs/Filistin), 3.
Et-Tûr (Tur-i Sînâ=Sinâ Dağı): Hz. Mûsâ (‘a.s)'nın peygamber olarak
gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir. (Tûr-u Sînâ Dağı, Mısır), 4. El-Beledi’l-Emîn (Cebel-i Nûr=Nûr Dağı): Hz.
Muhammed (s.a.v.)'in peygamber olarak gönderildiği ve vahiy verildiği yerdir.
(Cebel-i Nûr Dağı/Hıra Mağarası, Mekke-i Mükerreme)
Said b. Mansur ve İbnü Ebî
Hâtim, Ebu Habib Haris b. Muhammed'den Tin, Tur-i Tina; Zeytûn, Tur-i Zeyta
denilen dağlardır. İyi incir ve zeytin bittiği için bu şekilde
isimlendirilmişlerdir. İmam Râzî bunu İbnü Abbas'ın sözü olmak üzere naklederek
şöyle der: İbnü Abbas demiştir ki: Bunlar mukaddes topraklardan iki dağdır.
Bunlar incir ve zeytin yetişen yerler olduklarından dolayı bunlara Süryanice'de
Tur-i Tina (Tin Dağı) ve Tur-i Zeyta (Zeytin Dağı) denilmiştir. Bu takdirde yüce
Allâh-ü Te’âlâ Tebâreke ‘Azze ve Celle, Nebilerin, Peygamberlerin yetiştiği
yerlere ve aynı zamanda VAHİY GÖNDERİLEN YERLERE yemin
etmiş demektir.
Tin denilen dağ İsa (a.s)'nın;
Zeytûn, Şam İsrâîloğullarına gelen peygamberlerin çoğunun gönderildiği yer;
Tur, Musa (‘a.s.)'nın peygamber gönderildiği yer; Beled-i Emin de Muhammed
(s.a.v.)'in peygamber olarak gönderildiği yerdir. Şu halde gerçekte yeminden
maksat, peygamberlere hürmet ve derecelerini göstermek olur. (İbn-i Kesir
Tefsiri, Hak Dini Kuran Dili, Elmalılı M. Hamdi Yazır rh. a.) Ş.g.
[64] وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ
بِالْعِبَادِ “ … Ben işimi Allah'a havale ediyorum.
Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.” (Mü’min Dûresi,
40/44’den.)
[65]
Zümer Sûresi, 39/53.
[66]
Sadaka-i Câriye: Sürekli hayra sebep olan ve sevâbı öldükten sonra da yazılmaya
devâm eden hayırlı ameller, sadakalar. (Kur'ân ve îmân hizmeti, sâlih evlat,
faydalı ilim, akıcı sadaka yâni köprü, han, hamam, yol, câmî, ağaç dikme vd.
gibi hayırlı fiiller.) --- "İnsan öldüğü
zaman amel işlemesi kesilir. Ancak üç şey bundan müstesnâdır. Sadaka-i câriye,
kendisinden yararlanılan ilim veyâ kendisine hayır duâ eden sâlih çocuk." (Dârimi,
Mukaddime, 46).
[71]
Şiâr = شِعَارْ : İz, belirti, işâret, nişân, ayırt
edici iyi âdet. Üstünlük veren işâret. Timsâl, sembol, parola. Belirgin işâret.
(Arapça) Slogan. Şiâr edinmek: Slogan hâline getirmek, meslek edinmek. (Arapça)
Alâmet.
[73] ﴿ وَاِنَّكَ
لَعَلَى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ ﴾ [سورة القلم:٦٨/٤] “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem
Sûresi, 68/4.)
[74] Hz.
Muhammed (s.a.v) “Kim bu kavme benzemeye
çalışırsa ondandır" buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned,
Beyrut 1985,II, 50)
[75]
Fi’l-Hakîka = فِي الْحَق۪يقَه : Gerçekten, gerçekte, doğrusu. Hakikatte, hakikaten, esâsında,
aslında, doğrusu.
[78]
Theocracy: Siyâsî iktidârın, Allâh’ın temsilcileri olduklarına inanılan dîn
adamlarının elinde bulunduğu toplumsal, siyâsî düzen, dîn erki. Allâh nâmına
papazlar idâresi.
[79] “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz,
eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz
ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda
cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin.
Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe
Sûresi, 9/24); “Peygamber, müminlere kendi
canlarından daha yakındır. Eşleri de onların analarıdır…” (Ahzâb
Sûresi, 33/6); Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle
buyurmuştur: “Nefsim elinde olan Allâh’a yemîn
ederim ki hiçbiriniz, ben kendisine babasından da, evlâdından da daha sevgili
olmadıkça îmân etmiş olmaz.” (Buhari, İman, 7); Enes b. Mâlik
radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallâhu aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur: “Üç özellik vardır ki;
bunlar kimde bulunursa o, îmânın tadını tatmış demektir: 1. Allâh ve Rasûlünü,
herkesten fazla sevmek. 2. Sevdiğini Allâh için sevmek. 3. Allâh kendisini
küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrâr küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi
çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhârî,
İman 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, İman 67.); Hz. Peygamber (sav)’in şu
sözleri, çocuklara Kur’ân öğretmenin gereğini açıkça ortaya koymaktadırlar: “Çocukları üç husûsta yetiştirin; 1- Peygamber sevgisi, 2- Ehl-i Beyt’in
sevgisi, 3-
Kur’ân okutulması, çünkü Kur’an hafızları hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet
günü, Peygamberlerle ve Asfiyâlarla berâber Allâh’ın gölgesindedirler.” (44 Münâvî, Feyzü’l-Kadir, 1/225.)
[81]
Kıyâme Sûresi, 75/10-11.
[83]
Kehf Sûresi, 18/82’den.
[84] “Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü
öldürüldüğü sorulduğu zaman.” (Tekvîr Sûresi, 81/8-9.)
[85] Sevgili
Peygamberimiz’in bir tavsiyesi; “Çocuğun babası
üzerindeki haklarından biri, rûhâniyetli bir isim koyması ve güzel bir edep
vermesidir.” (Beyhakî, Şuâbu’l-Îmân, VI, 401-402)
- [86] Muâviye İbn Câhime’nin anlattığına göre; Câhime radıyallahu anh Peygamber aleyhissalâtu vesselâma gelir ve: “Ey Allâh’ın Rasûlü, ben gazveye (cihad) katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişâre etmeye geldim.” der. Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Annen var mı?” diye sorar. “Evet!..” deyince, “Öyleyse ondan ayrılma, zira cennet onun ayağının altındadır.” buyurur. (Nesâî, Cihâd, 12.)
Yûce Allâh’ın; Rahmeti, bereketi, mağfireti, rızâsı ve selâmı, âilemizden âilenizin üzerine olsun…
“Esselâm-ü ‘Aleyküm ve Rahmetüllâh-i ve Berakâtüh.”
11.05.2016 -GÜNCELLEME- 16.11.2018
Müellif/Yazan:
Şaban GÜNBEY
Em. İmam-Hatip / Rize
Hatırlatma: Yazılan naat, methiye, mersiye, kasîde, şiir gibi eserleri anlamak çok zordur der bütün yazarlarımız. Çünkü bu gibi eserlerin bâtınî mânâları yazanın göğsünde (kalbinde) saklıdır derler. Çok açık bir gerçektir ki dörtlükte anlatılmaya çalışılan bir olay, onlarca kâğıt yazarak ancak açıklanabilir.
Burada bâzı olayların önem ve ehemmiyetini anlatmaya çalıştım. Sonunda da KAHRAMAN Başkanımızın olayla ilgisine değindim. Kusurlarım af ola. Ş.günbey.
Bu eserin müellifi:
Derleyen/Hazırlayan/Yazan:
Şaban GÜNBEY
Em. İmam-Hatib
Rize/2018
M.16.11.2018 --- H.07 / Rebiü’l-Evvel (03) / 1440
جَم۪يعُ الْحُقُوقِ مَحْفُوظَةٌ، عَآئِدٌ لِشَعْبَانْ كُنْبَكْ.
Her hakkı mahfûz olup,
Şaban GÜNBEY’e âittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder