12 Nisan 2012 Perşembe

BESMELE-İ ŞERÎF HAKKINDA BİRKAÇ HAVAS

أعوذ بالله من الشيطان الرجيم.
بسم الله الرحمن الرحيم.

أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ى مَخْلُوقُهُ فَوْقَ الْعُمٰى. أَلْقَادِرِ الْفَرْدِ الَّذ۪ى مَصْنُوعُهُ تَحْتَ الثَّرٰى. أَللّٰهُمَّ اَنْتَ رَبّ۪ى حَىٌّ لَطي۪فٌ قَادِرٌ فَرْدٌ عَطُوفٌ نَاصِرٌ. سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ عَلي۪مُ الْحَكي۪مُ. سُبْحَانَكَ لَا فَهْمَ لَنَا اِلاَّ مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَّادُ الْكَري۪مُ. رَبِّ اشْرَحْ ل۪ى صَدْر۪ى. وَيَسِّرْ ل۪ى اَمْر۪ى. وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪ى. يَفْقَهُوا قَوْل۪ى. وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ى اِلَى اللّٰهْ. اِنَّ اللّٰهَ بَصي۪رٌ بِالْعِبَادِ. أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ى هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِىَ لَوْ لَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَقَدْ جَآءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ.
صَـلُّــوا عَـلٰـــى رَسُــولِـنَـا مُـــحَـمَّدٍ.
(أللهم صل على سيدنا ونبينا محمد وعلى آل سيدنا محمد)
صَـلُّــوا عَـلٰـــى شَف۪يعِ ذُنُوبِـنَــا مُـــحَـمَّدٍ.
 (أللهم صل على سيدنا ونبينا محمد وعلى آل سيدنا محمد)
صَـلُّــوا عَـلٰـــى طَب۪يبِ قُلُوبِنَا مُـــحَـمَّدٍ.
 (أللهم صل على سيدنا ونبينا محمد وعلى آل سيدنا محمد)

Hamd övgü yukarıların yukarısını ve yerin altını yaratan kaadir güç yetiren ve ferd tek olan (Yûce) Allâh (c.c.) hazretlerine mahsûstur.


Ey Allâh’ım! Sen benim rabbimsin. Hay (diri) Latîf (kullarına yumuşaklıkla muamele eden) Kaadir (güç yetiren) Ferd (tek) Atûf (şefkât ve merhamet eden) ve Nâsır (yardım edici) sin.


Yâ rabbî seni tesbîh ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir şey bilemeyiz. Muhakkak ki sen Alîm (bilici) ve Hakîm (hüküm verici) sin.


Yâ rabbî seni tesbîh ederiz. Senin bize anlattığından başka hiçbir anlayış yoktur. Muhakkak ki sen Cevvâd (çok iyilik yapan) ve Kerîm (çok cömert) sin.


Ey rabbim göğsümü aç işimi kolaylaştır. Dilimin bağını çöz, sözümü anlaşılır kıl. İşimi Allâh-ü Te’âlâ’ya ısmarladım. Muhakkak ki O kullarını görücüdür.


Hamd övgü bizi bu doğru yola ileten Allâh-ü Te’âlâ’ya mahsûstur. Allâh (c.c.) bizi doğru yola iletmeseydi biz kendimizi doğru yola iletemezdik. Muhakkak ki rabbinin rasûlleri hakkı getirmişlerdir.


Rasûlümüz Muhammed (s.a.v.)’e salât edin…

(Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammed’in ve alâ âli seyyidinâ Muhammed.)

Günâhlarımızın şefaatçisi Muhammed (s.a.v.)’e salât edin…

(Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammed’in ve alâ âli seyyidinâ Muhammed.)

Günâhlarımızın şefaatçisi Muhammed (s.a.v.)’e salât edin…

 (Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammed’in ve alâ âli seyyidinâ Muhammed.)

Ey Allâh’ım! Efendimiz Muhammed (s.a.v.)’e ve âl-ine salât eyle.

-MÜCERREBAT’TAN- MEŞÂYİH-I KİRÂM TARAFINDAN TECRÜBE EDİLMİŞ BÂZI HAVÂSS-I ‘IZAM


BESMELE-İ ŞERÎF HAKKINDA BİRKAÇ HAVAS


İsteklerinin hâsıl olmasını isteyen ve hâkimin huzûruna çıkacak olan kimse perşembe günü oruç tutar ve iftarını kuru üzümle veyâ hurmayla açar, akşam namazını kılıp ardından 121 (yüz yirmi bir) kere Besmele-i Şerîf okur.

 Sonra yatsı namazını kılıp uykusu gelinceye kadar Besmele-i Şerîf tilâvet ederek uyuyup Cuma’ günü sabah namazından sonra yine 121 (yüz yirmi bir) kere Besmele-i Şerîf okur, bundan sonra da Besmele-i Şerif’i harfleri ayrı ayrı olarak yani;

ب س م ا ل ل ه ا ل ر ح م ن ا ل ر ح ي م
Şeklinde veya bitişik olarak;

بسم الله الرحمن الرحيم
Şeklinde yazıp üzerinde taşır.

 Kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allâh-ü Te’âlâ’ya yemîn olsun ki hangi bir kadın veyâ erkek bunu yaparsa insanların nazarında ayın on dördü gibi parlak yüzlü ve nûrlu olur, heybetli, kıymetli ve itaat olunan biri olur.

 Onu görenler onu sever ve ister-istemez ona meylederler, Allâh-ü Te’âlâ onun sevgisini mahlûkâtın kalblerine yerleştirir.[1]

بسم الله الرحمن الرحيم.

BESMELE-İ ŞERÎF

﴿ بِسْمِ اللّٰهِ Allâh (Teâlâ Hazretlerinin) İsm-i Şerîfi’yle teberruk ederek (bereketlenerek okumaya) başlarım, öyle Allâh-ü Teâlâ ki, ﴿ الرَّحْمٰنِ Rahman sıfatıyla muttasıf (sıfatlanıcı), yâni kullarına acımakta nihâyete (sona) varan, hakîkî ni’met verici yine öyle Allâh-ü Teâlâ ki, ﴿الرَّح۪يمِRahim sıfatıyla muttasıf (ziyâde hakîkî ni’met verici).

MEÂL-İ ŞERÎFİ

Rahmân (çok acıyıcı) ve rahîm (son derece esirgeyici) olan Allâh’ın (c.c.) ismi (şerîfi) ile (teberrük ederek, bereketlenerek) başlarım.

عَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولُ اللّٰهِ - - يَقُولُ: قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى: (قَسَمْتُ الصَّلَاةَ –أَىِ الْفَاتِحَةَ- بَيْن۪ي وَبَيْنَ عَبْد۪ي نِصْفَيْنِ وَلِعَبْد۪ي مَاسَأَلَ، فَإِذَا قَالَ الْعَبْدُ: ﴿أّلْحَمْدُ لِٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى: حَمِدَن۪ي عَبْد۪ي، وَإِذَا قَالَ: ﴿أَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ، قَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى: أَثْنٰى عَلٰي عَبْد۪ي، وَإِذَا قَالَ: ﴿مَالِكِ يَوْمِ الد۪ينِ قَاَل: مَجَّدَن۪ي عَبْد۪ي، وَقَالَ مَرَّةً: فَوَّضَ إِلٰي عَبْد۪ي، فَإِذَا قَالَ: ﴿إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ، قَالَ: هٰذَا بَيْن۪ي وَبَيْنَ عَبْد۪ي وَلِعَبْد۪ي مَا سَأَلَ، فَإِذَا قَالَ: ﴿إِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَ صِرَاطَ الَّذ۪ينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبْ عَلَيِهِمْ وَلَا الضَّآلّ۪ينَقَالَ: هٰذَا لْعَبْد۪ي وَلِعَبْد۪ي مَا سَأَلَ) تخريج الحديث الحديث رواه الإمام مسلم وأصحاب السنن الأربعة.

Ebû Hureyre (r.a.)’nin --- “Ben Peygamber (efendimiz sallellâh-ü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu işittim.” dediği rivâyet edilmiştir: --- “Allâh-ü Teâlâ Hazretleri buyurdu ki, ben namazı (Fâtihâ’yı) kendimle, kulum arasında ikiye böldüm, kulum için istediği vardır. Kul: ﴿أّلْحَمْدُ لِٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  dediği zaman, Allâh-ü Teâlâ, kulum bana hamd etti (beni medhetti) buyurur. Kul:  ﴿مَالِكِ يَوْمِ الد۪ينِ dediği zaman, (Allâh-ü Teâlâ) kulum bana senâ etti (beni övdü) buyurur. Kul:

 ﴿إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ dediği zaman, (Allâh-ü Teâlâ) kulum bana ta’zîm etti (beni büyük tuttu) diğer bir kere de: Kulum işini bana havâle etti buyurur. Kul:  ﴿إِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَ صِرَاطَ الَّذ۪ينَ dediğinde, (Allâh-ü Teâlâ) bu, benimle kulum arasındadır, kulum için istediği vardır, buyurur. Kul:  ﴿ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبْ عَلَيِهِمْ وَلَا الضَّآلّ۪ينَdediğinde, (Allâh-ü Teâlâ Hazretleri), bu, kulum içindir ve kulum için istediği vardır.” buyurur. (Müslim, salât:38,40, Ebû Dâvud, Salât:132, Neseî, İftitah:23, İbn-i Mâce, Âdab;52)

حَدَّثَنَا إِبْرَاه۪يمُ، حَدَّثَنَا الْحُسَيْنُ بْنُ جَعْفَرٍ الْكُوفِيُّ، حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا دَاوُدُ بْنُ عَطَآءٍ، عَنْ مُوسَى بْنِ عُقْبَةَ، عَنْ نَافِعٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ : “ إِنَّ جِبْر۪يلَ عَلَيْهِ السَّلامُ، إِذَا جَآءَ بِالْوَحْيِ كَانَ أَوَّلُ مَا يُلْق۪ي عَلَيَّ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.

İbn-i Ömer (r.anhümâ)’den rivâyet edilmiştir ki, Efendimiz (sallellâh-ü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: --- “Cibrîl-i Emîn bana vahiy getirdiği zaman ilk olarak: ﴿بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  derdi.”    (Dârekudnî: 1/305 No;13)

İbn-i Abbâs (r.anhümâ)’ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

كَانَ الْمُسْلِمُونَ لَا يَعْلَمُونَ إِنْقِضَآءَ السُّورَةِ حَتّٰى تَنْزِلَ آية “بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ” فَإِذَا نَزَلَتْ “ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ” عَلِمُو أَنَّ السُّورَةَ قَدِ انْقَضَتْ.

“Müslümanlar (asr-ı saâdette bulunan sahâbe-i kirâm) Besmele inmeden bir sûrenin bittiğini bilmezlerdi. Besmele-i Şerîfe indiği zaman (sûrelerin arasını ayırdığı için bir sûrenin bittiğini ve diğer sûrenin başladığını) anlardılar.” (Hakîm, Müstedrek: 1/232.)

حدثني جعفر بن محمد بن الحارث، أنبأ علي بن أحمد بن سليمان المصري، ثنا جعفر بن مسافر التنيسي، ثنا زيد بن المبارك الصنعاني، ثنا سلام بن وهب الجندي، حدثني أبي، عن طاوس ، عن ابن عباس ، أن عثمان بن عفان رضي الله عنه سأل رسول الله صلى الله عليه وآله وسلم عن بسم الله الرحمن الرحيم ، فقال: “هُوَ إِسْمٌ مِنْ أَسْمَآءِ اللّٰهِ، وَمَا بَيْنَهُ، وَبَيْنَ إِسْمَ اللّٰهِ الْاَكْبَرِ ، إِلَّا كَمَا بَيْنَ سَوَادِ الْعَيْنِ، وَبَيَاضِهَا مِنَ الْقُرْبِ.

İbn-i Abbâs (r.anhümâ)’dan rivâyet edilmiştir ki, Hazreti Osman (r.a.), Efendimiz (sallellâh-ü aleyh-i ve sellem)’e Besmele’den sordu. Rasûlüllâh (sallellâh-ü aleyh-i ve sellem) de şöyle buyurdular: --- “O (Besmele), Allâh (-ü Teâlâ’n)’ın isimlerinden bir isimdir. O’nunla Allâh’ın en büyük ismi (İsm-i A’zam) arasında ancak, gözün siyahıyla beyazı arasındaki kadar yakınlık vardır. Yâni o kadar yakındırlar.” (Hakîm, el-Müstedrek: 1/552.)

İbn-i Abbâs (r.anhümâ-n)’ın şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: --- “إِسْمُ اللّٰهِ الْاَعْظَمُ هُوَ اللّٰهُ  Allâh’ın en büyük ismi اللّٰهُ ALLÂH ismi şerîfidir.” (Suyutî, D. Mensur: 1/23.)

Câbir İbn-i Abdullâh (r.a.)’dan rivâyet edildi ki:

... وَإِنَّهُ لَمَّا نَزَلَتْ (بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ) هَرَبَ الْغَيْمُ إِلَى الْمَشْرِقِ وَسَكَنَتِ الرّ۪يحُ وَهَاجَ الْبَحْرُ وَأَصْغَتِ الْبَهَآئِمُ  بِأٰذَانِهَا وَرُجُمَتِ الشَّيَاط۪ينُ مِنَ السَّمَآءِ، وَحَلَفَ اللّٰهُ بِعِزَّتِه۪ وَجَلَالِه۪ أَنْ لَا تُسَمّٰى عَلٰى شَيْ ءٍ إِلَّا بَارَكَ اللّٰهُ ف۪يهِ.

“Besmele-i Şerîfe inince bulut şarka (doğuya) kaçtı, rüzgâr sâkin oldu (dindi), deniz dalgalandı, bütün hayvanlar kulak verdiler. Şeytanlara da semâdan taşlar yağdı. Ve Allâh (-ü Teâlâ) Besmele-i Şerîfe hangi şey üzerine okunursa muhakkak o şeyde bereket yaratacağına dâir ‘Izzet ve Celâl’ine (ululuğuna ve büyüklüğüne) yemîn etti.” (Suyutî, D. Mensur, 1/26.)

İbn-i Mes’ûd (r.a.)’un şöyle buyurduğu rivâyet edildi:

مَنْ أَرَادَ أَنْ يُنَجِّيَهُ اللّٰهُ مِنَ الزَّبَانِيَةِ التِّسْعَةَ عَشَرَ فَلْيَقْرَأْ: (بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ)، لِيَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُ مِنْ كُلِّ حَرْفٍ مِنْهَا جُنَّةً مِنْ كُلِّ وَاحِدٍ ...

“Her kim, Allâh-ü Teâlâ’nın on-dokuz zebâniden kendisini kurtarmasını istiyorsa, Besmele okusun ki, Allâh-ü Teâlâ onun için Besmele’nin her bir harfinden on-dokuz meleğin her-birine karşı bir kalkan yapsın.” (Suyutî, D Mensur, 1/26.)

إِنَّ الْمُعَلِّمَ إِذَا قَالَ لِلصَّبِيِّ: قُلْ: (بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ) فَقَالَ الصَّبِيِّ: (بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ) كُتِبَ لِلْمُعَلِّمِ وَلِلصَّبِيِّ وَلِاَبَوَيْهِ بَرَآئَةً مِنَ النَّارِ.” (كتب اللّٰهُ براءَة للصبي وبراءَة لاَبويه، وبراءَة للمعلم.)ِ

İbn-i Abbâs (r.anhümâ-n)’ın merfû’an (Efendimiz -sallellâh-ü aleyh-i ve sellem-e isnâd ederek) şöyle dediği rivâyet edilmiştir; --- “Şübhesiz bir muallim (hoca) bir sabiye (küçük çocuğa): “Besmele oku” dediği zaman, o hocaya da, çocuğa da, onun anne ve babasına da, cehennemden berâet (kurtuluş) yazılır.” (Suyutî, D Mensur, 1/26.)

Hz. Ali (r.a.)’den rivâyet edilmiştir ki o, (Efendimiz -sallellâh-ü aleyh-i ve sellem-e isnâd ederek) şöyle buyurdu:

عَنْ عَلِيٍّ مَرْفُوعًا بِلَفْظِ: “إِذَا وَقَعْتَ ف۪ي وَرْطَةٍ فَقُلْ (بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ، وَلَا حَوَلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظ۪يمِ). فَإِنَّ اللّٰهَ تَعَالٰى يَصْرِفُ بِهَا مَا يَشَآءُ مِنْ أَنْوَاعِ الْبَلٰٓاءِ.

--- “Bir tehlikeye düştüğünde:  (بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ، وَلَا حَوَلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظ۪يمِ).  de. Zîrâ bunun sebebiyle Allâh (-ü Teâlâ), dilediği çeşit-çeşit belâları geri çevirir.” (Suyutî, D Mensur, 1/26.)

 Safvân İbn-i Selîm’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

أَلْجِنُّ يَسْتَمْتِعُونَ بِمَتَاعِ الْاِنْسِ وَثِيَابِهِمْ فَمَنْ أَخَذَ مِنْكُمْ ثَوْبًا أَوْ وَضَعَهُ فَلْيَقُلْ (بِسْمِ اللّٰهِ) فَإِنَّ اسْمَ اللّٰهِ طَابِعٌ.” 

“Cinler insanların eşyâ ve elbisesini kullanırlar. Sizden hanginiz bir elbise alır veyâ koyarsa Besmele çeksin zîrâ Allâh-ü Teâlâ’nın ismi mühürdür.” (Suyutî, D Mensur, 1/26.)

 Hazreti ‘Âişe (r.anhâ)’nin şöyle buyurduğu rivâyet edildi:

وأخرج أبو نعيم والديلمي عَنْ عَآئِشَةَ قَالَتْ: لَمَّا نَزَلَتْ (بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ) ضَجَّتِ الْجِبَالُ حَتّٰى سَمُعَ أَهْلِ مَكَّةَ دَوِيَّهَا، فَقَالُو : سَحَرَ مُحَمَّدٌۨ الْجِبَالَ، فَبَعَثَ اللّٰهُ دُخَانًا حَتّٰٓى أَظَلَّ عَلٰٓى أَهْلِ مَكَّةَ، فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَأٰلِه۪ وَسَلَّمَ: مَنْ قَرَأَ (بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ) مُوقِنًا سَبَّحَتْ مَعَهُ الْجِبَالُ إِلَّا أَنَّهُ لَا يُسْمَعُ ذٰلِكَ مِنْهَا.

“Besmele-i şerîfe inince dağlar inim-inim inledi. O kadar ki, Mekke ehli dağların uğultusunu duydular ve: “Muhammed (sallellâh-ü aleyh-i ve sellem) dağları da büyüledi.” dediler. Bundan dolayı Allâh (-ü Teâlâ) bir duman gönderdi tâ ki, Mekke ehlinin başına çöktü. Bunun üzerine (Rasûlüllâh -sallellâh-ü aleyh-i ve sellem-e isnâd ederek) buyurdu ki: --- “Her kim yakînen (şüphesiz) inanarak Besmele-i Şerîfe’yi okursa, dağlar onunla berâber tesbîh eder. Ancak dağların bu tesbîhi duyulmaz.” (Suyutî, D Mensur, 1/26.)

وأخرج [ ص: ١٦ ] الديلمي عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَأٰلِه۪ وَسَلَّمَ: مَنْ قَرَأَ (بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ) كُتِبَ لَهُ بِكُلِّ حَرْفٍ أَرْبَعَةُ آلْآفِ حَسَنَةٍ،، وَمُحِيَ عَنْهُ أَرْبَعَةُ آلْآفِ سَيِّئَةِ ، وَرُفِعَ لَهُ أَرْبَعَةُ آلْآفِ دَرَجَةٌ.

İbn-i Mes’ûd (r.a.)’dan rivâyet edildiğine göre, Efendimiz (sallellâh-ü aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu: --- “Her kim Besmele-i Şerîfe’yi okursa, onun için her harfine karşılık dört bin sevab yazılır, dört bin günâhı silinir ve kendisi dört bin derece yükseltilir.” (Suyutî, D Mensur, 1/26.)

Ömer İbn-i Abdü’l-’Âzîz’den rivâyet edildi ki, Efendimiz (sallellâh-ü aleyh-i ve sellem) yerde duran bir kitâba (kâğıda) rastladı, yanındaki delikanlıya مَاف۪ي هٰذَا”  --- “Bu kâğıtta ne var ?” diye sordu. O da: --- “  (بِسْمِ اللّٰهْ) var.” dedi. Bunun üzerine Efendimiz (sallellâh-ü aleyh-i ve sellem): --- لَعَنَ اللّٰهُ مَنْ فَعَلَ هٰذَا لَا تَضَعُو إِسْمَ اللّٰهِ إِلَّا ف۪ي مَوْضِعِه۪.” “Bunu yapana Allâh lâ’net etsin! Allâh’ın ismini ancak (yakışan) yerine koyun.” buyurdu. (Ebu Dâvud, Merasîl; 239, Bâb: 95.)

Hz. Enes (r.a.)’den merfû’an, (Efendimiz -sallellâh-ü aleyh-i ve sellem-e isnâd ederek) şöyle rivâyet edilmiştir:

 (حديث مرفوع) حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ نَصْرٍ ، نا أَبُو سَالِمٍ الرَّوَّاسُ ، نا أَبُو حَفْصٍ الْعَبْدِيُّ ، عَنْ أَبَانٍ ، عَنْ أَنَسٍ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : “ مَنْ رَفَعَ قِرْطَاسًا مِنَ الأَرْضِ ف۪يهِ (بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ)، إِجْلَالًا لِلّٰهِ عَزَّ وَجَلَّ أَنْ يُدَاسَ، كُتِبَ عِنْدَ اللّٰهِ مِنَ الصِّدّ۪يق۪ينَ، وَخُفِّفَ عَنْ وَالِدَيْهِ وَإِنْ كَانَا مُشْرِكَيْنِ- وَإِنْ كَانَا كَفِرَيْنِ-.

“Her kim, kendisinde besmele bulunan bir kâğıdı çiğnenmesin diye, ta’zîmen (hürmetle) yerden kaldırırsa, Allâh’ın ‘ındinde sıddîklar (en doğru kullar) dan yazılır. Ve anne-babası kâfir de olsalar azabları hafifletilir.” (Suyutî, D Mensur, 1/29.) (Mahmut USTAOSMANOĞLU (k.s.) başkanlığında bir heyet, Rûhu’l-Furkân Tefsîri, İstanbul/1991, c. I, s. 68-73.)
 
Rivâyete göre: “Her kim muharremin ilk günü bir kâğıda 113 (yüz on üç) besmele yazar da onu taşırsa ömrü boyunca ona istemediği bir şey ulaşmaz.”

BİR SENE BOYUNCA HASTA OLMAMAK İÇİN YAPILACAK BİR AMEL

Âşûrâ günü bir miktar gül suyuna her birinin başında besmele çekilerek ve suya bakılarak 7 (yedi) Fâtihâ okunup sonra o gül suyu başa ve yüze sürülürse o kişi bir dahaki seneye kadar illet ve dert görmez. Bu husûs tecrübeyle sâbit olmuştur.  (Muhammed Ebû’l-Yüsr Âbidîn, el-Evrâdü’d-Dâime, sh:93.)

--- Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) buyurdular ki: “Karanlık çöktüğü zaman çocuklarınızı dışarı salmayın. Çünkü şeytanlar bu esnada her tarafa yayılırlar. Yatsı vaktinden bir müddet geçince, onları serbest bırakın. Kapını kapa, Allâh’ın ismini zikret. Kandilini söndür, Allâh’ın ismini zikret. Yemek kabının ağzını kapa ve Allâh’ın ismini zikret, (kapayacak bir şey bulamadığın takdirde [çubuk gibi] herhangi bir şeyi üzerine uzatıp koymak suretiyle de olsa (bunu yap)! Zira şeytan, kapalı kapıyı açamaz. Kandilleri söndürün, zira fasıkçık (fare), olur ki, fitili çeker de ev halkını yakar.” [Buhari, Bed’ü’l-Halk 11, 14, Eşribe 22, İsti’zan 49, 50; Müslim, Eşribe 96, (2012); Muvatta, Sıfatu’n-Nebi 21, (2, 928, 929); Ebû Davud, Eşribe 22, (3731, 3732, 3733, 3734); Tirmizî, Et’ime 15, (1813).]

---Bir başka hadîste: --- “Kul evine girerken besmele çekerse, şeytan: “Biz bunların yanında geceleyemeyiz” der”  buyrulmuştur.”

Zikrolunan Hadîs-i Şerîf’lerden de anlaşılıyor ki Besmele’nin fâliyeti esrârı hikmeti çok büyüktür. Onu terk etmek akıl kârı değildir. Besmele İslâm’ın bir sembolü her iyiliğin anahtarı ve Allâh-ü Teâlâ’nın kullarına bir ihsânıdır.


[1] Kasr-ı Ârifân dergisi, Sayı:39, aralık 2010.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder