31 Ekim 2013 Perşembe

HAFIZAYI GÜÇLENDİRME DUÂLARI


HAFIZAYI GÜÇLENDİRME DUÂLARI


 

عن ابن عباس رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا قَالَ: جَآءَ عَلِيُّ بْنُ أَبِى طَالِبٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ إِلَى النَّبِىِّ (صَلَّى

اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم) فَقَالَ: بِأَبِى أَنْتَ وَأُمِّى تَفَلَّتَ هٰذَا القُراٰنُ مِنْ صَدْرِى فَمَا أَجِدُنِى أَقْدِرُ عَلَيْهِ، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللّٰهِ (صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم) يَآ أَبَا الْحَسَنِ: أَفَلاَ أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ يَنْفَعُكَ اللّٰهُ بِهِنَّ، وَيَنْفَعُ بِهِنَّ مَنْ عَلَّمْتَهُ، وَيَثْبُتُ مَا تَعَلَّمْتَ فِى صَدْرِكَ؟ قَالَ أَجَلْ يَارَسُولَ اللّٰهِ فَعَلِّمْنِى؟ قَالَ: إِذَا كَانَ لَيْلَةُ الْجُمُعَةِ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَقُومَ فِى ثُلُثِ اللّٰيْلِ الْاَخِيرِ، فَإِنَّهَا سَاعَةٌ مَشْهُودَةٌ، وَالدُّعَآءُ فِيهَا مُسْتَجَابُ، وَقَالَ أَخِى يَعْقُوبُ لِبَنِيهِ سَوْفَ أَسْتَغفِرُ لَكُمْ رَبِّى، يَقُولُ حَتَّى تَأْتِىَ لَيْلَةُ الْجُمُعَةِ، فَإِنْ لَمْ تَسْتَطِعْ فَفِى وَسَطِهَا فَإِنْ لَمْ تَسْتَطِعْ فَفِىَ أَوَّلِهَا، فَصَلِّ أَرْبَعَ رَكَعَاتٍ تَقْرَأُ فِى الْاُ۫ولَى: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَيٰسٓ، وَفِى الثَّانِيَةِ: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَحٰمٓ الدُّخَانِ، وَفِى الثَّالِثَةِ: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَالٓمٓ تَنْزِيلُ السَّجْدَةِ، وَفِى الرَّابِعَةِ: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ، وَتَبَارَكَ الْمُفَصَّلَ، فَإِذَا فَرَغْتَ فَاحْمَدِ اللّٰهَ تَعَالَى، وَأَحْسِنِ الثَّنَآءَ عَلَيْهِ، وَصَلِّ عَلَىَّ وَأَحْسِنْ، وَصَلِّ عَلَى سَآئِرِ الْاَنْبِيَآءِ، وَاسْتَغْفِرْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ، وَلِاِخْوَانِكَ الَّذِينَ سَبَقُوكَ بِالْا۪يمَانِ، ثُمَّ قُلْ فِى اٰخِرِ ذٰلِكَ: أَللّٰهُمَّ  ارْحَمْنِى بِتَرْكِ الْمَعَاصِى أَبَدًا مَا أَبْقَيْتَنِى وَارْحَمْنِى أَنْ أَتَكَلفَ مَالاَيَعْنِى نِى وَارْزُقْنِى حُسْنَ النَّظَرِ فِيمَا يُرْضِيكَ عَنِّى. أَللّٰهُمَّ  بَدِيعَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يَاذَا الْجَلاَلِ وَالْاِكْرَامِ وَالْعِزَّةِ الَّتِى لاَتُرَامُ. أَسْأَلُكَ يَآ اللّٰهُ يَا رَحْمٰنُ بِجَلاَلِكَ، وَنُورِ وَجْهِكَ أَنْ تُلْزِم قَلْبِى حِفْظَ كِتَابِكَ كَمَا عَلّمْتَنِى وَارْزُقْنِى أَنْ أَتْلُوَهُ عَلَى النَّحْوِ الَّذِى يُرْضِيكَ عَنِّى. أَللّٰهُمَّ  بَدِيعَ السَّمٰوَاتِ

والْاَرْضِ ذَا الْجَلاَلِ وَالْاِكْرَامِ وَالْعِزَّةِ الَّتِى لاَتُرَامُ أَسْأَلُكَ يَآ اللّٰهُ يَا رَحْمٰنُ بِجَلاَلِكَ، وَنُورِ وَجْهِكَ أَنْ تُنَوِّرَ بِكتَابِكَ بَصَرِى، وَأَنْ تُطْلِقَ بِهِ لِسَانِى، وَأَنْ تُفَرِّجَ بِهِ عَنْ قَلْبِى، وَأَنْ تَشْرَحَ بِهِ صَدْرِى وَأَنْ تَغْسِلَ بِهِ بَدَنِى فَإِنَّهُ لاَيُعِينُنِى عَلَى الْحَقِّ غَيْرُكَ وَلاَ يُؤْتِينِيهِ إِلاَّ أَنْتَ، وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللّٰهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ، يَا أَبَا الْحَسَنِ: تَفْعَلُ ذٰلِكَ ثَلاَثَ جُمَعٍ، أَوْ خَمْسًا، أَوْ سَبْعًا تُجَابُ بِإِذْنِ اللّٰهِ تَعَالَى، وَالَّذِي بَعَثَنِى بِالْحَقِّ مَا أَخْطَأَ مُؤْمِنًا قَطُّ.

قَالَ ابن عباس: فَوَ اللّٰهِ مَا لَبِثَ عَلىٌّ إِلاَّ خَمْسًا، أَوْ سَبْعًا حَتَّى جَآءَ رَسوُ ل اللّٰهِ (صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم) فِى مِثْلِ ذٰلِكَ الْمَجْلِسِ، فَقَالَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ: إِنِّى كُنْتُ فِيمَا خَلاَلاَ اٰخُذُ إِلاَّ أَرْبَعَ اٰيَاتٍ أَوْ نَحْوَهنَّ، فَإِذَا قَرَأْتُهُنَّ عَلَى نُفْسِى تَفَلَّتْنَ، وَإِنِّى أَتَعَلَّمُ الْيَوْمَ أَرْبَعِينَ اٰيَةً أَوْ نَحْوَهَا، فَإِذَا قَرَأْتُهَا عَلَى نَفْسِى، فَكَأَنَّمَا كِتَابُ اللّٰهِ بَيْنَ عَيْنَىّ، وَلَقَدْ كُنْتُ أَسْمَعُ الْحَدِيثَ، فَإِذَا رَدَّدْتُهُ تَفَلَّتَ، وَأَنَا الْيَوْمَ أَسْمَعُ الْاَحَادِيث، فَإِذَا تَحَدَّثْتُ بِهَا لَمْ أَخْرَمْ مِنْهَا، فَقَالَ (صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم) عِنْدَ ذٰلِكَ: مُؤْمِنٌ وَرَبِّ الْكَعْبَةِ أَبَا الْحَسَنِ. أخرجه الترمذى .

 

Hz. İbn-u Abbâs (r.anhümâ) anlatıyor: “Hz. Ali İbn-u Ebî Tâlib (r.a.) Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’a gelerek: “Annem ve bâbam sana kurban olsun, şu Kur’ân göğsümde durmayıp gidiyor. Kendimi onu ezberleyecek güçte göremiyorum” dedi. Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ona şu cevabı verdi:

 

--- “Ey Ebûl-Hüseyin! (Bu meselede) Allâh’ın sana faydalı kılacağı, öğrettiğin takdirde öğrenen kimsenin de istifade edeceği, öğrendiklerini de göğsünde sabit kılacak kelimeleri öğreteyim mi?”

 

Hz. Ali (r.a.): --- “Evet, ey Allâh’n Rasûlü, öğret bana!” dedi.

 

Bunun üzerine Hz. Peygamber şu tavsiyede bulundu:

 

“Cuma gecesi (perşembeyi cumaya bağlayan gece) olunca, gecenin son üçte birinde kalkabilirsen kalk. Çünkü o an (meleklerin de hazır bulunduğu) meşhûd bir andır. O anda yapılan duâ müstecâbtır. Kardeşim Ya’kub da evlatlarına şöyle söyledi: “Sizin için Rabbime istiğfâr edeceğim, hele cuma gecesi bir gelsin.” Eğer o vakitte kalkamazsan gecenin ortasında kalk. Bunda da muvaffak olamazsan gecenin evvelinde kalk. Dört rek’at namaz kıl. Birinci rek’atte, Fâtiha ile Yâsin sûresini oku, ikinci rek’atte Fâtiha ile Hâmim, ed-Duhân sûresini oku, üçüncü rek’atte Fâtiha ile Elif-lâm-mîm Tenzîlü’s-secde’yi oku, dördüncü rek’atte Fâtiha ile Tebâreke’l-Mufassal’ı oku. Teşehhüdden boşaldığın zaman Allâh’a hamdet, Allâh’a senayı da güzel yap, bana ve diğer peygamberlere salât oku, güzel yap. Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar ve senden önce gelip geçen mü’min kardeşlerin için istiğfat et. Sonra bütün bu okuduğun duâların sonunda şu duâyı oku:

 

“Allâh’ım, bana günâhları, beni hayatta baki kıldığın müddetçe ebediyen terk ettirerek merhamet eyle. Bana faydası olmayan şeylere teşebbüsüm sebebiyle bana acı. Seni benden râzı kılacak şeylere hüsn-i nazar etmemi bana nasîb et.

 

Ey semâvât ve arzın yaratıcısı olan celâl, ikram ve dil uzatılamayan izzetin sâhibi olan Allâh’ım.

 

Ey Allâh! Ey Rahman! Celâlin hakkı için, yüzün nuru hakkı için kitabını bana öğrettiğin gibi hıfzına da kalbimi icbâr et. Seni benden râzı kılacak şekilde okumamı nasîb et.

 

Ey semâvât ve arzın yaratıcısı, celâlin ve yüzün nuru hakkı için kitabınla gözlerimi nurlandırmanı, onunla dilimi açmanı, onunla kalbimi yarmanı, göğsümü ferahlatmanı, bedenimi yıkamanı istiyorum. Çünkü hakkı bulmakta bana ancâk sen yardım edersin, onu bana ancâk sen nasib edersin. Herşeye ulaşmada güç ve kuvvet ancâk büyük ve yüce olan Allâh’dandır.”

 

Ey Ebû’l-Hasan, bu söylediğimi üç veya yedi cuma yapacaksın. Allâh’ın izniyle duâna icâbet edilecektir. Beni hak üzere gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun bu duâyı yapan hiçbir mü’min icâbetten mahrum kalmadı.”

 

İbn-u Abbâs (r.anhümâ) der ki: “Allâh’a yemin olsun, Ali (r.a.) beş veya yedi cuma geçti ki Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’a aynı önceki mecliste tekrâr gelerek:

 

--- “Ey Allâh’ın Rasûlü! Dedi, geçmişte dört beş âyet ancâk öğrenebiliyordum. Kendi kendime okuyunca onlar da (aklımda durmayıp) gidiyorlardı. Bugün ise, artık 40 kadar âyet öğrenebiliyorum ve onları kendi kendime okuyunca Kitabullâh sanki gözümün önünde duruyor gibi oluyor. Eskiden hadisi dinliyordum da arkadan bir tekrâr etmek istediğimde aklımdan çıkıp gidiyordu. Bugün hadis dinleyip sonra onu bir başkasına istediğimde ondan tek bir harfi kaçırmadan anlatabiliyorum.

 

Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) bu söz üzerine Hz.Ali (r.a.)’ye:

 

--- “Ey Ebû’l-Hasan! Kâbenin Rabbine yemin olsun sen mü’minsin!”[1] Dedi.”

 

وعن شداد بن أوس رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ (صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم) يُعَلِّمُنَا أَنْ نَقُولَ فِى الصَّلاَةِ: أَللّٰهُمَّ  إِنِّى أَسْأَلُكَ الثَّبَاتَ فِى الْاَمْرِ، والْعَزِيمَةَ عَلَى الرُّشْدِ، وَأَسْأَلُكَ شُكْرَ نِعْمَتِكَ، وَحُسْنَ عِبَادَتِكَ، وَأَسْأَلُكَ لِسَانًا صَادِقًا، وَقَلْبًا سَلِيمًا، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا تَعْلَمُ، وَأَسْأَلُكَ مِنْ خَيْرِ مَا تَعْلَمُ، وَأَسْتَغْفِرُكَ مِمَّا تَعْلَمُ. أخرجه النسائِى .

 

Şeddâd İbn-u Evs (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (aleyhissalâtu vesselem) namazda şu duâyı okumamızı öğretiyordu:

 

--- “Allâh’ım! Senden işte (dinde) sebat etmeyi, doğruluğa da azmetmeyi istiyorum. Keza nimetine şükretmeyi, sana güzel ibadette bulunmayı taleb ediyor, doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum. Allâh’ım, senin bildiğin her çeşit şerden sana sığınıyorum, bilmekte olduğun bütün hayırları senden istiyorum, bildiğin günâhlarımdan sana istiğfâr ediyorum!”[2]



[1] Kütüb-i Sitte 7/73-76 (Tirmizî, Daavât 125, (3565) (Hadis sened yönüyle hasen olsa da, âlimler metin yönüyle şâz, garîp ve hattâ münker olduğunu söylemişlerdir.)
[2] Kütüb-i Sitte 7/76 Tirmizî, Daavât 22, (3404); Nesâî, Sehv 61.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder