”KABİR ZİYÂRETİNDE OKUNACAK DU”
EY ALLÂH-IM! MUHAMMED (SALLELLÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE
SELLEM) EFENDİMİZ HAZRETLERİNİN VE ÊL’İ-NİN (YÜZÜ SUYU) HÜRMETİNE SENDEN
İSTİYORUM (VE YALVARIYORUM)! ---BU MEYYİT’E (-veyâ- MEYYİTE’YE) AZÂB VERME… (AZÂBINI
AFFET).
KABİR AZÂBI ÇEKMEYECEK
SEKİZ -8- KİŞİ
Kabir azâbından koruyan bâzı ameller
vardır. İşte kabir azâbı çekmeyecek sekiz -8- kişi:
1- Allâh’a itaat edip onun emirlerine karşı gelmekten sakınmanın kabir
azabından koruyacağı söylenmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak:
﴿ مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا
فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ ﴿٤٤﴾ لِيَجْزِىَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ
مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَايُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ ﴿٤٥﴾ ﴾ [سورة الروم:٣٠/٤٤-٤٥]
“Her
kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kim de sâlih amel (yararlı iş) işlerse, onlar kendileri için rahat bir yer
hazırlamış olurlar. Çünkü O, iman edip salih amel (yararlı iş)
işleyenlere lütfundan mükâfaat verecektir. Çünkü O, kâfirleri sevmez.”[1]
Buyurmaktadır. Mücâhid Âyet-i Kerime’de geçen, “kendileri için rahat bir
yerin” kabir hayatı olduğunu haber vermektedir.
2- Allâh rızası için nöbet tutmak kişiyi kabir azabından korur.
Hadis-i Şerifler Allâh yolunda nöbet tutmanın faziletinin büyüklüğünü
değişik şekillerde ifade etmektedirler:
٢٧٦٨- حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ
بْنُ إِسْمَاع۪يلَ بْنِ سَمُرَةَ قَالَ: حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَعْلَى
السُّلَمِيُّ قَالَ: حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ صُبْحٍ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمٰنِ بْنِ
عَمْرٍو، عَنْ مَكْحُولٍ، عَنْ أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ
صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: "لَرِبَاطُ
يَوْمٍ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ مِنْ وَرَاءِ عَوْرَةِ الْمُسْلِم۪ينَ،
مُحْتَسِبًا مِنْ غَيْرِ شَهْرِ رَمَضَانَ أَعْظَمُ أَجْرًا مِنْ عِبَادَةِ مِائَةِ سَنَةٍ صِيَامِهَا وَقِيَامِهَا، وَرِبَاطُ يَوْمٍ ف۪ي سَب۪يلِ
اللّٰهِ مِنْ وَرَاءِ عَوْرَةِ الْمُسْلِم۪ينَ، مُحْتَسِبًا مِنْ شَهْرِ رَمَضَانَ
أَفْضَلُ عِنْدَ اللّٰهِ وَأَعْظَمُ أَجْرًا - أُرَاهُ قَالَ - مِنْ عِبَادَةِ
أَلْفِ سَنَةٍ صِيَامِهَا وَقِيَامِهَا، فَإِنْ رَدَّهُ اللّٰهُ إِلٰى أَهْلِه۪
سَالِمًا، لَمْ تُكْتَبْ عَلَيْهِ سَيِّئَةٌ أَلْفَ سَنَةٍ، وَتُكْتَبُ لَهُ
الْحَسَنَاتُ، وَيُجْرٰى لَهُ أَجْرُ الرِّبَاطِ إِلٰى يَوْمِ الْقِيَامَةِ."[2]
2768--- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet
edildiğine göre: Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve selim) şöyle buyurmuştur:
--- “Kim, Allâh yolunda ribât (yâni serhadde veya önemli bir yerde düşmana
karşı beklemek) te iken ölürse, dünyada işlemiş olduğu iyi amelinin sevabı (ölümünden sonra da)
üzerine akıtılır. (Yâni ameline devam ediyormuş gibi sevabı devam ettirilir.)
Rızkı da ona akıtılır (yâni ölümünden sonra da rızıklanır), imtihan
ediciler (kabir meleklerin) den emîn olur ve Allâh onu kıyamet günü
korkudan emîn olarak diriltir.”[3]
72-73- Allah Yolunda Bir Gün Sınır Muhafazasına Bağlı Kalıp Nöbet
Beklemenin Fazileti İle Yüce Allah'ın Şu Kavlinin Fazileti Babı:
﴿ يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا
وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴾
[سورة آل عمران:٣/٢٠٠]
“Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihâd için)
hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa
eresiniz.”[4]
105--- … Ebû Hâzm'dan; o da Sehl ibn Sa'd es-Sâidî'den tahdîs etti ki,
Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve selim) şöyle buyurmuştur:
--- "Bir gün Allah yolunda sınır muhafazasına bağlı kalıp nöbet
beklemek (sevabı) dünyâdan ve dünyâ üstündeki herşeyden hayırlıdır. Sizden
birinizin kamçısının cennetten işgal ettiği az bir yer de dünyâdan ve dünyâ
üstündeki her şeyden hayırlıdır. Kulun Allah yolunda yürüyeceği bir akşam
yürüyüşü yâhud bir sabah yürüyüşü de dünyâdan ve dünyâ üstündeki herşeyden
hayırlıdır"[5]
Selman (r.a.) Rasûlüllâh (s.a.v.)’i şöyle buyururken işittim demiştir: "Bir
gün ve bir gece sınırda nöbeti tutmak, gündüzü oruçlu gecesi ibâdetli geçirilen
bir aydan daha hayırlıdır. Şayet kişi bu nöbet esnasında vazife başında iken
ölürse, yapmakta olduğu işin ecri ve sevabı kıyamete kadar devam eder, şehîd
olarak rızkı da devam eder ve kabirdeki sorgu meleklerinden güven içinde olur."[6]
"Allâh yolunda sınırda bir gün nöbet tutmak, başka yerlerde bin gün
nöbet tutmaktan daha hayırlıdır."[7]
"Allâh yolunda düşmana karşı nöbet tutan kimselerin dışında bütün
ölülerin amel defterleri kapanır. Murabıtların ise, iyi amelleri kıyamet gününe
kadar yazılmaya devam eder ve bu kimseler kabir azabı konusunda emindirler"[8]
Askerlik yaparken görev başında vefat eden mümin kişi şehit olur.
Şehitlerin amel defterleri kapanmayarak yaptıkları güzel işlerin sevabı
kıyamete kadar devam eder. Şehîd kabirde meleklerin sorgulamalarından ve kabir
azabından muaf tutulur.
3- Allâh rızası için çalışırken vefat eden kişiler şehit olurlar. Allâh-ü Te’âlâ
buyuyor ki:
ŞEHÎDLİK
﴿ وَلَاتَحْسَبَنَّ
الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ى سَب۪يلِ اللّٰهِ أَمْوَاتًاۜ بَلْ أَحْيَآءٌ عِنْدَ
رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ ﴿١٦٩﴾ فَرِح۪ينَ بِمَآ أٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ
وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ أَلَّا
خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَاهُمْ يَحْزَنُونَۢ ﴾ [سورة آل عمران:٣/ ١٦٩-١٧٠]
“Allâh yolunda
öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında
Allâh’ın, lütfundan kendilerine verdiği ni’metlerin sevincini yaşayarak
rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehîd olmamış)
kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine
sevinirler.”[9]
ÂYET-İ KERÎME’NİN SEBEBİ NÜZÛLÜNE GELİNCE;
وَعَنْهُ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ
اللّٰهِ ﷺ قَالَ لِاَصْحَابِه۪: إِنَّهُ لَمَّا أُص۪يبَ
إِخْوَانُكُمْ بِأَحَدٍ جَعَلَ اللّٰهُ تَعَالٰي أَوْوَاحَهُمْ ف۪ي جَوْفِ طَيْرٍ
خُضُرٍ تَرِدْ أَنْهَارَ الْجَنَّةِ تَأْكُلُ مِنْ ثِمَارِهَا وَتَأْو۪ٓى إِلٰى
قَنَاد۪يلَ مِنْ ذَهَبٍ مُعَلَّقَةٍ ف۪ي ظِلِّ الْعَرشِ فَلَمَّا وَجَدُوا طَيِّبَ
مَأْكَلِهِمْ وَمَشْرَبِهِمْ وَمَق۪يلِهِمْ قَالُوا: مِنْ يُبَلِّغُ إِخْوَانَنَا
عَنَّا أَنَّنَا أَحْيَآءُ فِي الْجَنَّةِ نُرْزَقُ؟ لِئَلَّا يَزْهَدُوا فِي الْجنَّةِ
وَلَايَنْكُلُوا عِنْدَ الْحَرْبِ. فَقَالَ اللّٰهُ تَعَالٰى: أَنَا أُبَلِّغُهُمْ
عَنْكُمْ. فَأَنْزَلَ اللّٰهُ تَعَالٰى: ﴿ وَلَاتَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ى
سَب۪يلِ اللّٰهِ أَمْوَاتًاۜ بَلْ أَحْيَآءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ ﴾ إِلٰٓى أٰخِرِ الْاٰيًاتِ.
أخرجه أبو داود .
İbn-ü Abbâs (r.anhümâ) anlatıyor: --- “Rasûlüllâh
(aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ashâbına şöyle dedi:
--- “Uhud’da şehîd olan kardeşleriniz
var ya! Allâh, onların ruhlarını yeşil kuşların içine koydu. Bunlar cennetin
nehirlerine giden, cennet meyvelerinden yiyen ve Arş’ın gölgesine asılmış,
altından kandillere girip istirahat eden kuşlardır. Şehîdler böylece güzel
güzel yiyip içip dinlenince şöyle dediler:
--- “Kardeşlerimize bizden kim haber
götürecek ve bildirecek ki bizler cennette dirileriz, rızıklanıyoruz? Bu haber
gitmeli ki onlar cennete karşı isteksiz olmasınlar ve harbde korkak
davranmasınlar!”
Allâh-ü Te’âlâ onlara cevâben:
--- “Sizin haberinizi
ben duyuracağım” buyurdu ve şu Âyet-i Kerîme’leri indirdi: (Âl-i Imrân Sûresi, 3/169-170.)[10]
Bu husustaki Câbir (r.a.) hadîsinde o şöyle anlatıyor:
--- “Bir gün Allâh’ın Rasûlü
(s.a.v.) bana rastladı,”
--- “Ey Câbir, seni
biraz kırgın (üzgün) görüyorum, neden?” diye sordu,
Ben: --- “Ey Allâh’ın
elçisi, babam Uhud’da şehîd oldu arkasında bir âile ve borç bıraktı.” dedim.
--- “Allâh’ın babanı
ne ile ve nasıl karşıladığı husûsunda sana bir müjde vermeyeyim mi?” buyurdu, ben:
---”Evet ey Allâh’ın
Rasûlü, müjdele.” dedim.
--- “Allâh, birisiyle
konuşacağı zaman ancak bir perde arkasından konuşur. Ama babanı diriltti ve
onunla yüz-yüze, arada bir perde olmaksızın konuştu:
--- “Ey kulum, benden
dilekte bulun, sana vereyim.” buyurdu. Baban: “Ey Rabbim, beni dirilt de senin
yolunda cihadda tekrar öldürüleyim, şehîd olayım.” dedi.
Rabb Te’âlâ: --- “Hiç şüphesiz
benim daha önceki “Onlar oraya bir daha
döndürülmeyecekler.” sözüm geçmiştir.” buyurdu.
Câbir der ki: Bunun
üzerine bu Âyet-i Kerîme nâzil oldu.
Allâh (c.c.) yolunda (savaşta) canını fedâ eden Müslümana şehîd denir. Bu
savaş, ister kişinin malını, isterse âilesini korumak için olsun fark etmez.
4- Yatsıdan sonra Mülk Suresini okumak da kişiyi kabir azabından koruyan
amellerdendir. Ebu Hüreyre (r. a)’den rivayet edildiğine göre Rasûlüllâh
(s.a.v.) şöyle buyurdu:
١٤٠٠- حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ
مَرْزُوقٍ، أَخْبَرَنَا شُعْبَةُ، أَخْبَرَنَا قَتَادَةُ، عَنْ عَبَّاسٍ الْجُشَمِيِّ،
عَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
"سُورَةٌ مِنَ الْقُرْآنِ ثَلَاثُونَ آيَةً، تَشْفَعُ
لِصَاحِبِهَا حَتّٰى يُغْفَرَ لَهُ: تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُ." رواه أبو داود.
10- … Âyetlerin Sayısı, (Okuyana şefaatte bulunacak bir sûrenin âyet
sayısı)
1400- ... Ebû Hureyre (r.a.)'ın rivayet
ettiğine göre, Rasûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kur'an-ı Kerim'de otuz Âyet lik bir sûre vardır. Sahibine (onu
ezberleyip okuyana) bağışlanıncaya kadar şefaat eder. O, (diye başlayan sûre-i
mülk= (تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ) dür."[11]
5- İshal hastalığından ölenin de kabir azabından korunacağı söylenmiştir.
ابْنُ عَت۪يكٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْه
يُسَكَتُهُنَّ. فَقَالَ ﷺ: دَعْهُنَّ يَبْك۪ينَ. فَإِذَا وَجَبَ فَلَا
تَبْكِيَنَّ بَاكِيَةً. قَالُوا: وَمَا وَجَبَ. قَالَ: إِذَا مَاتَ. فَقَالَتْ
اِبْنَتَهُ: وَاللّٰهِ إِنْ كُنْتُ، لِاَرْجُو أَنْ تَكُونَ شَه۪يدًا فَإِنَّكَ
قَدْ قَضَيْتَ جِهَازَكَ. فَقَالَ ﷺ: إِنَّ اللّٰهَ
قَدْ أَوْقَعَ أَجْرَهُ عَلٰى قَدْرِ نِيَّتِه۪، وَمَا تَعُدُّونَ الْشَّهَادَةَ ف۪يكُمْ؟
قَالُوا: اَلْقَتْلَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ تَعَالٰى. قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ: إِنَّ
شُهَدَٓاءَ أُمَّت۪ي إِذًا لَقَل۪يلٌ، اَلْمَطْعُونُ شَه۪يدٌ، وَالْغَر۪يقُ شَه۪يدٌ
وَصَاحِبُ ذَاتِ الْجَنْبِ شَه۪يدٌ، وَالْمَبْطُونُ شَه۪يدٌ، وَصَاحِبُ الْحَر۪يقُ
شَه۪يدٌ وَالَّذ۪ي يَمُوتُ تَحْتَ الْهَدْمِ شَه۪يدٌ. وَالْمَرْأَةُ تَمُوتُ
بِجُمْعٍ شَه۪يدَةٌ."
أخرجه الاربعة إ
الترمذي."الاسْتِرْجَاعُ" عند المصيبة أن يقول: إنا للّٰه وإنا إليه
راجعون. ويقال ماتت المرأة."بجمعٍ" بضم الجيم وإسكان الميم: إذا ماتت
وولدها في بطنها.
Cabir İbnu Atik (r.a.) anlatıyor: "Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü
ve’s-selâm) Abdullah İbnu Sabit'e geçmiş olsun ziyaretine gelmişti. Onu,
(Allah'ın emri) galebe çalmış buldu. Ona seslendi. Fakat cevap alamadı. Bunun
üzerine Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) istircâda bulundu "İnnâ
lillâh-i ve innâ ileyh-i râci’ûn" dedi ve:
---- "(Biz yaşamanı isteriz ama Allâh'ın emri) bize galebe çaldı ey
Ebu'r-Rebi!" dedi. Bunun üzerine kadınlar feryâd edip ağlamaya
başladılar. İbnu Atik (r.a.) kadınları susturmaya başladı. Ancak ‘Aleyhi’s-salât-ü
ve’s-selâm):
--- "Bırak onları ağlasınlar! Vâcib olduğu zaman tek ağlayan
ağlamayacak" buyurdu.
--- "Vâcib olan da ne?" dediler.
--- "Öldüğü zaman (demektir)" dedi. Bunun üzerine
kızı:
--- "Allah'a yemin olsun, elimden gelse şehîd olmanı isterim. Çünkü
sen (cihâd için gerekli teçhizatı) hazırladın" dedi. ‘Aleyhi’s-salât-ü
ve’s-selâm da:
--- "Allah onun ecrini niyetine göre verdi. Siz aranızda şehîd olmayı
ne zannedersiniz?" buyurdular.
--- "Allah yolunda ölmek!" dediler. (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)
açıkladı:
--- "Öyleyse ümmetimin şehîdleri cidden azdır. Bilesiniz: Tâ’ûndan
ölen şehittir, boğularak ölen şehittir,
yeter ki seferi tâatte olsun. Zâtü’l-Cenb'den ölen şehittir. İshâlden
ölen şehittir, yanarak ölen şehittir, yıkık altında ölen şehittir, çocuk
karnında ölen kadın şehittir."[12]
6- Cuma gecesi ölmenin kabir fitnesinden korunmaya sebep olacağı
umulmaktadır.
1.
١٧-
(٨٥٤)
--- وحَدَّثَن۪ي
حَرْمَلَةُ بْنُ يَحْيٰى، أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ، أَخْبَرَن۪ي يُونُسُ، عَنِ
ابْنِ شِهَابٍ، أَخْبَرَن۪ي عَبْدُ الرَّحْمٰنِ الْاَعْرَجُ، أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا
هُرَيْرَةَ، يَقُولُ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
"خَيْرُ يَوْمٍ طَلَعَتْ عَلَيْهِ الشَّمْسُ يَوْمُ الْجُمُعَةِ، ف۪يهِ
خُلِقَ آدَمُ، وَف۪يهِ أُدْخِلَ الْجَنَّةَ، وَف۪يهِ أُخْرِجَ مِنْهَا."
121- … Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayet
edildiğine göre Rasûlüllâh sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem şöyle buyurdu:
--- "Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem
o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkarıldı."[13]
7- Hadesten temizlenmek, yani gusül abdesti almak kabir azabından korur.
8- İyiliği emredip kötülükten men etmek de kabir azabından koruyan
amellerdendir.
Çünkü bunda insanlar için dinleri hususunda çok büyük faydalar vardır.
Rasûlüllâh, şu ifadeleriyle emr-i bil-ma’rûf, nehy-i ani'l-münker'in önemini
vurgular:
--- "Nefsim elinde olan Allâh'a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder
kötülüğe engel olursunuz, ya da, Allâh, yakında umumi bir bela verir. O zaman
dua edersiniz, fakat duanız kabul olmaz."[14]
[1] Rûm Sûresi, 30/44-45.
[2] اسم الكتاب: سنن ابن ماجه. المؤلف: تصنيف: أبي
عبدالله محمد بن يزيد القزويني الشهري. (المتوفى: ٢٠٩-٢٧٣ ه) تحقيق: العلامة
المحدث محمد ناصر الدين الألباني. (رح) (المتوفى:
١٤٢٠ هـ) الناشر: مكتبة المعارف للنشر والتوزيع لصاحبها سعد بن عبد الرحمن
الراشد-رياض. الطبعة: الطبعة الاولى،
عمان/الأردن، ١٤١٧ هــ، كتاب مقدمة الطبعة الأولي، باب
من بلغ علما (١٨)، رقم الحديث: ٢٣٠، ص:٥٨؛ كتاب النكاح (٩)، باب حق
المرأة على زوجها (٣)، رقم الحديث: ١٨٥١، ص:٣٢٢، كتاب الجهاد
(٢٤)، باب باب فضل الحرس والتكبير في سبيل الله (٧)، رقم الحديث:٢٧٦٨، ص:٤٧٠.
[3] İBN-İ
MÂCE, Tasnîf; Ebû ‘Abdullâh Muhammed b. Yezîd
el-Kazvînî eş-Şehrî, (h. 209-273), Sünen-ü İbn-i Mâce, thk.,
‘Allâme Muhaddis Muhammed Nasra’d-Dîn el-Bânî, (h. 1420), Mektebetü’l-Me’ârif
Li’n-Neşr Ve’t-Tevzî’, Riyât, (‘Ammân-Ürdün, h. 1417),
Kitâbü’l-Mukaddimeyü’l-Ûlâ, Bâb-ü Men Belleğa ‘Ilmen (18), Hadis no: 230, s.58;
Kitâbü’n-Nikâh (9), Bâb-ü Hakku’l-Meret-i ‘Alâ Zevcihê (3), Hadis no: 1851, s.322. Kitâbü’l-Cihâd (24),
Allah Yolunda Ribât (Sınır Ve Önemli Mevkilerde Düşmana Karşı Bekleme)
Faziletinin Beyânı, Babı (7), Hadîs no: 2768, s.470.---- Not: Zevâid'de şöyle
denilmiştir: Bunun senedi sahihtir. Râvî Mabed bin AbdiIIâh bin Hişâm'ı İbn-i
Hıbbân sıka (güvenilir) râviler arasında anmıştır. Râvî Yûnus bin
Abdi'l-A'lâ'nın rivayetini Müslim almıştır. Senedin kalan râvileri Buhâri'nin
şartı üzerinedir.
[6] Müslim, İmâre 163.
Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü'l-cihâd 2; Nesâî, Cihâd 39; İbni Mâce, Cihâd 7.
[7] Tirmizî,
Fezâilü'l-cihâd 26. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 39.
[9] Âl-i Imrân Sûresi, 3/169-170.
[10] Kütüb-i Sitte, 3/373 (Ebû Dâvüd, Cihâd 27, (2520).
[11] Tirmizî, Sevâbü'l-Kur'ân 9; İbn Mâce, edeb 52; Dârimî, Fezâilü’l-Kur'ân,
19; Hâkim, el-Müstedrek, I, 565. Sünen-i Ebu Davud Tercemem ve Şerhi, Şamil
Yayınları: 5/299.
[12] Muvattâ, Cenâiz 36, (1, 233, 234); Ebu Davud, Cenâiz 15, (3111); Nesâî,
Cenâiz 14, (4, 13, 14), Kütüb-i Sitte, İ. CANAN, 15/254-256.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder