29 Aralık 2015 Salı

MUSALLÎ-NİN=NAMAZ KILANIN SAKINMASI GEREKEN HALLER --- نَهٰى رَسولُ اللّٰهِ ﷺ عَنْ نَقْرَةِ الْغُرَابِ، وَافْتَراشِ السَّبُعِ، وَأنْ يُوَطِّنَ الرَّجُلُ بِالمَكَانِ الَّذِى فِي الْمَسْجِدِ كَمَا يُوَطِّنُ الْبَعِيرُ

 MUSALLÎ-NİN=NAMAZ KILANIN SAKINMASI GEREKEN HALLER -
 
وعن عبدالرحمن بن شِبْل قال:

نَهٰى رَسولُ اللّٰهِ عَنْ نَقْرَةِ الْغُرَابِ، وَافْتَراشِ السَّبُعِ، وَأنْ يُوَطِّنَ الرَّجُلُ بِالمَكَانِ الَّذى فِي الْمَسْجِدِ كَمَا يُوَطِّنُ الْبَعيرُ."

أخرجه أبو داود والنسائى. "نقرةُ الغرابِ" المتابعة بين السجدتين من غير طمأنينة بينهما."وافتراشُ السبعِ" أن يضع ساعديه على الارض في السجود كالكلب وغيره من السباع.وقوله: "وأنْ يُوطِّنَ الرَّجُلُ بِالمَكانِ كَما يُوطِّنُ البَعِيرُ" معناه أن يألف مكاناً معلوماً من المسجد يصلى فيه  يعدوه كالبعير  يأوى من عَطَن الابل إ لا إلى مكان قد اعتاده.

Abdurrahmân İbn-ü Şibl (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm); (MUSALLÎ-NİN=NAMAZ KILANIN)

1-    Karga gagalamasından,

2-    Vahşî hayvanlar gibi kolları yaymaktan,

3-    Kişinin mescidde deve gibi mekân tutmasından nehyetti.[1]

--- BU HADÎS-İ ŞERÎF-TE NAMAZLA İLGİLİ 3 (ÜÇ) ÂDÂB VARDIR:

1-   İki secde arasında bir miktar oturmaya (tuma’nîne) yer vermeden çabucak ikinci secdeye gitmeyi KARGA GAGALAMASI olarak tavsif etmiştir. Çünkü karga da bir leşe rastlayınca gagalarını peş peşe aralıksız saplar.

2-   Musallî’nin secde sırasında kollarını yere yaymasını da VAHŞİ HAYVANLAR-ın yatma sırasında (ön ve arka) bacaklarını yere yaymasına benzetmiştir. Hâlbuki kollar yana doğru çıkmış ve dirsekler havada olmalıdır. Secde hâlinde iken ik’a -KÖPEK OTURUŞU- ile kolların yere yapıştırılması. Çünkü ‘Âişe (r. ‘anhâ) Peygamber Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'in namazını anlatırken şöyle demektedir: "...O şeytanın arkası üzerine (makadı) oturmasını ve adamın kollarını yırtıcı hayvanlar gibi yere yapıştırmasını yasaklardı..."

3-   Namaz kılan kimse mescidde aynı yere alışıp, her gelişinde orada namaz kılmamalıdır. Bu davranış hadîste “DEVE GİBİ MEKÂN TUTMAK” tabiriyle yasaklanmıştır. Çünkü develer ağıllarda her seferinde aynı alıştıkları yere ıharak yatmayı tercih ederler.

                   


[1] Ebû Dâvud, Salât 148, (862); Nesâî, İftitâh 145, (2, 214); Kütüb-i Sitte, İbrâhîm CANAN, 8/452-453.
 




 
 
--- BU HADÎS-İ ŞERÎF-TE NAMAZLA İLGİLİ 3 (ÜÇ) ÂDÂB VARDIR:
1-   İki secde arasında bir miktar oturmaya (tuma’nîne) yer vermeden çabucak ikinci secdeye gitmeyi KARGA GAGALAMASI olarak tavsif etmiştir. Çünkü karga da bir leşe rastlayınca gagalarını peş peşe aralıksız saplar.
2-   Musallî’nin secde sırasında kollarını yere yaymasını da VAHŞİ HAYVANLAR-ın yatma sırasında (ön ve arka) bacaklarını yere yaymasına benzetmiştir. Hâlbuki kollar yana doğru çıkmış ve dirsekler havada olmalıdır. Secde hâlinde iken ik’a -KÖPEK OTURUŞU- ile kolların yere yapıştırılması. Çünkü ‘Âişe (r. ‘anhâ) Peygamber Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'in namazını anlatırken şöyle demektedir: "...O şeytanın arkası üzerine (makadı) oturmasını ve adamın kollarını yırtıcı hayvanlar gibi yere yapıştırmasını yasaklardı..."
3-   Namaz kılan kimse mescidde aynı yere alışıp, her gelişinde orada namaz kılmamalıdır. Bu davranış hadîste “DEVE GİBİ MEKÂN TUTMAK” tabiriyle yasaklanmıştır. Çünkü develer ağıllarda her seferinde aynı alıştıkları yere ıharak yatmayı tercih ederler.


Kütüb-ü Sitte'den Alıntılar71.Bölüm

8-441/2577 - Ebû Mes’ûd el-Bedrî (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sizden biri, rükû ve secdelerde belini (tam olarak) doğrultmadıkça namazı yeterli olmaz.”
8-442/2578)- Nu’mân İbnu Mürre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “İçki içen, zinâ yapan ve hırsızlıkta bulunan kimse hakkında ne dersiniz?” diye sordu. Bu sual, bunlar hakkında henüz hadd cezası gelmezden önce sorulmuştu.”Allah ve Resûlü daha iyi bilir!” diye cevap verdiler. Aleyhissalâtu vesselâm:”Bu fiiller ağır suçtur, onlar hakkında ceza vardır. Hırsızlığın en kötüsü de namazını çalmaktır” buyurdu. Bunun üzerine:”Ya Resûlullah, kişi namazını nasıl çalar?” diye sordular. Şu cevabı verdi:”Rükûsunu ve secdelerini tamamlamaz.”
8-450/2586 - Sahiheyn’in diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın rükû ve secdesi ve iki secde arasındaki (fâsıla ile), rükûdan başını kaldırdığı zamanki (fâsıla) -kıyam ve ku’ûd (oturma) hariç- birbirine yakın miktardaydı.”
8-543/2588 - Abdurrahman İbnu Şibl (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) karga gagalamasından, vahşi hayvanlar gibi kolları yaymaktan, kişinin mescidde deve gibi mekân tutmasından nehyetti”

AÇIKLAMA:

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadiste namazla ilgili üç âdâb beyan etmektedir:
·         İki secde arasında bir miktar oturmaya (tuma’nîne) yer vermeden çabucak ikinci secdeye gitmeyi karga gagalaması olarak tavsif etmiştir. Çünkü karga da bir leşe rastlayınca gagalarını peş peşe aralıksız saplar.·         Musalli’nin secde sırasında kollarını yere yaymasını da vahşi hayvanların yatma sırasında (ön ve arka) bacaklarını yere yaymasına benzetmiştir.·         Namaz kılan kimse mescidde aynı yere alışıp, her gelişinde orada namaz kılmamalıdır. Bu davranış hadiste “deve gibi mekan tutmak” tabiriyle yasaklanmıştır. Çünkü develer ağıllarda her seferinde aynı alıştıkları yere ıharak yatmayı tercih ederler.
8-455/2590 - Hz. Ömer (radıyallâhu anh) demiştir ki: “Diz kapağı(nı tutmak) sizin için sünnet kılınmıştır. Öyle ise rükûda diz kapaklarını kavrayın.”
8-455/2592 - Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Secde ettiğin zaman ellerini yere koy, dirseklerini (havaya) kaldır.”
8-458/2601)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Biriniz secde edince, devenin çöküşü şeklinde yere çökmesin, yani ellerini dizlerinden önce yere koymasın.”
8-462/2608- Nâfî (rahimehullah) anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) şöyle derdi: “Hasta kimse secde etmeye muktedir olamazsa başıyla ima eder, alnına herhangi bir şey kaldırmaz.”
8-463/2610- Bir diğer rivayette şöyle demiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ben yedi kemik üzerine secde etmekle emrolundum: Alın, -ve eliyle burnunu işaret etti- eller, diz kapakları, ayakların etrafları. Ne elbiseleri ne de saçı (secde sırasında) toplamayız.”
8-465/2612 - Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ihtiyaç sebebiyle, kendilerine Kurrâ denilen yetmiş kişiyi yola çıkardı. Süleym aşiretinden Ri’l ve Zekvân adında iki kabîle, Bi’r-i Ma’ûne (Ma’ûne Kuyusu) denilen bir suyun yanında bunların önünü kesti. Hey’et bunlara: “Biz size gelmedik. Biz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bir ihtiyacı için gidiyoruz” dediler. Ancak öbürleri bunları dinlemeyip öldürdüler.Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (duruma muttali olduktan sonra) sabah namazlarından sonra bir ay boyu onlara bedduâ etti. Bu hadise namazda kunût okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk.”Abdülaziz İbnu Süheyb der ki: “Bir zât Enes (radıyallâhu anh)’e Kunût’dan sorarak:”Bu, rükûdan sonra mı yoksa kırâatın tamamlanmasından sonra mı?” dedi. Enes:”Hayır, kırâatin bitiminde” diye cevap verdi.”Bir başka rivayette (Enes şöyle) dedi: “[Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ay boyu] rükûdan sonra (kunût yaparak bazı Arap kabîlelerine bedduâ etti.)”
8-470/2620 - Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrinin sonunda şunu okurdu: “Allahım! Senin gadabından rızana sığınırım, cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana (layık olduğun) senâyı saymaya gücüm yetmez. Sen, kendini senâ ettiğin gibisin.”
8-471/2622 - İbnu Mes’ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana, avucum avuçlarının içinde olduğu halde, Kur’ ân’dan sûre öğretir gibi teşehhüd’ü öğretti.” “Tahiyyât, tayyibât ve salavât(61) Allah içindir. Ey Nebi, selam, Allah’ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selam bizim üzerimize ve Allah’ın sâlih kulları üzerine de olsun. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, yine şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın Resûludür.”Bir rivayette “Allah’ın sâlih kulları” ibaresinden sonra şöyle denmiştir: “Siz bu teşehhüdü yaptınız mı semâ ve arzdaki bütün sâlih kullara selam vermiş olursunuz.”
8-473/2627 - Nesâî’nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’la namaz kılınca: “Selam Allah’ın üzerine, selam Cibrîl ve Mikâil üzerine olsun” derdik. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):”Selam Allah’ın üzerine olsun demeyin. Zîra Allah selam’ın kendisidir. Ancak şöyle deyin: “Tahiyyât... Allah içindir...”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder