ENGELLEYEN ŞEYTAN=HANNÂS İSİMLİ ŞEYTANIN VAZİFESİ
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٣٠﴾
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ ﴿٣٠﴾
Ve iz kâle rabbuke lil melâiketi innî
câilun fîl ardı halîfeten, kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâe
ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek (leke), kâle innî a’lemu mâ lâ
tâ’lemûn (tâ’lemûne).
“Hani,
Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar,
“Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana
hamd ederek daima seni tesbîh ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben
sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.” (Diyanet; Bakara Sûresi, 2/30.)
وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا
ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَؤُلاء
إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٣١﴾
Ve ‘alleme âdeme’l-esmâ-e küllehâ sümme ‘aradahum
‘alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâ-i hâulâi in küntüm sadikîn (sadikîne).
“Allah,
Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek,
“Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi.”
(Diyanet; Bakara Sûresi, 2/31.)
HANNÂS İSİMLİ ŞEYTANIN VAZİFESİ
ELİF-BÂ
KUR’ÂN-I KERİM OKUYANI ÇOCUĞU ENGELLEYEN ŞEYTAN=HANNÂS İSİMLİ ŞEYTANIN VAZİFESİ
Hikmet
ehli zatlar buyuruyor ki:
İblis,
bir gün adamlarını çağırır, (Size görev veriyorum. İçinizde en başarılı
fitneci kimse, onu lider yapacağım. Benim için en makbul olanınız, fitnede en
başarılı olandır. Şimdi hepiniz işlerinize dağılın) der.
İblis'in
adamları bir müddet sonra geri dönüp rapor vermeye başlarlar. Biri, (Ben
namazlarında şaşırttım) der, diğeri, (Ben oruçlarını bozdurdum) der, bir diğeri
de, (Ben abdestlerini 30 defa aldırdım) gibi şeyler söyler. İblis, bunlara tek
tek, (Tamam, geç!) der. Bir tanesi gelip, (Ben karıyla kocanın arasını açtım.
Önce aralarına bir kıskançlık, güvensizlik soktum. Ondan sonra, her gün en ufak
meselede münakaşa ettirdim. Şimdi ikisi ayrıldılar, birbirlerine düşman
oldular) der.
(13
yaşında küçük şeytan da; Ben henüz Kur’ân-ı öğrenmek için Elif-Bâ okumaya giden
çocuğu oyuna daldırıp okumasına engel oldum) der.
İblis
de çok beğenir, onu alnından öpüp (Aferin, en büyük işi sen başardın, bundan
sonra diğer işleri de nasıl olsa bozulur) der.
(Bu
şeytanın ismi, Hannâs'tır. Hannâs'ın vazifesi, aile arasında, kardeşler
arasında, akraba arasında, iş yerinde, birbirini seven insanlar arasında
geçimsizliğe sebep olmaktır. Yani İblis, ara bozmak için, Hannâs isminde birini
görevlendirmiştir) buyururdu.
İşte
onun için Nas Sûresinde mealen buyuruluyor ki:
(De
ki: “Ben insanlardan ve cinden, insanın gönlüne vesvese veren, Hannâs denilen
şeytanın şerrinden, insanların Rabbi, insanların meliki, insanların mabudu olan
sana sığınırım Yâ Rabbi!”)
ZİKİR HALAKALARININ FAZİLETİ
٦٤٠٨- حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا جَرِيرٌ، عَنِ
الأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: "إِنَّ لِلَّهِ مَلاَئِكَةً يَطُوفُونَ فِي الطُّرُقِ يَلْتَمِسُونَ أَهْلَ
الذِّكْرِ، فَإِذَا وَجَدُوا قَوْمًا يَذْكُرُونَ اللَّهَ تَنَادَوْا: هَلُمُّوا إِلَى حَاجَتِكُمْ "قَالَ: «فَيَحُفُّونَهُمْ بِأَجْنِحَتِهِمْ
إِلَى السَّمَاءِ الدُّنْيَا» قَالَ: فَيَسْأَلُهُمْ
رَبُّهُمْ، وَهُوَ أَعْلَمُ مِنْهُمْ، مَا يَقُولُ عِبَادِي؟ قَالُوا: يَقُولُونَ:
يُسَبِّحُونَكَ وَيُكَبِّرُونَكَ وَيَحْمَدُونَكَ وَيُمَجِّدُونَكَ "قَالَ:
"فَيَقُولُ: هَلْ رَأَوْنِي؟ "قَالَ: "فَيَقُولُونَ: لاَ وَاللَّهِ
مَا رَأَوْكَ؟ " قَالَ: "فَيَقُولُ: وَكَيْفَ لَوْ رَأَوْنِي؟ "قَالَ:
"يَقُولُونَ: لَوْ رَأَوْكَ كَانُوا أَشَدَّ لَكَ عِبَادَةً، وَأَشَدَّ لَكَ
تَمْجِيدًا وَتَحْمِيدًا، وَأَكْثَرَ لَكَ تَسْبِيحًا "قَالَ: "يَقُولُ:
فَمَا يَسْأَلُونِي؟ " قَالَ: «يَسْأَلُونَكَ الجَنَّةَ» قَالَ: "
يَقُولُ: وَهَلْ رَأَوْهَا؟ " قَالَ: "يَقُولُونَ: لاَ وَاللَّهِ يَا
رَبِّ مَا رَأَوْهَا "قَالَ: "يَقُولُ: فَكَيْفَ لَوْ أَنَّهُمْ
رَأَوْهَا؟ "قَالَ: "يَقُولُونَ: لَوْ أَنَّهُمْ رَأَوْهَا كَانُوا
أَشَدَّ عَلَيْهَا حِرْصًا، وَأَشَدَّ لَهَا طَلَبًا، وَأَعْظَمَ فِيهَا رَغْبَةً،
قَالَ: فَمِمَّ يَتَعَوَّذُونَ؟ "قَالَ: "يَقُولُونَ: مِنَ النَّارِ
"قَالَ: "يَقُولُ: وَهَلْ رَأَوْهَا؟ "قَالَ: "يَقُولُونَ:
لاَ وَاللَّهِ يَا رَبِّ مَا رَأَوْهَا "قَالَ: "يَقُولُ: فَكَيْفَ لَوْ
رَأَوْهَا؟ "قَالَ: "يَقُولُونَ: لَوْ رَأَوْهَا كَانُوا أَشَدَّ
مِنْهَا فِرَارًا، وَأَشَدَّ لَهَا مَخَافَةً " قَالَ: "فَيَقُولُ:
فَأُشْهِدُكُمْ أَنِّي قَدْ غَفَرْتُ لَهُمْ " قَالَ: "يَقُولُ مَلَكٌ
مِنَ المَلاَئِكَةِ: فِيهِمْ فُلاَنٌ لَيْسَ مِنْهُمْ، إِنَّمَا جَاءَ لِحَاجَةٍ.
قَالَ: هُمُ الجُلَسَاءُ لاَ يَشْقَى بِهِمْ جَلِيسُهُمْ "رَوَاهُ شُعْبَةُ،
عَنِ الأَعْمَشِ، وَلَمْ يَرْفَعْهُ، وَرَوَاهُ سُهَيْلٌ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ
أَبِي هُرَيْرَةَ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. (الكتاب: الجامع المسند الصحيح المختصر من أمور رسول الله صلى الله
عليه وسلم وسننه وأيامه = صحيح البخاري، المؤلف: محمد بن إسماعيل أبو عبدالله
البخاري الجعفي، المحقق: محمد زهير بن ناصر الناصر، الناشر: دار طوق النجاة (مصورة
عن السلطانية بإضافة ترقيم ترقيم محمد فؤاد عبد الباقي)، الطبعة: الأولى، 1422هـ عدد
الأجزاء: 9.
Ebû Hüreyre Radıyellâh anh’den rivayet edilen bir hadisi
şerifte Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyuruyor:
“Allah Teâlâ’nın yollarda
dolaşıp zikredenleri tesbit eden melekleri vardır. Bunlar Cenâb-ı Hakk’ı
zikreden bir topluluğa rastladıkları zaman birbirlerine “Gelin! Aradıklarınız burada!” diye seslenirler
ve o zikredenleri dünya semâsına varıncaya kadar kanatlarıyla çevirip
kuşatırlar. Bunun üzerine Allah Teâlâ, meleklerden daha iyi bildiği halde yine
de onlara:
– “Kullarım ne diyor?” diye sorar.
Melekler:
– Sübhânellâh diyerek seni
ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih ediyorlar, Allâh’ü Ekber diye tekbir
getiriyorlar, sana hamd ediyorlar ve senin yüceliğini dile getiriyorlar,
derler. Konuşma şöyle devam eder:
– “Peki, onlar beni gördüler mi ki?”
– Hayır, vallahi seni görmediler.
– “Beni görselerdi ne yaparlardı?”
– Şayet seni görselerdi sana
daha çok ibadet ederler, şânını daha fazla yüceltirler, ulûhiyyetine yakışmayan
sıfatlardan seni daha çok tenzih ederlerdi.
– “Kullarım benden ne istiyorlar?”
– Cennet istiyorlar.
– “Cenneti görmüşler mi?”
– Hayır, yâ Rabbi! Vallahi onlar cenneti görmediler.
– “Ya cenneti görseler ne
yaparlardı?”
– Şayet cenneti görselerdi onu
büyük bir iştiyakla isterlerdi, onu elde etmek için büyük gayret sarf ederlerdi.
– Bunlar Allah’a neden sığınıyorlar?”
– Cehennemden sığınıyorlar.
– “Peki, cehennemi gördüler mi?”
– Hayır, vallahi onlar
cehennemi görmediler.
– “Ya görseler ne yaparlardı?”
– Şayet cehennemi görselerdi
ondan daha çok kaçarlar, ondan pek fazla korkarlardı.
Bunun üzerine Allah Teâlâ
meleklerine:
– “Sizi şahit tutarak söylüyorum ki,
ben bu zikreden kullarımı bağışladım” buyurur.
Meleklerden biri:
– Onların arasında bulunan
falan kimse esasen onlardan değildir. O buraya bir iş için gelip oturmuştu,
deyince Allah Teâlâ şöyle buyurur:
– “Orada oturanlar öyle iyi
kimselerdir ki, onların arasında bulunan kötü olmaz.”
(Buhârî,
Daavât 66. Ayrıca bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 251-252, 358-359)
٣٩- (٢٧٠٠) حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ
بْنُ الْمُثَنَّى، وَابْنُ بَشَّارٍ، قَالَا: حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ،
حَدَّثَنَا شُعْبَةُ، سَمِعْتُ أَبَا إِسْحَاقَ، يُحَدِّثُ عَنِ الْأَغَرِّ أَبِي
مُسْلِمٍ، أَنَّهُ قَالَ: أَشْهَدُ عَلَى أَبِي هُرَيْرَةَ وَأَبِي سَعِيدٍ
الْخُدْرِيِّ أَنَّهُمَا شَهِدَا عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ: «لَا
يَقْعُدُ قَوْمٌ يَذْكُرُونَ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ إِلَّا حَفَّتْهُمُ الْمَلَائِكَةُ، وَغَشِيَتْهُمُ
الرَّحْمَةُ، وَنَزَلَتْ عَلَيْهِمِ السَّكِينَةُ، وَذَكَرَهُمُ اللهُ فِيمَنْ عِنْدَهُ». الكتاب: المسند الصحيح المختصر بنقل العدل عن العدل إلى رسول الله
صلى الله عليه وسلم، المؤلف: مسلم بن الحجاج أبو الحسن القشيري النيسابوري
(المتوفى: 261 هـ)، المحقق: محمد فؤاد عبد الباقي، الناشر: دار إحياء التراث
العربي – بيروت، عدد الأجزاء: 5.
Yine Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd
el-Hudrî Radıyellâh anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (sallellâh-ü ‘aleyh-i
ve sellem) şöyle buyurdu:
“Bir
topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını
sarar; Allah’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ
onları yanında bulunanlara över. ”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder