ÎMÂN’I
BOZAN ŞEYLER -TAPDUK EMRE (RH.’A)’NİN BEYAZİD-İ BESTÂMÎ (K.SIRRUHÛ)’NUN HİKÂYESİ
Ben Namaz-ı bozan şeyleri
bilirim...
Abdest-i bozanları da, ee!
Orucu bozan şeyleride...
Bilirsin elbet, bilmez misin sen?
Bilirsin elbet, bilmez misin sen?
Sana tutup bunları
anlatıverir değiliz canım...
Sen onları bizden daha iyi
bilirsin...
Sürüsüne bereket Şeyh Efendiler,
Müftü Efendiler anlatırlar hâ anlatırlar... Vâr olalar!
Anlatırlar ammâ sanılmaya
ki “Dîn”
budur!
İmdi öyle bir hâle
getirdiler ki bu işi, sanki bu “Dîn”;
Abdestin nice
alınacağından,
Orucu, Namazı neyin
bozacağından başka bir şey değildir...
Oruç dediğin, Abdest
dediğin, Namaz dediğin, Îmân var ise var ‘azîzim...
Hele sen şu “Îmânı” bozan şeylerden bahset
bize de abdestimiz tuta!
Anlat hele Müftü Efendi; orucu nelerin bozduğunu ezber çokta zor değil... Sen asıl ÎMÂN’I BOZAN HALLER NELER OLA? Onu anlat hele!
Kul hakkı yemek,
Emeği hiçe saymak,
İşi ehline vermemek,
Adam kayırmak,
Adam kayırmak,
İşine ve tartısına hîle
karıştırmak,
Hırsa kapılmak,
Zayıf bulunca zulmetmek,
Büyük görünce dalkavukluk
etmek,
Topluluk içine fitne
sokmak,
Bölüştürmek değil
bölücülük yapmak,
Dostunu dâhî kıskanmak,
Yalan söylemek,
Buğz beslemek...
Hep söyleriz bir kere
daha söyleyelim...
Ne der ulu atamız, pirimiz Ahmed Yesevî;
Ne der ulu atamız, pirimiz Ahmed Yesevî;
Ağlaması göz boyar,
Her gün ayağı kayar;
Kendini adam sayar,
Âhir zaman şeyhleri.
Başına sarık sarar,
Kendine mürîd arar,
İlmi yok neye yarar,
Âhir zaman şeyhleri.
Dünyâya kucak açar,
Zoru görende kaçar,
Her yere küfür saçar,
Âhir zaman şeyhleri
Her gün ayağı kayar;
Kendini adam sayar,
Âhir zaman şeyhleri.
Başına sarık sarar,
Kendine mürîd arar,
İlmi yok neye yarar,
Âhir zaman şeyhleri.
Dünyâya kucak açar,
Zoru görende kaçar,
Her yere küfür saçar,
Âhir zaman şeyhleri
İşte böyle şimdi bu işler...
Bin bir türlü günâhı salıveririz, aman hâ Abdest-i Bozan Haller... Onun nice alınacağı
belli, çâresi ilâcı belli... Namazı, Orucu
kaçıranın da ilâcı belli...
De hele o vakit;
Îmân’ı bozan nice nice günâhın
ilâcı ne o vakit.
Buna reçete ne ola?
Nerden buluruz günâhın
reçetesini, hangi hekimdedir?
Size Beyazid-i Bestâmî’den
bir hikâye anlatıvereyim de bitirelim sohbeti;
Hazret bir gün mürîdleriyle
gezinti sırasında yolları bir velî yurduna gelir... Şimdilerde akıl hastânesi
derler...
Ayaküstü hekimlerle
sohbet ederken, bir hekim rûhî
hastalıklar çâreleri ve hangi hastalığa hangi ilâcın iyi geleceği hakkında
bilgi verir...
Gönüller sultanı bu
bilgilerden sonra hekime şöyle bir soru sorar:
--- “Hekim efendi” der.
--- “Siz bütün
hastalıkların ilaçlarını saydınız”
--- “Peki, günâh
hastalığının ilâcı ne ola ki?”
Kısa bir sessizlikten sonra orada bulunan deli velîlerden biri hekim diliyle deyin ki, akıl hastalarından biri edeb ile müsâde isteyerek söze girer...
--- “Erenler müsâde eder
ise bu ilâcı ben söyleyeyim mi?”
Beyazid-i Bestâmî bu samîmi
teklîf karşısında müsâde eder. Hekimler de can kulağı ile hastalarını
dinlemektedirler...
--- “GÜNÂH HASTALIĞININ
İLÂCI ŞUDUR Kİ;
TÖVBE kökünü İSTİĞFÂR yaprağıyla karıştırıp, gönül
havanına koyduktan sonra TEVHÎD tokmağıyla döveceksin”
“İNSÂF eleğinden eledikten sonra,
GÖZYAŞI ile hamur edip, AŞK ateşinde pişireceksin”
“MUHABBET balından da birazcık
karıştırıp, sabah akşam KANAAT kaşığı ile azar azar
yiyeceksin…”
Bu güzel ilâcı öğrenen
Beyazid Hazretleri;
--- “Hey gidi dünyâ hey! Demek
seni de beni dâhî buraya getirmişler” Deyip
oradan ayrılır.
İşte böyle canlar! Hâ! Sanma ki bu bir mesel,
reçete gerçektir...
BU İLAÇ HÂLEN GÜNÂH
HASTASI OLANLARA TAVSİYE EDİLMEYE, DEĞER BİR İLAÇTIR... Bu terkîb hâlâ devâm etmektedir... Nasıl mı dersiniz?
Cenâb-ı Hakk Te’âlâ; tövbe
edenlere rahmetiyle yüce mertebeler vâ’d etmektedir...
Bunlardan biri de günâhların
sevâba dönüşmesidir...
Bu nasıl olur diye
tereddüde gerek yok, ilâhî müjde öyledir... Bunu tartışmak dâhî ebdâl işidir...
İlâhî Rahmet bu kadar geniştir... Bize inanıp teslîm olmak, ona güvenip Rahmete
koşmak gerek! Yüce Allâh-ü Te’âlâ kuluna gönlündeki îmân ve niyete göre mu’âmele
eder...
ALLÂH-Ü TE’ÂLÂ DİYEN
MAHRÛM OLMAZ...
“ALLÂH-Ü TE’ÂLÂ TÖVBE
EDENLERİ SEVER” Âyetiyle şüphesiz Allâh-ü Te’âlâ Günâhla imtihân olup, tövbe
eden Mü’min kulunu sever hadisiyle, günâha bulanmış kulun kalbini çekmeye yeter
de artar bile...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder