﷽
1. SENİN RABBİN HİÇBİR ŞEYİ
UNUTMAZ
﴿ وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ
وَمَاكَانَ رَبُّكَ نَسِيًّاۚ ﴾ [سورة مريم:١٩/٦٤]
“(Cebrail, şöyle dedi:) “Biz ancak
Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdekiler, arkamızdakiler ve bunlar arasındakiler
hep O’nundur. Senin Rabbin hiçbir şeyi unutmaz.”[1]
2. UNUTMAMAK VE HÂFIZANIN
KUVVETLENMESİ İÇİN DUÂ
"اَللّٰهُمَّ ارْزُقْنَا حِفْظَ الْمُرْسَل۪ينَ،
وَاِلْهَامَ اْلاَنْبِيَآءِ وَفَهْمَ اْلاَوْلِيَآءِ، بِكَرَمِكَ يَآ اَكْرَمَ
اْلاَكْرَم۪ينَ، وَبِرَحْمَتِكَ يَآ اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ."
OKUNUŞU: “Allâhümmerzuknâ
Hıfza’l-Mürselîn. Ve İlhâmel-Enbiyâ-i Ve Fehme’l-Evliyâ’. Bi Keramike Yâ
Ekrame’l-Ekramîn. Ve Bi Rahmetike Yâ Erhamer-Râhımîn.”
-----------------
MÂNÂSI: Ey Allâhım! Bizi Rasüller’in hâfızası, Enbiyâ’nın ilhâmı, Evliyâ’nın anlayışı ile rızıklandır. Ey Keremlilerin en Keremlisi Ve Ey Merhametlilerin en Merhametlisi olan Allâhım!
MÂNÂSI: Ey Allâhım! Bizi Rasüller’in hâfızası, Enbiyâ’nın ilhâmı, Evliyâ’nın anlayışı ile rızıklandır. Ey Keremlilerin en Keremlisi Ve Ey Merhametlilerin en Merhametlisi olan Allâhım!
-----------------
Bu duayı 40 gün sabah namazından önce evvelinde 7 Fâtiha okuyarak 70 defâ okuyan kimsenin unutkanlık hastalığı gider ve hâfızası kuvvetli olur.
Bu duayı 40 gün sabah namazından önce evvelinde 7 Fâtiha okuyarak 70 defâ okuyan kimsenin unutkanlık hastalığı gider ve hâfızası kuvvetli olur.
3. HÂFIZAYI GÜÇLENDİRME DUÂLARI
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ
رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا قَالَ: جَآءَ عَلِيُّ بْنُ أَب۪ى طَالِبٍ رَضِيَ
اللّٰهُ عَنْهُ إِلَى النَّبِىِّ ﷺ فَقَالَ: بِأَب۪ىٓ أَنْتَ وَأُمّ۪ى تَفَلَّتَ
هٰذَا الْقُراٰنُ مِنْ صَدْر۪ى فَمَا أَجِدُن۪ى أَقْدِرُ عَلَيْهِ، فَقَالَ لَهُ
رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ يَآ أَبَا الْحَسَنِ: أَفَلَا أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ
يَنْفَعُكَ اللّٰهُ بِهِنَّ، وَيَنْفَعُ بِهِنَّ مَنْ عَلَّمْتَهُ، وَيَثْبُتُ مَا
تَعَلَّمْتَ ف۪ى صَدْرِكَ؟ قَالَ أَجَلْ يَارَسُولَ اللّٰهِ فَعَلِّمْن۪ى؟ قَالَ:
إِذَا كَانَ لَيْلَةُ الْجُمُعَةِ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَقُومَ ف۪ى ثُلُثِ
اللَّيْلِ الْاَخ۪يرِ، فَإِنَّهَا سَاعَةٌ مَشْهُودَةٌ، وَالدُّعَآءُ ف۪يهَا
مُسْتَجَابُ، وَقَالَ أَخ۪ى يَعْقُوبُ لِبَن۪يهِ سَوْفَ أَسْتَغفِرُ لَكُمْ
رَبّ۪ى، يَقُولُ حَتّٰى تَأْتِىَ لَيْلَةُ الْجُمُعَةِ، فَإِنْ لَمْ تَسْتَطِعْ
فَف۪ى وَسَطِهَا فَإِنْ لَمْ تَسْتَطِعْ فَفِىَ أَوَّلِهَا، فَصَلِّ أَرْبَعَ رَكَعَاتٍ
تَقْرَأُ فِى الْاُ۫ولٰى: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَ يٰسٓ، وَفِى الثَّانِيَةِ:
بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَحٰمٓ الدُّخَانِ، وَفِى الثَّالِثَةِ: بِفَاتِحَةِ
الْكِتَابِ وَالٓمٓ تَنْز۪يلُ السَّجْدَةِ، وَفِى الرَّابِعَةِ: بِفَاتِحَةِ
الْكِتَابِ، وَتَبَارَكَ الْمُفَصَّلَ، فَإِذَا فَرَغْتَ فَاحْمَدِ اللّٰهَ
تَعَالَى، وَأَحْسِنِ الثَّنَآءَ عَلَيْهِ، وَصَلِّ عَلَىَّ وَأَحْسِنْ، وَصَلِّ
عَلَى سَآئِرِ الْاَنْبِيَآءِ، وَاسْتَغْفِرْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ،
وَلِاِخْوَانِكَ الَّذ۪ينَ سَبَقُوكَ بِالْا۪يمَانِ، ثُمَّ قُلْ ف۪ى اٰخِرِ
ذٰلِكَ: اَللّٰهُمَّ ارْحَمْن۪ى بِتَرْكِ
الْمَعَاص۪ى أَبَدًا مَا أَبْقَيْتَن۪ى وَارْحَمْن۪ى أَنْ أَتَكَلَّفَ
مَالَايَعْن۪ى ن۪ى وَارْزُقْن۪ى حُسْنَ النَّظَرِ ف۪يمَا يُرْض۪يكَ عَنّ۪ى.
اَللّٰهُمَّ بَد۪يعَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يَاذَا الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ
وَالْعِزَّةِ الَّت۪ى لَاتُرَامُ. أَسْأَلُكَ يَآ اَللّٰهُ يَا رَحْمٰنُ بِجَلَالِكَ،
وَنُورِ وَجْهِكَ أَنْ تُلْزِمُ قَلْب۪ى حِفْظَ كِتَابِكَ كَمَا عَلَّمْتَن۪ى
وَارْزُقْن۪ى أَنْ أَتْلُوَهُ عَلَى النَّحْوِ الَّذ۪ى يُرْض۪يكَ عَنّ۪ى.
اَللّٰهُمَّ بَد۪يعَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ، ذَا الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ
وَالْعِزَّةِ الَّت۪ى لَاتُرَامُ أَسْأَلُكَ يَآ اَللّٰهُ يَا رَحْمٰنُ بِجَلَالِكَ،
وَنُورِ وَجْهِكَ أَنْ تُنَوِّرَ بِكتَابِكَ بَصَر۪ى، وَأَنْ تُطْلِقَ بِه۪ لِسَان۪ى،
وَأَنْ تُفَرِّجَ بِه۪ عَنْ قَلْب۪ى، وَأَنْ تَشْرَحَ بِه۪ صَدْر۪ى وَأَنْ
تَغْسِلَ بِه۪ بَدَن۪ى فَإِنَّهُ لَايُع۪ينُن۪ى عَلَى الْحَقِّ غَيْرُكَ وَلاَ
يُؤْت۪ين۪يهِ إِلَّٓا أَنْتَ، وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ
الْعَلِىِّ الْعَظ۪يمِ.
يَا أَبَا الْحَسَنِ:
تَفْعَلُ ذٰلِكَ ثَلَاثَ جُمَعٍ، أَوْ خَمْسًا، أَوْ سَبْعًا تُجَابُ بِإِذْنِ
اللّٰهِ تَعَالٰى، وَالَّذ۪ي بَعَثَن۪ى بِالْحَقِّ مَآ أَخْطَأَ مُؤْمِنًا قَطُّ.
قَالَ ابن
عباس: فَوَ اللّٰهِ مَا لَبِثَ عَلِىٌّ إِلَّا خَمْسًا، أَوْ
سَبْعًا حَتّٰى جَآءَ رَسوُ لُ اللّٰهِ ﷺ ف۪ى مِثْلِ ذٰلِكَ الْمَجْلِسِ، فَقَالَ
يَا رَسُولَ اللّٰهِ: إِنّ۪ى كُنْتُ ف۪يمَا خَلَالًا اٰخُذُ إِلَّا أَرْبَعَ
اٰيَاتٍ أَوْ نَحْوَهُنَّ، فَإِذَا قَرَأْتُهُنَّ عَلٰى نُفْس۪ى تَفَلَّتْنَ،
وَإِنّ۪ىٓ أَتَعَلَّمُ الْيَوْمَ أَرْبَع۪ينَ اٰيَةً أَوْ نَحْوَهَا، فَإِذَا قَرَأْتُهَا
عَلٰى نَفْس۪ى، فَكَأَنَّمَا كِتَابُ اللّٰهِ بَيْنَ عَيْنَىّ، وَلَقَدْ كُنْتُ
أَسْمَعُ الْحَد۪يثَ، فَإِذَا رَدَّدْتُهُ تَفَلَّتَ، وَأَنَا الْيَوْمَ أَسْمَعُ
الْاَحَاد۪يث، فَإِذَا تَحَدَّثْتُ بِهَا لَمْ أَخْرَمْ مِنْهَا، فَقَالَ ﷺ عِنْدَ
ذٰلِكَ: مُؤْمِنٌ وَرَبِّ الْكَعْبَةِ أَبَا الْحَسَنِ. [2]
Hz. İbn-u Abbâs (r.’anhümâ) anlatıyor: --- “Hz. Ali İbn-u Ebî Tâlib (r.’a.) Rasûlüllâh
(Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’a gelerek:
--- “Annem ve babam sana kurbân olsun,
şu Kur’ân göğsümde durmayıp gidiyor. Kendimi onu ezberleyecek güçte
göremiyorum” dedi. Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ona şu cevabı verdi:
--- “Ey Ebûl-Hüseyin! (Bu meselede)
Allâh’ın sana faydalı kılacağı, öğrettiğin takdirde öğrenen kimsenin de istifâde
edeceği, öğrendiklerini de göğsünde sâbit kılacak kelimeleri öğreteyim mi?”
Hz. Ali (r.’a.): ---
“Evet, ey Allâh’ın Rasûlü, öğret bana!” dedi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber şu tavsiyede
bulundu:
--- “Cum’â gecesi (perşembeyi cum’â-ya
bağlayan gece) olunca, gecenin son üçte birinde kalkabilirsen kalk. Çünkü o
an (meleklerin de hazır bulunduğu) meşhûd (şâhit) bir andır. O
anda yapılan duâ müstecâbtır (Kabûl edilir).
Kardeşim Ya’kûb da evlatlarına şöyle
söyledi: --- “Sizin için Rabbime istiğfâr edeceğim, hele cum’â gecesi bir gelsin.”
Eğer o vakitte kalkamazsan gecenin
ortasında kalk. Bunda da muvaffak olamazsan gecenin evvelinde kalk. Dört rek’ât
namaz kıl.
®
Birinci rekâtta, Fâtiha ile Yâsin Sûresini
oku,
®
İkinci rekâtta Fâtiha ile Hâmim,
ed-Duhân Sûresini oku,
®
Üçüncü rekât Fâtiha, Elif-Lâm-Mîm
Tenzîlü’s-Secde’yi oku,
®
Dördüncü rekâtta Fâtiha ile
Tebâreke’l-Mufassal’ı oku.
Teşehhüdden boşaldığın zaman Allâh’a
hamdet, Allâh’a senâyı da güzel yap, bana ve diğer peygamberlere salât oku,
güzel yap. Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar ve senden önce gelip geçen mü’min
kardeşlerin için istiğfâr et. Sonra bütün bu okuduğun duâların sonunda şu duâyı
oku:
“Allâh’ım, beni hayatta bâkî
kıldığın müddetçe ebediyen günâhları, terk ettirerek merhamet eyle. Bana
faydası olmayan şeylere teşebbüsüm sebebiyle acı. Seni benden râzı kılacak
şeylere hüsn-i nazar etmemi bana nasîb eyle.
Ey semâvât ve arzın yaratıcısı olan
Celâl, İkrâm ve dil uzatılamayan ‘İzzetin sâhibi olan Allâh’ım.
Ey Allâh! Ey Rahmân! Celâlin hakkı için,
yüzün nûru hakkı için kitâbını bana öğrettiğin gibi hıfzına da kalbimi icbâr eyle.
Seni benden râzı kılacak şekilde okumamı nasîb eyle.
Ey semâvât ve arzın yaratıcısı! Celâlin ve yüzün nûru
hakkı için Kitâbın ile gözlerimi nurlandırmanı, onunla dilimi açmanı, onunla
kalbimi yarmanı, göğsümü ferâhlatmanı, bedenimi yıkamanı istiyorum (Allâh-ım!). Çünkü hakkı bulmakta
bana ancâk sen yardım edersin, onu bana ancâk sen nasîb edersin. Her şeye
ulaşmada güç ve kuvvet ancâk şânı büyük ve yüce olan Allâh’dandır.”
Ey Ebû’l-Hasan! Bu söylediğimi üç veyâ
yedi cum’â yapacaksın. Allâh’ın izniyle duâna icâbet edilecektir. Beni hak
üzere gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemîn olsun bu duâyı yapan hiçbir mü’min
icâbetten mahrûm kalmadı.”
İbn-u Abbâs (r.’anhümâ) der ki: “Allâh’a yemîn olsun, ‘Ali (r.’a.) beş veyâ yedi cum’â
geçti ki Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü
ve’s-selâm)’a aynı önceki mecliste tekrâr gelerek:
--- “Ey Allâh’ın Rasûlü! Dedi, geçmişte dört beş
âyet ancâk öğrenebiliyordum. Kendi kendime okuyunca onlar da (aklımda durmayıp) gidiyorlardı. Bugün ise, artık 40 (kırk)
kadar âyet öğrenebiliyorum ve onları kendi kendime okuyunca Kitabüllâh sanki
gözümün önünde duruyor gibi oluyor. Eskiden Hadisi dinliyordum da arkadan bir
tekrâr etmek istediğimde aklımdan çıkıp gidiyordu. Bugün Hadis dinleyip sonra
onu bir başkasına istediğimde ondan tek bir harfi kaçırmadan anlatabiliyorum.”
Rasûlüllâh (s.a.v.) bu söz üzerine Hz. ‘Ali (r.’a.)’ye:
وَعَنْ شَدَّاد بْن أَوْسٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: كَانَ رَسُولُ
اللّٰهِ ﷺ يُعَلِّمُنَا أَنْ نَقُولَ فِى الصَّلاَةِ: "أَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى
أَسْأَلُكَ الثَّبَاتَ فِى الْاَمْرِ، والْعَز۪يمَةَ عَلَى الرُّشْدِ،
وَأَسْأَلُكَ شُكْرَ نِعْمَتِكَ، وَحُسْنَ عِبَادَتِكَ، وَأَسْأَلُكَ لِسَانًا
صَادِقًا، وَقَلْبًا سَل۪يمًا، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا تَعْلَمُ،
وَأَسْأَلُكَ مِنْ خَيْرِ مَا تَعْلَمُ، وَأَسْتَغْفِرُكَ مِمَّا تَعْلَمُ. [4]
Şeddâd İbn-u Evs (r.’a.) anlatıyor: --- “Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selem) namazda şu
duâyı okumamızı öğretiyordu:
--- “Allâh’ım! Senden işte (dînde) sebât etmeyi, doğruluğa da
azmetmeyi istiyorum. Kezâ ni’metine şükretmeyi, sana güzel ibâdette bulunmayı
taleb ediyorum. Doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum.
Allâh’ım! Senin bildiğin her çeşit şerden sana
sığınıyorum, bilmekte olduğun bütün hayırları senden istiyorum. Bildiğin
günâhlarımdan sana istiğfâr ediyorum!”[5]
4. UNUTMAMA VE HASTALIĞA ŞİFÂ
DUÂSI
®
3 (üç) defâ Esteğfirullâh = "اَسْتَغْفِرُاللّٰهْ."
®
3 (üç) defâ Salavât-ı Şerîf = "اَللّٰهُمَّ صّلِّ عَلٰي مُحَمَّدْ."
®
7 (yedi) defâ Âyete’l-Kürsî = "اَللّٰهُ لٰٓااِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْحَيُّ
الْقَيُّومْ."
®
7 (yedi) defâ İhlâs-ı Şerîf = "قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدْ."
®
7 (yedi) defâ Felak
Sûresi = "قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقْ."
®
7 (yedi) defâ Nâs
Sûresi = "قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ
النَّاسِ."
®
7 (yedi) defâ Fâtihâ
Sûresi = "اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ
الْعَالَم۪ينَ."
®
3 (üç) defâ Esteğfirullâh = "اَسْتَغْفِرُاللّٰهْ."
®
3 (üç) defâ Salavât-ı Şerîf = "اَللّٰهُمَّ صّلِّ عَلٰي مُحَمَّدْ."
5. OKUDUĞUNU VE DİNLEDİĞİNİ UNUTMAMAK
İÇİN OKUNACAK DUÂ
“El-Câmi’u
li-Mefterâk Min Düreri’l-Ulûmi’l-Fâiza” isimli eserde nakil olunduğu
üzere; insanlar içerisinde hâfızası en güçlü olmak isteyen kişi okuyacağı kitâbı
eline alırken:
"بِسْمِ اللّٰهِ، وَ سُبْحَانَ اللّٰهِ، وَ لٰٓا اِلٰهَ
اِلَّا اللّٰهُ وَ لَا حَوْلَ وَ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظ۪يمِ.
عَدَدَ كُلِّ حَرْفٍ وَ كِتَابٍ يُكْتَبُ اِلٰي أَبَدِ الْاٰبِد۪ينَ وَ دَهْرِ
الدَّاهِر۪ينَ وَ صَلَّي اللّٰهُ تَعَالٰي عَلٰي سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰي اٰلِه۪
وَ صَحْبِه۪ وَ سَلَّمَ تَسْل۪يمَا."
OKUNUŞU: “Bismillâh-i ve Sübhânellâh-i
ve Lâ İlâhe İllellâh-ü Ve Lâ Havle Ve Lâ Kuvvete İllâ Billâhi’l-A’liyyi’l-Azîm-i.
‘Adede Külli Harfin Ve Kitâbi’n-Yüktebü İlâ Ebedi’l Âbidîne Ve Dehri’d-Dâhirîne
Ve Sallellâh-ü Te’âlâ, ‘Alâ Seyyidinâ Muhammed-in Ve ‘Alâ Êlihî Ve Sahbihî Ve
Selleme Teslîmâ.”
ANLAMI: --- “Allâh’ın
ismiyle! Allâh-ü Te’âlâ noksan sıfatlardan münezzehtir. Allâh-ü Te’âlâ-dan
başka hiçbir ilâh yoktur. O en yüce ve en büyük Allâh-ü Te’âlâ-nın yardımı
olmadan hiçbir günâhtan dönüş, hiçbir ibâdete de kuvvet yoktur.”
“(Bu zikirleri) Sonsuzların
sonsuzuna ve ebediyyetlerin ebediliğine kadar yazılacak her harf ve yazı
adedince (söylüyorum).”
“Ey Allâh-ım! Efendimiz Muhammed (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem)’e ve Ehl-i Beyti’ne salât ve çokça selâm eyle.” = “Allâh-ü Te’âlâ-nın salâtı ve selâmı Efendimiz Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e ve Ehl-i Beyti’nin
üzerine olsun.”[6]
Ulemanın
beyanı veçhile; okuduklarından bir harf bile unutmak istemeyen kişi okumaya
başlamadan önce şu duayı okur:
"اَللّٰهُمَّ افْتَحْ لَنَا أَبْوَابَ
حِكْمَتِكَ وَ انْشُرْ عَلَيْنَا خَزَآئِنَ رَحْمَتِكَ يَا ذَا الْجَلَالِ وَ
الْاِكْرَامِ."
OKUNUŞU: “Allâhümmefteh-lenâ
ebvâb-e hıkmetik-e ve’n-şür ‘aleynâ hazâine rahmetike Yâ Ze’l-Celâl-i Ve’l-İkrâm.”
ANLAMI: “Ey Allâh-ım! Sen bize
hikmet kapılarını aç, Sen rahmetinin hazînelerini üzerimize saç. Ey Celâl ve İkrâm
sâhibi (kabûl
eyle)!”[7]
“el-Buğye” isimli eserde
zikredildiğine göre; ilim kitaplarını mütâlaa etmek isteyen kişinin îtinâ
göstermesi gereken husûslardan biri de okumaya başlamadan önce huzûr-u kalb ile
şöyle demesidir:
"اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ي
أَسْتَوْدِعُكَ جَم۪يعَ مَآ أَنْظُرُهُ ف۪ي هٰذَا الْكِتَابِ حَتّٰي تَرُدَّهُ
عَلَيَّ ف۪ي وَقْتِ احْتِيَاج۪ي إِلَيْهِ."
OKUNUŞU: “Allâhümme innî
estevdi’uke cemî’a mâ enzuruhû fî hêze’l-kitâb-i hattâ teruddehû ‘aleyy-e fî
vakti’h-tiyâcî ileyh-i.”
ANLAMI: “Ey Allâh-ım!
Bu kitapta göreceğim şeylerin tümünü, o bilgilere muhtâc olduğum vakit, onları
benim hıfzıma iâde edesin diye sana emânet ediyorum.”
Bazı
âlimler bu duayı Allâh-ü Te’âlâ’nın fazlıyla, hâfıza için çok faydalı
bulduklarını beyân etmişler, yine böylece bir âlimin sohbetine veyâ dersine
katıldıklarında:
"اَللّٰهُمَّ
إِنّ۪ي أَسْتَوْدِعُكَ جَم۪يعَ مَآ أَسْتَف۪يدُهُ مِنْ هٰذَا السَّيِّدِ أَوْ ف۪ي
هٰذَا الْمَجْلِسِ حَتّٰي تَرُدَّهُ عَلَيَّ ف۪ي وَقْتِ احْتِيَاج۪ي
إِلَيْهِ."
OKUNUŞU: “Allâhümme innî
estevdi’uke cemî’a mâ estefîdühû min hêze’s-Seyyid-i ev fî hâze’l-meclis-i hattâ
teruddehû ‘aleyy-e fi vakti’h-tiyâcî ileyh-i.”
ANLAMI: “Ey Allâh-ım!
Bu zâttan veyâ bu mecliste istifâde edeceğim ilimlerin tümünü, o bilgilere muhtâc
olduğum vakit onları benim hıfzıma iâde edesin diye sana emânet ediyorum.”
Dedikleri
zaman Allâh-ü Te’âlâ’nın izn-i keremi ile hâfızaları zayıf olsa da o mecliste
dinlediklerini unutmadıklarını bildirmişlerdir.”[8]
6. HÂFIZAYI GÜÇLENDİREN DUÂ
Her
işittiğini ve okuduğunu aklında tutmak isteyen kimse;
Her gün 24
defâ aşağıdaki duâyı okur ve buna 40 gün devâm ederse, hâfızası son derece
kuvvetlenir.
Bu duâyı bilhassa
derslerinde başarılı olmak isteyen talebeler okurlarsa, bi-İznillâh-i te’âlâ birçok
faydasını görür.
"يَا حَيُّ، يَا قَيّومُ،
فَلَا يَفُوتُ شَيْئٌ مِنْ عِلْمِه۪ وَلَا يَؤُدُهُ."
OKUNUŞU: “Yâ Hayy-ü Yâ Kayyûm-ü. Felâ Yefût-ü
Şey’ün Min ‘Ilmihî Ve Lâ Yeûdüh-û.”
ANLAMI: “Ey diri (hayat sâhibi)! Ey her
şeyi hakkıyla ayakta tutan Allâh-ım! Senin ilminden (nazarından) büyük-küçük
hiçbir şey kaçmaz. Ve Seni (hiçbir şey) yormaz, Sana hiçbir şey zor da
gelmez.”
7. EZBERİMİZİ KUVVETLENDİRMEK İÇİN ÂYET-İ KERÎMELER…
Ezber kuvvetimizi artırmak
için elbette ki öncelikle zihni ve gözlerimizi meşgûl eden Televizyon ve
bilgisayar gibi dikkat dağınıklığını artıran her şeyden uzak durup nefsimize hâkim
olmaya çalışmalıyız.
İmâm-ı
Gazâlî’nin “İhyâ” sında zikrettiğine göre: ---
“Her kim uyuyacağı zaman, Bakara Sûresi’nin 163-164. Âyet-i Kerîmelerini
okursa, Allâh (-ü Te’âlâ Hazretleri)
o kişiye Kur’ân-ı Kerîm’den ezberlediklerini unutturmaz.”
﴿ وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ لٰٓا اِلٰهَ
اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿١٦٣﴾ اِنَّ
ف۪ى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ
وَالْفُلْكِ الَّت۪ى تَجْر۪ى فِى الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَآ
اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَآءِ مِنْ مَآءٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ
مَوْتِهَا وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَآبَّةٍۖ وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ
وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَآءِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ ﴿١٦٤﴾ ﴾
[سورة البقلرة:٢/١٦٣]
OKUNUŞU: Ve İlâhüküm
İlâhü’v-Vâhid (Vâhıd-ün), Lâ İlâh-e İllâ Hüve’r-Rahmânü’r-Rahîm (Rahîm-ü). İnne
Fî Halkı’s-Semâvât-i Ve’l-Erd-ı Vehtilâfi’l-Leyl-i Ve’n-Nehâr-i Ve’l-Fülkilletî
Tecrî Fî’l-Bahr-i Bimâ Yenfeu’n-Nâs-e Ve Mâ Enzelellâh-ü Mine’s-Semâ-i Min Mâin
Fe Ehyâ Bihi’l-Erda Ba’de Mevtihâ Ve Besse Fîhâ Min Kulli Dâbbe (Dâbbe-tin), Ve
Tasrîfi’r-Riyâh-ı Ve’s-Sehâbi’l-Musahhar-i Beyne’s-Semâi Ve’l-Erdı Le Âyâti’n Li
Kavmin Ya’kılûn (Ya’kılûne).
ANLAMI: “Sizin ilâhınız bir
tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.” (163)
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca
gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allâh’ın
gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde
her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre a’mâde
bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için delîller
vardır.” (164)[9]
[1] Müşriklerin, Ashab-ı Kehf, Zülkarneyn ve Nûh hakkındaki sorularına cevap vermeyen Hz.Peygamber, bu konuda hemen vahiy geleceğini umuyordu. Fakat vahyin gelişi on beş, yahut kırk gün gecikmişti. Bunun üzerine müşrikler, “Muhammed’i, Rabbi terk etti”, diye alay etmişlerdi. İşte bu âyet müşriklere cevap olmak üzere Cebrail’in, Hz.Peygamber’e söylediği sözü aktarmaktadır.
[2] أخرجه الترمذى.
[2] أخرجه الترمذى.
[3] Kütüb-i Sitte 7/73-76 (Tirmizî, Daavât 125, (3565) (Hadis
sened yönüyle hasen olsa da, âlimler metin yönüyle şâz, garîp ve hattâ münker
olduğunu söylemişlerdir.)
[6]
Muhammed Fethâ İbn-i ‘Abdi’l-Vâhid es-Sûsî, Ed-Dürratü’l-Harîde, 1/153.
[7]
Muhammed Fethâ İbn-i ‘Abdi’l-Vâhid es-Sûsî, Ed-Dürratü’l-Harîde, 1/153.
[8] Muhammed
Fethâ İbn-i ‘Abdi’l-Vâhid es-Sûsî, Ed-Dürratü’l-Harîde, 1/153.
[9] Bakara Sûresi
2/163-164. (Rahmân, “Rahmeti çok”,
“çok merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarında, sadece Allâh için
kullanılan sıfat-isimdir. Tam bir Türkçe karşılığı yoktur. Mü’min olsun, kâfir
olsun; iyi olsun, kötü olsun, herkes “Rahmân”ın ifâde ettiği rahmetin
kapsamındadır. Varlıklar da bu rahmet ve merhametin eseri olarak var olmuşlar
ve varlıklarını da yine bu sâyede sürdürmektedirler. “Rahîm” kelimesi
de, “Rahmân” gibi Allâh Te’âlâ-nın sıfatlarından biridir. Aynı şekilde,
“rahmeti çok”, “çok merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarını taşır. Ancak
“Rahmân”, Allâh-ü Te’âlâ-ya has bir sıfat-isim iken, “Rahîm” insanlar için de
kullanılabilir. Nitekim Tevbe Sûresi 128.âyette, bu sıfat Hz. Peygamber için de
kullanılmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder