20 Mart 2018 Salı

UNUTMAMAK VE HAFIZANIN KUVVETLENMESİ İÇİN DUA, SENİN RABBİN HİÇBİR ŞEYİ UNUTMAZ




1. SENİN RABBİN HİÇBİR ŞEYİ UNUTMAZ


﴿ وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَلِكَ وَمَاكَانَ رَبُّكَ نَسِيًّاۚ ﴾ [سورة مريم:١٩/٦٤]
(Cebrail, şöyle dedi:) “Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdekiler, arkamızdakiler ve bunlar arasındakiler hep O’nundur. Senin Rabbin hiçbir şeyi unutmaz.”[1]


2. UNUTMAMAK VE HÂFIZANIN KUVVETLENMESİ İÇİN DUÂ
"اَللّٰهُمَّ ارْزُقْنَا حِفْظَ الْمُرْسَل۪ينَ، وَاِلْهَامَ اْلاَنْبِيَآءِ وَفَهْمَ اْلاَوْلِيَآءِ، بِكَرَمِكَ يَآ اَكْرَمَ اْلاَكْرَم۪ينَ، وَبِرَحْمَتِكَ يَآ اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ."
OKUNUŞU: “Allâhümmerzuknâ Hıfza’l-Mürselîn. Ve İlhâmel-Enbiyâ-i Ve Fehme’l-Evliyâ’. Bi Keramike Yâ Ekrame’l-Ekramîn. Ve Bi Rahmetike Yâ Erhamer-Râhımîn.”
----------------- 
MÂNÂSI: Ey Allâhım! Bizi Rasüller’in hâfızası, Enbiyâ’nın ilhâmı, Evliyâ’nın anlayışı ile rızıklandır. Ey Keremlilerin en Keremlisi Ve Ey Merhametlilerin en Merhametlisi olan Allâhım!
-----------------
Bu duayı 40 gün sabah namazından önce evvelinde 7 Fâtiha okuyarak 70 defâ okuyan kimsenin unutkanlık hastalığı gider ve hâfızası kuvvetli olur.

3. HÂFIZAYI GÜÇLENDİRME DUÂLARI

عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا قَالَ: جَآءَ عَلِيُّ بْنُ أَب۪ى طَالِبٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ إِلَى النَّبِىِّ ﷺ فَقَالَ: بِأَب۪ىٓ أَنْتَ وَأُمّ۪ى تَفَلَّتَ هٰذَا الْقُراٰنُ مِنْ صَدْر۪ى فَمَا أَجِدُن۪ى أَقْدِرُ عَلَيْهِ، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ يَآ أَبَا الْحَسَنِ: أَفَلَا أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ يَنْفَعُكَ اللّٰهُ بِهِنَّ، وَيَنْفَعُ بِهِنَّ مَنْ عَلَّمْتَهُ، وَيَثْبُتُ مَا تَعَلَّمْتَ ف۪ى صَدْرِكَ؟ قَالَ أَجَلْ يَارَسُولَ اللّٰهِ فَعَلِّمْن۪ى؟ قَالَ: إِذَا كَانَ لَيْلَةُ الْجُمُعَةِ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَقُومَ ف۪ى ثُلُثِ اللَّيْلِ الْاَخ۪يرِ، فَإِنَّهَا سَاعَةٌ مَشْهُودَةٌ، وَالدُّعَآءُ ف۪يهَا مُسْتَجَابُ، وَقَالَ أَخ۪ى يَعْقُوبُ لِبَن۪يهِ سَوْفَ أَسْتَغفِرُ لَكُمْ رَبّ۪ى، يَقُولُ حَتّٰى تَأْتِىَ لَيْلَةُ الْجُمُعَةِ، فَإِنْ لَمْ تَسْتَطِعْ فَف۪ى وَسَطِهَا فَإِنْ لَمْ تَسْتَطِعْ فَفِىَ أَوَّلِهَا، فَصَلِّ أَرْبَعَ رَكَعَاتٍ تَقْرَأُ فِى الْاُ۫ولٰى: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَ يٰسٓ، وَفِى الثَّانِيَةِ: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَحٰمٓ الدُّخَانِ، وَفِى الثَّالِثَةِ: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَالٓمٓ تَنْز۪يلُ السَّجْدَةِ، وَفِى الرَّابِعَةِ: بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ، وَتَبَارَكَ الْمُفَصَّلَ، فَإِذَا فَرَغْتَ فَاحْمَدِ اللّٰهَ تَعَالَى، وَأَحْسِنِ الثَّنَآءَ عَلَيْهِ، وَصَلِّ عَلَىَّ وَأَحْسِنْ، وَصَلِّ عَلَى سَآئِرِ الْاَنْبِيَآءِ، وَاسْتَغْفِرْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ، وَلِاِخْوَانِكَ الَّذ۪ينَ سَبَقُوكَ بِالْا۪يمَانِ، ثُمَّ قُلْ ف۪ى اٰخِرِ ذٰلِكَ: اَللّٰهُمَّ  ارْحَمْن۪ى بِتَرْكِ الْمَعَاص۪ى أَبَدًا مَا أَبْقَيْتَن۪ى وَارْحَمْن۪ى أَنْ أَتَكَلَّفَ مَالَايَعْن۪ى ن۪ى وَارْزُقْن۪ى حُسْنَ النَّظَرِ ف۪يمَا يُرْض۪يكَ عَنّ۪ى. اَللّٰهُمَّ  بَد۪يعَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يَاذَا الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ وَالْعِزَّةِ الَّت۪ى لَاتُرَامُ. أَسْأَلُكَ يَآ اَللّٰهُ يَا رَحْمٰنُ بِجَلَالِكَ، وَنُورِ وَجْهِكَ أَنْ تُلْزِمُ قَلْب۪ى حِفْظَ كِتَابِكَ كَمَا عَلَّمْتَن۪ى وَارْزُقْن۪ى أَنْ أَتْلُوَهُ عَلَى النَّحْوِ الَّذ۪ى يُرْض۪يكَ عَنّ۪ى. اَللّٰهُمَّ  بَد۪يعَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ، ذَا الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ وَالْعِزَّةِ الَّت۪ى لَاتُرَامُ أَسْأَلُكَ يَآ اَللّٰهُ يَا رَحْمٰنُ بِجَلَالِكَ، وَنُورِ وَجْهِكَ أَنْ تُنَوِّرَ بِكتَابِكَ بَصَر۪ى، وَأَنْ تُطْلِقَ بِه۪ لِسَان۪ى، وَأَنْ تُفَرِّجَ بِه۪ عَنْ قَلْب۪ى، وَأَنْ تَشْرَحَ بِه۪ صَدْر۪ى وَأَنْ تَغْسِلَ بِه۪ بَدَن۪ى فَإِنَّهُ لَايُع۪ينُن۪ى عَلَى الْحَقِّ غَيْرُكَ وَلاَ يُؤْت۪ين۪يهِ إِلَّٓا أَنْتَ، وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِىِّ الْعَظ۪يمِ.
يَا أَبَا الْحَسَنِ: تَفْعَلُ ذٰلِكَ ثَلَاثَ جُمَعٍ، أَوْ خَمْسًا، أَوْ سَبْعًا تُجَابُ بِإِذْنِ اللّٰهِ تَعَالٰى، وَالَّذ۪ي بَعَثَن۪ى بِالْحَقِّ مَآ أَخْطَأَ مُؤْمِنًا قَطُّ.
قَالَ ابن عباس: فَوَ اللّٰهِ مَا لَبِثَ عَلِىٌّ إِلَّا خَمْسًا، أَوْ سَبْعًا حَتّٰى جَآءَ رَسوُ لُ اللّٰهِ ﷺ ف۪ى مِثْلِ ذٰلِكَ الْمَجْلِسِ، فَقَالَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ: إِنّ۪ى كُنْتُ ف۪يمَا خَلَالًا اٰخُذُ إِلَّا أَرْبَعَ اٰيَاتٍ أَوْ نَحْوَهُنَّ، فَإِذَا قَرَأْتُهُنَّ عَلٰى نُفْس۪ى تَفَلَّتْنَ، وَإِنّ۪ىٓ أَتَعَلَّمُ الْيَوْمَ أَرْبَع۪ينَ اٰيَةً أَوْ نَحْوَهَا، فَإِذَا قَرَأْتُهَا عَلٰى نَفْس۪ى، فَكَأَنَّمَا كِتَابُ اللّٰهِ بَيْنَ عَيْنَىّ، وَلَقَدْ كُنْتُ أَسْمَعُ الْحَد۪يثَ، فَإِذَا رَدَّدْتُهُ تَفَلَّتَ، وَأَنَا الْيَوْمَ أَسْمَعُ الْاَحَاد۪يث، فَإِذَا تَحَدَّثْتُ بِهَا لَمْ أَخْرَمْ مِنْهَا، فَقَالَ ﷺ عِنْدَ ذٰلِكَ: مُؤْمِنٌ وَرَبِّ الْكَعْبَةِ أَبَا الْحَسَنِ. [2] 
Hz. İbn-u Abbâs (r.’anhümâ) anlatıyor: --- “Hz. Ali İbn-u Ebî Tâlib (r.’a.) Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’a gelerek:

--- “Annem ve babam sana kurbân olsun, şu Kur’ân göğsümde durmayıp gidiyor. Kendimi onu ezberleyecek güçte göremiyorum” dedi. Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ona şu cevabı verdi:

--- “Ey Ebûl-Hüseyin! (Bu meselede) Allâh’ın sana faydalı kılacağı, öğrettiğin takdirde öğrenen kimsenin de istifâde edeceği, öğrendiklerini de göğsünde sâbit kılacak kelimeleri öğreteyim mi?”

Hz. Ali (r.’a.): --- “Evet, ey Allâh’ın Rasûlü, öğret bana!” dedi.

Bunun üzerine Hz. Peygamber şu tavsiyede bulundu:

--- “Cum’â gecesi (perşembeyi cum’â-ya bağlayan gece) olunca, gecenin son üçte birinde kalkabilirsen kalk. Çünkü o an (meleklerin de hazır bulunduğu) meşhûd (şâhit) bir andır. O anda yapılan duâ müstecâbtır (Kabûl edilir).

Kardeşim Ya’kûb da evlatlarına şöyle söyledi: --- “Sizin için Rabbime istiğfâr edeceğim, hele cum’â gecesi bir gelsin.”

Eğer o vakitte kalkamazsan gecenin ortasında kalk. Bunda da muvaffak olamazsan gecenin evvelinde kalk. Dört rek’ât namaz kıl.

®        Birinci rekâtta, Fâtiha ile Yâsin Sûresini oku,
®        İkinci rekâtta Fâtiha ile Hâmim, ed-Duhân Sûresini oku,
®        Üçüncü rekât Fâtiha, Elif-Lâm-Mîm Tenzîlü’s-Secde’yi oku,
®        Dördüncü rekâtta Fâtiha ile Tebâreke’l-Mufassal’ı oku.

Teşehhüdden boşaldığın zaman Allâh’a hamdet, Allâh’a senâyı da güzel yap, bana ve diğer peygamberlere salât oku, güzel yap. Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar ve senden önce gelip geçen mü’min kardeşlerin için istiğfâr et. Sonra bütün bu okuduğun duâların sonunda şu duâyı oku:

“Allâh’ım, beni hayatta bâkî kıldığın müddetçe ebediyen günâhları, terk ettirerek merhamet eyle. Bana faydası olmayan şeylere teşebbüsüm sebebiyle acı. Seni benden râzı kılacak şeylere hüsn-i nazar etmemi bana nasîb eyle.

Ey semâvât ve arzın yaratıcısı olan Celâl, İkrâm ve dil uzatılamayan ‘İzzetin sâhibi olan Allâh’ım.

Ey Allâh! Ey Rahmân! Celâlin hakkı için, yüzün nûru hakkı için kitâbını bana öğrettiğin gibi hıfzına da kalbimi icbâr eyle. Seni benden râzı kılacak şekilde okumamı nasîb eyle.

Ey semâvât ve arzın yaratıcısı! Celâlin ve yüzün nûru hakkı için Kitâbın ile gözlerimi nurlandırmanı, onunla dilimi açmanı, onunla kalbimi yarmanı, göğsümü ferâhlatmanı, bedenimi yıkamanı istiyorum (Allâh-ım!). Çünkü hakkı bulmakta bana ancâk sen yardım edersin, onu bana ancâk sen nasîb edersin. Her şeye ulaşmada güç ve kuvvet ancâk şânı büyük ve yüce olan Allâh’dandır.”
Ey Ebû’l-Hasan! Bu söylediğimi üç veyâ yedi cum’â yapacaksın. Allâh’ın izniyle duâna icâbet edilecektir. Beni hak üzere gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemîn olsun bu duâyı yapan hiçbir mü’min icâbetten mahrûm kalmadı.”

İbn-u Abbâs (r.’anhümâ) der ki: “Allâh’a yemîn olsun, ‘Ali (r.’a.) beş veyâ yedi cum’â geçti ki Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’a aynı önceki mecliste tekrâr gelerek:

--- “Ey Allâh’ın Rasûlü! Dedi, geçmişte dört beş âyet ancâk öğrenebiliyordum. Kendi kendime okuyunca onlar da (aklımda durmayıp) gidiyorlardı. Bugün ise, artık 40 (kırk) kadar âyet öğrenebiliyorum ve onları kendi kendime okuyunca Kitabüllâh sanki gözümün önünde duruyor gibi oluyor. Eskiden Hadisi dinliyordum da arkadan bir tekrâr etmek istediğimde aklımdan çıkıp gidiyordu. Bugün Hadis dinleyip sonra onu bir başkasına istediğimde ondan tek bir harfi kaçırmadan anlatabiliyorum.”

Rasûlüllâh (s.a.v.) bu söz üzerine Hz. ‘Ali (r.’a.)’ye:

--- “Ey Ebû’l-Hasan! Kâbe’nin Rabbine yemîn olsun sen mü’minsin!”[3] Dedi.”

وَعَنْ شَدَّاد بْن أَوْسٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ يُعَلِّمُنَا أَنْ نَقُولَ فِى الصَّلاَةِ: "أَللّٰهُمَّ  إِنّ۪ى أَسْأَلُكَ الثَّبَاتَ فِى الْاَمْرِ، والْعَز۪يمَةَ عَلَى الرُّشْدِ، وَأَسْأَلُكَ شُكْرَ نِعْمَتِكَ، وَحُسْنَ عِبَادَتِكَ، وَأَسْأَلُكَ لِسَانًا صَادِقًا، وَقَلْبًا سَل۪يمًا، وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا تَعْلَمُ، وَأَسْأَلُكَ مِنْ خَيْرِ مَا تَعْلَمُ، وَأَسْتَغْفِرُكَ مِمَّا تَعْلَمُ. [4] 
Şeddâd İbn-u Evs (r.’a.) anlatıyor: --- “Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selem) namazda şu duâyı okumamızı öğretiyordu:

--- “Allâh’ım! Senden işte (dînde) sebât etmeyi, doğruluğa da azmetmeyi istiyorum. Kezâ ni’metine şükretmeyi, sana güzel ibâdette bulunmayı taleb ediyorum. Doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum. Allâh’ım! Senin bildiğin her çeşit şerden sana sığınıyorum, bilmekte olduğun bütün hayırları senden istiyorum. Bildiğin günâhlarımdan sana istiğfâr ediyorum!”[5]


4. UNUTMAMA VE HASTALIĞA ŞİFÂ DUÂSI
               
®          3 (üç) defâ Esteğfirullâh = "اَسْتَغْفِرُاللّٰهْ."
®          3 (üç) defâ Salavât-ı Şerîf = "اَللّٰهُمَّ صّلِّ عَلٰي مُحَمَّدْ."
®          7 (yedi) defâ Âyete’l-Kürsî = "اَللّٰهُ لٰٓااِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومْ."
®          7 (yedi) defâ İhlâs-ı Şerîf = "قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدْ."
®          7 (yedi) defâ Felak Sûresi = "قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقْ."
®          7 (yedi) defâ Nâs Sûresi = "قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ."
®          7 (yedi) defâ Fâtihâ Sûresi = "اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ."
®          3 (üç) defâ Esteğfirullâh = "اَسْتَغْفِرُاللّٰهْ."
®          3 (üç) defâ Salavât-ı Şerîf = "اَللّٰهُمَّ صّلِّ عَلٰي مُحَمَّدْ."

5. OKUDUĞUNU VE DİNLEDİĞİNİ UNUTMAMAK İÇİN OKUNACAK DUÂ

“El-Câmi’u li-Mefterâk Min Düreri’l-Ulûmi’l-Fâiza” isimli eserde nakil olunduğu üzere; insanlar içerisinde hâfızası en güçlü olmak isteyen kişi okuyacağı kitâbı eline alırken:
"بِسْمِ اللّٰهِ، وَ سُبْحَانَ اللّٰهِ، وَ لٰٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ لَا حَوْلَ وَ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظ۪يمِ. عَدَدَ كُلِّ حَرْفٍ وَ كِتَابٍ يُكْتَبُ اِلٰي أَبَدِ الْاٰبِد۪ينَ وَ دَهْرِ الدَّاهِر۪ينَ وَ صَلَّي اللّٰهُ تَعَالٰي عَلٰي سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰي اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ وَ سَلَّمَ تَسْل۪يمَا."
OKUNUŞU: “Bismillâh-i ve Sübhânellâh-i ve Lâ İlâhe İllellâh-ü Ve Lâ Havle Ve Lâ Kuvvete İllâ Billâhi’l-A’liyyi’l-Azîm-i. ‘Adede Külli Harfin Ve Kitâbi’n-Yüktebü İlâ Ebedi’l Âbidîne Ve Dehri’d-Dâhirîne Ve Sallellâh-ü Te’âlâ, ‘Alâ Seyyidinâ Muhammed-in Ve ‘Alâ Êlihî Ve Sahbihî Ve Selleme Teslîmâ.”

ANLAMI: --- “Allâh’ın ismiyle! Allâh-ü Te’âlâ noksan sıfatlardan münezzehtir. Allâh-ü Te’âlâ-dan başka hiçbir ilâh yoktur. O en yüce ve en büyük Allâh-ü Te’âlâ-nın yardımı olmadan hiçbir günâhtan dönüş, hiçbir ibâdete de kuvvet yoktur.”

(Bu zikirleri) Sonsuzların sonsuzuna ve ebediyyetlerin ebediliğine kadar yazılacak her harf ve yazı adedince (söylüyorum).

“Ey Allâh-ım! Efendimiz Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e ve Ehl-i Beyti’ne salât ve çokça selâm eyle.” = “Allâh-ü Te’âlâ-nın salâtı ve selâmı Efendimiz Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e ve Ehl-i Beyti’nin üzerine olsun.”[6]

Ulemanın beyanı veçhile; okuduklarından bir harf bile unutmak istemeyen kişi okumaya başlamadan önce şu duayı okur:
"اَللّٰهُمَّ افْتَحْ لَنَا أَبْوَابَ حِكْمَتِكَ وَ انْشُرْ عَلَيْنَا خَزَآئِنَ رَحْمَتِكَ يَا ذَا الْجَلَالِ وَ الْاِكْرَامِ."
OKUNUŞU: “Allâhümmefteh-lenâ ebvâb-e hıkmetik-e ve’n-şür ‘aleynâ hazâine rahmetike Yâ Ze’l-Celâl-i Ve’l-İkrâm.”

ANLAMI: “Ey Allâh-ım! Sen bize hikmet kapılarını aç, Sen rahmetinin hazînelerini üzerimize saç. Ey Celâl ve İkrâm sâhibi (kabûl eyle)!”[7]

“el-Buğye” isimli eserde zikredildiğine göre; ilim kitaplarını mütâlaa etmek isteyen kişinin îtinâ göstermesi gereken husûslardan biri de okumaya başlamadan önce huzûr-u kalb ile şöyle demesidir:
"اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ي أَسْتَوْدِعُكَ جَم۪يعَ مَآ أَنْظُرُهُ ف۪ي هٰذَا الْكِتَابِ حَتّٰي تَرُدَّهُ عَلَيَّ ف۪ي وَقْتِ احْتِيَاج۪ي إِلَيْهِ."
OKUNUŞU: “Allâhümme innî estevdi’uke cemî’a mâ enzuruhû fî hêze’l-kitâb-i hattâ teruddehû ‘aleyy-e fî vakti’h-tiyâcî ileyh-i.”

ANLAMI: “Ey Allâh-ım! Bu kitapta göreceğim şeylerin tümünü, o bilgilere muhtâc olduğum vakit, onları benim hıfzıma iâde edesin diye sana emânet ediyorum.”

Bazı âlimler bu duayı Allâh-ü Te’âlâ’nın fazlıyla, hâfıza için çok faydalı bulduklarını beyân etmişler, yine böylece bir âlimin sohbetine veyâ dersine katıldıklarında:
"اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ي أَسْتَوْدِعُكَ جَم۪يعَ مَآ أَسْتَف۪يدُهُ مِنْ هٰذَا السَّيِّدِ أَوْ ف۪ي هٰذَا الْمَجْلِسِ حَتّٰي تَرُدَّهُ عَلَيَّ ف۪ي وَقْتِ احْتِيَاج۪ي إِلَيْهِ."
OKUNUŞU: “Allâhümme innî estevdi’uke cemî’a mâ estefîdühû min hêze’s-Seyyid-i ev fî hâze’l-meclis-i hattâ teruddehû ‘aleyy-e fi vakti’h-tiyâcî ileyh-i.”

ANLAMI: “Ey Allâh-ım! Bu zâttan veyâ bu mecliste istifâde edeceğim ilimlerin tümünü, o bilgilere muhtâc olduğum vakit onları benim hıfzıma iâde edesin diye sana emânet ediyorum.”

Dedikleri zaman Allâh-ü Te’âlâ’nın izn-i keremi ile hâfızaları zayıf olsa da o mecliste dinlediklerini unutmadıklarını bildirmişlerdir.”[8]

6. HÂFIZAYI GÜÇLENDİREN DUÂ

Her işittiğini ve okuduğunu aklında tutmak isteyen kimse;
        Her gün 24 defâ aşağıdaki duâyı okur ve buna 40 gün devâm ederse, hâfızası son derece kuvvetlenir.
        Bu duâyı bilhassa derslerinde başarılı olmak isteyen talebeler okurlarsa, bi-İznillâh-i te’âlâ birçok faydasını görür.
"يَا حَيُّ، يَا قَيّومُ، فَلَا يَفُوتُ شَيْئٌ مِنْ عِلْمِه۪ وَلَا يَؤُدُهُ."
OKUNUŞU:  “Yâ Hayy-ü Yâ Kayyûm-ü. Felâ Yefût-ü Şey’ün Min ‘Ilmihî Ve Lâ Yeûdüh-û.”

ANLAMI: “Ey diri (hayat sâhibi)! Ey her şeyi hakkıyla ayakta tutan Allâh-ım! Senin ilminden (nazarından) büyük-küçük hiçbir şey kaçmaz. Ve Seni (hiçbir şey) yormaz, Sana hiçbir şey zor da gelmez.”

7. EZBERİMİZİ KUVVETLENDİRMEK İÇİN ÂYET-İ KERÎMELER…

Ezber kuvvetimizi artırmak için elbette ki öncelikle zihni ve gözlerimizi meşgûl eden Televizyon ve bilgisayar gibi dikkat dağınıklığını artıran her şeyden uzak durup nefsimize hâkim olmaya çalışmalıyız.
İmâm-ı Gazâlî’nin “İhyâ” sında zikrettiğine göre: --- “Her kim uyuyacağı zaman, Bakara Sûresi’nin 163-164. Âyet-i Kerîmelerini okursa, Allâh (-ü Te’âlâ Hazretleri) o kişiye Kur’ân-ı Kerîm’den ezberlediklerini unutturmaz.”  
﴿ وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ لٰٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟  ﴿١٦٣﴾  اِنَّ ف۪ى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّت۪ى تَجْر۪ى فِى الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَآ اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَآءِ مِنْ مَآءٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَآبَّةٍۖ وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَآءِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿١٦٤﴾  
[سورة البقلرة:٢/١٦٣]
OKUNUŞU:  Ve İlâhüküm İlâhü’v-Vâhid (Vâhıd-ün), Lâ İlâh-e İllâ Hüve’r-Rahmânü’r-Rahîm (Rahîm-ü). İnne Fî Halkı’s-Semâvât-i Ve’l-Erd-ı Vehtilâfi’l-Leyl-i Ve’n-Nehâr-i Ve’l-Fülkilletî Tecrî Fî’l-Bahr-i Bimâ Yenfeu’n-Nâs-e Ve Mâ Enzelellâh-ü Mine’s-Semâ-i Min Mâin Fe Ehyâ Bihi’l-Erda Ba’de Mevtihâ Ve Besse Fîhâ Min Kulli Dâbbe (Dâbbe-tin), Ve Tasrîfi’r-Riyâh-ı Ve’s-Sehâbi’l-Musahhar-i Beyne’s-Semâi Ve’l-Erdı Le Âyâti’n Li Kavmin Ya’kılûn (Ya’kılûne).

ANLAMI:  “Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.” (163) “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allâh’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre a’mâde bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için delîller vardır.” (164)[9]




[3] Kütüb-i Sitte 7/73-76 (Tirmizî, Daavât 125, (3565) (Hadis sened yönüyle hasen olsa da, âlimler metin yönüyle şâz, garîp ve hattâ münker olduğunu söylemişlerdir.)
[4] أخرجه النسائِى.
[5] Kütüb-i Sitte 7/76 Tirmizî, Daavât 22, (3404); Nesâî, Sehv 61.
[6] Muhammed Fethâ İbn-i ‘Abdi’l-Vâhid es-Sûsî, Ed-Dürratü’l-Harîde, 1/153.
[7] Muhammed Fethâ İbn-i ‘Abdi’l-Vâhid es-Sûsî, Ed-Dürratü’l-Harîde, 1/153.
[8] Muhammed Fethâ İbn-i ‘Abdi’l-Vâhid es-Sûsî, Ed-Dürratü’l-Harîde, 1/153.
[9] Bakara Sûresi 2/163-164. (Rahmân, “Rahmeti çok”, “çok merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarında, sadece Allâh için kullanılan sıfat-isimdir. Tam bir Türkçe karşılığı yoktur. Mü’min olsun, kâfir olsun; iyi olsun, kötü olsun, herkes “Rahmân”ın ifâde ettiği rahmetin kapsamındadır. Varlıklar da bu rahmet ve merhametin eseri olarak var olmuşlar ve varlıklarını da yine bu sâyede sürdürmektedirler. “Rahîm” kelimesi de, “Rahmân” gibi Allâh Te’âlâ-nın sıfatlarından biridir. Aynı şekilde, “rahmeti çok”, “çok merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarını taşır. Ancak “Rahmân”, Allâh-ü Te’âlâ-ya has bir sıfat-isim iken, “Rahîm” insanlar için de kullanılabilir. Nitekim Tevbe Sûresi 128.âyette, bu sıfat Hz. Peygamber için de kullanılmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder