DÎNÎ NİKÂH AKDİ (KIYILMASI) = ŞER’Î NİKÂH AKDİ--- KISA OLAN
1-
Gelin ve damadın
baba ve kendi isimleri yazılır.
2-
Gelin ve damadın
şâhitlerinin isimleri yazılır. (Babalarının isimleri ile berâber.)
3-
Nikâh parası [mihr-i
müeccel (nişan eşyaları) ve mihr-i mu’accel (altın takıları olabilir)] tespit
edilir, îzâh edilir.
4-
Merâsim
konuşması yapılır:
5-
Nikâh kıyılırken
kapının örtülü olması, ellerin açık olması hatırlatılır.
6-
Otuz iki farz
anlatılır.
7-
Tövbe-i istiğfar
yapılır.
Bunlardan
sonra şu giriş yapılır:
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ
الَّذ۪ى زَوَّجَ الْاَرْوَاحَ بِالْاَشْبَاحَ. وَاَحَلَّ النِّكَاحَ وَحَرَّمَ
السِّفَاحَ. وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ ۨ الَّذ۪ى
بَيَّنَ الْحَرَامَ وَالْمُبَاحَ. وَعَلَى اٰلِه۪ وَاَصْحَابِهِ الَّذ۪ينَ
هُمْ اَهْلُ الصَّلَاحِ وَالْفَلَاحِ.
Bütün hamdler o Allâh-a mahsûstur ki,
rûhları cesetlerle birleştirdi (eşleştirdi) nikâhı helâl ve zinâyı da harâm
kıldı. Salât ve selâm da Hz. Peygamberimiz Muhammed Mustafâ (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem)’in üzerine olsun ki; harâmı da mübâhı da O beyân etmiştir. Bir de
O’nun Âl ve Ashâbı-nın üzerine olsun ki onlar sâlih ve kurtuluşa ermiş kimselerdir.
Bu
duâ okunduktan sonra (tercîhen) nikâhla alâkalı bir ‘Aşr-ı Şerîf okunur, (Rûm Sûresi, 30/17-27,
Âyet-i Kerîmeleri gibi)
اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ. بِسْمِ اللّٰهِ
الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ. ﴿ وَاَنْكِحُوا
الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَآئِكُمْۜ اِنْ
يَكُونُوا فُقَرَآءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ
عَل۪يمٌ ﴾ (صَدَقَ
اللّٰهُ الْعَظ۪يمُ) [سورة النور:٢٤/٣٢]
“Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve
câiyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler,
Allâh onları lütfuyla zenginleştirir. Allâh, lütfu geniş olandır, hakkıyla
bilendir.”[1]
وَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ: " حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ الْاَزْهَرِ قَالَ: حَدَّثَنَا
آدَمُ قَالَ: حَدَّثَنَا ع۪يسَى بْنُ مَيْمُونٍ، عَنِ الْقَاسِمِ، عَنْ عَآئِشَةَ،
قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ:
"اَلنِّكَاحُ مِنْ سُنَّت۪ي، فَمَنْ لَمْ
يَعْمَلْ بِسُنَّت۪ي فَلَيْسَ مِنّ۪ي، وَتَزَوَّجُوا، فَإِنّ۪ي مُكَاثِرٌ بِكُمُ
الْاُمَمَ، وَمَنْ كَانَ ذَا طَوْلٍ فَلْيَنْكِحْ، وَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَعَلَيْهِ
بِالصِّيَامِ، فَإِنَّ الصَّوْمَ لَهُ وِجَآءٌ."[2] (صَدَقَ رَسُولُ اللّٰهِ
وَ نَطَقَ حَب۪يبُ اللّٰهِ ف۪يمَا قَالَ أَوْ كَمَا قَالَ)
OKUNUŞU: Elhamdülillâhillezî zevvecel
er-vâha bi’l eşbâh. Ve ehallen nikâh’a ve harreme’s-Sifâh, ve’s-Salât-ü
ve’s-Selâm-ü ‘alâ Resûlünâ Muhammed’inillezî beyyenel harâme vel mübâh ve ‘alâ
âlihî ve eshâbihi’llezîne hüm ehlü’s-salâh-ı ve’l-Felâh.
Eûzübillâh-i mine’ş-şeytânirrâcîm, Bismillâhi’r-Rahmâni’r-rahîm.
Ve enkihu’l-eyâmâ minküm ve’s-sâlihîn-e min ‘ıbâdiküm ve imâiküm in yekûnû
fugarâ’e yuğnihimüllâh-ü min fadlihî. Vallâh-ü vâsi’un ‘alîm. (sadegallâhü’l-’azîm).
Gâle Resûlülâh-i (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem):
--- “En-nikâh-u sünnetî femen
rağibe ‘an sünnetî feleyse minnî.” (sadega Rasûlüllâh ve netaga Habîbüllâh fî mâ kâl ev kemâ kâl.)
9-
NİKÂH KİTÂBI (9), Nikâh’ın Fazîleti
Hakkında Gelen (Hadîsler) Bâbı (1)
1846--- Âişe (r.’anhâ)’dan rivâyet edildiğine
göre Rasûlullâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
--- “Evlenmek benim
sünnetim (girdiğim
yolum) dur. Kim benim bu yolum ile amel etmez (bundan yüz çevirir)
ise, benden değildir. Ve evleniniz. Çünkü ben (kıyâmet günü diğer) ümmetlere
karşı çokluğunuzla iftihâr ediciyim. Kimin evlenme harçlığı var ise evlensin.
Kim (bu masrafı) bulamazsa (nâfile) oruç tutmalıdır. Çünkü şüphesiz
oruç, sâhibi için şehvet kırıcıdır.”[3]
DEDİKTEN
SONRA KIZA (GELİNE) SORAR:
بِاسْمِ اللّٰهِ
وَبِاللّٰهِ عَلٰى سُنَّةِ رَسُولِ اللّٰهِ. Bismillâh-i Ve Billâh-i ‘Alâ
Sünnet-i Rasûlillâh.
®
Allâh-ü Te’âlâ’nın Emr-i İlâhî-si,
®
Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem) Efendimiz’in Sünnet-i Seniyyes-i,
®
Amel de İmâmımız İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe rahmetüllâh-i ‘aleyh’in
içtihâdı,
®
Ve burada hâzır bulunan Mü’min ve Müslümanların şehâdetleri
(huzurda akil ve bâliğ olan iki şâhîd bulundurulması gerekir.) üzere siz:
(kızın
adı)
………… hanım, (oğlanın babasının adı) ………… oğlu (oğlanın
adı)
………..’i aranızda belli olan (.............) Mehr-i Mu’accel ve Mehr-i Müeccel
ile kocalığa kabûl ettiniz mi? diye sorar.
Kız da: Evet kabûl ettim.
(Vekili ise vekâleten
aldım) der. (Bu soru ve cevap üç defâ tekrâr edilir.)
DEDİKTEN
SONRA ERKEĞE (DÂMÂDA) SORAR:
بِاسْمِ
اللّٰهِ وَبِاللّٰهِ عَلٰى سُنَّةِ رَسُولِ اللّٰهِ. Bismillâh-i
Ve Billâh-i ‘Alâ Sünnet-i Rasûlillâh.
®
Allâh-ü Te’âlâ’nın Emr-i İlâhî-si,
®
Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) Efendimiz’in Sünnet-i Seniyyes-i,
®
Amel de İmâmımız İmâm-ı ‘Azam Ebû Hanîfe rahmetüllâh-i ‘aleyh’in
içtihâdı,
®
Ve burada hâzır bulunan Mü’min ve Müslümanların şehâdetleri
(huzurda akil ve bâliğ olan iki şâhîd bulundurulması gerekir.) üzere siz:
(damadın
adı)
………… bey, (kızın babasının adı) ………… kızı (kızın
adı)
…………..’i aranızda belli olan (.............) Mehr-i
Mu’accel ve Mehr-i Müeccel ile zevce olarak kabûl ettiniz mi? diye
sorar.
Dâmâd da: Evet
kabul ettim. Der.
(Vekili ise vekâleten
aldım) der. (Bu soru-cevâb üç defâ tekrâr edilir.)
NİKÂH KIYAN BU DEFÂ DA ŞÂHÎDLERE SORAR:
1- (Şâhidin baba adı yazılır) ……….. oğlu
(şâhidin adı yazılır) ………… Efendi; Sizlerde bu ‘akd-i Nikâh’ı duyup şâhîd
oldunuz mu?
2- (Şâhidin baba adı yazılır) ……….. oğlu
(şâhidin adı yazılır) ………… Efendi; Sizlerde bu ‘akd-i Nikâh’ı duyup şâhîd
oldunuz mu?
SONRA AŞAĞIDAKİ NİKÂH DUÂSI OKUNUR:
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ
رَبِّ الْعَالَم۪ينَ، وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ
عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ اَصْحَابِه۪ اَجْمَع۪ينَ. اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ هٰذَا الْعَقدَ
مَيْمُونًا مُبَارَكًا، وَاجْعَلْ بَيْنَهُمَا اُلْفَةً وَمَحَبَّةً وَقَرَارًا،
وَلَاتَجْعَلْ بَيْنَهُمَا نَفْرَةً وَفِتْنَةً وَفِرَارًا، اَللّٰهُمَّ اَلِّفْ
بَيْنَهُمَا كَمَا اَلَفْتَ بَيْنَ آدَمَ وَحَوَّٓاءَ، وَكَمَا اَلَّفْتَ بَيْنَ مُحَمَّدٍ صَلَّ اللّٰهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ وَخ۪دِيجَةَ الْكُبْرٰى رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهَا، وَكَمَا اَلَّفْتَ
بَيْنَ عَلِيٍّ رَضِيَ عَنْهُ وَفَاطِمَةَ الزَّهْرَآءَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهَا.
اَللّٰهُمَّ اَعْطِ لَهُمَا اَوْلَادًا صَالِحًا وَرِزْقًا وَاسِعًا وَعُمْرًا طَو۪يلًا.
﴿ ... رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ
وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَامًا ﴾ [سورة
الفرقان:٢٥/٧٤] ﴿ ... رَبَّنَا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي
الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴾ [سورة البقرة:٢/٢٠١] ﴿ ... رَبَّنَآ اَتْمِمْ لَنَا
نُورَنَا وَاغْفِرْلَنَاۚ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَد۪يرٌ ﴾ [سورة النور:٢٤/٣٢] بِرَحْمَتِكَ
يَٓا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ. سُبْحَانَ
رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُون. وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَ. وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ."
اَلْفَاتِحَةَ
مَعَ الصَّلَوَاةْ.
Allâhümmec’al
hâzel akde meymûnen mübâreken vec’al beynehümâ ülfeten ve muhabbeten ve garârâ.
Ve lâ tec’al beynehümâ nefreten ve fitneten ve firârâ. Allâhümme ellif
beynehümâ kemâ ellefte beyne Âdem’e ve Havvâ. Ve kemâ ellefte beyne
Muhammed’in (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) ve Haticet’ül-Kübrâ (r.’anhâ.) Ve kemâ
ellefte beyne Âli-yyin (r.’a.) ve Fâtımatü’z-Zehrâ (r.’anhâ).
Allâhümme e’tı lehümâ evlâden sâlihan ve rizkan vâsian ve umren tavîlâ.
Rabbenâ heb-lenâ min ezvâcinâ ve zürriyyâtinâ gurrete e’yunin vec’alnâ
lil müttekîyne imâmâ. Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fil âhireti
haseneten ve gınâ azâben-nâr. Birahmetike yâ er-hamer-râhimîn. Sübhâne Rabbike
Rabbi’l-‘Izzet-i ‘ammâ yesifûn. Ve selâmü’n ‘alel-murselîn. vel-hamd-ü lillâhi
Rabbil-âlemîn. Elfâtihat-e me’as-salavât.
Allâh-ım! Bu (Nikâh) akdi (ni) uğurlu, bereketli ve mübârek kıl (Bunların)
arasında ülfet (birlik berâberlik) muhabbet (sevgi) ve karar (lılık, devâm ve
sebât) kıl. Aralarında nefret (sevmemezlik ve soğukluk) fitne (karışıklık ve huzursuzluk) ve firâr (birbirinden kaçmak ve
uzaklaşmak) kılma. Allâh-ım! (Bunların) arasında (ülfet birbirlerine
karşı yakınlık ve uyumluluk) kıl. Tıpkı Hz. Âdem (‘aleyhi’s-selâm, babamız) ile
Hz. Havvâ (r.anhâ, annemiz) arasında ülfet kıldığın gibi. Tıpkı Peygamberimiz Hz. Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve
sellem) ile Hz. Hatîce (r.’anhâ, annemiz) arasında ülfet kıldığın gibi. Ve tıpkı Hz. ‘Ali (kerremellâh-ü vech-e) ile Hz. Fâtımatü’z-Zehrâ (r.’anhâ,
annemiz) arasında ülfet kıldığın gibi. Allâh-ım!
Ya Rabbi! Ya İlâhe’l-âlemîn veyâ
Erhame’r-Râhimîn! Allah’ım! Huzûrunda nikâhlanmış
bulunan şu iki genci ömürleri boyunca mes’ûd ve bahtiyâr eyle. Ömürlerine
bereket, vücutlarıma sıhhat, rızıklarına
genişlik ihsân eyle. Dünyâda da âhirette de iyilikler
güzellikler ihsân eyle. Bunları ve bizi Cehennem’in azâbından koru. Kıyılan bu
nikâhı uğurlu, mübârek ve makbûl eyle. Bu nikâh Vâsıtası ile aralarında
kaynaşma, sevgi ve devamlılık yarat. Aralarında nefret, fitne ve birbirlerinden
uzaklaşma nasîb eyleme. Bu genç kardeşlerimizi iki cihanda ‘azîz eyle.
İns ve cinn şeytanlarından muhâfaza eyle. Her türlü hayırlı Murad’larına vâsıl
eyle. Kendilerine; dîne, vatana, millete hayırlı ve sâlih evlatlar nasîb eyle.
Kendilerini ve çocuklarını dünyevî ve uhrevî mutluluğa erdir. Onları zinâ
âfetinden koru, kurulmuş yuvalarını yıkılmaktan muhâfaza buyur. Kendilerini ve
çocuklarını İslam’ı yaşayanlardan eyle.
" … Ey Rabbimiz! Bize âilelerimizden ve soyumuzdan gözleri (mizi) aydın kılacak kimseler bahşet ve bizi takvâ sâhibi olanlara önder yap.”[4]
“ … Rabbimiz! Bize dünyâda da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş
azâbından koru”[5] “ … Ey Rabbimiz! Nûrumuzu
bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter”[6]
Allâh-ü
Te’âlâ; Efendimiz Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) üzerine, onun pâk ve temiz Ehli-nin ve Ashâbı-nın hepsinin üzerine salât (rahmetle mu’âmele)
etsin. Selâm Peygamberler üzerine olsun. Bütün Hamd-ler, Âlemlerin Rabbi olan Allâh’a âittir. ÂMİN... EL-FATİHA…
MEHİR TUTANAĞI
[2] الكتاب: سنن ابن ماجه، المؤلف: ابن ماجة أبو عبد الله محمد بن
يزيد القزويني، وماجة اسم أبيه يزيد (المتوفى: ٢٧٢ هـ)، تحقيق: محمد فؤاد عبد
الباقي، الناشر: دار إحياء الكتب العربية - فيصل عيسى البابي الحلبي، عدد الأجزاء:
٢، كتاب النكاح (٩)، باب ما جاء في فضل النكاح، ص:١/٥٩٢، رقم الحديث:١٨٤٦.
[3] Sünen-i İbn-i Mâce, Kitâbü’n-Nikâh
(9), 1- Nikâhın Fazîleti Hakkında Gelen (Hadîsler) Bâbı (1), s.1/592, Hadîs
no:1846. --- (Benim
sünnetim budur), kim sünnetimi beğenmezse benden değildir"--- buyurdu. Buhârî,
Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5, (1401); Nesâî, Nikâh 4, (6, 60). Kütüb-i Sitte,
İ.CANAN, 2/344.
[6] Tahrîm Sûresi,
66/8’den.
DÎNÎ NİKÂH AKDİ (KIYILMASI) = ŞER’Î NİKÂH AKDİ--- UZUN OLAN
ŞER’Î NİKÂH AKDİ
1-
Gelin ve damadın
baba ve kendi isimleri yazılır.
2-
Gelin ve damadın
şâhitlerinin isimleri yazılır. (Babalarının isimleri ile berâber.)
3-
Nikâh parası [mihr-i
müeccel (sonradan verilebilen) ve mihr-i mu’accel (hemen verilen=altın takıları
olabilir)] tesbit edilir, îzâh edilir.
4-
Merâsim
konuşması yapılır:
SÖZ KESME-ŞERBET
İÇME, NİŞAN VE NİKÂH MERASİMLERİNDE YAPILACAK AÇILIŞ KONUŞMASI
Rahmân
ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla sözlerime başlar, Muhterem topluluğunuzu şahsım ve
her iki alakalı aile adına sevgi ve muhabbetle selamlarım.
ESSELAM-Ü ‘ALEYKÜM.
Muhterem davetlileri!
şu anda burada ……………….. Bey’in oğlu ……………….. Efendi ile ……………….. Bey’in kızı
……………….. Hanım’ın (nikâh / nişan / söz kesme-şerbet içme)merasimini icrâ etmek
üzere toplanmış bulunuyoruz. ……………….. ve ……………….. âileleri bu iki genci Cenâb-ı
Hakk’ın emri ile birbirlerine hayat arkadaşı olarak münâsib görmüşler, Dînî-Millî
gelenek, örf -âdetlerinin îcâbı gereken ön anlaşmaya varmışlardır. Bizleri de
bu hayırlı teşebbüslerinden haberdâr ederek buraya dâvet etmişlerdir. Bizler bu
hayırlı teşebbüslerini yürekten destekliyor ve kararlarına katılıyoruz. Peşînen dilek ve temennimiz şudur ki;
Yüce Allâh her iki âilenin ülfet, muhabbet ve bağlılıklarını dâim ve bâkî eylesin.
Bilhassa (evlenen/nişanlanan/sözleri kesilen) iki gence mutluluklar ve dünyâ âhiret
saâdetlerini ihsân eylesin.
Sağlık ve âfiyet içerisinde
hayatlarını sürdürmek ve hayırlı istikballere kavuşmak nasîb eylesin. (ÂMİN!)
5-
Nikâh kıyılırken
kapının örtülü olması, ellerin açık olması hatırlatılır.
6-
Otuz iki farz
anlatılır.
7-
1 (bir) Talâk
hanımına verilmesini ister misin? (Dâmad-a)[1]
8-
Tövbe-i istiğfar
yapılır.
9- En sonunda sadece damad-a şu tavsiye yapılabilir…
Bu
gece, iki rekât nafile namaz (gerdek namazı) kılıp dua edilir.
Gelinin ayağı bir leğende -kabda- yıkanır, odanın köşelerine (Âyete’l-Kürsî okunarak)
serpilir. Bugünlere kavuşmanın şükrü ve gelecek günlerin saadeti için, Allâh’ü Teâlâ’ya
dua edilir. Bu arada, oturup, bir müddet sohbet etmeli. Böylece, fazla heyecan
atılmaya çalışılır.
SEYYİDÜL-İSTİĞFÂR
أَنْ
تَشْتَغِلَ بِسَيِّدِ الْاِسْتِغْفَارِ وَهُوَ قَوْلُهُ عَلَيْهِ السَّلٰامُ.
سَيِّدُ الْاِسْتِغْفَارِ:
"أَللّٰهُمَّ
أَنْتَ رَبّ۪ي لٰٓا اِلٰهَ إِلَّا أَنْتَ خَلَقْتَن۪ي وَأَنَا عَبْدُكَ وَأَنَا
عَلٰى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ
أَ بُٓوءُ لَكَ بِـنِعْمَتِكَ عَلَيَّ وَأَ بُٓوءُ بِذَنْب۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي
فَإِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا أَنْتَ"
مَنْ
قَالَهَا ح۪ينَ يُمْس۪ى فَمَاتَ مِنْ لَيْلِه۪ دَخَلَ الْجَنَّةَ وَمَنْ قَالَهَا
ح۪ينَ يُصْبِحَ فَمَاتَ، مِنْ يَوْمِه۪ دَخَلَ الْجَنَّةَّ. (وَعَنْ أَبِى
الدَّرْدَآءَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ ح۪ينَ ق۪يلَ لَهُ،
Seyyidü’l-İstiğfâr ile meşgûl ol.
Rasûlüllâh (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) buyurdu ki; --- “İstiğfâr
duâlarının en değerli ve en üstünü şöyle demendir: “Allâhümme ente
Rabbî, Lâ İlâh-e İllâ ente halaktenî ve ene ‘abdüke ve ene ‘alâ ahdike ve
va`dike me`steta`tü, eûzü bike min şerri mâ sana`tü, ebûü leke bi ni`metike aleyye
ve ebûü bi zenbî fe`ğfirlî fe innehû lâ yeğfiru`z-zünûbe illâ ente”
MA’NÂSI: “Allâhım!
Sen benim Rabbimsin! Senden başka (ibâdete lâyık) hiçbir ilâh yoktur.
Ancak sen varsın. Beni sen yarattın, şüphesiz ben senin kulunum. Elimden
geldiği kadar (gücüm yettiği kadar), sana verdiğim sözün ve sana ettiğim
va’din üzerinde duruyorum. (Akdin ve va`din üzere bulunuyorum, Zât-ı Ecelli
‘Âlâ-na verdiğim sözde durmağa çalışıyorum.) Yâ Rabbî! İşlediğim günâhların
şerrinden sana sığınıyorum. Bana lütuf ve ihsân buyurduğun ni’metleri ikrâr ve
i’tirâf ediyorum, günâhlarımı da i’tirâf ediyorum. Yâ Rabbî! Beni mağfiret
buyur (günâhlarımı bağışla), zîrâ senden başka günâhları bağışlayacak (mağfiret
edecek, af edecek) yoktur. Ancak sen affedersin”
Peygamber
Efendimiz Hz Muhammed (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) daha sonra şunları ekledi: --- “Her
kim, bu duâyı inanarak sabahleyin okur da o gün akşama çıkmadan ölürse o kimse
cennetliktir. Her kim de akşamleyin okur da, sabah olmadan (sabâha
çıkmadan) ölürse o kimse cennet ehlindendir (Cennete girecektir.)”
Buyurdular.[2]
Bunlardan
sonra şu giriş yapılır:
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ
الَّذ۪ى زَوَّجَ الْاَرْوَاحَ بِالْاَشْبَاحَ. وَاَحَلَّ النِّكَاحَ وَحَرَّمَ
السِّفَاحَ. وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ ۨ الَّذ۪ى
بَيَّنَ الْحَرَامَ وَالْمُبَاحَ. وَعَلَى اٰلِه۪ وَاَصْحَابِهِ الَّذ۪ينَ
هُمْ اَهْلُ الصَّلَاحِ وَالْفَلَاحِ.
Bütün hamdler o Allâh-a
mahsûstur ki, rûhları cesetlerle birleştirdi (eşleştirdi) nikâhı helâl ve
zinâyı da harâm kıldı. Salât ve selâm da Hz. Peygamberimiz Muhammed Mustafâ (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem)’in üzerine olsun ki; harâmı da mübâhı
da O beyân etmiştir. Bir de O’nun Âl ve Ashâbı-nın üzerine olsun ki onlar
sâlih ve kurtuluşa ermiş kimselerdir.
اَسْتَغْفِرُ اللّٰهْ، اَسْتَغْفِرُ اللّٰهْ، اَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ الْعَظ۪يمَ الْكَر۪يمَ اللَّذ۪ي لٰٓا اِلٰهَ
اِلَّاهُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ وَاَتُوبُ اِلَيْهِ. تَوْبَةَ عَبْدٍ ظَالِمٍ لِنَفْسِه۪
لَا يَمْلِكُ لِنَفْسِه۪ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا، وَاَسْأَ لُهُ التَّوْبَةَ
وَلْمَغْفِرَةَ وَلْهِدَايَةَ لَنَا اِنَّهُ هُوَ التَّـوَّابٌ رَح۪يمُ. OKUNUŞU:
"Esteğfirullâh, Esteğfirullâh, Esteğfirullâhe'l-‘azîm el-kerîm, ellezî lâ
ilâhe illâ hüve'l-hayyü'l-kayyûm-ü ve etûb-ü ileyh-i, tevbete ‘abd-in zâlim-in
li-nefsih-î, lâ yemlik-ü li-nefsih-î mevt-en velâ hayât-en velâ nüşûrâ. Ve
es-elühü't-tevbet-e ve'l-mağfiret-e ve'l-hidâyet-e lenâ, innehû,
hüve't-tevvâbü'r-rahîm."
ANLAMI: Bütün
günâhlarımızın Allâh’dan bağışlanmasını isterim... Allâh’dan bağışlanmasını
isterim... Allâh’dan bağışlanmasını isterim... O, çok büyük ve kendisinden
başka ilâh (ibâdet
edilmeye lâyık) olmayandır. Hayy (ezelî ve ebedî hayat sâhibi) ve
Kayyûm-dur. (kendi zâtıyla kâim ve bütün kâinâtı ayakta tutup idâresini
bizzât yürütendir.) Ve O’na (bütün günâhlarımızdan) tevbe ederiz/ederim.
"Ya
rabbi! Bu âna gelinceye kadar benim elimden, dilimden, gözümden,
kulağımdan, ayağımdan ve bütün âzâlarımdan; bilerek veyâ bilmeyerek meydâna
gelen bütün günâh ve hatâlarıma tevbe ettim, pişmân oldum. Küfür, şirk, isyân,
günâh ve kusur her ne türlü hâl vâkî oldu ise, cümlesine tevbe ettim, pişmanlık
duydum. Bir daha yapmamaya azm ü cezm ü kast ettim. Sen bu tevbemi kabûl eyle.
Nefsime uyup, şeytana tâbî olup da aynı günâh ve kusurları bir daha tekrâr
etmeme imkân verme, Yâ Rabbî! Bir daha îmân ve ikrâr ediyorum ki,
Peygamberlerin evveli Âdem ‘aleyhi’s-selâm, âhiri ise bizim Peygamberimiz Hazret-i
Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’dir.
Bu ikisi ve bu ikisi arasında her ne kadar Peygamberân-ı ‘Izâm
‘aleyhimü’s-salât-ü ve’s-selâm gelip geçtiler ise, bunların cümlesine inandım, îmân
ettim, hepsi de haktır ve gerçektir. Bütün peygamberlere, onlara gönderilmiş
olan İlâhî kitâblara ve içindeki emirlere şeksiz ve şüphesiz îmân ettim,
dilimle ikrâr, kalbimle tasdîk ve boynumla ‘ınkıyâd eyledim. Ve yine îmân ve
ikrâr ediyorum ki en son kitâb Kur'ân-ı ‘Azîmü’ş-Şân ve en son Peygamber de
Hazret-i Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve
sellem)’dir.”
اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ وَ بِمَا جَآءَ عَنِ اللّٰهِ، عَلٰى مُرَادِ اللّٰهِ، وَاٰمَنْتُ
بِرَسُولِ اللّٰهِ ﷺ، وبِمَا جَآءَ عَنْ رَسُولِ اللّٰهِ ﷺ، عَلٰى مُرَادِ رَسُولِ
اللّٰهِ ﷺ. "أٰمَنْتُ بِاللّٰهِ،
وَمَلٰٓئِكَتِه۪، وَكُتُبِه۪، وَرُسُلِه۪، وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ، وَبِالْقَدَرِ خَيْرِه۪ وَشَرِّه۪ مِنَ اللّٰهِ
تَعَالٰي، وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ، أَشْهَدُ أَنْ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا
اللّٰهُ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ."
"Âment-ü billâh ve bimâ câe min ‘ındillâh; Âment-ü billâh-i ve bimâ câe min ‘ınd-i Rasûlillâh. Amentü billâh-i ve melâiketih-î ve kütübih-î ve Rusulih-i ve'l-yevmi'l-âhiri ve bi'l-kaderi, hayrihî ve şerrih-î minellâh-i te’âlâ ve'l-ba’s-ü ba’de'l-mevt. Hakk-un, eşhed-ü en lâ ilâh-e illellâh ve eşhed-ü enne Muhammed’en ‘abdüh-û ve Rasûlüh."
"Âment-ü billâh ve bimâ câe min ‘ındillâh; Âment-ü billâh-i ve bimâ câe min ‘ınd-i Rasûlillâh. Amentü billâh-i ve melâiketih-î ve kütübih-î ve Rusulih-i ve'l-yevmi'l-âhiri ve bi'l-kaderi, hayrihî ve şerrih-î minellâh-i te’âlâ ve'l-ba’s-ü ba’de'l-mevt. Hakk-un, eşhed-ü en lâ ilâh-e illellâh ve eşhed-ü enne Muhammed’en ‘abdüh-û ve Rasûlüh."
Allâh-ü
Te’âlâ’dan bize her ne geldi, bildirildi ve murâdı her ne ise; hepsine (şeksiz şüphesiz)
îmân ettim. Allâh’ın Rasûlü Hz. Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)
tarafından bize her ne geldi, bildirildi ve murâdı her ne ise; hepsine (şeksiz
şüphesiz) îmân ettim. Allâh-ü Te’âlâ’nın varlığına, birliğine, Melekleri’ne,
Kitabları’na, Peygamberleri’ne, Âhiret Gününe (Öldükten Sonra Dirilmeye),
Kader (ve Kazâ)’e (iyilik ve kötülüğün -Hayr-ın ve Şerr-in- Allâh’ü
Te’âlâ-nın yaratmasıyla olduğuna)
inanmaktır. Ben şehâdet ederim ki! Allâh’dan başka ilâh yoktur. Ve yine
şehâdet ederim ki! Hz. Muhammed Mustafâ (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)
O’nun (Allâh’ın) kulu ve Rasûlü’dür.
Bu duâ
okunduktan sonra (tercîhen) nikâhla alâkalı bir ‘Aşr-ı Şerîf okunur, (Rûm
Sûresi, 30/17-27, Âyet-i Kerîmeleri gibi)
أَعُوذُ
بِاللّٰهِ الْعَظ۪يمِ وَبِوَجْهِهِ الْكَر۪يمِ وَسُلْطَانِهِ الْقَد۪يمِ مِنَ
الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ. بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.
أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ . وَ الصَّلٰا ةُ وَالسَّلٰامُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَاٰلِه۪
وَصَحْبِه۪ أَجْمَع۪ينَ.
﴿ فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ
تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ ﴿١٧﴾ وَلَهُ الْحَمْدُ فِى السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِ وَعَشِيًّا وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ ﴿١٨﴾ يُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ
الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَىِّ وَيُحْيِ الْاَرْضَ بَعْدَ
مَوْتِهَاۜ وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ۟ ﴿١٩﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ
تُرَابٍ ثُمَّ اِذَآ اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ ﴿٢٠﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ
خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ
بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ
يَتَفَكَّرُونَ ﴿٢١﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ
وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ
لِلْعَالِم۪ينَ ﴿٢٢﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪ مَنَامُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ
وَابْتِغَآؤُ۬كُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ ف۪ى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ
يَسْمَعُونَ ﴿٢٣﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪ يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا
وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَآءِ مَآءً فَيُحْي۪ي بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَٓاۜ
اِنَّ ف۪ى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿٢٤﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ
تَقُومَ السَّمَآءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ
الْاَرْضِ اِذَآ اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ ﴿٢٥﴾ وَلَهُ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ
وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ ﴿٢٦﴾ وَهُوَ الَّذ۪ى يَبْدَؤُا الْخَلْقَ
ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِۜ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِى
السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟ ﴿٢٧﴾ ﴾
[سورة الروم:٣٠/١٧-٢٧]
Allâh-ü
Te’âlâ’nın huzûrundan kovulmuş olan Şeytân’ın şerrinden, saltanatı ezelî,
vech-i yûce ve büyük olan, Allâh-ü Te’âlâ’ya sığınırım. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O Rahmân ve
O Rahîm olan Allâh-ü Te’âlâ’nın adıyla başlarım.)
“Öyle
ise akşama girdiğinizde, sabaha kavuştuğunuzda, Allâh’ı tesbîh edin.”[3]
(17) “Göklerde
ve yerde hamd O’na mahsûstur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde
Allâh’ı tesbîh edin.” (18) “Allâh, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de
diriden çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü diriltir. Siz de (mezarlarınızdan)
işte böyle çıkarılacaksınız.” (19) Sizi topraktan yaratması, O’nun (varlığının
ve kudretinin) delîllerindendir. Sonra bir de gördünüz ki siz beşer olmuş (çoğalıp)
yayılıyorsunuz.” (20) “Kendileri ile huzûr bulasınız diye sizin için
türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet vâr etmesi de O’nun
(varlığının ve kudretinin) delîllerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir
toplum için elbette ibretler vardır.” (21) “Göklerin ve yerin
yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının
ve kudretinin) delîllerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette
ibretler vardır.” (22) “Geceleyin uyumanız ve gündüzün O’nun lütfundan
istemeniz de O’nun (varlığının ve kudretinin) delîllerindendir. Şüphesiz
bunda işiten bir toplum için ibretler vardır.” (23) “Korku ve ümîd
kaynağı olarak şimşeği size göstermesi, gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü
ölümünden sonra diriltmesi, O’nun (varlığının ve kudretinin) delîllerindendir.
Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için elbette ibretler vardır.” (24)
“Emriyle göğün ve yerin (kendi düzenlerinde) durması da O’nun (varlığının
ve kudretinin) delîllerindendir. Sonra sizi yerden (kalkmaya) bir
çağırdı mı, bir de bakarsınız ki (dirilmiş olarak) çıkıyorsunuz.” (25)
“Göklerde ve yerde kim varsa yalnızca O’na âittir. Hepsi O’na boyun
eğmektedirler.” (26) “O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu
tekrârlayacak olandır. Bu, O’na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır.[4]
Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar O’nun dur. O, mutlâk güç sâhibidir,
hüküm ve hikmet sâhibidir.” [5](27)
اَعُوذُ
بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ. بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ. ﴿ وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ مِنْ
عِبَادِكُمْ وَاِمَآئِكُمْۜ اِنْ يَكُونُوا فُقَرَآءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ
فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ ﴾ (صَدَقَ اللّٰهُ الْعَظ۪يمُ)
[سورة النور:٢٤/٣٢]
“Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve
câiyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler,
Allâh onları lütfuyla zenginleştirir. Allâh, lütfu geniş olandır, hakkıyla
bilendir.”[6]
وَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ:
" حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ بْنُ الْاَزْهَرِ قَالَ: حَدَّثَنَا آدَمُ قَالَ: حَدَّثَنَا ع۪يسَى بْنُ
مَيْمُونٍ، عَنِ الْقَاسِمِ، عَنْ عَآئِشَةَ، قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ:
"اَلنِّكَاحُ مِنْ
سُنَّت۪ي، فَمَنْ لَمْ يَعْمَلْ بِسُنَّت۪ي فَلَيْسَ مِنّ۪ي، وَتَزَوَّجُوا،
فَإِنّ۪ي مُكَاثِرٌ بِكُمُ الْاُمَمَ، وَمَنْ كَانَ ذَا طَوْلٍ فَلْيَنْكِحْ،
وَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَعَلَيْهِ بِالصِّيَامِ، فَإِنَّ الصَّوْمَ لَهُ وِجَآءٌ."[7] (صَدَقَ رَسُولُ اللّٰهِ
وَ نَطَقَ حَب۪يبُ اللّٰهِ ف۪يمَا قَالَ أَوْ كَمَا قَالَ)
OKUNUŞU:
Elhamdülillâhillezî zevvecel er-vâha bi’l eşbâh. Ve ehallen nikâh’a ve harreme’s-Sifâh,
ve’s-Salât-ü ve’s-Selâm-ü ‘alâ Resûlünâ Muhammed’inillezî beyyenel harâme vel mübâh
ve ‘alâ âlihî ve eshâbihi’llezîne hüm ehlü’s-salâh-ı ve’l-Felâh.
Eûzübillâh-i mine’ş-şeytânirrâcîm,
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-rahîm.
Ve
enkihu’l-eyâmâ
minküm ve’s-sâlihîn-e min ‘ıbâdiküm ve imâiküm in yekûnû fugarâ’e yuğnihimüllâh-ü
min fadlihî. Vallâh-ü vâsi’un ‘alîm. (sadegallâhü’l-’azîm).
Gâle Resûlülâh-i (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem):
--- “En-nikâh-u
sünnetî femen rağibe ‘an sünnetî feleyse minnî.” (sadega
Rasûlüllâh ve netaga Habîbüllâh fî mâ kâl ev kemâ
kâl.)
9- NİKÂH KİTÂBI (9),
Nikâh’ın Fazîleti Hakkında Gelen (Hadîsler) Bâbı (1)
1846--- Âişe (r.’anhâ)’dan
rivâyet edildiğine göre Rasûlullâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle
buyurdu, demiştir:
---
“Evlenmek benim sünnetim (girdiğim yolum) dur. Kim benim bu yolum
ile amel etmez (bundan yüz çevirir) ise, benden değildir. Ve evleniniz.
Çünkü ben (kıyâmet günü diğer) ümmetlere karşı çokluğunuzla iftihâr
ediciyim. Kimin evlenme harçlığı var ise evlensin. Kim (bu masrafı)
bulamazsa (nâfile) oruç tutmalıdır. Çünkü şüphesiz oruç, sâhibi için
şehvet kırıcıdır.”[8]
DEDİKTEN
SONRA KIZA (GELİNE) SORAR:
بِاسْمِ اللّٰهِ وَبِاللّٰهِ عَلٰى سُنَّةِ رَسُولِ اللّٰهِ. Bismillâh-i Ve Billâh-i ‘Alâ
Sünnet-i Rasûlillâh.
® Allâh-ü Te’âlâ’nın Emr-i İlâhî-si,
® Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem) Efendimiz’in Sünnet-i Seniyyes-i,
® Amel de İmâmımız İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe rahmetüllâh-i
‘aleyh’in içtihâdı,
®
Ve burada hâzır bulunan Mü’min ve Müslümanların şehâdetleri
(huzurda akil ve bâliğ olan iki şâhîd bulundurulması gerekir.) üzere siz:
(kızın
adı)
………… hanım, (oğlanın babasının adı) ………… oğlu (oğlanın
adı)
………..’i aranızda belli olan (.............) Mehr-i Mu’accel ve Mehr-i Müeccel
ile kocalığa kabûl ettiniz mi? diye sorar.
Kız da: Evet kabûl ettim.
(Vekili ise vekâleten
aldım) der. (Bu soru ve cevap üç defâ tekrâr edilir.)
DEDİKTEN
SONRA ERKEĞE (DÂMÂDA) SORAR:
بِاسْمِ اللّٰهِ وَبِاللّٰهِ عَلٰى سُنَّةِ رَسُولِ اللّٰهِ. Bismillâh-i Ve Billâh-i ‘Alâ
Sünnet-i Rasûlillâh.
® Allâh-ü Te’âlâ’nın Emr-i İlâhî-si,
® Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) Efendimiz’in Sünnet-i Seniyyes-i,
® Amel de İmâmımız İmâm-ı ‘Azam Ebû Hanîfe
rahmetüllâh-i ‘aleyh’in içtihâdı,
®
Ve burada hâzır bulunan Mü’min ve Müslümanların şehâdetleri
(huzurda akil ve bâliğ olan iki şâhîd bulundurulması gerekir.) üzere siz:
(damadın
adı)
………… bey, (kızın babasının adı) ………… kızı (kızın
adı)
…………..’i aranızda belli olan (.............) Mehr-i
Mu’accel ve Mehr-i Müeccel ile zevce olarak kabûl ettiniz mi? diye
sorar.
Dâmâd da: Evet
kabul ettim. Der.
(Vekili ise vekâleten
aldım) der. (Bu soru-cevâb üç defâ tekrâr edilir.)
NİKÂH KIYAN BU DEFÂ DA ŞÂHÎDLERE
SORAR:
1- (Şâhidin baba adı yazılır) ……….. oğlu
(şâhidin adı yazılır) ………… Efendi; Sizlerde bu ‘akd-i Nikâh’ı duyup şâhîd
oldunuz mu?
2- (Şâhidin baba adı yazılır) ……….. oğlu
(şâhidin adı yazılır) ………… Efendi; Sizlerde bu ‘akd-i Nikâh’ı duyup şâhîd
oldunuz mu?
SONRA AŞAĞIDAKİ NİKÂH DUÂSI OKUNUR:
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ
رَبِّ الْعَالَم۪ينَ، وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَ
عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ اَصْحَابِه۪ اَجْمَع۪ينَ. اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ هٰذَا الْعَقدَ
مَيْمُونًا مُبَارَكًا، وَاجْعَلْ بَيْنَهُمَا اُلْفَةً وَمَحَبَّةً وَقَرَارًا،
وَلَاتَجْعَلْ بَيْنَهُمَا نَفْرَةً وَفِتْنَةً وَفِرَارًا، اَللّٰهُمَّ اَلِّفْ
بَيْنَهُمَا كَمَا اَلَفْتَ بَيْنَ آدَمَ وَحَوَّٓاءَ، وَكَمَا اَلَّفْتَ بَيْنَ مُحَمَّدٍ صَلَّ اللّٰهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ وَخ۪دِيجَةَ الْكُبْرٰى رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهَا، وَكَمَا اَلَّفْتَ
بَيْنَ عَلِيٍّ رَضِيَ عَنْهُ وَفَاطِمَةَ الزَّهْرَآءَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهَا.
اَللّٰهُمَّ اَعْطِ لَهُمَا اَوْلَادًا صَالِحًا وَرِزْقًا وَاسِعًا وَعُمْرًا طَو۪يلًا.
﴿ ... رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ
وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَامًا ﴾ [سورة
الفرقان:٢٥/٧٤] ﴿ ... رَبَّنَا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي
الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ ﴾ [سورة البقرة:٢/٢٠١] ﴿ ... رَبَّنَآ اَتْمِمْ لَنَا
نُورَنَا وَاغْفِرْلَنَاۚ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَد۪يرٌ ﴾ [سورة النور:٢٤/٣٢] بِرَحْمَتِكَ
يَٓا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ. سُبْحَانَ
رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُون. وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَ. وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ."
اَلْفَاتِحَةَ
مَعَ الصَّلَوَاةْ.
Allâhümmec’al
hâzel akde meymûnen mübâreken vec’al beynehümâ ülfeten ve muhabbeten ve garârâ.
Ve lâ tec’al beynehümâ nefreten ve fitneten ve firârâ. Allâhümme ellif
beynehümâ kemâ ellefte beyne Âdem’e ve Havvâ. Ve kemâ ellefte beyne
Muhammed’in (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) ve Haticet’ül-Kübrâ (r.’anhâ.) Ve kemâ
ellefte beyne Âli-yyin (r.’a.) ve Fâtımatü’z-Zehrâ (r.’anhâ).
Allâhümme e’tı lehümâ evlâden sâlihan ve rizkan vâsian ve umren tavîlâ.
Rabbenâ heb-lenâ min ezvâcinâ ve zürriyyâtinâ gurrete e’yunin vec’alnâ
lil müttekîyne imâmâ. Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fil âhireti
haseneten ve gınâ azâben-nâr. Birahmetike yâ er-hamer-râhimîn. Sübhâne Rabbike
Rabbi’l-‘Izzet-i ‘ammâ yesifûn. Ve selâmü’n ‘alel-murselîn. vel-hamd-ü lillâhi
Rabbil-âlemîn. Elfâtihat-e me’as-salavât.
Allâh-ım! Bu (Nikâh) akdi (ni) uğurlu, bereketli ve
mübârek kıl (Bunların) arasında ülfet (birlik berâberlik) muhabbet (sevgi) ve
karar (lılık, devâm ve sebât) kıl. Aralarında nefret (sevmemezlik ve soğukluk)
fitne (karışıklık ve huzursuzluk) ve firâr (birbirinden
kaçmak ve uzaklaşmak) kılma. Allâh-ım! (Bunların) arasında (ülfet
birbirlerine karşı yakınlık ve uyumluluk) kıl. Tıpkı Hz. Âdem (‘aleyhi’s-selâm,
babamız) ile Hz. Havvâ (r.anhâ, annemiz) arasında ülfet
kıldığın gibi. Tıpkı Peygamberimiz Hz. Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve
sellem) ile Hz. Hatîce (r.’anhâ, annemiz) arasında ülfet
kıldığın gibi. Ve tıpkı Hz. ‘Ali (kerremellâh-ü vech-e) ile Hz.
Fâtımatü’z-Zehrâ (r.’anhâ, annemiz) arasında ülfet
kıldığın gibi. Allâh-ım!
Ya Rabbi! Ya İlâhe’l-âlemîn veyâ
Erhame’r-Râhimîn! Allah’ım! Huzûrunda
nikâhlanmış bulunan şu iki genci ömürleri boyunca mes’ûd ve bahtiyâr eyle.
Ömürlerine bereket, vücutlarıma sıhhat,
rızıklarına genişlik ihsân eyle. Dünyâda
da âhirette de iyilikler güzellikler ihsân eyle. Bunları ve bizi Cehennem’in
azâbından koru. Kıyılan bu nikâhı uğurlu, mübârek ve makbûl eyle. Bu nikâh
Vâsıtası ile aralarında kaynaşma, sevgi ve devamlılık yarat. Aralarında nefret,
fitne ve birbirlerinden uzaklaşma nasîb eyleme. Bu genç kardeşlerimizi
iki cihanda ‘azîz eyle. İns ve cinn şeytanlarından muhâfaza eyle. Her türlü
hayırlı Murad’larına vâsıl eyle. Kendilerine; dîne, vatana, millete hayırlı ve
sâlih evlatlar nasîb eyle. Kendilerini ve çocuklarını dünyevî ve uhrevî
mutluluğa erdir. Onları zinâ âfetinden koru, kurulmuş yuvalarını yıkılmaktan
muhâfaza buyur. Kendilerini ve çocuklarını İslam’ı yaşayanlardan eyle.
" … Ey Rabbimiz! Bize âilelerimizden ve
soyumuzdan gözleri (mizi) aydın kılacak
kimseler bahşet ve bizi takvâ sâhibi olanlara önder
yap.”[9]
“ … Rabbimiz! Bize dünyâda da iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş
azâbından koru”[10] “ … Ey
Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye
hakkıyla gücün yeter”[11]
Allâh-ü Te’âlâ; Efendimiz Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve
sellem) üzerine, onun pâk ve temiz Ehli-nin ve Ashâbı-nın
hepsinin üzerine salât (rahmetle mu’âmele) etsin. Selâm Peygamberler üzerine
olsun. Bütün Hamd-ler, Âlemlerin Rabbi olan Allâh’a âittir. ÂMİN... EL-FÂTİHA...
[1] Talâk Yetkisi: a-
Boşama hakkı prensip olarak erkeğindir. Evlilik hayâtında yüklendiği sorumluluk
ve külfet açısından erkek buna daha lâyık görülmüştür. Ne var ki, talâkın
geçerli olabilmesi için erkeğin bazı şartlara sâhip olması gerekir. Bunlar,
akıl ve bulûğdur. Mükrehin (zorlanan, ölümle tehdîd edilen), sarhoşun, medhuşun
(öfke hâlindeki kimse) talâk ehliyetine sahip olup olmadığı, yani bunların
talaklarının geçerli olup olmadığı âlimler arasında ihtilâflıdır. Hanefilere
göre bunların talakları geçerlidir.
b- Nikâh akdinde şart koşulursa, talâk hakkı kadına veya
üçüncü bir şahsa devredilebilir. Talâk hakkının devredilmesine tefvîz; boşama
hakkı kendisine devredilen kadına mufavvaza denir. Bu durumda kadın istediği
zaman talâk hakkını kullanabilir. Erkek dilerse, boşama hakkını nikâhtan sonra
da kadına devredebilir.
[3] Tefsir bilginleri,
Âyette ki “tesbîh etme” yi namaz ile “akşama girme” yi, akşam ve yatsı
vakitleriyle, “sabaha kavuşma” yı ise sabah vaktiyle; 18. Âyette ki “gündüzün
sonu” nu, ikindi vakti ile, “öğle vaktine girme” yi de öğle vakti ile
açıklamışlardır.
[4] Allâh için zorluk,
ya da kolaylık söz konusu değildir. Buradaki ifâde, insan mantığına göre bir
şeyi yoktan ortaya çıkarmanın, onu tekrârlamaktan daha zor oluşunu
yansıtmaktadır.
[7] الكتاب: سنن ابن ماجه، المؤلف: ابن ماجة أبو عبد
الله محمد بن يزيد القزويني، وماجة اسم أبيه يزيد (المتوفى: ٢٧٢ هـ)، تحقيق: محمد
فؤاد عبد الباقي، الناشر: دار إحياء الكتب العربية - فيصل عيسى البابي الحلبي، عدد
الأجزاء: ٢، كتاب النكاح (٩)، باب ما جاء في فضل النكاح، ص:١/٥٩٢، رقم
الحديث:١٨٤٦.
[8] Sünen-i İbn-i Mâce, Kitâbü’n-Nikâh
(9), 1- Nikâhın Fazîleti Hakkında Gelen (Hadîsler) Bâbı (1), s.1/592, Hadîs
no:1846. --- (Benim
sünnetim budur), kim sünnetimi beğenmezse benden değildir"--- buyurdu. Buhârî,
Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5, (1401); Nesâî, Nikâh 4, (6, 60). Kütüb-i Sitte,
İ.CANAN, 2/344.