RASÛLÜLLÂH (SALLELLÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE SELLEM) ÖYLE BİR ZAMAN GELECEK Kİ...
Siz öyle bir zamanda
yaşıyorsunuz ki sizden biriniz emr-olunduğu şeylerin onda birini terk etse
helâk olur. Sonra öyle bir zaman gelecek ki sizden kim emr-olunduğu şeyin onda
birini yapsa kurtulur. (Tirmizî, Fiten, 79/2267.)
***
Öyle bir zaman gelecek ki o
zaman şu üç şeyden daha kıymetli bir şey olmayacaktır: Helâl para, can u
gönülden arkadaşlık yapılacak bir kardeş ve kendisiyle amel edilecek bir
sünnet. (Heysemî, I, 172.)
***
Öyle bir zaman gelecek ki,
kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak! (Buhârî, Büyû; 7.)
***
Ebû Said el-Hudrîden rivâyet
edildiğine göre Rasûlullâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- şöyle buyurmuştur:
Aranızda öyle bir grup
ortaya çıkacaktır ki, namazınızı onların namazları, oruçlarınızı onların
oruçları ve diğer amellerinizi de onların amelleri yanında az göreceksiniz. Onlar
Kur’ân okurlar, fakat okudukları boğazlarından aşağı geçmez. Onlar okun yaydan
çıktığı gibi dinden çıkarlar... (Buhârî, Fedâilül-Kur’ân, 36.)
***
Öyle bir zaman gelecek ki
okuma meraklı kurrâ çoğalacak; fakîhler ise azalacak ve bu sûretle ilim çekilip
alınacak. Daha sonra öyle bir zaman gelecek ki insanların okudukları
boğazlarından aşağı geçmeyecek. (Hâkim, Müstedrek, V, 504.)
***
Şiddetli bir şekilde
yaklaşan fitne sebebiyle vay insanların hâline! İnsanlar mümin olarak sabahlar
da akşam kâfir oluverirler. İnsanlar dinlerini küçük dünya menfaati karşılığı
değiştiriverirler. İşte öyle zamanda dinlerinde sâbit kalabilenler ellerinde
kor ateşi tutanlar gibidirler. (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, 390; Ayrıca bkz.
Müslim, İman 186; Tirmizi, Fiten 30, (2196.)
***
Öyle bir zaman gelecek ki
bütün insanlar ribâ ile iş yapacak. Ondan sakınanlar dahi tozuna bulaşmak durumunda
kalacaklar. (Nesâî, Büyû’ 2; İbnu Mâce, Ticârât 58; İbn Hanbel, Müsned, IV,
494; Beyhakî Sünen, IV, 275.)
***
Öyle bir zaman gelecek ki
doğru söyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler
hain sayılacak, hâinlere güvenilecek. İnsanlardan şâhîdlik etmeleri istenmediği
halde şâhîdlik edecekler, yemin etmeleri istenmediği halde yemin edecekler, (Taberânî,
XXIII, 314.)
***
Öyle bir zaman gelecek ki
insanlar iyiliği özendirmeyecek, kötülükten de sakındırmayacaklar. (Heysemî,
Mecmauz-Zevâid, VII, 280.)
***
Rasûlüllâh -sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem- buyurdular ki:
Muhakkak ki insanlar
üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit kişi altından sadaka ile (çarşı
Pazar.) dolaşır da bunu kendisinden sadaka olarak kabul edecek tek kişi bulamaz.
O zaman, tek bir erkeğe kırk tane kadının tâbi olduğunu ve kadınların çokluğu
ve erkeklerin azlığı sebebiyle ona sığındıklarını görürsün. (Buhari, Zekât 9; Müslim,
Zekât 59.)
***
Ben sizin dünya hırsıyla
birbirinizle kapışmanızdan, birbirinizi katletmenizden ve sizden öncekiler gibi
helâk olup gitmenizden korkuyorum. (Müslim, Fezâil 31.)
Ben asıl sizin dünyayı elde
etmek için birbirinizle kapışıp kavga etmenizden korkuyorum. (Buhârî, Cenâiz
71, Menâkıb 25, Megâzî 27, Rikâk 7, 53; Müslim, Fezâil 30.)
***
Hz. Sevbân r.’anh anlatıyor:
Rasûlullâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- buyurdular ki:
Size çullanmak üzere,
yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi, birbirlerini
çağıracakları zaman yakındır.
Orada bulunanlardan biri:
O gün sayıca azlığımızdan
mı bu durum başımıza gelecek diye sordu.
Hayır, bilakis o gün siz
çok olacaksınız. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çer--- çöpler gibi
hiçbir ağırlığı olmayan kimseler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın
kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı
atacak! Buyurdular.
Zaaf da nedir ey Allâh’ın
Rasûlü denildi.
Dünya sevgisi ve ölüm
korkusu! Buyurdular. (Ebû Davud, Melâhim 5/4297.)
***
Ebû Ümeyye eş-Şeybânî anlatıyor: Ey Ebû Salebe
dedim, şu ayet hakkında ne dersin (Mealen.): Ey iman edenler! Siz kendinize
bakın. Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez. (Maide 105.)
Bana şu cevabı verdi:
Gerçekten bunu, iyi bilen
birine sordun. Zira ben aynı şeyi Rasûlüllâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- a
sormuştum. Demişti ki:
Marufa sarılın, münkerden
de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir hevâ, (dine, ahirete.)
tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin (selefi dinlemeden.) kendi
reylerini beğendiklerini müşâhede edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla
uğraşmayı bırak. Zira (bu safhaya gelince.) arkanızda sabır günleri var
demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı.)dır. O günlerde, sizin
kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir. (Ebû Davud, Melâhim
17/4341.); Tirmizi, Tefsir, 5/3060.); İbnu Mâce, Fiten 21.)
***
Rasûlüllâh -sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem- buyurdular ki:
--- İnsanlar öyle günler
görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek.
--- Bu nasıl olur diye
soruldu. Şu cevabı verdi:
--- Herçtir! Öldüren de
ölen de ateştedir. (Müslim, Fiten 56.)
***
Zübeyr İbnu Adiy rahımehüllâh
anlatıyor: Hz. Enes İbnu Mâlik radıyellâh-ü ‘anh-ın yanına girdik. Hüccâcın
bize yaptıklarını şikâyet ettik.
--- Sabredin, buyurdu. Zira
öyle günlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gün, gidenden daha kötü olacak. Bu
hal Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek. Ben bunu, Rasûlunüz -Sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem-den işittim. (Buhari, Fiten 6; Tirmizi, Fiten 35/2206.)
***
Hz. Huzeyfe r.’anh anlatıyor:
Rasûlüllâh -Sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- bir gün:
--- Bana kaç müslüman
olduğunu sayıverin buyurdular. Biz:
--- Ey Allâh’ın Rasûlü!
Bizim sayımız altı-yedi yüze ulaşmış olduğu halde, hakkımızda korku mu
taşıyorsunuz dedik.
--- Siz bilemezsiniz,
(çokluğunuza rağmen.) imtihan olunabilirsiniz! . Gerçekten öyle (belaya maruz
kalıp.) imtihan olunduk ki, içimizden namazını gizlice kılanlar oldu. (Buhari, Cihâd
181; Müslim, İman 235.)
***
حَدّثَنَا مَحْموُدُ بْنُ خَالِدٍ
الدِّمَشْقِيُّ. ثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ أَبُو أيُّوبَ عَنِ اِبْنِ
أَبِي مَالِكٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَطَاءِ بْنِ أَبِي رَبَاحٍ عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ
بْنِ عُمَرَ؛ قَالَ: أقْبَلَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ فَقَالَ: يَا مَعْشَرَ
الْمُهَاجِرِينَ! خَمْسٌ إِذَا ابْتُلِيْتُمْ بِهِنَّ وَأعُوذُ بِاللّٰهِ أنْ
تُدْرِكُوهُنَّ:لَمْ تَظْهَرِ الْفَاحِشَةُ فِي قَوْمٍ فَطُّ حَتَّى يُعْلِنُوا
بِهَا إِلَّا فَشَا فَيهِمُ الطَّاعُونُ وَالاوْجَاعُ الَّتِي لَمْ تَكُنْ مَضَتْ
فِي أسْفِلهِمُ الَّذِينَ مَضَوْا. وَلَمْ يَنْقُضُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ
إِلَّا أُخِذُوا بِالسِّنِينِ وَشِدِّةِ الْمَئُونَةِ وَجَوْرِ السُّلْطَانِ
عَلَيْهِمْ. وَلَمْ يَمْنَعُوا زَكَاةَ أمْوَالِهِمْ إِلَّا مُنِعُو الْقَطْرَ
مِنَ السَّمَاءِ وَلَوْ لاالْبَهَائِمُ لَمْ يُمْطَرُوا.وَلَمْ يَنْقُضُوا عَهْدَ
اللّٰهِ وَعَهْدَ رَسُولِهِ إِلَّا سَلَّطَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ عَدُوًّا مِنْ
غَيْرِهِمْ فَأخَذُوا بَعْضَ مَا فِي أيْدِيهِمْ. وَمَا لَمْ تَحْكُمْ
أئِمَّتُهُمْ بِكِتَابِ اللّٰهِ وَيَتَخَيَّرُوا مِمَّا أنْزَلَ اللّٰهُ إِلَّا
جَعَلَ اللّٰهُ بَأسَهُمْ بَيْنَهُمْ.فِي الزوائد: هَذَا حديث صالح للعمل به. وقد
اختلفوا فِي اِبْنِ أَبِي مالك وأبيه.
İbnu Ömer r.’anhümâ anlatıyor.
--- “(Bir gün) Rasûlüllâh ‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm yanımıza gelip şöyle
buyurdular: --- “Ey muhâcirler! Beş şey
vardır, onlarla imtihân olacağınız zaman (artık cemiyette) hiçbir
hayır kalmamıştır. Onların siz hayatta iken zuhûrundan Allâh’a sığınırım.
(Bu beş şey
şunlardır:)
1-
Zînâ: Bir millette zînâ ortaya çıkar ve alenî işlenecek bir
hâle gelirse, mutlakâ o millette tâ’ûn hastalığı yaygınlaşır ve onlardan önce gelip
geçmiş milletlerde görülmeyen hastalıklar yayılır.
2-
Ölçü-tartıda hîle: Ölçü
ve tartıyı eksik yapan her millet mutlakâ kıtlık, geçim sıkıntısı ve sultanın (yöneticilerin) zulmüne uğrar.
3-
Zekât vermemek: Hangi
millet mallarının zekâtını vermezse mutlakâ gökten yağmur kesilir. Hayvanlar da
olmasaydı tek damla yağmur düşmezdi.
4-
Ahd-in bozulması: Hangi
millet Allâh ve Rasûlüne olan ahdini bozarsa, Allâh Te’âlâ hazretleri o millete,
kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve ellerindeki (servet) lerin bir kısmını alırlar.
5-
Kitâbüllâh-la hükmetmeyi terk etmek: Hangi
milletin imâmları Kitâbüllâh-la ameli terk ederek Allâh’ın indirdiği
hükümlerden işlerine gelenleri seçerlerse, Allâh onları kendi aralarında
savaştırır.” İbn-i Mâce, Fiten, 22. (Kütüb-i Sitte, 17/539-540.)
***
Rasûlüllâh –sallellâh-ü ‘aleyh-i
ve selem- şöyle buyurdu:
Fırat nehrinin suyu
çekilip, aktığı yatakta bulunan bir altın dağı meydana çıkmadıkça ve kurtulup
kazanan ben olayım diye birbiriyle çarpışan her yüz kişiden doksan dokuzu
ölmedikçe kıyâmet kopmaz. (Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29. Ayrıca bk. İbni
Mâce, Fiten 25.)
Diğer bir rivâyet ise şöyledir:
Pek yakında Fırat nehrinin suyu çekilerek aktığı yatakta bir altın hazinesi
meydana çıkacaktır. O günü gören kimse, o hazineden kesinlikle bir şey almasın.
(Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29--- 32. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Melâhim 13;
Tirmizî, Sıfâtü’l-Cenne 26.)
***
Nefsim kudret elinde olan
Allaha yemin ederim ki kişi bir kabre uğrayıp üzerine abanarak: Keşke bu kabrin
içinde ben olsaydım demedikçe kıyâmet kopmaz. Hâlbuki bu sözü ona söyleten din
değil, belâ olacaktır. (Buhârî, Fiten, 22; Müslim, Fiten, 53-54.)
***
Öyle bir zamanın geleceği,
insanların kalblerinin dünya sevgisi ile dolacağı, cihadı zarar olarak görüp zekât
vermeyi altından kalkılması zor bir borç olarak görecekleri bildirilir. (Ali el---
Müttakî, Kenz, III, 236/6322.)
***
Rasûlüllâh -sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem- buyurdular ki:
--- Beni İsrail üzerine
gelen şeyler, aynıyla ümmetimin üzerine de gelecektir. Öyle ki onlardan aleni
olarak annesine gelen olmuşsa, ümmetimden de bu çirkin işi mutlaka yapan
olacaktır. Nitekim Beni İsrail yetmiş iki millete (dine, fırkaya.) bölünmüştü.
Benim ümmetim de yetmiş üç millete bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç
hepsi ateştedir.
--- Bu fırka hangisidir
diye soruldu.
--- Benim ve ashabımın
üzerinde olduğu şeyden ayrılmayanlardır! Buyurdular. (Tirmizi, İman 18/2641.)
***
Rasûlüllâh -sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem- buyurdular ki:
Ümeranız hayırlı
olanlarınızdan iseler, zenginleriniz sehâvetkâr kimselerse, işlerinizi aranızda
müşavere ile hallediyorsanız, bu durumda yerin üstü (hayat.), altından (ölümden.)
hayırlıdır. Eğer ümeranız şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz
kadınların elinde ise, yerin altı üstünden, (ölmek yaşamaktan.) daha
hayırlıdır. (Çünkü artık dini ikame imkânı kalmaz.). (Tirmizi, Fiten 78/2266.)
***
Rasûlüllâh -sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem- bir gün:
--- Gençlerinizin fıska
düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman haliniz ne olur diye sormuştu.
(Yanındakiler hayretle.):
--- Ey Allâh’ın Rasûlü,
yani böyle bir hal mi gelecek dediler.
--- Evet, hatta daha
beteri! Buyurdu ve devam etti:
--- Emr-i bi’l-marûf-ta
bulunmadığınız, nehy-i ‘ani’l-münker yapmadığınız vakit hâliniz ne olur diye
sordu. (Yanındakiler hayretle:.)
--- Yani bu olacak mı
dediler.
--- Evet, hatta daha
beteri! Buyurdular ve sormaya devam ettiler:
--- Münkeri emredip, marufu
yasakladığınız zaman haliniz ne olur (Yanında bulunanlar iyice hayrete düşerek.):
--- Ey Allâh’ın Rasûlü! Bu
mutlaka olacak mı dediler.
--- Evet, hatta daha
beteri! Buyurdular ve devam ettiler:
--- Marufu münker, münkeri
de maruf addettiğiniz zaman haliniz ne olur (yanindeki Ashâb:.)
--- Ey Allâh’ın Rasûlü! Bu
mutlaka olacak mı diye sordular.
--- Evet, olacak! Buyurdular.
(Heysemî, Mecmauz-Zevâid, VII, 281.)
***
Rasûlüllâh -sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem- buyurdular ki: İnsanların dünyaca en bahtiyarını âdi oğlu
âdiler teşkil etmedikçe Kıyâmet kopmaz. (Tirmizi, Fiten 37/2209.)
***
Hz. Ebû Hureyre r.’anh anlatıyor:
Rasûlüllâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem-, yanındaki cemaate konuşurken, bir
adam gelerek:
--- Ey Allâh’ın Rasûlü! Kıyâmet
ne zaman kopacak dedi. -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- konuşmasına devam etti,
sözlerini bitirdiği vakit:
--- Süâl sâhibi nerede
buyurdular. Adam:
--- İşte buradayım ey
Allâh’ın Rasûlü! Dedi. -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem-:
--- Emânet zâyi edildiği
vakit Kıyâmeti bekleyin! Buyurdular. Adam:
--- Emânet nasıl zâyi
edilir diye sordu. Efendimiz:
--- İş, ehil olmayana tevdi
edildi mi Kıyâmeti bekleyin! Buyurdular. (Buhari, İlm 2, Rikâk 35.)
***
Hz. Ali r.’anh anlatıyor:
Rasûlüllâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- bir gün:
Ümmetim on beş şeyi yapmaya
başlayınca ona büyük belanın gelmesi vâcib olur! Buyurmuşlardı. (Yanındakiler:.)
Ey Allâh’ın Rasûlü! Bunlar
nelerdir diye sordular. Sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem saydı:
--- Ganîmet (yani milli
servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki sahibi kimseler
arasında.) tedavül eden bir metâ haline gelirse,
--- Emânet (edilen şeyleri
emânet alan kimseler, sorumlu ve yetkililer, memurlar.) ganîmet (malı yerini
tutup, yağmalayıp nefislerine helâl.) kıldıkları zaman,
--- Zekât (ödemeyi ibâdet
bilmeyip bir angarya ve.) ceza telâkki ettikleri zaman.
--- Kişi annesinin hukukuna
riayet etmeyip, kadınına itaat ettiği;
--- Babasından uzaklaşıp
ahbabına yaklaştığı;
--- Mescidlerde (rızâ-ı
ilâhî gözetmeyen husûmet, alış-veriş, eğlence ve siyâsiyâta vs. müteallik.)
sesler yükseldiği zaman.
--- Kavme, onların en
alçağı (erzel.) reis olduğu;
--- (Devlet yönetiminin
yetersizliği sebebiyle tedhiş ve zulümle insanları sindiren zorba.) kişiye
zararı dokunmasın diye hürmet edildiği;
--- (Çeşitli adlarla imal
edilen.) içkiler (serbestçe.) içildiği;
--- İpek (haram bilinmeyip
erkekler tarafından.) giyildiği;
--- Çeşitli adlar altında
şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği;
--- Bu ümmetin sonradan
gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle.)
hakâret ettiği zaman artık kızıl rüzgârı, (zelzeleyi.), yere batışı (hazfi.)
veya sûret değiştirmeyi (meshi.) (veya gökten taş yağmasını, (kazfi.) bekleyin.
(Tirmizi, Fiten 38/2210.)
***
Mikdam bin Madikerbin bir
hizmetçisi vardı, süt satardı, Mikdam da karşılığında para alırdı. Ona:
--- Sübhanellâh, süt satıp
para mı alıyorsun dediler. O da:
--- Evet, bunda ne var ki ben
Rasûlullâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- in şöyle dediğini duydum:
--- İnsanlar üzerine öyle
bir zaman gelecek ki o vakit dinar ve dirhemden başka bir şey fayda vermeyecek!
Dedi. (Ahmed bin Hanbel, IV, 133.)
***
Sizin üzerinize öyle bir
zaman gelecek ki o vakit siz, iyilikleri emretmeyen ve kötülükleri yasaklamayan
kimselerin en hayırlı kişiler olduğunu düşünürsünüz. (Ali el--- Müttakî, Kenz,
III, 686/8462.)
***
Rasûlullâh -sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem- :
--- İnsanlar üzerine öyle
bir zaman gelecek ki o vakit müminin kalbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek!
Buyurdu.
--- Niçin eriyecek yâ
Rasûlüllâh diye sorulduğunda:
--- Kötülükleri görüp de
onları değiştirmeye güç yetiremediği için buyurdu. (Ali el--- Müttakî, Kenz, III, 686/8463.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder