7 Eylül 2015 Pazartesi

RASÛLÜLLÂH (SALLELLÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE SELLEM) ÖYLE BİR ZAMAN GELECEK Kİ...رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ فَقَالَ: يَا مَعْشَرَ الْمُهَاجِرِينَ! خَمْسٌ إِذَا ابْتُلِيْتُمْ بِهِنَّ وَأعُوذُ بِاللّٰهِ أنْ تُدْرِكُوهُنَّ:


RASÛLÜLLÂH (SALLELLÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE SELLEM) ÖYLE BİR ZAMAN GELECEK Kİ...
 
Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki sizden biriniz emr-olunduğu şeylerin onda birini terk etse helâk olur. Sonra öyle bir zaman gelecek ki sizden kim emr-olunduğu şeyin onda birini yapsa kurtulur. (Tirmizî, Fiten, 79/2267.)

***

Öyle bir zaman gelecek ki o zaman şu üç şeyden daha kıymetli bir şey olmayacaktır: Helâl para, can u gönülden arkadaşlık yapılacak bir kardeş ve kendisiyle amel edilecek bir sünnet. (Heysemî, I, 172.)

***

Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak! (Buhârî, Büyû; 7.)

***

Ebû Said el-Hudrîden rivâyet edildiğine göre Rasûlullâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- şöyle buyurmuştur:

Aranızda öyle bir grup ortaya çıkacaktır ki, namazınızı onların namazları, oruçlarınızı onların oruçları ve diğer amellerinizi de onların amelleri yanında az göreceksiniz. Onlar Kur’ân okurlar, fakat okudukları boğazlarından aşağı geçmez. Onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar... (Buhârî, Fedâilül-Kur’ân, 36.)

***

Öyle bir zaman gelecek ki okuma meraklı kurrâ çoğalacak; fakîhler ise azalacak ve bu sûretle ilim çekilip alınacak. Daha sonra öyle bir zaman gelecek ki insanların okudukları boğazlarından aşağı geçmeyecek. (Hâkim, Müstedrek, V, 504.)

***

Şiddetli bir şekilde yaklaşan fitne sebebiyle vay insanların hâline! İnsanlar mümin olarak sabahlar da akşam kâfir oluverirler. İnsanlar dinlerini küçük dünya menfaati karşılığı değiştiriverirler. İşte öyle zamanda dinlerinde sâbit kalabilenler ellerinde kor ateşi tutanlar gibidirler. (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, 390; Ayrıca bkz. Müslim, İman 186; Tirmizi, Fiten 30, (2196.)

***

Öyle bir zaman gelecek ki bütün insanlar ribâ ile iş yapacak. Ondan sakınanlar dahi tozuna bulaşmak durumunda kalacaklar. (Nesâî, Büyû’ 2; İbnu Mâce, Ticârât 58; İbn Hanbel, Müsned, IV, 494; Beyhakî Sünen, IV, 275.)

***

Öyle bir zaman gelecek ki doğru söyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hain sayılacak, hâinlere güvenilecek. İnsanlardan şâhîdlik etmeleri istenmediği halde şâhîdlik edecekler, yemin etmeleri istenmediği halde yemin edecekler, (Taberânî, XXIII, 314.)

***

Öyle bir zaman gelecek ki insanlar iyiliği özendirmeyecek, kötülükten de sakındırmayacaklar. (Heysemî, Mecmauz-Zevâid, VII, 280.)

***

Rasûlüllâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- buyurdular ki:

Muhakkak ki insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit kişi altından sadaka ile (çarşı Pazar.) dolaşır da bunu kendisinden sadaka olarak kabul edecek tek kişi bulamaz. O zaman, tek bir erkeğe kırk tane kadının tâbi olduğunu ve kadınların çokluğu ve erkeklerin azlığı sebebiyle ona sığındıklarını görürsün. (Buhari, Zekât 9; Müslim, Zekât 59.)

***

Ben sizin dünya hırsıyla birbirinizle kapışmanızdan, birbirinizi katletmenizden ve sizden öncekiler gibi helâk olup gitmenizden korkuyorum. (Müslim, Fezâil 31.)

Ben asıl sizin dünyayı elde etmek için birbirinizle kapışıp kavga etmenizden korkuyorum. (Buhârî, Cenâiz 71, Menâkıb 25, Megâzî 27, Rikâk 7, 53; Müslim, Fezâil 30.)

***

Hz. Sevbân r.’anh anlatıyor: Rasûlullâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- buyurdular ki:

Size çullanmak üzere, yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi, birbirlerini çağıracakları zaman yakındır.

Orada bulunanlardan biri:

O gün sayıca azlığımızdan mı bu durum başımıza gelecek diye sordu.

Hayır, bilakis o gün siz çok olacaksınız. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çer--- çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan kimseler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak! Buyurdular.

Zaaf da nedir ey Allâh’ın Rasûlü denildi.

Dünya sevgisi ve ölüm korkusu! Buyurdular. (Ebû Davud, Melâhim 5/4297.)

***

 Ebû Ümeyye eş-Şeybânî anlatıyor: Ey Ebû Salebe dedim, şu ayet hakkında ne dersin (Mealen.): Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez. (Maide 105.)

Bana şu cevabı verdi:

Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi Rasûlüllâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- a sormuştum. Demişti ki:

Marufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir hevâ, (dine, ahirete.) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin (selefi dinlemeden.) kendi reylerini beğendiklerini müşâhede edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zira (bu safhaya gelince.) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı.)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir. (Ebû Davud, Melâhim 17/4341.); Tirmizi, Tefsir, 5/3060.); İbnu Mâce, Fiten 21.)

***

Rasûlüllâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- buyurdular ki:

--- İnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek.

--- Bu nasıl olur diye soruldu. Şu cevabı verdi:

--- Herçtir! Öldüren de ölen de ateştedir. (Müslim, Fiten 56.)

***

Zübeyr İbnu Adiy rahımehüllâh anlatıyor: Hz. Enes İbnu Mâlik radıyellâh-ü ‘anh-ın yanına girdik. Hüccâcın bize yaptıklarını şikâyet ettik.

--- Sabredin, buyurdu. Zira öyle günlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gün, gidenden daha kötü olacak. Bu hal Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek. Ben bunu, Rasûlunüz -Sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem-den işittim. (Buhari, Fiten 6; Tirmizi, Fiten 35/2206.)

***

Hz. Huzeyfe r.’anh anlatıyor: Rasûlüllâh -Sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- bir gün:

--- Bana kaç müslüman olduğunu sayıverin buyurdular. Biz:

--- Ey Allâh’ın Rasûlü! Bizim sayımız altı-yedi yüze ulaşmış olduğu halde, hakkımızda korku mu taşıyorsunuz dedik.

--- Siz bilemezsiniz, (çokluğunuza rağmen.) imtihan olunabilirsiniz! . Gerçekten öyle (belaya maruz kalıp.) imtihan olunduk ki, içimizden namazını gizlice kılanlar oldu. (Buhari, Cihâd 181; Müslim, İman 235.)

***
حَدّثَنَا مَحْموُدُ بْنُ خَالِدٍ الدِّمَشْقِيُّ. ثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ أَبُو أيُّوبَ عَنِ اِبْنِ أَبِي مَالِكٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَطَاءِ بْنِ أَبِي رَبَاحٍ عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ بْنِ عُمَرَ؛ قَالَ: أقْبَلَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ فَقَالَ: يَا مَعْشَرَ الْمُهَاجِرِينَ! خَمْسٌ إِذَا ابْتُلِيْتُمْ بِهِنَّ وَأعُوذُ بِاللّٰهِ أنْ تُدْرِكُوهُنَّ:لَمْ تَظْهَرِ الْفَاحِشَةُ فِي قَوْمٍ فَطُّ حَتَّى يُعْلِنُوا بِهَا إِلَّا فَشَا فَيهِمُ الطَّاعُونُ وَالاوْجَاعُ الَّتِي لَمْ تَكُنْ مَضَتْ فِي أسْفِلهِمُ الَّذِينَ مَضَوْا. وَلَمْ يَنْقُضُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ إِلَّا أُخِذُوا بِالسِّنِينِ وَشِدِّةِ الْمَئُونَةِ وَجَوْرِ السُّلْطَانِ عَلَيْهِمْ. وَلَمْ يَمْنَعُوا زَكَاةَ أمْوَالِهِمْ إِلَّا مُنِعُو الْقَطْرَ مِنَ السَّمَاءِ وَلَوْ لاالْبَهَائِمُ لَمْ يُمْطَرُوا.وَلَمْ يَنْقُضُوا عَهْدَ اللّٰهِ وَعَهْدَ رَسُولِهِ إِلَّا سَلَّطَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ عَدُوًّا مِنْ غَيْرِهِمْ فَأخَذُوا بَعْضَ مَا فِي أيْدِيهِمْ. وَمَا لَمْ تَحْكُمْ أئِمَّتُهُمْ بِكِتَابِ اللّٰهِ وَيَتَخَيَّرُوا مِمَّا أنْزَلَ اللّٰهُ إِلَّا جَعَلَ اللّٰهُ بَأسَهُمْ بَيْنَهُمْ.فِي الزوائد: هَذَا حديث صالح للعمل به. وقد اختلفوا فِي اِبْنِ أَبِي مالك وأبيه.

İbnu Ömer r.’anhümâ anlatıyor. --- “(Bir gün) Rasûlüllâh ‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm yanımıza gelip şöyle buyurdular: --- “Ey muhâcirler! Beş şey vardır, onlarla imtihân olacağınız zaman (artık cemiyette) hiçbir hayır kalmamıştır. Onların siz hayatta iken zuhûrundan Allâh’a sığınırım.

(Bu beş şey şunlardır:)

 

1-      Zînâ: Bir millette zînâ ortaya çıkar ve alenî işlenecek bir hâle gelirse, mutlakâ o millette tâ’ûn hastalığı yaygınlaşır ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde görülmeyen hastalıklar yayılır.

2-      Ölçü-tartıda hîle: Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlakâ kıtlık, geçim sıkıntısı ve sultanın (yöneticilerin) zulmüne uğrar.

3-      Zekât vermemek: Hangi millet mallarının zekâtını vermezse mutlakâ gökten yağmur kesilir. Hayvanlar da olmasaydı tek damla yağmur düşmezdi.

4-      Ahd-in bozulması: Hangi millet Allâh ve Rasûlüne olan ahdini bozarsa, Allâh Te’âlâ hazretleri o millete, kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve ellerindeki (servet) lerin bir kısmını alırlar.

5-      Kitâbüllâh-la hükmetmeyi terk etmek: Hangi milletin imâmları Kitâbüllâh-la ameli terk ederek Allâh’ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerlerse, Allâh onları kendi aralarında savaştırır.” İbn-i Mâce, Fiten, 22. (Kütüb-i Sitte, 17/539-540.)

***

Rasûlüllâh –sallellâh-ü ‘aleyh-i ve selem- şöyle buyurdu:

Fırat nehrinin suyu çekilip, aktığı yatakta bulunan bir altın dağı meydana çıkmadıkça ve kurtulup kazanan ben olayım diye birbiriyle çarpışan her yüz kişiden doksan dokuzu ölmedikçe kıyâmet kopmaz. (Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 25.)

Diğer bir rivâyet ise şöyledir: Pek yakında Fırat nehrinin suyu çekilerek aktığı yatakta bir altın hazinesi meydana çıkacaktır. O günü gören kimse, o hazineden kesinlikle bir şey almasın. (Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29--- 32. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Melâhim 13; Tirmizî, Sıfâtü’l-Cenne 26.)

***

Nefsim kudret elinde olan Allaha yemin ederim ki kişi bir kabre uğrayıp üzerine abanarak: Keşke bu kabrin içinde ben olsaydım demedikçe kıyâmet kopmaz. Hâlbuki bu sözü ona söyleten din değil, belâ olacaktır. (Buhârî, Fiten, 22; Müslim, Fiten, 53-54.)

***

Öyle bir zamanın geleceği, insanların kalblerinin dünya sevgisi ile dolacağı, cihadı zarar olarak görüp zekât vermeyi altından kalkılması zor bir borç olarak görecekleri bildirilir. (Ali el--- Müttakî, Kenz, III, 236/6322.)

***

Rasûlüllâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- buyurdular ki:

--- Beni İsrail üzerine gelen şeyler, aynıyla ümmetimin üzerine de gelecektir. Öyle ki onlardan aleni olarak annesine gelen olmuşsa, ümmetimden de bu çirkin işi mutlaka yapan olacaktır. Nitekim Beni İsrail yetmiş iki millete (dine, fırkaya.) bölünmüştü. Benim ümmetim de yetmiş üç millete bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç hepsi ateştedir.

--- Bu fırka hangisidir diye soruldu.

--- Benim ve ashabımın üzerinde olduğu şeyden ayrılmayanlardır! Buyurdular. (Tirmizi, İman 18/2641.)

***

Rasûlüllâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- buyurdular ki:

Ümeranız hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz sehâvetkâr kimselerse, işlerinizi aranızda müşavere ile hallediyorsanız, bu durumda yerin üstü (hayat.), altından (ölümden.) hayırlıdır. Eğer ümeranız şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin altı üstünden, (ölmek yaşamaktan.) daha hayırlıdır. (Çünkü artık dini ikame imkânı kalmaz.). (Tirmizi, Fiten 78/2266.)

***

Rasûlüllâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- bir gün:

--- Gençlerinizin fıska düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman haliniz ne olur diye sormuştu. (Yanındakiler hayretle.):

--- Ey Allâh’ın Rasûlü, yani böyle bir hal mi gelecek dediler.

--- Evet, hatta daha beteri! Buyurdu ve devam etti:

--- Emr-i bi’l-marûf-ta bulunmadığınız, nehy-i ‘ani’l-münker yapmadığınız vakit hâliniz ne olur diye sordu. (Yanındakiler hayretle:.)

--- Yani bu olacak mı dediler.

--- Evet, hatta daha beteri! Buyurdular ve sormaya devam ettiler:

--- Münkeri emredip, marufu yasakladığınız zaman haliniz ne olur (Yanında bulunanlar iyice hayrete düşerek.):

--- Ey Allâh’ın Rasûlü! Bu mutlaka olacak mı dediler.

--- Evet, hatta daha beteri! Buyurdular ve devam ettiler:

--- Marufu münker, münkeri de maruf addettiğiniz zaman haliniz ne olur (yanindeki Ashâb:.)

--- Ey Allâh’ın Rasûlü! Bu mutlaka olacak mı diye sordular.

--- Evet, olacak! Buyurdular. (Heysemî, Mecmauz-Zevâid, VII, 281.)

***

Rasûlüllâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- buyurdular ki: İnsanların dünyaca en bahtiyarını âdi oğlu âdiler teşkil etmedikçe Kıyâmet kopmaz. (Tirmizi, Fiten 37/2209.)

***

Hz. Ebû Hureyre r.’anh anlatıyor: Rasûlüllâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem-, yanındaki cemaate konuşurken, bir adam gelerek:

--- Ey Allâh’ın Rasûlü! Kıyâmet ne zaman kopacak dedi. -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- konuşmasına devam etti, sözlerini bitirdiği vakit:

--- Süâl sâhibi nerede buyurdular. Adam:

--- İşte buradayım ey Allâh’ın Rasûlü! Dedi. -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem-:

--- Emânet zâyi edildiği vakit Kıyâmeti bekleyin! Buyurdular. Adam:

--- Emânet nasıl zâyi edilir diye sordu. Efendimiz:

--- İş, ehil olmayana tevdi edildi mi Kıyâmeti bekleyin! Buyurdular. (Buhari, İlm 2, Rikâk 35.)

***

Hz. Ali r.’anh anlatıyor: Rasûlüllâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem-  bir gün:

Ümmetim on beş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belanın gelmesi vâcib olur! Buyurmuşlardı. (Yanındakiler:.)

Ey Allâh’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir diye sordular. Sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem saydı:

--- Ganîmet (yani milli servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki sahibi kimseler arasında.) tedavül eden bir metâ haline gelirse,

--- Emânet (edilen şeyleri emânet alan kimseler, sorumlu ve yetkililer, memurlar.) ganîmet (malı yerini tutup, yağmalayıp nefislerine helâl.) kıldıkları zaman,

--- Zekât (ödemeyi ibâdet bilmeyip bir angarya ve.) ceza telâkki ettikleri zaman.

--- Kişi annesinin hukukuna riayet etmeyip, kadınına itaat ettiği;

--- Babasından uzaklaşıp ahbabına yaklaştığı;

--- Mescidlerde (rızâ-ı ilâhî gözetmeyen husûmet, alış-veriş, eğlence ve siyâsiyâta vs. müteallik.) sesler yükseldiği zaman.

--- Kavme, onların en alçağı (erzel.) reis olduğu;

--- (Devlet yönetiminin yetersizliği sebebiyle tedhiş ve zulümle insanları sindiren zorba.) kişiye zararı dokunmasın diye hürmet edildiği;

--- (Çeşitli adlarla imal edilen.) içkiler (serbestçe.) içildiği;

--- İpek (haram bilinmeyip erkekler tarafından.) giyildiği;

--- Çeşitli adlar altında şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği;

--- Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle.) hakâret ettiği zaman artık kızıl rüzgârı, (zelzeleyi.), yere batışı (hazfi.) veya sûret değiştirmeyi (meshi.) (veya gökten taş yağmasını, (kazfi.) bekleyin. (Tirmizi, Fiten 38/2210.)

***

Mikdam bin Madikerbin bir hizmetçisi vardı, süt satardı, Mikdam da karşılığında para alırdı. Ona:

--- Sübhanellâh, süt satıp para mı alıyorsun dediler. O da:

­--- Evet, bunda ne var ki ben Rasûlullâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- in şöyle dediğini duydum:

--- İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki o vakit dinar ve dirhemden başka bir şey fayda vermeyecek! Dedi. (Ahmed bin Hanbel, IV, 133.)

***

Sizin üzerinize öyle bir zaman gelecek ki o vakit siz, iyilikleri emretmeyen ve kötülükleri yasaklamayan kimselerin en hayırlı kişiler olduğunu düşünürsünüz. (Ali el--- Müttakî, Kenz, III, 686/8462.)

***

Rasûlullâh -sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem- :

--- İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki o vakit müminin kalbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek! Buyurdu.

--- Niçin eriyecek yâ Rasûlüllâh diye sorulduğunda:

--- Kötülükleri görüp de onları değiştirmeye güç yetiremediği için buyurdu. (Ali el---  Müttakî, Kenz, III, 686/8463.)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder