8 Ekim 2015 Perşembe

ABDULLAH BİN ZÜLBİCÂDEYN (R.A.)---"قصة الصحابي؛ عبد الله بن ذو البجادين"---HZ. PEYGAMBER (SALLELLÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE SELLEM) HANGİ İSİMLERİ DEĞİŞTİRDİ?


ABDULLAH BİN ZÜLBİCÂDEYN (R.A.)



"قصة الصحابي؛ عبد الله بن ذو البجادين"

Saadet Asrı’nın mimarı, İki Cihan Güneşi Resûlülâh Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem), Kur’ân hakikatlerini cihanşümul bir sesle ilan ederken, Cahiliye Devri’nin kökleşmiş batıl âdet ve itikatlarını da temizliyordu. İnsanlık tarihi içinde böylesine muaz­zam bir inkılabın eşine rastlanmamıştı. Âdet ve inançlarına, gelenek ve itikatlarına taassup ölçüsünü dahi aşan bir inatçılıkla bağlı olan Cahiliye Devri insanla­rının dem ve damarlarına, yepyeni bir iman aşısını yaparken, o Yüce Peygam­ber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) hep kendisine emredilen “İstikamet üzere ol.” İlahî hitabına bağlı kalmıştı.

Kendilerini tabiatın dışına çıkarmış, ferdî ve içtimai hayatı insani özlerinden ziyade, hayvani hususiyetlerine bina etmiş müşrik ve münkirler, Hz. Peygam­ber’in (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) getirdiği habere karşı isyan ve şiddet içinde bulunduklarında, onu defalarca öldürmeye, yok etmeye, ona işkence ve azap vermeye kalktıklarında, o, Kur’âni düsturların dışına çıkmamıştı. Hz. Peygamber’in (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) putperestli­ğe karşı tavrı, bütün batıl inançları olduğu gibi, inkâr ve şirkin sembolik ifadesi olan putları da ortadan kaldırmayı gerektiriyordu. Cahiliye Devri insanları, içlerindeki batıl inançların dışa taşan işareti olarak putları kutsi görüyor ve ibadet ediyorlardı.

Hattâ birçoğunun ismi “Lat’ın kulu,” “Uzzâ’nın kulu” manasına geliyordu. Peygamberimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem), Cahiliye Devri’nin kötü bir âdeti olarak konulan, küfrü ve şirki ihsas eden bu isimlerin hepsini değiştirdi.

İşte, Cahiliye döneminin inançlarını hatırlattığı ve “putlara kul olmak” manası­nı taşıdığı için Peygamberimizin (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) ismini değiştirdiği şahıslardan biri de, Abdullah Zülbicâdeyn idi (r.a.). Suffe Medresesi’nin bu muhterem talebesinin ismi İslam’a girmeden önce, “Uzza” isimli putun kulu manasına gelen “Abdüluzza” idi. Müslüman olduğunda Rasûlüllâh Efendimiz, “Hayır, sen Abdüluzza de­ğil, Abdullah’sın.” buyurarak onun ismini değiştirdi.[1]

Abdullah Zülbicâdeyn (r.a.) yetimdi. Amcasının yanında kalıyordu. Amcası ona çeşitli ikramlarda bulunurdu. Bir gün Abdullah’ın Müslüman olduğunu öğ­renince çok kızdı. Abdullah’ı yanına çağırdı ve “Duyduğuma göre, sen Muhammed’e tabi olmuşsun. Eğer bundan vazgeçmezsen, sana verdiğim elbiseler dâhil bütün ikramlarımı, hediyelerimi geri alırım!” dedi. Hz. Abdullah onun bu tehdidine aldırış etmedi. Pervasız bir şekilde, “Evet amca, ben Müslüman’ım!” cevabını verdi.

Bunun üzerine amcası, üzerindeki elbiselere varıncaya kadar ona verdiği her şeyi geri alarak annesine gönderdi. Annesi de kalın bir elbise verdi. Abdullah üzerindeki bu el­biseyle Rasûlüllâh’a giderken yolda elbisesi ikiye ayrıldı. O da, elbisenin bir kısmını be­linden alt tarafına, diğer kısmını sırtına aldı. Öylece Rasûlüllâh’ın huzuruna gitti. Ba­şından geçenleri Peygamberimize anlattı. Onun bu fedakârlığı Rasûlüllâh’ı çok duygu­landırdı. Ona iltifatta bulundu. Ayrıca, “iki elbise sahibi” manasına gelen “Zülbi­câ­deyn” lakabını verdi. Bundan böyle Hz. Abdullah bu lakabıyla birlikte anılacaktı.

Hz. Abdullah, Müslüman olduktan sonra, devamlı Rasûlüllâh ile beraber kal­mayı arzu etti ve ondan bir dakika olsun ayrılmak istemedi. Rasûlüllâh ile bera­ber kaldıktan sonra gece gündüz Kur’ân okur, dua ve ibadetle meşgul olurdu. Bazı günler Rasûlüllâh’ın kapısına gider, oturur, tespih ve tekbirle vakit geçirir­di. Hz. Ömer (r.a.), Rasûlüllâh’a giderek, bu hareketin riya olup olmadığını sor­duğunda, Hz. Peygamber, “Ey Ömer, bırak onu. O, Allah’a dua eden, yalvaran, kalbi yanıklardandır.”[2] Buyurdu.

Hz. Abdullah, Rasûlüllâh ile birlikte Tebük Seferi’ne katıldı. Çok büyük kah­ra­manlıklar gösterdi. Sonunda şehit oldu. Kabir kazma ve defin işiyle Peygam­berimiz, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer meşgul oldu. Peygamberimiz onun naaşını kabre koyduktan sonra, “Ey Allah’ım, ben ondan razıyım, Sen de ondan razı ol.” diye dua etti.

Peygamberimiz onun vefatından müteessir olmuştu. Bunu gören sahâbîler, “Yâ Rasûlellâh, Abdullah’ın vefatına üzüldünüz!” dediler. Peygamberimiz, “Evet, çünkü o, Allah ve Rasûlünü seviyordu.” buyurdu.

Orada hazır bulunan sahabilerden İbni Mes’ûd (r.a.) der ki: “Ben ondan beş yıl önce Müslüman oldum. Yemin ederim ki, onun yerinde olmayı çok arzu ederdim!”[3] Allah onlardan razı olsun!

HZ. PEYGAMBER (SALLELLÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE SELLEM) HANGİ İSİMLERİ DEĞİŞTİRDİ?


Yrd. Doç. Dr. Cemal Ağırman---25.09.2009, Cuma

İslamiyet'te ad koyarken güzel isim seçme titizliğine, isim vermede Hz. Peygamber'in bizatihi kendisinin fiilî olarak gösterdiği titizliğin yanı sıra, "Siz kıyamet gününde hem kendi adınızla, hem de babalarınızın adıyla çağırılacaksınız; bu sebeple kendinize güzel adlar koyunuz." şeklindeki sözlü uyarısı da etkin rol oynamıştır.

İsim, sahibinin tanınmasını sağlayan ve kendisini diğer bireylerden ayıran en belirgin semboldür. Buna bağlı olarak kişinin ömründe en çok duyacağı sözcük kendi adı olmaktadır. Bu sebeple herkes kendi adının güzel olmasını ister. 

İslamiyet'te ad koyarken güzel isim seçme titizliğine, isim vermede Hz. Peygamber'in bizatihi kendisinin fiilî[4]  olarak gösterdiği titizliğin yanı sıra, "Siz kıyamet gününde hem kendi adınızla, hem de babalarınızın adıyla çağırılacaksınız; bu sebeple kendinize güzel adlar koyunuz."[5] Şeklindeki sözlü uyarısı da etkin rol oynamıştır. Hadis-i şerif, ad vermenin aynı zamanda uhrevî boyutunun bulunduğunu göstermektedir.

İslamiyet çocuğa güzel isim vermeye, çocuğun babası üzerindeki haklarından biri olarak ilan edecek kadar önem vermiştir.

 

Hz. Peygamber'in Koyduğu İsimler ve Özellikleri


Ashâb, yeni doğan çocuklarını teberrüken (hayır beklentisiyle) Hz. Peygamber'e götürür, tahnik yaptırır (yani yeni dünyaya gelen çocuk daha anne sütü emmeden Rasûlüllâh’a götürülür, Rasûlüllâh çocuğu kucağına oturtup ağzında yumuşatmış olduğu hurma ile çocuğun damağını oğar, daha sonra dua edip adını koyardı ki İslam inancında bu işleme tahnik adı verilir) ve adlarını koydururlardı. Ad koyarken yapılan sözcük seçiminin temelinde yatan en belirgin özellik, hayır beklentisi olmaktadır. Bu gerçekten hareketle Hz. Peygamber'in yeni doğan çocuklara verdiği isimlere baktığımızda umumiyetle ya İbrahim gibi eski bir peygamber ismi yahut da Abdullah ve Abdurrahman gibi Allah'ın ismine veya bir sıfatına izafe ederek verdiği isimler göze çarpmaktadır.

Peygamber isminin verilmesinin, genel olarak, onların izinden gitme arzusundan kaynaklandığını veya en azından böyle bir arzu ve beklentiye yönlendirmeye matuf oluğunu; daha dar bir açıdan değerlendirdiğimizde ise, İbrahim (as)'ın Hz. Peygamber'in dedelerinden olması hasebiyle eskileri yâd etme, onları unutmama ve unutturmama, hatıralarını canlı tutma amacına yönelik olduğunu söylemek mümkündür.

Abdullah ve Abdurrahman gibi isimlerin Allah'a en sevimli olmasının sebebini şu şekilde izah etmek mümkündür: Abdullah isminde ubudiyet ve tezellülü itiraf vardır. Abdurrahman'da ise her mahlûka şamil olan rahmeti itiraf vardır.

1-  Hz. Peygamber'in Değiştirdiği İsimler ve Özellikleri


Hz. Peygamber'in değiştirdiği isimlerde üç ana özellik göze çarpmaktadır:

a-  Kötü Manalı Olanlar


Rasûlullâh mana itibarı ile çirkin olan isimleri değiştirirdi. Mesela Ensar'dan Usey'in, oğluna verdiği ismi[6] Hz. Peygamber beğenmemiş, "ona Münzir adını koy"[7] buyurarak önceki ismi değiştirmiştir. Ebû Davud (ö.275/888), Rasûlüllâh’ın, Âsî, Azîz, Atele, Şeytan, Hakem, Gurab, Hubab, Şihab isimlerini değiştirdiğini, Şihab'ı Hişam, Harb'i Silm, Muzdacî'ı Münbais yaptığını, Afire adını taşıyan bir araziyi de Hadire, Şi'bu'd-Dalalet geçidi(n)'i Şi'bu'l-Hüdâ; Benü'z-Zinye'yi Benü'r-Rişde; Benû Muğviye'yi de Benû Rişde olarak değiştirdiğini nakletmektedir.[8]

Hz Peygamber bu isimleri, şüphesiz manalarındaki çirkinlik ve sevimsizlikten; Hakem ismini, Allah'ın bir ismi; Hubab'ı, şeytan veya bir yılan cinsinin adı olduğundan; Şihab'ı da alev gibi yanmayı[9] ifade ettiğinden beğenmemiş, onları bu sebeple değiştirmiştir.

Şu bir gerçektir ki, hoş karşılanmayan bir şey duyula duyula ona karşı tepki ve duyarlılık söner, sonunda normal karşılanır hale gelir. İnsanın bu fıtrî yapısını dikkate aldığımızda, "şuyûu vukûundan beterdir" atasözünün ne kadar yerinde söylenmiş olduğunu daha iyi anlıyoruz. Zira vukûu sınırlı kalabilir, neticede zararı az olur. Ancak şuyû bulur, geniş bir alana yayılır da normal karşılanır hâle gelirse, o zaman bunun zararı daha çok olur.

Dilimizde Aziz, Kadir, Samet gibi isimler, yukarıda verilen ölçüye göre mahzurlu sayılmasına rağmen çocuklara verilmektedir. Ancak bunlar Abdülaziz, Abdülkadir, Abdüssamet'ten kısaltma olmalıdır. Çünkü Cenâb-ı Hakk'a ait isimlerdir. Rasûlüllâh bu gruba dâhil isimlerle tesmiyeyi (isimlenmeyi) uygun görmemiş ve her seferinde değiştirmiştir.[10] Bu tür isimleri, örneğin sadece Aziz şeklinde değil, Allah'a kul olmayı ifade eden Abdülaziz şeklinde "abd (kul)" izafetiyle verilmesi en uygun bir yol olacaktır.

b-  Güzel Manalı Olup Daha Güzeli ile Değiştirilenler


Güzel manalı olup da Hz. Peygamber'in değiştirdiği isimleri genel bir analize tabi tuttuğumuzda, onların, anlamları güzel olmasına rağmen sahibi ve çevresi üzerinde menfi etkiler bırakan isimler olduğunu görmekteyiz.

Hz. Peygamber'in değiştirdiği isimler arasında, kötü manalı ve tevhidi zedeleyici isimlerden başka güzel manalı isimler de vardır. Güzel manalı olup da Hz. Peygamber'in değiştirdiği isimleri genel bir analize tabi tuttuğumuzda, onların, anlamları güzel olmasına rağmen sahibi ve çevresi üzerinde menfi etkiler bırakan isimler olduğunu görmekteyiz.

Mesela; Hz. Peygamber, "iyi insan, kusursuz kimse, günahsız" anlamına gelen Berre ismini Zeyneb'e çevirmiştir. Bu ismi taşıyanın zihninde, kendini beğenme gibi bir mana teşekkül edebilir. Bu da isimlenenin karakterini olumsuz yönde etkilemesi demektir. Zira bu isim hakkında Hz. Peygamber, "Allah sizin iyi olanlarınızı en iyi bilendir." buyurarak bu adı değiştirirken, "kendinizi temize çekmeyin!"[11] sözüyle de, güzel bir ismi başka güzel bir isimle değiştirmenin gerekçesini belirtmiştir. Bunun anlamı, "Berre adını takıp da bununla iyi olduk sanmayın! Allah kimin iyi olduğunu herkesten daha iyi bilir!" demektir.[12] Rivayetlere göre Zeynep bnt. Ebî Seleme'nin adı Berre idi. Nefsini tezkiye ediyor denildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber onu Zeyneb diye isimlendirdi.[13] Demek ki buradaki çirkinlik, mananın çirkinliğinden değil, "Kendinizi temize çıkarmayın, kimin muttaki (temiz) olduğunu O (Allah) çok iyi bilir"[14] âyetine muhalefetten ileri geldiği söylenebilir. Şu halde İslam âdâbına uymayan, kişiye gurur, kibir, aldanma telkîn eden isimler uygun değildir.

c-   Tevhîd-e Aykırı Olanlar


Hz. Peygamber yeni doğan çocuklara tevhîdi ve Allah'a kulluğu ifade eden Abdullah ve Abdurrahman gibi isimler vererek bunların Allah'a en sevimli adlar olduğunu ifade buyurmuş,[15] bunun tam tersini ifade eden "Melikü'l-Emlak (mülklerin maliki)" gibi isimleri de Allah'ın en sevmediği isimler olarak takdim ederek,[16] bunun sebebini de "Allah'tan başka mâlik yoktur"[17],  şeklinde açıklamıştır. Görüldüğü gibi bu tür isimler, Tevhîd-e aykırı olarak şirk anlamı ifade etmektedirler.

İSİM VERMENİN HÜKMÜ VE SORUMLULUĞU


Çocuklara güzel isim vermek ana-babanın sorumluluğunda yer alan önemli bir vecibedir. Çocuklara kötü manalı çirkin isimler vermek mekruhtur. Melikülemlâk gibi tevhîd-e aykırı isimler vermek ise haramdır. Zira hadiste yer alan vaîd (azap tehdidi) şiddetli bir uslûpla ifade edilmiştir. Haram hükmü aynı manaya gelen diğer isimlere de şamildir.

Güzel isim verme emri, isim verme yetkisine sahip olanlaradır. Hiç kimse kendi adını kendisi koymaz. Başlangıçta adı konurken böyle bir kudrete sahip değildir. Onun için burada birinci derecede sorumluluk ebeveyne aittir.

İSİM DEĞİŞTİRMENİN HÜKMÜ


Tevhîd-e aykırı olanlar, kötü manalı olanlar, güzel manalı olup duyguları menfi yönde etkileyenler olmak üzere, değiştirilme kapsamına giren isimleri üç ana gruba ayırmak mümkündür. Her şeyden önce isimlerin güzel manalı olması sünnettir, müstahâbdır. Tevhîd-i zedeleyen türden isimlerin verilmesi ise haramdır, kesinlikle verilmemelidir. Şayet bilinçsizce verilmişse değiştirilmelidir.

Abdullah b. Selam'ın yeni bir dine girmesiyle adının değiştirilmiş olması, "her din değiştirenin ismini de değiştirmesi gerekiyor mu?" sorusunu akla getirebilir. Bu örnekten hareketle hayır cevabını vermek mümkündür. Böyle bir olay karşısında önemli olan ismin taşıdığı manadır. Güzel bir anlam taşıyor ve hem itikadî yönden bir mahzur taşımıyor, hem de sahibi üzerinde bir takım olumsuz etkiler meydana getirmiyorsa, değiştirilmesi gerekmez. Ancak isim eski dinîn izlerini taşıyorsa, değiştirilmelidir.

HZ. PEYGAMBER (SALLELLÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE SELLEM) HANGİ İSİMLERİ DEĞİŞTİRDİ?


®             Peygamberimiz hanımlarından ikisinin ilk isimlerini değiştirmiştir. Biri Cüveyriye diğeri Zeynep binti Cahş annemizdir. Her ikisinin ilk isimleri "Berre" idi. ayrıca üvey kızının adı da "Berre" iken onu "Zeynep" olarak değiştirmiştir. Berre manası temizleyicidir. Ancak " O kendi nefsini temizler" diyerek kibir ve gurura sebep olmaması için değiştirmiştir. Zeynep mücehverler değerli taşlar anlamındadır.

 

®         ''Hazn" (hüzünlü kederli) ismini "Sehl" (kolaylık iyilik) ile.

®         Hz. Ömer'in kızının adı da isyancı anlamında "Âsiye" idi Allah Resulü onu (asi isyan eden sad ile yazıldığında. Ancak sin ile yazılırsa hastabakıcı olur) "Cemile" ile

®         Çorak arazi olduğu için Afira" (otsuz çorak) ismini "Hadıra" (yeşillik çimen) ile

®         Peygamber Efendimiz Yesar (kolaylık bolluk) Rebah (menfaat fayda) Eflah (kurtuluş kurtuluşa eren) Necih (dileğine kavuşan) adlarının verilmesinide yasaklamıştır. Bu yasak bu isimlerin kötü hitaplara maruz kalmaması içindir.

®         Şihab'ı (Şahap alev ateş parçası) Hişam ile

®         Asram Âsi Aziz Atele (şiddet sertlik) Şeytan Hakem Gurâb (karga) Habbâb isimlerini değiştirdi.

®         Harb'i (savaş) Silm (barış) ile

®         Muzdaci'ı (yatan) Münbais (kalkan) ile

®         Peygamberimiz bir yılan ismi olduğu için "Hubab" ismini ateşten bir yalının ismi olduğu için "Şihab" ismini Allah'a mahsus olduğu için "Aziz" ismini değiştirmiştir.

 

Allah Resulü (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) Buyuruyor;

 

* Siz kıyamet günü isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız öyle ise isimlerinizi güzel koyunuz.

* Peygamberlerin isimleriyle isimlenin. Allah'ın çok sevdiği isimler Abdullah Abdurrâhman'dır. İsimlerin güzeli de Hâris ve Hemmâm isimleridir. En çirkinleri de Harb ve Mürre isimleridir.

* Kıyamet günü Allah'ın en ziyade kızacağı en kötü kimse adı Melikü'l-emlâk (Şehinşâh) olan kimsedir. Allah'tan başka Mâlik yoktur.

* İsmimi isim olarak koyun fakat künyemi kendinize künye yapmayın!

* Kim benim ismimi almışsa künyem ile künyelenmesin. Kim de künyem ile künyelenmişse ismimle isimlenmesin.

 

HZ. PEYGAMBER  (SALLELLÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE SELLEM)’İN DEĞİŞTİRDİĞİ İSİMLER


 

125 - Hz. Âişe (radıyellâhü anha): "Resûlülâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) çirkin isimleri değiştirirdi" buyurmuştur.[18]

 

126 - Ebu Hureyre (radıyellâhü anh) anlatıyor: "Zeyneb Binti Ebî Seleme'nin ismi Berre idi. "Nefsini tezkiye ediyor" denildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) onu Zeyneb diye isimlendirdi.[19]

 

127 - İbnu Abbas (radıyellâhü anh) anlatıyor: "Cüveyriye Bintu'l-Haris'in ismi Berre idi. Resûlülâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) onun ismini Cüveyriye diye değiştirdi. Zira Resûlülâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) "Berre'nin yanından çıktı" denmesini sevmiyordu.[20]

 

128 - Şureyh İbnu Hani, (radıyellâhü anh) babasından naklediyor: "Hz. Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem), kavmimin beni Ebu'l-Hakem diye kunyelediklerini işitmişti. Beni çağırtarak: "Hakem olan Allah’tır, hüküm de Onadır, öyle ise, sen nasıl Ebu'l-Hakem künyesini taşırsın?" dedi. Ben açıkladım: "Kavmim bir meselede anlaşmazlığa düşünce bana gelirler, ben hükme bağlarım. Her iki taraf da verdiğim hükme razı olurlar." Resûlülâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): "Bu ne güzel şey?" buyurdu ve "Çocuklarından neler var?" diye sordu. Ben: "Şureyh, Müslim, Abdullah var" dedim. Resûlülâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): "En büyüğü hangisi?" dedi. "Şureyh" dedim. "Öyleyse, buyurdu, sen Ebu Şureyh'sin"[21]

 

129 - Beşir İbnu Maymun, amcası Usame İbnu Ahdari’ den rivayet ediyor: Ahdari diyor ki: "İsmi Asram olan bir adam vardı. Resûlülâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) ona: "İsmin nedir?" diye sordu. Adam Asram diye cevap verdi. Resûlülâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): "Hayır sen Zur'a'sın" buyurdu.[22]

 

130 - Said Ibnu'l-Museyyeb babası vasıtasıyla dedesinden naklediyor: "Dedem, Resûlülâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'a uğramıştı. İsmin ne? Diye sordu. "Hazn (sert yer)" diye cevap verdi. Resûlülâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): "Hayır sen Sehl'sin" dedi. Müseyyeb: "Olamaz, babanın verdiği bir ismi değiştiremem" dedi. Ibnu'l-Museyyeb ilave ediyor: "O günden sonra aramızda kabalık devam etti gitti."[23]

Ebu Davud'un rivayetinde şöyle demiştir: "... Hayır, Sehl ezilir ve hakir tutulur."

Ebu Davud merhum der ki: "Resûlülâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) Asi, Aziz, Atele (şiddet, sertlik), Şeytan, Hakem, Gurâb (karga) Habbâb, Şihab isimlerini değiştirdi. Şihab’ı Hisam, Harb'i Silm (sulh), Muzdacî’ı (yatan) Münbais (kalkan) yaptı. Afire (çorak) adını taşıyan bir araziyi de Hadire (yeşillik) diye, Si'bu'd Dalalet'i (sapıklık geçidi) Si’bu’d-Huda diye isimledi. Benu'z-Zinye'yi Benu'r-Rusd olarak değiştirdi."[24]

 

 



[1] Üsdü’l-Gàbe, 3: 123.
[2] Üsdü’l-Gàbe, 3: 122.
[3] Sîre, 4: 171-172.
[4] Buhârî, Menâkıbü’l-Ensar 45, Akîka 1; Müslim, Âdâb 26.
[5] Ebû Davud, Edeb 69.
[6] Söz konusu isim kapalı geçilerek açıklanmamıştır [bk. Buhârî, Edeb 108].
[7] Buhârî, Edeb 108; Müslim, Âdâb 29.
[8] Ebû Davud, Edeb 70. Asî, itaatsiz, isyankâr; ğurab, karga; muzdacî, yatan; afire, çorak; asram, kesik; atele, şiddet, sertlik; şihab, alev, ateş; harb, şavaş; Şi´bu´d-Dalale, sapıklık geçidi; Benü´z-Zinye ve Benû Muğviye, gayr-i meşru yoldan kazanılmış çocuk, zina çocuğu, sapık; Hişam, cömert; Silm, barış; Münbais, kalkan; Hadîre, yeşillik; Şi´bu´l-Hüdâ, hidayet yolu, yol gösterici geçit; Benû Rişde, helalın oğlu, meşru çocuk manalarına gelmektedir [bk. Azîmâbâdî, Avnü´l-Ma´bud, XIII, 298]. Bunlar Hz. Peygamber´in değiştirdiği yukarıdaki isimlerin manalarıdır.
[9] Azîmâbâdî, Avnü´l-Ma´bud , XIII, 298.
[10] Mesela bk. Ebû Davud, Edeb 70.
[11] Müslim, Âdâb 19.
[12] Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim Ter. ve Şer., VI, 535.
[13] Buhârî, Edeb 108; Müslim, Edeb 17.
[14] en-Necm (53) 32.
[15] Ebû Dâvûd, Edeb 69.
[16] Buhârî, Edeb 114; Müslim, Âdâb 21; Ebû Dâvûd, Edeb 70.
[17] Müslim, Âdâb 21.
[18] Tirmizi, Edeb 66, (2841).
[19] Buhari Edeb 108; Müslim, Edeb 17, (2141).
[20] Muslim, Edeb 16, (2140).
[21] Ebu Davud, Edeb 70, (4955); Nesai, Kada 7, (8, 226-227).
[22] Ebu Davud, Edeb 70, (4954).
[23] Buhari, Edeb 107-108; Ebu Davud, Edeb 70, (4956).
 
[24] Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerifleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder