9 Ekim 2015 Cuma

NAMAZ 2---“KİM BU ON ÂYETİ YERİNE GETİRİRSE CENNETE GİRER.”--- وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ


 
NAMAZ 2---“KİM BU ON ÂYETİ YERİNE GETİRİRSE CENNETE GİRER.”--- وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ
﴿ اُتْلُ مَا اُو۫حِىَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَآءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَاتَصْنَعُونَ [سورة العنكبوت:٢٩/٤٥]

(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.”[1]

HUREYŞ’İN ARADIKLARI

Şöyle anlatılmıştır: "Kıyâmet günü olduğunda Cehennemden, ismi Hüreyş olan akrep türünden bir mahlûkât çıkar. Uzunluğu yeryüzü ile gökyüzü arası, genişliği de doğu ile batı arası kadardır.

Cebrâîl (a.s): --- “Ey Hureyş! Nereye gidiyorsun?” diye sorar.

Hureyş: --- “Arasat (Mahşer) meydanına gidiyorum” diye cevap verir.

Cebrâîl (a.s): --- “Kimi arıyorsun?” diye sorar.

Hureyş şöyle der: --- “Beş kişiyi arıyorum!

1-       Namazları terk ederek kılmayanları,

2-       Zekâtını vermeyenleri ve verilmesine de engel olanları,

3-       Ana-Babasına âsî olanları,

4-       İçki içenleri,

5-       Mescidlerde dünyâ kelâmı konuşanları.”[2]

HZ. ‘ALİ (R.A.)’YE BİRİSİ SORAR!..

 

SORU  : Vâcib nedir, vâcibden evvel vâcib nedir?

 

CEVÂB: Tevbe vâcibdir, Günâhları terk etmek ondan evvel vâcibdir.

 

SORU: Yakın nedir, yakından daha yakın olan nedir?

 

CEVÂB: Kıyâmet yakındır, Ölüm ondan da yakındır.

 

SORU  : ‘Acâib nedir, ‘acâibden ‘acâib olan nedir?

 

CEVÂB: Dünyâ ‘acâibdir, dünyâyı sevmek ondan daha ‘acâibdir.

 

SORU: Zor nedir, zordan daha zor olan şey nedir?

 

CEVÂB: Kabir hayâtı zordur, amelsiz kabre girmek ondan daha da zordur.

NAMAZ KILMAYANLARIN İTHÂMI

قال رسول الله :
من ترك صلاة الصبح فليس في وجهه نور
من ترك صلاة الظهر فليس في رزقه بركة
من ترك صلاة العصر فليس في جسمه قوة
من ترك صلاة المغرب فليس في أولاده ثمرة
من ترك صلاة العشاء فليس في نومه راحة

PEYGAMBER (SALLELLÂH-Ü ‘ALEYH-İ VE SELLEM) EFENDİMİZİN BUYURDUĞUNA GÖRE:

1-                   Kim ki sabah namazını terk ederse, yüzünde nûr olmaz.

2-                   Kim ki Öğlen namazını terk ederse, rızkında (kazancında) bereket olmaz.

3-                   Kim ki İkindi namazını terk ederse, bedeninde kuvvet olmaz.

4-                   Kim ki Akşam namazını terk ederse, Evlâdının hayrını göremez.

5-                   Kim ki Yatsı namazını terk ederse, Uykusunda rahat edemez.

Kim ki namaza aldırış etmez, kılmazsa Allâh (c.c.) ona altısı dünyada, üçü ölüm zamanında, üçü kabirden kalkıp çıkacağı zaman olmak üzere onbeş türlü cezâ verir:

A-     DÜNYÂDA UĞRAYACAĞI MUSÎBET -CEZÂSI-

1-    Ömrünün bereketi gider.

2-    Yüzünden Cenâb-ı Hakk Sâlih kullarının sîmasını siler (güzelliğini yok eder),

3-    Diğer amellerde de ecir ve sevâb verilmez,

4-    Cenâb-ı Hakk Duâsını kabul etmez,

5-    Mahlûkat ona sayfı ve i’tibâr etmez -buğz eder-,

6-    Sâlihlerin duâsından nasîbini alamaz.

B-     ÖLECEĞİ ZAMANKİ MUSÎBET -CEZÂSI-

1-    Zelîl olarak ölür,

2-    Aç olarak ölür,

3-    Susamış olarak ölür, (ne kadar içerse içsin susuzluğunu gideremez)

C-     KABİRDE UĞRAYACAĞI MUSÎBET -CEZÂSI-

 

1-    Allâh (c.c.) onun kabrini daraltır, (kaburgaları birbirine geçinceye kadar kabir onu sıkar)

2-    Cenâb-ı Hakk onun kabrinde ateş yakar,

3-    Cenâb-ı Hakk ona kabrinde bir ejderha musallat eder, sabah namazını terk ettiğinden dolayı ona sabahtan öğlene kadar işkence eder, öğlen namazından ikindiye kadar ve böylece her namazın vakti çıkıncaya kadar işkence edilir.

 

D-     KİYÂMET GÜNÜ UĞRAYACAĞI MUSÎBET -CEZÂSI-

 

1-    Cenâb-ı Hakk onu cehenneme sürükleyerek götürecek birisini musallat eder, yüzüstü onu cehennem ateşine atar,

2-    Cenâb-ı Hakk hesap zamanı gazap (öfke, hoşnutsuzluk bakışı ile) nazar eder ve bir bakış ile yüzünün etleri dökülür,

3-    Allâh onu en küçük günahlardan bile hesâba ceker, af etmez. -Allâh (c.c.) onu pek şiddetli bir hesap ile hesaba çeker ve sonunda cehenneme atılmasını emreder ki, ne kötü bir yerdir orası.-

 

NAMAZIN BEŞ VAKİT OLUŞUNUN HİKMETİ

Namazın beş vakte tahsis edilmesinin hikmeti hakkında İsmâîl Hakkı Bursevî (rh.a) şu bilgileri vermektedir:

“Âlimlerden bâzıları demişlerdir ki; namazın gece ve gündüz beş vakte tahsîs edilmesinin hikmeti insanın havâss-ı hamseye (beş duyuya) sahip olmasından-dır. Çünkü kul havâss-ı hamse ile günâh işlemektedir. Gece ve gündüz bu beş duyu ile işlediği günâhlara keffâret olsun diye de namaz beş vakte tahsîs edilmiştir.

İSLÂM’DA İLK NAMAZ

Beş vakit namaz bugün bilinen şekliyle hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi’râc gecesinde farz kılınmıştır. Ancak, vahyin başlangıcından îtibâren namaz ibâdetinin mevcûd olduğu, sabah ve akşam olmak üzere günde iki vakit kılındığı bilinmektedir. Zîrâ Cebrâîl (‘aleyhi’s-selâm) ilk vahyin akabinde Peygamber Efendimiz’i Mekke’nin yakınlarındaki bir vâdiye götürmüş, vâdinin bir köşesine gelince aya­ğını yere vurmuş, oradan fışkıran su ile önce kendisi, sonra da Rasûl-i Ekrem Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) abdest almıştır. Ardından da Rasûlüllâh’a (salât ve selâm üzerine olsun) iki rekât namaz kıldırmış ve işte namaz böyle kılınır, demiştir.[3]

Câbir b. Abdullah (r.a.)’dan rivâyet edilen Hadîs-i Şerîf’de, yapılan amellerin Allâh’ın verdiği ni’metlere karşılık gelmeyeceği haber verilmektedir. Hadîs’de anlatıldığına göre, geçmiş ümmetlerden, bir kulun yaptığı beş yüz senelik ibâdet, Allâh’ın o kula verdiği ni’metlerden yalnız görme ni’metine karşılık gelir. Vücûdunun diğer âzâları şükürsüz kalır. Kul ise ancak Allâh’ın rahmetiyle cennete girer.[4]

Bir gün Süfyân-ı Sevrî (k.s.), Râbi’a el-Adeviyye (k.s.)’nin, “Her kulun bir ölçüsü, her îmânın bir hakîkati vardır; senin îmânının hakîkati nedir?” diye sorduğunda, Râbia (k.s.),

1-     “Ben, Allâh’a O’ndan korktuğum için ibâdet etmiyorum. Böyle olsaydı, sâhibinden korktuğu için çalışan hizmetçi gibi olurdum.

2-     Ben, O’na cennet sevgisiyle de ibâdet etmiyorum. Böyle olsaydı, sâhibi kendisine bir şey verince çalışan kötü hizmetçi gibi olurdum.

3-     Ben, Rabbim’e ancak O’nu sevdiğim ve kendisine kavuşmak istediğim için ibâdet ediyorum” diye cevap vermiştir.[5]

MEŞHÛR BAL TEFSİR’İNDE:

 

Hz.Ali (k.v.) bir Gazâ’dan  döndüğü zaman; Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman (r.anhüm)  ziyâretine gelip gazâsını tebrîk ettiler.

 

Hz. Ali onlara bal ikrâm etti. Bal yeni kalaylanmış bakır tasın içinde, balın içindede bir kıl vardı. Her biri bu kılı Hz. Peygamberin kızı Fâtıma (r.anhâ) bizi denemek için koymuştur dediler. Herkes bunun hakkında üç söz söylediler:

 

HZ.EBÛ BEKİR (r.a.) BUYURDU Kİ:

 

Doğru namaz kılanın kalbi nûrludur bu tastan,

Namazdan lezzet almak tatlıdır bu baldan,

Namazı ta’dil-i erkân ile kılmak incedir bu kıldan.

 

HZ. ‘ÖMER (r.a.) BUYURDU Kİ:

 

Misâfir perverin kalbi nûrludur bu tastan,

Misâfire ikrâm etmek tatlıdır bu baldan,

Misâfirin kalbi incedir bu kıldan.

 

HZ. ‘OSMAN (r.a.) BUYURDU Kİ:

 

‘Âlimlerin kalbi nûrludur bu tastan,

Sâlihlerle sohbeti tatlıdır bu baldan,

Kur’ân-ı Kerîm’i anlamak incedir bu kıldan.

 

HZ.  ALİ (k.v.) BUYURDU Kİ:

 

Mücâhidlerin kalbi nûrludur bu tastan,

Düşmanla cihâd tatlıdır bu baldan,

Kul hakkı gözetmek incedir bu kıldan.

 

HZ. ALİ (k.v.) HZ. FÂTIMÂ’NIN ŞÖYLE DEDİĞİNİ NAKLEDER

 

Zevcini hoş tutan kadının kalbi nûrludur bu tastan,

Efendisiyle iyi geçinmek  tatlıdır bu baldan,

Kocasının hakkını yerine getirmek incedir bu kıldan.

 

PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED MUSTAFÂ (aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) İÇERİ GİRDİ BUYURDU Kİ:

 

Beni sevenin kalbi nûrludur bu tastan,

Kevser şarabı tatlıdır bu baldan,             

İslâm’ın yolu incedir bu kıldan.

 

CEBRÂÎL (aleyhi’s-selâm) GELİP ŞÖYLE BUYURDU:

 

Nübüvvet mührün nûrludur bu tastan,

Ümmetine şefâat tatlıdır bu baldan,

Sırat köprüsü incedir bu kıldan.

 

Üftâde Efendi (k.s.) Dört mertebede de kâmil olsalar da;

 

1-    Ma’rifet:  Hz. Ebû Bekir, es-sıddîk,

2-    Şerîaat :    Hz. Ömer, el-fârûk,

3-    Tarîkat:    Hz. Osman, zi’n-nûrayn,

4-    Hakîkat:   Hz. ‘Ali, kerremellâh-ü veche’nin yönleri daha ağırdı.

 

... وَالْبَاطِنُ مُتَمِّمٌ لِلظَّاهِرِ وَمُكَمِّلٌ لَهُ لَا مُخَالَفَةَ بَيْنَهُمَا مِقْدَارَ شَعْرَةٍ مَثَلًا عَدَمُ التَّكَلَّمُ بِالْكَذِبِ شَر۪يعَةٌ وَنَفْىُ الْكَذِبِ عَنِ الْخَاطِرِ طَر۪يقَةٌ وَحَق۪يقَةٌ فَإِنَّ ذٰالِكَ النَّفْىَ لَوْ كَانَ بِالتَّعَمُّلِ وَالتَّكَلُّفِ فَطَر۪يقَةٌ وَإِلَّا فَحَق۪يقَةٌ فَكَانَ الْبَاطِنُ الَّذ۪ى هُوَ الطَّر۪يقَةُ وَالْحَق۪يقَةُ مُتَمِّمًا وَمُكَمِّلًا فِى الْحَق۪يقَةِ لِلظَّاهِرِ الَّذ۪ى هُوَ الشَّر۪يعَةُ ...”[6]

Ahmed Farukî Serhendî İmâm-ı Rabânî Müceddid-i Elfi-sânî (rh.a.) -İkinci Binin Âlimi-:

 

--- “İnsanın bâtını, zâhirini tamamlayıcı ve onu kemâle erdiricidir. Aralarınada kıl kadar uyuşmazlık yoktur. -Zâhir ile bâtın, birbirinden kıl kadar ayrılmaz-.

 

Meselâ,

 

1-      -Ağız ile- yalan söylememek -konuşmamak-  şeriattir.

2-      Yalan söylemek arzusunu, -zahmet çekerek, uğraşarak- kalbden çıkarmak, silmek tarîkattir.

3-      Yalan söylemenin kalbe gelmemesi de hakîkattir.

 

Görülüyor ki, bâtın işi, yâni tarîkat ve hakîkat, zâhir işini, yâni şeriati tamamlamaktadır.”[7]

 

Hüseyin (rahimehüllâh) buyurdu ki: Allâh’ın dostları lezzeti ancâk üç şeyde bulurlar:

 

1-    NAMAZ KILMAK,

2-    ZİKİR YAPMAK,

3-    KIRAAT (Kur’ân-ı Kerîm okumak.)

 

Namaz hicretten 18 ay önce Recep ayının 27. gecesinde (Mi’rac)  farz kılınmıştır. Önceden de bütün peygamberler de ümmetlerine namazı emretmişlerdir.

 

NAMAZ: İMAN ALAMETİ – KALBİN NURU – RUHUN KUVVETİ – MÜ’MİNİN MİRACI – DİNİN DİREĞİ – ALLÂH’IN MANEVİ HUZURUNA YÜKSELME – ALLÂH’A YALVARARAK MANEVİ YAKINLIĞI KAZANMAK tır.

 

Bütün bunlar mü’min için ne büyük bir şereftir.

 

-----Namazın meşru kılınmasındaki hikmet ve yararlar her türlü düşüncenin üstündedir.

 

-----Namazın farziyetine dair 54 küsur ayeti kerime mevcûddur.

 

-----Sayılamayacak kadar da dolaylı dolaysız hadîsi şerifler vardır.

 

Abdullah İbnu Ömer İbni’l-Hattâb (r.a.)’ın anlattığına göre, bir adam kendisine: Gazveye çıkmıyor musun?” diye sorar. Abdullah şu cevâbı verir: “Ben Hz. Peygamber (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’i işittim, şöyle buyurmuştu: “İslâm beş esas üzerine bina edilmiştir: Allâh’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kâbe’ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak”[8]

 

Muaz İbnu Cebel (r.a.) anlatıyor: “Bir seferde Rasûlüllâh’la berâberdik. Bir gün yakınına tesadüf ettim ve berâber yürüdük. --- “Ey Allâh’ın Rasûlü, dedim. Beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak bir amel söyle!”

 

--- “Mühim bir şey sordun. Bu, Allâh’ın kolaylık nasib ettiği kimseye kolaydır; Allâh’a ibâdet eder, Ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekat verirsin, Ramazan orucunu tutarsın, Beytullah’a hacc yaparsın!”  buyurdular ve devamla: “Sana hayır kapılarını göstereyim mi?”  dediler. “Evet, ey Allâh’ın Rasûlü”  dedim.

 

--- “Oruç (cehenneme) perdedir; sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yok etmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin şiârıdır”  buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen):

 

“Onlar ibâdet etmek için gece vakti yataklarından kalkar,  Rablerinin azabından korkarak ve rahmetini ümid ederek O’na duâ ederler. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden de bağışta bulunurlar” (Secde 16)

 

Sonra sordu: “Bu (din) işinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?

 

“Evet, ey Allâh’ın Rasûlü!” dedim. “Dinle öyleyse” buyurdu ve açıkladı:

 

“Bu dinin başı İslam’dır, direği namazdır, zirvesi cihaddır!”

 

Sonra şöyle devam buyurdu: “Sana bütün bunları (tamâmlayan) baş amili haber vereyim mi?”

 

“Evet ey Allâh’ın Rasûlü!” dedim.

 

“Şuna sahip ol!” dedi ve eliyle diline işaret etti. Ben tekrar sordum:

“Ey Allâh’ın Rasûlü! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?”                           

 

“Anasız kalasıca Muâz! İnsanları yüzlerinin üstüne -veyâ burunlarının üstüne dedi- ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?” buyurdular.”[9]                              

 

----Amr İbnu’l-Âs (r.a.) anlatıyor: --- “Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) buyurdular ki: “Çocuklarınıza, onlar yedi yaşında iken namazı emredin. On yaşında olunca namaz (daki ihmalleri) sebebiyle onları dövün, yataklarını da ayırın.” [Ebû Dâvud, Salât 25, (495, 496).]

 

NAMAZ: Kalb, Söz (dil), ve Beden ile yapılan ibâdetle- ri cem eder. Cenab-ı Hakk’ın bütün emirlerinin insanlara sayısız faydaları olduğu gibi NAMAZ’ınki de sayılamayacak kadar çoktur.

NAMAZ

 

1—ALLÂH (cc) nu HATIRLAMAKTIR ;

***---”Şüphe yok ki ben, ben Allâh’ım, benden başka ilâh yoktur. İmdi Bana ibâdette bulun ve Beni anmak için namaz kıl.”                       (Ta’ha 14)

 

2---ALLÂH (cc) nu ZİKRETMEKTİR ;

***---”Ey imân etmiş olanlar! Allâh’ı çokça zikr ile zikrediniz. Ve O’na sabah ve akşam tesbihte bulunun.”                         ( Ahzab 41,42)

 

BU AYET-i KERİME’NİN GEÇTİĞİ SAHİFEDE LAFZA-İ CELAL  OLAN  CENAB-I HAKK’IN  EN BÜYÜK İSMİ ŞERİFİ    A L L A H  LAFZI TAM    15    DEFA TEKRARLANMIŞTIR. 

 

İbrahim Nehai (Rahımehüllâh) Hz.:

 

·       -Rüku ve secdeyi hızlı yapan (namazın rükunlarını, temellerini ölçülü yapmayan) bir kişi gördüğün zaman,onun çoluk çocuğuna acı.—

·       --Yani onun aile efradı geçim darlığı içinde, acınacak bir haldedir veyâ o hale düşeceklerdir...... (Ruhul Beyan :1-33)

 

·       --(Rasulum) Sana vahyedilen kitâbı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz ;Hayasızlıktan ve kötülükten alı koyar,Allâh’ı anmak elbette en büyük ibâdettir. Allâh yaptıklarınızı bilir.—  (Ankebût 45)

 

·       --Kim Rahman’ın Kur’ânından yüz çevirirse ona, bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur.--    (Zuhruf 36)

 

·       --Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlarda onlar kendilerini doğru yolda olduklarını sanırlar.--           (Zuhruf 37)

 

·       -- O şeytan dostu kimse en sonunda bize geldiği zaman “keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı,ne kötü arkadaşsın sen!” der.—                   (Zuhruf 38)

 

·       Gündüzün güneşi dönüp gecenin karanlığı bastırı-lıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl. Birde sa-bah namazını, çünkü sabah namazı şahitlidir.--      (İsra 78)

 

Gece Melekleri ile Gündüz Melekleri sabah namazın da buluşurlar, hep birlikte şahit olurlar.....

 

.....Günde 40 rekat namaz.... 222 Defa ALLÂHÜ EKBER diyoruz..... Bir rekatta 7 rükun var.... Tadili Erkan...... MİHRAP: Harb edilen yer.....

 

22 Farz namazla ilgili yaklaşık 64 Ayet-i Kerime var....

 

·       --Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir fazlalık olmak üzere namaz kıl.(Böylece) Rabbinin, seni övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.--                  (İsra 79)

 

·       --Ailene namazı emret; kendinde ona sabır ile devam et. Biz senden rızık istemiyoruz, biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç takva iledir.— (Taha 132)

 

ü --Yazıklar olsun o Allâh huzurunda duranlara ki, namazlarını yanlış olarak (yanlış yere) kılanlar 4,5

 

ü --Onlar aslında gösteriş yapıyorlar zira (mauna) zekata mani oluyorlar.(hayır işlerine).—                               (Maun  4-7)

 

İbadetlerimizle mevlaya kul olmanın hazzını tadalım.

Ebû Abdurrahman anlatıyor: Allâh’ın Resulüne şunu sordum: “Allâh katında en sevimli amel hangisidir?”

Resul-ü Ekrem: “Vaktinde kılınan namazdır.” Buyurdu.

“Namazdan sonra hangisi daha sevimlidir?” diye sordum. O da: “Ana babaya iyilik etmektir.”buyurdu. “Sonra hangisidir?”dedim. “Allâh yolunda cihaddır.”buyurdu. BUHARİ VE MÜSLİM

 

NAMAZ

 

1-NAMAZIN İKAMESİ...

   ( Hakkıyla Kılınması )

***---Namazı hakkıyla kılın..”--        ( Nisa 103 ‘den)

 

2-NAMAZI MUHAFAZA... 

***---”O kullar ki,namazlarını muhafaza ederler        ( iyi kılarlar ).” ( Mü’minun 9 )

 

3-NAMAZA DEVAM...

***---”O kullar ki,namazlarına devam edicilerdir.” (Meâric 23)

 

4-VAKTİNDE EDA ETMEK...

***---”...Muhakkak namaz mü’minler üzerine vakitleri tayin edilmiş ( belirlenmiş ) bir farz oldu.” (Nisa 103)

 

5-CEMAATLE KILMAK...

***---”...Rüku edicilerle berâber rüku edin..” (Bakara 43)

 

6-HUŞUYLA KILMAK...

 

***---”O kullar ki, namazlarında huşu edicidirler (secde yerine bakarak Mevla’nın kendilerini gördüğünü bilerek kılarlar (Mü’minun 2)

 

NAMAZ HAKKINDA İNSANLAR TABAKA TABAKA OLDULAR

 

1-NAMAZI HİÇ KABUL ETMEYENLER...

-Bunların reisleri Ebû Cehil’dir.

 

***---”Ne tasdik etti ( inandı ) ne de namaz kıldı.” (Kıyame 31)

 

Bunların makamını beyanla : --Cennet ehli Cehennem ehline ;

 

***---”Sizi Cehenneme ne girdirdi?.” (Müddessir 42)

 

Cehennem ehli cevâben :     

 

***---”Dediler ki: “Biz namaz kılanlardan olmadık. Ve yoksullara taam verir de olmadık.”

 

45. “Ve biz bâtıla dalanlar ile berâber dalan kimseler olmuştuk.”

 

46-47. “Ve biz cezâ gününü tekzîp eder olmuştuk.. Bize ölüm gelinceye değin.”  -diyeceklerdir.  (Müddessir 43-46)

 

2-NAMAZI KABUL EDİP EDAETMEYENLER...

(EHLİ KİTAPALAR)

 

Bunlar hakkında Allâh (c.c.) :

 

***---”Onlar ( geçmiş peygamberler ) den sonra bir takım kötü zürriyetler (nesiller) türedi ki, namazı zayi ettiler (kaybettiler) ve şehvetlerine(nefislerinin isteklerine) uydular...”  (Meryem 59 )

 

Bunların gideceği yer !...

 

***---”Çok yakında GAYYA(denen cehennemdeki kuyu)  ya kavuşacaklardır...”                 ( Meryem 59 )

 

GAYYA: Cehennemîn en korkunç yeridir ki cehennem ehli ondan her gün bir çok kere Allâh’a sığınırlar.

 

***---”Ancâk (Yahudilik ve Hıristiyanlıktan ) tövbe eden îmân eden ve sahîh amel işleyen (namazı muhafaza edenler) müstesna,işte onlar cennete gireceklerdir ve bir şey ile zulme uğratılmış olmazlar...”                                     (Meryem 60)

 

3- NAMAZI BAZEN EDA EDENLER BAZEN TERK EDENLER

 

Bunlar münafıklardır. Bunlar hakkında:

 

***---”Muhakkak Münafıklar, Allâh’a hile etmeye çalışırlar 0 (Mevla)’da onların hilelerinin karşılığını vericidir. Onlar namaza kalktıklarında tembel tembel kalkarlar...” (Nisa 142)

 

***---”İşte (bu vasıflarla berâber) namazı kılan münafık-ların) vay haline ki, onlar namazlarından gafildirler..”                                                         (Maun 4-5)

 

....Bunların yerleri VEYL denen cehennem vadisi oldu-ğu bildiriliyor.....  VEYL: Bütün dünyanın dağları koyulsa hepsi onda eriyip akar...

 

4-BİR TABAKADA NAMAZI KABUL EDERLER ŞARTLARINA RİAYET EDEREK VAKTİNDE KILARLAR

 

Bunların başı Hz. Muhammed (SAV)’dir.

 

-Tenbihul Gafilin adlı eserde : (sh.195)

 

.....Hatemi Zahid Hz. Asım ibni Yusuf Hz.’nin yanına girdiğinde;

 

---Ey Hatem namaz kılmayı güzel becere biliyor musun? diye sorar.....O da EVET dedi.....Bunun üzerine  Asım : Peki nasıl kılıyorsun?.....Buyurdular ki:  -Namaz vakti yaklaşınca ABDESTİMİ sünnet vech ile tazeliyorum..... Namaz kılacağım yere gelip dikiliyorum her uzvum yerleşiyor.....

 

1-      KABE’yi iki kaşımın arasında,

2-      MAKAMI İBRAHİM’i göğsümün hizasında,

3-      ALLÂH’I TE’ÂLÂ’yı mekandan münezzeh (pak ve uzak) olduğu halde başımda hazır,

4-      ALLÂH’I TE’ÂLÂ’yı kalbimdeki her şeyi bilir olduğu halde görüyorum.

5-      Ayağım SIRAT KÖPRÜSÜ’nün üzerinde,

6-      CENNET sağımda,

7-      CEHENNEM solumda,

8-      ÖLÜM MELEĞİ’ni arkamda hissediyorum.

9-      Kılacağım namazın SON olduğunu zannediyorum.

10- Sonra (İHSAN) ile Mevla’yı görür gibi İFTİTAH TEKBİRİNİ alıyorum.

11- Düşüne düşüne OKUYORUM.

12- TEVAZU ile RÜKU’ya varıyorum.

13- TAZARRU (Allâh’a yalvararak SECDE yapıyorum.

14- Ümitle TAHİYYAT’a oturuyor,teşehhüt okuyorum.                             

15- Sünnet üzere SELAM veriyorum.

16- Korkuyla ümit arasında kalkıyor bu hal üzere SABR’a devam ediyorum.

 

.....Asım Hz. : Ey Hatem senin namazın böyle mi? dedi.

 

.....Hatem de: Evet otuz senedir böyle.....

***---Miraç’da göklerin bütün maneviyatı O’na gösterildi. Meleklerin kimi kıyam,kimi rüku,.................yapıyordu.

 

--Meleklerin bütün ibâdetleri beş vakit namazdır...

-SABAH namazı  : Hz. ADEM (as)

-ÖĞLE namazı    : Hz. İBRAHİM (as)

-İKİNDİ namazı  : Hz. YUNUS (as)

-AKŞAM namazı : Hz. İSA (as)

-YATSI namazı    : Hz. MUSA (as)

-VİTİR namazı     : Hz. MUHAMMED (SAV)

ilk kıldırmışlardır.

 

***--- İbrahim Nehai (Rahımehüllâh) Hz.

 

***---”Rüku ve secdeyi hızlı yapan (namazın rükunlarını, temellerini ölçülü yapmayan) bir kişi gördüğün zaman,onun çoluk çocuğuna acı..”--Yani onun aile efradı geçim darlığı içinde, acınacak bir haldedir veyâ o hale düşeceklerdir...”          (Ruhul Beyan :1-33)

 

***---”(Rasulum) Sana vahyedilen kitâbı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz ;Hayasızlıktan ve kötülükten alı koyar,Allâh’ı anmak elbette en büyük ibâdettir. Allâh yaptıklarınızı bilir.” (Ankebût 45)

 

***---”Kim Rahman’ın Kur’ânından yüz çevirirse ona, bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur..”   (Zuhruf 36)                      

 

***---”Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlarda onlar kendilerini doğru yolda olduklarını sanırlar.”        (Zuhruf 37)

 

***---” O şeytan dostu kimse en sonunda bize geldiği zaman “keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı,ne kötü arkadaşsın sen!” der.” (Zuhruf 38)

 

***---”Gündüzün güneşi dönüp gecenin karanlığı bastırı-lıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl. Birde sa-bah namazını, çünkü sabah namazı şahitlidir.”                                                         (İsra 78)

 

-----Gece Melekleri ile Gündüz Melekleri sabah namazın da buluşurlar, hep birlikte şahit olurlar.....

 

.....Günde 40 rekat namaz.... 222 Defa ALLÂHÜ EKBER diyoruz..... Bir rekatta 7 rükun var.... Tadili Erkan...... MİHRAP: Harb edilen yer..

 

-----22 Farz namazla ilgili yaklaşık 64 Ayet-i Kerime var....          

 

***---”Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir fazlalık olmak üzere namaz kıl.(Böylece) Rabbinin, seni övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.”            (İsra 79)                     

 

***---” Ailene namazı emret; kendinde ona sabır ile devam et. Biz senden rızık istemiyoruz, biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç takva iledir.(Taha 132)                                                                         

 

***---”Yazıklar olsun o Allâh huzurunda duranlara ki, namazlarını yanlış olarak (yanlış yere) kılanlar...-- Onlar aslında gösteriş yapıyorlar zira (mauna) zekata mani oluyorlar.(hayır işlerine).” (Maun 4-7)

 

----İbadetlerimizle mevlaya kul olmanın hazzını tadalım.

 

 ***---Ebû Abdurrahman anlatıyor: Allâh’ın Resulüne şunu sordum: “Allâh katında en sevimli amel hangisidir?” 

 

Resul-ü Ekrem: “Vaktinde kılınan namazdır.” Buyurdu.

 

“Namazdan sonra hangisi daha sevimlidir?” diye sordum. O da:

 

“Ana babaya iyilik etmektir.”buyurdu.

 

“Sonra hangisidir?” dedim.

 

“Allâh yolunda cihaddır.” buyurdu.           BUHARİ VE MÜSLİM

 

***---”Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibâdet ediniz umulur ki korunmuş olursunuz.-.”       (Bakara 21)

 

----Allâh-u Te’âlâ insanı en güzel surette yaratmış, Sema’da  ve Arz’da olan her şeyi O’na amade kılmıştır.

 

Nitekim Kur’ân-ı Kerimde şöyle buyrulmuştur:

 

***---”Allâh, O (Hâlık-i Azîm) dir ki, gökleri ve yeri yaratmıştır ve gökten su indirmiştir. Sonra onunla semerelerden sizin için rızk meydana çıkarmıştır ve O’nun emriyle denizde de cereyan etmek için size gemileri musahhar kıldı ve size ırmakları da musahhar kılmıştır.”  (İbrahim 32)

 

***---” Ve sizin için aleddevam deveran eden güneşi ve kameri musahhar kıldı ve sizin için geceyi ve gündüzü de musahhar kılmıştır.” (İbrahim 33)

 

***---”Ve size istedikleriniz şeylerin hepsinden vermiştir ve Eğer Allâh’ın nîmetini sayacak olsanız sayıp bitiremezsiniz. Şüphe yok ki insan elbette çok zalîmdir, çok nankördür.”          (İbrahim 34)

 

----Nimetleri sayamayacağımızı Cenab-ı Hakk bize bildirdiğine göre O’na hamd ve şükretmek zorundayız.     Bunu da ibâdet olarak algılayabiliriz.

 

----Cenab-ı Hakk’ın bırakın bizim ibâdetlerimize hiçbir şeye ama hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Aksine her şeye ihtiyacı olan mahlukat ve insandır.

 

İbadetler insan hayatını disiplin altına alarak, insana gaye,amaç,yaratılış gerçeği ve kulluk hazzını aşılar. Mevla’ya aşkı perçinler sorumluluk duygusunu daha da önemlisi ÖLÜM’ü hatırlatarak bütün aşırılıklardan men eder, başkalarına husumet beslememeyi öğretir vs...

 

Diğer taraftan tüm dünyayı kemiren RUH hastalığını, intiharları,ümitsizlikleri siler atar.

 

İbadet Allâh (c.c)’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. O’ndan başka hiçbir şeye ama hiçbir şeye ibâdet edilmesi HARÂM dır.

 

İBADETLE : Akıl, baliğ, müslüman kadın ve erkekler ölünceye kadar yükümlüdür

 

----Kur’ân-ı Kerimde:                            

 

***---”Ve sana ölüm gelinceye değin Rabbine ibâdet et.” (Hicr 99)

-----En büyük ibâdetlerden birisi de NAMAZ dır. Manası da: DUÂ demektir.

 

NAMAZ SAHİBİNİ (NAMAZ KILANIN KENDİSİNİ) ÜÇ ŞEKİLDE KORUR

1.           BÜTÜN İSYANLARDAN KORUR

 

***---”Muhakkak ki,(hakkıyla kılınan) o namaz, fahşa ve münker (bütün hayasızlık ve kötülüklerden) alı koyar..” ( Ankebût 45’den ) 

 

2.          BELA VE MİHNETLERDEN KORUR

 ***---”Ey îmân edenler! (bütün sıkıntılardan kurtulmanız için Allâh’tan) sabır ve namazla yardım isteyin..”  ( Bakara 153’ten )

 

***---”Allâh ( onlara şöyle ) demişti : “şüphesiz Ben sizinle berâberim eğer namazı dosdoğru kılar zekatı da verirseniz”(yardımım ve muhafazamla  sizinle berâberim)..” ( Maide 12’den )

 

3-               SAHİBİNE ŞEFEAT EDER

 

***---”Namazı dosdoğru kılın, zekatı da verin, kendiniz için takdim ettiğiniz (kendi karınız için yaptığınız, ahirte gönderdiğiniz iyi amel)den her şeyi Allâh’ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allâh, yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir.”  (Bakara 110)

 

***---Ayrıca namazda KIRAAT (Kur’ân okumak) bulunmaktadır. Kur’ân’ın kendisini okuyana şefaat edeceği sabittir. Bu şefaat makbul bir yardımcıdır.

 

NAMAZIN BEŞ VAKİT OLDUĞU’da ayetlerle sabittir. Müfessirlerimiz:    

 

***---”Haydi siz akşama girerken, sabaha çıkarken Allâh’ı takdis ve tenzih edin, namaz kılın.----Göklerde ve yerde hamd, güzel övgü O’na mahsustur.  İkindi vaktinde de, öğleye girerken de O’nu takdis ve tenzih edin, namaz kılın.” (Rum 17,18)

***---”Gündüzün güneşi dönüp gecenin karanlığı bastırı-lıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl. Birde sa-bah namazını, çünkü sabah namazı şahitlidir.” (İsra 78)

 

***---”O halde onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbi’nin yüceliğini ilan et, Ona hamd et. Gecenin bazı vakitlerinde, gündüzün bazı taraflarında da Ona ibâdet et ki Allâh rızâsına eresin.”      (Ta’ha 130)

 

-----Burada beş vakit namaza işaret edilmektedir. Ayette geçen hamd ile tesbihten maksat namazdır. Güneşin doğmasından önce sabah namazı, batmasından önceki: İkindi namazı, gecenin bir kısım saatleri: akşam ile yatsı, gündüzün bazı taraflarındaki namaz ise öğle namazıdır.        

 

***---”Gündüzün iki tarafında, gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl. Zira böyle güzel işler insandan uzak olmayan günahları silip giderir. Bu, düşünen ve laftan anlayanlara bir nasihattir.” (Hud 114)

 

----Ayeti Kerimelerden açık ve bariz olarak namazın beş vakit olduğunu Müfessirlerimiz açıklamıştır.

 

-----Namazın beş vakit olduğu kadar daha MÜTEVATİR ne olabilir ki?

 

-----Namazı sırf Allâh (cc)’nu hatırlamak için kılmak gerekir...

 

***---”Namazı Benim zikrim (Beni hatırlayasın için) ikama et.” (Ta’ha 14’den)

 

***---”Şüphe yok ki insan haris olarak yaradılmıştır. Ona şer dokunduğu zaman çok feryat edicidir.”  (Mearic 19,20)

 

***--”Ve ona hayır dokunduğu zaman da çok cimridir, kıskançtır. Namaz kılanlar müstesna. --- Onlar ki namazları üzerine devam ederler. Ve onlar ki, mallarında bir malüm hak vardır----Dilenen ve mahrum olan için.”    (Mearic 21-25)

 

***---”Ve onlar ki, namazları üzerine muhafazada bulunurlar.” (Mearic 34)

 

***---”Muhakkak o kimseler ki, Allâh’ın kitâbını daima okurlar ve namazı dosdoğru kılarlar ve bizim kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve aşikar infak ederler (iste onlar) hiç zeval bulmayacak (ellerinden çıkmayacak) bir kazanç umabilirler.” (Fatır  29)

 

**---Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Bana kadın ve güzel koku sevdirildi, gözümün nuru namazda kılındı.”  [Nesâî, İşretu’n-Nisâ 1, (7, 61).]

 

*** Önce şu hususu belirtelim ki, Efendimiz burada en hayırlı şeylerin zikrini berâber yapmıştır: Kadın  koku ve namaz. Zîra bir hadîste kadın, dünyevi metaın en hayırlısı olarak tavsif edilmiştir.

 

***---”Dünya bir meta’dan ibarettir. Onun en hayırlı meta’ı ise sâliha kadındır.”

 

“Gözümün nuru namazda kılındı” ifadesi namazın şanını yücelten bir ifadedir. Namazın dünyevî şeylerden biri olarak ifade edilmiş olmasını Gazâlî şöyle açıklar: “His ve müşahedeye giren her şey şehadet ve müşahede âlemîndendir, dolayısiyle dünyadan sayılır. Namazın secde ve rükûsunda organların hareketiyle hissedilen telezzüz dünyevi bir his olduğu için namazı dünyaya izafe etmiştir.

 

Kul bazan ibâdetiyle öylesine ünsiyet eder ve ondan öyle lezzet duyar ki, ibâdet etmesine engel olunması ona en büyük cezâlardan biri olur.

 

Nitekim bazı âbidler şöyle duâ etmişlerdir: “Ben ölümden korkmazdım, ne var ki benimle gece namazlarımın arasına girmektedir.” Böylelerinden şu şekilde duâ edene de rastlanmıştır: “Allâh’ım, bana kabirde de namaz kılma gücü ver.”

 

Bu da namaz kılmada sabırlı olmakla mümkündür. Bu hususta sabır ve devamlılık üzerinde bilhassa durulmuştur. Çünkü salik bir kısım afetlere ve fütura maruzdur, şeytan rahat bırakmaz.  Öyleyse sabır ve devamlılıkla bunu yenmesi gerekir.              

 

Hz. Huzeyfe (r.a.)’den gelen bir rivâyette namazın neticesiyle ilgili bir ziyade şöyle:      

 

“...Kulum, evliyalarımdan, asfiyalarımdan biri olur. Nebiler, sıddîklar ve şehitlerle birlikte cennette komşum olur.”

 

***---” Rebî’a İbnu Ka’b el-Eslemî anlatıyor: “Ben Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) ile berâber gecelemiştim,

 kendisine abdest suyunu ve başkaca ihtiyaçlarını getirdim. Bana:

 

“Dile benden (ne dilersen)!” buyurdu. Ben:

 

“Senden cennette seninle berâberlik diliyorum!” dedim. Bana:

 

“Veyâ bundan başka bir şey?” dedi. Ben:

 

“Hayır, sadece bunu istiyorum!” dedim.

 

“Öyleyse kendin için çok secde ederek bana yardımcı ol!” buyurdu.”   [Müslim, Salât 226, (489); Ebû Dâvud, Salât 312, (1320).]

 

***---” Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Bir adam, Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’a:

 

“Allâh, kullarına kaç vakit namazı farz kıldı?” diye sordu.

 ‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm: “Allâh, kullarına beş vakit namazı farz kıldı” diye cevap verdi.

 

Adam tekrar sordu: “Bunlardan önce veyâ sonra başka bir şey var mı?”

 

“Allâh kullarına beş vakti farz kıldı.” Bu cevap üzerine adam,

Bunlar üzerine hiçbir ilavede bulunmayacağına, onlardan herhangi bir eksiltme de yapmayacağına dair yemîn etti.

 

Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm): “Bu adam sözünde durursa mutlaka cennete girecektir!” buyurdu.” [Müslim, Îman, 10, (12); Tirmizî, Zekât 2, (619); Nesâî, Salât 4,

 

***---” Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’a Mi’râc’a çıktığı gece elli vakit namaz farz kılındı. Sonra bu azaltılarak beşe indirildi. Sonra da şöyle hitap edildi:

 

“Ey Muhammed! Artık, nezdimde (hüküm kesinleşmiştir), bu söz değiştirilmez. Bu beş vakit, (Rabbinin bir lüftu olarak on misliyle kabul edilerek) senin için elli vakit sayılacaktır.”[10] 

 

***  Hadîste, namaz beş vakit olmakla birlikte elli vakit olduğu ifade edilir. Bu, “yapılan her hayrın Allâh indinde en az on misliyle kabul edileceği”ni tebşir eden âyet-i kerîmeye uygun bir ihbardır:

 

***---” Kim bir hayır işlerse işte ona bunun on katı var”  (En’âm 160).

 

*** Şu halde Rasûlüllâh’a Mî’rac’ta farz edilen beş vakit namaz, mü’minin defter-i ameline on misliyle yani elli vakit olarak yazılmaktadır.

 

*** Rabbimiz, namazın ehemmiyetini gereğince takdir etmemiz için elli vakit olarak farz etmiş, lütfünun,

 

*** Keremînin vüs’atini ifade için de beş vakte indirerek elli vakit olarak değerlendirmeye tabi tutmuştur.

 

***   SEFER’DE (YOLCULUK’TA)  VE SAVAŞTA NAMAZ:

 

“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfîrlerin size fenalık yapacağından endişe ederseniz, namazdan kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur...”                                             (Nisâ 101)

 

*** Hanefîler, seferde namazın kasredilmesini ruhsat değil, azimet telakki etmiştir.

 

***---”(Muaz İbnu Enes (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) buyurdular ki: “Namaz, oruç ve zikir Allâh yolunda infak üzerine yedi yüz misli katlanır.”   [Ebû Davud, Cihad 14, (2498).]

 

6- NAMAZ DİNİN DİREĞİDİR...

 

7--NAMAZ NİMETLERE KARŞI ŞÜKÜRDÜR...

 

8—NAMAZ VAKTİN KIYMETİNİ ÖĞRETİR...

 

9—NAMAZ İNSANLARIN EŞİT OLDUĞUNU HATIRLATIR..

 

10-NAMAZ MÜ’MİNİN Mİ’RACIDIR...

 

***-Bilindiği üzere Hz. Peygamberimize nasib olan Mi’rac (Allâh (cc) nun Yüce Katına Kabul Edilmesi) hiçbir Peygambere dahi nasib olmamıştır...

 

Mİ’RÂC-DA VUKÛ BULAN HÂDİSELER

Mİ’RÂC-DA ETTEHIYYÂTÜ’NÜN (TEŞEHHÜD’ÜN)  OKUNMASI

 

Teşehhüd duâsı Rasûlüllâh (s.a.v.)’ın Mi’râc hadîsesinin Cenâb-ı Hakk’la mülâkat sahnesini aksettirir. Şöyle ki: Fahr-i Kâinât, ubudiyet dâiresinin Rubûbiyet dâiresindeki halktan Hakk’a bir elçi olarak Kurbiyet-i İlâhiyyeye mazhâr olunca, temsîl ettiği ibâdullah adına Cenâb-ı Hakk’a bir nev’î selâm olarak hitâbda bulunuyor:

أَلتَّحِيَّاتُ لِلّٰهِ وَالصَّلَوَاتُ وَالطَّيِّبَاتُ،

“Bütün duâlar ve övgüler (veyâ bütün mülkler) bedenî ve mâlî ibâdetler, Yûce Allâh’a mahsûsdur. Bunlara başkaları hak kazanamaz.”      

 

“Tahiyyât, tayyibât ve salavât Allâh içindir.” Cenâb-ı Hakk, huzûruna gelip selâm (ve hediye) makâmında Habîb-i Kibriyâsının sunduğu bu hitâba şöyle cevâb verir: Cenâb-ı Zü’l-Celâl ve-tegaddes Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’ in bu hamd’ine karşılık vermiş;

أَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ أَيُّهَا النَّبِىُّ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وبَرَكَاتُهُ،

“Selâm da, Yûce Allâh’ın rahmet ve bereketi de Ey Şanlı Peygamber! Sana âittir.” “Ey Nebi, selâm, Allâh’ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun!”

 

Tekrâr Peygamberimiz (s.a.v.); rahmet ve bereketin yalnız kendine değil, bütün peygamberlere, meleklere ve sâlih kullara da ulaşması için:

أَلسَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلٰى عِبَادِ اللّٰهِ الصَّالِح۪ينَ،

“Selâm hem bizlere, hem de Yûce Allâh’ın sâlih Kullarına (Peygamberlere, meleklere ve iyi kulların üzerine) olsun.”

 

Diyerek Yûce Allâh’ın rahmet ve bereketini genellemiştir.

 

Hakk ile halkın temsîlcisi arasında cereyân eden bu mükâlemeye şâhîd olan Cebrâil (Aleyhi’s-Selâm) şahâdetini beyân eder:

أَشْهَدُ أَنْ لاَإِلٰهَ إِلاَّ اللّٰهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمّداً رَسُولُ اللّٰهِ.

“Şahâdet ederim ki, (kesinlikle inanırım ki) Yûce Allâh’dan başka gerçek ma’bûd yoktur. Yine şahâdet ederim ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) Yûce Allâh’ın kulu ve Peygamberidir.” Buyurmuşlardır.

 

Bir rivâyette “Allâh’ın sâlih kulları” ibâresinden sonra şöyle denmiştir: “Siz bu teşehhüdü yaptınız mı semâ ve arzdaki bütün sâlih kullara selâm vermiş olursunuz.”[11]

 

Şu halde, mü’minin mi’râcı olarak tavsîf edilen namazdaki teşehhüd, rûhen ve kalben hüşyâr[12] olan mü’minlere, günde beş vakit, Rasûlüllâh’ın kulluk hayâtındaki en zirve, en müntehâ makâm olan Mi’râc safhasını yaşatmaktadır.[13]

 

*** --- Müslümanlar, her Tahıyyatta (oturuluşta) bu manzarayı hatırlar ve Mi’râc-a yükselmiş olur.

 

Yaşayamayacağı bir hususu anlaması mümkün olamaz. Akıl onu idrakten acizdir.

 

Nitekim İran şâiri şöyle der:

 

“Kıssa-i bî-reng-i mira ez men-i bî-dil nepürs,

Katre deryâ geşt ü Peygamber nemîdânem çi şud.

 

“Renk âlemînden sıyrılmış olan mi’râc kıssasını ben bî dile sorma,

Katre iken deryâ oldum, bilmem ki, Peygamber ne oldu?”

 

Şeş cihetten ol münezzeh Zül-Celâl
Bikemukeyf ona gösterdi cemal
Bir fezâ oldu o demde rûnümâ
Ne mekân var anda ne arz-u semâ
Kim, ne hâlidir, ne mâli, ol mahal
Akl ü fikr etmez o hâli fehmü hal:
Âşikâre gördü Rabbü’l İzzeti
Âhırette öyle görür ümmeti
Gel habîbim sâna aşık olmuşam
Cümle halkı sâna bende kılmışam
Her birisinden geçerken îlerû
Emr olundu Yâ Muhammed gel berû
Merhaben bik yâ Muhammed dediler
Ey şefâat kâni Ahmed dediler
Yürü kim meydan senindir bu gece
Sohbeti sultan seninidir bu gece
Ermedi evvel gelen bu devlete
Kimse layık olmadı bu rif’ate:
Ne murâdın vâr ise kılam revâ
Eyleyem bir derde bin türlü devâ
Ümmetini sanâ verdim ey Habib
Cennetimi anlara kıldım nasib
Zâtıma mir’at edindim zâtını
Bîle yazdım âdım ile âdını
Sen ki mi’râc eyleyûb etdin niyâz
Ümmetin mîrâcını kıldım namâz
Her kaçan kim bu namazı kılalar,
Cümle gök ehli savabın bulalar
Çünkü her türlü ibâdet bundadır,
Hakka kurbiyyetle vuslat bundadır
Sıdk ile beş vakit olundukça eda,
Elli vaktin ecrin eyler hak ata.
Dediler: “Ey Kıble-i İslâmü dîn
Kutlu olsun sâna mîrâc-i Güzîn
Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedinillezî câe bilhakkıl mübîn ve erseltehû rahmetel lil âlemîn.

 

BAKARA SÛRESİNİN SON İKİ ÂYET-İ KERÎMESİ (ÂMENE’R-RASÛLÜ)

 

Bakara sûresinin sonundaki iki âyet halkımızca Âmene’r-Rasûl diye adlandırılan aşr-ı şerîf’dir. Rasûlüllâh (s.a.v.)’a Mi’râc esnâsında vahyedilmiştir. Cenâb-ı Peygamber Mi’râc sırasında Rabbü’l-Âlemîn’e ümmetinin tahiyyât, tesbihât ve salâvât nevinden ibâdetlerini hediye olarak takdim etmiş, mukâbilinde de Rabbü’l-Âlemîn’den ümmetine hedâya olarak bu iki âyeti getirmiştir. Onlarda mü’minler için öyle müjdeler ifâde edilmiştir. Hakîkaten, Mi’râc gibi Arşı A’la’yı aşıp Kurbiyet-i İlâhiyeye ulaşan muhteşem bir seyahatin muazzam yolcusu Rahmeten lil-âlemîn olan Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in Fahr-i Kâinat olma makâmına layık, günâhkâr ve hatâkâr kullara Rabbü’l-Âlemîn’den olmaya elyak[14] misilsiz bir hediye olmuştur:

 

ü Tâkâtlarının dışında sorumluluk yoktur!

ü Unutarak, kasıdsız olarak yaptığı hatalarda sorumluluk yoktur!

 

Rasûlüllâh (s.a.v.) bu iki âyetin “cennet hazînelerinden”, “Arş-ı Âzam’ın altında bulunan hazine”den alınmış olduğunu belirtmiştir. Âyetler meâlen şöyledir:

بسم الله الرحمن الرحيم.

﴿ اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَآ اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه۪ وَالْمُؤْمِنُونَۜ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ۜ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه۪۠ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ ﴿٢٨٥﴾ لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۜ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَااكْتَسَبَتْۜ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَس۪ينَآ اَوْ اَخْطَاْنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَآ اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِه۪ۚ وَاعْفُ عَنَّا۠ وَاغْفِرْ لَنَا۠ وَارْحَمْنَا۠ اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ ﴿٢٨٦﴾ [سورة البقرة:٢/۲۸۵-۲۸٦]

Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O, Rahmân ve O, Rahîm olan Allâh (c.c.)’ın adıyla).

“O Peygamber de kendisine Rabbinden indirilene imân etti, müminler de. Onlardan her biri, Allâh’a, meleklerine, kitâblarına, peygamberlerine inandı. “Onun (Allâh’ın) peygamberlerinden hiçbirini diğerlerinden ayırmayız, (hepsine inanırız), dinledik (kabûl ettik, emrine) itaat ettik. Ey Rabimiz, mağfiretini (isteriz). Son varışımız ancâk sanadır” dediler. Allâh hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez. (Herkesin) kazandığı (hayır) kendi fâidesine, yaptığı (şer de) kendi zararınadır. “Ey Rabbimiz unuttuk yahut yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme. Ey Rabbimiz, bizden evvelki (ümmet) lere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz, tâkat getiremeyeceğimizi bize taşıtma. Bizden (sâdır) olan (günâhları) sil, bağışla, bize mağfiret et, bizi esirge. Sen Mevla’mızsın bizim. Artık kâfîrler gürûhuna karşı da bize yardım et”[15]

 

Önceki âyet îmân esâslarını ve mü’minin edebini beyân ederken, son âyet, Cenâb-ı Hakk’ın mü’mine olan başlıca lütûflarını sayıyor. Rabbimizin lütûfları, kulun duâ ve talebi üslûbunda sayılmaktadır, toplam yedi tânedir. Yâni yedi aded Lûtf-i Rabbânî’dir. Zîrâ vermek istemeseydi istemek vermezdi![16]

 

Buhârî şârihi Aynî, “Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi yükleme” âyetinin mânâsı yedi farklı şekilde anlaşılmıştır der ve kaydeder:

 

1-  Ya Rabbi! Bize,  tâkat getiremeyeceğimiz meşakkatli emirlerde bulunma.

2-  Bize azâb verme.

3-  Bizi içimizden geçen vesveseler sebebiyle cezâlandırıp azâb etme.

4-  Bize kuvvetli şehvet verme, çünkü bu, ateşe gitmemize sebeb olur.

5-  Bize, tâkat getiremeyeceğimiz aşk ve muhabbet yükleme.

6-  Bizi düşmanların şamatasından koru.

7-  Bizi tefrikaya düşürme.

 

Bir kısım âlimler,  bu son âyetin mü’minlere duâ öğrettiğini binaenaleyh, her mü’minin bunu ezberleyerek duâ makâmında okuması gerektiğini söylemiştir.[17]

 

ÖNCEKİ ÜMMETLERE YÜKLENEN AĞIR YÜKLER (=TEKLÎFLER) HAFİFLETİLMİŞTİR.

 

Önceki ümmetlere yüklenen ağır yükler (=teklîfler) den bâzıları şunlardır:

 

1-    Tevbelerinin kabûlü için kendilerini öldürmeleri, (=Nefsin katledilmesi)[18]

2-    Günâh işleyen uzuvlarını kesmeleri,

3-    Elbiseleri­nin pislenen yerlerini kesmelerinin emredilmesi,

4-    Sudan başka bir şeyle temizlenmemeleri, (Temizlik için necâset bulaşan yer kesilip atılırdı.)[19]

5-    Günde ve gecede 50 vakît namaz kılmaları,

6-    Mescidden başka bir yerde namazlarının kabûl edilmemesi,

7-    Oruç tutan kişinin uyuduktan sonra yemek yemesinin harâm olması,

8-    Günâhları sebebiyle bâzı rızıkların kendilerine harâm oluşu,

9-    Mallarının dörtte birinin zekât olarak verilmesi,[20]

10-                      Gece işlenen günâhın sabahleyin kapıda yazılması gibi nice zorluklardır.

 

Bütün bu zorluk, teklîf ve yükler de bu Ümmet-i Muhammed’den kaldırılmıştır.[21]

 

İbn-i Abbâs ve İbn-i Cüreyc (r.anhüm)’den nakledildiğine göre, evvelki ümmetlere yüklenen bu yükten murâd: Onların, maymuna ve hınzıra döndürülmeleridir.[22] Bu gibi cezâlar da bu ümmetten kaldırılmıştır. Nitekim:

رُفِعَ عَنْ أُمَّتِى الْخَسْفُ وَالْمَسْخُ، وَ الْغَرَقُ.

Bir Hadîs-i Şerîf’de şöyle buyurulmuştur: --- “Ümmetimden (geçmiş ümmetlerde olduğu gibi toplu hâlde) Hasf (yere batmak), Mesh (sûretin hayvan sûretine döndürülmesi) ve Gark (suda boğulmak) kaldırılmıştır.”[23]

 

YİNE Mİ’RÂC DA

MÂŞITA ANNEMİZ’İN KABRİNİN KOKUSU

 

1 --- Übey İbnu Ka’b (r.a.)’ın anlattığına göre: “Rasûlüllâh (s.a.v.) Mi’râc gecesinde çok hoş bir koku hissetti.

 

--- “Ey Cibrîl bu güzel koku nedir?” diye sordu.

 

O da anlattı: --- “Bu mâşıta (berber) kadının, iki oğlunun ve kocasının kabirlerinin kokusudur. Bunların hikâyesi şöyledir: Hızır (Aleyhi’s-Selâm), Benî İsrâîl’in ileri gelenlerinden biriydi. Onun yol güzergâhında manastırda oturan bir râhib vardı. Hızır oradan geçtikçe râhib önüne çıkar, İslâm’ı öğretirdi. Hızır buluğa erince babası onu bir kadınla evlendirdi. Hızır İslâm’ı hanımına öğretti ve bunu kimseye haber vermemesi hususunda söz aldı. Kendisi kadınlara yaklaşmazdı. Bu sebeple bir müddet sonra kadını boşadı.

 

Aradan zaman geçince babası, Hızır’ı bir başka kadınla evlendirdi. Hızır ona da İslâm’ı öğretti ve kimseye söylememesi için söz aldı. Bu sırrı o iki kadından biri tuttu, diğeri ifşâ etti. (Böylece onun İslâm’ı yaydığı ortaya çıktı.) Bunun üzerine Hızır oradan kaçtı. Deniz ortasında bir adaya geldi. Odun kesmek için iki kişi oraya geldi ve onu gördüler.

 

Bunlardan biri Hızır’ı gördüğünü gizledi, diğeri ifşâ etti ve: --- “Ben Hızır’ı gördüm!” dedi.

 

Ona: --- “Seninle berâber onu başka kim gördü?” denildi.

 

O: --- “Falan kimse!” dedi. Ona soruldu ise de gördüğünü söylemedi. Onların dîninde yalan söyleyen öldürülürdü. Zamanla bu sır tutan adam, öbür sır tutan kadınla evlendi. Bu kadın, Firavun’un kızının başını tararken tarak elinden düştü.

 

Kadıncağız: --- “Firavun helâk olsun!” dedi.

 

Kız bunu babasına haber verdi. Kadının kocasından başka iki de oğlu vardı. Fir’avun, onları da çağırttı. Bunları dinlerinden çevirmek için Firavun ısrar etti. Onlar direndiler.

 

O zaman Fir’avun: --- “Öyleyse sizi öldüreceğim!” dedi.

 

Karı-koca: --- “Bu, tarafınızdan bize bir ihsân olur!” diye merdâne cevâb verdiler ve: “Madem öldüreceksin hiç olsun bizi bir kabre koy!” dediler. O da öyle yaptı.

 

Rasûlüllâh (s.a.v.), Mi’râc-da iken güzel bir koku duydu, Cibrîl (Aleyhi’s-Selâm)’a bunu sordu. O da bu hâdiseyi anlattı.”[24]

 

2 --- Enes İbnu Mâlik (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (s.a.v.) buyurdular ki: “Mi’râc gecesinde cennetin kapısı üzerinde şu ibârenin yazılı olduğunu gördüm: “Sadaka on misliyle mükâfatlandırılacaktır. Ödünç para onsekiz misliyle mükâfatlandırıla-caktır.”

 

Ben: --- “Ey Cibrîl! Ödünç verilen şey ne sebeple sadakadan daha üstün oluyor?” diye sordum.

 

--- “Çünkü dedi, dilenci (çoğu kere) yanında para olduğu halde sadaka ister. Borç isteyen ise, ihtiyâcı sebebiyle talebde bulunur.”[25]

 

3 --- Hz. Peygamberimiz (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’e: --- “Başları taşlarla vurularak ezilen, eski halini aldıkça da tekrar ezilmek sûretiyle azâb edilmekte olan toplulukların yanından geçti ve:

 

--- “ Bunlar kimdir ey Cebrâîl ?” diye sordu. 

 

Cebrâîl (a.s.): --- “Bunlar kendilerine farz kılınan namazları ifa etmekte tembellik edenlerdir.” Cevâbını verdi.

 

4 --- Ön ve arkalarında suçlarını bildiren yaftalar asılı bulunan, koyunların ot yedikleri gibi yayılan ve zehirli kurumuş diken ve zakkum ile cehennemin kızdırılmış taşlarını yiyen kimseler şeklinde topluluk gösterildi. Hz. Muhammed (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm),  Cebrâîl (a.s.)’e: --- “Bunlar kim ey Cebrâîl ?” diye sordu.

 

Cebrâîl (a.s.)’da: --- “Bunlar mallarının farz kılınan zekatlarını vermeyenlerdir.” Dedi.

 

5 --- Önlerinde etlerin en güzelinden nefis bir şekilde pişirilmiş, tertemiz tencerelerin içerisinde, leziz etler konmuş; yanına da çok pis kaplara çiğ ve kokmuş etler konmuş; temiz ve lezîz etler dururken pis tencerelerdeki kokmuş etleri yiyen kalabalığın yanından geçerken, bunların kim olduklarını Cebrâîl (a.s.)’a sordu:

 

Cebrâîl (a.s.) da: --- “Bunların her biri senin ümmetinden iken yanı başında nikâhlı hanımı bulunduğu halde onu bırakarak namus ve iffetten mahrûm kadınla zinâ etmiş,  o pis kadının yanında sabahlamış. Bu topluluktaki kadınlardan her biri de, yanı başındaki nâmuslu ve iffetli eşi dururken onu bırakmış, nâmus ve iffetten mahrûm yabancı erkeğin yanına giderek onunla sabahlamış olan kadınlardır.”

 

6 --- Kan hâlinde akmakta olan bir nehir içinde yüzen ve cehennem taşlarını yutmakta olan bir kişi gösterildi. Cebrâîl (a.s.)’a bunun kim olduğunu sordu:

 

Cebrâîl (a.s.)’da: --- “Bunun fâiz yiyen olduğunu söyledi.”

 

7 --- Demir makaslarla dudakları kırpılan, kırpıldıkça da eski hâline dönen, dudakları tekrâr kırpılmak sûretiyle azâb edilen kimseler gösterildi. Bunların kim olduğunu sordu:

 

Cebrâîl (a.s.)’da: --- “Bunlar ümmetinden yapmadıklarını söyleyen ve söylediklerini yapmayan, fitneyi körükleyen hatibler olduklarını” söyledi.          

 

8 --- İri bir öküzün bir inden çıkarak tekrâr dönmek istediğini, ama dönemediğini görünce;

 

--- “Ya Cebrâîl! Bu durum nedir ?” diye sordu.

 

Cebrâîl (a.s.): --- “Ümmetinden müstehcen konuşanların söylemiş oldukları kötü sözden mahcûb olup kurtulmak istediği halde kurtulamayan kişilerin durumudur.”  Dedi.

Mİ’RÂC GECESİ NAMAZI VE TESBÎHÂT:

 

Receb ayının yirmi yedinci gecesine rastlayan mübârek Mi’raç Gecesinde;

 

1-   On iki rekât nâfile namaz kılınması iyi görülmüştür. Her rekâtında Fâtihâ ile başka bir sûre okuyarak iki rekâtta bir selâm vermeli, sonra yüz defâ:

"سُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ للّٰهِ وَ لٰٓا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَللّٰهُ أَكْبَرُ وَلاَحَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللّٰهِ."

OKUNUŞU: “Sübhanallâhi velhamdü lillâhi ve lâilâhe illallâhü, vellâhü ekber, velâ havle velâ kuvvete illâ billâh.”

 

ANLAMI: “Allâhım seni tenzîh ederim, hamdler sana mahsûsdur. Allâh’dan başka ilâh yoktur, Allâh en büyüktür, güç kuvvet Allâh’dandır.” Denilmelidir. Bundan sonra,                   

أَسْتَغْفِرُاللّٰهْ.

2-   Yüz defâ istiğfâr ederek, Bundan sonra da,                   

"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰٓى أٰلِ سَيِّدِنَا وَنَبِيِّنَا مُحَمَّدٍ."

OKUNUŞU: “Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammediv ve alâ âl-i seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammed.”

 

ANLAMI: “Allâhım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âl-i’ne salât eyle.”

 

3-   Yüz defâ Salât ve Selâm okumaya çalışılmalıdır.

 

4-   Gündüzün de oruçlu bulunmalıdır.

 

Bu durumda günâhla ilgili olmaksızın yapılacak her duânın kabulü, Allâh (c.c.)’dan umulur.[26]

 

***---Her Tahıyyatta oturuluşta bu manzarayı hatırlar ve Mi’rac’a yükselmiş olur.

 

11-KIYÂMET GÜNÜ İLK SORU NAMAZDANDIR...

 

12-NAMAZ GÜNAHLARA KEFFARETTİR...

 

***---Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh ( sav ) buyurdular ki: “Beş vakit namaz, bir cuma namazı diğer cuma namazına, bir Ramazan diğer Ramazana hep kefarettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler.” [Müslim, Taharet 14, (223); Tirmizî, Salât 160, (214).]

 

13-NAMAZ SAĞLIĞA OLUMLU FAYDALAR SAĞLAR...

 

14-NAMAZI KILMAMAK BÜYÜK GÜNAHTIR..

 

Efendimiz (sav) : “Hırsızlıkta insanların en kötüsü namazını çalan kimsedir” buyurmuştu: “Ey Allâh’ın Rasûlü bu nasıl olur?” diye sordular da: “Namazda rükûyu, secdeleri ve huşûyu tamâmlamaz” diye cevap verdi.”

 

***---Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “Bir adam atmış sene namaz kılarda, namazlarından hiç biri kabul olmaz. İşte o ruku ve secdeyi tamâmlamayan kişidir.”

 

NAMAZ: Bütün gök ve yer ehlinin sevabını da sâhibine bahşeder.

 

REGAİB KANDİLİ (Recep ayının ilk Cuma gecesi) NİN :

 

1.     Hz. Âmine annemizin Efendimiz Hz. Muhammed (SAV)’e HAMİLE OLDUĞUNU anladığı gecedir.

 

2.   Bu gece de CEBRAİL (as)’ın HZ:PEYGAMBERİMİZE (SAV) NAMAZIN NASIL KILINDIĞINI (KILINACAĞINI) ÖĞRETTİĞİ GECEDİR.

 

***---Namazda ta’dîl-i erkân, bir bakıma rükünlerin hakkını vermek mânasına gelir. Bu maksadla kıyâm, rükû ve secdeyi    yaparken :

 

***--- Her uzvun belli bir sükûnete ermesi, sübhânallâhi’l-azîm diyecek kadar o halde kalması gerekmektedir. Şu halde rükû’nun kemâli, secdeye gitmezden önce beli tam olarak doğrultup kıyam vaziyetini almakla gerçekleşecektir. Keza secdenin kemâli de birinci secdeden sonra beli tam olarak doğrultup oturur vaziyetini almakla gerçekleşecektir. Gerek rükû’daki ve gerekse secdedeki bu tam doğrulma haline tuma’nîne de denmiştir.

 

***---Tirmizî’nin açıklamasına göre, İmam Şâfiî, farz görerek: “Rükû ve secdede belini (yeterince) kaldırmayanın namazı fâsiddir.” demişlerdir.

 

***---Hanefîlerden Ebû Yûsuf da farz demiş ise de mezhep görüşü, ta’dîl-i erkânın vâcib olmasıdır.

 

***---Buna riâyet edilmemesi halinde sehiv secdesi gerekir. Cumhurun farz demiş olmasını da nazar-ı dikkate alan bazı Hanefî âlimler, ta’dîl’in terki halinde namazın iadesini tavsiye ederler.

 

***---Esasen Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’in de ta’dîl için - Tahâvî’nin nakline göre - “farz” dedikleri rivâyet olunmuştur.

 

***---Müteahhir ulemanın tahkikine göre Hanefî görüş vâcib olduğu merkezindedir.

 

***---Ta’dîl-i erkâna riâyet etmemenin nasıl hırsızlığın en kötüsü olduğu şöyle açıklanır: “Hırsız, başkasının malını alınca dünyada bazan ondan faydalanır. Yahut sâhibinden helâllik ister, yahud da hadd cezâsını çekerek ahiret azabından kurtulur. Ama öbürü böyle değil. Zîra nefsinin sevab hakkını çalmış ve onu ahirette cezâya tebdil etmiştir.”

 

***---Ebû’l-Velî el-Bâcî

 

***---Namazda: başkaca hatalara rağmen Rasûlüllâh’ ın hassaten secde ve rükû üzerinde durmasını, ihlallerin çoklukla bu ikisinde vukûa gelmesiyle îzah eder ve devamla der ki:

 

“Bu ihlali hırsızlık olarak isimlendirmesi, edası emanet edilmiş olan bir şeyi yapmanın ihanet mânası taşımasındandır.”

 

***---Ahmed İbnu Hanbel ve Tayâlesî’nin Ebû Saîdi’l-Hudrî’den kaydettikleri bir başka rivâyet de sadedinde olduğumuz hadîsi te’yid eder:

 

***---Efendimiz (sav): “Hırsızlıkta insanların en kötüsü namazını çalan kimsedir” buyurmuştu: “Ey Allâh’ın Rasûlü bu nasıl olur?” diye sordular da: “Namazda rükûyu, secdeleri ve huşûyu tamâmlamaz” diye cevap verdi.”                                   

 

MEKRUH VAKİTLER

Beş vakit;

 

Birincisi: Güneşin doğmasından bir mızrak boyu (beş derece) ki, memleketimize göre kırk ile elli dakika arasında bir zamanla yükselişine kadar olan zamandır.



İkincisi: Güneşin yükselip de tam tepeye geldiği zeval anının bulunduğu vakittir.

 

Üçüncüsü: Güneşin sararmasından ve gözleri; kamaştırmaz bir hale gelmesinden itibaren batışı zamanına kadar olan vakittir.

 

Dördüncüsü: Fecr-i Sadık’ın doğmasından güneşin doğacağı zamana kadar olan vakittir.

 

Beşincisi: İkindi namazı kılındıktan sonra güneşin batmasına kadar olan vakittir.

 

***---Evvelki üç kerahet vaktinde ne kazaya kalmış farz namazlar, ne vitir gibi vâcib olan namazlar, ne de önceden hazırlanmış bir cenaze namazı kılınabilir, ne de evvelce okunmuş bir secde ayeti için tilavet secdesi yapılabilir. Bunlar yapılırsa, iadeleri gerekir.

 

***---Bu üç vakitte nafile namaz da kılınmaz. Ancâk kılınacak olsa, kerahetle caiz olur ve iadesi gerekmez.

 

***---Çünkü bu kerahet, nafile namazların sağlıklı olmasına engel değildir. Bununla berâber bu vakitlerden birine raslayan bir nafile namazı bozup kerahet vaktinden sonra onu kaza etmek daha faziletlidir.


***---Bu üç vakit, ateşe tapanların ibâdet zamanlarıdır.

***---Tam zeval anına raslayan bir namaz farz veyâ vacib ise, bozulur.

 

***---Eğer nafile ise, mekruh olmuş olur. Yalnız İmam Ebû Yusuf’dan bir rivâyete göre, cuma günü zeval vaktinde nafile namaz kılınması caizdir ve kerahati yoktur.

 

***---Zeval vakti son bulup da güneş batıya doğru yönelmeye başlayınca, artık ittifakla kerahet vakti çıkmış olur.

Ebû Katâde (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (Aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm) cuma günü hariç, gün ortasında (nısfu’nnehâr) namaz kılmayı mekruh addederdi ve derdi ki: “Cehennem, cuma dışında (her gün o vakitte) coşturulur.”                 [Ebû Dâvud, Salât 223, (1083).]

NAMAZIN FARZLARI

1)       Hadesten taharet,

2)       Necasetten taharet,

3)       Setr-i avret,

4)       Kıbleye yönelmek,

5)       Vakit,

6)        Niyet.

 

Diğer altısı da, namazın başlangıcından itibaren bulunması gereken farzlardır ve şunlardır:

 

1)       İftitah (namaza girme) tekbiri,

2)       Kıyam,

3)       Kıraat,

4)       Rükû,

5)       Sücud,

6)       Kaide-i ahire (son oturuş).

 

***---Bunlara da “Namazın rükünleri” denir. Bunlar namazın aslını ve temelini teşkil ederler.

 

***---Yukarda sayılan on iki farzdan başka, namazda “Tadil-i Erkan”a riâyet edilmesi, İmam Ebû Yusuf ile üç İmama göre, farz olduğu gibi, namazlardan kendi iradesi ile çıkmak da İmam Azam’a göre bir farzdır. Buna “Huruç bisun’ihi = Kendi isteği ile çıkmak” denir.

 

***---Bunlarla namazın rükünleri sekiz olmuş olur.

وعن أبى هريرة رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ قال: قال رسولُ اللَّه : إنَّ أوَّلَ مَا يُسْألُ عَنْهُ الْعَبْدُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ النَّعِيمِ أنْ يُقَالَ لَهُ: ألَمْ نُصِحُّ لَكَ جِسْمَكَ وَنُرْوِكَ مِنَ الْمَاءِ الْبَارِدِ. أخرجه الترمذى.

Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: --- "Kulun , kıyamet günü, hesaba çekileceği ilk şey (mazhar olduğu) nimettir. Kendisine: "Bedenine sıhhat vermedik mi, soğuk sudan içirmedik mi?" denecektir."[27]

 



[1] ‘Ankebût Sûresi, 29/45.
[2] Dürretü’l-Vâizîn, sh:118, Osman HOPAVÎ, Terc. Muhammed TAHA, Karaca yay. İst/2008; Tenbîhü’l-Gâfilîn, sh:293-294.
[3] İbn Hişâm, Sîretü’n-Nebî, 1/207; Şeblencî, Nûrü’l-Ebsâr, s. 30; Abdülmecid Hâni, el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 39.
[4] Hâkim, Müstedrek, 4/250, 251. 18
[5] Siraceddin Önlüer, Kalp Âlemi, İstanbul: Semerkand Yayınları, 2009.1.163.
[6] مكتوبات الشريف-الجزء الأول: مكتوب الحادى والأربعون.
[7] Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, Birinci Cild, 41. (Kırkbirinci) Mektûb. 
[8] Buhârî, İman 1; Müslim, İman 22 (....); Nesâî, İman 13, (9, 107-108); Tirmizî, İman 3, (2612).
 
[9] Tirmizî, İman 8, (2619).
[10] [Buhârî, Bed’ül-Halk 6, Enbiya 22, 43, Menâkıbu’l-Ensâr 42; Müslim, Îman 259, (162); Tirmizî, Salât 159, (213); Nesâî, Salât 1, (1, 217-223).]
[11] Hüşyâr: Uyanık, akıllı, zekî. Ayık. Uslu.
[12] Münteha: Son, en son derece, en son yer, nihâyet.
[13] Kütüb-i Sitte, 8/474-475, Rahmetü’n-Mine’r-Rahmân, II, s. 527-528; Kara  Davud, s. 324-325. Elyak: Daha münâsib, Daha lâyık.
[14] Bakara Sûresi, 2/285-286.
[15] Bakara Sûresi, 2/285-286, Kütüb-i Sitte, 3/252-253
[16] Kütüb-i Sitte, 3/350
[17] Kütüb-i Sitte 13/78
[18] Kütüb-i Sitte 13/78
[19] Kütüb-i Sitte 13/78
[20] Rûhu’l-Furkân 3/281-283
[21] Rûhu’l-Furkân 3/284, (Dürrü’l-Mensûr 2/135.)
[22] Rûhu’l-Furkân 3/284, (Tefsîr-i Kebîr:2/579.)
[23] Kütüb-i Sitte, 17/544-545
[24] Kütüb-i Sitte, 17/292
[25] Kütüb-i Sitte, 7/117-118
[26] Rahmetü’n-Mine’r-Rahmân, II, s. 527-528; Kara Davud, s. 324-325.
[27] Tirmizî, Tefsir, (3355). (Kütüb-i Sitte, İ. CANAN, 4/408.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder