11 Ekim 2015 Pazar

EV YILANI HAKKINDA HADÎS-İ ŞERÎFLER---İSRÂÎLOĞULLARINDAN FÂRE-YE ÇEVRİLEN KAVİM---فُقِدَتْ أُمَّةٌ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ يُدْرَى مَا فَعَلَتْ، وَإِنِّي لاَ أُرَاهَا إِلَّا الفَارَ،---إِنَّ بِالْمَدِينَةِ جِنًّا قَدْ أَسْلَمُوا، فَإِذَا رَأَيْتُمْ مِنْهُمْ شَيْئًا،


EV YILANI HAKKINDA HADÎS-İ ŞERÎFLER



١٣٩- (٢٢٣٦) وحَدَّثَنِي أَبُو الطَّاهِرِ أَحْمَدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ سَرْحٍ، أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللهِ بْنُ وَهْبٍ، أَخْبَرَنِي مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ، عَنْ صَيْفِيٍّ - وَهُوَ عِنْدَنَا مَوْلَى ابْنِ أَفْلَحَ - أَخْبَرَنِي أَبُو السَّائِبِ، مَوْلَى هِشَامِ بْنِ زُهْرَةَ أَنَّهُ دَخَلَ عَلَى أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ فِي بَيْتِهِ، قَالَ: فَوَجَدْتُهُ يُصَلِّي، فَجَلَسْتُ أَنْتَظِرُهُ حَتَّى يَقْضِيَ صَلَاتَهُ، فَسَمِعْتُ تَحْرِيكًا فِي عَرَاجِينَ فِي نَاحِيَةِ الْبَيْتِ، فَالْتَفَتُّ فَإِذَا حَيَّةٌ فَوَثَبْتُ لِأَقْتُلَهَا، فَأَشَارَ إِلَيَّ أَنِ اجْلِسْ فَجَلَسْتُ، فَلَمَّا انْصَرَفَ أَشَارَ إِلَى بَيْتٍ فِي الدَّارِ، فَقَالَ: أَتَرَى هَذَا الْبَيْتَ؟ فَقُلْتُ: نَعَمْ، قَالَ: كَانَ فِيهِ فَتًى مِنَّا حَدِيثُ عَهْدٍ بِعُرْسٍ، قَالَ: فَخَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللهِ ﷺ إِلَى الْخَنْدَقِ فَكَانَ ذَلِكَ الْفَتَى يَسْتَأْذِنُ رَسُولَ اللهِ ﷺ وَسَلَّمَ بِأَنْصَافِ النَّهَارِ فَيَرْجِعُ إِلَى أَهْلِهِ، فَاسْتَأْذَنَهُ يَوْمًا، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللهِ ﷺ خُذْ عَلَيْكَ سِلَاحَكَ، فَإِنِّي أَخْشَى عَلَيْكَ قُرَيْظَةَ، فَأَخَذَ الرَّجُلُ سِلَاحَهُ، ثُمَّ رَجَعَ فَإِذَا امْرَأَتُهُ بَيْنَ الْبَابَيْنِ قَائِمَةً فَأَهْوَى إِلَيْهَا الرُّمْحَ لِيَطْعُنَهَا بِهِ وَأَصَابَتْهُ غَيْرَةٌ، فَقَالَتْ لَهُ: اكْفُفْ عَلَيْكَ رُمْحَكَ وَادْخُلِ الْبَيْتَ حَتَّى تَنْظُرَ مَا الَّذِي أَخْرَجَنِي، فَدَخَلَ فَإِذَا بِحَيَّةٍ عَظِيمَةٍ مُنْطَوِيَةٍ عَلَى الْفِرَاشِ فَأَهْوَى إِلَيْهَا بِالرُّمْحِ فَانْتَظَمَهَا بِهِ، ثُمَّ خَرَجَ فَرَكَزَهُ فِي الدَّارِ فَاضْطَرَبَتْ عَلَيْهِ، فَمَا يُدْرَى أَيُّهُمَا كَانَ أَسْرَعَ مَوْتًا الْحَيَّةُ أَمِ الْفَتَى، قَالَ: فَجِئْنَا إِلَى رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَذَكَرْنَا ذَلِكَ لَهُ وَقُلْنَا ادْعُ اللهَ يُحْيِيهِ لَنَا فَقَالَ: "اسْتَغْفِرُوا لِصَاحِبِكُم. ثُمَّ قَالَ: "إِنَّ بِالْمَدِينَةِ جِنًّا قَدْ أَسْلَمُوا، فَإِذَا رَأَيْتُمْ مِنْهُمْ شَيْئًا، فَآذِنُوهُ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ، فَإِنْ بَدَا لَكُمْ بَعْدَ ذَلِكَ، فَاقْتُلُوهُ، فَإِنَّمَا هُوَ شَيْطَانٌ."[1]

139- (2236)--- … Bana Ebu’t-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Mâlik b. Enes, Sayfî’den -Bu zât bizce İbn-i Eflah’ın âzâtlısıdır. Naklen haber verdi. (Demiş ki): Bana Hişam b. Zühre’nin azatlısı Ebu’s-Sâib haber verdi ki: Kendisi Ebû Saîd el-Hudrî’nin evinde yanına girmiş. (Demiş ki): Onu namaz kılarken buldum ve oturarak namazını bitirinceye kadar onu bekledim. Derken evin bir tarafında çatıdaki çubuklar arasında bir kı­pırtı işittim de bakındım. Ne göreyim bir yılanmış. Hemen öldürmek için üzerine sıçradım. Fakat Ebû Said bana otur diye işâret etti. Ben de oturdum.  Namazdan ayrıldıktan sonra hânesindeki bir eve işaret ederek:

  “Şu evi görüyor musun?” Dedi,

— “Evet!”  cevâbını verdim.

  “Bunda bizden yeni evlenmiş bir genç vardı. Derken Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’le birlikte hendek gazâsına çıktık. Bu genç günün yarısında Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’den izin alarak evine dönüyordu.  Bir gün yine ondan izin aldı.  Rasûlüllâh   (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) ona:

--- “Üzerine silâhını al çünkü Kureyzâ’nın sana düşmanlık edeceğinden korkarım.” dedi. Adam da silâhını aldı. Sonra evine döndü. Bir de ne gör­sün karısı iki kapının arasında ayakta değil mi! Hemen süngüsü ile onu vurmak için üzerine yürüdü.  Kıskançlığı kabarmıştı.  Kadın ona:

  “Yapma!   Süngünü çek!   Eve gir de beni dışarıya ne çıkardı bir gör!”  Dedi. O da girdi. Bir de baktı ki büyük bir yılan! Döşeğin üzerine kıvrılmış yatıyor!  Hemen süngü ile yılanın üzerine vararak onun işini bi­tirdi.   Sonra dışarı çıkarak süngüyü avluya dikti.  Derken yılan üzerine atıldı.   Artık hangisi çabuk öldü.   Yılan mı,   yoksa genç mi?   Bilinemedi, Biz hemen Resûlülâh   (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’e gelerek bunu kendisine anlattık ve:

  “Allâh’a duâ et,  onu bizim için diriltsin!” Dedik.

--- “Arkadaşınız için istiğfâr edin!” buyurdu. Sonra şunu ilâve etti:

--- “Gerçekten Medîne’de Müslüman olmuş cinler vardır. Onlardan birini görürseniz, kendisine üç gün ihtârda bulunun. Şâyet bundan sonra size (yine) görünürse onu Öldürün! Çünkü o bir şeytandır.”[2]

١٢٨- (٢٢٣٣) وحَدَّثَنِي عَمْرُو بْنُ مُحَمَّدٍ النَّاقِدُ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ سَالِمٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنِ النَّبِيِّ ﷺ: "اقْتُلُوا الْحَيَّاتِ وَذَا الطُّفْيَتَيْنِ وَالْأَبْتَرَ، فَإِنَّهُمَا يَسْتَسْقِطَانِ الْحَبَلَ وَيَلْتَمِسَانِ الْبَصَرَ." قَالَ: فَكَانَ ابْنُ عُمَرَ: "يَقْتُلُ كُلَّ حَيَّةٍ وَجَدَهَا" فَأَبْصَرَهُ أَبُو لُبَابَةَ بْنُ عَبْدِ الْمُنْذِرِ، أَوْ زَيْدُ بْنُ الْخَطَّابِ وَهُوَ يُطَارِدُ حَيَّةً فَقَالَ: "إِنَّهُ قَدْ نُهِيَ عَنْ ذَوَاتِ الْبُيُوتِ."[3]

128- (2233) Bana Amr b. Muhammed En-Nâkıd rivâyet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne Zührî'den, o da Sâlim'den, o da babasından, o da Peygamber  (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'den naklen rivâyet etti:

--- “Yılanları ve iki çizgili ile Ebter-i öldürün. Çünkü onlar cenîn-i düşürür (hâmile kadınların çocuklarını); gözü kaparlar (kör ederler).”[4]  Buyurmuşlar.[5]

١٤٠- (٢٢٣٦) وحَدَّثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ رَافِعٍ، حَدَّثَنَا وَهْبُ بْنُ جَرِيرِ بْنِ حَازِمٍ، حَدَّثَنَا أَبِي، قَالَ: سَمِعْتُ أَسْمَاءَ بْنَ عُبَيْدٍ، يُحَدِّثُ، عَنْ رَجُلٍ يُقَالُ لَهُ السَّائِبُ وَهُوَ عِنْدَنَا أَبُو السَّائِبِ، قَالَ: دَخَلْنَا عَلَى أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ، فَبَيْنَمَا نَحْنُ جُلُوسٌ إِذْ سَمِعْنَا تَحْتَ سَرِيرِهِ حَرَكَةً، فَنَظَرْنَا فَإِذَا حَيَّةٌ، وَسَاقَ الْحَدِيثَ بِقِصَّتِهِ نَحْوَ حَدِيثِ مَالِكٍ عَنْ صَيْفِيٍّ، وَقَالَ فِيهِ، فَقَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ: "إِنَّ لِهَذِهِ الْبُيُوتِ عَوَامِرَ، فَإِذَا رَأَيْتُمْ شَيْئًا مِنْهَا فَحَرِّجُوا عَلَيْهَا ثَلَاثًا، فَإِنْ ذَهَبَ، وَإِلَّا فَاقْتُلُوهُ، فَإِنَّهُ كَافِرٌ" وَقَالَ لَهُمْ: "اذْهَبُوا فَادْفِنُوا صَاحِبَكُمْ."
140- 2236- ... Bana Muhammed b. Kâfi' de rivâyet etli. (Dedi ki): Bize Vehb b. Cerîr b. Hâzim rivâyet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivâyet etti. (Dedi ki) : Esma' b. Ubeyd Sâib denilen bir adamdan rivâyet ederken dinledim. Bizce bu zât Ebû Sâib'dir. (Demiş ki): Ebû Said-i Hudrî’nin yanına girdik. Otururken bir ara yatağının altında bir kıpırtı işittik de baktık. Ne görelim!  Bir yılanmış! Râvî hadîsi kıssasıyla Mâlik'in Sayfî'den rivâyet ettiği Hadîs gibi nakletmiştir. O bu Hadîs-te şunu da söylemiştir: “Bunun üzerine Resûlülâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem):

--- “Gerçekten bu evlerin yılan sâkinleri vardır. Onlardan birini görür­seniz üzerine üç defâ zorlama yapın; giderse ne âlâ... Aksi takdirde onu öldürün!  Çünkü o bir kâfirdir.”   dedi. Yanındakilere de:

--- “Gidin arkadaşınızı defnedin.” Buyurdu.”
١٤١- (٢٢٣٦) وَحَدَّثَنَا زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، عَنِ ابْنِ عَجْلَانَ، حَدَّثَنِي صَيْفِيٌّ، عَنْ أَبِي السَّائِبِ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ، قَالَ: سَمِعْتُهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ: "إِنَّ بِالْمَدِينَةِ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ قَدْ أَسْلَمُوا، فَمَنْ رَأَى شَيْئًا مِنْ هَذِهِ الْعَوَامِرِ فَلْيُؤْذِنْهُ ثَلَاثًا، فَإِنْ بَدَا لَهُ بَعْدُ فَلْيَقْتُلْهُ، فَإِنَّهُ شَيْطَانٌ."[6]

141- 2237- ... Bize Zübeyr b. Harb' rivâyet etti. (Dedi ki) : Bize Yah­yâ b. Saîd, İbn-i ‘Aclân'dan rivâyet etti. (Demiş ki) : Bana Sayfî, Ebu's-Sâib'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivâyet etti. (Demiş ki): Ebû Saîd’i şunu söylerken işittim: Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem):

--- “Şüphesiz ki Medine'de cinlerden müslüman olmuş bir tâife vardır, imdi her kim bu yılanlardan bir şey görürse ona üç defâ İhtârda bulunsun, ondan sonra kendisine görünürse artık onu öldürsün. Çünkü o bir şeytandır.” Buyurdular.

Bu rivâyetlerden İbn-i Ömer-le Ebû Lübâbe hadîsin Buhârî “Edebü’-Halk” bahsinde; İbni Mes'ûd Hadîsi-ni “Mürselât Sûresi’nin Tefsîrinde tahriç etmiştir.

Zü't-Tufyeteyn iki tufyeli demektir. Tufye[7] “mukl” denilen yemişin yaprağıdır. Bu yemişin yaprağı üzerinde iki çizgi bulunurmuş. Yılanın da sırtında iki beyaz çizgi bulunduğu için benzetme sureliyle ona tufyeli yılan denilmiştir. Biz çizgili yılan demekle iktifa ettik.


Ebter: Kısa kuyruklu son derece zehirli bir yılandır. Gebe bir kadın bu yılana bakar bakmaz çocuğunu düşürürmüş. İhtimal bunun sebebi kadının birdenbire korkmasıdır. Mamafih Hattâbî ile diğer bazı ulemânın beyânına göre gerek çizgili yılanın, gerekse ebterin gözlerinde Cenâb-ı Hak öyle bir hassa halk etmiştir ki bir bakışta insanı kör ederlermiş.

Can: Küçük yılan demektir. Bâzıları ince ve hafif, bir takımları da ince beyaz yılan demek olduğunu söylemişlerdir. Ebter-le çizgili yılanın kadınların kanındaki cenîn-leri araştırmaların­dan murâd onları düşürtmeleridir. Yâni çocuk düşürtmeye -mecâzen- araş­tırma denilmiştir. Mamafih Allâh-ü Te’âlâ'nın kendilerinde yarattığı bir hassa sebebiyle hakikaten araştırma yapmaları da mümkündür.

Mazirî diyor ki: “Medîne'nin yılanları bu Hadîsler-de beyân edildiği şekilde ihtâr verilmeden öldürülmez. Fakat ihtâr verilir de yine gitmezlerse öldürülürler. Sâir yerlerin ve evlerin yılanlarını ise ihtârsız öldürmek menduptur. Çünkü bu bâbda birçok sahîh Hadîsler vardır. Medîne yılanlarının İhtârsız öldürülememesi Hadîs-te beyân buyurulduğu üzere yılan şeklindeki cinlerden bir tâifenin Medîne'de Müslümanlığı kabul ettiğindendir.”

Ulemâdan bir cemâat Hadîs-teki nehyin umûmî olduğuna, binâen’aleyh nerede olursa olsun evlerde yaşayan yılanların ihtârsız öldürülemeyeceğine kâil olmuşlardır. Kırlarda yaşayanlar ise onlara göre de ihtârsız öldürülür, İmâm Mâlik (rh. a.)'e göre Mescidlerde bulunanlar öldürülür. İhtârın keyfiyeti hakkında İbn-i Habîb Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’ın:

--- “Bizden Süleyman b. Dâvud'un aldığı söz hakkı için bize eziyet vermemenizi ve bize görünmemenizi dilerim.” dediğini rivâyet etmiştir.

Tirmizî, yılana yapılacak ihtârın mâhiyeti ile ilgili olarak, Rasûlüllâh’ın şu sözünü nakleder: --- “Senden, Süleyman İbn-ü Dâvud ve (gemiye sokarken) Hz. Nûh’un aldığı söz hakkı için bize eziyet vermemeni (ve bize görünmemeni) diliyorum.” Ulemâ bu inzâr (korkutma, ihtâr) işinin üç gün mü, üst üste üç kere mi olacağında ihtilâf etmiştir. Cumhûr üç gün demekte ittifâk eder.

Nevevî’nin kaydına göre ulemâ şöyle demiştir: “İhtara rağmen gitmezse, anlaşılır ki, o yılan “ev yılanlarından” değildir, cinlerden Müslüman olanlardan da değildir, o bir şeytandır, ona hürmet etmek gerekmez. Allâh, öylelerine, insanlara karşı intikâm güderek galebe etme hâssası vermemiştir. Müslüman olanlarla, ev yılanları aksine intikâm alıcıdırlar.”[8]

Üç defâ zorlamaktan murâd İmâm Mâlik (rh. a)'e göre: --- “Seni Allâh ve âhiret günü aşkına bize görünmemeye ve eziyet vermemeye zorluyorum.” demektir. İhtardan sonra yılan yine görünmekte devâm ederse ev­lerde yaşayan yılan veyâ Müslüman olan cin olmadığı anlaşılır. Bunun şeytân olduğu bildirildiğinden öldürülmesinde beis yoktur.

Bu rivâyetlerden ihramlı bir kimsenin yılan öldürebileceği, yılanın Harem-i Şerîf’de de öldürülmesi câiz olduğu anlaşılmaktadır.[9]

İSRÂÎLOĞULLARINDAN FÂRE-YE ÇEVRİLEN KAVİM


٣٣٠٥- حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ، حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ، عَنْ خَالِدٍ، عَنْ مُحَمَّدٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ، عَنِ النَّبِيِّ ﷺ، قَالَ: "فُقِدَتْ أُمَّةٌ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ يُدْرَى مَا فَعَلَتْ، وَإِنِّي لاَ أُرَاهَا إِلَّا الفَارَ، إِذَا وُضِعَ لَهَا أَلْبَانُ الإِبِلِ لَمْ تَشْرَبْ، وَإِذَا وُضِعَ لَهَا أَلْبَانُ الشَّاءِ شَرِبَتْ." فَحَدَّثْتُ كَعْبًا فَقَالَ: أَنْتَ سَمِعْتَ النَّبِيَّ ﷺ يَقُولُهُ؟ قُلْتُ: نَعَمْ، قَالَ لِي مِرَارًا، فَقُلْتُ: أَفَأَقْرَأُ التَّوْرَاةَ؟[10]

٦١- (٢٩٩٧) حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ، وَمُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى الْعَنَزِيُّ، وَمُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللهِ الرُّزِّيُّ، جَمِيعًا عَنِ الثَّقَفِيِّ - وَاللَّفْظُ لِابْنِ الْمُثَنَّى - حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ، حَدَّثَنَا خَالِدٌ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سِيرِينَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ: "فُقِدَتْ أُمَّةٌ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ، لَا يُدْرَى مَا فَعَلَتْ، وَلَا أُرَاهَا إِلَّا الْفَأْرَ، أَلَا تَرَوْنَهَا إِذَا وُضِعَ لَهَا أَلْبَانُ الْإِبِلِ لَمْ تَشْرَبْهُ، وَإِذَا وُضِعَ لَهَا أَلْبَانُ الشَّاءِ شَرِبَتْهُ؟." قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ: فَحَدَّثْتُ هَذَا الْحَدِيثَ كَعْبًا، فَقَالَ: آنْتَ سَمِعْتَهُ مِنْ رَسُولِ اللهِ ﷺ؟ قُلْتُ: نَعَمْ، قَالَ ذَلِكَ مِرَارًا، قُلْتُ: أَأَقْرَأُ التَّوْرَاةَ؟ قَالَ إِسْحَاقُ فِي رِوَايَتِهِ: "لَا نَدْرِي مَا فَعَلَتْ."[11]

111- ... Muhammed ibn Sîrîn'den: O da Ebû Hureyre (r.a.)'den tahdîs etti ki, Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle buyurmuştur:

--- “İsrâîloğulları'ndan bir kavim (beşer târihinden silinip) yok oldu. O kavmin ne (kötülük) işlediği bilinmez. Ben zannetmem ki o ümmet fâre-den başka bir şeye mesh ve tahvîl edilmiş olsun. Çünkü fâre, kendisi için bir yere deve sütü konulduğunda onu içmez de, koyun sütü konulduğunda onu içer".

Ebû Hureyre (r.a.) dedi ki: --- “Ben bu Hadîs-i Ka'bu'I-Ahbâr'a tahdîs et­tim. O da bana”:

  “Sen Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'den bunu söylerken işittin mi? diye sordu. Ben de:

  “Evet, işittim”, dedim. Sonra Ka'b tekrar tekrar bana:

  Sen Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) 'den bunu söylerken işittin mi? diye sordu. Ben de: Nihâyet (onu reddederek):

— Ben sana Tevrat mı okuyorum (ben sana ancak Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'­den işittiğimi tahdîs ediyorum), diye karşıladım.”[12]

Mesh: Günahkâr bir kavmin Allâh tarafından toptan maymun, domuz gibi bir hayvan cinsine çevrilmesidir ki, eski ümmetlerde vâki' olmuştur. Hadîs-te haber verilen de onlardan birisidir. "Fâre deve sütü içmez de koyun sütü içer" fıkrası, İsrâîloğulları'ndan olan o kavmin fâre-ye çevrildiğinin delîlidir. Şöyle ki: Devenin eti, sütü İsrâîloğulları’na Allâh tarafından harâm kılınmıştı. Onlar deve sütü içmezlerdi. Fâre-nin de içmemesi, onları bir yerde toplayan nokta oluyor. Ve bundan dolayı Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) bir ihtimâl olarak; "Sanmam ki o ümmet fâre-den başka bir hayvana çevrilsin!" demiştir. Ka'bu'l-Ahbâr aslında Yahûdî âlimlerinden idi. Bu cihetle Ebû Hureyre (r.a.) ona: Ben Tevrat okumuyorum; Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'den işittiğimi söylüyorum, diye ta'rîz etmiştir.
 
Müslim'in Ebû Saîd Hudrî (r.a.)'den rivâyet ettiği bir hadîste Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'in yanında geçmiş ümmetlerden maymun ve domuz sûretine çevrilenler zikrolunmuş, Peygamber (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): --- "Allâh mesh-edilen ümmet için çoluk, çocuk, soy sop bırakmamıştır" buyurmuştur. Bu rivâyetle Ebû Hureyre (r.a.) hadîsi arasında zıdlık vardır. Ebû Hureyre (r.a.) hadîsi mesh olunanların aynen devâm ve tenâsül-ünü ifâde ettiği hâlde, Ebû Saîd (r.a.) hadîsi “nesillerinin devâm etmediğini” bildiriyor.
 
Bu yüzden âlimler arasında görüş ayrılıkları vardır. Zeccâc Ebû İshâk ile İbnü’l-A’râbî, bugün mevcûd olan maymunların, mesh-edilen ümmetin neslinden olduklarını iddiâ etmişlerdir.
 
Cumhur-u ‘Ulemâ ise Ebû Saîd (r.a.) hadîsi-yle amel ederek, inkırâzını kabûl ve iki rivâyeti şöyle cem' etmişlerdir: Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) evvelâ mesh olunan ümmetleri aynen devâm eder sanarak, fâre-nin mesh-edilen ümmetin aynen devâm eden nesli olduğunu haber vermiştir. Hadîs-in metni bu zannı açıkça ifâde etmektedir. Sonra Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)'e, mesh-edilenin neslinin devâm etmediği vahy edilmiştir.

[1] الكتاب: -( صحيح مسلم) --- (ط المكنز) - المسند الصحيح المختصر بنقل العدل عن العدل إلى رسول الله ﷺ، المؤلف: مسلم بن الحجاج أبو الحسن القشيري النيسابوري ---للإمام أبي الحسين مسلم بن الحجاج القشيري النيسابوري. (المتوفى: ٢٠٦-٢٦١ ه)، المحقق: محمد فؤاد عبد الباقي، الناشر: دار إحياء التراث العربي – بيروت ---دار الكتب العلمية، بيروت/لبنان.--- الطبعة: الطبعة الأولي، ١٤١٢ ه ١٩٩١ م، عدد الأجزاء: ٥،كتاب السلام (٣٩)، باب قتل الحيات وغيرها (٣٧)، رقم الحديث:١٣٩- (٢٢٣٦)، ص:٤/١٧٥٦.
[2] MÜSLİM, İmâm Ebî Hüseyn b. Haccâc el-Kuşeyrî en-Nîsâbûrî, (h. 206-261), Sahîh-u Müslim, thk. Muhammed Fuâd ‘Abdü’l-Bâkî, Dâru’l-Kütübü’l-‘Ilmiyye, Beyrût/Lübnân, 1412/1991. Kitâbü's-Selâm (39), -Bâb-ü Katlü’l-Hayyât-ü ve Katlü-hâ (37), Hadis no:-139 (2236), 4 (s.1756.)
[3]الكتاب: -( صحيح مسلم) --- (ط المكنز) - المسند الصحيح المختصر بنقل العدل عن العدل إلى رسول الله ﷺ، المؤلف: مسلم بن الحجاج أبو الحسن القشيري النيسابوري ---للإمام أبي الحسين مسلم بن الحجاج القشيري النيسابوري. (المتوفى: ٢٠٦-٢٦١ ه)، المحقق: محمد فؤاد عبد الباقي، الناشر: دار إحياء التراث العربي – بيروت ---دار الكتب العلمية، بيروت/لبنان.--- الطبعة: الطبعة الأولي، ١٤١٢ ه ١٩٩١ م، عدد الأجزاء: ٥،كتاب السلام (٣٩)، باب قتل الحيات وغيرها (٣٧)، رقم الحديث:١٣٩- (٢٢٣٣)، ص:٤/١٧٥٢.
[شرح محمد فؤاد عبد الباقي]؛ [  ش (الأبتر) هو قصير الذنب وقال نضر بن شميل هو صنف من الحيات أزرق مقطوع الذنب لا تنظر إليه حامل إلا ألقت ما في بطنها (يستسقطان الحبل) معناه أن المرأة الحامل إذا نظرت إليهما وخافت أسقطت الحمل غالبا (ويلتمسان البصر) فيه تأويلان ذكرهما الخطابي وآخرون أحدهما معناه يخطفان البصر ويطمسانه بمجرد نظرهما إليه لخاصة جعلها الله تعالى في بصريهما إذا وقع على بصر الإنسان والثاني أنهما يقصدان البصر باللسع والنهش والأول أصح وأشهر]؛ [شرح محمد فؤاد عبد الباقي]، [  ش (يطارد حية) أي يطلبها ويتبعها ليقتلها]
[4] MÜSLİM, İmâm Ebî Hüseyn b. Haccâc el-Kuşeyrî en-Nîsâbûrî, (h. 206-261), Sahîh-u Müslim, thk. Muhammed Fuâd ‘Abdü’l-Bâkî, Dâru’l-Kütübü’l-‘Ilmiyye, Beyrût/ Lübnân, 1412/1991. Kitâbü's-Selâm (39), -Bâb-ü Katlü’l-Hayyât-ü ve Katlü-hâ (37), Hadis no:-139 (2233), 4 (s.1752.)
[5] Râvî demiş ki: İbn-ü Ömer bulduğu her yılanı öldürüyordu. Derken Ebû Lübâbe b. Abdil-Münzir yahut Zeyd b. Hattâb onu bir yılan kovalarken gördü de gerçekten evlerde yaşayan yılanların öldürülmesi yasak edildi, dedi.
 
[6] الكتاب: -( صحيح مسلم) --- (ط المكنز) - المسند الصحيح المختصر بنقل العدل عن العدل إلى رسول الله ﷺ، المؤلف: مسلم بن الحجاج أبو الحسن القشيري النيسابوري ---للإمام أبي الحسين مسلم بن الحجاج القشيري النيسابوري. (المتوفى: ٢٠٦-٢٦١ ه)، المحقق: محمد فؤاد عبد الباقي، الناشر: دار إحياء التراث العربي – بيروت ---دار الكتب العلمية، بيروت/لبنان.--- الطبعة: الطبعة الأولي، ١٤١٢ ه ١٩٩١ م، عدد الأجزاء: ٥،كتاب السلام (٣٩)، باب قتل الحيات وغيرها (٣٧)، رقم الحديث:١٤٠-١٤١ (٢٢٣٦-٢٢٣٧)، ص:٤/١٧٥٢.
[7] TUFYE: Mukul ağacının yaprağı. Yılanın arkasındaki hatta teşbîh edilir.
[8] (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/154-155)
[9] MÜSLİM, İmâm Ebî Hüseyn b. Haccâc el-Kuşeyrî en-Nîsâbûrî, (h. 206-261), Sahîh-u Müslim, thk. Muhammed Fuâd ‘Abdü’l-Bâkî, Dâru’l-Kütübü’l-‘Ilmiyye, Beyrût/ Lübnân, 1412/1991. Kitâbü's-Selâm (39), -Bâb-ü Katlü’l-Hayyât-ü ve Katlü-hâ (37), Hadis no:-140-141 (2236-2237), 4 (s.1752.)
[10] [تعليق مصطفى البغا]؛ ٣١٢٩ (٣/١٢٠٣) -[  ش أخرجه مسلم في الزهد والرقائق باب الفأر وأنه مسخ رقم ٢٩٩٧. (فقدت أمة) ذهبت طائفة منهم لا يعلم ما وقع لهم. (لا أراها) لا أظنها مسخها الله تعالى إلا لجنس الفأر. (لم تشرب. .) أي وقد كانت هذه الألبان محرمة على بني إسرائيل. (الشاء) الغنم جمع شاة. (كعبا) هو كعب بن ماتع المشهور بكعب الأحبار. (قال لي مرار) أي كرر سؤاله مرات. (أفأقرأ التوراة) القائل أبو هريرة يرد على كعب أي هل أنا أقرأ التوراة حتى أنقل منها؟ لا أقول إلا ما سمعته من رسول الله صلى الله عليه وسلم. والظاهر من الحديث أنه صلى الله عليه وسلم قال ذلك اجتهادا منه وظنا قبل أن يخبر من الله تعالى أنه لم يجعل لمسخ نسلا ولا عقبا كما ثبت عنه صلى الله عليه وسلم وعليه فهذه الحيوانات كانت قبل أن يكون المسخ لبعض الأمم ومن مسخ منهم قردة أو خنازير أو غيرها فقد انقرض ولم يبق له وجود. [انظر مسلم القدر باب بيان أن الآجال والأرزاق وغيرها لا تزيد ولا تنقص عما سبق به القدر رقم ٢٦٦٣].
[11]اسم الكتاب: صحيح البخاري، المسمي الجامع الصحيح المسند من حديث رسول الله وسننه وأيامه، المؤلف: للإمام حافظ أبي عبدالله محمد بن إسماعيل بن إبراهيم بن المغيرة الجعفي البخاريّ رحمة الله تعالي، ١٩٤ – ٢٥٦ هـ، تحقيق، إعتني به: أبو عبدالله عبد السلام بن محمد بن عمر علوسي،  الناشر: مكتبة الرشد، المملكة العربية السعدية-الرياض،الطبعة: طبعة الثانية، ١٤٢٧ ه-٢٠٠٦ م. كتاب بدء الخلق (٥٩)، باب: خير مال المسلم غنم يتبع بها شعف الجبال (١٥)، رقم الحديث: ٣٣٠٥، ص:٤/١٢٨.

اسم الكتاب: صحيح مسلم. (ط المكنز) المؤلف: للإمام أبي الحسين مسلم بن الحجاج القشيري النيسابوري. (المتوفى: ٢٠٦-٢٦١ ه) تحقيق: محمد فؤاد عبد الباقي. الناشر: دار الكتب العلمية، بيروت/لبنان. الطبعة: الطبعة الأولي، ١٤١٢ ه ١٩٩١ م، كتاب الزهد والرقآئق(٥٣)، باب في الفأر وأنه مسخ (١١)، رقم الحديث: ٦١ (٢٩٩٧)، ص:١٢٠٧، ٤/٢٢٩٤.

[شرح محمد فؤاد عبد الباقي]؛ ش (ألا ترونها إذا وضعت لها ألبان الإبل) معنى هذا أن لحوم الإبل وألبانها حرمت على بني إسرائيل دون لحوم الغنم وألبانها فدل امتناع الفأرة من لبن الإبل دون الغنم على أنها مسخ من بني إسرائيل (أأقرأ التوراة؟) بهمزة الاستفهام وهو استفهام إنكار ومعناه ما أعلم ولا عندي شيء إلا عن النبي صلى الله عليه وسلم ولا أنقل عن التوراة ولا غيرها من كتب الأوائل شيئا بخلاف كعب الأحبار وغيره ممن له علم بعلم أهل الكتا].
 
[12] el-BUHÂRÎ, Li’l-İmâm El-hâfız Ebî ‘Abdillâh Muhammed bin İsmâ’îl b. İbrâhîm b. el-Muğîrati el-Cü‘fiyy, -Rahımehüllâh-i Te’âlâ-, (h. 194-256), Sahîhu’l-Buhârî (el-Müsemmâ) el-Câmi’us-Sahîhu’l-Müsned-i min Hadîs Rasûlillâh-i (s.a.v.) ve Süneni-hî ve Eyyâmi-hî, thk., Ebû ‘Abdillâh ‘Abdü’s-Selâm b. Muhammed b. Ömer ‘Alûsî, Mektebetü’r-Rüşd, İkinci Baskı, Riyat/Su‘udî, 1427/2006. Kitâb-ü Bed’ü-l Halk -Allah'ın Mahlûkları İlk Yaratışı Kitabı- (59), Bâb: "Müslümânın Hayırlı Malı Koyundur; Müslüman Kişi, Koyunu Dağ Başlarına Götürür" (15), Hadîs No:3305, 4/128.
MÜSLİM, İmâm Ebî Hüseyn b. Haccâc el-Kuşeyrî en-Nîsâbûrî, (h. 206-261), Sahîh-u Müslim, thk., Muhammed Fuâd ‘Abdü’l-Bâkî, Dâru’l-Kütübü’l-‘Ilmiyye, Beyrût/Lübnân, 1412/1991. Kitâbü'z-Zühd Ve’r-Rakâik (53), Bâb-ü Fi’l-Fa’re Ve Ennehû Mesh (11), Hadis no:2997, 4/2294.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder