NAMAZ
MÜ’MİNLER-İN
VASIFLARI
وَعَنْ
عُمَرَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ إِذَا نَزَلَ عَلَيْهِ
الْوَحْىُ يُسْمَعُ عِنْدَ وَجْهِه۪ كَدَوِىِّ النَّحْلِ؛ فَأُنْزِلَ عَلَيْهِ
يَوْمًا فَمَكَثَ سَاعَةً. ثُمَّ سُرِّىَ عَنْهُ فَقَرَأَ: ﴿
قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ ... ﴾ إِلٰى عَشْرِ أٰيَاتٍ مِنهَا مِنْ أَوَّلِهَا؛
وَقَالَ: مَنْ أَقَامَ هٰذِهِ الْعَشْرَ الْاٰيَاتَ دَخَلَ الْجَنَّةَ. ثُمَّ
اسْتَقْبَلَ الْقِبْلَةَ وَرَفَعَ يَدَيْهِ وَقَالَ: "أَللّٰهُمَّ زِدْنَا
وَلَاتَنْقُصْنَا، وَأَكْرِمْنَا وَلَاتُهِنَّا، وَأَعْطِنَا وَلَاتَحْرِمْنَا،
وَأٰثِرْنَا وَلَاتُؤْثِرْ عَلَيْنَا، أَللّٰهُمَّ أَرْضِنَا وَأَرْضَ
عَنَّا". أخرجه
الترمذي.
Hz.
Ömer (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh (aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm)’a vahiy indiği
zaman, yüzünün yakınlarında arı uğultusu gibi bir ses işitilirdi. Bir gün, O’na vahiy indirildi. Bir müddet
öyle kaldı. Sonra o hâl açıldı. O da Mü’minûn Sûresi’nden ilk on âyeti okudu:
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ. ﴿ قَدْ
أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ ﴿١﴾ أَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ى صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ ﴿٢﴾
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ ﴿٣﴾ وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ
فَاعِلُونَۙ ﴿٤﴾ وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ ﴿٥﴾ إِلَّا عَلٰٓى
أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ
﴿٦﴾ فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَآءَ ذٰلِكَ فَأُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ ﴿٧﴾
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ ﴿٨﴾ وَالَّذ۪ينَ هُمْ
عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ ﴿٩﴾ أُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ ﴿١٠﴾
أَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴾
[سورة المؤمنون:٢٣/١-١١]
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.
(O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh-ü Te’âlâ’nın adıyla.)
1-
Mü’minler, gerçekten
kurtuluşa ermişlerdir.
2-
Onlar ki, namazlarında
derin saygı içindedirler.
3-
Onlar ki, faydasız
işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.
4-
Onlar ki, zekâtı
öderler.
5-
Onlar ki, ırzlarını korurlar.
6-
Ancak eşleri ve
ellerinin altında bulunan câriyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden
dolayı kınanmazlar.
7-
Kim bunun ötesine
geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.
8-
Yine onlar ki,
emânetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.
9-
Onlar ki, namazlarını
kılmağa devâm ederler.
10-
İşte bunlar vâris
olanların tâ kendileridir.
Arkadan dedi ki: --- “KİM BU ON ÂYETİ YERİNE GETİRİRSE CENNETE
GİRER.” Sonra kıbleye yöneldi
ve ellerini kaldırıp:
--- “Allâhım! (hayrımızı) artır, bizi (iyilik yönüyle) noksanlaştırma. Bize ikrâm et, zillete
düşürme. Bize ihsânda bulun, mahrûm etme. Bizi tercîh et, (düşmanlarımızı)
bize tercîh etme. Allâhım! Bizi râzı
kıl, bizden de râzı ol!” buyurdular.” [2]
﴿ ف۪ى بُيُوتٍ أَذِنَ اللّٰهُ أَنْ
تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ ف۪يهَااسْمُهُۙ يُسَبِّحُ لَهُ ۪يهَا بِالْغُدُوِّ وَالْأٰصَالِۙ ﴿٣٦﴾ رِجَالٌۙ لَاتُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا
بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَإِقَامِ الصَّلٰوةِ وَإ۪يتَآءِ الزَّكٰوةِۙ
يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُۙ ﴿٢٧﴾ ﴾ [سورة
النور:٢٤/٢٦-٢٧]
“Allâh’ın, yüceltilmesine ve içlerinde
adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin
kendilerini, Allâh’ı anmaktan, namazı
kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım
adamlar, buralarda sabah akşam O’nu tesbîh ederler. Onlar, kalplerin ve
gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.”[3]
CEMAATİN FAZÎLETİ
حَدّثنَاَ مُحَمَّدُ بْنُ سَع۪يدِ بْنِ يَز۪يدَ بْنِ إِبْرَاه۪يمَ
التُّسْتَرِيُّ. ثَـنَا الْفَضْلُ بْنُ الْمُوَفَّقِ أَبُو الْجَهْمِ. ثَنَا
فُضَيْلُ بْنُ مَرْزُوقٍ، عَنْ عَطِيَّةَ، عَنْ أَب۪ي سَع۪يدٍۨالْخُدْرِيِّ؛
قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ: "مَنْ خَرَجَ مِنْ بَيْتِه۪ٓ إِلَى الصَّلَاةِ
فَقَالَ: أَللّٰهُمَّ إِنّ۪يٓ أَسْأَلُكَ بِحَقِّ
السَّٓائِل۪ينَ عَلَيْكَ، وَأَسْأَلُكَ بِحَقِّ مَمْشَايَ هٰذَا. فَإِنّ۪ي لَمْ
أَخْرُجْ أَشَرًا وَلَابَطَرًا وَلَارِيَآءً وَلَاسُمْعَةً. وَخَرَجْتُ
اتِّقَآءَ سُخْطِكَ وَابْتِغَآءَ مَرْضَاتِكَ. فَأَسْأَلُكَ أَنْ تُع۪يذَن۪ي
مِنَ النَّارِ وَأَنْ تَغْفِرَل۪ي ذُنُوب۪ي. إِنَّهُ لَايَغْفِرُ الذُّنُوبَ
إِلَّا أَنْتَ. أَقْبَلَ اللّٰهُ عَلَيْهِ بِوَجْهِه۪، وَاسْتَغْفَرَ لَهُ
سَبْعُونَ أَلْفِ مَلَكٍ".
في الزوائد: هذا إسناده
مسلسل بالضعفاء. عطية وهو العوفي، وفضيل بن مرزوق، والفضل بن الموفق كلهم ضعفاء.
لكن رواه ابن خزيمة في صحيحه من طريق فضيل بن مرزوق، فهو صحيح عنده .
Ebu Saidi'l-Hudrî (r.a.) anlatıyor: "Resûlullah (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) buyurdular ki: ---
"Kim evinden namaz kılmak üzere çıkar ve: "Ey Allâh-ım! Senden isteyenlerin senin katındaki hakkı için ve şu yürüyüşümün hakkı için senden istiyorum. Ben kibirlenmek, böbürlenmek veyâ görsünler, desinler gibi âdî maksadlarla evden çıkmış değilim. Senin gazâbından sakınmak, rızânı kazanmak için evden çıktım. Öyleyse beni ateşten korumanı istiyorum, günâhlarımı bağışlamanı taleb ediyorum. Çünkü senden başka günâhları affeden yoktur"
diye duâ eder, (yalvar-yakar olursa) Allâh-ü
Te’âlâ hazretleri, ona (rahmet) yüzüyle teveccüh eder ve yetmiş-bin melek de kendisi için istiğfâr eder."[4]
MÜRÂKABE:
أَلْمُرَاقَبَةُ: نِسْيَانُ الْمَخْلُوقِ
بِدَوَامِ النَّظَرِ إِلَى الْخَالِقِ.
(الكواكب الدرّيه: ص:٤١٠)
Hâlık
Teâlâ’ya devâmlı olarak kalb gözüyle bakmakla, mahlûku (yaratılmışları) unutmaktır.
﴿ اِلَّا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِۛ ﴿٣٩﴾ ف۪ى جَنَّاتٍۜ
يَتَسَآءَلُونَۙ ﴿٤٠﴾ عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ ﴿٤١﴾ مَاسَلَكَكُمْ ف۪ى سَقَرَ ﴿٤٢﴾
قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ ﴿٤٣﴾ وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ
﴿٤٤﴾ وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَآئِض۪ينَۙ ﴿٤٥﴾ وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ
الدّ۪ينِۙ ﴿٤٦﴾ حَتّٰٓى اٰتٰينَا الْيَق۪ينُۜ ﴿٤٧﴾ فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ
الشَّافِع۪ينَۜ ﴿٤٨﴾ فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِض۪ينَۙ ﴿٤٩﴾
كَاَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌۙ ﴿٥٠﴾ فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍۜ ﴿٥١﴾﴾
[سورة المدثر:٧٤/٣٩-٥١]
40,41,42. Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular
sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?”
43. Onlar şöyle derler: “Biz
namaz kılanlardan değildik.”
44. “Yoksula yedirmezdik.”
45. “Bâtıla dalanlarla
birlikte biz de dalardık.”
46. “Cezâ gününü de
yalanlıyorduk.”
47. “Nihâyet ölüm bize gelip
çattı.”
48. Artık şefaatçilerin
şefaati onlara fayda vermez.
49. Böyle iken onlara ne
oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar?
رَوٰي عَنِ النَّبِيِّ
ﷺ أَنَّهُ قَالَ: "لما خَلَقَ اللّٰهُ تَعَالٰى جَبْرَآئ۪يل عَلَيْهِ
السَّلَام عَلٰى أَحْسَن صُورَة وَجَعَلَ لَهُ ستمائة جناح، طول كل جناح ما بين المشرق
والمغرب نظر إلى نفسه فقال - أي: جبريل -: إلهي هل خلقت أحسن صورة مني؟ فقال الله
تعالى: لا، فقام جبرائيل وصلى ركعتين شكرًا لله تعالى، فقام في كل ركعة عشرين ألف
سنة، فلما فرغ من الصلاة قال الله تعالى: يا جبرائيل، عبدتني حق عبادتي ولا يعبدني
أحد مثل عبادتك لكن يجيء في آخر الزمان نبي كريم حبيب إليَّ يقال له: محمد، وله
أمة ضعيفة مذنبة يصلون ركعتين مع سهو ونقصان في ساعة يسيرة وأفكار كثيرة وذنوب
كبيرة، فوعزتي وجلالي إن صلاتهم أحب إليَّ من صلاتك؛ لأن صلاتهم بأمري وأنت صليت
بغير أمري قال جبرائيل: يا رب ماأعطيتهم في مقابلة عبادتهم؟ فقال الله تعالى:
أعطيتهم جنة المأوى. فاستأذن من الله تعالى أن يراها، فأذن الله تعالى له، فأتى
جبرائيل وفتح جميع أجنحته ثم طار فكلما فتح جناحين قطع مسيرة ثلاثة آلاف سنة وكلما
ضم قطع مثل ذلك، فطار على هذا ثلاثمائة عام فعجز ونزل في ظل شجرة وسجد لله تعالى
فقال في سجوده: إلهي هل بلغت نصفها أو ثلثها أو ربعها؟ فقال الله تعالى: يا
جبرائيل، لو طرت ثلاثمائة ألف عام ولو أعطيتك قوة مثل قوتك وأجنحة مثل أجنحتك فطرت
مثل ما طرت لا تصل إلى عشر من أعشار ما أعطيته لأمة محمد في مقابلة ركعتين من
صلاتهم".[7].
Nebî (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in şöyle buyurduğu
rivâyet edilmiştir:
---
“Allâh-ü Te’âlâ Cebrâîl (Aleyhi’s-selâm)’ı
en güzel bir sûret üzerine yaratıp ona her birinin uzunluğu doğu ile batı arası
kadar olan altı yüz kanat verince O, kendine bakıp:
---
“Ey benim İlâh-ım! Sen benden daha güzel sûretli birini yarattın mı?” der.
Allâh-ü
Te’âlâ: ---
“Hayır” buyurunca
Cibrîl (Aleyhi’s-selâm) kalkıp şükür için
iki rekât namaz kılar ve her bir rekâtta yirmi bin sene kıyâmda durur. Namazını bitirince
Allâh-ü
Te’âlâ: ---
“Ey Cibrîl! Bana hakkıyla ibâdet ettin. Bana, senin gibi kimse ibâdet edemez.
Lâkin
âhir zamanda Muhammed adında çok değerli ve Benim nezdimde çok sevgili bir
Peygamber gelecek ki, onun zayıf ve günahkâr bir ümmeti olacak.
Onlar
harâmlarla, kusurlarla, birçok düşüncelerle ve büyük günâhlarla pek az bir
zaman diliminde iki rekât namaz kılacaklar ki, ‘Izzetim ve Celâlim hakkı için
onların namazı, bana senin bu namazından daha sevgilidir.
Zîrâ
onların namazı Benim emrimledir. Sense Benim emrim olmadan (nâfile olarak) kıldın.” Buyurur.
Cibrîl
(Aleyhi’s-selâm): ---
“Yâ Rabbi! İbâdetleri karşılığında onlara ne lütfettin?” der.
Allâhû
Te’âlâ: ---
“Onlara Me’vâ Cenneti’ni verdim” buyurur.
Bunun
üzerine Cibrîl (Aleyhi’s-selâm)
Cennet’i görmek için Allâh-ü Te’âlâ-dan izin ister.
Allâh-ü
Te’âlâ izin buyurunca bütün kanatlarını toplayıp açar, her iki kanadını
açtığında üç bin senelik mesâfeyi kat eder, kanatlarını kapatınca da yine o
kadar mesâfeyi aşar.
Böylece
o üç yüz sene uçar, sonunda âciz kalınca bir ağacın altına iner ve Allâh-ü
Te’âlâ-ya secde eder.
Secdede: --- “Ey benim İlâhım! O Cennet’in
yarısına yâhut üçte birine veyâ dörtte birine ulaştım mı?” der.
Allâh-ü
Te’âlâ: --- “Ey
Cibrîl! Üç yüz bin sene de uçacak olsan Ben sana kuvvetinin bir kat fazlasını
daha verecek olsam, sen de uçtuğun kadar daha uçacak olsan yine de Ümmet-i
Muhammed’e iki rekât namazlarına mukâbil vermiş olduğum Cennet’in yüzlerde
birine ulaşamazsın.” Buyurur.[8]
Cebrail
aleyhisselam, 2 rekât namaz kılmış, bu 2 rekât namazı kılması tam 4 bin ahiret
senesi sürmüş. Sonra, (Yâ Rabbi, kâinat yaratıldığından beri acaba böyle namaz
kılan başka bir kulun var mı?) demiş. Allâhü te’âlâ buyurmuş ki: — Ahir zamanda
gelecek olan ümmet-i Muhammed’den, Habibimin ümmetinden bir kulum, 2 rekât
namaz kılacak, hatayla, kazayla, her türlü düşüncelerle ve kaç rekât kıldığını
bilmeyerek kılacak. Onların birkaç dakikada kıldığı 2 rekât namaz, senin 4000
senede kıldığın namazdan daha makbul olacak. — Yâ Rabbi, neden onların
namazları bu kadar kıymetli olacak? — Çünkü onlar, düşmanımı yıkarak huzuruma
gelecekler. Sende düşman yok ki! Dünya sevgisinden uzaklaşacaklar, nefislerinin
şerrinden kurtulmaya çalışacaklar, şeytanın vesvesesine aldanmayıp, Allâhü
ekber diyecekler…
وعن محمّد بن الحسن، عن
سهل بن زياد، عن ابن محبوب، عن أبي حمزة، عن أبي جعفر ( عليه السلام ) قال: قال
رسول الله ﷺ: "إذا قام العبد المؤمن في صلاته نظر الله عزّ وجلّ إليه، أو
قال: أقبل الله عليه حتى ينصرف، وأظلّته الرحمة، من فوق رأسه إلى أُفق السمآء،
والملٰٓائكة تحفّه من حوله إلى أفق السمآء، ووكّل الله به ملكاً قائمًا على رأسه
يقول له: أيّها المصلّي، لو تعلم من ينظر إليك ومن تناجي ما التفتّ ولازلت من
موضعك أبدًا."[9]
“Bir kul namaz kılmak için ayağa
kalktığı zaman, nefsi, yüzü ve kalbi ile Azîz ve Celîl olan Allâh’a yönelirse,
Allâh da ona rahmetiyle yönelir ve dîne muhâlif bir iş yapmadıkça ondan
rahmetini geri çevirmez”[10] buyurmuştur.
عن الصادق جعفر بن محمّد، عن
آبائه، عن أمير المؤمنين (عليه السلام) قال: قال رسول الله ﷺ: "أَلصَّلَاةُ (الليل) مَرْضَاةُ لِلرَّبِّ، وَحُبُّ
لِلْمَلٰٓائِكَةِ، وَسُنَّةُ الْاَنْبِيَآءِ، وَنُورُ الْمَعْرِفَةِ، وَأَصْلُ
الْا۪يمَانِ، وَرَاحَةُ الْاَبْدَانِ، وَكَرَاهِيَّةِ الشَّيْطَانِ، وَسِلَاحٌ
عَلَى الْاَعْدَآءِ، وَإِجَابَةُ لِلدُّعَآءِ، وَقَبُولِ لْاَعْمَالِ،
وَبَرَكَةٌ فِي الرِّزْقِ، وَشَف۪يعٌ بَيْنَ صَاحِبِهَا وَبَيْنَ مَلَكِ
الْمَوْتِ، وَسِرَاجٌ ف۪ي قَبْرِه۪، وَفِرَاشٌ مِنْ تَحْتَ جَنْبِيه۪، وَجَوَابٌ
مَعَ مُنْكَرٍ وَنَك۪يرٍ، وَمُؤْنِسٍ (وَمُونِسٍ) وَزَآئِرٍ ف۪ي قَبْرِه۪، إِلٰى
يَوْمِ الْقِيَامَةِ، فَإِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ كَانَتِ الصَّلَاةُ
ظِلًّا فَوْقَهُ، وَتَاجًا عَلٰى رَأْسِه۪، وَلِبَاسًا عَلٰى بَدَنِه۪، وَنُورًا
يَسْعٰى بَيْنَ يَدَيْهِ، وَسِتْرًا بَيْنَهُ وَبَيْنَ النَّارِ، وَحُجَّةً
لِلْمُؤْمِنِ بَيْنَ يَدَيِ اللّٰهِ تَعَالٰى، وَثِقْلًا فِي الْمَوَاز۪ينِ
(الْم۪يزَانِ)، وَجَوَازًا عَلَى الصِّرَاطِ، وَمِفْتَاحًا لِلْجَنَّةِ."
لِاَنَّ الصَّلَاةَ تَكْب۪ير وَتَحْم۪يد، وَتَسْب۪يح وَتَمْج۪يد، وَتَقْد۪يس،
وَتَعْظ۪يم، وَقِرَآءَة، وَدُعَآء، وَإِنَّ أَصْلُ الْاَعْمَال كُلُّهَا الصَّلَاة
لِوَقْتِهَا."[11]
Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem), bir Hadîs-i Şerîfinde
şöyle buyurmuştur:
---
Namaz;
"أَلصَّلَاةُ (الليل) مَرْضَاةُ لِلرَّبِّ،
®
“Rabb’in rızâsını kazandırır,
وَحُبُّ لِلْمَلٰٓائِكَةِ،
®
Meleklerin sevgisine nâil eder,
وَسُنَّةُ الْاَنْبِيَآءِ،
®
Peygamberlerin yoludur, (peygamberlerin sünneti, âdeti ve ibadetidir.)
وَنُورُ الْمَعْرِفَةِ،
®
Ma’rifet (Allâh’ı
tanıma yolunda) nûrdur,
وَأَصْلُ الْا۪يمَانِ،
® Îmânın aslı, köküdür,
وَرَاحَةُ الْاَبْدَانِ،
® Vücûda rahatlık verir,
وَكَرَاهِيَّةِ الشَّيْطَانِ،
® Şeytanı uzaklaştırır,
وَسِلَاحٌ عَلَى الْاَعْدَآءِ،
® Düşmanlara karşı bir silâhtır,
وَإِجَابَةُ لِلدُّعَآءِ،
® Duâların icâbetine vesîledir,
وَقَبُولِ لْاَعْمَالِ،
® Amelleri makbûl kılar,
وَبَرَكَةٌ فِي الرِّزْقِ،
® Rızka bereket getirir,
وَشَف۪يعٌ بَيْنَ صَاحِبِهَا وَبَيْنَ مَلَكِ
الْمَوْتِ،
® Kişi ile ölüm meleği arasında bir
şefaatçidir,
وَسِرَاجٌ ف۪ي قَبْرِه۪،
® Kabrinde bir nûr,
وَفِرَاشٌ مِنْ تَحْتَ جَنْبِيه۪،
® Altında bir yataktır, (Kabirde kandildir ve orada bir yaygıdır.)
وَجَوَابٌ مَعَ مُنْكَرٍ وَنَك۪يرٍ،
® Münker ve Nekir meleklerine cevaptır,
وَمُؤْنِسٍ (وَمُونِسٍ) وَزَآئِرٍ ف۪ي قَبْرِه۪،
®
Kıyâmete kadar kişiye kabrinde bir dost ve
ziyâretçidir, (Kıyâmete kadar kabirde can yoldaşıdır.)
إِلٰى يَوْمِ الْقِيَامَةِ، فَإِذَا كَانَ يَوْمُ
الْقِيَامَةِ كَانَتِ،
® Kıyâmet günü olduğunda da,
الصَّلَاةُ ظِلًّا فَوْقَهُ،
® Namaz; onun üzerinde bir gölge,
وَتَاجًا عَلٰى رَأْسِه۪،
® Başının üzerinde tâc,
وَلِبَاسًا عَلٰى بَدَنِه۪،
® Bedeni için bir ebisedir,
وَنُورًا يَسْعٰى بَيْنَ يَدَيْهِ،
® Önünde yolunu aydınlatan bir nûrdur,
وَسِتْرًا بَيْنَهُ وَبَيْنَ النَّارِ،
® Kendisi ile cehennem arasına giren bir
perdedir,
وَحُجَّةً لِلْمُؤْمِنِ بَيْنَ يَدَيِ اللّٰهِ
تَعَالٰى،
® Allâh-ü Te’âlâ’nın huzûrunda (onun îmânı için) bir delîldir,
وَثِقْلًا فِي الْمَوَاز۪ينِ (الْم۪يزَانِ)،
® Amel terâzisinde (Mîzânda) ağırlıktır,
وَجَوَازًا عَلَى الصِّرَاطِ،
® Sırattan en hızlı geçişine vesîledir,
وَمِفْتَاحًا لِلْجَنَّةِ."
® Cennetin anahtarıdır."
لِاَنَّ الصَّلَاةَ تَكْب۪ير وَتَحْم۪يد، وَتَسْب۪يح وَتَمْج۪يد، وَتَقْد۪يس،
وَتَعْظ۪يم، وَقِرَآءَة، وَدُعَآء، وَإِنَّ أَصْلُ الْاَعْمَال كُلُّهَا
الصَّلَاة لِوَقْتِهَا."[12]
® Çünkü namaz, Tekbîr-dir,
Tahmîd-dir (Hamd-dir), Tesbîh-dir, Temcîd-dir,
Takdîs-dir, Ta’zîm-dir, Kur’ân-ı Kerîm Tilâveti-dir, ve Duâdır. Hâsılı,
fazîletli amellerin tümü, vaktinde kılınan namazdadır.”[13]
عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ رَضِيَ
اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ ﷺ: صَلَاةُ الرَّجُلِ ف۪ي جَمَاعَةٍ تُضَعَّفُ عَلٰى
صَلَاتِه۪ ف۪ي بَيْتِه۪ وَسُوقِه۪ خَمْسًا وَعِ شْر۪ينَ ضِعْفًا، وذٰلِكَ أَنَّهُ
إِذَا تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ الْوَضُٓوءَ، ثُمَّ خَرَجَ إِلَى الْمَسْجِدِ لَا
تُخْرِجُهُ إِلَّا الصَّلَاةُ لَمْ يَخْطُ خُطْوَةً إِلَّا رُفِعَتْ لَهُ بِهَا
دَرَجَةٌ، وَحُطَّتْ عَنْهُ بِهَا خَط۪يئَةٌ، فَإِذَا صَلّٰى لَمْ تَزَلِ
الْمَلٰٓئِكَةُ تُصَلّ۪ى عَلَيْهِ مَا دَامَ ف۪ي مُصَلَّاهُ: أَللّٰهُمَّ صَلِّ،
أَللّٰهُمَّ ارْحَمْهُ. وَلَايَزَالُ أَحَدُكُمْ. ف۪ي صَلَاةٍ مَا انْتَظَرَ
الصَّلَاةَ. أخرجه الستة إلاالنسائى، وهذا لفظ البخارى.
Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)
anlatıyor: “Rasûlüllâh
(aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) buyurdular ki: --- “Kişinin cemâatle kıldığı namazın sevâbı evinde ve
çarşıda (iş yerinde)
kıldığı namazından yirmi beş kat fazladır. Şöyle ki, abdest alınca güzel bir
abdest alır, sonra mescide gider, evinden çıkarken sâdece mescid gâyesiyle
çıkmıştır. Bu sırada attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir
günâhı affedilir. Namazı kıldı mı, namazgâhında olduğu müddetçe melekler ona
rahmet okumaya devam ederler ve şöyle derler: --- ‘Ey Rabbimiz!.. buna
rahmet et, merhamet buyur.’ Sizden herkes,
namaz beklediği müddetçe namaz kılıyor gibidir.”[14]
عَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ – رَضِيَ
اللّٰهُ عَنْهُ – أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ ﷺ قَالَ:
" مَنْ
جَلَسَ فِي
الْمَسْجِدِ يَنْتَظِرُ الصَّلَاةَ فَهُوَ ف۪ى صَلٰوةٍ وَالْمَلٰٓائِكَةُ تَقُولُ -- تُصَلّ۪ي عَلٰى أَحَدِكُمْ مَا
دَامَ ف۪ي مُصَلَّاهُ-- (أَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لَهُ، أَللّٰهُمَّ
ارْحَمْهُ) مَا لَمْ يُحْدِثْ." من جلس
ينتظر في مصلاه ينتظر إقامة الصلاة فهو في صلاة منذ انتظرها ولم تزل الملائكة تصلي
عليه وتقول اللهم اغفر له اللهم ارحمه ما لم يحدث. (رواه البخاري.)
Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “Rasûlüllâh
(aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) buyurdular ki: --- “Bir kimse, mescidde namazı beklemek için oturursa (dünyâ kelâmı) konuşmadığı sürece namazdadır ve melekler
ona: --- ‘Allâh’ım! Onu affet, Allâh’ım! --namaza münâfî bir şey yapmadıkça-- ona merhamet et’ diye duâ
ederler.”[15]
Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem), bir Hadîs-i Şerîfinde
şöyle buyurmuştur:
--- “Ey
İbn-i Abbâs! Şüphesiz ki kıyâmete âit beş büyük tehlikeli geçit vardır.”
Buyurunca, ben: ---
“Ey Allâh’ın Rasûlü! O tehli-keli beş geçit nedir?” diye sordum. Buyurdu
ki:
1-
--- “Birincisi; ölüm ve onun ğussası (boğaza tıkanması)’dır,
2-
İkincisi; Kabir
ve onun darlığıdır,
3-
Üçüncüsü;
Münker-Nekir ve onların sorgu süâlidir,
4-
Dördüncüsü; Mîzân ve onun hafifliğidir,
5-
Beşincisi; Sırat ve onun inceliğidir.”
O
zaman ben:--- “Ey Allâh’ın Rasûlü! O tehlikeli beş
geçitten kurtuluş nasıl olacaktır?" deyince,
Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) buyurdu ki;
1- --- “Ey İbn-i Abbâs! İnsan sabah namazını kıldığın zaman; ölümün zorluğundan kurtulur,
2- Öğle namazını kıldığı zaman; kabrin korkunçluğundan ve darlığından emîn olur,
3- İkindi namazını kıldığında ise; Münker-Nekir’den ve onların sorgu süâlinden güvencede
olur,
4- Akşam namazını kılınca; Mîzân ve onun hafifliğinden emân bulur,
5- Yatsı namazını kılınca da; Sırat ve onun inceliğinden, emniyette olur."
Bunun üzerine ben: --- “Yâ Rasûlellâh! İşte bunlar, namaz
kılanlar için birer müjdedir.” deyince, Rasûlüllâh
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem):
1-
--- “Ey İbn-i Abbâs! Sabahı kılmayana melekler: --- “Ey zarardaki kişi!” diye seslenirler,
2-
Öğleni kılmayana melekler: --- “Ey gaddâr adam!” diye seslenirler,
3-
İkindiyi kılmayana melekler: --- “Ey nankör kişi!” diye seslenirler,
4-
Akşamı kılmayana melekler: --- “Ey Hakkı ört-bas edici şahıs!” diye seslenirler,
5-
Yatsıyı kılmayana melekler: --- “Ey Allâh’ın rahmetinden ümîd kesmiş kişi!”
---
“Rasûlüllâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve
sellem) senden uzaktır” şeklinde bir çağrıda bulunurlar.”[16]
Ebû
Müslim (r.a.) şöyle anlatmıştır: ---
“Bir
kere Ebû Umâme (r.a.)’ın yanına gittiğimde o mescitteydi.
Ben
ona: ---
“Yâ Ebâ Umâme! Bir adam bana senden nakletti ki: sen Rasûlüllâh
(sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’i
şöyle buyururken işitmişsin:
---
“Her kim abdest alıp, abdestini de tamamlarsa, kollarını ve yüzünü yıkar,
başına ve kulaklarına mesh eder ve ayaklarını yîkarsa… Sonra da farz bir namaza
kalkarsa, Allâh-ü Teâlâ o gün onun için, iki ayağının yürüdüklerini, iki elinin
tuttuklarını, iki kulağının duyduklarını, iki gözünün gördüklerini ve içinden
geçirdiği bütün kötülükleri bağışlar.”
dedim.
O
(Ebû Ümâme): ---
“Vallâhi! Ben bunu Rasûlüllâh (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem)’den defaatle işittim, dedi.”[17]
NAMAZ HAKKINDA HADİS-İ
ŞERİFLER
Şimdi,
gönüllerin sultanı olan Peygamber Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’in
namaz hakkındaki bir kısım hadis-i şeriflerini nakledeceğiz. Bu hadis-i
şeriflerde, namaz kılmamanın dünyevi ve uhrevi cezalarından bahsedilmektedir.
Ancak ilk önce şunu belirtelim ki,
Amacımız korkutmak değil, sevdirmektir;
uzaklaştırmak değil, yakınlaştırmaktır; zorlaştırmak değil, kolaylaştırmaktır.
Ama Müslüman
bir toplumda yaşamasına, her vakit ezanların sesini işitmesine ve namazın
kıymeti hakkında onlarca sözü duymasına rağmen kişi hala namazını terk
edebiliyorsa, herhalde bu kişiye işlediği günahın büyüklüğü anlatılmalıdır;
anlatılmalıdır ki, belki bu korkutma onun hidayetine bir vesile olur.
Hem bizim
yaptığımız şey, sadece hakikatleri nakletmektir. Hakikatleri tebliğ eden ise
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)’dir. Söz O’na
aittir, kelam O’nundur, haber veren O’dur; biz sadece tebliğcileriz. Bu
sebeple, bu makamda nakledeceğimiz hadis-i şeriflere bu göz ile bakmalı;
hakikatleri naklettiğimiz için bizlere kızılmamalıdır. İnşallah bu hadis-i
şerifler gafil kafaya bir tokmak olur ve kişinin namaza başlamasına bir vesile
olur.
١٦٢- حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ
مُحَمَّدٍ الشَّعِيرِيُّ الشِّيرَازِيُّ أَبُو عَلِيٍّ الْمُعَدِّلُ، حَدَّثَنَا
الْحُسَيْنُ بْنُ الْحَكَمِ الْحِيرِيُّ الْكُوفِيُّ، حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ
الْحُسَيْنِ الْأَنْصَارِيُّ، حَدَّثَنَا مِنْدَلُ بْنُ عَلِيٍّ، عَنْ عُبَيْدِ
اللَّهِ بْنِ عُمَرَ، عَنْ نَافِعٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ: قَالَ رَسُولُ
اللَّهِ ﷺ: "لَا إِيمَانَ لِمَنْ لَا
أَمَانَةَ لَهُ، وَلَا صَلَاةَ لِمَنْ لَا طُهُورَ لَهُ، وَلَا دِينَ لِمَنْ لَا
صَلَاةَ لَهُ، إِنَّمَا مَوْضِعُ الصَّلَاةِ مِنَ الدِّينِ كَمَوْضِعِ الرَّأْسِ مِنَ الْجَسَدِ."[18]
لَمْ يَرْوِهِ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ إِلَّا مِنْدَلٌ , وَلَا عَنْهُ إِلَّا
حَسَنٌ، تَفَرَّدَ بِهِ الْحُسَيْنُ بْنُ الْحَكَمِ.
İbni
Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Rasûlullâh (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) şöyle
buyurdu; “Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.”[19]
حَدّثَنَا الْحُسَيْنُ بْنُ الْحَسَنِ الْمَرْوَزِيُّ. ثَنَا ابْنُ أَبِي
عَدِيٍّ. وَحَدّثَنَا إِبْرَاهِيمُ اِبْنُ سَعِيدٍ الْجَوْهَرِيُّ. ثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ بْنُ عَطَاءٍ قَاَ: ةيهب
رَاشِدٌ أَبُو مُحَمَّدٍ الْحِمَّانِيُّ عَنْ شَهْدِ بْنِ حَوْشَبٍ عَنْ أُمِّ
الدَّرْدَاءِ عَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ؛ قَالَ: أوْصَانِي خَلِيلِي صَلَّي اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أنْ َ تُشْرِكْ بِاللَّهِ شَيئاً وَإنْ قُطِّعْتَ وَحُرِّقْتَ
وَلَا تَتْرُكْ صَلَاةً مَكْتُوبَةً مُتَعَمِّداً فَمَنْ تَرَكَهَا مُتَعَمِّداً
فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُ الذِّمَّةُ. وَلَا تَشْرَبِ الْخَمْرَ فإنَّهَا مِفْتَاحُ
كُلِّ شَرٍّ. فِي الزوائد: إسناده حسن.
وشهر مختلف فِيهِ .
Ebu'd-Derdâ radıyellâhü anh anlatıyor: "Halilim
Aleyhissalâtu vesselâm bana şu vasiyette bulundu: "Hiçbir şeyi
Allah'a ortak kılma, hatta param parça edilsen, ateşlerde yakılsan da; bile
bile hiçbir namazını terk etme; kim namazı bile bile terk ederse ondan Allah'ın zimmeti (garantisi) kalkar; içki
içme, çünkü o, bütün kötülüklerin anahtarıdır."[20]
١٣٤- (٨٢) حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى التَّمِيمِيُّ، وَعُثْمَانُ
بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، كِلَاهُمَا عَنْ جَرِيرٍ، قَالَ يَحْيَى: أَخْبَرَنَا
جَرِيرٌ، عَنِ الْأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي سُفْيَانَ، قَالَ: سَمِعْتُ جَابِرًا،
يَقُولُ: سَمِعْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: "إِنَّ بَيْنَ الرَّجُلِ وَبَيْنَ الشِّرْكِ وَالْكُفْرِ
تَرْكَ الصَّلَاةِ." (٨٢)---
حَدَّثَنَا أَبُو غَسَّانَ الْمِسْمَعِيُّ، حَدَّثَنَا الضَّحَّاكُ بْنُ مَخْلَدٍ،
عَنِ ابْنِ جُرَيْجٍ، قَالَ: أَخْبَرَنِي أَبُو الزُّبَيْرِ، أَنَّهُ سَمِعَ
جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللهِ يَقُولُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ يَقُولُ: "بَيْنَ الرَّجُلِ وَبَيْنَ
الشِّرْكِ وَالْكُفْرِ تَرْكُ الصَّلَاةِ"[21]
134 — (82) Bize Yahya b. Yahya et-Temîmi ile Osman b. Ebî Şeybe ikisi de Cerîr’den
rivayet ettiler. Yahya dedi ki: Bize Cerîr, A'meş-den o da Ebû Süfyân’dan
naklen haber verdi. Demiş ki: Câbîr’i şöyle derken işittim: Nebiyy (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’i: --- “Gerçekten kişi ile şirk ve küfrün arasında (yalnız) namazı
terk etmek vardır.” buyururken işittim.
(...) Bize Ebû Gassan el-Mismaî rivayet
etti. (Dedi ki): Bize Dahhâk b. Mahled, İbni Cüreyc'den naklen
rivayet etti. Demiş ki: Bana Ebû’z-Zübeyr haber verdi ki, Cabir b. Abdillâh’ı,
şöyle derken işitmiş. Resûlülâh (‘aleyhi’s-salât-ü
ve’s-selâm) --- “Kişi ile şirk
ve küfrün arasında (yalnız) namazı terk etmek vardır.” buyururken işittim.[22]
٤٦٧٨-
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ،
حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنْ أَبِي الزُّبَيْرِ، عَنْ جَابِرٍ،
قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ: "بَيْنَ
الْعَبْدِ، وَبَيْنَ الْكُفْرِ تَرْكُ الصَّلَاةِ."[23]
Hazreti Câbir (radıyellâhü anh), Kâinatın Medar-ı İftiharı
Efendimiz (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm)’ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
١٦٢- حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدٍ الشَّعِيرِيُّ الشِّيرَازِيُّ
أَبُو عَلِيٍّ الْمُعَدِّلُ، حَدَّثَنَا الْحُسَيْنُ بْنُ الْحَكَمِ الْحِيرِيُّ
الْكُوفِيُّ، حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ الْحُسَيْنِ الْأَنْصَارِيُّ، حَدَّثَنَا
مِنْدَلُ بْنُ عَلِيٍّ، عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ، عَنْ نَافِعٍ، عَنِ
ابْنِ عُمَرَ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ: "لَا إِيمَانَ لِمَنْ لَا
أَمَانَةَ لَهُ، وَلَا صَلَاةَ لِمَنْ لَا طُهُورَ لَهُ، وَلَا
دِينَ لِمَنْ لَا صَلَاةَ لَهُ، إِنَّمَا مَوْضِعُ الصَّلَاةِ مِنَ الدِّينِ
كَمَوْضِعِ الرَّأْسِ مِنَ الْجَسَدِ"[25]
--- “Namazı olmayanın kâmil manada dini yok demektir. Namazın
dindeki yeri, başın bedendeki yeri gibidir.”[26]
٤٦٥- أَخْبَرَنَا أَبُو دَاوُدَ
قَالَ: حَدَّثَنَا هَارُونُ هُوَ ابْنُ إِسْمَاعِيلَ الْخَزَّازُ قَالَ:
حَدَّثَنَا هَمَّامٌ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنِ الْحَسَنِ، عَنْ حُرَيْثِ بْنِ
قَبِيصَةَ قَالَ: قَدِمْتُ الْمَدِينَةَ قَالَ: قُلْتُ: اللَّهُمَّ يَسِّرْ لِي
جَلِيسًا صَالِحًا، فَجَلَسْتُ إِلَى أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ
قَالَ: فَقُلْتُ إِنِّي دَعَوْتُ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ أَنْ يُيَسِّرَ لِي
جَلِيسًا صَالِحًا، فَحَدِّثْنِي بِحَدِيثٍ سَمِعْتَهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَعَلَّ اللَّهَ أَنْ يَنْفَعَنِي بِهِ قَالَ:
سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: "إِنَّ أَوَّلَ مَا يُحَاسَبُ بِهِ الْعَبْدُ بِصَلَاتِهِ، فَإِنْ
صَلَحَتْ فَقَدْ أَفْلَحَ وَأَنْجَحَ، وَإِنْ فَسَدَتْ فَقَدْ خَابَ وَخَسِرَ."
قَالَ هَمَّامٌ: لَا أَدْرِي هَذَا
مِنْ كَلَامِ قَتَادَةَ أَوْ مِنَ الرِّوَايَةِ: "فَإِنِ انْتَقَصَ مِنْ
فَرِيضَتِهِ شَيْءٌ قَالَ: انْظُرُوا , هَلْ لِعَبْدِي مِنْ تَطَوُّعٍ،
فَيُكَمَّلُ بِهِ مَا نَقَصَ مِنَ الْفَرِيضَةِ، ثُمَّ يَكُونُ سَائِرُ عَمَلِهِ
عَلَى نَحْوِ ذَلِكَ."
465- Hureys b.
Kabîsa (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Medine’ye vardığımda:
“Allah’ım, bana salih bir arkadaş nasîb et diye dua ettim ve Ebû Hüreyre’nin
yanına oturdum ve ona şöyle dedim. Bana salih bir arkadaş nasib etmesi için
Allah’a dua ettim. Rasûlüllâh (s.a.v)’den duyduğun hadislerden bana anlat.
Belki de bu hadislerden Allah beni faydalandırır. Bunun üzerine Ebû Hüreyre
dedi ki: Rasûlüllâh (s.a.v)’den işittim şöyle buyurmuşlardı: “Kıyamet gününde kul önce namazından hesaba çekilecek, namazı tamam ise
kurtulur ve rahatı bulur. Namazı bozuk ve eksik ise pişman olur ve sıkıntıya
düşer.
(Hemmam
diyor ki: Bu söz Katade’nin sözü mü yoksa hadisten mi bilmiyorum) Eğer o hesabı görülen kimsenin farz namazları eksik ise Allah: Bakın bakalım kulumun nafile namazları var mı? Buyurur. Bunun
üzerine noksan olan farz namazları nafilelerle tamamlanır. Diğer amelleri de
aynen bu şekilde hesaplanarak tamamlanmış olur.”
٤٦٦- أَخْبَرَنَا أَبُو دَاوُدَ
قَالَ: حَدَّثَنَا شُعَيْبٌ يَعْنِي ابْنَ بَيَانِ بْنِ زِيَادِ بْنِ مَيْمُونٍ
قَالَ: كَتَبَ عَلِيُّ بْنُ الْمَدِينِيِّ عَنْهُ قَالَ: أَخْبَرَنَا أَبُو
الْعَوَّامِ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنِ الْحَسَنِ، عَنْ أَبِي رَافِعٍ، عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ: أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: "إِنَّ أَوَّلَ مَا يُحَاسَبُ بِهِ الْعَبْدُ يَوْمَ
الْقِيَامَةِ صَلَاتُهُ، فَإِنْ وُجِدَتْ تَامَّةً كُتِبَتْ تَامَّةً، وَإِنْ
كَانَ انْتُقِصَ مِنْهَا شَيْءٌ. قَالَ:
انْظُرُوا هَلْ تَجِدُونَ لَهُ مِنْ تَطَوُّعٍ يُكَمِّلُ لَهُ مَا ضَيَّعَ مِنْ فَرِيضَةٍ مِنْ تَطَوُّعِهِ،
ثُمَّ سَائِرُ الْأَعْمَالِ تَجْرِي عَلَى حَسَبِ ذَلِكَ."
466- Ebû Hüreyre
(r.a)’den rivâyete göre, Rasûlüllâh (s.a.v) şöyle buyurdu: --- “Kıyamet günü kula
sorulacak ilk şey namazdır. Namazı tamamsa tamam olarak yazılır. Eğer namazında
eksiklik varsa Allah, “Bakın bakalım nafile namazlarına” buyurur.
Farz namazlardaki eksikleri nafile namazlarıyla tamamlanır. Sonra diğer
amelleri de aynı şekilde hesaplanır.”
٤٦٧- أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ، حَدَّثَنَا النَّضْرُ بْنُ
شُمَيْلٍ، حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ، عَنِ الْأَزْرَقِ بْنِ قَيْسٍ، عَنْ
يَحْيَى بْنِ يَعْمَرَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: " أَوَّلُ مَا يُحَاسَبُ بِهِ الْعَبْدُ
صَلَاتُهُ، فَإِنْ كَانَ أَكْمَلَهَا وَإِلَّا قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ: انْظُرُوا لِعَبْدِي مِنْ تَطَوُّعٍ، فَإِنْ وُجِدَ لَهُ تَطَوُّعٌ.
قَالَ: أَكْمِلُوا بِهِ الْفَرِيضَةَ "[27]
467- Ebû Hüreyre
(r.a)’den rivâyete göre, Rasûlüllâh (s.a.v) şöyle buyurdu: “Kulun ilk hesaba
çekileceği şey namazdır. Namazı tamam ise tamamdır değilse Allah: “Kulumun
nafile namazlarına bakın” buyurur. Nafile namazları varsa farzlardan eksikleri
onunla tamamlanır.”[28]
٨٦٤- حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ، حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ،
حَدَّثَنَا يُونُسُ، عَنِ الْحَسَنِ، عَنْ أَنَسِ بْنِ حَكِيمٍ الضَّبِّيِّ،
قَالَ: خَافَ مِنْ زِيَادٍ، أَوْ ابْنِ زِيَادٍ، فَأَتَى الْمَدِينَةَ، فَلَقِيَ
أَبَا هُرَيْرَةَ، قَالَ: فَنَسَبَنِي، فَانْتَسَبْتُ لَهُ، فَقَالَ: يَا فَتَى،
أَلَا أُحَدِّثُكَ حَدِيثًا، قَالَ: قُلْتُ: بَلَى، رَحِمَكَ اللَّهُ - قَالَ
يُونُسُ: وَأَحْسَبُهُ ذَكَرَهُ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
- قَالَ:"إِنَّ أَوَّلَ مَا يُحَاسَبُ النَّاسُ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
مِنْ أَعْمَالِهِمُ الصَّلَاةُ"، قَالَ: " يَقُولُ رَبُّنَا جَلَّ
وَعَزَّ لِمَلَائِكَتِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ:
انْظُرُوا فِي صَلَاةِ عَبْدِي أَتَمَّهَا أَمْ نَقَصَهَا؟ فَإِنْ كَانَتْ
تَامَّةً كُتِبَتْ لَهُ تَامَّةً، وَإِنْ كَانَ انْتَقَصَ مِنْهَا شَيْئًا، قَالَ: انْظُرُوا هَلْ لِعَبْدِي مِنْ تَطَوُّعٍ؟
فَإِنْ كَانَ لَهُ تَطَوُّعٌ، قَالَ: أَتِمُّوا لِعَبْدِي فَرِيضَتَهُ مِنْ
تَطَوُّعِهِ، ثُمَّ تُؤْخَذُ الْأَعْمَالُ عَلَى ذَاكُمْ."[29]
864. ...(Hasen el-Basrî) dedi ki: Enes b. Hakîm ed-Dabbî, Ziyad'dan
veya İbn Ziyad'dan korkup Medine'ye gelmişti. Ebû Hureyre'yle karşılaştı.
(Enes) dediki:
(Ebu Hüreyre) bana nesebimi sordu. Ben de ona nesebimi açıkladım.
Bunun üzerine (Ebû Hüreyre bana); Ey delikanlı, ben sana bir hadis nakledeyim
mi? dedi. Ben de; Evet (naklet), Allah sana merhamet etsin dedim. (Bu hadisi
Hasen el-Basrî'den nakleden) Yûnus dedi ki, öyle zannediyorum ki, Hasan
el-Basrî (Ebû Hüreyre'nin) Peygamber (s.a.)'den (naklettiği) bu hadisi (şöyle)
rivayet etti; (Resûl-i Ekrem s.a.) buyurdu ki:
--- "Halkın kıyamet gününde ilk hesaba çekileceği
amel, namazdır. Aziz ve celil olan Kabilimiz bildiği halde meleklerine (şöyle)
der; Kulumun (Farz) namazına bakınız, onu tam mı, yoksa eksik mi kılmış? Eğer
(O kimsenin farz namazı) tam ise, onun için (namaz sevabı) tam olarak yazılır.
Eğer (Farz) namazından biraz eksik olursa, Allahü Teâlâ (şöyle) emreder: (Bu)
kulum için nafile (namaz) var mı, bir bakınız! Şayet o kimse için nafile
(namaz) var ise, (şöyle) buyurur: Kulumun (eksik olan) farzım nafilesinden
tamamlayınız. Sonra (farz olan diğer) ameller de bu şekilde (ele) alınır."[30]
٤١٣- حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ نَصْرِ بْنِ عَلِيٍّ الجَهْضَمِيُّ قَالَ:
حَدَّثَنَا سَهْلُ [ص:٢٧٠] بْنُ حَمَّادٍ قَالَ: حَدَّثَنَا هَمَّامٌ، قَالَ: حَدَّثَنِي
قَتَادَةُ، عَنْ الحَسَنِ، عَنْ حُرَيْثِ بْنِ قَبِيصَةَ، قَالَ: قَدِمْتُ
المَدِينَةَ، فَقُلْتُ: اللَّهُمَّ يَسِّرْ لِي جَلِيسًا صَالِحًا، قَالَ
فَجَلَسْتُ إِلَى أَبِي هُرَيْرَةَ، فَقُلْتُ: إِنِّي سَأَلْتُ اللَّهَ أَنْ
يَرْزُقَنِي جَلِيسًا صَالِحًا، فَحَدِّثْنِي بِحَدِيثٍ سَمِعْتَهُ مِنْ رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَعَلَّ اللَّهَ أَنْ يَنْفَعَنِي
بِهِ، فَقَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ:
" إِنَّ أَوَّلَ مَا يُحَاسَبُ بِهِ العَبْدُ يَوْمَ القِيَامَةِ مِنْ
عَمَلِهِ صَلَاتُهُ، فَإِنْ صَلُحَتْ فَقَدْ أَفْلَحَ وَأَنْجَحَ، وَإِنْ فَسَدَتْ
فَقَدْ خَابَ وَخَسِرَ، فَإِنْ انْتَقَصَ مِنْ فَرِيضَتِهِ شَيْءٌ، قَالَ الرَّبُّ
عَزَّ وَجَلَّ: انْظُرُوا هَلْ لِعَبْدِي مِنْ تَطَوُّعٍ
فَيُكَمَّلَ بِهَا مَا انْتَقَصَ مِنَ الفَرِيضَةِ، ثُمَّ يَكُونُ سَائِرُ
عَمَلِهِ عَلَى ذَلِكَ."[31]
413- Hureys b.
Kabîsa (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Medîne’ye geldiğimde şöyle dua
etmiştim: “Allah’ım oturup sohbet edebileceğim bir arkadaş nasib et.” Ebû
Hüreyre’nin yanına sokulup Allah’tan hayırlı, sohbet edebileceğim bir kimse
nasib etmesini dilemiştim. Şimdi senden Rasûlüllâh (s.a.v.)’den işittiğin bir
hadisi bana aktar ki Allah onunla beni faydalandırsın dedim. Bunun üzerine Ebû
Hüreyre şöyle dedi: Rasûlüllâh (s.a.v.)’den işitmiştim şöyle buyurmuştu:
“Kıyamet gününde kulun işlediği amellerinden ilk olarak hesap vereceği şey
namazdır, namazı tam ve düzgün olursa başardı ve kurtuldu gitti, namazı bozuk
olursa tamamen zarardadır. Eğer hesabı görülen kimsenin farz namazlarında
eksiği varsa Allah şöyle diyecek: “Kulumun nafile namazlarına bakın ve farzdan
eksiğini nafilerle tamamlayın. Böylece diğer amellerin hesabı da bu şekilde
görülür.”[32]
٣٦٠٢- وَعَنْ ابْنِ شِهَابٍ، حَدَّثَنِي أَبُو بَكْرِ بْنُ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ بْنِ الحَارِثِ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ مُطِيعِ بْنِ
الأَسْوَدِ، عَنْ نَوْفَلِ بْنِ مُعَاوِيَةَ، مِثْلَ حَدِيثِ أَبِي هُرَيْرَةَ،
هَذَا إِلَّا أَنَّ أَبَا بَكْرٍ يَزِيدُ "مِنَ
الصَّلاَةِ صَلاَةٌ مَنْ فَاتَتْهُ فَكَأَنَّمَا وُتِرَ أَهْلَهُ وَمَالَهُ."[33]
Yine İbn Şihâb'dan: Bana Ebû Bekr İbnu Abdurrahmân
îbni'l-Hâris; o da Abdurrahmân ibn Mutî' ibni'l-Esved'den; o da Nevfel ibn
Muâviye'den şu Ebû Hureyre hadîsinin benzerini tahdîs etti. Ancak Ebû Bekr
bunda şunu ziyâde eder: "Namazdan öyle bir namaz vardır ki, her kim onu
kaçırırsa, sanki ailesini ve malını kaybetmiş- (gibi büyük zarara uğramış)"[34]
١٤٦٨- أَخْبَرَنَا
أَبُو يَعْلَى، قَالَ: حَدَّثَنَا أَبُو خَيْثَمَةَ، قَالَ: حَدَّثَنَا أَبُو
عَامِرٍ، عَنِ ابْنِ أَبِي ذِئْبٍ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ أَبِي بَكْرِ بْنِ
عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ هِشَامٍ، عَنْ نَوْفَلِ بْنِ
مُعَاوِيَةَ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ، قَالَ: "مَنْ فَاتَتْهُ الصَّلَاةُ فَكَأَنَّمَا
وُتِرَ أَهْلَهُ وَمَالَهُ."[35]
Hz.
Nevfel bin Muaviye radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu
aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim, bir namazı kazaya bırakırsa, sanki onun
çoluk çocuğu ve malı mülkü elinden alınmış gibidir.”[36]
Cabir
İbn-i Abdullah (r.a.)’dan nakledilmiştir, Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve
sellem) şöyle buyurdular: “Cennetin anahtarı namazdır, namazın anahtarı da
abdesttir.” (Müsned)
O
halde kim cennetin anahtarını almak isterse namazını kılsın ve o anahtar ile
cennetin kapısını açsın. Ve namaz kılmayan kişi de namazı terk ederek neyi
kaybettiğine dikkat etsin!..
Abdullah
ibn-i Amr ibn As (ra)’den rivayet edilmiştir: Bir gün Rasûlullâh (sav)
‘namaz’dan konuştu. Buyurdu ki: “Her kim şu beş vakit namazı eksiksiz
kılarsa namazı, kıyamet gününde ona bir aydınlık, hakkında delil ve kurtuluş
olur. Her kim de bu beş vakit namazı gereği gibi kılmazsa kıyamet gününde
Karun’la, Haman’la, Firavun’la ve Ubeyy ibn-i Halefle birliktedir.” (Müsned: 2/169, Darimi: 2/301, İbn-i
Hibban: 1448)
Bu
hadis-i şerifin şerhinde şöyle denilmiştir: Namaz kılmayanın bu dört kişiden
biriyle bulunmasının sebebi şudur: Kişi malı ile oyalanırken namazını
kılmamışsa, servet sahibi Kârun’a benzemiştir, onunla haşredilir. Eğer
saltanatı onu alı koymuşsa Firavun’a benzemiştir, onunla haşredilir. Eğer
vezirliği veya idareciliği namaz kılmasına engel olmuşsa, vezir Hâman’a
benzemiştir, onunla haşrolunur. Eğer namaza ticareti mani olduysa, Mekkeli
tacir Übey b. Halef’e benzemiştir, onunla bir arada bulunur.
Ey
namazın kıymetini anlamayan nefsim! Acaba öğlenin sıcağına dayanamayan sen,
yakıtı insanlarla taşlar olan ateşe nasıl sabredeceksin!? Kârun, Firavun, Hâman
ve Übey b. Haleflerin de içinde bulunduğu kat kat artan azaba nasıl tahammül
edeceksin!?
Cenab-ı
Hak Mâun suresinde şöyle buyurmuştur: “Veyl o namaz kılanlara ki, onlar
namazlarında gafildirler.”
Bu
ayet-i kerimede geçen “Veyl” lafzı hakkında Ata b. Yesar hazretleri şöyle der:
“Veyl, cehennemde bir vadidir ki, oraya dağlar konsa hararetinin şiddetinden
eriyiverirler.”
İbn-i
Abbas hazretleri de şöyle der: “Veyl, cehennemde bir vadinin adıdır. Cehennem
onun yüksek hararetinden Allah’a sığınır. Burası namazı vaktinde kılmayanların
meskenidir.”
Yine
Cenab-ı Mevla Meryem suresinde şöyle buyurmuştur: “Sonra onların ardından
öyle bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler ve şehvetlerine uydular;
onlar yakında Gayya’ya gireceklerdir.”
Ayet-i
kerimede geçen “Gayya” hakkında bazı müfessirler şöyle demişlerdir: “Gayya”
cehennemdekilerin irin ve yaralarının aktığı bir takım kuyulardır.”
İbn-i
Mesud hazretleri bu ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle der: “Bu cezaya
çarptırılacak kimseler, namazlarını tamamen terk edenler değillerdir. Onlar
namazlarını vaktinden sonra kılanlardır.”
Tabiînin
büyüklerinden Said b. El-Müseyyeb hazretleri de şöyle demektedir: “Bu cezaya
çarptırılacak olanlar, namazlarını vakitlerinde kılmayanlardır. Bu halinde
ısrar eden kimse tövbe etmeden ölürse Allah-u Teâlâ onu ‘Gayya’ ile
cezalandırır. Gayya, cehennemde dibi çok derin ve harareti pek şiddetli olan
bir vadidir.”
Ebu
Hüreyre hazretlerinden nakledilen İsra hadisesinin bir yerinde ise namaza karşı
ağır davrananlar hakkında şöyle bir bahis geçmektedir: “…sonra Nebi (sallellâh-ü
‘aleyh-i ve sellem) başları taşla ezilip kırılan bir topluluğun yanına uğrar.
Bunların başları taşlarla ezilir, akabinde başları yeniden eski durumlarına
getirilir ve işkence böyle sürer. Peygamber Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve
sellem) sorar: ‘Ey Cibril! Bunlar kimdir?’ Cebrail (a.s.) cevap verir: ‘Bunlar
farz namazlarına karşı ağır davrananlardır.’” (Münzirî hadisin Hasen
olduğunu kaydetmiştir. Ayrıca bu hadis Buharidede geçmektedir.)
Ey
namazını kılmayan kişi! Bir düşün… Namazı vakti çıktıktan sonra kılan kişinin
cezası böyle ise, acaba namazı hiç kılmayanın cezası nasıldır? Bu cezalar seni
korkutmuyor mu? Yoksa ahiretin varlığından şüphen mi var? Ya da namazın
İslam’ın bir farzı olduğundan mı habersizsin? Eğer namaz kılmamaya hemen tövbe
edip namaza başlamazsan seni ahirette ne kurtarır? Bu azaplara nasıl
dayanırsın? Gözünü aç ve seni bekleyen azabı gör; gör ve aklın varsa titre!..
Hz.
Ömer radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullâh sallallahu aleyhi
vesellem buyurdu ki; “Namaz dinin direğidir.” Hilyetûl Evliya, Cami’ûs
Sağir
Ey
namazını terkeden kişi! Namazı terk etmekle dinini yıktığının farkında
mısın?
İbni
Abbas (r.a.)’dan nakledilmiştir, Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)
şöyle buyurdular: “Resulullah (s.a.v) bir gün ashabına: “İlâhî! Aramızdan
kimseyi şaki ve mahrum eyleme.” diye dua ediniz dedi ve sonra: “Şaki ve mahrum
kimdir bilir misiniz?” diye sordu. Sahabeler: “Kimdir ya Resulallah?” dediler.
Efendimiz (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem): “Namaz kılmayan!” buyurdu.
(İbni Hacer “Ezzevacir” / Ebu’l-Leys Semerkandi “Kurretü’l Uyun”)
Hz.
Ebû Katâde radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullâh sallallahu aleyhi
vesellem bir hadisi kudside Allahu Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu naklediyor; “Ben
ümmetine beş vakit namazı farz kıldım. Ve kendi kendime söz verdim ki, kim
(benim yanıma) beş vakit namazı vaktinde kılmaya özen göstererek gelirse,
onu Cennet’e koyacağım. Kim de namazlara dikkat göstermezse Benim onun için bir
sözüm yoktur” ( Ebû Dâvûd)
Ey
namazını kılmayan kişi Allah’ın bu vaadini duyduktan sonra namazı kılmamak onu
vaadinde ittiham etmek ve bu vaadi küçük görmek değilmi dir. Gel bu vaade kulak
ver yoksa yarın çok geç olabilir.
Hz.
İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullâh sallallahu
aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim namazı terkederse, Allah kendisine gazab
etmiş olduğu halde O’na kavuşur.” Bezzar, Taberâni, Mecma’uz Zevâid
Ebû
Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullâh sallallahu aleyhi
vesellem bir kabrin yanından geçerken, “Bu kimin kabridir?” buyurdu. Sahâbe-i
Kiram radıyallahu anhum, “Falancanın kabridir” dediler. Rasûlullâh sallallahu
aleyhi vesellem buyurdu ki; “Bu kabirdeki kimseye göre iki rek’at namaz kılmak,
sizin diğer bütün dünyalıklarınızdan daha sevimlidir.” Taberâni, Mecma’uz
zevâid
Evet
iki rek’at namaz kılmak, dünyanın bütün mal ve mülkünden daha kıymetlidir. Bu,
kabre girince daha iyi anlaşılacaktır. Marifet ise bunu dünyada iken
anlamaktır.
Hz.
Ebû Zerr radıyallahu anh diyor ki: Bir defasında Peygamber sallallahu aleyhi
vesellem kış mevsiminde dışarı çıktı. Ağaçlardan yapraklar dökülüyordu. Bir
ağacın dalından tutunca ağacın yaprakları daha çok dökülmeye başladı. Rasûlullâh
sallallahu aleyhi vesellem, “Ey Ebû Zerr” dedi. Ben, “Buyur yâ Rasûlallah!”
dedim. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, “Müslüman bir kul, Allah’ı
razı etmek için namaz kılarsa, onun günahları şu yaprakların, bu ağaçtan
döküldüğü gibi dökülür.” Müsned’i Ahmed
Hz.
Aişe radıyallahu anhadan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi
vesellem sabah namazının iki rek’at sünneti hakkında şöyle buyurdu; “Şüphesiz
iki rek’at bana bütün dünyadan daha sevgilidir.” Müslim
Ebu
Hureyre (ra)’den rivayet edilmiştir: Rasûlullâh (sav) buyurdu ki: “Adem oğlu
secde ayetini okuyup secde ettiği zaman şeytan ağlayarak uzaklaşır ve şöyle
der: Helak oldum. Adem oğlu secde etmekle emrolundu da secde etti ve cennet
onun oldu. Halbuki ben de secde ile emrolunmuştum fakat ben secde etmekten yüz
çevirdim. Artık ateş benim içindir.” (Sahih-i Müslim: 81 rivayet
edilmiştir)
Ey
günde beş defa namaz ile emrolunan kişi unutma ki iblis bir defa secdeden yüz
çevirmekle lanetlendi ve cenneten kovuldu. Peki biz beş vakit namazı terk
edersek acaba sonumuz ne olur?
Hz.
Ebû Fâtıma radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Diyor ki; Peygamber
sallallahu aleyhi vesellem bana, “Ey Ebû Fâtıma! Sen eğer (ahirette) benimle
buluşmak istiyorsan secdeleri çoğalt (yani bol bol namaz kıl.)” Müsned’i
Ahmed
Ey
namazını kılmayan kişi peygamberin kızına yaptığı bu nasihate kulak ver.
Peygamberin kızı bile ahirette onunla beraber olmak için secdeleri çoğaltmak
yani çok namaz kılmak zorunda iken, namazı terk etmekle nasıl bir akıbetin
bizleri beklediğini bil ve ayıl.
وعن ابن مسعود رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: لَقَدْ رَأيْتُنَا وَمَا
يَتَخَلَّفُ عَنِ الصَّة إَّ مُنَافِقٌ قَدْ عُلِمَ نِفَاقُهُ أوْ مَرِيضٌ. إنْ
كَانَ المَرِيضُ لَيَمْشِى بَيْنَ الرَّجُلَيْنِ حَتَّى يَأتِى الصَّلَاةَ. وقالَ:
إنَّ رَسولَ اللَّهِ ﷺ عَلَّمَنَا سُنَنَ الهُدَى وإنَّ مِنْ سُنَنِ الهُدَى الصَّلَاةَ في
المَسْجِدِ الَّذِى يُؤَذِّنُ فِيهِ. أخرجه
مسلم وأبو داود .
İbnu Mes’ûd
(radıyellâhü anh) anlatıyor: "Ben (cemaatimizi tedkik edince) gördüm ki,
namaz(ı beraber kılmak)tan, sadece herkesçe malum münâfıklarla hastalar geri
kalmaktaydı. Öyle ki iki kişinin arasında yürüyebilecek durumda olan hastalar
bile namaz için (mescide) geliyordu."
İbnu Mes’ûd
devamla dedi ki: "Resûlülâh (aleyhissalâtu vesselâm) bize sünen-i Hüdâ'yı
göstermişti. Sünen-i Hüdâ'dan biri de içerisinde ezan okunan mescidde namaz
kılmaktı."
زاد أبو داود: ومَا مِنْكُمْ مِنْ أحَدٍ إَّ وَلَهُ مَسْجِدٌ في بَيْتِهِ،
وَلَوْ صَلَّيْتُمْ في بُيُوتِكُمْ وَتَرَكْتُمْ مَسَاجِدَكُمْ تَرَكْتُمْ سُنَّةَ
نَبِيِّكُمْ لَكَفَرْتُمْ.
Ebû
Dâvud'daki rivâyette şu ziyade var "...Sizden her birinizin evinde mutlaka
bir mescid var. Eğer namazı evlerinizde kılıp mescidlerinizi terk ederseniz Peygamberiniz
(aleyhissalâtu vesselâm)'in sünnetini terk etmiş olursunuz. Peygamberinizin
sünnetini terk edince de küfrân-ı nimete düşmüş olursunuz."[37]
NAMAZIN ESRARI
Namaz,
Allah teâlâ'ya yalvarışın yeri ve hâlis sevginin madenidir. Esrarın meydanları
namazda genişler ve ruhların ışıkları onda parıldar. (Sadık Dânâ, Altınoluk
sohbetleri, c. 5 s. 79)
Namazın
bir şekli bir de ruhu vardır ki, her bir şartını rüknünü yerine getirmekle
ruhuna eriler. Mesela namazın şartlarından birisi olan abdestin her bir
farzında, sünnetinde, edebinde namazın dosdoğru kılınmasına insanı hazırlayan
bir sır ve işaret vardır.
Abdestle dış organları temizleyen ve günahlardan arındıran kul, namazda nefsini ma'siyetlerden tezkiye, kalbini de kin, nefret, haset... gibi manevi hastalıklardan tasfiye eder. Namazda vücudunu Kabe-i Muazzama'ya çevirdiği gibi, kalbini de bütün varlığıyla Allah'a yöneltir. Hangi namazı kıldığını ve kimin huzurunda bulunduğunu hatırlar.
Namazda "Allahü Ekber" diye tekbir alarak başlarken, "en büyük" vasfıyla Allah'ın büyüklükte eşsiz olduğunu, hiçbir mahlukun ibadetine olmadığını düşünür ve Allah'ın büyüklüğünü ve azametini de kalbinde hisseder.
Ellerini kulaklara kadar kaldırmak, kulun dünya işlerinin hepsini geriye atarak, dünyaya sırt çevirdiğine ve bütünüyle Allah'ın huzuruna vararak ilahi münacata yöneldiğine işarettir.
Tekbirden sonra kulun, efendisi önünde dikildiği gibi Allah'ın huzurunda durur. Ellerini bağlayarak gözlerini yere diker. Hiçbir uzvu kımıldamadan tam bir edeple "Sübhaneke" duasını okur. Tekbir Allah'ın huzuruna girmeye bu dua da Onunla konuşmaya başlamak olur.
Daha sonra şeytanlar, vesveseleriyle kalbi huzurdan ayırmaya, insanı şaşırtmaya çalıştıklarından; namaza girişin arkasından " Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım" diyerek gizli düşmanlar olan bu varlıkların şerrinden Allah'ın himayesine sığınır ve rahman ve rahim olan Allah'ın yüce ismiyle Fatiha suresini okumaya başlayarak Allah ile konuşmak şerefini kazanır. Artık kul, Allah ile mükâlemenin sonsuz lezzetini tadar. Bu süredeki mübarek duaların kabulü için "Amin" diyerek sözünü bitirir.
Biraz daha Kur'an okuduktan sonra onu yüce zatını saygıyla anıp tekbir getirerek rükûa varır. Rükûda kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayıp, bütün varlıkların kendisine muhtaç olarak sığındığı yüce rabbini "sübhane rabbiyel-azim" yani (yüce rabbimi tenzih ederim) diyerek azamet ve vakar duygusu ile üç defa tespih eder. Kul, bu hareketiyle "Rabbim! Günahkar vücudum senin huzurunda ve önünde eğilmiştir. Şüphesiz Sen ululuk sahibisin, Senin ululuğun önünde ben başımı eğiyorum." Demek ister. Sonra rükûdan doğrulur Rabbine hamdını sunar, tekrar tekbir alarak alnını yere koyar. Saygısı son haddine varınca üç defa "sübhane rabbiyel-ala" yani (en yüce olan rabbimi tenzih ederim) diyerek yüce rabbinin büyüklüğünü düşünerek arkası arkasına tespihlerle anar. Bunun arkasından, Rabbine, büyüklüğüne layık bir şekilde hakkıyla ibadet edemediğini itiraf ederek tekbirle başını secdeden kaldırır (Hüseyin Cisri Efendi, Risale-i Hamidiyye, s 115).
Fakat secdeden başını kaldırınca, secde halinde daha şerefli ve faziletli bir ibadet olmayacağını düşünerek bir kere daha secdeye varır ve secde etmekten kaçınan şeytana tabi olmayacağını kuvvetle ifade etmek ister. Kul bu secdeleriyle şöyle söylemiş olur. "Ey rabbim! Benim bu en değerli ve şerefli organlarım senin huzurunda, senin bana lütfedip merhamet etmen için yerlere kapanmıştır."
Artık başını secdeden kaldırarak ta'zimle oturur. Ettahiyyatü'yü okurken; bir taraftan ondaki engin manaları tefekkür eder, diğer taraftan Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- 'in miracından bir nasip almaya çalışır. Zira secdeden sonra teşehhüdde, enaniyyet perdelerinden kurtulmaya işaret olduğu gibi, Rabbani cezbelerle Hakkın cemalini görmeye vasıl olma işareti de vardır. (Ramazanoğlu Mahmut Sami, Bakara suresi tefsiri, 28)
Daha sonra, namazı ümmetine bir hibe olarak getiren Peygamber-i zişana selam okur. Selam verirken sağdaki ve soldaki meleklere de selam verdiğini hatırlar. Sağa, sola selam verişte iki Dâre selam vermeye işaret bulunduğu gibi, sağdan cennet nimetlerine, soldan da lezzet ve şehvetlere davet eden her cahil davetçiye selama işaret vardır. Şekilciler namazı edadan selamla çıkarlar. Hakikat ehli ise, selamla namazı devam ettirmeye girerler. Nitekim Allah Teâlâ: Onlar namazlarına devam ederler. Buyurmaktadır. (Mearic, 23) Kulun Allah karşısında acizliğini sunan ilk hareketi, ellerini bağlayarak saygıyla durmasıdır. Bu ilerleyerek Allah'ın huzurunda baş eğme (Rükû) şeklinde gelişir. Bu, daha da ilerleyerek onun huzurunda yere kapanmak, başını yere koymak, alnını yere yapıştırmak (secde) şeklini alır. Namazın tamamı işte bu saygı ve duygudan ibarettir. Namazın dış görünüşü içerisindeki ruh budur. Bu yüzden de namaz, dünya ve ahiret saadetinin, huzurunun esasıdır.[38]
CAMİYE GİDİŞ DUASI
اللَّهُمَّ إنِّي أسْأَلُكَ
بِحَقِّ السَّائِلِينَ عَلَيْكَ، وَأسْألُكَ بِحَقِّ مَمْشَايَ هذَا. فإنِّي لَمْ
أخْرُجْ أشَراً وَلاَ بَطَراً وَلاَ رِيَاءً وَلاَ سُمْعَةً. وَخَرَجْتُ اتِّقَاءَ
سُخْطِكَ وَابْتِغَاءَ مَرْضَاتِكَ. فَأسْأَلُكَ أنْ تُعِيذَنِي مِنَ النَّارِ
وَأنْ تَغْفِرَلِي ذُنُوبِي. إنَّهُ َ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا أنْتَ.
Ebu
Saidi’l-Hudrî (r.a.) anlatıyor: “Resûlullah (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem)
buyurdular ki: “Kim evinden namaz kılmak üzere çıkar ve: “Ey Allahım! Senden
isteyenlerin senin katındaki hakkı için ve şu yürüyüşümün hakkı için senden
istiyorum. Ben kibirlenmek, böbürlenmek veya görsünler, desinler gibi adi
maksadlarla evden çıkmış değilim. Senin gazabından sakınmak, rızanı kazanmak
için evden çıktım. Öyleyse beni ateşten korumanı istiyorum, günahlarımı
bağışlamanı talep ediyorum. Çünkü senden başka günahları affeden yoktur” diye
dua eder, (yalvar yakar olursa) Allah Teala hazretleri, ona (rahmet) yüzüyle
teveccüh eder ve yetmiş bin melek de kendisi için istiğfar eder.” (İbn-i Mâce)
Her
sabah bir melek, müslümanların kabristanlarında ses¬lenir ve: «Ey tahttan
teneşir tahtasına inen sultanlar, ey ömrünü boşa geçirmiş yaşlılar, ey dünyâ görmeyen
gençler, ey kabir zindanında mahbûs olanlar, ey toprak altındaki hücrelerde
bulunanlar! Siz bu toprak al¬tında ve dar kabir içinde, ne istersiniz? Her biri
hal dili ile, bize dünyâ ma¬lı ve mülkü lâzım değil, ihtiram ve ihtişam da
istemeyiz, bütün arzumuz, bir defa cemâat safında bulunmak, yâhud bir defa
Allahü Teâlâ’yı zikr edebilmektir derler.»
Ey
âhireti unutmuş, dünyaya bağlanmış insan! Sen de çok yakında kabir zindanında
hapsedilirsin. Allahü Teâlâ’dan utan ve öm¬rünü boşa geçirme. Çünkü ömür, dünya
oyuncakları ile geçmekten kıymetlidir. Bugününün işini yarına bırakıyor musun;
dünyâ için on, bel¬ki yüz senelik geçimi düşünmek derdindesin. Ömür çok değerli
bir sermâyedir. Sonsuz kazancı te’mîn et. Çünkü âhirette pişmanlık fayda
sağlamaz.
Habib Abdullah el-Haddad, «Dinî Nasihatlar» adlı kitabında Resûlullah’ın (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) «CemaatIe kılman namaz, tek başına kılınan namazdan yirmiyedi derece daha efdaldir», hadîs-i şerifini zikrettikten sonra der ki: Öğrenmekte ve tatbîk etmekte zorluk bulunmayan bu dinî ve uhrevî kazancı kim küçük görürse, di¬nî menfaatlerden gafleti büyük olur. Âhiretle ilgili işlere rağbeti az olur. Hakir ve kolay olan dünya ka-zancını elde etmek için zorluklara göğüs gerer. Büyük bir yorgunluktan sonra basit bir şeye ulaştığı zaman bu yorgunluğu unutur, fani dün¬ya kazancından nail olduğu şeyi büyük bir gani¬met sayar.
Habib Abdullah el-Haddad, «Dinî Nasihatlar» adlı kitabında Resûlullah’ın (sallellâh-ü ‘aleyh-i ve sellem) «CemaatIe kılman namaz, tek başına kılınan namazdan yirmiyedi derece daha efdaldir», hadîs-i şerifini zikrettikten sonra der ki: Öğrenmekte ve tatbîk etmekte zorluk bulunmayan bu dinî ve uhrevî kazancı kim küçük görürse, di¬nî menfaatlerden gafleti büyük olur. Âhiretle ilgili işlere rağbeti az olur. Hakir ve kolay olan dünya ka-zancını elde etmek için zorluklara göğüs gerer. Büyük bir yorgunluktan sonra basit bir şeye ulaştığı zaman bu yorgunluğu unutur, fani dün¬ya kazancından nail olduğu şeyi büyük bir gani¬met sayar.
Bu
vasıflara sahip olan kimse, Allah in¬dinde münafıklardan olmaktan ve Allah’ın
azabıyla korkuttuğu şüpheci kullar zümresinden ol¬maktan korkmaz mı?
Ya
Rabbi! Cemaat namazı ve diğer kulluk vazifelerinde bizi muvaffak kıl, onlardan
geri kalmaktan koru, kötülüklerden muhafaza et.
100 HÜKÜMDE NAMAZ
1-
Abdesti veya guslü gerektiren hallerden temiz bulunmak
Farz
2-
Namaz kılacak kimsenin bedeni ile elbisesi ve namaz
kılacağı yerin temiz olması Farz
3-
Namazda avret yerini örtmek Farz
4-
Namazda Kâbe’ye doğru yönelmek Farz
5-
Farz namazlarla bunların sünnetleri, vitir namazı ve
teravih namazı için vaktin girmiş olması Farz
6-
Cuma ve bayram namazları için vaktin girmiş olması
Farz
7-
Namazlara niyet etmek yani düşünmeden hemen hangi
namazı kılacağını bilmek Farz
8-
Kılınan namazın farz mı, vacib mi olduğunu bilmek Farz
9-
Niyetle başlangıç tekbîri arasına namaz aykırı bir
fiil ve söz sokmamak Farz
10-
“Allâhu ekber” diyerek ve bunu ayakta söyleyerek
namaza başlamak Farz
11-
Başlangıç tekbîrini imamdan önce bitirmemek Farz
12-
İftitah tekbîrinde, vitir kunutunda ve bayram
namazlarının tekbîrlerinde elleri kaldırmak Sünnet
13-
Kaldırma esnasında elleri fazla gerdirmeden kıbleye
doğru açık tutmak Sünnet
14-
Tekbîr getirirken elleri kulağın yumuşağına değdirmek
Müstehab
15-
Kıyamda elleri göbeğin hemen altına, üç parmak üstte
olacak ve işaret ile serçe parmaklar hilal olacak şekilde bağlamak Sünnet
16-
“Allâhü ekber” derken hemzeleri ve “ekber”in “be”sini
uzatmamak Farz
17-
Kıyamda durmak (elleri bıraktığında dizlerine
değmemeli) Farz
18-
“Sübhaneke'”yi ve “E’ûzü-Besmele”yi okumak ve bunları
gizli okumak Sünnet
19-
Kıraat yapmak (ayakta iken en az bir ayet okumak) Farz
20-
Fâtihâ sûresini okumak Vacib
21-
Fâtihâ’nın sonunda, okuyanın ve dinleyenlerin sessizce
âmin demesi Sünnet
22-
Fâtihâ’ya en az üç kısa ayet veya buna muâdil bir-iki
ayet eklemek Vacib
23-
Fâtihâ ve sûre ilavesini farz namazların ilk iki
rek’atında nafilelerin her rek’atinde yapmak Vacib
24-
Fâtihâ’yı sûreden önce okumak. Vacib
25-
İlk iki rekâtın sûresinden önce Fâtihâ’yı
tekrarlamamak Vacib
26-
Kıraati açıktan yapılması gereken namazlarda imamın
okuyuşunu sesli yapması Vacib
27-
Kıraati gizli olan namazlarda imamın okuyuşunu gizli
yapması Vacib
28-
Sabah namazında en az 60 ayet veya 2,5 sayfa okumak
Sünnet
29-
Öğle, ikindi ve yatsı namazlarında Bürûc-Beyyine
arasındaki sûrelerden okumak Sünnet
30-
Akşam namazında Duhâ-Nâs arasındaki sûrelerden okumak
Sünnet
31-
İmama uyan kimsenin susması Vacib
32-
Kıyamda iki ayağın arasını dört parmak kadar açık
bulundurmak Sünnet
33-
İntikal (rükunlar arasında geçiş) tekbîrlerini yapmak
Sünnet
34-
İmamın tekbîrleri, tesmi’ ve selâmı açıktan yapması
Sünnet
35-
Tekbîr ânında başını eğmemek
36-
Rükû etmek (Ellerini bıraktığında dizlerine
değebilmeli) Farz
37-
Rükûda üç kere “Sübhâne Rabbiye’l Azîm” demek Sünnet
38-
Sonra imam da dahil herkesin “Rabbenâ leke’l-hamd”
demesi Sünnet
39-
Rükûda dizleri; parmakları açarak ve sıkıca tutmak
Sünnet
40-
Rükûda dizleri dik tutmak Sünnet
41-
Rükûda sırtı düz tutmak Sünnet
42-
Rükûdan kalkarken “Semi’allâhü limen hamideh” demek
Sünnet
43-
Rükûdan doğrulup kalkmak Sünnet
44-
Rükûyu tekrarlamamak Vacib
45-
Secde etmek (Alınla beraber en azından iki ayağından
birinin bir parmağını yere koymak şarttır.) Farz
46-
Secdeye giderken önce dizleri sonra elleri en sonunda
başı yere koymak Sünnet
47-
Namazı acele etmeden Ta’dili Erkân’a riâyet ederek
kılmak Vacib
48-
Secdede alnı yere, yerin sertliğini hissedecek kadar
koymak Farz
49-
Alınla beraber burnu da yere değdirmek Vacib
50-
Secde yapılan yerin çok yüksek olmaması (12cm.’i
geçmemeli) Farz
51-
Her rekâtın secdelerini birbiri ardınca yapmak Vacib
52-
İki secde arası oturmak ve teşehhüdde olduğu gibi
ellerini uyluklarının üzerine koymak Sünnet
53-
Secdelerde başını iki eli arasında yere koyup ellerini
yüzünden uzak bulundurmamak Sünnet
54-
Secdede el ayasının yere ve parmakların birbirine
yapışık bulunması Sünnet
55-
Secdelerde üçer kez “Sübhâne rabbîyel a’lâ” demek
Sünnet
56-
Erkelerin secdede karnını uyluklarından (alttan bir
oğlak geçecek kadar) uzak tutması ve dirseklerini yere döşememesi Sünnet
57-
Kadınların ise karnını uyluklarına yapıştırması Sünnet
58-
Secdeden dümdüz oturmak suretiyle doğrulmak
59-
Secdeyi üçlememek Vacib
60-
Otururken erkeklerin sol ayaklarını döşeyerek üzerine
oturmaları ve sağ ayaklarını dikmeleri Sünnet
61-
Kadınların otururken kaynağı üzerine oturup ayaklarını
sağ yana Sünnet
62-
Tahiyyatı her iki oturuşta da okumak Vacib
63-
Tahiyyatı gizli okumak Sünnet
64-
Farzların ikinci ve üçüncü rek’atlerinde Fâtihâ okumak
Sünnet
65-
İlk Oturuş Vacib
66-
Son Oturuş (Ka’de-i âhire) Farz
67-
İkinci veya dördüncü rekâttan önce oturmamak Vacib
68-
Son oturuşta tahiyyattan sonra salavât okumak Sünnet
69-
Salavâttan sonra dua okumak Sünnet
70-
İlk oturuşta tahiyyatın üzerine bir şey eklememek.
Vacib
71-
Namazın sonunda selam vermek Vacib
72-
İmamın ikinci selâmında sesini alçaltması ve Selâmı
uzatmadan söylemesi Sünnet
73-
Selam için yüzü sağa sola çevirmek Sünnet
74-
Namaza rükuda yetişen kimsenin tekbîri ayakta iken
getirmesi Farz
75-
Yetişemediği rekatları tamamlayacak birinin imamın
ikinci selâmını beklemesi Sünnet
76-
Ayakta iken secde yerine, rükuda ayak ucuna, otururken
kucağa, selam verirken omuz başlarına bakmak Müstehab
77-
İki farz arasına giren her fazlalığı terk etmek Vacib
78-
Vitir namazında kunut okumak Vacib
79-
Kunut tekbîri ile onun rükûsunun tekbiridir Sünnet
80-
Bayram namazlarında zâid (fazladan) tekbîrleri almak
Vacib
81-
Namazın farzlarında imamı takip etmek yani bir rüknü
imamdan önce yapıp bitirmiş olmamak Farz
82-
İmamın hizasını geçmemek Farz
83-
Kadınla aynı hizâda durmamak Farz
84-
İmama uyanın re’yine (mezhebine göre) imamın namazının
sahih olması Farz
85-
Gerektiğinde sehiv secdesi yapmak Vacib
86-
Gerektiğinde tilâvet secdesi yapmak Vacip
87-
Namazda elbise ve bedeni ile oynamak Mekruh
88-
Büyük veya küçük abdest, veya yellenme sıkıştırdığı
halde namaza durmak Mekruh
89-
Uzun olan saçları arkaya toplayarak secde hâlinde yere
düşmesin diye bağlamak Mekruh
90-
Parmaklarını çatlatmak ve birbirine örmek Mekruh
91-
Ellerini göğsünün üzerine bağlamak Mekruh
92-
Başını çevirerek veya göz ucuyla bir yere bakmak
Mekruh
93-
Ayaklarını dikerek (köpek oturuşu ile) oturmak Mekruh
94-
Erkeğin secde halinde kollarını yere döşemesi Mekruh
95-
İnsan yüzüne karşı namaza durmak Mekruh
96-
Safta boş yer varken arkaya durmak Mekruh
97-
Namaz kılacağı yerde canlı resim bulundurmak Mekruh
98-
Esnemek Mekruh
99-
Namazda gözlerini yummak Mekruh
100-
Başı açık namaz kılmak Mekruh
101-
Özürsüz öksürmek (iki harf çıkacak kadar ses çıkarsa
namaz bozulur) Mekruh
NAMAZ
﴿ وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ
عَلَيْهَاۜ لَانَسْئَلُكَ رِزْقًاۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى
﴾ [سورة طٰهٰ:٢٠/١٣٢]
“Âilene namazı emret; kendin de ona
sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine)
Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir. (Allâh’a karşı
gelmekten sakınmanındır.)[39]
[2] Kütüb-i Sitte,
15/391-392 (Tirmizî, Tefsîr, Mü’minûn, (3172.)
[3] Nûr Sûresi, 24/36-37.
[4] Kütüb-i Sütte, İbrahim CANAN, 17/13.
[6] Müddessir Sûresi, 74/39-51.
[8] Mişkatü’l-Envâr, Osman İbn-i Hasen el Hôbevî,
Durretü’n-Nâsihîn, sh:34. Cebrâîl aleyhisselam, 2 rekât namaz kılmış, bu 2
rekât namazı kılması tam 4 bin ahiret senesi sürmüş. Sonra, (Yâ Rabbi, kâinat
yaratıldığından beri acaba böyle namaz kılan başka bir kulun var mı?) demiş.
Allâh-ü Te’âlâ buyurmuş ki: — Ahir zamanda gelecek olan ümmet-i Muhammed’den,
Habîbim’in ümmetinden bir kulum, 2 rekât namaz kılacak, hatayla, kazayla, her
türlü düşüncelerle ve kaç rekât kıldığını bilmeyerek kılacak. Onların birkaç
dakikada kıldığı 2 rekât namaz, senin 4000 senede kıldığın namazdan daha makbul
olacak. — Yâ Rabbi, neden onların namazları bu kadar kıymetli olacak? — Çünkü
onlar, düşmanımı yıkarak huzuruma gelecekler. Sende düşman yok ki! Dünya
sevgisinden uzaklaşacaklar, nefislerinin şerrinden kurtulmaya çalışacaklar,
şeytanın vesvesesine aldanmayıp, Allâh-ü Ekber diyecekler…
[10] Taberânî,
Mu’cemü’l-Kebîr, 17/915; Taberânî,
Mu’cemü’l-Evsat, nr. 7943; Zebîdî, İthâfü’s-Sâde, 3/222.
[13] Dürretü’l-Vâizîn, sh:118, Osman HOPAVÎ, Terc.
Muhammed TAHA, Karaca yay. İst/2008; Tenbîhü’l-Gâfilîn, sh:293.
[14] Kütüb-i Sitte, 9/101, (Buhârî, Ezân 30, Cuma’ 2;
Müslîm, Salât 272 (649); Ebû Dâvud, Salât 49, (559); Tirmizî, Salât 245, (330)
; İbn-ü Mâce, Mesâcid 16, (788).
[16] İbnü’l-Cevzî, Tezkirât-ü Üli’l-Besâir fî
ma’rifeti’l-Kebâir, sh:37.
[17] Taberânî, el-Muğcemü’s-Sağîr.
[18] الكتاب:
الروض الداني (المعجم الصغير)، المؤلف: سليمان بن أحمد بن أيوب بن مطير اللخمي
الشامي، أبو القاسم الطبراني، (المتوفى: ٣٦٠ هـ)، المحقق: محمد شكور محمود الحاج
أمرير، الناشر: المكتب الإسلامي , دار عمار - بيروت , عمان، الطبعة: الأولى، ١٤٠٥-
١٩٨٥، عدد الأجزاء: ٢، رقم الحديث:١٦٢.
[20] Kütüb-i Sitte, İ. CANAN, 17/45.
[21] الكتاب:
المسند الصحيح المختصر بنقل العدل عن العدل إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم،
المؤلف: مسلم بن الحجاج أبو الحسن القشيري النيسابوري (المتوفى: ٢٦١ هـ)، المحقق:
محمد فؤاد عبد الباقي، الناشر: دار إحياء التراث العربي – بيروت، عدد الأجزاء: ٥،
رقم الحديث:١٣٤ (٨٢).
[22] Sahîh-ı Müslim, Îmân, Hadîs no:134 (82).
[23] الكتاب:
سنن أبي داود، المؤلف: أبو داود سليمان بن الأشعث بن إسحاق بن بشير بن شداد بن
عمرو الأزدي السِّجِسْتاني، (المتوفى: ٢٧٥ هـ)، المحقق: محمد محيي الدين عبد
الحميد، الناشر: المكتبة العصرية، صيدا – بيروت، عدد الأجزاء: ٤، رقم الحديث:٤٦٧٨؛
الكتاب:
سنن الترمذي، المؤلف: محمد بن عيسى بن سَوْرة بن موسى بن الضحاك، الترمذي، أبو
عيسى (المتوفى: ٢٧٩ هـ)، تحقيق وتعليق: أحمد محمد شاكر (جـ ١، ٢)، ومحمد فؤاد عبد
الباقي (جـ ٣)، وإبراهيم عطوة عوض المدرس في الأزهر، الشريف (جـ ٤، ٥)، الناشر:
شركة مكتبة ومطبعة مصطفى البابي الحلبي – مصر، الطبعة: الثانية، ١٣٩٥ هـ - ١٩٧٥ م،
عدد الأجزاء: ٥ أجزاء، رقم الحديث:٢٦١٩-٢٦٢٠؛ الكتاب: سنن ابن ماجه، المؤلف: ابن
ماجة أبو عبد الله محمد بن يزيد القزويني، وماجة اسم أبيه يزيد (المتوفى: ٢٧٣ هـ)،
تحقيق: محمد فؤاد عبد الباقي، الناشر: دار إحياء الكتب العربية - فيصل عيسى البابي
الحلبي، عدد الأجزاء: ٢، رقم الحديث:١٠٧٨.
[24] Müslim, İman, 134; Ebû
Davud, Sünnet, 15; Tirmizî, İman, 9; İbn
Mâce, İkamet, 17.
[25]الكتاب: الروض الداني (المعجم
الصغير)، المؤلف: سليمان بن أحمد بن أيوب بن مطير اللخمي الشامي، أبو القاسم
الطبراني، (المتوفى: ٣٦٠ هـ)، المحقق: محمد شكور محمود الحاج أمرير، الناشر:
المكتب الإسلامي , دار عمار - بيروت , عمان، الطبعة: الأولى، ١٤٠٥- ١٩٨٥، عدد الأجزاء:
٢، رقم الحديث:٤٦٥. لَمْ يَرْوِهِ عَنْ عُبَيْدِ
اللَّهِ إِلَّا مِنْدَلٌ، وَلَا عَنْهُ إِلَّا حَسَنٌ، تَفَرَّدَ بِهِ الْحُسَيْنُ
بْنُ الْحَكَمِ.
[26] Taberânî,
el-Mu’cemü’s-Sağîr, 1/113; Suyûtî, el-Câmi’us-Sağîr, 2/387.
[27] الكتاب:
المجتبى من السنن = السنن الصغرى للنسائي، المؤلف: أبو عبد الرحمن أحمد بن شعيب بن
علي الخراساني، النسائي، (المتوفى: ٣٠٣ هـ)، تحقيق: عبد الفتاح أبو غدة، الناشر:
مكتب المطبوعات الإسلامية – حلب، الطبعة: الثانية، ١٤٠٦- ١٩٨٦، عدد الأجزاء: ٩ (٨
ومجلد للفهارس)، رقم الحديث:٤٦٦، ص:١/٢٣٣.
[28] Sünen-i Nesâî, Kitâbü’s-Salât, Muhâsebet-ü
‘Ales-Salâh=Önce namazdan sorulacak (9), Hadîs no:465-467. (İbn Mâce, İkametü’s
Salat: 202; Müsned: 9130)
[29] الكتاب:
سنن أبي داود، المؤلف: أبو داود سليمان بن الأشعث بن إسحاق بن بشير بن شداد بن
عمرو الأزدي السِّجِسْتاني، (المتوفى: ٢٧٥ هـ)، المحقق: محمد محيي الدين عبد
الحميد، الناشر: المكتبة العصرية، صيدا – بيروت، عدد الأجزاء: ٤، رقم الحديث:٨٦٤،
ص:١/٢٢٩.
[30] Sünen-i Ebî Dâvud, Kitâbü’s-Salâh, Hadîs no:864.
[31] الكتاب:
سنن الترمذي، المؤلف: محمد بن عيسى بن سَوْرة بن موسى بن الضحاك، الترمذي، أبو
عيسى (المتوفى: ٢٧٩ هـ)، تحقيق وتعليق: أحمد محمد شاكر (جـ ١، ٢)، ومحمد فؤاد عبد
الباقي (جـ ٣)، وإبراهيم عطوة عوض المدرس في الأزهر الشريف (جـ ٤، ٥)، الناشر:
شركة مكتبة ومطبعة مصطفى البابي الحلبي – مصر، الطبعة: الثانية، ١٣٩٥ هـ - ١٩٧٥ م،
عدد الأجزاء: ٥ أجزاء، رقم الحديث:٤١٣، ص:٢/٢٦٩.
[32] Sünen-i Tirmizî, Kitâbü’s-Salah, Bölüm: 305,
Kıyamette İlk Hesap Namazla Başlayacaktır, Hadîs no:413. Bu konuda Temim ed Dârî’den de hadis rivâyet edilmiştir. Yine bu hadis Ebû
Hüreyre’den başka şekilde de rivâyet edilmiştir. Hasan’ın arkadaşlarından
bazıları Hasan’dan Kabîsa b. Hureys’den başka bir hadis daha rivâyet edilmiştir
ki meşhur olan rivâyet Kabîsa b. Hureys b. Kabise değil “Kabîsa b. Hureys”
rivâyetidir. Enes b. Hakîm’den de Ebû Hüreyre yoluyla benzeri bir hadis rivâyet
edilmiştir.
[33] الكتاب:
الجامع المسند الصحيح المختصر من أمور رسول الله صلى الله عليه وسلم وسننه وأيامه
= صحيح البخاري، المؤلف: محمد بن إسماعيل أبو عبدالله البخاري الجعفي، المحقق:
محمد زهير بن ناصر الناصر، الناشر: دار طوق النجاة (مصورة عن السلطانية بإضافة
ترقيم ترقيم محمد فؤاد عبد الباقي)، الطبعة: الأولى، ١٤٢٢ هـ، عدد الأجزاء: ٩، رقم
الحديث:٣٦٠٢؛
الكتاب:
المسند الصحيح المختصر بنقل العدل عن العدل إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم،
المؤلف: مسلم بن الحجاج أبو الحسن القشيري النيسابوري (المتوفى: ٢٦١ هـ)، المحقق:
محمد فؤاد عبد الباقي، الناشر: دار إحياء التراث العربي – بيروت، عدد الأجزاء: ٥،
رقم الحديث:٢٠١ (٦٢٦) -١١ (٢٨٨٦).
الكتاب:
سنن أبي داود، المؤلف: أبو داود سليمان بن الأشعث بن إسحاق بن بشير بن شداد بن
عمرو الأزدي السِّجِسْتاني، (المتوفى: ٢٧٥ هـ)، المحقق: محمد محيي الدين عبد
الحميد، الناشر: المكتبة العصرية، صيدا – بيروت، عدد الأجزاء: ٤، رقم الحديث:٤١٤.
الكتاب:
سنن الترمذي، المؤلف: محمد بن عيسى بن سَوْرة بن موسى بن الضحاك، الترمذي، أبو
عيسى (المتوفى: ٢٧٩ هـ)، تحقيق وتعليق: أحمد محمد شاكر (جـ ١، ٢)، ومحمد فؤاد عبد
الباقي (جـ ٣)، وإبراهيم عطوة عوض المدرس في الأزهر الشريف (جـ ٤، ٥)، الناشر:
شركة مكتبة ومطبعة مصطفى البابي الحلبي – مصر، الطبعة: الثانية، ١٣٩٥ هـ - ١٩٧٥ م،
عدد الأجزاء: ٥ أجزاء، رقم الحديث:١٧٥، ص:١/٣٣٠.
الكتاب:
المجتبى من السنن = السنن الصغرى للنسائي، المؤلف: أبو عبد الرحمن أحمد بن شعيب بن
علي الخراساني، النسائي، (المتوفى: ٣٠٣ هـ)، تحقيق: عبد الفتاح أبو غدة، الناشر:
مكتب المطبوعات الإسلامية – حلب، الطبعة: الثانية، ١٤٠٦- ١٩٨٦، عدد الأجزاء: ٩ (٨
ومجلد للفهارس)، رقم الحديث:٤٧٨-٤٨٠، ٥١٢.
[34] Sahîh-I Buhârî, 61- Kitâbü’l-Menâkıb (61), İslâm'da
Peygamberlik Alâmetleri Bâbı (25), Hadîs no: 3602; Sahîh-ı Müslim, Îmân, Hadîs
no:201 (626); Sünen-i Ebî Dâvud, Kitâbü’s-Salâh, Hadîs no:414; Sünen-i Tirmizî,
Kitâbü’s-Salah, Hadîs no:175; Sünen-i Nesâî, Hadîs no:478-480, 512.
[35] الكتاب:
صحيح ابن حبان بترتيب ابن بلبان، المؤلف: محمد بن حبان بن أحمد بن حبان بن معاذ بن
مَعْبدَ، التميمي، أبو حاتم، الدارمي، البُستي (المتوفى: ٣٥٤ هـ)، المحقق: شعيب
الأرنؤوط، الناشر: مؤسسة الرسالة – بيروت، الطبعة: الثانية، ١٤١٤- ١٩٩٣، عدد
الأجزاء: ١٨ (١٧ جزء ومجلد فهارس)، رقم الحديث:١٤٦٨.
[36] Sahîh-ı İbn-i Hıbbân, Hadîs no:1468.
[37] Müslim, Mesâcid 256,
(654); Ebû Dâvud, 47, (550); Nesâî, İmâmet 50, (2, 108, 109). (Kütüb-i Sitte,
İ. CANAN, 9/115-116.)
[38] Osman ERSAN, Gözümün Nûru Namaz, Erkam Yayınları.
[39] Tâ-Hâ Sûresi, 29/132.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder