11 Mart 2014 Salı

SABAH-AKŞAM OKUNUNCA ALINACAK SEVÂBA BAK!.. ZİKRULLÂH=ALLÂH-Ü TEÂLÂ’YI ZİKİRDİR, -من قال حين يصبح ثلاث مرات أعوذ بالله السميع العليم-


SABAH-AKŞAM OKUNUNCA ALINACAK SEVÂBA BAK!..   ZİKRULLÂH


 
أَعُوذُ بِاللّٰهِ الْعَظ۪يمِ وَبِوَجْهِهِ الْكَر۪يمِ وَسُلْطَانِهِ الْقَد۪يمِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ. بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ. أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ. وَالصَّلٰا ةُ وَالسَّلٰامُ  عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَاٰلِه۪ وَصَحْبِه۪ أَجْمَع۪ينَ.

Allâh-ü Te’âlâ’nın huzûrundan kovulmuş olan Şeytân’ın şerrinden, saltanatı ezelî, vech-i yûce ve büyük olan, Allâh-ü Te’âlâ’ya sığınırım.

Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm. (O Rahmân ve O Rahîm olan Allâh-ü Te’âlâ’nın adıyla başlarım.)

أَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ى مَخْلُوقُهُ فَوْقَ الْعُلٰى. أَلْقَادِرِ الْفَرْدِ الَّذ۪ى مَصْنُوعُهُ تَحْتَ الثَّرٰى. أَللّٰهُمَّ اَنْتَ رَبّ۪ى حَىٌّ لَطي۪فٌ قَادِرٌ فَرْدٌ عَطُوفٌ نَاصِرٌ.

Hamd (övgü); yukarıların yukarısını ve yerin altını yaratan Kâdir (güç yetiren) ve Ferd (tek olan) Yûce Allâh-ü Te’âlâ Hazretleri’ne mahsûstur. Ey Allâhım! Sen benim Rabb’imsin. Hay (diri) Latîf (kullarına yumuşaklıkla muâmele eden) Kâdir, Ferd, Atûf (şefkât ve merhamet eden) ve Nâsır (yardım edici) sin.

Yine Hamd; Kudretiyle âlemleri yoktan vâr eden Yûce Rabbimize olsun. O’nun Yûceliği karşısında rükû’ eder, O’na kul olduğumuzu ikrâr, acziyetimizi i’tirâf ederiz.

Vâr olmuş, vâr olacak her şeyi ezelî ilmi ile takdîr ve tebyîn; kâinattaki her şeyi sonsuz feyzi ile tertîb ve tâyîn eden, gül bahçesi âlemi, Âdem (aleyhi’s-selâm) gülü ile süsleyip bezeyen; Kadîm, Bâkî, Vâhid, Ferd, Ehad, Rabb… Ve nâ-mütenâhî[1]İsm-i Şerîf’i bulunan, fazîlet ve cömertlik sâhibi olan Allâh-ü Te’âlâ’ya sonsuz, hamd-ü senâlar[2]olsun.

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ اَنْتَ الْعَلي۪مُ الْحَكي۪مُ، سُبْحَانَكَ لَا فَهْمَ لَنَا إِلَّا مَا فَهَّمْتَنَا إِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَّادُ الْكَري۪مُ.

Yâ Rabbî! Seni tesbîh ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir şey bilemeyiz. Muhakkâk ki sen Alîm (bilici) ve Hakîm(hüküm verici) sin. Yâ Rabbî! Seni tesbîh ederiz. Senin bize anlattığından başka hiçbir anlayış yoktur. Muhakkak ki sen Cevvâd (çok iyilik yapan) ve Kerîm (çok cömert) sin.

ZİKRULLÂH =ALLÂH-Ü TEÂLÂ’YI ZİKİRDİR.


Kur’ân-ı Kerîm’de Yûce Allâh-ü Te’âlâ buyuruluyor ki:

﴿اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّٰهِۜ اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُۜ [سورة الرعد:۱۳/۲۸]

“Onlar, inananlar ve kalbleri Allâh’ı anmakla huzûra kavuşanlardır. Biliniz ki, kalbler ancak Allâh’ı anmakla huzur bulur.”[3]

 ﴿ يَآ أَيُّهَا الَّذ۪ينَ أٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَث۪يرًاۙ [سورة الأحزاب:٣٣/١- ٤١]

“Ey îmân edenler! Allâh’ı çokça zikredin.”[4]

٨ ... فَسْئَلُٓوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَاتَعْلَمُونَۙ ٧ [سورة النحل:١٦/٤٣]

“ … Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (ilim sâhiblerine) sorun.”[5]

٨ ... اَللّٰهُ يَجْتَب۪ٓى إِلَيْهِ مَنْ يَشَآءُ وَيَهْد۪ٓى إِلَيْهِ مَنْ يُن۪يبُ ٧ [سورة الشورى:٤٢/١٣]

“… Allâh-ü Te’âlâ dilediği kimseyi kendisine intihâb[6] eder ve (Hakk’a) dönen kimseyi hidâyete erdirir.”[7]

٨ ... وَعْدَ اللّٰهِۜ لَايُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ   [سورة الزمر:٣٩/٢٠]

“… Allâh-ü Te’âlâ aslâ verdiği sözden dönmez.”[8]

﴿ سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ [سورة الحديد:۵۷/۱]

“Göklerdeki ve yerdeki her şey Allâh’ı tesbîh etmektedir. O, mutlâk güç sâhibidir, hüküm ve hikmet sâhibidir.”[9]

﴿ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪ وَلٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْب۪يحَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حَل۪يمًا غَفُورًا [سورة الإسرآء:۱۷/۴۴]

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allâh’ı tesbîh ederler. Her şey O’nu hamd ile tesbîh eder. Ancak, siz onların tesbîhlerini anlamazsınız. O, Halîm’dir (hemen cezâlandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.”[10]

﴿ وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَاتُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ [سورة قٓ:۵۰/۱۶]

“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.”[11]

﴿ وَاِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَاِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَاَخْفٰى [سورة طٰهٰ:۲۰/۷]

“Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allâh için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da bilir.”[12]

أَنْتَ الَّذ۪ي سَجَدَ لَكَ سَوَادُ اللَّيْلِ وَنُورِ النَّهَارِ وَضَوْءُ الْقَمَرِ وَشُعَاُع الشَّمْسِ وَدَوِيُّ الْمَآءِ وَحَف۪يفُ الشَّجَرِ يَآ أَللّٰهُ لَا شَر۪يكَ لَكَ يَا رَبِّ يَا رَبِّ يَا رَبِّ !.

--- “… Gecenin karanlığı, gündüzün nûru, ay-ın ziyâsı, güneşin ışınları, suların sesi ve ağaçların hışırtısı ancak Sana secde etmektedir. Ey hiçbir ortağı bulunmayan Allâhım! Yâ Rabbî! Yâ Rabbî! Yâ Rabbî!..”[13]

 

Ey zemîni çiçek yıldızlarıyla, semâyı da yıldız çiçekleriyle süsleyen Allâhım!
     ·        Havadaki dem-deme,
     ·        Kuşlardaki civ-cive,
     ·        Yağmurdaki zem-zeme,
     ·        Denizdeki gam-gama,
     ·        Ra’d-lardaki rak-raka,[14]
     ·    Taşlardaki tak-taka

Birer mânidâr zikir. Biz ise Sen’i hakkıyla zikredemedik.

أَللّٰهُمَّ...  لٰٓاأُحْص۪ى ثَـنـَآءً عَلَيْكَ أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلٰى نَفْسِكَ.

“Allâhım! Sana lâyık olduğun senâyı (aslâ) yapamam. Sen kendini senâ ettiğin gibisin.”[15]
 
 
-من قال حين يصبح ثلاث مرات أعوذ بالله السميع العليم-

٣١٧٢ (٢٩٢٢)- حَدَّثَنَا مَحْمُودُ بْنُ غَيْلَانَ حَدَّثَنَا أَبُو أَحْمَدَ الزُّبَيْرِيُّ حَدَّثَنَا خَالِدُ بْنُ طَهْمَانَ أَبُو الْعَلٰٓاءِ الْخَفَّافُ حَدَّثَن۪ي نَافِعُ بْنُ أَب۪ي نَافِعٍ عَنْ مَعْقِلِ بْنِ يَسَارٍ عَنْ النَّبِيِّ قَالَ:

"مَنْ قَالَ ح۪ينَ يُصْبِحُ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ {أَعُوذُ بِاللّٰهِ السَّم۪يعِ الْعَل۪يمِ مِنْ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ}، وَقَرَأَ ثَلَاثَ أٰيَاتٍ مِنْ أٰخِرِ سُورَةِ الْحَشْرِ

[أَعُوذُ بِاللّٰهِ السَّم۪يعِ الْعَل۪يمِ مِنْ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ.

﴿ هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ى لٰٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ ﴿٢٢﴾ هُوَ اللّٰهُ الّ۪ذِى لٰٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَز۪يزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٢٣﴾ هُوَ اللّٰهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْاَسْمَآءُ الْحُسْنٰىۜ يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿٢٤﴾ ] [سورة الحشر:٥٩/٢٢-٢٤] وَكَّلَ اللّٰهُ بِه۪ سَبْع۪ينَ أَلْفَ مَلَكٍ يُصَلُّونَ عَلَيْهِ حَتّٰى يُمْسِيَ وَإِنْ مَاتَ ف۪ي ذٰلِكَ الْيَوْمِ مَاتَ شَه۪يدًا وَمَنْ قَالَهَا ح۪ينَ يُمْس۪ي كَانَ بِتِلْكَ الْمَنْزِلَةِ".[16]  
 
"Kim sabah kalkarken üç defâ ‘E’ûzü billâhi’s-Semî’ıl-‘Alîm-i mine’ş-Şeytâni’r-racîm = Allâh’ın rahmetinden kovulmuş olan şeytândan, işiten ve bilen Allâh’a sığınırım’ der ve Haşr Sûresi'nin sonundan üç âyet okursa, Allah o kimseye akşama kadar duâ ve istiğfar etmek üzere yetmiş bin melek vazifelendirir. O günde ölürse şehid olarak ölür. Kim geceye girerken okursa o da aynı dereceye ulaşır."

(Tirmizî, Fedâilü`l-Kur`ân 22, Mevakıt 65; Müsned, 5/26)
m’ der ve Haşr Sûresi'nin sonundan üç âyet okursa,
 
22-     O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allâh’tır. Gaybı[17]da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.[18]
23-     O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allâh’tır. O, mülkün gerçek sâhibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlâk güç sâhibi, düzeltip ıslâh eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allâh’tır. Allâh, onların ortak koştuklarından uzaktır.
24-     O, yaratan, yoktan vâr eden, şekil veren Allâh’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbîh eder. O, mutlâk güç sâhibidir, hüküm ve hikmet sâhibidir.[19]

Allâh o kimseye akşama kadar duâ ve istiğfâr etmek üzere yetmiş bin melek vazîfelendirir. O günde ölürse şehîd olarak ölür. Kim geceye girerken okursa o da aynı dereceye ulaşır."[20]
 



[1] Nâ-mütenâhî:Nihâyetsiz, bitmeyen, sonu gelmeyen.
[2] Senâ:Övme, medh.
[3] Ra’d Sûresi, 13/28.

[4] Ahzâb Sûresi, 33/41.

[5] Nahl Sûresi, 16/43’den.
[6] İntihâb: Seçme.
[7] Şûrâ Sûresi, 42/13’den.
[8] Zümer Sûresi, 39/20’den.
[9] Hadîd Sûresi, 57/1.
[10] İsrâ Sûresi, 17/44.
[11] Kâf Sûresi, 50/16.
[12] Tâ-Hâ Sûresi, 20/7.
[13] Ed-Deylemî, el-Firdevs bi me’sûri’l-Hitâb, no:1831, 1/450; Yûtsuf İbn-i İsmâ’îl en-Nebhânî, el-İstiğâsetü’l-Kübrâ bi Esmâillâhi’l-Hüsnâ, sh: l80-181.
[14][14]  RA'D: Gök gürültüsü, Bulutları sevk ve nezâret ile vazîfeli bir melek adı. Tehdît etmek, korkutmak. (Terennümât-ı hava, na'rât-ı ra'diye, nağamât-ı emvâc, birer zikr-i azamet. Yağmurun hezecâtı, kuşların seceâtı birer tesbîh-i rahmet, hakîkâta bir mecâz... Lemeat'tan.)
MELEKLER:
1-       Cebrâîl (‘aleyhi’s-selâm),
2-       Mîkâîl (‘aleyhi’s-selâm),
3-       İsrâfîl (‘aleyhi’s-selâm),
4-       ‘Azrâîl (ölüm Meleği ‘aleyhi’s-selâm),
5-       Muakkibât Melekleri, (MUAKKİBÂT Gece ve gündüz melâikesi, Namazı müteakiben otuz üçer defâ tekrâr edilen tesbîh). 
6-       Kirâmen Kâtibîn Melekleri,
7-       Müjdeleyici Melekler,
8-       Seyyâhûn Melekleri,
9-       İnsanı Sûretlendirip,
·           Rızkını,
·           Ecelini,
·           Cinsiyetini
·           Said veyâ Şâkî olacağını (Hâlini) Yazmakla Görevli Melekler,
10-   Dağlarla Görevli Melekler,
11-   ‘Arş-ı ‘Âlâ’yı Taşıyan Melekler,
12-   Allâh’a İbâdet Eden Melekler,
13-   Münker ve Nekîr (sorgulayıcı) Melekleri,
14-   Cennetle Görevli Melekler (Başları; Rıdvân (‘aleyhi’s-selâm), 
15-   Cehennem Görevlisi Melekler (Başları; Mâlik (‘aleyhi’s-selâm), 
16-   (Ra’d) Bulutlarla Vâzifeli Melek,
17-   İnfâk Edenlere Duâ, Cimrilik Yapanlara Bedduâ Eden İki Melek,
18-   İnsana Hayırlı İşler Yapmayı İlhâm Eden Melek,
19-   Sâlih İnsanların Cenâzelerine Katılan Melekler,
20-   Cum’â Günü Mescide Gelenleri Yazan Melekler,
21-   Semâ Kapılarının Bekçileri Olan Melekler. Sâdece bir kaçıdır.
[15]Kütüb-i Sitte, 7/25.
[16] (جامع الترمذي، كتاب فضائل القرآن (٤١) عن رسول الله ، باب:٢٢.) قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ غَرِيبٌ لَا نَعْرِفُهُ إِلَّا مِنْ هَذَا الْوَجْهِ.
[17] “Gayb”, sözlükte görme duyusuyla algılanamayan şey demektir. Kelime (Gayb), “duyuların kapsamına girmeyen gizli her şey”anlamında kullanılır. Bir şeyin “Gayb” oluşu, Allâh’a göre değil insanlara göredir. Zîrâ Allâh’ın ilminin dışında kalan hiçbir şey yoktur. Allâh’a, meleklere, âhiret gününe, cennet ve cehenneme, kadere inanmak “Gayb Îmân”konuları arasındadır.
[18]  “RAHMÂN”, “Rahmeti çok”, “çok merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarında, sâdece Allâh-ü Te’âlâ için kullanılan sıfat-isimdir. Tam bir Türkçe karşılığı yoktur. Mü’min olsun, kâfir olsun; iyi olsun, kötü olsun, herkes “Rahmân”ın ifâde ettiği rahmetin kapsamındadır. Varlıklar da bu rahmet ve merhametin eseri olarak vâr olmuşlar ve varlıklarını da yine bu sâyede sürdürmektedirler. “RAHÎM” kelimesi de, “Rahmân” gibi Allâh-ü Te’âlâ’nın sıfatlarından biridir. Aynı şekilde, “rahmeti çok”, “çok merhametli”, “sonsuz merhametli” anlamlarını taşır. Ancak “Rahmân”, Allâh-ü Te’âlâ’ya has bir sıfat-isim iken, “Rahîm” insanlar için de kullanılabilir. Nitekim Tevbe Sûresi 128.âyette, bu sıfat Hz. Peygamber (‘aleyhi’s-salât-ü ve’s-selâm) için de kullanılmıştır.
[19] Haşr Sûresi, 59/22-24.
[20] TİRMİZÎ, Câmiu’t-Tirmizî, Kitâbü’l Fedâilü`l-Kur`ân ‘an Rasûlillâh -s.a.v.- (41) Bâb, (22), Mevâkıt, 65; Müsned, 5/26.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder